@hayalleribuyukbiry
|
Ahmet’te vatan aşkı büyüktü, babası vatan aşkını iyi aşılamıştı Ahmet'e. Ahmet, bu düşünceler içinde eve gelmişti, kapıdan girerken Merve'nin evin içinde olduğunu gördü. Saat gecenin biriydi, o uyumamış birisiyle konuşuyordu, gülüp eğleniyordu. Merve, Ahmetgilin senelerden beri komşusuydu; Merve'nin ailesi, Ahmet çok küçükken taşınmışlardı, o günden beri komşu idiler. Ahmet, Merve'nin nasıl böyle rahat olduğuna çok şaşırıyordu, tam üç buçuk sene aşk hayatları sürmüştü, her şey çok güzel giderken Merve, Ahmet'ten soğumaya başlamıştı o yüzden Ahmet'i başkasıyla aldatmıştı. Ahmet'in tek yaptığı Merve'ye değer vermekti, kendinden bile daha çok değer vermişti, çok da sevmişti ama o ise çok sevgisinden sıkılmıştı, başkasıyla aldatmıştı. Ahmet, nasıl bu kadar rahat olabilir diyordu kendi kendine. Ahmet'in içindeki bütün sevgiyi öldürmüştü, aşka olan inancı gitmişti. Bu düşüncelerle evin içine girip salondaki koltuğun üzerine kendini attı. Çok yorgundu, saniyeler içinde uykuya daldı, İrem'in aklı Ahmet'te kalmıştı, babasını kaybetmişti ve hâlâ onu çok seviyordu. Ahmet'in babasını iyi tanırdı, çok iyi bir insandı; mahalledeki çocukları, gariban kimseleri sevindirmeyi çok severdi, mazlumu, güçsüzü korurdu. Ahmet de tıpkı babası gibiydi, hiçbir şeyden korkmaz, çok cesurdu. Gece de hiç korkmamıştı, adamların silahı olmasına rağmen korkmamış, adamların üstüne gitmişti. İrem, Ahmet'i teselli edip yanında olmayı çok istiyorum düşünceleri içerisinde kendini uykuya bıraktı. Vakit öğleyi çoktan geçmişti, Ahmet vurulan kapı sesi ile uyandı, gelen amcasıydı. Ahmet ile annesine nasıl oldular diye bakmaya gelmişti. Ahmet'in annesi hâlâ uyuyordu. Ahmet, annesini rahatsız etmek istememişti. “Amca hoş geldin.” “Hoş bulduk.” “Haklıymışsın amca, mahalle pek tekin değil sanırım.” “Hayırdır ne oldu, kötü bir şey yoktur inşallah…” “Gece uyku tutmadı daha sonra dışarıdan sesler duydum, gideyim bir bakayım dedim. Dört tane silahlı çakal, bir kızı çevirmişler, hemen atladım tabii ama korkmadım, biz de korku olmaz! Kızı kurtardım, kız da tanıdık çıktı; ortaokula kadar beraber okumuştuk, adı İrem. “Ne diyorsun, sen ciddi misin Ahmet?” “Tabii ki ciddiyim amca.” “İrem'e sordum neden peşindeler diye, daha yeni eve geldiğini söyledi, sokağa hava almak için çıkmış, peşine bu dört tane haydut takılmış ama işin içinde başka bir iş de olabilir diye tahmin ediyorum, umarım yanılıyorumdur.” “Bu düşünceye nasıl vardın ki?” “Dört tane haydutun hepsinde de aynı dövme vardı; kollarında yıldız, yıldızın ortasında bir daire. Bu kafamı karıştırdı, sence bunlar tesadüf olabilir mi?” “Doğru söyledin bence de şüpheli, bir araştırayım bakalım, istihbarattaki arkadaşlara sorayım. Sen dikkatli ol dediğim gibi her ihtimale karşı. Ayrıca yalnızken hele dört tane silahlı adamla karşılaşınca üstelik bir de gece yarısı ise hiç bulaşma. İyilik yapmak istiyorsan polisi ara ve oradan uzaklaş, kendini düşünmüyorsan anneni düşün Ama amca biliyorsun iyi dövüşürüm. Nerede çaresiz görsem hiç yüz çevirmedim, babam da öyle, sen de biliyorsun.” “Evet haklısın ama durum farklı artık, annen var, onun için beladan uzak durmalısın.” “Peki öyle olsun.” dedi istemsizce de olsa. Az sonra Ahmet'in annesi de uyandı geldi. Ahmet’in, amcasıyla konuşma seslerine uyanmıştı. Annesi tedirgin olmasın diye Ahmet ile amcası konuştukları konuyu bitirmişlerdi. “Anne, amcam bize bakmak için gelmiş, onun için burada.” Annesi: “Nasıl olalım Ahmet, toparlanmaya çalışıyoruz, çok zor bir durum, çok… Sağ ol Osman, eksik olma.” “Ne demek yenge, zor gününde yanınızda olmayacağım da ne zaman yanınızda olacağım. Neyse yenge ben gideyim işlerim var, yine gelirim.” Ahmet'in amcası gidince Ahmet, annesi ile baş başa kalmıştı. Bu yalnızlığa alışmalıydılar, sanırım bundan sonra hep baş başa idiler. Neyse ki Ahmet alışkındı yalnızlığa, annesi de mecbur alışacaktı, yapacak bir şey yok maalesef… Ahmet, annesine bir şeyler hazırlamış, annesinin yanına getirmişti. Annesi biraz daha iyi gibiydi ama babasının acısı hâlâ tazeydi, zamana ihtiyacı vardı. Anne oğul ikisi baş başa yemek yemeye başladılar. “Anne ben okulu dışarıdan bitireceğim. Amcamın yanında çalışıp sana bakacağım, artık sana bakmak benim borcum.” “Babanın ölümü ani oldu, keşke böyle olmasaydı ama kader… Elden bir şey gelmez.” “Babamı çok özledim, keşke veda edebilseydim. Veda bile edemedim…” “Baban seni çok seviyordu, seninle gurur duyardı hep.” Ahmet ile annesi böyle konuşurken zile basıldı. Ahmet kapıyı açınca karşısında Merve'yi ve annesini gördü. Ahmet, Merve'yi görünce olmayan tadı kaçtı ama görgüsüzlük olmasın diye onları içeriye davet etti. İçeriye geçtiler. Ahmet annesine doğru dönüp; “Ben amcamın yanına gidiyorum.” dedi. "Sen de otursaydın Ahmet.” dedi Merve. “Yok, amcama yardım edeceğim.” Ahmet'in şu an Merve ile uğraşacak hâli yoktu. Kafasını dağıtması lazımdı yoksa kafayı yiyecekti. Babasının özlemi bir yandan, katillerin dışarıda hâlâ elini koluna sallaya sallaya gezdiği düşüncesi bir yandan Ahmet'in iyice sinirlenip moralinin bozulmasına neden oluyordu. Onun için kafa dağıtmanın en iyi yolu amcasına yardım etmek olduğunu düşündü ve amcasının dükkânın yolunu tuttu. Ahmet, kafamı dağıtırım diye gittiği dükkâna yine bir belanın içinde bulacaktı kendini. Habersiz adımlarla ilerlerken amcasının dükkânına girdi, bir de ne görsün? İki tane genç, amcasını gasp etmeye çalışıyor, birinin elinde silah diğerinin elinde bıçak, amcasının boğazına bıçağı dayamış. Ahmet gördükleri karşısında çok sinirlenmişti. İçerideki iki tane kişi, Ahmet'i henüz fark etmemişlerdi. Ahmet çevik ve hızlı bir hareketle eli silah tutan kişiye uçan tekme attı, tekmenin etkisiyle silahlı kişi yere yığılmıştı. Ahmet zaten babasının özleminin de etkisiyle sinirle hızlı hızlı yumrukları vurmaya başladı. Amcasının boğazına bıçak dayayan kişi ise Ahmet'in o hâlini görünce amcasını bırakıp Ahmet'e yönelmişti. Tam bıçağı saplayacağı sırada amcası elinden tutup kafaya dizini vurunca adamın burnunu kırdı. Amca yeğen iki kişiyi yatırıp iyi bir dayak attıktan sonra çöp konteynerine attılar. Ahmet: “Amca neler oluyor, kim bu adamlar? Olaysız gün geçmeyecek mi burada?” “Sakin Ol. Gafil avladılar yoksa iki kişi falan beni kolayca yenemez.” “Ne istiyorlardı senden, kim bunlar?” “Biliyorsun ülkemiz dışarıdan çok sayıda mülteciyi alıyor, savaştan kaçanlar, onlardan birisi… Para istiyorlardı.” Ülkeye gerçekten çok sayıda savaştan kaçan mülteci geliyordu, bu yüzden vatandaş iş ve ev kirası bulmakta zorlanıyordu. “Amca ne yapacağız bir yandan bunlar, bir yandan dövmeli haydutlar? Ben herkesi nasıl koruyacağım?” “Sakin ol evlat yalnız değilsin, bunu unutma, babanın intikamını da alacağız. Hepsi sırayla… Şu geçen bahsettiğin dövme, onu araştırdım; çeşitli yerlerde aynı tip dövmeli kişilerin, bazı insanlara saldırıda bulunduğu olmuş. Saldırıya uğrayan kişilerin hepsi de asker, polis, hakim, savcı, bürokrat… Vatan hainleri boş durmuyor yine.” “Babamın katilleri de bunlar büyük ihtimalle.” “Evet, muhtemelen. Yaptıklarının hesabı sorulacak emin ol.” “Amca içim kıpır kıpır, içimde bütün dünyayı yakacak öfke var.” “Sakin ol. Eve git hadi sen, akşam oluyor.” Ahmet tamam deyip evin yolunu tuttu. Eve giderken yüzü maskeli birisinin bir arabayı yaktığını gördü. “Dur! Ne yapıyorsun sen?” diye bağırdı, adam Ahmet'i görünce onu bekleyen bir arabaya bindi ve gitti. Ahmet, geçen geceki haydutların kolundaki dövmenin aynısını şimdi arabayı yakan kişide de görmüştü. Ahmet tüm bu olanların tesadüf olmadığını anladı. Kimdi bu emri veren? Ahmet, babasının katillerinin bunlardan birisi olduğunu tahmin ediyordu artık, bunların kim olduğunu bulup intikamlarını alacaktı. Ahmet eve geldiğinde çok yorgundu, kendini bir koltuğun üstüne bırakmak istiyordu. İçeri girince direkt kendini koltuğun üzerine attı, günün yorgunluğunu ve yaşadıklarını düşünüyordu; babasını, dövmeli adamları, annesini, sevdiklerini, ülkesini düşünüyordu. Bu saldırılar, savaştan kaçıp mülteci olarak ülkesine gelip halkın huzurunu bozanlar ne olacaktı böyle? Olan sevdiklerinle olacaktı. Amcasının yanında olmasaydı belki de o hırsızlar amcasını öldürecekti… Ahmet, bu düşünceler içerisinde otururken annesi girdi odaya. “Geldiğini duymadım oğlum, ne zaman geldin?” “Biraz önce geldim, yoruldum da biraz.” “Hayırdır amcan çok mu yordu seni?” Annesi öyle söyleyince irkildi, amcasının dükkânında olanları anlatmayacaktı tabii ki. “Dükkânda malzemeler vardı, onları taşıdık da onun için yoruldum biraz.” diye geçiştirdi. “Tamam, öyle olsun bakalım.” “Çok açım anne, yemek hazırlamış mıydın?” “Bugün bir yere davetliyiz, oraya gideceğiz ve sen de geliyorsun, itiraz istemiyorum.” |
0% |