Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️

***

Bazen çok saçma nedenlerden dolayı hayatımız yolunda gitmiyor. Hatta belki de hayallerimizden uzağa zorla bile sürülmüş olabiliriz. O yüzden de duândaki devam ve ısrarlara rağmen, lütuf ve ihsân vaktinin gecikmesi, üzülmene ve ümidini kesmene sebep olmasın. Çünkü duâya icâbet, senin nefsin için seçtiğin vakitte değil, Allah'ın senin için tercih ettiği zamanda gerçekleşecektir. Bu yüzden dualarda ısrarcı olmaktan da, güzel hayaller kurmaktan da vazgeçmemeliydi insan. Neyi çok istiyorsa, önce kararlı bir şekilde niyet etmeliydi. Çünkü niyet, kalp ile ruhun aynı anda bir amaca yönelmesiydi. Ve her sözümüzü keskin cümlelerle bitirmek yerine, nasip diyerek bitirmemiz gerekirdi. Çünkü bu hayatta herşey niyetle başlar, nasiple sonuçlanırdı.

Çünkü insan, 'niyet' ile 'nasip' arasında ince bir çizgi üzerinde yaşardı..

***

Mevlana şehrinin sabahı ayrı bir güzel, gecesi ayrı bir huzurdu. Tekin buranın havasına, suyuna ama en çok da Gülsüm teyzesinin yemeklerine hayran kalmıştı. Daha önceden anca telefondan bayramlaştığı, halini hatrını sorduğu Gülsüm teyzesiyle sonunda yüz yüze gelebilen genç adam, sanki kayıp teyzesini bulmuş kadar mutlu olurken, aynı şekilde Gülsüm hanım da gurbetten gelen oğlunu karşılamış kadar sevinçliydi.

Eve gelir gelmez yoldan gelmiştir diyerek mutfaktaki masayı hazırlayan Gülsüm hanım, "sen akşama kadar bekleme oğlum, hadi gel" genç adam Gülsüm teyzesini ikiletmeden hemen yerinden kalktı. Ona özel kurulan sofrada Tekin gurme gibi bir yandan yiyip bir yandan Gülsüm teyzesini överken, hem onun hemde onu dinleyenlerin keyfi oldukça yerindeydi. Hızlıca yediği yemeğinin ardından Gülsüm teyzesine teşekkür ederek masadan kalkmış ve bu defa da Yusuf'un yönlendirmesiyle bahçeye doğru çıkmışlardı.

İki arkadaş bahçenin çardağına geçip otururken, Hamza da tam vaktinde geldi. Önce askerlik arkadaşıyla hasret gidermiş ardından keyifli sohbete hemen dahil olmuştu. Gülsüm hanım akşam yemeğini hazırlamak için mutfakta hazırlıklarına başlarken, Ecrin de abilerine orta şekerli birer kahve yapıp götürdü. Elbette ki bu kadar hamarat oluşu, evlerine gelen misafirin eğlenceli sohbetine dahil olmaktı. Bu Yusuf'un gözünden kaçmaz iken, kız kardeşinin de yanlarında oturmasına müsade etmiş ve kolunu Ecrin'in omzuna atarak keyifle arkadaşını dinlemeye devam etti. Konu konuyu açmış ve sohbet güzel bir şekilde ilerlerken Tekin'in anlattığı bir kısım, Ecrin'in dikkatinden kaçmamış ve büyük bir şaşkınlıkla Tekin'in sözünü hemen kesmişti.

"Nasıl yani ! Şimdi Tuğba ablamla konuşması için Hamza abimi ikna eden siz miydiniz ?" Hamza aklına gelen anılarla tebessüm ederken, Tekin de oturduğu yerde duruşunu dikleştirip karşısındaki kıza ciddi bir bakış attı. "Öncelikle küçük hanım, artık bana siz demek yerine abi demelisin ?" Diyerek Ecrin'in onaylaması için duraksadığında, genç kız içtenlikle gülümseyerek onayladı.

"Tamam söz bundan sonra abi diyorum" diyerek hâlâ merakla sorusunun yanıtını beklemeye devam etti. Bir yandan Yusuf kız kardeşinin bu meraklı halline gülümserken, diğer yandan Tekin Ecrin'in cevabıyla memnun olmuş bir şekilde geriye doğru yaslanmış ve asıl hikayeyi kısaca anlatmaya başlamıştı. "Tamam o zaman bu konuyu hâl ettiğimize göre asıl sorunun yanıtına gelelim" bir eliyle yanında oturan Hamza'yı gösterdi. "Bu kerata, duygularını gizlemekte baya bir ustaydı ama" diyerek, bu defa fazlasıyla mütevazi olan kendisini gösterdi. "Neyse ki konuşturma konusundaki cazibeme fazla dayanamadı.." Yusuf ile Hamza, Tekin'in bu yorumuna karşı gülerken bu defa Ecrin'in şaşkın bakışları Hamza'yı buldu.

"Hamza abi, bu gerçek mi ?"

"Öyle abicim öyle, kendisinin gerçektende dayanılmaz bir cazibesi vardı. Hatta Tekin ile sohbet edene kadar, ben bile Tuğba'ya bu kadar tutulmuş olduğumun farkında değildim" diye açık bir itirafta bulunmuş ve bakışlarını hızla Tekin'e doğru çevirmişti.

"Tekrar eyvallah kardeşim" bir eliyle Tekin'in omzuna hafifçe vurup geri çekerken, Tekin ise havalı bir şekilde gülümsedi. "Ne demek kardeşim işim bu" diyerek önündeki su bardağına doğru uzanıp suyundan bir yudum alırken, karşısındaki kızın bakışları yüzünden az kalsın içtiği suda boğulacaktı.

Ecrin'in göz bebekleri, aklına gelen tilkileri yüzünden adeta ciğer görmüş bir kedi gibi büyürken, diğer yandan ısrarla tüm hikayeyi en başından anlattırmıştı. Tekin ise artık uzman bir psikolog olduğu için karşısındaki genç kızın bir şeyler düşündüğünü fark etmiş ama bu durumu şimdilik çaktırmamıştı.

Öyle ki daha az önce prenses gibi tebessüm eden kız, hikayenin devamını dinledikten sonra jokerin psikopat gülüşü gibi gülümser olmuştu.Tekin'e göre kadın milleti fazlasıyla zekiydi. Çünkü Erkek milleti hiçbir şeye kolay kolay kafasını takmazken, kadın milleti ise açamadıkları kavanoz kapaklarına bile bıçak kullanıyordu. Bu yüzden de ona göre erkeklerin sağlıkları için yapması gereken çok basit iki kural vardı..

*Ya bir tartışma konusunda salağa yatacaktı..

*Ya da kendisini en kısa yoldan Ruh ve Sinir Hastanesine kapattıracaktı..

Çünkü kadın ve erkeğin girdiği münakaşayı kazanan bir Yiğido daha bugüne kadar görülmemişti…

***

İkindi ezanına yarım saat kala Yusuf hem Tekin'i biraz olsun gezdirmek adına, hemde namazı cemaatle kılabilmek için arkadaşlarını da yanına alarak evden çıktı. Ecrin de abisi ve arkadaşlarını kapıdan geçirip, annesine yardım etmek adına hızla mutfağa doğru ilerledi. "Kolay gelsin Sultanım, yardım edilecek birşey var mı ?"

Gülsüm hanım bir yandan yemeklerini yaparken diğer yandan kızının seslenmesiyle ona doğru döndü. "Şimdilik yok kızım ama sen fazla geç olmadan hemen Fatma teyzene git, ailecek onları da akşam yemeğine davet ettiğimizi söyle" Ecrin bir kez daha joker gibi gülümsememek için kendisini zor tuttu. MazaAllah şimdi öyle gülümserken annesi bir anda korkuyla elindeki tahta kaşığını kafasına falan atardı.

"Peki anneciğim" diyerek hızla arkasını dönmüş ve sinsi bir şekilde tebessüm ederek soluğu hızla Zeynep ablasının evinde almıştı. Düşüncelerini ne kadar erken devreye sokabilir ise bu durum abisi ve Zeynep ablası için o kadar iyi olacaktı…

***

Akşam vakti çöktüğünde Fatma hanım ve Ahmet bey, aile dostlarının evine doğru yavaşça ilerlerken, Zeynep ve Tuğba da ellerindeki tatlı tabaklarıyla hemen ardından onları takip ediyordu. Zeynep'in bu gece düşündüğü kız kıza eğlence geceleri suya düşmüş, el mecbur davete icabet etmek zorunda kalmışlardı. Ama Tuğba zorunlu olmaktan ziyade soluğu uçarak sevdiceğinin yanında almak isterken, Zeynep ise ayaklarını sürüye sürüye gidiyordu. Bir yanı Yusuf' dan oldukça çekiniyor, diğer yanı ise adeta onu görebilmek için çırpınıyordu..

Aşk gerçekten de çok garip bir çelişkiydi. Kalabalık olacaklarından dolayı Gülsüm hanım'ın bahçedeki masa gözüne küçük gelince, Yusuf ve Hamza'ya mutfaktaki diğer masayı çıkarmalarını rica etti. Genç adamlar sorgusuz sualsiz hemen yerinden kalkarken, Tekin de arkadaşlarına yardım etme niyetiyle hemen yerinden fırlayarak peşlerinden gitti.

Gülsüm hanım mutfaktan çıkarken Tekin'in de geldiğini görünce şaşırdı. "Evladım sen niye kalktın, bizim oğlanlar taşırdı" Tekin hafiften kaşlarını çattı.

"Aşk olsun Gülsüm teyzem, benim de sofrada bir tuzum olmasın mı ?" Diye sorduğunda Gülsüm hanım bu sempatik oğlana içtenlikle gülümsedi.

"Eh madem öyle diyorsun, buyur o zaman" genç adama yol verdiğinde Tekin de gülümseyerek mutfağa girdi. Hep bir elden masayı bahçeye çıkarıp, diğer masayla birleştirdikleri esnada Fatma hanım, Ahmet bey ve kızlar bahçe kapısından görüldü. Ahmet bey gülümseyerek "Selamünaleyküm" diyerek herkese selam verirken, Kadir beyde aynı şekilde gülümsedi. "Ve aleyküm selam kardeşim, hoşgeldiniz buyrun" hemen bahçedeki çardağa buyur etti.

Gülsüm hanım da arkadaşını ve kızları yanına alarak doğru mutfağa geçti. Oğlanlar masaları birleştirme işini tam anlamıyla bitirdikten sonra soluğu Ahmet bey ve Kadir beyin yanında aldı. Tekin ve Ahmet bey'in tanışma faslından sonra sohbet sohbeti, konu konuyu açmış bu kısa süre zarfında Mevlana şehrinin güneşi, tam anlamıyla ay'a teslim olmuştu. Zeynep ve Tuğba masa örtülerini alıp bahçedeki masaya sererken, Ecrin ise içerideki fişi prize takmış ve küçük bahçe gece lambalarıyla adeta aydınlanmıştı. Hanımlar hep bir elden masayı güzelce donattığında, Gülsüm hanım ve Fatma hanım diğer işleri kızlara bırakarak beyleri sofraya buyur etti. Beyler masaya geçip otururken, hanımlarda eşlerinin karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu.Yaz aylarında Bayraktar ailesinin akşam sofrası her zaman bahçede kurulurdu.

Bu defa da öyle oldu ama bu sefer ki sofra, özel misafirin gelmiş olmasından dolayı adeta kral sofrası gibi donatılmıştı. Zeynep ve kızlar mutfaktaki son tabaklarıda alarak bahçeye doğru çıktı. Tuğba önden ilerleyip elindeki tabağı masaya bırakırken, Hamza'nın gözleri onun üzerindeydi. Genç kız bunu hissetmiş gibi hızla kafasını kaldırıp baktığında, Hamza da sanki bunu bekler gibi göz kırptı. İki gün sonra artık tam anlamıyla kavuşacak olan çift, oldukça heyecanlıyken Tuğba kimseye çaktırmadan gülümsemiş ve o da hemen Hamza'nın karşısındaki sandalyeye geçip oturmuştu. En son mutfaktan çıkan Zeynep ve Ecrin de elindekilerini güzelce masaya koyup geri çekildi. Tekin bir yandan içinden, 'öğlen oturduğum masa kral sofrası ise bu ne ola ki!' Diyerek geçirirken diğer yandan Gülsüm teyzesine övgü yağdırmaya devam ediyordu…

Zeynep tam Tekin'in karşısındaki sandalyeye geçip oturacakken, her eve lazım olan cimcime Ecrin, ablasının ne yaptığını anlamış ve öne atılarak onun oturacağı sandalyeyi hızla çekip oturmuştu. Zeynep kısa bir an öylece kala kalırken, Ecrin de hızla önüne dönmüş ve Tekin abisine karşı gülümseyerek hemen sohbete dahil olmuştu. Masadaki herkes bir yandan yemeğini yemeye başlamışken diğer yandan da sohbet ediyordu. Zeynep ise daha fazla ayakta dikilip dikkat çekmemek adına, Ecrin'in yanındaki sandalyeyi hızla çekip oturdu. Bakışlarını karşı tarafa doğru kaldırdığında ise ona tebessümle bakan Yusuf ile göz göze gelmiş ve istemsiz bir şekilde genç kızın da dudakları yukarıya doğru kıvrılmıştı..

Gelip geçici duygular yaşamak yerine, bir çift göze milyon kere büyülenmek mi ? Bu Zeynep'in imtihanıydı ve o bundan oldukça memnundu…

Güzel muhabbet eşliğinde yemekler yenmiş, çoktan tatlı ve çay servisine geçilmişti. Üzerine birde Tekin'in hikayeleri girince devreye, sofra adeta kahkahalarla şenlenmişti. Artık kalkma vakti geldiğinde, Ecrin yine yapmıştı yapacağını. "Babacığım ve Ahmet amcacığım, acaba biz gençler meydandaki kurulan lunapark mı gitsek ?" Ortaya bir fikir sunduğunda, Kemal bey kızına bakarak konuştu. "Eğer abin götürürse olur ama diğer türlü gece vakti kız kıza gitmenize rızam yok ona göre.."

Ahmet bey de kızına ve Tuğba'ya bakıp tebessüm etti. "Tuğba bize emanet o yüzden eğer hep beraber giderseniz benim de iznim var." Ecrin anında abisine döndü.

"Abiciğim, sen ne diyorsun ?" Diye soran Ecrin, dudaklarını büzmüş eğer olur da 'hayır' denir diye de gözlerini doldurabikmek için bir an bile gözünü kırpmadan abisine bakıyordu.. Ve Yusuf'un şu an hayır deme şansı hiç bir şekilde yoktu. Çünkü biliyordu ki, Ecrin'e şimdi hayır derse kırk yıl 'milletin abileri kardeşlerini nerelere götürüyorda, sen..' diye başlayan bir sürü şey türetip ömrünü yiyebilirdi. O yüzden kısa ve net "tamam olur" diyerek onayladı. Büyüklerin izin vermiş olmasından dolayı Zeynep, Tuğba ve Ecrin hemen eve gidip üzerlerine daha rahat birşeyler giyerken, kalabalık olduklarından dolayı Yusuf babasının servis aracının anahtarını aldı. Kapıda kızları sap gibi beklemek yerine Hamza ve Tekin ile birlikte arabaya geçerek bekledi.

Yaklaşık on dakika içinde gelebilen kızlar sonunda arabada yerini aldığında, Yusuf aracı çalıştırarak yola koyuldu. Yarım saat süren yol, lunaparkın rengarenk ışıklarını görmeleriyle son buldu.Yusuf arabayı otoparka park edip herkesle birlikte araçtan indikten sonra hep beraber lunaparkdan gelen çığlıklara doğru yürüdüler. Kızlar önden kol kola gülüşerek ilerlerken, oğlanlar da hemen arkalarından onları takip ediyordu.

Işıklarla süslemiş büyük kapıdan içeriye girdiklerinde kalabalık gruplar oldukça dikkat çekiyordu. Bu yüzden oğlanlar bu defa kızları ortalarına alarak yürümeye devam ederlerken, kızlar da neye bineceklerini kararlaştırıyordu. Yusuf bilet kuyruğuna bakarak arkadaşlarına döndü. "Bu akşam ki bütün biletler benden, itiraz istemiyorum ona göre.." Deyip ardından kimsenin konuşmasına fırsat vermeyerek devam etti. "Siz burada bekleyin ben biletleri alıp geliyorum hemen"

Hamza giden arkadaşının ardından bakarken gülümsedi. "O zaman bende itiraz istemiyorum, bu akşam ki tüm yiyecek ve içeceklerde benden." Dediğinde bu defa Tekin öne atıldı. "Kanka Yusuf biletleri alıyor sen yiyecek içecek, bana jest yapacak birşey kalmadı." Hamza ve kızlar Tekin'in bu isyanına karşı gülerken Hamza kolunu arkadaşının omzuna doğru attı. "Kardeşim sen bizim misafirimizsin. Burda olduğun sürecede kusura bakma ama sana birşey ödetmeyiz." Tekin hafif bir şekilde tebessüm etti.

"Eyvallah kardeşim ama şunu bil, İstanbul'a geldiğinde elini cebine attığın anda seni hastanelik yaparım ona göre.." Hamza gülerek başını onaylar bir şekilde sallarken, Tekin'in çalan telefonuyla konu şimdilik kapanmıştı. Tekin ceketinin cebinden telefonunu çıkarıp arayan kişiye baktığında, gülümseyerek ekranı Hamza'ya doğru çevirdi. Arayan kişi onun manevi kardeşi Buğra'ydı.. "Gelemedi ya aklı burada kaldı.." diyerek telefonu açtığında, Hamza da gülerek "selam söyle" diyerek karşılık verdi. Tekin başını olumlu bir şekilde sallayıp telefonu kulağına götürdüğünde, daha alo diyemeden karşı taraftan Buğra direk "kanka görüntülü arayacağım internetini aç" dediğinde Tekin gözlerini devirdi.

"Oğlum ne gerek var şimdi görüntüye ?"

"Ya gül cemalini özlemiş olamaz mıyım ? Pis cimri ! Aç hadi arıyorum." Diyerek şak diye telefonu kapattı. Tekin gözlerini devirip Hamza ve kızlara doğru döndü. "Arkadaş eşim bile beni bu kadar sorgulamıyor. Hatta Dolunay yani eşim, Buğra'ya kumam diye hitap ediyor ! Gerisini siz düşünün.." Diye söylenerek internetini açtığında, Hamza ve kızlar Tekin'in bu haline istemsiz bir şekilde gülüyordu. Buğra bu defa WhatsAppdan görüntülü arama yaptığında, Tekin bakışlarını Hamza'ya doğru çevirdi.

"Kardeşim ben daha sessiz bir yerde konuşup geliyorum. Şimdi onsuz eğleniyorum diye bir saat trip atacak.." Hamza arkadaşının kolunu sıvazlayıp güldü.

"Tamam kardeşim sana kolay gelsin, biz buradayız."

"Eyvallah.." 

***

Yusuf aldığı biletlerle geri geldiğinde Tekin de konuşmayı kısa kesip hemen arkadaşlarının yanına geri döndü. Yusuf herkese beşer bilet verdiğinde şimdi geriye hangi oyuncağa bineceklerini seçmek kalmıştı.

Hep beraber oyuncuların arasında yürüyüp önce hangisine bineceklerini kararlaştırırlarken, Ecrin kamikazeye bakarak heyecanla abi ve ablalarına doğru dönüp "buna binelim mi ?" Diye sordu. Herkes kafasını yukarıya doğru kaldırıp çığlık çığlığa bağıran kişilere bakarken, Hamza bakışlarını Ecrin'e doğru çevirdi. "Bunun ismi ne ?" Diye sorduğunda Tekin cevabını hemen vermişti.

"Sanırım bu benim canımın bir değeri yok oyuncağı." Herkes gülmüş olsada Tekin'e de hak vermişlerdi. Gerçekten buna binmeleri için canlarının hiçbir değeri olmamalıydı. O yüzden oradan uzaklaşıp çarpışan arabaların olduğu kısma geldiklerinde, hepsi birer arabaya binerek oyunun başlamasını bekledi. Kısa bir bekleyişin ardından başlayan oyunda herkes birbirini gülerek kovalamaya başladığında, kızlar birbiriyle çarpışırken oğlanlar da birbirini kıyasıya kovalıyordu.

Çarpışan arabalar da çarpışmamaya çalışan tek millet olduğumuzdan ötürü Tekin üstün bir yetenekle hepsinden kurtulurken, Yusuf ve Hamza kızlardan kaçamamış ve çarpışmıştı. Tabi sonra herkes bu duruma çok gülen Tekin'in peşine takılmış ve tek tek ona vurmuştu. Eğlenceli geçen çarpışma arabalarından sonra herkes bu defa başka bir oyuncağa binmek için tekrar bir araya geldiğinde Ecrin aklındaki tilkiyi hemen devreye soktu. "Abi böyle kalabalık gezmek zor oluyor. En iyisi ikişer grup yapalım. Hem Tuğba ablam ve Hamza abim de azıcık vakit geçirsin dimi ?" Diyerek Hamza'nın onaylamasını umarak baktığında, neyse ki genç adam da gülümseyerek onaylamıştı.

"Aynen kardeşim bir de öyle yapalım" Yusuf da tebessüm ederek başını onaylar bir şekilde salladı.

"Tamam siz bilirsiniz" dediğinde Tuğba ve Hamza gülümseyerek kol kola girip diğer tarafa doğru yürürken, Yusuf da kızlara doğru döndü. Kız kardeşinin Zeynep ile gideceğini düşünen Yusuf, Ecrin'in hızla Tekin'in koluna girip, "hadi o zaman bizde dönen eteğe binelim" diyerek Tekin'i peşinden sürüklediğinde, Yusuf ve Zeynep şaşkın ördekler gibi birbirine baka kaldı.

Ecrin yine bir taşla, iki kuş vurma hevesiyle birlikte yine istediğini elde etmişti. Hem abisi ile Zeynep'i başbaşa bırakmış, hemde Tekin abisi ile daha rahat konuşup yardım istemek için bir fırsatı olmuştu.

Madem Tuğba ile Hamza'nın birleşmesini sağlayabilmişti, belki de Yusuf ile Zeynep'in de birbirine açılması için birşeyler yapabilirdi.

Evle beni Gönül'ün en iyisi öğrencisi olan Tekin ve tilkiler arasında en meşhur olan Ecrin, bir araya geldiğinde tüm dahiyane planlar çeyiz sandığından çıkan değerli dantel örnekleri gibi tek tek ortaya çıkacaktı.. Ecrin ve Tekin dönen etek bahanesiyle soluğu çay ocağında alırken, arkalarında kalan Yusuf ve Zeynep anca kendilerine gelmişti. İlk şaşkınlığını atan Yusuf, elini kısa bir an ensesine götürüp yanındaki oyuncağa bakarak geri indirdi. "Dönme dolaba binmek ister misin ?" Diye sorduğunda Zeynep şaşkınlığını anca üzerinden atabilmişti.

"Olur binelim.." 

Zeynep'in onaylamasıyla hemen sıraya giren ikili sessiz bir şekilde birbirlerine kaçamak bakışlar atarken, görevlinin gelen vagona binmelerini söylemesiyle bu defa karşılıklı bir şekilde vagona geçip oturdular. Oturmalarıyla hareket etmeleri bir olmuş, Zeynep heyecanla bakışlarını dışarıdaki manzaranın güzelliğine doğru çevirmişti. İçindeki bu aşırı heyecanı fazla yükseğe çıkacak olmasından dolayı mıydı ? Yoksa yükseğe bile gerek kalmadan Yusuf'u her gördüğünde, kalbinin zaten bu hızla atıyor oluşu muydu ? Kestiremiyordu..

"Korkmuyorsun dimi ?"

Yusuf'un bu sorusuyla birlikte genç adamın gözlerine çekinerek bakan Zeynep, hafif bir şekilde gülümsedi. "Yoo hayır korkmuyorum" Yusuf da aynı şekilde tebessüm ederek oturduğu yerde geriye doğru yaslandı. Zeynep eskiden Yusuf ile aynı şuan ki gibi karşı karşıya geldiğinde fazla konuşamıyor veya sohbet edemiyor oluşlarına çok üzülürdü.

Ta ki, okuduğu kitabın o satırlarındaki sözlere kadar.. 'Bir insan en çok kimin yanında susuyorsa, aslında en çok onunla konuşmak istiyordur…' Bu sözler Zeynep'in en güzel tesellilerinden biri olmuştu.

Dönme dolap en yukarıya geldiği esnada, Yusuf ve Zeynep bakışlarını manzaranın güzelliğinden alamazken, vagonun ani duruşu ile birlikte dengesini koruyamayan Zeynep bir yere tutunamamış ve hızla öne doğru atıldığında, Yusuf genç kıza sarılmak zorunda kalmıştı. Ve sanki o sarılış ile kayıp iki ruh sonunda birbirini buldu. Dönme dolabın tam tepesinde, ay ışığının eşliğinde.

O iki kalbin aynı anda gümbür gümbür atış sesinden başka hiçbir sese yer yoktu…

***

B Ö L Ü M

S O N U


   


Loading...
0%