Seeeellaaaaaaammmm aşklarrrımmmm
Nasılsınıızzz??
Emek Mahallesi'nin 8. bölümüyle geldimmmmm. Umarım severek okuyacağınız bir bölüm olurrr.
EMEK MAHALLESİ
8. Bölüm: "Bomba"
💛🌷Keyifli Okumalar 🌷💛
"Neden geldi?"
Üzerimde hissettiğim Barlas'in 'tuhaf' bakışlarıyla başımı kıpırdattım 'cevap' dercesine
"Büşra'nın senin olayınla ilgisi yok Mehir, sakin olabilirsin."
Orasını biliyorum zaten
"Biliyorum Barlas. Sen sana sorduğum sorunun cevabını ver bana Büşra neden geldi?"
Dik tut kızım başını dik
"Çocuğu için geldi, bir şikayette bulundu o kadar gerisi de bana kalsın."
Çocuğu için mi geldi?
Büşra'da mı evliydi?
Hayır araştırmalarıma göre evli değildi. Boşanmamıştı da.
En son ilişkisi 7 yıl önce olmuştu.
Çocuk kaç yaşındaydı?
Ayrıca çocuğunu medyadan gizliyordu. Çünkü internette çocuğu olduğuna dair tek bir bilgi bile yoktu.
"Çocuğu kaç yaşında biliyor musun?"
"5 yaşında, ayrıca n'oldu neden merak ettin bu kadar?"
Deliyim ben.
İnsanların özel hayatlarını öğrenip defterime yazıyorum.
"Yok bir şey Barlas. Lazımdı sordum." dedim ve devam ettim. "Ben kaçar, hem şu olayla da alakalı bir şey yok."
"İyi görüşürüz o zaman."
Çantamı elime alıp ayaklandım. "Hıhı görüşürüz." dedim ve odadan çıktım.
Duruşma 1 hafta sonraydı.
1 hafta içinde yapamayacağım hiçbir şey yoktu. Eğer şüphelendiğim şey doğruysa rahat bir şekilde boşandırabilirdim.
Fakat benim istediğim bir diğer şey ise o Kerem pisliğinin içeri girip sürünmesiydi.
Yaptığı yaşattığı o kadar şeyden sonra elini kolunu sallaya sallaya hayatına devam etmesine izin veremezdim.
Kafamda her şey oturduğuna göre yarın bu Büşra Dalgın ile görüşmeye gideyim.
Ama ondan önce Elif Gürmen ile görüşmem lazımdı. Ondan şu Kerem'in yalan söylediğini kanıtlayacak görüntüleri almam lazımdı.
Aynı zamanda Zeynep ile de görüşüp akıl sağlığının yerinde olduğuna dair bil sağlık raporu çıkartmasını isteyecektim.
Böyle bütün işleri düşününce bile yoruldum.
Uzun zamandır hep küçük işleri hallediyordum. Bu yüzden de birazcık fazla geldi gözüme
Nisa ile buluşma işini de artık sonra hallederim. Şu an yorgunluktan ölebilirim.
Zaten akşamları mahallede buluşuyoruz o zaman görüşürdüm.
(...)
"Bizim nişan bahçe de olacak gibi." dedi İlya, Hâle'nin sorduğu soruya karşılık olarak.
Hâle hevesle gözlerini açıp konuşmaya başladı.
"Ne güzel işte sizin bahçe geniş bir güzel süslenirse mükemmel olur."
"Bunlar için mükemmel fazla mükemmel olur. Özellikle şu Emin için."
"Ne Emin'i abi."
"Pardon, Emir'di dimi?"
Gürkan acaba ne zaman Eymen'i kabullenecek çok merak ediyorum. Hayır yani Eymen ile yeni tanıştılar desem o da değil. Çocukluktan beri arkadaşlar.
"Eymen Gürkan Ey-men."
Abi sen ne alaka? Sen 6 yaşına kadar Gürkan'a Gülay demiş insansın
Başımı gülüşerek sohbet eden Ceren ve Sinan'a döndü. Çok uzun bakmamaya özen göstererek geri önüme döndüm. Öylesine sohbet eden ve hala aynı konuyu tartışan İlyaları dinledim bir süre, derince yutkundum ve ayağa kalkıp, bana dönen bakışları umursamadan biraz uzaklaştım.
Hâlâ ikisinin de kahkahaları kulaklarımı dolduruyordu. Ve ben hiç anlamak istemediğim bir şeyi anladım o an.
Sinan... mutluydu,
Üzgün değildi.
Kırgın değildi.
Pişman değildi.
Kendine yeni bir sayfa açmıştı, istediği hayatı resmetmişti, ama beni çizmemişti. Ben eski, yıpranmış sayfalarda kalan bir boya parçası gibi kalmıştım artık onun kitabında,
Buruk bir gülümsemeyle tekrar döndüm ona, baktım. Sadece baktım.
Yüzüne, gülen dudaklarına, parıl parıl parlayan gözlerine, rüzgarla birlikte dağılmış saçlarına
Son kez baktım.
(…)
"Büşra bana gerçeği söyle, Kerem ile ilişkiniz var mı yok mu?"
Sabah erkenden kalkıp holdinge gelmiştim. Ve neredeyse 1 saattir Büşra hanımın ağzından laf almaya çalışıyordum.
Hâlâ susmaya devam etmesiyle oturduğu koltuğun karşısına oturdum ve uzanıp ellerini avucuma aldım.
"Bak, anlıyorum korkuyorsun ama bana gerçeği söylemek zorundasın Büşra. Bak senin de bir evladın bir canın var lütfen bir anne olarak düşün ve cevap ver, cevap ver ki o çocuğu da annesine teslim edebileyim."
Büşra'nın bakışları yavaşça yüzüme tırmandı. Derin bir nefes alıp ellerini geri çekti ve ayaklandı.
"Bakın avukat hanım, kim neden size böyle bir şey söyledi bilmiyorum ama benim Kerem ile bir ilişkim olmadı olamaz. Lütfen siz de artık şu saçmalığı kesip odamdan çıkar mısınız?"
Alt dudağımı ıslatıp sakince başımla onayladım. Kendi bilirdi, illa kendisini mahkemede rezil etmek istiyorsa buna ben karışamazdım. "Eğer kararınız değişecek olursa kartımı bırakıyorum Büşra hanım."
Çantamdan çıkardığım kartı masanın üzerine bırakıp, bir şey söylemesini beklemeden ayaklandım, ve odadan çıktım. Elif Gürmen ile görüşüp, Büşra'nın yalan söylediğini kanıtlayacaktı.
Hayır yani,
Zeynep'in avukatı benim ben, Mehir Saye Soykan.
Ben senin yalan söylediğini kanıtlayamayacak biri gibi mi gözüküyorum.
Umarım bu Elif, Kerem'den korkup susmaz.
Susmayacağını umuyorum.
Ben bir Zeynep'i arayayım en iyisi, bir konuşayım; nasıl, ne yapıyor diye,
Çantamdan telefonumu çıkardım ve gelen maillere ve mesajlara kısa bir göz gezdirdim. Her zaman ki gibi, abim gelirken bir şeyler almamı istiyordu, Umay Emre'yi soruyordu. Ay ben onu unuttum. Emre ile konuşmam gerekiyordu doğru ya.
Neyse artık büroya gittiğimde konuşurdum.
Daha fazla oyalanmadan rehbere girdim ve Zeynep'i aradım. Telefon kısa bir süre çaldıktan sonra açılmıştı.
"Alo, Zeynep nasılsın?"
"İyiyim Mehir hanım, çocukla ilgileniyordum."
"Anladım, ben şey için sana haber verecektim. Bugün akşam saat 6 gibi sizin eve geleceğim bir rapor çıkartmamız gerekiyor."
"Ha, tamam tamam."
"Kerem sana bir şey diyor mu duruşmayla alakalı."
Arkadan gelen çocuk sesiyle tebessüm ettim. Çocukları seviyordum. Ama büyük ihtimal ilk zamanlarda babasından onu ayırdığım için nefret edecekti Açelya, ama büyüdüğünde anlayacaktı nedenini.
"Kerem dün akşam eve bile uğramadı Mehir hanım, konuşmuyoruz. Ara sıra Açelya'yı görmek için yanıma geliyor o kadar."
Tuhaftı, Kerem bir şeyler planlıyor olmalıydı.
"Tamam Zeynep, görüşürüz."
"Görüşürüz Mehir hanım."
Arabayı büronun önüne park edip indim, araba anahtarını çantama atıp büronun içine girdim, birkaç kişiyle selamlaşıp Emre'nin odasına ilerledim. Kapıyı çaldım ve 'gir' sesini duymamla kapıyı aralayıp içeriye girdim.
"Mehir, hoş geldin."
Hafif şaşkın gözlerle bana bakıp ayağa kalktı.
"Merhaba Emre."
"Hayırdır kaç gündür göremez olduk seni." dedi eğlenerek,
"Benim işlerim vardı Emre bey, asıl sizi göremiyoruz."
"Sen avukatsın da ben neyim Mehir." dedi şakayla karışık bir ses tonuyla,
"Neyse konumuza dönelim, ben Umay ile konuştum da Emre aranız bozukmuş bira-"
"Boşver Mehir, Umay'ın ne kadar üzgün olduğunu falan söyleyeceksen hiç zahmet etme."
"Ama Emre kız çok üzgün, özür dilemek istiyor, fırsat bile vermiyorsun."
"Bende çok mutlu değilim Mehir, ama acayip gereksiz bir şeyi çok büyüttü."
"O da pişman zaten, hatasının da farkında."
"Ne güzel, en azından ne kadar kırıcı biri olduğunu biliyor."
Ofladım ve derin bir nefes aldım. "Ben bir buluşma ayarlasam konuşsanız en azından."
"Hayır Mehir."
"Hadi ama Emre ya birazcık bile hakkım yok mu? Özür dileyecekmiş işte."
"Olmaz Mehir, ol-maz."
"Peki, ben arkadaşımın daha fazla üzülmesine izin veremem, başkasıyla tanıştıracağım onu."
"NE!"
"Ne ne? Allah Allah. Arkadaşımın gözümün önünde üzülmesine göz yumamam ben Emre."
"Kimmiş o arkadaş?"
Ahanda istediğim oldu. Kıskandı kerata,
"Iı şey Polat, evet Polat diye bir arkadaşım var benim. Umay ile olan fotoğrafımızı görmüş bana yazdı çok güzelmiş arkadaşın falan diye."
"Polatmış, Polat ne be, mafya ismi gibi, olmaz buluşamazlar, yani Umay beğenmez zaten."
"Nerden biliyorsun? Çocuk sarışın, yeşil gözlü taş gibi biri valla."
"Sarışın mı? O ne be? Sarışın erkek mi olur."
"Sen... kıskandın mı Umay'ı?" dedim eğlenircesine.
Bir anda hiddetlenip ayağa kalktı ve "Yok ne alakası var ben sadece Umay için dedim yani yoksa ne alaka."
"Bana bak Emre, yarın saat 5 gibi **** kafede Umay ile buluşup konuşuyorsun, ha yok gelmem dersen de bende seçenek çok." dedim ve göz kırptım.
"Tamam Mehir, tamam."
"Ha şöyle yola gel, vaktimi de aldın zaten. Onca işim var benim."
"Aman yemedik vaktini."
"Ben kaçar, bays."
Çantamı da alıp odadan hızlıca çıktım ve aşağıya indim. arabamı park ettiğim yere ilerleyip, kiliti açtım ve bindim.
Anahtarımı çantamdan çıkarıp taktım, tam arabayı çalıştıracağım sırada, yan tarafımda ki kapı açıldı ve arabaya Sinan bindi.
Bu nerden çıktı şimdi?
"Hayırdır Sinan? savcılıktan magandalığa geçiş mi yaptın?"
"Sayılır." dedi alayla, sırıtarak
"Neden bindin arabaya?"
"Magandalık yapmak için."
"Sinan! Neden bindin dedim."
"Hadi hadi konuşma arabayı çalıştır."
"Ya sen benimle dalga mı geçiyorsun Sinan."
"Dalga deniz de olur Saye hadi."
Sessizce sabır çekip arabayı çalıştırdım, "Tam olarak nereye gitmeyi düşünürdünüz majesteleri."
Bindi arabaya öküz gibi, nereye gideceği belli değil ayının.
"Biraz ilerde bir mağaza var orada ineceğim."
Sahte bir samimiyet ile güldüm, başımla onaylayıp arabaya tarif ettiği yola göre sürmeye devam ettim.
Çalan telefon sesiyle kısa bir an Sinan'a dönüp baktım. Aramayı cevaplayıp, telefonu kulağına götürdü ve karşı tarafın söylediklerini dinlemeye başladı. Bir şey söylemedim ve önüme dönüp yola devam ettim.
Sinan yaklaşık 3-4 dakika konuşup telefonu kapattı.
"Saye."
"Efendim Sinan, ne oldu yine?"
"Şimdi sana bir şey söyleyeceğim ama sakin olman gerekiyor tamam mı?"
"Yanımda siz varken gergin olmamak mümkün değil savcım ama siz söyleyin ben sakin olmaya çalışırım."
Sinan 1-2 saniye yüzüme bakıp, soğukkanlılıkla "Arabanın altında bomba yerleştirilmiş." dedi.
"NE? Sinan şaka falan yapıyorsan hiç komik değil!"
Sinan bıkmış bir ifadeyle bana bakıp "Neden arabanın altına bomba var diye şaka yapayım Saye."
"Allah'ın uğursuzu, bindin arabama olana bak."
"Ben miyim suçlusu yani ya Saye Allah aşkına saçmalama arabayı tarla gibi bir yere sür."
"Ha yani ben saçmalıyorum, Allah aşkına elimin tersiyle geçireceğim suratına bir tane."
"Ölmezsek yaparsın Saye." dedi ve devam etti cümlesine "Sus 2 dakika da sür şu arabayı."
"Sürüyorum zaten."
"Sabır ver yarabbi sabır."
Bir şey söylemedim, konuşursam tartışırdık. Söylediği yere sürmeye devam ettim, çok geçmeden taşlık, boş bir arazinin ortasına gelmiştik.
"Hadi inelim." dedi Sinan, sakin ama belli etmemeye çalışsa da telaşlı bir sesle
"Ayağımda topuklar var Sinan! Nasıl koşabilirim Allah'ın taşlı tarlasında!"
"Ben miyim suçlusu Saye! Birazdan patlayacağız! Çıkar bırak ayakkabıları o zaman."
"Bu ayakkabılara ne kadar para verdim biliyor musun sen? Ayakkabılarımın burada patlamasını seyredemem."
"Tamam Saye tamam, Bir insan 10 yılda hiç mi büyümez ya! Çıkar ver ayakkabılarını bana, ayakların yara olmasın benimkileri giy."
Yüzümde oluşan buruk gülümsemeyle topuklularımı çıkarıp Sinan'a uzattım. Sinan çıkardığı ayakkabıları bana uzatınca yüzüne kararsızlıkla baktım. Eğer ben giyersem onun ayakları taşa basmaktan yara olurdu.
"Giy şunları Saye. Bir şey olmaz bana hadi hızlı ol biraz ortalama 1 dakikaya ikimizde ahirette selamlaşacağız."
Düşüncelerimi okumuşçasına konuşmasıyla oyalanmadan uzattığı ayakkabıları giydim, ikimizde aynı anda arabadan inip dümdüz koştuk, tabi ben bana büyük gelen ayakkabılar yüzünden geriden geliyordum.
Sinan bana dönüp yaklaştı, ve kaka çuvalı gibi beni omzuna atıp koştu.
İtiraz etmeme vakit kalmadan arabanın patlama sesi kulaklarımı doldurdu.
Eğer Sinan beni kucaklamasaydı büyük ihtimal artık tek bacaklı bir insan olacaktım.
"Yeter bu kadar koştuğun indir hadi beni sende giy şu ayakkabılarını ver bana ayakkabılarımı."
Sinan itiraz etmeden indirdi beni. Aferin, adam ol böyle
"Birazdan polis ekipleri ile ambulanslar buraya gelirler." dedi ve devam etti. "Sen iyisin dimi? Yok bir şeyin."
"Ben iyiyim Sinan, asıl sen iyi misin?"
Endişeli sesime karşı rahatlatmak adına bana "İyiyim iyi." dedi rahat bir sesle
Bir süre Sinan'a bakarken telefonumun titremesiyle, açıp ne olduğuna baktım.
Abimin üstte ki 'Gelirken çilekli süt almayı unutma.' mesajını es geçip alttaki mesajı okudum.
' Bu Sinan Demir işlerime çok karışıyor avukat, senden önce o mu silinse acaba listeden ha ne dersin? '
-BÖLÜM SONU-
Okur Yorumları | Yorum Ekle |