Yeni Üyelik
23.
Bölüm

~Fi̇nal~

@hayalperestanka

Sevgi çiçeklendirir​​​​​​...

***

Uçağın kalkışıyla cam kenarında oturan Zeynep bakışlarını Konya'da gezdirirken, son kez Yusuf'u görmek isteyen yüreği bu duruma istemsiz bir şekilde hüzünlenmişti. Dün ki olaydan sonra vurdum duymaz kalbi yüzünden uykusuz koca bir gece geçirirken aynı zamanda bakışları da tüm gece boyunca ışığı sabaha kadar açık olan Yusuf'un odasındaydı.

İstedi ki, Yusuf günlüğünü hemen okusun ve ona çok yakışan gülümsemesiyle balkona çıkarak ona baksın. Ama tüm gece boyunca ne Yusuf'un ışığı söndü, ne de Zeynep beklemekten vazgeçip uyudu. Bekledikçe de kalbi vesveselere kapılmasın diye aldı eline bir kitap sadece okudu. Ama okuduklarında bile sanki Yusuf vardı. Ya tüm şairler Yusuf'u tanıyordu, ya da Zeynep her mısrada Yusuf'u buluyordu…

Uykusuz geçen gecenin ardından okunan ezanla kendisine gelirken yerinden usulca kalkarak abdestini almış ve ardından anne ve babasını da kaldırmıştı.

Ailecek salonda namazlarını eda eden Candan ailesi dualarını edip yerlerinden kalkarken saat 7.00 gösteriyordu. Ahmet bey Kurân-ı Kerim'ini eline alıp salonda ki kanepede oturarak başladığı hatimine devam ederken, Zeynep ve Fatma hanım da mutfağa doğru geçti. Genç kızın uçağı tam 09.00 da kalkacağı için ailecek kahvaltı yapıp kızlarını havaalanına beraber götüreceklerdi.

Zeynep kahvaltı sofrasını annesiyle birlikte hazırlarken, içindeki endişeyle karışık heyecanı yine onunla beraberdi. Yusuf'un günlüğü okuduktan sonra ki tepkisini hayatında hiç birşeyi merak etmediği kadar çok merak ediyordu. Utanıp çekinmeseydi eğer o arayacaktı ama maalesef ki o kadar cesareti kendinde bulamıyordu..

Fatma hanım ve Zeynep herşeyi hazır ettikten sonra Ahmet beyi de sofraya çağırarak masaya oturdular. Her zaman ki ailecek yapılan sohbete bu defa Zeynep'in dayısı Enver'in kız isteme mevzusu geçti. Fatma hanım kızına bir daha ki hafta sonu babasıyla birlikte Bursa'ya geleceğini ve hemen ertesi günde hep beraber Adana'ya gidip Elif'i hem isteyip, hem nişan yapacaklarını söylediğinde, genç kız bu haberle oldukça mutlu olmuştu. Hem ailesini fazla vakit geçmeden görecek hemde anneannesiyle ilk defa farklı bir şehire yolculuk yapacaklardı.

Kahvaltı faslından sonra Zeynep son hazırlıkları için odasına doğru çıkarken dün hazırladığı bavulunun yanına ekstra bir iki eşya daha alarak bu defa bavuluyla birlikte aşağıya indi. Kapı ağzında ayakkabılarını giyen babasına ve onu geçirmek için kapı ağzında bekleyen annesine bakarak hafif bir şekilde tebessüm etti.

"Babacığım aslında sen hiç zahmet etmeseydin, ben bir taksiye biner giderdim."

"Niye zahmet olsun kızım. Ver şu bavulu bakayım." Elindeki bavulu alıp dışarıya çıkan Ahmet bey hızla arabaya doğru geçerken, Zeynep de sıkıca annesine sarıldı. Ana kız kısa bir vedalaşmadan sonra zoraki bir şekilde ayrılırken, Zeynep hızla arabaya doğru ilerledi. Tam bahçeden çıkıp önünde ki arabaya binmek için hamle yaptığında, kısa bir an duraksadı. Bakışları sanki son bir anda onu görecekmiş gibi çıkmaz sokağa doğru kaydığında, aradığı kişinin orada olmayışı onu hüzünlendirmiş ve daha fazla beklemeden arabanın ön kapısını hızla açarak binmişti. Belli ki, bazı şeylere sabır etmeye devam etmesi gerekiyordu..

***

Uçak sonunda Bursa'ya iniş yaptığında Zeynep yorgunluğunu bir kenara bırakarak heyecanla yerinden kalktı. Amacı bir an önce anneannesinin yanına gidip ona sımsıkı sarılarak tüm stresini atmaktı. Kısa bir bavul bekleme sırasından sonra havaalanından çıkarak gelen ilk taksiye binerek yola koyuldu.

Belki Yusuf arar veya mesaj atar diye yol boyunca gözünü telefonundan öyle bir ayırmamıştı ki, ne akıp giden yolun ne de durup ona bakan şoförün farkına varabildi. En sonunda bu duruma dayanamayan şoför; "geldik kızım" diyerek genç kızı uyarınca, Zeynep önce etrafına hemen ardından da mahcupca şoföre baktı.

"Kusura bakmayın lütfen dalmışım.."

"Estağfurullah.."

Taksinin ödemesini yapıp yanında ki küçük bavuluyla birlikte arabadan indiğinde taksi hızla gözden kaybolurken Zeynep de gözlerini kısa bir an yumup derin bir nefes aldı. Bursa'nın huzur kokan o kokusunu ciğerlerine çekerek geri verirken, bu defa yüzünde oluşan hafif bir tebessümle gözlerini açmış ve bir an önce soluğu anneannesinin kollarında almak üzere hızla bahçe kapısından içeriye girmişti.

***

Genç kız bavulunu odasına yerleştirip tekrar aşağıya inerken, yaşlı kadın her zaman ki gibi bahçede çiçeklerinin bakımını yapıyordu.

Öyle ki bu duruma alışmış olan Zeynep bile bu kısa zaman da toprak ve çiçeklerle uğraşmayı o kadar çok özlemişti. Tabi bu durum anneannesiyle birlikteyken daha bir güzeldi. Özellikle de çiçeklerin bakımını yaparken her birinin hikayesini dinlemek genç kıza tarifsiz bir mutluluk veriyordu. "Sultanım yardım etmemi ister misin ?" Hafize hanımın yanındaki sandalyeye geçip oturduğunda, yaşlı kadın torununa bakarak gülümsedi.

"Elbette isterim gül yüzlüm." Toprağa bulanmış eliyle yanındaki sürahiyi gösterdi.

"Ben bakımını yaptım sende can suyunu ver bakalım."

Zeynep içten bir şekilde gülümseyerek hemen sürahiye uzanıp çiçeği yavaşça sularken, Hafize hanımda aynı tebessümle torununa bakıyordu. Konya'dan geldiği andan beri Zeynep'in gül yüzü adeta gül bahçesine dönüşmüş ve Hafize hanım torunundaki bu değişikliği anında fark etmişti.

"Eee anlat bakalım gül yüzlüm, nasıl geçti Konya'da ki zamanın ?" Zeynep de sanki anneannesinin bu soruyu sormasını bekler gibiydi. Elinde ki sürahiyi tekrar masaya bırakırken aynı hızla anneannesine doğru dönerek kocaman gülümsedi.

"Anneanne aslında bende sana bunu anlatmak için sabırsızlanıyordum. Herşey benim için o kadar inanılmaz ve o kadar güzel geçti ki." Anneannesinin toprağa bulanmış ellerini umursamadan sıkıca tuttu.

"O yüzden de sanırım bir yanım çok mutlu bir yanım ise vesveselerle dolu.." diyerek içinden geçenleri en doğru şekilde söyledi. Çünkü biliyordu ki anneannesi ona en doğru yolu gösterecekti. Hafize hanım önce torununun ellerini güven verircesine sıkarak tebessüm etti. "Dur yavrum hemen vesveselere kapılma. Sen önce olanları en başından anlat bakalım.." Zeynep kısa bir an 'acaba nereden başlasam' diye heyecana kapılırken en sonunda konuya bodoslama daldı..

"Yusuf anneanne.. Beni sevdiğini söyledi ! Rabbime onca yakarışım, onca duam bir anda kabul oldu ve benden bir cevap istedi. Bende yüzüne karşı bir anda ne diyeceğimi bilemedim. Diyemezdim de sanırım !.. O yüzden daha anlamlı olmasını, beni daha iyi anlamasını istediğim için küçüklüğümden beridir ona karşı olan duygularımı yazdığım günlüğümü ona verdim.. Hemen okusun bana hemen bir şey söylesin istedim ama o andan beridir ne ses var, nede seda.."

Sonuna doğru kısılan sesi endişesini yeterince belli ederken, ardından bakışlarını anneannesinin gözlerinden kaçırarak konuştu.

"Korkuyorum anneanne.. Herşey benim için bu kadar güzel ilerlerken, yanlış bir şey yapıp da Yusuf'u tamamen kaybetmekten korkuyorum..."

Hafize hanım büyük bir sorun olmadığını anlayıp içten içe mutlu olurken, bu defa güven vermek adına genç kızın ellerini bırakıp, kollarını ona doğru açtı. Zeynep de sanki bu daveti bekler gibi soluğu hızla anneannesinin kollarında aldı. Yaşlı kadın memnuniyetle torununu kucaklayarak sarıp sarmalamış ve olan biteni torunundan adeta bir dost, bir sırdaş gibi büyük bir mutlulukla dinlemişti.

“Bak ay parçam.. Toprak tohumu, tohum da toprağı tutmadıkça aşk filizlenmezmiş. Sizinki de o misal olmuş işte daha ne diye kuruntu yapıp da kendini üzmeye çalışıyorsun sen ?.."

"Bilmiyorum ki.. Sanırım yine yanlış anlamaktan ve anlaşılmaktan korkuyorum.. Belki de herşey bir anda gelişince, şaşkınlıktan dediğin gibi kuruntu yaparak kendimi üzmeye çalışıyorum.”

Hafize hanım Zeynep’in kendi sorununu kendi bulup çözmesinden oldukça memnun olmuştu. Daha ilk başlarda ki halini düşününce, torunundaki değişiklik gün geçtikçe ilerliyor artık herşeye duygularıyla bakmak yerine çoğunlukla mantığını konuşturuyordu. Ve Hafize hanım bu konuda torunuyla gurur duyuyordu…

O gün anneanne torun sanki çok uzun zamandır sohbet etmiyorlarmış gibi konuştukça konuşmuş, sohbetin doyumsuzluğu öğlen ezanının okunmasıyla şimdilik biterken, anneanne ve torun oturdukları yerden sorunsuz ve bol tebessümle kalkmışlardı.

***

Zeynep uyumak için odasına çıktığında bu gece uyuyamayacağını adı gibi bildiğinden dolayı kendisini biraz yormak istedi. Sabahtan beridir boşaltacağı bavulunu açarak giyinme dolabına doğru yönelmiş ve kendisine güzel bir iş çıkarmıştı. Dünden beri düşünceleri kendisini yeterince kuşatmışken belki bedenen değil ama ruhen çok yorulmuştu. Saat gece yarısına vardığında odada yapacak bir işi kalmayınca, daha fazla oyalanmadan ışığı kapatarak soluğu yatağında aldı. Ne de olsa sabah erkenden kalkacak ve okula gidecekti. En iyisi Yusuf arayana kadar saçma sapan şeyler düşünmek yerine, kendisini işlere ve okula adamasıydı.

Yatağının üzerindeki süs yastığını eline alıp hızla sarılarak gözlerini yumarken, Yusuflu düşlere dudaklarında oluşan tebessümle daldı.Yastığına sarılarak uyusada, ruhunun onun yanına kıvrıldığını biliyordu…

***

Dün gece bir türlü uyuyamazken, bu sabah da bir türlü kalkmak bilmeyen Zeynep, geç kalmış olmanın verdiği telaşla hızla hazırlanmış ve aynı hızla çantasını da koluna asarak odadan çıkmıştı.Belki de gördüğü düşün güzelliğine kapılıp uyanmamak için direnen bilinci, geç kalmasına sebep olmuştu ama genç kız bundan kesinlikle şikayetçi değildi. Ne de olsa rüyasında Yusuf ile evlendiğini ve onun karısı olduğunu ilk defa görmüşken, uyanmamak için yine olsa yine direnirdi.

Yaz ayına yakışan kiremit rengi, diz kapaklarının biraz daha altında biten elbisesi ve salık bıraktığı saçları hızına ahenkle uyum sağlarken, güzelliği yine ben buradayım dercesine parlıyordu. Merdivenlerden indiğinde dış kapının açık oluşuyla Hafize hanımın bahçede olduğunu anlayan genç kız hafif bir tebessümle adımlarını hızlandırdı. Önce portmanto dolabından krem rengi olan spor ayakkabılarını alıp dış kapıya doğru çıkarak giyerken, gözleri de aradığını bulmuş ve yüzündeki tebessüm daha da fazla büyümüştü.

Hafize hanım torununun geç kaldığını bildiği için onun görevini kendisi hal etmek üzere bahçenin köşesinde onu bekleyen yavru kedilere bir kap su ve mama verirken, ardından duyduğu sese bakarak gülümsedi.

"Anneannem ben çıkıyorum çok geç kaldım."

"Tamam güzel kızım Rabbime emanet ol."

Genç kız her zamanki ritüelini bozmadan önce anneannesine doğru koşup yanağına kocaman bir öpücük bıraktı. Hemen ardından kendisini ev işleriyle fazla yormamasını ve gelince tüm işleri kendi yapacağını hızlı bir şekilde sıralamış ve sonunda veda ederek bahçe kapısından çıkarak gözden kaybolmuştu.

Yaşlı kadın ise torunun ardından gülümseyerek baka kaldı. Zeynep her zaman etrafına ışık saçan bir genç kız olmuş olsa da, aşkın girdabına girdiği imtihandan ve aldığı mükâfatından sonra etrafına daha ayrı bir ışık saçar olmuştu. Ve bunun en büyük şahidi de anneannesi Hafize hanımdı.

Dilinden dökülen Şems-i Tebrizi'nin sözleri ise sanki Zeynep'i anlatır gibiydi. "Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca; dağı bile taşır insan aşık olup, inanınca…"

***

Okul telaşı ve en önemlisi, Sinan ve Buket'in tatlı atışmaları sayesinde gününü güzel bir şekilde bitirerek eve geçen Zeynep, anneannesini mutfakta yemek yaparken yakalamış ve hızla üzerini değişip yanına giderek akşam yemeğini hep bir elden güzelce hazırlamışlardı. Güneş gökyüzündeki mesaisini ay’a teslim ederek giderken, Hafize hanım her zamanki gibi erkenden uyumak için odasına geçmiş Zeynep ise uykusu gelene kadar yeni başladığı romanını eline alarak yatağına doğru uzanmıştı.

Ve Romanda genç kız sevdiği adam için şöyle bir cümle kuruyordu; ‘Beni bir kitapta okusa anlardı..’

Yazarın acı dolu kurduğu bu cümle, Zeynep'in yaptığı birşeydi ve istemsiz bir şekilde yüzünde güzel bir tebessüm peydah olurken bunun farkında bile değildi. Çünkü o büyük bir cesaretle yıllardır kalbinden taşan sevgisini adeta bir kitaba dönüştürmüş ve sevdiği adamın onu gerçek anlamda anlaması için eline vermişti..

Gözleri hâlâ o satırlarda ama aklı ve ruhu tamamen sevdiği adamda öylece boş bir şekilde bakarken, yanı başında olan cep telefonunun çalmasıyla daldığı düşlerden irkilerek sıyrıldı. Kitabını kapatıp yanı başındaki komidine uzanıp telefonu eline aldığında, gördüğü isimle heyecandan dolayı yerinden hızla kalktı.

YUSUF ARIYORDU !..

Vücudu heyecandan dolayı titrerken, zavallı kalbi ise çoktan zirve de yerini almıştı. Israrla çalan telefonu daha fazla düşünmeden açarken, heyecandan dolayı nasıl cevap vereceğini kesinlikle bilmiyordu !..

Neyse ki Yusuf onun birşey söylemesine fırsat vermemiş, kısa ve çok net bir şey söylemişti.

"Evin önündeyim, seni bekliyorum." Genç kız zorlukla yutkundu. Elinden kayıp düşen telefonunu o an umursamazken, sanki tutabilecekmiş gibi her iki elini birden çok hızlı atan kalbinin üzerine doğru koydu.

Ne yani, Yusuf buraya mı gelmişti ?..

Durumu kısa bir an idrak etmek isterken aklı bir anda başına gelmiş ve bu defa doğru duyup duymadığını teyit etmek ister gibi hızla odasındaki açık olan pencereye doğru koşmuştu. Kalbi hâlâ delicesine atmaya devam ederken, gözleri ise anında aradığını buldu. Yusuf hemen karşı kaldırımda, sokak lambasının aydınlattığı yerde dururken bir anda Zeynep ile bakışları kesişti.

Tüm yakışıklılığıyla gülümserken, Zeynep de aynı şekilde tüm güzelliğiyle ona bakıyordu.Genç kız daha fazla sevdiği adamı orada o şekilde bekletmek istemedi. Yada daha fazla aralarında bir mesafe olsun da istememiş olabilirdi. Hızla içeriye girip odasından aynı hızla çıkarak çıkışa doğru koşturdu. Mantığı ise kesinlikle devre dışı kalmış gibiydi. Eğer öyle olmasaydı odadan çıkarken ses çıkarmamayı özen gösterir veya üzerindeki pijama takımını değiştirmeyi sanırım akıl edebilirdi.

Ayağına apar topar giydiği spor ayakkabılarıyla bahçe kapısına doğru koştururken, salık saçları hafif esen rüzgarın etkisiyle tarak misali taranıyor gibiydi. Bahçe kapısını açarak Yusuf'un yanına doğru gidip tam karşısında durduğunda deli cesareti sanki bir kuş misali uçup giderken, heyecanı ve yanaklarına ateş misali yükselen utancı yüzüne anında yansımıştı. Bir süre birbirlerini sanki çok uzun zamandır görmüyormuş gibi sessizce baktılar. Belki bir çok kez karşı karşıya gelmişler, belki de bir çok kez sessiz kalmışlardı. Ama aynı ritimde atan kalple birbirlerine bakmaları kesinlikle ilk'di..

Ne güzel söylemiş Mevlana; 'Neye, nasıl bakarsan o da sana öyle bakar..'

Yusuf o gece günlüğü kısa bir zamandan bitirdi ama Zeynep'in ona karşı olan sevgisini sindirmesi sabaha kadar sürmüş ve malesef ki Zeynep'in gidişini yakalayamamıştı. O günlüğü okurken her satırında kendisine ayrı bir kızmış, ayrı bir öfkelenmişti. Zeynep'in o güzel sevgisine ise her sayfa da ayrı bir hayran kalmıştı. Çok istedi o gece Zeynep'e koşup sarılmayı. Bilmeden açtığı yaraları tek tek sarmayı.. O yüzden hiç düşünmeden, hiç birşey demeden kollarını kocaman açarak mahcup bir çocuk gibi tebessüm ederken, bir yanı ise Zeynep'in nasıl karşılık vereceğine karşı endişeliydi.

Zeynep'in ise ona karşı bir adım atması yeterliydi. Ve genç kız, bir saniye bile düşünmeden soluğu sevdiği adamın kollarında aldı. Bazen iki kişi arasında öyle bir sevgi oluşur ki, bunun sebebi ne güzellik ne de başka bir şeydir. Tamamen ruhlarının arasında ki mükemmel uyumdur. Ve bu kayıp iki ruh, işte şimdi bir olmuştu…

Yusuf bu saatten sonra Zeynep'in ondan bir adım bile uzaklaşmasına dayanamazdı. Çünkü anlamıştı genç adam. Kadının bu gelişi bile onu bu derece mutlu ederken, gidişi onu yerle bir ederdi..

Genç adamın uzun boylu olmasından dolayı başı tam kalbinin üzerine denk gelen Zeynep ise olduğu yerden o kadar çok mutluydu ki, gözünden akan yaşları Yusuf'un görmemesi onu daha da memnun etmişti. Yusuf sıkıca sarıldığı bedene bakıp tebessüm ederek Zeynep'in saçlarının üzerine uzunca bir buse kondururken, Zeynep bu anların bir rüya olmaması için gözlerini bile yummaktan korkarak gülümsedi.

Hoşuna gidiyordu ufacık kalbinde koskocaman ritimlere sebep olması.Genç adam yıllardır sevdiği kızdan bilmeden kaçarken, Zeynep ise bir an bile umudunu kaybetmeden sabır ederek beklemişti.

Ve Yusuf bu saatten sonra Zeynep'siz bir an düşünmek istemiyor ve bunun ilk adımını şimdi burada atmak istiyordu. Genç kıza sarılmaya devam ederken, kulağına doğru eğildi ve Zeynep'i neredeyse nefessiz bırakacak o soruyu sordu.

"Ruhumun yoldaşı olur musun ?.." Zeynep bir an ne diyeceğini şaşırmış hatta bu şaşkınlığı, Yusuf'un göğsünden başını kaldırıp ona ilk defa bu kadar yakından bakmasına neden olmuştu.

"Efendim.."

Genç adam yüzüne o çok yakışan gamzesini sevdiği kadına sunarken, bu defa cebinden çıkardığı yüzük kutusunu açarak tekrar etti.

"Benimle evlenip, ruhumun yoldaşı olur musun ?.."

Zeynep'in bu soruya cevabı daha ilk andan beri belliydi ama genç adam ısrarla genç kızdan bir cevap bekliyordu. Zeynep ise sevdiği adamı daha fazla bekletmedi. Kocaman gülümseyerek; "olurum.." dediğinde Yusuf heyecanla yüzüğü kutusundan çıkarıp genç kızın parmağına taktı ve tekrar göğsüne çekerek sıkıca sarıldı.

Zeynep sabrının mükâfatını, Yusuf ise duasının karşılığını en güzel şekilde aldı. Bu saatten sonra artık birbirlerine benzer olacaklardı. Çünkü insan birini sevince, sevdiğine benzerdi. Aynı ritimde atardı kalbi, aynı şeyleri hissederlerdi ve en nihayetinde bir olurdu o ikisi..

Kurân'da geçen Yusuf süresi özetle şöyle diyor; 'Her imtihanın sonunda mutlaka bir mükâfat vardır. Tüm mesele sabır ve tahammül..'

Sizinde gerçek yoldaşınızı bulmanız dileğiyle ❣️

SON.


Bu kitabı rahmetli Anneannem Hafize Kara'ya ithaf ediyorum ❣️

Sevgili okuyucularım, Ruh-u Revan'ın finaline gelmiş bulunmaktayız. Eminim çoğunuzun aklında bu kadar kısa olmamalı veya bu kadar hızlı geçişlere gerek var mıydı, sorusu dolanıyordur. İnanın bende öyle düşünüyorum ama şu son zamanlarda yaşadığım ruhsal çöküşlerim ve yorumsuz kalan bölümler sayesinde yazma hevesim uzun süredir malesef ki yoktu. O yüzden ne kendimi zorlamak ne de sizi daha fazla bekletmek istemediğim için Ruh-u Revan'a kısa ve öz bir final bölümü yazdım. Şuan bu kitabı her ne kadar bu şekilde bitirmiş olsam da, bilgisayarım da uzun çaplı bir düzenlemeye almış bulunmaktayım. Yani burada ki tüm hataları en başından düzeltip daha detaylı yazarak ileride nasip olursa eğer Ruh-u Revan'ı gerçek bir şekilde kütüphanemde görmek istiyorum.

Bu süreçte yanımda olan tüm okurlarıma çok teşekkür eder, sağlıcakla kalmanızı dilerim ❣️


Loading...
0%