Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❣️

***

Buralarda kavuşursan masal kavuşamazsan Aşk olur diye başlayan dillerde Destan nice hikayeler vardı…

Ve bu hikaye, Züleyha'nın imtihanına tutulan Zeynep'in hikayesiydi. Karşısında ondan bir cevap bekleyen kişi ise Zeynep'in dermanı olan Yusuf'tu.

Aşk neydi ?..Yıllarca onu beklemek mi yoksa yazması bir o kadar kolayken, söylemesi yine bir o kadar zor olan 'Seni Seviyorum' cümlesini söylemek mi?

Sorular karışık, cevaplar ise uçsuz bucaksız bir uçurumdu. Ama bazı kelimeler vardır ki, dilde telaffuz edilmezdi.. Onun yerine gözler devreye girerdi. Bakışlar öyle kelimeler telaffuz eder ki, işte o an hiçbir şeyin önemi kalmazdı.

Aynı Zeynep'in şimdi yaptığı gibi.Yusuf hâlâ Zeynep den bir tepki beklerken, şaşkına uğrayan genç kızı kendine getiren şey yüzüne esen rüzgar olmuştu. Rüzgar Zeynep'in yüzünü okşayıp saçlarını tarak misali tararken, elinde tuttuğu uğur böceği çoktan uçup gitmişti.

Gözleri tekrar Yusuf'u buldu. Kırgındı, kalbi sızlıyordu ama yinede Yusuf'a bakmayı sürdürdü.

Genç adamın gözleri sanki ateşti ve Zeynep'in başak tarlası gibi olan kalbini küle çevirirken, aynı zamanda tek bir sözü ile de söndürebiliyordu. Yusuf kesinlikle kalbi için tehlike arz ediyordu. Zeynep'in açamadığı o dudaklarından çok şey geçti ama yine söyleyemedi. Ne güzel söylemiş Reşat Nuri Güntekin; 'insan birini sevme felaketine uğradı mı esir gibi bir şey olurdu..'

O da esir olmuştu işte. Kırgınlığı, sevdası, hayalleri ve hayal kırıklıklarını yine sessizce kalbinin bir köşesine attı. Eğer kalbinin bil dili olsaydı, çoktan yanar kül olurdu. Mıhlanmış olan o dudaklarını aralayıp, kalbinin kırgınlığına kilit vurdu.

"Kırılmadım, yani affetmemi gerektirecek bir durum da yok." Diye konuyu kestirip atmak istedi. Ama Yusuf vazgeçmedi.. Zeynep'in dedikleriyle bir yanı rahatlamış olsa da, diğer yanı hâlâ huzursuzdu ?

Huzursuzdu çünkü kalp kırmaktan çekiniyordu. Çünkü biliyordu ki, kalp yaraları iyileşmezdi. Kalp kemik değildi, öyle kolay kolay kaynamazdı..

Yusuf'un babası Kadir bey, oğluna şu öğütü çoğu kez söylerdi; 'ne yaparsan yap ama kalp kırma, çünkü kalpler Rabbimizin nazargahıdır. (Nazargah-i ilahi / Allahu Teâlanın baktığı yerdir) Ve en iyi miraslardan kat ve kat güzeli, babadan ve anneden kalma öğütlerdi…

Yine de çok üzerinde durmadı. Zeynep'in istediği gibi konuyu değiştirmeyi tercih etti. Ellerini ceketinin ceplerine sokarken gülümsedi. "Hangi bölümü seçtin diye soracağım ama büyük ihtimalle tahmin ettiğim şeydir." Zeynep'in şaşkınlıkla kaşları havalandı.

Tahmin edecek kadar samimi değillerken gerçekten ne istediğini bilebilir miydi ? Merakla; "tahminin ne peki ?" Diye sordu.

Yusuf, Zeynep'in sorusuyla aklına gelen anılarla tebessüm etti. "Çocukken hep öğretmen olacağım der dururdun" diye sorar gibi duraksadığında, Zeynep mutluluktan uzak tebessümünü dudaklarına yerleştirdi.

"Doğru, Edebiyat fakültesini seçtim."

Kitap okumaya, yazmaya, öğrenip, öğretmeye bu kadar seven bir kız elbet öğretmen olmak isterdi. Çünkü şiirler ve kitaplar Zeynep'in sessiz çığlıklarıydı...

"Peki neden Bursa ?" 

Yusuf bu sefer beklenmedik bir soru sorduğunda, tek amacı Zeynep'in doğru söyleyip söylemediğini teğet etmekti.Ya da kalp kırıp kırmadığını net bir şekilde kestirmekti. Zeynep beklenmedik bu soru karşısında bir an ne diyeceğini bilemedi. Ve Yusuf o an huzursuzluğunun boşa olmadığını anladı.. Çünkü Yusuf'un annesi Gülsüm hanım, 'Zeynep büyük ihtimalle İstanbul'a gelecek' demişti. Belli ki Zeynep onun yüzünden tercihini değiştirmişti.

"Benim yüzümden tercihini mi değiştirdin?"

Yusuf çatılan kaşları ile bu sözleri sarf ettiğinde, Zeynep'in kırık kalbi doğru dercesine hızla çarptı. Ama yine de sevdiğine kıyamadı, ne olursa olsun Yusuf'un kendine kızmasına izin veremezdi.

"Senin yüzünden değil. Anneannemin yanında okumak tamamen benim tercihimdi. Hem İstanbul bilmediğim koca bir şehir. Bursa'yı en az burası kadar iyi biliyorum." Bir çırpıda söylediklerini Yusuf'un inanmasını umdu.

Ne o suçluluk duygusuyla ne de Zeynep kırık bir kalple yaşayabilirdi. Zeynep'in bu sözlerinden sonra Yusuf'un çatılan kaşları bir nebze de olsa düzeldi.

"Öyle diyorsan öyledir. Umarım herşey gönlünce olur."

Ah keşke, Zeynep'in gönlüne göre olsaydı herşey işte o zaman Yusuf karşısında değil yanında olurdu.

"Umarım.." diyerek kısa bir an duraksadı. "Umarım, senin için de herşey gönlünce olur." Diye lafı toparladı.

Yusuf tebessüm ederek karşılık verdiği sırada, Zeynep'in gözleri doldu.Hemen şimdi gitmeliydi buradan, çünkü biliyordu ki ağlamasına ramak kalmıştı.

"Ben gideyim artık." Konuşmanın bitmesini istediğini nazik bir şekilde belli ettiğinde, Yusuf da onaylamıştı.

"Olur tabi, zaten bende Hamza ile şehire gidecektim arabada beni bekliyor." Arkasındaki arabayı gösterip sözlerine devam etti. "Ahmet amcam ve Fatma teyzeme de çok selam söyle."

"Olur söylerim."

Yusuf güzel gözlerini Zeynep den çekmeden evvel geriye doğru bir iki adım atıp, bir elini selam verircesine havaya kaldırdı. "Allaha emanet ol" diyerek önüne döndüğünde, arkasında kırık bir Zeynep bıraktığını bilmeden yola koyuldu.

Zeynep ise Yusuf'un gidişini izledi. Önce Yusuf'u, sonra gittiği yolu..

Araba gözden kaybolduğunda içinden, 'biraz yürürsem geçer dediği o his' ardına döner dönmez göz yaşlarıyla son bulmuştu. Bulutlar yüklerini kaldıramayınca, yeryüzüne nasıl yağmur olarak yağıyorsa, Zeynep'in de içine attığı yüklerde gözlerinden yaş olarak yağıyordu işte…

🌾🌾 🌾🌾🌾 🌾🌾

'Kanatları varmış kalbin, sevince uçar sevilmeyince de göçermiş…'

Defterine yazdığı bu satırlar Zeynep'i öyle güzel anlatıyordu ki, sözleri tekrar tekrar okuyunca, acı bir tebessüm geçti dudaklarından. Artık Zeynep'te kalbiyle birlikte göçmek için gün sayanlardan'dı.

Aradan geçen o iki günün ardından Zeynep'in annesi Fatma hanım, kızı için güzel bir piknik organize etmişti. Buraların en meşhur yeri olan Meram deresine kurulan piknik alanına, aile dostları Kadir bey ve Gülsüm hanım başta olmak üzere, Tuğba ve Hamza da aileleriyle birlikte eşlik etti.

Hamarat kadınlar hazırlıklı geldiğinden dolayı iki büyük masa beş dakika içinde dolup taşarken, kadınlar bir masada adamlar ise diğer masada oturmuş yemekler eşliğinde çoktan sohbetlere dalınmıştı.

Bugün hem üç hafta sonra Bursa'ya gidecek olan Zeynep için hemde yarın İstanbul'a dönecek olan Yusuf için toplanılmıştı. Çevrelerini saran çınar ağaçları ve akan deresi ile sohbetler daha bir keyifli hâle gelirken, Zeynep şansa oturduğu yerde karşı masasında oturan Yusuf ile karşı karşıya denk geldi.

Her ne kadar yer değişmek niyetinde bulunmuş olsa da bu da hemen yanı başında oturan Tuğba sayesinde engellendi. Çünkü Tuğba çok iyi biliyordu ki, Zeynep yer değiştirirse eğer Çağla bu fırsatı kaçırmaz Yusuf ile bakışmak için onun yerine geçerdi.

Ve bu da Tuğba'nın isteyeceği son şeydi. Tuğba her zaman olaylara objektif yaklaşırdı. Bir yanı dostunun aşk acısı çekmesine üzülürken diğer yanı ise her şeyden bir haber olan Yusuf'a kızamıyordu.

Eğer Yusuf onun aşkını bilerek onu reddetmiş olsaydı, belki de onun açısından herşey daha kolay olacak, ıslak odunla dostunu üzdü diye dövecek adam net bir şekilde belli olacaktı. Ama maalesef ki her ikisi de masumdu..

Bir de Çağla faktörü vardı ki, bu Tuğba için evlerden ırak bir durumdu. Hamza'nın kuzeni olmasından istifade her soluğu Yusuf'un yanı başında alması bir yana, bir de Zeynep'in Yusuf dan hoşlandığını hissettiği halde inadına onun baktığı zamanlar da daha çok dibine giriyordu. O yüzden Tuğba, Çağla'nın bu yılışık ve vurdum duymaz hallerinden oldukça rahatsızdı.

Zeynep, Yusuf dan gözlerini kaçırırken karşısında oturan Çağla'nın sözleri ile dikkatini ona verdi.

"Gülsüm teyzeciğim ellerine sağlık pastan pek güzel olmuş, içinde bir ben eksiğim" diyerek yalakalık yaparken, Tuğba anında gözlerini devirdi.

Zeynep'in duyabileceği bir ses tonuyla, "Hay aksi, halbu ki pastada kaşar olmaz ama.." Tuğba'nın imasıyla gözleri büyüyen Zeynep her ne kadar dostuna kızar gibi baksada, bıyık altından gülümsemesine de engel olamamıştı.Tuğba'ya göre dost dediğin arkadaşının sevdiğine yan gözle bakan kıza gıcık olmaktı ve Tuğba bunun hakkını fazlasıyla veriyordu. Akşama kadar süren piknik eğlencesi herkesin arabasına binip yola koyulması ile son buldu. Zeynep ve ailesi geldikleri gibi yine Yusuf'un babasına ait olan servisle giderken, şoför koltuğunda Yusuf vardı.

Bir saat süren yolculuk ardından servisin arka tarafında kumrular gibi sarılarak uyuyan Ecrin ve Zeynep, Fatma hanımın seslenmesi ile uyandı. Arabadan indiklerinde aile büyükleri vedalaşarak evlerine doğru giderken, Ecrin sanki Zeynep şimdi Bursa'ya gidiyormuşçasına sarılmaktan bir hâl olmuştu. Biricik abisi zaten gurbette okurken şimdi bir de öz ablası kadar sevdiği Zeynep'in de gidecek olmasından dolayı epey kederliydi..

Yusuf arabayı park edip inerken, gördüğü manzara karşısında içten bir şekilde tebessüm etti. Zeynep ona dönük bir vaziyette Ecrin'in sarılışına karşılık verirken Yusuf yanlarına iyice yaklaştı. Zeynep'i bu durumdan kurtarmak istercesine Ecrin'in giymiş olduğu hırkanın kapşonundan tutup, kendine doğru çekti.

"Rahat bırak artık kızı."

"Ama abi…" Diye başlayan itirazı Yusuf'un çatılan kaşlarıyla son buldu.

"Doğru eve" hâlâ tutmaya devam ettiği kapşonunu ileriye doğru itti.

Ecrin ardına dönüp Zeynep ablasına baktığında onun da hüzünle karışık gülümsediğini gördü. Tabi bir de Yusuf'un 'devam et' diyen bakışlarını, durum böyle olunca Ecrin de el mecbur Zeynep'e el sallayıp eve doğru ilerlerdi ve böylelikle dram sahnesi de sonunda son buldu.

Ecrin'in gözden kaybolması ile Yusuf hafif bir tebessümle Zeynep'e doğru döndü.

"Sana çok değer veriyor.." Zeynep de hemen ardından, "bende ona çok değer veriyorum" diyerek tebessüm etti. Hemen ardından ise yüzünde ki tebessümünü silerek Yusuf'un gözlerinin içine baktı.

"Ama işte her şey bir Dünya ve birçok İmtihan meselesi..." Dediğinde Yusuf bu çok anlamlı tespit ile içten bir şekilde gülümsedi.

Cemal Süreya ne güzel söylemiş; 'Çok güzel gülümsüyordu, sevmeden geçemedim'…

Zeynep, Yusuf'un gülümsemesiyle elinde olmadan gülümserken sözleri ile neredeyse darmaduman olmuştu. "O zaman imtihan olan şu dünyada bir şeyler güzel kalsın, yüzünde ki gülümseme gibi" Zeynep ne diyeceğini bilemezken, Yusuf ne söylediğini anca idrak etti.

Mahçup bir tavırla, "ben gideyim artık, iyi akşamlar." Hızla arkasını dönerek eve doğru ilerledi. Ve arkasını dönüp giderken, bilmeden çok şey bırakmıştı Zeynep'e..

Bir umut kırıntısı..

Bir hatıra..

Sessiz yutkunuşlar..

Ve bolca  gözyaşı...

***

B Ö L Ü M

S O N U


Loading...
0%