Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@hayalperestanka



Keyifli Okumalar Dilerim ❤️

***

Eski bir Çin inanışına göre; görünmeyen kırmızı bir ip, ruh eşlerini birbirine bağlarmış. İp ne kadar dolanırsa dolansın, isterse düğüm olsun, veya gerilsin o ip asla kopmazmış. Şartlar, zaman veya oldukları yer farketmez, ne olursa olsun dünya dönmeye devam ettiği sürece o kayıp ruhlar birbirini bir şekilde bulur ve bunu hissederlermiş…

***

Tolstoy; 'Uzak ve imkansız gözüken bir şey, bir anda yakın ve mümkün olabilir' demiş..

İşte Zeynep, bu gece bu sözün doğruluğunu iliklerine kadar hissetmişti. Hayal dâhi edemeyeceği bir durumun içerisinde, sevdiği adamla karşılıklı bir şekilde zeybek oynamıştı.

Yusuf Efe olmuştu, Zeynep de ona eş..

Onlar herkesi hayran bırakacak bir şekilde uyumlu oynarken, sanki ruhları bir olmuş ve bunu bir tek Zeynep değil, Yusuf da hissetmişti. Zeynep'in ilk başlarda adını bilmediği ama zaman geçtikçe; 'Sevda Kuyusu' olduğunu öğrendiği yere, bu defa sanırım Yusuf düşmüştü. Kına bittikten sonra herkes evine odasına çekilirken, Yusuf ne eve sığabilmişti ne de odasına. Evdekiler uyuduktan sonra soluğu hemen bahçede almış, sandalyede oturarak başını geriye doğru atıp, gecenin parlayan yıldızlarını izlemişti öylece..

Zeynep de ondan farksız değildi ama yarın hem düğün vardı hemde Buket ve Sinan gelecekti. Heyecan, mutluluk ve yorgunlukla yatağına doğru uzanırken, belki de uykunun kollarına kendisini ilk defa bu kadar çabuk bırakabilmişti. Ne de olsa kafasında soru işaretleri olan o değil, Yusuf'du..

Genç adama ise şuan uyku haram gibiydi. Ne gözünü kırpa biliyordu, ne de kafasının içindeki sorulara bir cevap bulabiliyordu. Bir çeşit kendisini sorguluyordu sessizce. Belki de kalbinin daha önce hiç bilmediği bir sokağında, ilk defa bu şekilde kaybolmuştu. Genç adam öylece otururken bahçede, kaldığı odanın penceresinden arkadaşını izleyerek gülümsedi Tekin.

"Güzel.. Uykusuzluk ve sorgulama başladığına göre, belli ki birilerinin kalp ritmi değişmiş.." Sessizce kendi kendine konuşup psikolog kişiliğiyle kısa bir analiz yaparken, komidinin üzerinde çalan telefonuyla gülen yüzü bir anda yerini endişeye bıraktı.

Gecenin ikisinde kim arardı ?..

Acaba eşine mi bir şey olmuştu ?..

Endişeyle hızla pencereden uzaklaşıp telefonunu almak üzere komidine yaklaştığında, ekranda büyük harflerle 'BELASINI ARIYOR' yazısıyla karşılaşınca içi hemen rahatladı. Buğra'nın gecesi gündüzü şuursuz olup istediği saatte onu aradığı için ortada endişe edecek bir durumda yoktu. Tebessüm ederek telefonu eline alıp yatağa doğru oturarak aramayı hemen cevapladı.

"Buğra.."

"Kankam !"

"Rüyanda mı gördün diyeceğim ama o kadar kısa bir rüya göreceğini de düşünmüyorum. Hem sen niye bağırıyorsun oğlum Hilal uyumuyor mu ?"

"Yok be kanka ! Sen evde değilsin diye Dolunay yengem sağolsun hem Metin'in hemde benim hatunuma el koydu. Neymiş efendim kız kıza evde takılacaklarmış !"

Tekin bir yandan Buğra'nın tripli ses tonuna kocaman gülümserken, diğer yandan da eşinin evde tek olmamasına sevinmişti. "Ee ne güzel işte, sende Metin'i alsaydın yanına takılırdınız.."

"Aldım kanka aldım ama sağolsun Metin beyimiz daha filmin ilk yarısında uyudu ! Hatta şuan bas bas adamın yanında konuşuyorum banamısın demiyor, kuzu gibi uyuyor davar !" Tekin bu defa gülerek; "yorgun olacak zamanı bulmuş demek ki."

"He ya sorma ! Ama şimdi sen olaydın uyumaz benimle filmin sonunu getirir, bir de üzerine filmin dedikodusunu yapardın." Deyip hemen ardından;"kanka şaka maka gideli bir kaç gün oldu ama bana sanki yıllardır yokmuşsun gibi geliyor ! Ne zaman geliyorsun ?"

Tekin ve Metin her ne kadar ikiz olsa da sanki Buğra ile de aralarında farklı bir bağları vardı. Hatta dışarıdan onları tanımayan birine 'biz üçüzüz' deseler, samimiyetlerine bakarak herkes hemen inanırdı. İşte buna Kan bağı değil, Can bağı deniliyordu…

"Merak etme iki gün sonra oradayım. Bu arada Dolunay'ın neden seni telefonuna Kumam diye kaydettiğini de şimdi daha iyi anladım. Sanırım Dolunay aramızdaki bu bağı kıskanıyor.."

"Kanka sence bir tek o mu kıskanıyor ? Çünkü Hilal de seni telefonuna Kumam diye kaydetti !.." Diye gerçekleri söylediklerinde, her iki dost da sinirden gülmeye başladı. Bir süre daha muhabbet edip vedalaşarak telefonları kapattıklarında, Tekin yine adımlarını pencereye doğru ilerletti. Yusuf bıraktığı yerde ve sanırım sabaha kadar da orada olacak gibiydi…

***

Gecenin karanlığı gökyüzündeki yıldızları ortaya çıkarırken, Yusuf bakışlarını en parlak olan yıldızın üzerinde toplamıştı. Hem yorgun hissediyor, hemde içindeki bu anlamsız duyguyu sorgulayıp duruyordu.

Ama ne kadar düşünürse düşünsün ne bir cevaba, nede bir sonuca varamıyordu. Tam da o esnada yanına bir sandalye daha çekildi. Yusuf bakışlarını çevirdiğinde Tekin'i görünce şaşırdı. "Hayırdır kardeşim, senide mi uyku tutmadı ?" Tekin içten bir şekilde tebessüm ederek karşılık verdi.

"Benimkisi uykusuzluk değil keyif kardeşim ama seninkisi keyiften ziyade dert gibi geldi bana ?.." Yusuf hafif bir şekilde tebessüm ederek bakışlarını tekrar karanlık olan gökyüzüne doğru kaldırdı.

"Sanırım yorgunluk.." Yalanda değildi, çünkü düşünmekten oldukça yorulmuştu..

Tekin arkadaşının bu cevabıyla tebessüm etmeye devam ederken o da bakışlarını gökyüzüne doğru çevirdi. Belli ki Yusuf, bir yandan kalbine farklı gelen bu duygunun yorgunluğunu çekerken, diğer yandan ise bunu açık bir şekilde dillendirmekten de çekiniyordu. Madem öyle o zaman Tekin önce arkadaşına yorgunluğunun sebebini, sonra da sonucunu göstermeliydi..

"Bazen yorgunum dersin, sırtında taş mı taşıdın derler ? Ama sen kuvvet bulup da, o taş sadece sırtta taşınmaz ki diyemezsin. Çünkü hal bilmeyen insanın yanında dert bile çekilmez.." Sözlerini bitirdikten sonra bakışlarını arkadaşına doğru çevirdiğinde, Yusuf hem onu anlayıp dillendirmesine şaşırmış hemde sorularına bir sözlük bulmuşçasına heyecanlanmıştı..

"Keşke bende dert mi değil mi bi bilsem.." Tekin aldığı yanıttan oldukça memnun kalmış ve hemen merak ettiği diğer soruyu sormuştu.

"Peki sence, böyle olmana neden olan kişi kim ?"

"Sanırım Zeynep.." Yusuf hiç düşünmeden, tartmadan içinden gelen ismi direk dillendirmiş ve bundan da hiç çekinmemişti. Çünkü artık emindi, Tekin onu yargılamaz aksine anlar ve belkide derdine derman olurdu..Tekin ise içinden; 'hah işte ! Bana bunlarla gel kardeşim..' Diye çaktırmadan gülümserken, hemen diğer sorusunu sordu.

"Peki Zeynep, senin için ne ifade ediyor ?"

Yusuf bir süre sessiz kalarak düşündü. Gerçekten Zeynep onun için ne ifade ediyordu ?.. Saflık, duruluk, güzellik, naiflik.. Bunlardan birini mi söylemeliydi yoksa hepsini mi ?

"Bilmem, daha önce hiç düşünmemiştim ki.."dedi en doğru şekilde.Tekin ise yine aldığı yanıttan memnun kalmıştı. Yanıttan ziyade Yusuf'un gözlerinde ki parlaklık ona hiç yabancı gelmemişti. Çünkü o da eşi Dolunay için ilk başlarda ne diyeceğini ve onu nasıl güzel bir sıfata layık bulacağını bilememişti. Belki kalbi onun için hiç çarpmamış olsaydı eğer onunla ilgili düşüncesini hemen söyleyebilirdi ama çarpmış olduğu o kadar belliydi ki hâlâ ne diyeceğini bilemiyordu..

İnsanoğlu belki yalan söyleye bilirdi ama bazı durumlarda dil yalan söylese gözler, gözler yalan söylese de dil onu hemen ele verirdi. O yüzden Tekin de dostunu daha fazla zorlamak istemedi. Kocaman bir tebessümle Yusuf'un gözlerinin içine doğru baktı.

"Dervişe sormuşlar, en zor olan nedir ? Diye, o da hiç düşünmeden sözdür demiş. Anlatmasıda zor, anlaması da. O yüzden kardeşim sana tavsiyem kalbinin sesini dinle. Ve şunu da sakın unutma. Dille kalp arasında bir bağ vardır. Dil konuşur, kalp yazar derler. O yüzden kalbin ne derse onu dillendirmekten çekinme. Yoksa bu yorgunluklar peşini hiç bırakmaz ona göre.." Espri ile konuyu güzelce kapattı. Çünkü artık o da emindi ki, Yusuf bu saatten sonra kalbi ne derse onu yapacaktı..

Yusuf arkadaşına içten bir şekilde gülümseyerek karşılık verdi. "Eyvallah kardeşim, sanırım bu terapiye ihtiyacım vardı." Tekin gülümseyerek yerinden kalkarken; "ee ne demişler, bedava terapi baldan tatlıdır." Yusuf da gülerek; "o söz sanki öyle değildi ama.." dediğinde, Tekin arkadaşının cevabıyla kahkaha atarken, kalkması için elini ona doğru uzattı.

"Tamam işte oğlum söz şimdi bana ait oldu."

Yusuf uzatılan eli hızla tutup yerinden kalkarken, aynı hızla Tekin'e dostane bir şekilde sarıldı. "Tekrar Eyvallah kardeşim, iyi ki gelmişsin" Tekin de samimi bir şekilde gülümseyerek geri çekilip arkadaşına baktı.

"İhtiyacın olduğunda her zaman yanında olduğumu unutma. Ha tabi bir de, eğer bu sorununu yakın bir zamanda hâlâ çözememiş olursan eğer bir daha ki seansımız için seni İstanbul'daki ofisimde bekliyor olacağım."

Yusuf bir kolunu Tekin'in omzuna dolayıp beraber eve doğru yavaşça yürürken, arkadaşının sözlerine karşı kahkaha atarak karşılık verdi.

"Yok kardeşim ben almayayım ama eğer sabah erken kalkamazsak, Hamza beyin tripli hallerine karşı ona yapacağın seansa hayır demem." İşi iyice şakaya vururken, Tekin dehşetle arkadaşına baktı.

"O hiç olmaz işte kardeşim, bende sağdıçlardan biri olduğum için o seans elimizde patlar. O yüzden en iyisi hemen gidip uyumak" Yusuf gülerek; "psikolog beyimiz ne derse o.." demiş ve iki dost sonunda gecenin karanlığından sıyrılıp, rahat kafalarla eve girebilmişti..

Derviş'e sormuşlar; "İnsanın başına gelebilecek en güzel nasip nedir ?"

Derviş demiş ki; "Herkesin bir şeyler anlatmak istediği şu yalan dünyada, seni gerçekten dinlemek isteyen birine rastlamaktır."

İster bir dost olsun, isterse bir Aşk…

***

Mevlana şehri bu sabah hem gökyüzünde açan güneşe hemde erkenden öten horozları ile güne başlarken, düğün sabahı; 'erken kalkan yol alır' atasözüyle sabah namazından sonra uyumayan anneler, mutfaklara girmeden önce adettendir diyerek ellerine aldıkları çalı süpürgeleri ile birlikte kapılarını, bacalarını güzelce temizledi. Ne de olsa mahallerinden gelin ve damat çıkacaktı. Bu hem onlara, hemde komşularına olan saygı ve sevgilerinden yaptıkları adetlerinden sadece birisiydi. Fatma hanım mutfakta yine hamaratlığını konuştururken, Zeynep ise çoktan evi toparlamış ve annesine yardım etmek üzere soluğu hemen mutfakta almıştı.

"Anne, babama gelirken ekmek almasını söylemişmiydik ?"

"Evet kızım, arkadaşlarını havalimanından aldıktan sonra fırından ekmekleri de alıp gelecek." Zeynep tebessümle başını olumlu bir şekilde sallarken hemen kollarını sıvayarak annesinin yanına geçti; "ben ne yapayım peki ?"

"Burayı ben hallederim kızım sen git masayı kur" genç kız annesini hemen onaylayıp çekmeceden masa örtüsünü almış ve mutfağın arka kapısından bahçeye doğru hızla çıkmıştı.Yazın en güzel hali bir ağacın gölgesinde kurulan sofrada buluşurken, Zeynep annesinin hazırladığı kahvaltılıkları tek tek masaya taşıyarak güzelce doldurdu. Herşeyin özenli ve düzenli olmasına dikkat ederken, en son çatal ve bıçakları da güzelce dizdiğinde sofra artık tam anlamıyla hazırdı.

Zeynep bu defa mutfağı toparlamak için annesine yardım ederken, Ahmet beyin arabası sonunda evin önünde durdu. Çalan korna sesiyle Zeynep kocaman gülümseyerek; "geldiler !" Diyerek sevinçle şakırken, Fatma hanımda içten bir şekilde gülümseyerek kızıyla birlikte dışarıya doğru çıktı. Buket ve Sinan önde Ahmet bey hemen arkalarında bahçeden içeriye girerlerken, Buket arkadaşını hemen ileride görünce sevinçle; "Zeynomm !" Diyerek hızla koşup genç kıza doğru sıkıca sarıldı.

Bu kavuşma anına diğerleri tebessüm ederek izlerken, Sinan gülerek Ahmet beye baktı."Görende bunları yıllardır görüşmüyor sanır" diyerek dalga geçtiğinde, Ahmet bey de samimi bir şekilde gülerek karşılık verdi. Bir yerde yeni gelen misafirler kahvaltı sofrasında ağırlanırken, diğer evde de aynı tatlı telaş devam ediyordu…

***


~ÖĞLE VAKTİ~

Evlerdeki sabahki tatlı telaşlar şimdi kuaförlerde devam ederken, Tuğba çok güzel bir gelin olmuş Zeynep, Ecrin ve Buket de onun yanına yakışacak kadar güzel birer sağdıç olmuşlardı. Zeynep bu defa elbise olarak siyah, kolları dantelli uzun bir abiye ve beyaz işlemeli bir ayakkabı tercih ederken Buket mavi, Ecrin ise toz pembe bir abiye giymişti.

Hepsi birbirinden güzel olurken, damat ve arkadaşları arka arkaya arabalarla hanımları kuaförden almaya geldi. Hamza salondan içeriye arkadaşlarıyla birlikte girerken, kızlarda hemen Tuğba'nın ardından bu anı ölümsüzleştirmek için telefonlarıyla video çekiyordu. Hamza sevdiği kadını beyazlar içerisinde gördüğünde tarifsiz bir mutluluk yaşarken, Tuğba da aynı hislerle duygulandı. Onlar el ele tutuşup birbirlerine güzel iltifatlarda bulunurken, Buket hemen Sinan'ın kollarına koşmuş, Ecrin de hemen soluğu Tekin abisinin yanında almıştı. Birbirlerine uzaktan bakmakla yetinen çift ise her zamanki gibi Yusuf ve Zeynep oldu. Genç adam Zeynep'in güzelliğine hayran kalırken, genç kız ise Yusuf'un asaletine baka kalmıştı.

Zeynep siyah abiyesinin içinde bir inci gibi parlarken, Yusuf ise giydiği siyah takımıyla her zamanki gibi oldukça dikkat çekici ve ulaşılmaz görünüyordu. İçine giydiği beyaz gömlek bir nebzede olsa siyahların lordu olduğu gerçeğinden biraz da olsa onu uzaklaştırırken, karşısında ki bu güzel kadınla sanki mükemmel bir çift gibi gözüküyorlardı..

Tekin ve Ecrin bu güzel çifte uzaktan sırıtarak bakarken, Tekin yine rahat durmamış ve aklındaki planı suç ortağının kulağına fısıldamıştı. Neyse ki düğünden sonra Tekin İstanbul'a gidecekti. Yoksa Ecrin ile bir ay daha burada takılsaydı eğer, Konya'da bekar bir çift bırakmayacaklardı..

Sonunda kuaförden çıkan gençler arabalara geçti. Tekin'in kullandığı araba da Sinan ön koltuğa geçerken, Buket ve Ecrin de hemen arka koltuğa geçti. Hamza ve Tuğba'nın gelin arabasını Yusuf kullandığı için Zeynep de el mecbur ön koltuğa geçip oturdu. Kornalar eşliğinde arabalar Tuğba'nın evine doğru giderken, gelin evinde ise hüzün ve mutluluk bir aradaydı. Mevlana şehri bir genç kızı daha ailesinin yuvasından uçururken, kendi kuracağı yuvasına da ev sahipliği yapıyordu. Eş, dost, konu, komşu, akraba derken herkes bu ana şahit olmak üzere Tuğba gelinin evinin önünde toplandı.

Evden gelin olarak çıkış, belki de bir genç kız için bu hayatta ki en zor şeylerden biriydi. Çünkü ailesine veda, aslında çocukluğuna vedaydı...

Ailesinden elbette ki tamamen kopmuyor, yine görüşecekler, yine gülecekler yine hüzünleneceklerdi ama.. Seni sabahları zorla uyandıran, ayağına çorabını giydin mi diye kızan, hastalandığında; "hiç dikkat etmiyorsun be kızım !" Diye sitem etse de bir yandan ıhlamur kaynatan, eve geç geldiğinde sanki üçüncü Dünya savaşı çıkacakmış gibi bir gerginlik yaratan, telefonu açmadığında; "başına bir şey mi geldi acaba ?'' Diye endişelenen bir anne ve baba olmayacaktı artık..

Sevdiği adamla evlenecek ve artık anahtarı onda ve onun sorumluluğunda olan bir evi olacaktı. Ama o yine de içinde bir yerde hep kapıyı ona açan bir anne arkadan ise; "hanım, kız mı geldi ?" Diyen babasının sesi olsun isteyecekti. Duygusal bir veda ile herkes ağlarken Tuğba önce babasına, hemen arkasından da annesine sıkıca sarıldı. Ardından zoraki bir şekilde veda etti evine ve çocukluğuna..

Babası Tuğba'nın avuç içini öpüp artık oğlu olan Hamza'nın eline verdi kızını."Al hemen git yoksa vazgeçeceğim vermekten"diye ağlarken kocaman adam, Hamza hafif bir tebessümle Tuğba'nın elini sıkıca tutarak bindi arabaya. Kornalar eşliğinde gelin arabası önde, arkada onu takip eden araba kuyruğuyla Mevlana Şehrinden geçen araçlar düğün salonuna doğru giderken, Hamza sevdiği kadını teselli edip yüzünü güldürüyordu. Yusuf ise arabadaki duygusal anı bir an önce dağıtmak için radyodan eğlenceli bir şarkı açmıştı.

Zeynep de Tuğba dan farksız değildi. Hâlâ iki gözü iki çeşme misali gizlice ağlarken ön koltukta, birden önüne gelen peçeteyle bakışlarını Yusuf'a doğru çevirdi. Genç adam sessiz bir şekilde elindeki peçeteyi alması için gözüyle işaret ederken, Zeynep arkada oturan arkadaşına çaktırmadan hafif bir tebessümle Yusuf'un elindeki peçeteyi aldı. Yol boyunca çalan müzik ve sohbetlerle kendilerine gelen hanımlar düğün havasına sonunda girmiş ve yüzleri yine gülümsemişti.

Düğün salonuna geldiklerinde ise onları takip eden konvoyla birlikte salona giriş yaptıklarında, salonun geniş ve ferah olması herkesi oldukça memnun etti. Tüm konuklar masalarına geçip otururken, gelin ve damat ise arkadaki odada heyecandan stres içindeydi. Onları sakinleştirmek işi de yine sağdıçlara düşünce, stres yerini yine eğlenceye bırakmıştı. Özellikle Tekin'in yorumları ve esprileri sayesinde kimsenin stresi falan kalmıyordu. Sonunda tüm konuklar tamamlandığında Tuğba ve Hamza çifti salona gelmiş ve nikahları şahitleri Yusuf, Zeynep, Tekin ve Ecrin'in eşliğinde kıyılmıştı. Bundan sonrası ise asıl stresi atma yeri olan oyun havalarıydı. Tüm gençler oynamak için pistte çıkarken, oğluna kız arayan teyzelerde çoktan etrafı kuşatmış, kendilerine göre tek tek kız beğeniyordu..

Zeynep'in ailesi ile birlikte pistin en ön masasında oturan Yusuf yerinden kalkmazken, kenarda oynayan Ecrin ve Zeynep'i gözünü kırpmadan izliyor ve onlara yanaşan biri var mı diye etrafı bir kartal misali kolaçan ediyordu. O anda müziği durduran Dj eline mikrofonu aldığında, herkesin dikkati anında sahneye odaklandı.

"Bayanlar, baylar ve en önemlisi bekar olanlar ! Gelin hanımın özel isteği üzerine çiçek atma oyununu öncelik olarak yapacağız o yüzden lütfen tüm bekarlar pistin ortasına doğru gelsin !" Yuvarlak büyük masada Gülsüm hanım ve Fatma hanım yan yana otururken, Kadir bey ve Ahmet bey de hava almak bahanesiyle dışarıya çıkmıştı. Tekin ise anonstan sonra hızla koşarak arkadaşının yanına geldi. "Yusuf kalksana sende !" Genç adam hafif bir şekilde tebessüm etti.

"Yok kardeşim ben almayayım" dediğinde Gülsüm hanım da hevesle oğluna baktı.

"Oğlum çık işte ne olacak sanki." Diye diretince, Yusuf net bir şekilde yine aynı cevabı verdi.

"Israr etme anne istemiyorum" Gülsüm hanım biraz bozuldu. Tekin ise bu durumu fark edince Gülsüm teyzesine karşı kocaman sırıttı.

"Gülsüm teyzem, demek ki senin oğlan zaten bir kız düşünüyor o yüzden istemiyor boşver" Yusuf güya annesi üzülmesin diye bu duruma sesini çıkarmazken, Gülsüm hanım ve Fatma hanım ise bu duruma oldukça memnun kalmıştı. Tuğba sahneye çıkarken tüm bekar kız ve oğlanlar çoktan pistte dizilmiş öylece beklerken, Zeynep de hemen kenara çekilmişti. Her ne kadar Ecrin ve Buket gelmesi için ısrar etsede, Zeynep nazikçe geri çevirmiş ve bu durumdan kaçmak için lavaboya gitmişti. Zaten sevdiği adam belliydi şimdi oraya çıkıp da anne ve babasının gözü önünde çiçeği kapacak değildi ya. Ona göre bu durum çok utanç vericiydi !..

Dj güzel bir müzik açarak; "Evet gençler hazır mıyız ! " Diye bağırdığında, pistte bekleyen gençler "evet !" Diyerek karşılık verdi.

"Geri sayım yapmadan önce şunu söyleyeyim ! Çiçeği kızlardan biri kaparsa yakın bir zamanda evlenir ! Ama eğer oğlanlardan biri kaparsa.. İşte beyler bu da buradan bir genç kıza teklif yapmanız için mükemmel bir andır. Çiçeği sadece beğendiğiniz kıza vermeniz yeterli olacaktır !.." Deyip hemen ardından;

"Geri sayım başladı ! 10..9..8..!"

Tuğba sahnede arkası dönük bir şekilde müziğe uygun bir şekilde dans ederken, arkada bekleyen gençler şimdiden bir kapışma yaşıyor, masalarda oturan konuklar ise alkışlarla tezahürat yapıyordu.

"4..3..!"

Zeynep lavaboda saçını düzeltip tekrar salona girdiğinde, Yusuf ile ortak olan masaya doğru hızla ilerledi.

"2..1..0 !.."

Tuğba çiçeği öyle bir savurmuştuki, çiçek arkasındaki bekleyen gençlerin parmak ucuna dâhi değmeden Yusuf'un eline düşüverdi. Herkes şaşkın bir şekilde kafasını çevirip Yusuf'a bakarken, genç adam ise o panikle oturduğu yerden hızla kalkmış ve masaya gelmiş olan Zeynep'in eline çiçeği tutuşturarak salondan hızla çıkmıştı..

Tüm köy halkı Yusuf'un, Zeynep'e ilanı aşk ettiğini düşünürken, Zeynep ise alkış tufanının arasında elindeki çiçeğe öylece baka kaldı.

Eskiler dermiş ki; Tohum eğer sabırla beklerse, kayaları açıp filizlenir. İnsan ise sabredip tevekkül ederse, en olmazlar oluverir…

***

B Ö L Ü M

S O N U

Loading...
0%