Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️

***

Hayatın Zamanlamasına güvenip vazgeçmezsen eğer, senin de hikayenin sonu elbet mutlu biter…

Bunlar Zeynep'in yeni defterine yazdığı ilk sözler olurken, yeni başlangıç için verilen bu deftere anca bu sözler yakışırdı. Çünkü biliyordu ki bu hayatta iyisiyle, kötüsüyle herşeyin bir zamanı vardı. Ve o zaman gelene kadar Zeynep de sadece duâ edip, sabredecekti...

Bugün anneannesiyle devam edeceği yeni sayfasında üçüncü günleriydi. Sabah namazını yan yana kılmanın huzuruyla ikisi de aynı anda ellerini açarak sessizce duâlarını etti. Biri zamanın hızıyla yarışırken, diğeri zamanın akışına bırakmıştı kendini.

Hafize hanım zamansız bir şekilde genç yaşında rahmetli eşini kaybedip dul kaldığında, geride kalan üç öksüz evladıyla birlikte tek başına kalmıştı.

Adeta bir Çınar ağacı gibi kökleri yere sağlam basan, taşı sıksa suyunu çıkaran, çalışkan ve dirayetli bir kadın olarak evlatları ile yaşamaya devam ederken, bu sefer de araya su misali akan zaman girdi..

Evlatları bir fidan misali büyüyüp serpilirken, ilk iki kızını birer birer evlendirdi. Büyük kızı Fatma'yı Konya'ya gelin verirken, diğer kızı Neriman'ı ise Rize'ye gelin gönderdi. Evin en küçüğü olan oğlu Enver ise evlenmek yerine okumayı tercih etti ve annesinin yanında okulunu bitirip polis memuru oldu. Ama zamanla mesleğinin getirdiği sorumluluklar yüzünden iki sene önce Adana'ya tayini çıktı. Bu durum karşısında, Enver'in gönlü annesini tek bırakmaya razı gelmedi. Ablalarıyla birlikte her ne kadar yaşlı kadını ikna etmeye çalışsa da, Hafize hanım evini barkını öylece ardında bırakamadı..

Evlatlarının ikna etme çabalarına karşı kararından vazgeçmedi. "Merak etmeyin, ben başımın çaresine bakarım" bu duruma karşı çıkan çocuklarını sonunda el mecbur ikna etti.

Hem o yalnız değildi ki, onu her zaman gözetleyen bir Rabbi, onun neşesine neşe katan çiçekleri ve her gün yanına gelen kedisi İsmail'i vardı..

Ve şimdi de gününe renk katan, yoluna yoldaş olan torunu Zeynep gelmişti..Eskilerin çok güzel bir sözü vardı; 'Evlat ceviz ise Torun da onlar için ceviz içidir' diye. Zeynep anneannesine şifa olurken, Hafize hanım ise torununa merhem oluyordu..

Zeynep'in anne ve babası iki günün ardından Konya'ya giderken, genç kız anneannesiyle baş başa kalmıştı. Bir hafta sonra okuluna gidecek yeni bir deneyim kazanacaktı. Biraz stresli biraz da heyecanlı bir şekilde günlerin geçmesini bekledi.

Ve bu vakitlerin en kıymetli saatleri anneannesiyle geçirdiği keyifli sohbetlerdi. En çok da onun söyleyemediklerini Hafize hanım'ın gözlerinin içine bakarak dillendiriliyor olması, Zeynep'in ruhunu rahatlatıyor, sanki üzerinde ki yükleri bir bir kaldırıyordu..

Havalar yazın son demlerini yaşarken, sonbahara sayılı günler kalmıştı.Hafize hanım bahçeye çıkmış, küçük taburesine oturarak saksısına sığmayan çiçeklerini, daha büyük olan saksılara özenle yerleştiriyordu. O sırada mutfağı temizleyen Zeynep tebessüm ederek anneannesinin yanına doğru yaklaştı.

Giydiği turuncu renklere hakim olan yarım kollu, belden lastikli olan uzun elbisesinin üzerine, havaların hafif esiyor oluşundan dolayı ince bir hırka giymiş, gür siyah saçlarını da güzelce at kuyruğu yapmıştı.

"Kolay gelsin" diye seslendiğinde, yaşlı kadın da hafif bir şekilde tebessüm etti.

"Sağolasın güzel kızım."

Zeynep hemen anneannesinin eteğinin dibine çömeldi. Yaşlı kadın elinde tuttuğu çiçeği köklerine zarar vermeyecek şekilde saksıdan çıkarıp, diğer büyük saksıya yerleştirerek Zeynep'e baktı.

"Hadi bakalım, ben tutarken sende yavaşça toprağını doldur."

Zeynep anneannesinin isteğine gülümsedi. "Olur" diyerek hemen hırkasının kollarını yukarıya doğru hafifçe çekip, ônünde ki toprak yığınına iki elini birden daldırdı.

İki avuca doldurduğu toprağı yavaşça anneannesinin tuttuğu saksıya doldurmaya başladığında, yaşlı kadın gülümseyerek Zeynep'e doğru baktı.

"Çiçekler toprağa muhtaçken insanlar ise sadece sevgiye muhtaç.." Dediğinde Zeynep bir an duraksadı. Ne güzel söylemişti anneannesi, aynı Zeynep'in de Yusuf'un sevgisine muhtaç olduğu gibi…

Acı bir şekilde gülümseyerek işine devam ederken, sanki hiç umrunda değilmiş gibi "peki ya, her insan muhtaç mıdır sevgiye ?" Anneannesinin gözlerine bakmayarak sordu.

Çünkü biliyordu ki anneannesinin gözlerinin içine bakarsa eğer, Zeynep'in gözleri dolacak ve yaşlı kadın herşeyi anlayacaktı.

Sanki yürek yangınını hiç fark etmemiş gibi…

Hafize hanım torununun sorusuyla gülümsedi. Onun daha iyi anlaması için yine çiçeklerinden örnek verdi. "Aynı bir çiçeğin toprağını veya saksısını beğenmediği gibi, insan da sadece anladığı ve anlaşıldığı insanda çiçek açar."

Bu sözleri Zeynep'i oldukça düşündürmüştü… Doğru insanı; 'işte buldum' dediğin halde, ya karşı taraf bunu hissetmiyorsa peki ? Zeynep aklından geçen bu soruyla kaşlarını çattı. Saksıyı doldurup geri çekildiğinde, Hafize hanım da çiçeğin daha sağlam durması için dibinde ki toprağını elleriyle güzelce bastırdı.

Zeynep bir yandan ellerinde ki toprağı silkelerken, diğer yandan da; "bu devirde doğru insanı bulmak çok zor" diyerek karşılık verdi.

Tek niyeti anneannesinin ona daha anlamlı bir cevap verip, beyninde ki bu saçma soruları susturabilmesiydi.

Hafize hanım ses tonundan Zeynep'in sinirlendiğini anlamıştı. Belli ki beyninde ki sorular, yüreğindeki teraziye ağır geliyordu.

Tebessüm ederek ellerini saksıdan çekti. Hemen yanında ki küçük su gügümünü eline alıp çiçeğe yavaşça su verirken söylediği o güzel sözleri, Zeynep'in sorularının önüne geçmiş ve kalbine merhem olmaya devam etmişti..

"Herkes elbet birini bulur ama birbirini bulmak apayrı bir hikaye.." Dediğinde Zeynep'in gözleri dolmaya başladı..

O an Anneannesinin karşısında bir çocuk gibi ağlamaktan çok utandı. Biraz yürürsem belki geçer, düşüncesiyle acı bir şekilde tebessüm ederek yerinden kalktı.

Hafize hanımın birşey söylemesine müsade etmeden; "ben ekmek alacaktım, hemen gidip gelirim" diyerek hızla arkasını döndü. Koşar adımlarla bahçe kapısından çıkarken yaşlı kadın torununun ardından sadece baka kaldı.

Belki şimdi çok acı çekiyordu ama bu dünyada her şey vaktini beklerdi. Ne gül vaktinden önce açardı, ne de güneş vaktinden erken doğardı.

Herşeyin bir vakti ve bir saati vardı..

Ve genç kızın 'biraz yürürsem belki geçer' dediği o his, onu sokak ortasında öylece ağlattı...

***

B Ö L Ü M

S O N U


Loading...
0%