@hayalleribuyukbiry
|
“Merve'nin annesi davet etti, oraya gideceğiz kafa dağıtmamız için.” Ahmet bu haberi duyduğuna hiç sevinmemişti. Merve'den uzaklaşmaya çalıştıkça kendini ona yakın buluyordu, onu gördükçe de onu unutması zorlaşıyordu ve aklına kötü anılar geliyordu. “Ben gelmesem… Merve'yi gördükçe kötü oluyorum.” diye çıkıştı Ahmet. “İtiraz yok dedim, bizi düşünüyorlar senin yaptığına bak.” “Annesi belki düşünebilir ama Merve çok büyük yaraladı beni, sen de biliyorsun. Beni aldatmıştı, bayağı zor olmuştu atlatmam, onun yüzünden aşka küstüm ben.” “Herkes ikinci şansı hak eder. O çok pişman, bugün söyledi hâlâ seviyor seni.” “Ben Merve'ye ikinci şans vermem, ona karşı içimde şevk falan kalmadı.” “Ahmet yeter, gideceğiz diyorsam gideceğiz! Sen de hatırım var ise gelirsin.” Ahmet istemeye de olsa tamam dedi. Üstüne bir şeyler alıp annesiyle birlikte evden çıktılar. Zaten komşuydular, evleri çok yakındı. Beş dakikalık yürüyüş mesafesinden sonra Mervegilin evine ulaştılar. Ahmet’in annesi zile bastı, zilin sesini duyan Merve sevinçli bir şekilde kapıyı açtı. Tebessüm ederek, “Hoş geldiniz.” diye karşıladı. Ahmet’in annesi tebessümle karşılık verdi. Ahmet, annesi gibi yapamadı, gülümseyemedi. Merve'yi görmezden gelerek içeriye geçti. İçeride Abdullah abi ile Gülsüm abla vardı. Abdullah abi Merve'nin babası, Gülsüm abla da annesiydi. Küçükken hep Merve'nin yanına gelip İrem, Ahmet, Merve vakit geçirirlerdi. Gülsüm abla ise onların çok sevdiği kurabiyeden yapardı ama o günler çok eskide kalmıştı. Abdullah abi ile Gülsüm abla, hoş geldiniz deyip Ahmet'le annesini sofraya davet etti. Merve'nin gelmesiyle yemek başladı. Merve de Ahmet'in karşısındaydı, o gelecek diye bayağı hazırlanmıştı ama Ahmet ona bakmıyordu bile. Hatta içinden bir de ‘O kadar süslenmiş, beni aldattıktan sonra onu tekrar seveceğimi nasıl düşünür?’ diye düşündü. Ahmet bu düşünceler içindeyken Abdullah abinin sesi ile düşüncesi dağıldı. “Ahmet Başın sağ olsun. Şehir dışındaydım, onun için taziyeye gelemedim, kusura bakma.” “Teşekkür ederim Abdullah abi, eksik olma.” Abdullah abi, silah fabrikası sahibiydi. Bu yüzden maddi durumları çok çok iyiydi, yurt dışının çeşitli ülkelerine bile silah ihracatı yapıyordu oradan. Gülsüm abla lafa geldi. “Ahmet umarım yemekleri beğenmişsindir.” “Çok güzel olmuş Gülsüm abla teşekkürler.” Abdullah abi lafa girerek: “Sen nasılsın Sultan Hanım, iyisindir inşallah?” “İyi olmaya çalışıyoruz Abdullah Bey, zor. Toparlıyoruz yavaş yavaş.” Gülsüm abla: “Sakın unutma Sultan, biz hep yanındayız.” Abdullah abi, eskiden Ahmet'in annesine âşıktı; çok uğraşmıştı ama annesi Abdullah abiyi sevmemiş, Ahmet'in babası ile evlenmişti. Bunları Gülsüm ablanın bileceğini düşünmüyordu. Yemek faslı bitti, Merve ile annesi tatlıları getirdiler. Merve o kadar hazırlanmıştı ona rağmen Ahmet'in hiç yüz vermemesi canını biraz sıkmıştı. Tatlıları yerlerken Ahmet'in gözü duvardaki tabloya takıldı; tablodaki resim ile o saldıran haydutların kolundaki dövme aynıydı, bunu görünce çok şaşırmıştı. Bu resmin Abdullah abinin evinde ne işi vardı? Umarım Abdullah abi de bu işin içinde değildir ya da bir bağlantısı yoktur diye içinden geçiriyordu. Eğer öyle bir şey varsa Ahmet ne yapacağını bilemezdi, Abdullah abiyi bile öldürebilirdi. Ahmet bu düşünceler içinde tabloya dalmıştı. Daldığını fark eden Abdullah abi: “Hayırdır Ahmet, tablo çok mu hoşuna gitti?” “Evet çok hoş bir tablo, anlamı var mı?” “Düşmanlarımız gün ışığında can verirlerken, karanlıkta zaferimizi kutlarız.” “Düşman mı, abi senin ne düşmanın olacak ki?” “Biliyorsun Ahmet, ben silah işi yapıyorum, çekemeyen çok olabilir.” Onlar öyle konuşurken Ahmet'e telefon geldi. “Tamam, hemen geliyorum!” diyerek acele şekilde sofradan kalktı. Sofradakiler: “Ne oldu Ahmet hayırdır?” “Acil çıkmam gerek Gülsüm abla.” “Oldu mu şimdi ama daha oturacaktık.” “Başka zamana artık, anne sen eve geçersin evde görüşürüz.” dedi ve kapıya yöneldi. Merve de Ahmet'i uğurlamak için arkasından gitti. “Ahmet hayırdır? Önemli bir şey yok inşallah.” “Acil çıkmam lazım Merve.” “Dikkat et gece gece kendine.” Ahmet bir şey demeden ayakkabısını giydi, yola koyuldu. Yoldan geçen bir taksiye binip çarşıda biraz tenha bir sokağın olduğu bir dükkâna geldi. Sokak gerçekten çok tenhaydı biraz da ürkütücüydü, Ahmet de biraz ürkmüştü açıkçası. Dükkânın kapısına tıkladı, kapıyı içeriden birisi açtı. Ahmet biraz tedirgin ve sabırsızlıkla: “Hayırdır amca, gecenin bu saatinde apar topar çağırdın, hem bu tenha sokak neyin nesi, açık alanda konuşmak varken burada neden konuşuyoruz?” “Sakin ol Ahmet. Birazdan bir arkadaş gelecek, ondan çok önemli bir bilgi öğreneceğiz. Arkadaş polis, babanın katilini araştırıyor, öğrenmiş olabilir. Beni aradı, buluşalım güvenli bir yerde dedi. O yüzden buradayız.” “Babamın katili mi?” Ahmet bu lafı duyunca yerinde duramadı, içi içine sığmıyordu. “İyi de amca dışarısı zaten güvenli değil mi?” “Hayır evlat, dışarısı güvenli değil. Arkadaş polis, izliyorlar, takip ediyorlar. Sen de biliyorsun son zamanlarda sık olaylar, cinayetler; emniyetin içinde de casus olabilir. Bugün öğrendiğim bir bilgi de babana yanlış bilgi verilmiş, eve gelirken birisi aramış çocuk kaçırma vakası diye; babanın olduğu yere çok yakınmış, babanın geleceğini bilen caniler, ihbar gelen eve daha girmeden kurşuna dizmiş. Haberi kimin verdiğini bilmiyorum ama emniyetten birisinin verdiğini biliyorum. Olay tabii baban eve gelirken pusuya düşürüldü diye geçildi ama olay çok farklı, babana bu ihbarı yapan emniyetin çok üst düzey yetkililerinden birisi yani polise gidip bunları anlatsak bile üst düzey lider olduğu için değişen bir şey olmaz, bu yüzden böyle kaçak göçek görüşüyoruz. |
0% |