Selllaaaaaam aşklarrrımmmmm
Nasılsınızz??
EMEK MAHALLESİ
6. Bölüm; Boşluk hissi
💛🌷Keyifli Okumalar🌷💛
'Saye Saye Saye
Celladın sana o kadar yakın.'
Kimdi bu?
Saye, gölge demekti, benim katilim bana gölgem kadar yakındı.
Benim neden katilim olsun ki?
Bir dakika her şey saçma sapan bir kamera şakasından ibaret olmalı. Çünkü eğer değilse bu acayip saçma
Ben,
"Mehir, nerede kaldın?"
Bana doğru gelen ve aynı zamanda bana doğru seslenen Ayliz ile elimdeki kağıdı hemen avucumun içinde sakladım.
"Geliyorum Ayliz." dedim ve yanına ilerledim.
"Ne yapıyordun orada?"
"Çiçek vardı bir tane ona baktım."
"İyi hadi gidelim artık." diyerek koluma yapıştı ve yürümeye başladı.
Allah'tan kağıdı diğer avucumda saklamıştım.
"Mehir, kızım neden bu kadar geç kaldın ne kadar endişelendim haberin var mı?"
Beni görmesiyle direkt bana sarılan Barlas'la afalladım.
"Geliyordum Barlas endişeleneceğin bir şey yoktu."
"Hayır gelmiyordun, bir şey oldu ve bizden gizliyorsun. Buradakiler seni tanımıyor olabilir ama ben seni çok iyi tanıyorum Saye."
Sinan'ın sesiyle bir saattir herkesten kaçırdığım gözlerimi onun gözlerine diktim.
Beni tanıması imkansızdı.
Unutmuştur, tanıyorsa bile
"Yanılıyorsunuz o zaman savcım, çünkü bir şey gizlemiyorum."
"Hayır, bal gibi de gizliyorsun." dedi pişkince
"Bir şey gizlemiyorum savcım." dedim tane tane her kelimenin üstüne basarak,
Başarılı bir savcıydı, bu yüzden de bir şey gizlediğimi anlamıştı.
Tam bana doğru yürüyecekken ortamda yükselen ağlama sesiyle olduğu yerde durdu.
"Derin ağlıyor. Siz konuşun ben bakarım hemen." diyerek yanımızdan ayrılan Ceren'in peşinden Sinan'da gitti.
Senin neyine beni tanımak, git karınla kızını tanı.
Bir dakika,
Barlas.
Barlas o yüzden bana dikkatli olmamı söylüyordu.
Sinan'la yürüttükleri dosyada ki katilin hedefi bendim.
İyi de kim neden benim peşime düşüp beni öldürmek istesin.
Masanın üstünde duran çantamı elime alarak kimseye çaktırmadan kağıdı içine attım. En yakın zamanda bu konuyu Barlas ile konuşacaktım.
Oflayarak ne yapacağımızı soran Hale'ye kimse bir şey söylemedi. Piknik hevesim falan da kaçtı ki benim şuan
Deli gibi kağıtta yazanları kimin yazdığını merak ediyordum.
"Kusura bakmayın, şu sıralar sürekli huysuzluk çıkarıyor."
Kucağında başını annesinin boynuna gömmüş Derin ile yanımıza gelen Ceren'e gülümseyerek, cevap verdi İlya.
"Ne kusuru canım, küçücük çocuk tabii huysuzluk edecek."
"Eve gitmek istersen ben bırakayım seni, bende kalkacağım şimdi." dedim Ceren'e doğru. Anlamazca bana bakan Barlas'a dönmeden Ceren'e bakmaya devam ettim.
"Bir şey mi oldu? Neden erkenden eve gitmek istiyorsun."
Merakla konuşan Barlas'a "Bir şey olmadı sadece yoruldum, bu arada senin arabanı alabilir miyim?" dedim.
Bizi buraya Barlas getirdiği için kendi arabam evin önünde kalmıştı.
Barlas başıyla beni onaylayı ceketinin içinden arabasının anahtarını alıp bana uzattı. "Dikkatli sür ama tamam mı?"
"İlk defa araba kullanmıyorum Barlas." dedim ve Ceren'e döndüm.
"Size zahmet olmayacaksa olur aslında." dedi Ceren küçük bir tebessümle,
"Ne zahmeti, hem tanışmış oluruz." dedim gülümseyerek,
"Dikkatli gidin, ehliyet kemerlerinizi takmayı sakın unutmayın." diyerek bana trafik kurallarını öğreten Sinan'a dalmamak için kendimi paralıyordum.
Bir insan 10 yılda hiç mi değişmez.
"Korkmayın savcım, araba sürüşüm matematiğim kadar berbat değildir. Üstelik arabada bir bebek var tabii ki dakkatli olacağım."
Son cümlemde vücudumu ele geçiren sinir sesime de yansımıştı.
"İyi peki." demiş ve önüne dönmüştü.
oyo pokö
"Neyse hadi gidelim." dedim ve ayaklandım. Ceren'le beraber arabanın olduğu yere doğru yürüyüp arabaya bindik.
Arabayı çalıştırıp camları açtım ve ehliyet kemerini taktım.
"Siz, çocukken Sinan'la çok yakın arkadaşmışsınız sanırım Sinan öyle söylemişti"
Uzun süren sessizliğin ardından Ceren'in sorusuyla sessizlik son buldu.
Sinan karısına beni mi anlatmıştı.
Öküz işte ne beklersin ki
"Ya evet, çocukluğumuz beraber geçti sonra da o gitti zaten."
"Sanki nefret ediyormuşsun gibi konuşuyorsun." dedi düşünceli bir sesle,
"Yok aslında normalde de böyleyim."
Aslında değilim sesim Sinan'la konuşunca otomatikmen nefret doluyor.
"Anladım." dedi gülümseyerek ve geri önüne döndü.
"Mahalleye alıştın mı bari?" dedim sohbeti devam ettirerek,
Birazcık trajikomik ama 24 yıldır sevdiğim adamın karısıyla konuşuyordum.
Biraz trajikomik, biraz acı bir şeydi aslında.
"Alışmak zor aslında, sonuçta yıllardır Ankara'da yaşıyordum. Ama mahalledekiler çok sıcakkanlılar o yüzden alışmakta çok zorluk çekeceğimi zannetmiyorum."
"Ankara'da mı yaşıyordunuz?" dedim şaşkınlıkla,
Bildiğim kadarıyla Sinan'ın Ankara'da hiç tanıdığı yoktu. Bilemiyorum belki de başka bir şehirden Ankara'ya taşınmıştı.
"Evet." dedi kısaca,
Bende başka bir şey sormadım. Zaten mahalleye de gelmiştik Nisaların evinin önünde durarak Ceren'e inmesi için müsaade verdim.
"Görüşürüz Mehir." dedi Ceren samimiyetle,
"Görüşürüz Ceren." dedim bende aynı şekilde,
Ceren'in arkasına dönüp eve ilerlemesiyle bende arabayı tekrar çalıştırıp bizim evin önüne park ettim.
Ehliyet kemerimi çıkarırken aklıma gelen sözlerle tekrar sinirlendim. "Ohloyot komorono tok Soyo"
"Mala bak ya."
"Sanki ben bilmiyorum."
"Anladım arabada çocuğun ve karın var ama ben cani miyim?"
"Asıl cani kendisi benim ruhumu öldürdü. Ama caniymişim gibi bana söyleniyor. Aptal."
"Sayeymiş, Sen kimsin de bana Saye diyorsun ya."
Saydırarak eve girdim. Derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştım.
Odama çıkıp üstümü değiştirdim ve çantamdan kağıdı çıkartıp tekrardan okudum.
Saye Saye Saye
Celladın sana o kadar yakın.
Saye gölge demek, celladım gölgem kadar yakın.
Kağıdın arkasını çevirerek bir şey yazıyor mu diye kontrol ettim. Ama hiç bir şey yazmıyordu.
"Off bu nereden çıktı şimdi?" diyerek yatağıma oturdum.
Acaba bir kaç çocuk benimle oyun mu oynuyordu?
Ama şu sıralar Barlas'ın tavırlarıyla sözleriyle de uyuşuyordu bu kağıt.
Daha fazla düşünmek istemedim.
Ve her zamanki gibi kaçtım.
Ya da uyudum.
⌛⌛
"Anne ne demek Sinanları kahvaltıya çağırdım ya!"
"Kızım ne oluyor sana kaç gündür sürekli bir kaçma tavrı falan, siz Sinan ile küçükken çok iyi anlaşırdınız."
"Küçüktük işte anne küçük, ben kahvaltıya kalmıyorum büroya gidiyorum işlerim var."
"Hiç bir yere gitmiyorsun Mehir. Bugün pazar tatili, o kapıdan dışarıya bir adım dahi atmıyorsun."
"Anne, işlerim var diyorum."
"Kaç gündür ne bitmeyen işmiş kızım bu." diyerek beni azarlamaya devam eden anneme benim bir şey dememe gerek kalmadan babam geldi.
"Bırak kızı işte Yasemin işi varmış."
"Yok onun işi falan aklı sıra kaçıyor."
Evet kaçıyorum anne.
İstemiyorum o yüzü görmeyi.
Unuttuğum sesi duymak istemiyorum. Büyülendiğim gözlere tekrardan bakmak istemiyorum. Kulaklarım onun gülüşünü duymak istemiyor anne.
"Sende sakın gitmesine izin vermiyorsun yeminim olsun 2 gün boyunca ikinizi de eve almam." diyerek mutfağa ilerleyen anneme yenilgiyle baktım.
"Yapacak bir şey yok kızım anne işte dediğini yapmak zorundasın." dedi ve gülümseyip saçlarımın arasına öpücük kondurdu.
"Aynen öyle baba, abim evde mi?"
"Karakoldan aradılar acil bir olay olmuş gitti erkenden."
"Peki." dedim ve odama geri girdim. Üstüme hemen günlük giydiğim kıyafetlerden giyecektim ki. Kahvaltıyı yapıp oyalanmadan Barlas'ın yanına gitmem gerekiyordu.
Hemen dolabımı açıp ne giyebilirim diye düşünmeye başladım.
Gördüğüm saten bordo rengi gömleği elime alarak altına ne giyebilirim diye düşündüm ve siyah boru kumaş pantolonu seçtim.
Üstüme de siyah kabanımı alırdım belki, hava çok değişkenlik gösteriyordu dün hava 35 dereceyse bugün 2 derece olabilirdi.
Hemen makyaj aynamın önüne geçip takılarımı seçtim, hafif bir makyaj da yapıp odadan çıktım. Çıkmamla salonda oturan Demir ailesini görmem bir oldu.
"Ay Mehir, valla ölecektim sensizlikten." diyerek yanıma gelen Nisa ile gülümseyerek ona doğru ilerleyip sarıldım.
"Günaydın güzelliğim."
"Asıl size günaydın nereye böyle." dedi beni süzerken,
"Barlas'ın yanına uğrayacağım." dedim koltuğun boş tarafına otururken.
Ben ve Nisa aynı koltukta, karşımdaki koltukta Sinan, Ceren ve Ceren'in kucağındaki Derin oturuyordu. Babam ve Ömer amca da balkona çıkmış olmalıydılar.
"Barlas'ın yanına mı? Şu sıralar fazla bir buluşur oldunuz sanki" dedi Nisa muzipçe sırıtarak,
Üstümde hissettiğim bakışlarla başımı Nisa'dan çekip Sinan'ın oturduğu tarafa çevirdim. Bana bakıyordu ama adlandıramadığım bir biçimde,
Ya da adlandırdığım ama bana saçma gelen bir biçimde
Kıskançlık ve kırıklığın birleşimiyle,
"Saçmalama Nisa Barlas ve Mehir sadece arkadaş." diyerek kardeşine çevirdi Sinan bakışlarını,
"Siz nasıl bu kadar eminsiniz savcım, sonuçta 10 yıldır yoktunuz." dedim '10 yıldır' kelimesine özellikle vurgu yaparak,
"Var mı Saye?" dedi meydan okumak istercesine
"Özel hayatım sizi ilgilendirmez savcım." diyerek önüme döndüm.
"Aba aba aba."
Derin'in sesiyle tekrardan başımı kaldırdım ve Ceren'in kucağında ellerini açmış bana uzanmaya çalışan Derin ile gülümsedim.
Çok tatlıydı.
"Aba aba." diyerek kıkırdayan Derin ile gülümsemem derinleşti.
Ayağa kalkıp Ceren'e "Alabilir miyim?" diye sordum. Ceren başıyla beni onaylayıp Derin'i uzattı. Derin'i kucağıma almamla burnuma dolan bebek kokusuyla daha da mutlu oldum.
Bebekler dünyada ki en tatlı varlıklardı.
"Aba güzel." diyerek eliyle yüzüme dokunan Derin'e kıkırdayıp "Teşekkür ederim Derin sende biz o kadar tatlısın."
"Deyin tatı." diyerek ellerini çırptı.
"Bu kadar tatlı olmasan mı acaba, seni yiyesim geliyor." dedim yanaklarına öpücükler kondururken. Kıkırdayıp başını boynuma gömdü.
"Hadi kahvaltıya." diyerek mutfaktan bizi çağıran annemle ayaklanıp mutfağa ilerledim.
"Derin'i alayım istersen rahat rahat yaparsın kahvaltını." diyen Ceren'e "Gerek yok zaten çok yemeyeceğim." dedim ve sandalyemi çekip oturdum.
"Aba fu." diyerek sürahiye uzanan Derin'e Ceren bir bardak su katıp bana uzattı ve "Yavaş yavaş içir ama olur mu biberonunu evde unutmuşum." dedi.
"Tabii ki." dedim ve suyu Derin'e yavaş yavaş küçük yudumlar alabileceği şekilde içirdim.
"Mehiy aba patisis."
Patates kızartmasından alıp Derin'e uzattım. Tatlı tatlı yiyişine düştüm öldüm bittim galiba.
Derin kucağımda patates kızartmasını çiğnerken bende kendime bir tabak hazırladım ve yemeye başladım.
"Mehir sen bir yere mi gideceksin kızım?" diye soran babama dönüp "Evet baba, Barlas'ın yanına gideceğim." dedim.
Başını 'tamam' dercesine sallayıp çayından bir yudum aldı.
"Koray nerede?" dedi Aysel teyze anneme doğru.
"Sabah karakoldan aradılar acil bir işi çıkmış gitti." dedi annem de.
"Hıhı kesin karakoldan aramışlardır." diye söylenen Nisa'yı sadece ben ve Sinan duymuştu.
Tabii kardeşinin neler yaşadığından haberi olmadığı için bir şey anlamamıştı.
"Ben kalkayım artık." diyerek ayaklandım tabağımın bitmesiyle, Derin'in son kez yanaklarından öpüp "Görüşürüz fıstık." dedim.
"Göyüşüyüy güzel aba."
Derin'i Ceren' uzattım ve mutfaktan çıktım. Lavaboya ilerledim ve elimi yıkayıp odama geri girdim. Çantamı alıp odadan çıktım.
Çıkmamla kolumdan tutulmam bir oldu.
Sinan.
Hayırdır koçum.
"Ne yapıyorsun ya!" diyerek çıkıştım.
"Saye." dedi ve devam etti. "Konuşalım mı? Senin bana bakan dargın gözlerine daha ne kadar katlanabilirim bilmiyorum."
Ne saçmalıyordu bu?
"Ne dargınlığı ya ne dargınlığı. Benim sana karşı kinim bile kalmadı Sinan şimdi defol git kahvaltını yap."
"Saye."
"Saye Saye deyip de durma Sinan. Saye öldü, sen öldürdün Saye'yi, şimdi de hiç bir şey olmamış gibi karşıma geçip konuşma. Herkes gibi bana Mehir demek zorundasın. O ağzından bir kez daha Saye ismini duymayayım."
"Konuşalım işte bir kez, çocukluğumuz hatrına bari."
"Sen çocukluğumuz hatrına durdun mu durmadın gittin. Şimdi yıkıl karşımdan Barlas'la buluşacağım."
"Barlas'ı seviyor musun?"
"Ben görmeyeli fazla mı salaklaştınız savcım, özel hayatımın sizi ilgilendirmediğini kaç kez söylemem gerekiyor."
"Haklısın Say-"
"Saye değil savcım Mehir."
"Tamam Mehir. Haklısın 10 yıl boyunca karşına çıkmayıp açıklama bile yapmadan gittim. Ama bir dinlesen."
"Neyini dinleyeceğim be senin ha neyini? Beni nasıl bırakıp gittiğini mi? Hiç bir şey söylemeden evlendiğini mi?"
"Evlenmek mi?"
Gerçekten salaksın Sinan.
"Sinan son kez söylüyorum çekil önümden." dedim gergince, bir şey demedi önümden çekildi sadece bende rahat bir nefes alıp evden çıktım.
Sinan burada, bu mahalle de yaşamaya devam ettiği sürece ben asla rahat nefes alamayacaktım.
(...) 🤍
"Barlas peşimde sapık bir katil var katil. Sen bana bunu ne zaman söylemeyi düşünüyordun."
Ellerimi saçlarıma götürdüm gerginlikle,
"Emin olmamız gerekiyordu Mehir, hiç bir şeyden emin değilken sana net bir şey söyleyemezdim, beni de anla lütfen."
Derin bir nefes aldım ve anlayışla başımı salladım. "Peki tamam, elimizde mükemmel bir kanıt var, artık eminiz. Peşimde bir katil var."
"O kağıdı biz alalım öncelikle, sonrasında Sinan ile bu dosyayı ilerleteceğiz. Sen çok dikkatli ol. Hatta katil kendini ikinci kez belli ederse direkt koruma tutacağım sana."
Oldu paşam başka?
"Bu dosya hakkında edindiğiniz tek bir bilgiden haberim olacak Barlas."
"Dosyayla ilgilenen amirler ve savcı dışında kimseye bilgi veremem Mehir."
"Bu dosyanın merkezinde ben varım Barlas ben, her detayını öğreneceğim Barlas, en ince ayrıntısına kadar her şeyi."
"Mehir söylediklerini yapmam imkansız gibi bir şey."
"O senin imkansızlığın, benim hayatımda sadece bir tane imkansız var Barlas. Geri kalan her şeyi yaparım."
"Sinan'la görüşmem lazım bu kağıt meselesini."
Konuyu değiştirmesiyle bir şey demedim. Sonuç olarak her şekilde öğrenecektim.
"İyi görüş."
"Mehir, sana verebileceğim bütün bilgileri veririm. Ama bazı detaylar sadece bizde kalmalı."
"Peki, tamam o zaman görüşürüz." dedim ve arkamı dönüp odadan çıktım.
Gerçekten acayip tuhaftı, kim neden beni hedef belirlesin ki?
(...)
"Ay şunun tatlılığına bak Eymen."
Bizim evin bahçesinde; Eymen, İlya, Ceren ve ben oturuyorduk.
Barlas'ın yanından ayrıldıktan sonra İzgi'yi aradım ve büro da yapacağım bir işim var mı diye sordum.
Ve sadece bir kaç tane dilekçe yazmam gerektiğini öğrendim.
Onları da evde hallederim diyerek eve geldim. Sinan ve Nisa dışarı çıkmışlardı. Aysel teyze ve Ömer amca ise evde annemlerle sohbet ediyorlardı.
"İlya'nın da söylediği gibi çok tatlı maşallah." dedi Eymen Ceren'e.
Derin'i ortalarına almış seviyorlardı. Normal de aşka inancını yitirmiş ben, Eymen'i ve İlya'yı görünce heyecanlanıyor ve aşka inancım içimde tekrardan beliriyordu.
Ceren Eymen'e bir şey söylemedi sadece tebessüm etti ve onları izledi.
Bende dikkatimi Derin'e verdim. Yaklaşık 2-3 yaşlarındaydı. Sarı sarı saçları, ela gözleriyle çok güzel bir kız olacağı kesindi.
Ceren, Derin'in aksine esmerdi, kahverengi kıvırcık saçları, kahverengi gözleri ve esmer teniyle çok güzel bir kadındı.
Derin büyük ihtimal saçlarını Sinan'dan almıştı. Ama gözlerini ne annesinden ne de babasından almamıştı. Sinan yeşil gözlüydü, Ceren ise kahverengi. Büyük ihtimal anne veya baba tarafından birine çekmişti gözleri.
"Aaa Mehir kızım gelmiş." diyerek bahçeye adımlayan Aysel teyzeye döndü bakışlarım.
Annemlere selam vermeden direkt bahçeye geçmiştim. Annemlerde doğal olarak benim geldiğimden haberdar değillerdi.
Aysel teyzenin arkasından çıkan annem bana baktı.
"Mehir senin işin yok muydu anneciğim erken gelmişsin."
İşim bitti geldim anne
Demek isterdim.
Annem her zaman otoriter bir kadındı. Sevgisini bazen belli eder, bazense aramıza buz kütleleriyle duvar inşa ederdi.
Yasemin Soykan'ı anlamak zordu, güç isterdi onu anlamak
Zaman da isterdi tabii
Ama ben 24 yıldır anlayamadım annemi.
Evet annemin otoritesi bana büyük şeyler katmıştı. Sorumluluklarımın farkına çok erken yaşta varmamı sağlamıştı mesela, disiplinli olmamı, bir adım atmadan 2 kez düşünmemi ve birçok şeyi baba katmıştı.
"İşlerim var yine anne sadece evde yapacağım." dedim sakince
O kağıdı annemin okunduğunu düşünmek bile istemiyorum.
Beni şehirden hatta ülkeden men ederdi, hatta Ömer amcanın emekli albay olması sebebiyle onu da işin içine katar benimle beraber beni koruyacak korumalar gönderirdi.
Allah'ım sen koru
"İyi peki madem." dedi ve içilen çay bardaklarını alıp Aysel teyzeyle beraber geri içeriye girdiler.
"Meyiy aba meyiy aba." diyerek ellerini açmış, kocaman gözleriyle bana bakan Derin'e çevirdim solgun bakışlarımı.
Anında yüzüme bir gülümseme yayıldı. Yüzümdeki solgun ifade yerini huzur dolu gülümsemeye bıraktı.
"Efendim ablam." dedim
"Meyiy aba meyiy aba." dedi tekrardan
"Bu Mehir'e olan sevgin bizde bile yok Derin." dedi İlya sahte bir alınganlıkla,
Derin, İlya'nın dediklerine kulak asıp 'Mehiy aba' demeye devam ediyordu.
İlya, Derin'i kucağına alıp yanına getirdi.
"Al bakalım." diyerek bana uzattı Derin'i, İlya. Derin'i dikkatlice kucağıma alıp bacaklarımın üstüne otutturdum.
Derin ellerini saçlarıma götürdü ama çekmedi sadece dokundu.
"Şaşlayın şoh güjel." dedi tatlı tatlı,
Yüzümde ki gülümsemeyle cevap verdim. "Ayy yerim ben seni, asıl senin saçların çok güzel."
Dudaklarından kopan kıkırtı, Ceren'in de gülümsemesine sebep oldu.
"Ane, Meyiy aba çoh güjel di mi?"
"Evet annecim, çok güzel." dedi Ceren'de.
"Ben geldim." diyerek bahçeye adımını atan Gürkan ile ortamın havası bir anda değişti.
Gürkan acayip hayatı umursamayan, her an her yerde başını belaya sokabilecek bir potansiyele sahipti.
Ki zaten şu an alnından akan kanla ve morarmış gözüyle başını tekrardan belaya soktuğu anlaşılıyordu.
"Abi? Ne oldu sana ne bu halin?" Diyerek telaşla ayaklandı İlya.
Gürkan, İlya'nın abisiydi aynı zamanda
"İyiyim ben sadece birazcık gözüm morardı." dedi rahatlıkla, sonra da Eymen'in oturduğu yere yürüyerek "Kalk lan ayağa." dedi Eymen'e.
Eymen tek kelime etmeden ayağa kalktı ve benim yanıma oturdu.
Gürkan ve Eymen'in tartışmalarını izlemek için milyonlar verebilirdim.
"Aa Güykan'a uf olmul." kucağımdaki Derin'i unuttuğum için bir anda şaşırdım ama sonrasında parmağıyla Gürkan'ı gösteren Derin'i görmemle rahatladım.
"Sen birde karşı tarafı gör Derin." dedi Gürkan.
Bu dediğiyle İlya kıkırdamasını durdurmamıştı. Onunla beraber bende gülmüştüm.
"Aa Gürkan oğlum gelmiş, Gürkan bu halin ne senin?"
Annemin aniden değişen ses tonuyla Gürkan'ın da yüz ifadesi değişmişti.
"Yok bir şeyim Yasemin teyze, iyiyim sadece ufak bir çizik."
Aynen Gürkan sadece ufak bir çizik.
"E bir hastaneye falan uğrasaydın ya." dedi annem endişeli bir biçimde
"Gerek yok Yasemin teyzecim, birazdan evde hallederim ben."
Bok halledersin demek istedim ama sustum.
Kucağımda ki Derin'i Ceren'e uzattım ve eve girip odamdan ilk yardım çantasını alıp geri bahçeye çıktım.
"Ben hallederim anne sen gir içeriye."
Annem bir şey demedi sadece başıyla beni onaylayıp içeriye girdi.
Tıp ile alakalı neredeyse hiç bilgim yok o yüzden Gürkan canın bana emanet olmasın. Nisa anlar bu işlerden ben seni bu hale getirenlere dava açmakla yükümlüyüm.
Gürkan sanki iç sesimi duymuş gibi elimdeki ilk yardım çantasını alıp "Ben hallederim Mehir sen otur bence. Canımı sokakta bulmadım."
"Kırıcısın ama haklısın o yüzden bir şey demiyorum." dedim ve geri yerime oturdum.
"Ben her zaman haklıyım şekerim."
Egonu seveyim Gürkan, ama anlaşılan birileri senin egonla lego yapmış.
"Neden kavga ettin sen yine abi?"
"Puştun biri kadına sarkıntılık yapıyordu ben de dövdüm."
"Sanki sen dövülmüşsün gibi vibe aldım ben abi ama neyse."
"İlya sus abicim."
"Ben artık kalkayım işlerim var." dedim ve ayaklandım.
"Otursaydın biraz daha." dedi Ceren samimiyetle,
"Gerçekten işlerim var bitireyim uyuyacağım çok yorgunum."
"İyi peki madem." dedi anlayışla,
Bahçeyi ve salonu birbirine bağlayan kapıdan içeriye girdim.
Salonda türk kahvelerini içen annemlere ufacık bir tebessüm edip hiçbir şey söylemeden odama girdim.
Üstümdeki kıyafetleri çıkartıp rahat bir şeyler giydim.
Saçlarımı arkadan mandal tokayla bağladım ve çalışma masama geçtim.
(...)
Umay'ımm: Mehiirrr yarın buluşalım mı?
(18.54)
Siz: Olur askm
(01.47)
Siz: Kaçta?
(01.47)
Umay'ımm: Üç dört gibi olur mu?
(01.48)
Siz: Olurr
(01.48)
Umay'ımm: İyi tamam o zaman
(01.48)
Umay'ımm: Öptüm görüşürüzzz
(01.49)
Siz: Görüşürüzz askm 💋
(01.50)
Telefonu kapatıp yastığımın altına sıkıştırdım. Aklımı kurcalayan şeylerden dolayı uyuyamıyordum.
Birincisi bu peşimde ki insan, ya da psikopat
İkincisi de Sinan
Ne kadar inkâr etsem de unutmadım, unutamadım ben
Yapamadım, başaramadım. 10 yıl ya 10 yıl
Koskoca 10 yıl çabaladım ben unutmak için ama başaramadım.
Oysa çevremdeki herkes ne kadar başarılı olduğumu söylerler.
Ama yanılıyorlar ben başaramadım.
Kalbimi acıtan şey benim Sinan'ı unutamamam değil benim yaşadığım onca şeye rağmen Sinan'ın beni unutmuş olması
Ben enayinin tekiyim galiba, ben bana sunulan bütün teklifleri reddettim. Sevdiğim var gelecek dedim.
Hani sorarlar ya gidene mi zor kalana mi diye?
Gidenin sebebi her ikisine de zarar veren bir nedense gidene zor değildir ama kalana da değildir.
Ama gidenin sebebi sadece bir kişiyi ilgilendiriyorsa ve bu kendisiyse kalana zordur.
Kalan, anılarla cebelleşir her gün, her saat, her dakika
Ondan kalan her şey, onun boğazına bağlanan bir urgan olur. Anılar da o urganın daha da sıkılaşmasını sağlar.
Nefes alamaz işte tam o an insan, ruhu ölür o saatten sonra, bedeni kalır geriye
Bedenini yaşatmaya çalışır.
Evet kalan insanın yanında çevresi, dostları, ailesi olur. Giden onları da bırakıp gider ve onları bırakmanın da acısını çeker.
Ama kalan insana bazen çevresi de zarar verir, çevresindekiler düşünmez, empati kurmazlar. Bir süre destek çıkar ardından baskı kurarlar.
"Unut artık!"
"Gitti o gitti."
"Kaç yıl geçti geleceğini mi düşünüyorsun."
"O seni çoktan unutmuştur."
"Yazık ediyorsun kendine."
"Çevrende sana göre biri mi yok."
"Bıktım senden de dertlerinden de."
"Onun artık sana yararı olmaz anlamıyor musun?"
Vesayre vesayre...
Ben yaşadığım o kadar acıya rağmen Sinan'ı haklı çıkarmaya çalıştım birde.
Haklı bir sebebi vardır dedim.
Sonuçta tek beni terk etmedi ailesini bile bıraktı ardından dedim.
Ama bir gerçek vardı kalbime ok misali saplanan, o Sinan'dan bana kalan son mesaj
"Beni düşünme Mehir, hatta beni unut kendi hayatına odaklan."
Sinan'ı haklı çıkarmaya çalıştığım bütün düşünceleri bitiriyordu bu mesaj
Yazabilirdi Sinan. Benimle konuşmaya devam edebilirdi. Nerede, ne yaptığını söyleyebilirdi.
Ama
Söylemedi.
Sustu.
Geriye anılar, kahkahalar ve yarım bir kader kaldı.
BÖLÜM SONU
Bölümmm nasıldıı??
Mehir'im,üzümlü kekim 🥺🥺
Diğer bölüm görüşmek üzere hoşçakalın
💞💋💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |