Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️

***

Kış nasıl kokar sorusunun, en güzel cevabıydı odun kokusu.. Su kendi halinde akıp yolunu bulurken Bursa sokakları odun kokusuyla dolup taşmış, yeni bir yıla girmeye haftalar kalmıştı.

Zeynep ikindi namazını kılmak için üniversitenin dışında kalan camiye doğru gitti. Namazını huşu içinde eda ettikten sonra ellerini semaya doğru kaldırıp, içten bir şekilde duasını dillendirdi. Önce Rabbinden nefsinin istediklerini sıralamak yerine, ailesinin ve tüm sevdiklerinin varlığı için şükür etti. Elindekilerinin şükrünü bilmeyen yarın için ağlamamalıydı.

Daha sonra, gönlündeki isme sıra geldi. Kalbine girdiği günden beri sıkılmadan, usanmadan ısrarla aynı duâsını tekrarladı. Çünkü biliyordu ki Allah duaların hiç birini geri çevirmez, bilâkis kullarına üç şekilde cevap verirdi.

Evet der, istediğini hemen verirdi..

Hayır der, daha iyisini sonra verirdi..

Bekle der, en iyisini sabrının mükafatı olarak verirdi...

İşte imtihan olan bu dünyada, herkesin bir sınavı vardı. Kimi sağlığıyla, kimi ailesiyle, kimisi de sevdasıyla sınav olurdu. İnsanlar yeter ki umudunu kaybetmesin. Çünkü Allah hem imtihan eder, hemde imtihanda yardım ederdi.

Sessizce amin deyip içinde oluşan o güzel huzurla birlikte, ellerini yüzüne sürüp tebessüm ederek yerinden kalktı. Son dersine girmek için camiden çıkıp tekrar okula doğru gitti. Hiç vakit kaybetmeden binaya girerken bir yandan da kütüphanede onu bekleyen arkadaşı Buket'e kısa bir mesaj yazarak gönderdi.

✓Buket / ~Ben sınıfa geçiyorum.

Hızlı adımlarla dersi olacak amfiye girdiğinde şansına ön sıralardan birinin boş olduğunu görünce, tebessüm ederek hızla geçip oturdu. Çantasını çıkarıp kenara koyarken, içinden kalemini ve not defterini çıkartarak önüne doğru döndü. Tam da o sırada Sinan ve Buket de yan yana sınıfa doğru girdi. Zeynep, Sinan ve Buket'in beraber gelmiş olmasına çaktırmadan tebessüm ederken, Buket soluna Sinan ise sağına geçip selam vererek oturdu. Umarım bu ikisi, gerçek hazinenin sevgi olduğunu birbiriyle keşfederdi.

Zeynep tanıdığı bu iki güzel insan için içinden dualar ederken, sınıfa giren hocayla birlikte kalabalık olan sınıf bir anda sus pus oldu. Bugünkü derslerine bekledikleri hoca yerine, Tekirdağ'ın dan yeni atanan bir hoca katılmıştı. Orta boylu, esmer tenli, yaşı da daha kırkın başlarında olan, güler yüzlü bir kadındı.

Önce gülümseyerek, "merhaba çocuklar, ben Sümeyye Yıldırım" diyerek kendini tanıttı. Zeynep ön sırada olduğu için hocayı daha iyi görebiliyor, güler yüzüne baktıkça onunda yüzünde gülümseme oluşuyordu. Sadece ders işlemekten ziyade, sohbet ederek bir şeyler anlatması da ayrıca hoşuna gitmişti.

Her konuşması sanki şiir gibiydi. Zeynep bir yandan dinlerken bir yandan da hocanın söylediği o güzel sözleri defterine not almayı ihmal etmedi.

"Aslında hepimiz birer gurbet kuşuyuz.." Dediği o cümle, Zeynep'in yüreğini ısıttı.

Sohbet ve muhabbetle harmanlanan dersin keyfi apayrı olurken, her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bunun da keyfi tam tadında kaldı. Zeynep ve arkadaşları hocayı o kadar sevmişti ki, sınıftan beraber çıkıp ayak üstü sohbet etmeye devam ederek, binanın çıkışına kadar gelmişlerdi.

"O zaman bir daha ki derste görüşmek üzere çocuklar." Dediğinde Zeynep, Sinan ve Buket gülümseyerek aynı anda; "görüşmek üzere hocam" diyerek karşılık verdi.

Sümeyye hoca, karşısında adeta birer yıldız gibi parlayan öğrencilerine içten bir şekilde gülümseyerek oradan ayrılırken, Zeynep de hızla arkadaşlarına doğru döndü.

"Ben gidiyorum o zaman" elinde tuttuğu şapkasını ve atkısını hızla takarken Sinan ve Buket arkadaşlarının bu haline tebessüm etti. Buket, Zeynep'in yamuk taktığı şapkasını hızla düzeltip, "tamam tatlım, yarın görüşürüz" diyerek geri çekilirken, Sinan da bir elini montunun cebinden çıkarıp, "kendine dikkat et" diyerek el salladı.

Zeynep de tebessüm ederek önüne dönmüş ve adımlarını çıkışa doğru hızlandırmıştı. Yarın dersleri olmadığı için Sinan ve Buket'i anneannesiyle tanıştırmak adına onları sabah kahvaltısına davet etmişti. O yüzden vakit kaybetmeden mutfak için alışveriş yapmalı ve ertesi sabah anneannesini hiç yormadan kendi hazırlığını kendi yapmalıydı.

Durağa doğru hızla yürürken beklediği otobüsün geldiğini gördü. Biraz koştursa da sonunda otobüse yetişmiş ve en arka sıranın cam kenarına geçerek oturmuştu.

Sessiz bir şekilde camdan dışarıyı izlerken, bir anda aklına bugünkü ders geldi. Sümeyye hoca sohbetin sonlarında öyle güzel bir cümle kurmuştu ki, aklından kolay kolay çıkacak gibi değildi.

'Yan yana' sözcüğü ayrı yazılırken, 'apayrı' sözcüğü bitişik yazılıyordu. Bu durum istemsizce aklına Yusuf'u getirmesine neden olurken, diğer yandan Türkçe'nin bu sert bir mizahına acı bir şekilde tebessüm etti.

Hayat uzak çekimde romantikken, yakın planda trajedilerden ibaretti. Bakışlarını pencereden çekip kucağında tuttuğu çantasına çevirdi. Konuşmak istemeyen biri için yazmak en güzel teselliydi. O yüzden hiç vakit kaybetmeden hızla çantasının fermuarını açıp, bir kalem ve bir defter çıkardı.

Not aldığı sayfayı açarak yazdıklarına kısaca göz atarken, bakışları yüreğini ısıtan o sözde durdu.

'Aslında hepimiz birer gurbet kuşuyuz…'

Kalemi yazmak için sabırsız bir şekilde defterde yerini alırken, o sözün yanına küçük bir parantez açarak yazmaya başladı.

Gurbet kuşu.. (Gitmek isteyipte kalmak..Tek adım atamamak..Uçmak isteyipte bir kez bile kanat çırpamamak… )

O üç noktadan sonra daha fazla yazmayarak parantezi kapattı. Çünkü daha fazla yazmak için Güce, Umuda ve en çokta Sabıra ihtiyacı vardı. O yüzden defter ve kalemini tekrar çantasına koyarak dışarıyı izlemeye devam etti. Unutmuyordu belki ama unutmuş gibi yapmayı öğreniyordu artık.

Kısacası, büyüyordu…

***

~ERTESİ GÜN~

Zeynep sabah erkenden sofra kurma telaşına düşerken, Hafize hanımı hiçbir şekilde mutfağa sokmamıştı. Yaşlı kadın torununun bu telaşına tebessüm edip sonunda el mecbur ikna oldu. Oturma odasına geçerek yaz, kış ördüğü patiklerini devam etmek için hemen sobanın yanında ki küçük taburesine geçerek oturdu.

Hafize hanım kendini bildi bileli şu iki şeyi yapmaktan büyük bir zevk alırdı. Birincisi; yaz, kış özenle baktığı çiçekleri. İkincisi de; yine yaz,kış çoluk çocuk, genç, yaşlı demeden örüp hediye olarak gönderdiği patikleriydi. Bu sayede çevresinde ki herkes onu bir çiçekleri, bir de ördükleriyle anardı. Özenle baktığı her çiçek bir başka açarken, ördüğü her patik birçok kişinin ayağında yerini alırdı.

Konu komşu demez herkese hediye ederdi. Öyle ki patikleri Konya'ya Zeynep'in dostlarına ve Yusuf'una kadar gitmişti. Karşılık olaraksa en güzelini, her birinin hayır duâsını alarak mutlu olurdu.

Odunun çıtırtı sesleri karşısında başında ki beyaz uzun tülbentinin yüzüne vurduğu nur misali, o tonton elleriyle ördüğü patiği dikkatle örerken, Zeynep de mutfakta hazırladıklarını sobanın önüne kurduğu yer sofrasına gelip gidip diziyordu.

Herşey hazır olup son olarak çayıda getirip sobanın üzerine koyarken, tam vaktinde kapı çaldı. Sinan ve Buket sonunda Hafize hanımla tanışmış ve hemen anneanne diyerek yaşlı kadını öz anneanneleri gibi benimsemişlerdi. Öyle ki Hafize hanım da aynı şekilde her ikisini çok sevmiş hemen yapıp da sakladığı patiklerden ellerine tuttuşturak giydirmişti.

Öğlen vaktine kadar oturan gençler en son kahvelerini de içip yine beraber kalkarken, Hafize hanımın ellerini öpmüş yaşlı kadının "bir daha beklerim" demesiyle, sözü alan Sinan ve Buket "kesinlikle geleceğiz" diyerek evden ayrılmıştı.

Zeynep arkadaşlarını bahçe kapısına kadar uğurladıktan sonra soğuk havanın içine işlenmesiyle koşarak eve girip hemen sobanın yanına doğru koştu.

Sobaya karşı ellerini kaldırıp ısınırken, Hafize hanım oturduğu yerden tebessüm etti.

"MaşaAllah her ikisi de çok tatlı çocuklar." Zeynep anneannesinin sözleriyle içten bir şekilde tebessüm etti.

"Gerçekten öyleler anneanne." Deyip ardından aklına gelen detayla kocaman gülümsedi. Anneannesinin oturduğu taburenin önüne çömelerek, başını yaşlı kadının dizlerine doğru yasladı.

"Peki sence yakışıyorlar mı ? Ben ikisini çok yakıştırıyorum da.." Hafize hanım torununun dizine başını yaslaması ile örgüsünü yere bırakırken, söylediği sözler karşısında tebessüm etti.

Sofrada oluşan güzel sohbette her ikisi arasında ki kaçamak bakışmaları elbette yaşlı kurtta şahit olmuştu. Ellerini tebessüm ederek Zeynep'in saçlarına götürerek okşadı.

"Biz sadece yakıştırırız güzel kızım. Gerisi nasip ve kısmet işi. Hem ne güzel söylemiş Mevlana; Kalpler kilitlidir, her kalbin anahtarı da farklıdır. Ne kadar zorlarsan zorla, yanlış anahtar doğru kalbi açamaz. İnşaAllah onlarda birbirleri için doğru insanlardır.." Torununun saçını okşamaya devam ederken, Zeynep bakışlarını karşı duvara sabitleyerek konuşmak yerine acı bir şekilde tebessüm etti.

Anneannesi yine yapmıştı yapacağını. Bir yandan kalbinin sesi olurken, diğer yandan kalbine derman oluyordu…

Umarım bir gün o da doğru anahtarla Yusuf'un kalbini açabilirdi...

***

B Ö L Ü M

S O N U


Loading...
0%