@hayalperestanka
|
Keyifli Okumalar Dilerim ❣️ *** Ruh-u Revan, Anadolu şiirlerinde 'yürüyen ruhum' anlamına gelirken, Revan kelimesi tek kalırsa eğer 'tek başına yürüyen' anlamını alırdı. Ve Zeynep'in yaşadığı bu duygu sanki her ikisi gibiydi. Yürüyen ruh-u Yusuf iken, bu zamana kadar tek başına yürüyen hep Zeynep olmuştu... Bir insan bu dünyaya sadece kendisi ve çevresi ile imtihan olmak için değil, aynı zamanda onu tamamlayıp ona ayna olacak Ruhu bulmak için de gelmişti. Ve zorluklarla harmanlanıp kavuşan ruhlar, birbirini görünce tanırdı. Kimileri hemen.. Kimileri zamanla.. Kimileri ise ömrünün sonunda... Ve Zeynep'in kalbi sanki at yarışına girmiş bir tay gibi hızla atarken, elini kalbinin üzerine koyarak gülümsedi. Yusuf gelmişti ! Hasretti bunun adı. En son beş ay önce görmüştü onu ama emindi ki bir gün geçse bile yine hasret çekecekti o yüreği. Ta ki, hasret çektiği o yürek Zeynep için atana denk. Sanki Züleyha'nın, Yusuf aşkı gibi Zeynep'in de kalbi Yusuf ile sarmalanmıştı. Biri Divan Edebiyatı ve Gazellerde geçen Aşk hikayesi olsa da, bir diğeri sanki şimdiki zamanın aşkı gibiydi. Züleyha'nın imkansız olan o aşkı, Zeynep için bir o kadar yakın ama yine bir o kadar da uzaktı. Belki de bunun sorumlusu Yusuf'un annesi Gülsüm hanım ve kendi annesi Fatma hanımdı. Her iki kadın komşu oldukları kadar bir o kadar da çok yakın dostlardı.Yusuf'un annesi Gülsüm hanım Zeynep'i kendi kızından ayırt etmezken aynı şekilde Fatma hanım da Yusuf ve Ecrin'i aynı sevgi ile severdi. Küçükken herşey daha kolay olsa da, gençler büyümeye başlayınca işin rengi değişmeye başladı. İki kadın da istediler ki, dostlukları ileride evlatları sayesinde daha anlamlı ve daha güzel olsun ama iki genci birbirine yakıştırma girince devreye, Yusuf ve Zeynep'in de arasına ister istemez bir mesafe girdi. Çocuk değillerdi artık ve başta anneleri olmak üzere etrafda ki insanlar da onları yakıştırmaya başlamıştı. Yusuf bunu her ne kadar görmemezlikten gelsede Zeynep'in aklına 'gelin' lafını sokmalarına bir süre sonra kızmaya başladı. O Zeynep'in küçük kalbini bulandırmak istemezken, çoktan o kalbe düştüğünün farkında bile değildi. Yusuf ile aynı mahallede büyümesi kaderdi. Çocukluk arkadaşı olmaları bir seçimdi ama Yusuf'a aşık olmak, Zeynep'in kontrolünün dışında bir şeydi. O zamanlarda Yusuf daha on yedi, Zeynep ise on dört yaşında bir kız çocuğuydu. Yusuf genç kızdan uzaklaştıkça Zeynep istemsizce onu beğenmiyor ve istemiyor düşüncesine kapıldı. Artık eskisi gibi sohbet etmez, okul yolu için otobüs durağına kadar beraber yürümez olmuşlardı. Yusuf kız kardeşi Ecrin, yakın dostum dediği Hamza ve onun peşine takılan kuzeni Çağla ile okula giderken, Zeynep durağa kadar tek yürür olmuştu. Neyse ki onu otobüs durağında bekleyen dostu ve sırdaşı Tuğba'sı vardı. İçine kapanışının, kalbinin kırılışının en büyük şahidi Tuğba olmuştu. Ve aradan zaman geçtikçe, Tuğba'nın arkadaşı için 'hoşlantıdır geçer' diye düşündüğü şeyin aslında Aşk olduğunu anlaması pek de uzun sürmedi. En acısı da Zeynep'in karşılıksız bir sevdaya tutulmuş olmasıydı. Ama her oluş bir nasip işiydi.. Kimi kırk yıl kapıda bekler, açılmaz. Kimisi ise eşikten geçerken açık bulurdu o kapıyı. Ve Zeynep aynı Züleyha'nın arayışı gibi bir arayışa düşmüştü. Tuğba her ne kadar bu aşkın şahidi olsada, Zeynep kalbinde ki sevginin büyüklüğünü dostuna bile anlatamazdı. Çünkü Tuğba yeri gelir bu aşkı böyle gizlediği, sesini bir türlü çıkaramadığı için Zeynep'e kızardı. Durum böyle olunca Zeynep de bu konuyu daha fazla Tuğba'ya karşı detaylı bir şekilde anlatmamaya karar verdi. Çünkü biliyordu ki Tuğba'nın siniri tepesine çıkarsa daha fazla sessiz kalamaz, Yusuf'a herşeyi söylerdi. Ve eğer bunu yaparsa da Zeynep bir daha Yusuf'un yüzüne dâhi bakamazdı. O yüzden içinde yaşardı bütün sevgisini, öfkesini, kıskançlığını ve daha nicesini. Ama bir şekilde birine anlatıp rahatlamalıydı ! Sabır taşı değildi ki içine atsın dursun. Şiirler yazdı satırlar taştı, ardından günlük tuttu sayfalar bitti ve uzun arayışının sonunda aynı Züleyha gibi Rabbinin gönderdiği âyetlere sığındı. Bu âyeti okudu; "Hiç kimse kendisi için gizlenen müjde ve mutluluğu bilemez." Solmuş umudu canlandı.. Bu âyeti okudu; "Vakti geldiğinde Rabbin sana gönlündekini verecek ve seni hoşnut kılacak." içi ferahladı.. Aşk gerçekten de Züleyha'nın Yusuf'u gören gözlerinde değil, yokluğunda gösterdiği sabrında gizliydi. Çünkü 'SABIR' Sır'dı.. Ar'dı.. Sınav'dı.. O yüzden Zeynep de, sabır edip bekledi. *** Konya'ya gelir gelmez ailesi ile vakit geçiren Yusuf, ertesi gün mahallesinde ki dostları ve büyükleri ile selamlaştı. Öncelik elbette ki hem kapı komşuları hemde aile dostları olan Zeynep'in ailesiydi. Her ne kadar kapı ağzından hal hatır sorup gitmiş olsa da, bu Zeynep'in bütün gün yüzünde güller açmasına yetmişti. Fatma hanım Yusuf'un ziyaretine karşı onun en sevdiği gül böreğini yaparken, Zeynep de annesinin yanından bir an olsun ayrılmadan yardım etti. İkindiye doğru güzelce pişen iki tepsi böreğin kokusu bütün evi sardığında börekler artık hazırdı. Fatma hanım bir tepsinin yarısını, mahallelerinde tek başına yaşayan yaşlı bir teyzeye götürmek için evden çıkarken, kızına da soğumadan diğer tepsiyi Gülsüm hanımın evine bırakmasını tembih ederek evden ayrıldı. Elbette ki Zeynep bu fırsatı kaçıramazdı. Hele ki Yusuf az önce eve girmişken. Özenle tepside ki börekleri tabağa dizdi ve tabağın üzerini peçete ile güzelce kapatıp, hızla kapıdan çıktı. Gülsüm hanım kızı ile birlikte sofrayı bahçeye kurarken, Yusuf da gülümseyerek annesinin yanına yaklaşıp yanağından öptü. Gülsüm hanım gülümseyerek oğluna dönüp baktı. Hazır Yusuf'un keyfi bu kadar yerindeyken Gülsüm hanım bu fırsatı kaçıramazdı. Ecrin'e mutfakta ki çorbaya bakmasını söyleyerek, oğlunu karşısına alıp oturttu. "Oğlum hazır aklıma gelmişken söyleyeyim." Oğlunun elini tutup gülümseyen kadınla birlikte, Yusuf da annesinin elini tutup sessizce söyleyeceklerini dinledi. "Biliyorsun Zeynep üniversite sınavına girdi. Daha belli değil ama büyük ihtimalle İstanbul da okuyacak. Eğer öyle olursa sende ona göz kulak olursun." Amacı oğlunun tepkisini ölçmekti. Yusuf ise derin bir nefes alıp verdi. Sakin olması gerekliydi, o yüzden önce annesinin tuttuğu elini güzelce öpüp ardından geri çekilerek annesine baktı. "Anacım, elbette İstanbul da okumak isterse elimden geldiğince göz kulak olurum ama ne olur kıza Yusuf'un yanına git oku diye ısrar etme. Zaten zor bir bölüm okuyorum, kendime zor vakit ayırıyorum. Bir de orada Zeynep nasıl, ne yapıyor diye düşünemem." Gülsüm hanım oğlunun yine konuyu kestirip atmasına üzülsede ses etmedi. Biliyordu ki, zorlarsa hem Yusuf'un hemde kendisinin keyfi kaçacaktı. Sadece hafif bir tebessüm edip başını onaylar bir şekilde salladığında, içeriden Ecrin'in annesine seslenmesi ile konu sessiz bir şekilde kapandı. "Ecrin çorbayı taşırmadan gidip bir bakayım." Diyen Gülsüm hanım, yerinden kalkıp mutfağa doğru gitti. Yusuf annesinin ardından bakışlarını çekip oturduğu sandalyesinde geriye doğru yaslanacakken, karşısında Zeynep'i görünce hızla yerinden kalktı. Annesiyle konuşmalarını duymuş muydu acaba ? Mahcup bir şekilde bir eli ensesine giderken Zeynep bahçe kapısında dikilmeye bir son verip, hızlı adımlarla Yusuf'un yanına yaklaşıp tam da karşısında durdu. Bu cesareti sanırım kalbinin kırılmış olmasının eseriydi. Acı bir tebessüm ile baktı Yusuf'a; "merak etme üniversite tercihimi sadece Bursa yazdım" hemen ardından elindeki tabağı alması için ona doğru uzattı. "Annem gönderdi afiyet olsun" Yusuf ne diyeceğini bilemezken bir de eline tutuşturulduğu tabakla öylece kala kaldığında, Zeynep hızla arkasını döndü. "Zeynep bak öyle demek istemedim.." diye başlayan cümlesi Zeynep'in bahçeden çıkması ile yarım kaldı. Sanki tüm dünyanın yükünü sırtlanan Zeynep ise döktüğü gözyaşlarıyla birlikte eve doğru koştu. Zaten öyle değil miydi ? Dünyanın en ağır yükü, aklı sende olmayanı yüreğinde taşımaktı. Hızla eve girip aynı hızla koşturarak odasına çıktı. Kapısını kapatıp yavaşça yere çökerek sırtını kapıya yasladı. Dizlerini karnına çekip kollarının üzerine kafasını gömüp ağladı. Neyine bağlanmıştı bu kadar ?.. Ona bakmayan gözlerine mi ?.. Yoksa onun olmayan kalbine mi ?.. Bir yandan bunları düşünerek ağlarken aklına gelen şey ile hızla yerinden kalktı. Çalışma masasında açık olan bilgisayarından üniversite tercihlerinin geçip geçmediğini kontrol etti. Son bir gün kalmıştı seçimlerin bitmesine ve Zeynep son dakika kararını değiştirdi. Oysa Yusuf'a yalan söylemişti. Tek bir seçenek seçmişti. Ekrana bakarak ağlamaya devam ederken -İSTANBUL yazısını sildi. -BURSA yazarak sistemi onayladı. Ve bu sefer kafasını masaya gömerek ağlamaya devam etti. Hayat tıpkı bir balıkçının dediği gibiydi, Rastgele… *** B Ö L Ü M S O N U |
0% |