Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️


***


~GÖZDE~


Odamın kapısını her seferinde sanki narkotik ihbarı alıp, baskına gelmiş polis gibi açan anneme yıllardır anlam veremiyordum. Sanırım bu durum benim gibi annemin de babamın mesleğine duyduğu hayranlığındandı..


“Kızım, kalk hadi geç kalıyorsun. Ben kardeşlerini kaldırana kadar yataktan çıkmış ol” diyen annem, her zamanki gibi önce beni kaldırmış ve ardından ulvi görevini yerine getirmek için pencereyide açarak odamdan çıkmıştı.


Üzerimdeki pikeyi atarak hızla kalktım.Yatağımın hemen dibindeki terliklerimi uyku sersemi ararken, sol omzumdaki Şeytan gözlerini büyüterek bana baktı. “Ay ben şok ! Sen anneni ikiletmeden mi kalktın yoksa ben mi yanlış görüyorum ?”


Terliklerimi sonunda bulup ayağıma giyinirken, havalı bir şekilde sol omzumdaki Şeytana baktım. 'Ne sandın canım' bakışı atıp yatağımdan kalkarak lavaboya doğru giderken, sağ omzumdaki Melek, Şeytana hitaben konuştu. “Tabi ki kalkar, bugün Zehra hanımın elbisesini teslim edecek ya” diye bir hatırlatma yapınca, Şeytan anında gözlerini devirdi. “Aman iyi bari, bende akıllandı diye korkmuştum” dediğinde, bu sefer göz deviren bendim.


Evet, bugün günlerden Cuma ve ben davete son iki gün kala elbiseyi kendi ellerimle teslim edecektim. Böyle bir fırsatı kaçırmam mümkün mü ? Tabii ki HAYIR ! Lavabodaki işlerimi halledip ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra lavabodan çıkarken, karşımda Tekin ve Metin'in yere oturmuş kafa kafaya vererek uyuduklarını görünce kocaman gülümsedim. Her sabah annemin gazabına uğrayan elbette ki bir tek ben değildim..


“Paşazadeler, lavabo boş” diyerek odama doğru giderken, sanki az önce uyuyanlar onlar değilmiş gibi birbirlerini yere devirerek lavaboya girme kavgasına başlamışlardı.


“Çok sıkıştım diyorum, bırak önce ben gireyim !”


“Paşama bak sen !Oğlum biz ikiziz benim şu an senden daha çok çişim geldi !”


Aralarındaki bu şaçma muhabbete gülüp odama girerek kapıyı kapattım. İlk işim önce kıyafet dolabımın kapaklarını açarak, askılıktaki kıyafetlerimi karıştırmak olmuştu. Öyle bir şey giymem lazımdı ki bir bakıldığında; 'maşallah ne kadar da hanım hanımcık ' denilirken, diğer yandan da; 'tam benlik gelin' denilecek bir şeyler giymem lazımdı..


Ben bunları düşünürken sol omzumdaki Şeytan, Meleğe doğru fısıldadı.


“Ben bu kızın düşüncelerinden artık korkmaya başladım” dediğinde, Melek de kafasını onaylar bir şekilde salladı. “Al benden de o kadar..”


***


Kıyafet değiştirmemin beşinci provasında, annem tarafından zorla mutfağa sürüklenerek kahvaltımı yapmış ve yine annemin zoruyla adeta evden atılmıştım. Ne var yani her iki dakikada bir; ‘nasıl olmuşum anne ? Anne acaba saçımı açık mı bıraksam yoksa at kuyruğu mu yapsam ?’ Diye sorduysam..


Elbette ki bu sorularımdan şüphelenen annemin dikkatini oldukça çekmiştim. Ama gel gör ki, ben tam da annemin kızıydım. Önemli bir iş toplantısına gideceğim diye olayı güzel bir şekilde kıvırmış ve o şekilde evden atılmıştım. Aksi takdirde annem benden gerçek anlamda şüphelenmiş olsaydı, bırakın evden çıkarmayı beni eve kitler sorgu memuru gibi başımda dikilirdi.


Tam ben apartmandan çıkacakken apartman girişine giren Feyza'yı görünce gülümsedim. Ben ona doğru gülümseyerek yürürken o ise yere dalgın bir şekilde bakarak yürüyordu.


Bu durum beni oldukça endişelendirdi. Tam yanımdan geçerken koluna asılarak durdurdum.


“Feyza ?” Endişeyle ismini dinlendirmem ile Feyza’nın bakışları sonunda beni bulmuştu.


“Aa Gözde, işe mi gidiyorsun ?”


“Evet Doktor Cevriyem de, sana ne oldu böyle iyi misin ?” Diye sorduğumda gülümsedi.


Bir elini omzuma atıp güven vermek istercesine sıktı. “Endişelenme iyiyim ben. Nöbetten geldiğim için uykusuzum sadece” dediğinde, bende aynı gülümseme ile elinin üzerine elimi koyacakken, Feyza’nın elindeki sargı dikkatimi çekti. Sinirle sargılı elini tutup havaya kaldırdım. “Bu ne peki ?” Diye sorduğumda, bu sefer mahcup bir şekilde gülümsedi. “Merak etme küçük bir sıyrık sadece. Hem sen asıl başıma gelenleri bir duysan varya, ağzın açık kalır.”


Sanırım dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu ve ne yazık ki bunu çok güzel başarıyordu. Kızmayı anında bir kenara bırakıp, bu sefer büyük bir merak ile ona baktım. “Çatlatmada anlat” dediğimde, çoktan meraklı melahat moduna girmiştim. Ben Feyza’nın olayı anlatmasını beklerken Feyza başını yana yatırıp yorgun bir ses ile konuştu. “Gözde gerçekten uzun mesele ve ben çok yorgunum. Hem sende daha fazla işe geç kalma sonra konuşuruz.” Tam ben itiraz etmek için ağzımı açıyordum ki, Feyza bunu anlamış gibi tuttuğum elini havaya kaldırarak kolumun altından hızla geçti. Apartman merdivenlerine doğru hızla koşarken şok olmuş gözlerle arkasından baka kaldım. Bak sen şuna, az önce bu yorgunum demiyor muydu? Kesin bir şey var bunda vakit kazanmak için kaçıyordu.


En nihayetinde bende hayırlı bir dost olduğuma göre bunu hayatta kaçıramazdım.


“Feyza, kaçma gel buraya !” Arkasından koşturarak apartmana girdiğimde, bir yandan da ceketimin cebinden telefonumu çıkarıp zar zor Kahküllüyü aradım. Diğer yandan telefonun açılmasını beklerken Feyza ısrarla; “gelme peşimden !” Diye bağırıyor, ben ise kulağımdaki telefon ile arkasından koşmaya devam ediyordum. “Bana bak yakalarsam yolarım seni, buraya gel !” Diye bağırmam ile telefonun diğer ucundan Kahküllü telaş ile konuştu.


“Gözde hanım çok özür dilerim, bir yere mi gidecektik ?” Diyen Kahküllünün endişe dolu sesi ile şaşırdım.


“Ay yok Kahküllüm sana demedim. Ben bir saate kadar gecikeceğim, Sinem beni sorarsa eğer dışarıda bir işi var dersin” diyerek, bizim katta ki merdivenlerin hemen altında durdum. Feyza çoktan kapıya gelmiş, deli gibi çantasından anahtarını arıyordu. Nefesimi düzene sokmak için durdum. Feyza aşağıya doğru baktığında beni görünce anahtarını bulmayı bir kenara bırakmış ve bu seferde kapıyı çalmaya başlamıştı.


“Anne, aç şu kapıyı..” Sessiz yakarışlarına karşı, gözlerimi kısarak Feyza’ya bakarken telefonun diğer ucundan Kahküllünün; “peki Gözde hanım, siz merak etmeyin ben idare ederim” demesi ile gülümseyip, telefonu kapattım. Telefonumu tekrar ceketimin cebine atarak son bir kaç merdiveni de hızla çıktım. Feyza artık kaçacak yeri olmadığını anlamış gibi bana masum bakışlar atarak ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı.


“Şimdi yakaladım seni Feyza hanım.” Tam karşı karşıya gelmiştik ki, kapının bir anda açılmasıyla ikimizde far görmüş tavşan gibi kalakaldık.


Gülten teyzem ikimize birden şaşırmış bir şekilde baktı.“Ne oldu size? Köpek falan mı kovaladı böyle nefes nefese kalmışsınız ?” Diye endişeli bir şekilde sorduğunda, Gültem teyzemin aklına gelen bu duruma dayanamamış, Feyza ile birbirimize bakıp gülmeye başlamıştık.


Kısa süren kahkahalarımız Gülten teyzemin ‘bunlar tescilli deli’ bakışıyla son bulmuştu.


“Kapıda kaldınız geçin hadi içeri.”


Feyza ile içeriye girip çantamızı ve üzerimizdeki ceketleri portmantoya asarken, Gülten teyzem gülümseyerek bize baktı. “Açsınızdır siz, ben size bir kahvaltı hazırlayayım” dediğinde, içtenlikle gülümseyip yanına giderek sıkıca sarıldım.


“Gülten teyzem valla ben şimdi yedimde çıktım. Feyza ile önemli bir şey konuşup hemen işe gideceğim” deyip ayrıldığımda, Feyza yine kaçacak bir bahane bulmuştu.


“Ama ben yerim anneciğim. Hatta dur ellerimi yıkayıp sana yardıma geleyim” dediğinde, neyse ki bu sefer onun yolunu kesen Gültem teyzem oldu.


“Yok kızım siz geçin odanıza ben hallederim” diyerek, arkasını dönüp mutfağa doğru giden Gülten teyzem işimi oldukça kolaylaştırmıştı. Feyza annesinin ardından dudaklarını büzerek bakarken, bende sinsi bir şekilde sırıtarak Feyza’yı odasına doğru sürükledim.


Dostumu iyi tanırdım. Kendisiyle ne zaman çelişse veya duygularına ne zaman yenik düşse, bu şekilde herkesten kaçar kendi kabuğuna çekilerek düşüncelere boğulurdu.


Odaya girdiğimizde kapıyı kapatıp gözlerimi kısarak Feyza’ya baktım. İmalı bakışlarım sonunda hedefine kitlendiğinde, Feyza yanaklarını şişirerek kendini sırt üstü yatağına doğru attı ve tavanla bakışmaya başladı.


Acaba şu tavanlarda olmasa kiminle böyle uzun uzun bakışırdık.. Sesimi çıkarmadan Feyza’nın yanına giderek onun gibi yatağa uzandım. Ellerimi başımın altına alarak o meşhur tavan ile bakışma seansına bende katıldım.


Sabırlı olup ilk onun konuşmasını beklemeliydim derken, birden kendime geldim. Sabır da neymiş ? Ben dünyaya yedi aylık gelmişim !


Yerimden hızla doğrulup Feyza’ya tepeden baktım. “Ya şimdi sen kendi istediğinle bana her şeyi detaylı bir şekilde anlatırsın.Ya da ben senin ağzından lafları saçını başını yolarak almasını bilirim, karar senin” dedim tehditkar bir ses tonuyla. Sözlerimden hemen sonra Feyza yerinden hızla doğrulup, bağdaş kurarak bana baktı. Bakışlarında sözlerimden korkmak yerine, sanki anlatayımda kurtulayım gibi bir ifadesi vardı ve şu an her türlüsü benim işime gelirdi..


“Öncelikle her şeyi anlattıktan sonra kesinlikle ben sana demiştim diyeceğin bir olay yaşadım.” Dediğinde, bu sefer bende onun gibi bağdaş kurarak heyecanla ellerimi çırptım. En sevdiğim cümle 'ben demiştim !'


Bir yandan olayı iyice merak ederken, diğer yandan olayı hemen anlatması için sessiz kalarak konuşmasını bekledim. Feyza ise bu tepkime karşı gözlerini devirerek anlatmaya başladı.


***


“Oha ! Gerçekten de ben demiştim !” Diye çığlık atar gibi bağırarak ayağa fırladığımda, Feyza dehşetle gözlerini büyüterek yanıma gelmiş ve elleriyle ahtapot gibi ağzımı kapatmıştı.


“Sessiz ol, annem duyacak !” Dediğinde başımı tamam dercesine sallayınca, ellerini hemen geri çekti.


“Özür dilerim ya, unuttum !” Mahcup bir şekilde özür dilerken, aklıma gelen şey ile tekrar heyecan yaptım.


“Hatıra kutun nerede ?”


“Ne ?” Hâlâ şoku atamayan arkadaşımın jetonu düşmeyince, kollarından tutarak hafifçe sarstım.


“Feyza not diyorum not !” Ben söyleyene kadar aklına gelmeyen bu çok önemli detay ile Feyza anında kendine gelmiş ve gözlerini büyütmüştü.


“Ben onu tamamen unuttum.”


“Orasını fark ettim ! Kutu nerede, yatağının altında mı yine ?”


“Hayır, dolabın üzerinde” der demez, ikimizinde bakışları aynı anda dolabın üzerindeki kutuda kilitlendi. Hemen bakışmaya bir son verip, hızla çalışma masasında ki sandalyeyi alarak dolabın önüne geçtim. “Ben alırım, sen sandalyeyi tut.” Feyza sandalyenin kaymaması için sıkıca tutarken, bende hızla sandalyenin üzerine çıkıp aynı hızla dolabın üzerindeki minik yeşil kutuyu alarak indim.


Kutu ile birlikte koşarak yatağa zıpladığımızda ikimizde nedensizce heyecanlıydık. Görende pandoranın kutusunu açıyoruz sanardı.


Kutuyu ortamıza alıp açtığımızda aynı anda büyük bir şaşkınlıkla birbirimize baktık. Feyza’nın her doğum gününde bütün aile fertleri illa ki hediyesinin üzerine küçük notlar yazar ve Feyza onların her birine çok değer verdiği için saklardı. O yüzden şu an kutunun içi bir sürü notlarla doluydu.


Ayıkla şimdi pirincin taşını !


Bir yandan Feyza, diğer yandan ben bütün notları tek tek okuyarak ayıklarken, şimdiden on beş dakikamız geçmişti. Daha hızlı olabilmek için iki elimle tuttuğum farklı notları inceleyip yerine yenilerini alacakken, Feyza’nın eline aldığı küçük kağıt ile duraksamasıyla vazgeçtim. Hızla elimdeki kağıtları kutunun içine atarak Feyza’nın yanına doğru yavaşça yanaştım.


Omzunun üzerinden kağıtta ki yazılanlara baktığımda adeta otuz iki diş sırıtmış ve çaktırmadan yan profilinden Feyza'nın tepkisine bakmıştım. Onu öyle sıcacık gülümserken gördüğümde ise gözlerimi mutlulukla kıstım. Oyy benim Doktor Cevriyem sonunda birinden hoşlanmaya mı başlamıştı ? Kesinlikle evet ! Verdiği şapşal tepkiler buna alametti..


Çaktırmadan kulağına doğru yaklaştım. “Ben demiştim” diye fısıldayarak gülmeye başladığımda, Feyza sanki elektrik çarpmış gibi hızla bana doğru döndü. Ben hâlâ gülmeye devam ederken, Feyza gözlerini kısarak yatağındaki yastığa doğru uzanınca, anında gülmeyi kesip gözlerimi büyüttüm. Hayır şimdi olmaz !


Yataktan hızla zıplayarak odadan kaçtım. Kayınvalideciğime gideceğim diye sabahtan beri saçımı başımı yapmakla uğraşıyordum, hayatta bozdurmazdım..


“Buraya gel !”


“Gelme peşimden !”


İşte zamanın bize bir saniyede bile neler göstereceği hiç belli olmuyordu. Daha yarım saat önce benim kovaladığım Feyza, şu an ölümüne beni kovalıyordu...


***


Sonunda zarar görmeden apartmandan çıkarken, keyfim oldukça yerindeydi. Gültem teyzem sağolsun Feyza beni yakalamadan o Feyza’yı yakalamıştı. Bende fırsattan istifade kahramanımın yanaklarından öpüp, Feyza’ya da uzaktan öpücük atarak evden kaçmıştım.


Doktor Civanımız Efe bey, Feyza’nın kalbine giden fişeği çoktan bulmuş ve ateşlemişti. Bana da bir dost olarak o ateşe mangal yelpazesi ile yön vermek kalmıştı ki, onu da az önce ‘ben demiştim’ sözleriyle tamamlamıştım. Artık bu saatten sonra Feyza’nın yalnız kalıp kalbini sorgulaması gerekliydi..


Ne de olsa sonradan yine benim elime düşecekti o yüzden daha fazla onunla uğraşmayıp şimdi kendi meseleme odaklana bilirdim. Otobüs durağında vakit harcamamak için az ileride ki taksi durağına gittim. Hemen taksiye binip adresi vererek, geriye doğru yaslandım. Açıkçası bugün keyfime diyecek yoktu. Gülümseyerek yolu izlemeye dalmışken ceketimin cebinde çalan telefon ile daldığım düşüncelerden hızla çıktım.


Telefonu çıkarıp elime aldığımda arayan kişi kahküllüydü, hemen cevapla tuşuna basarak kulağıma götürdüm.


“Söyle Kahküllüm..”


“Gözde hanım az önce Fatma ile konuştum. Bugün Sinem hanım Zehra hanımın elbisesini almış. Kızına tasarladığı elbise ile birlikte onu da teslim etmeye gitmiş.”


“Ne !” Şaşkınlık ve sinir bedenimi aynı anda kuşatmıştı. Pis sinsi !


“Maalesef Gözde hanım, durum bu.” Sinirden gözlerimi kapatıp sakinleşmek için derin bir nefes alıp verdim.


“Tamam Ayşe yoldayım, geldiğimde konuşuruz.”


“Peki, Gözde hanım” dediğinde telefonu kulağımdan çekip kapattım. Sinsirella yine yapmıştı yapacağını, pis kıskanç ! Tam içimden Sinem'e saydırma moduna girmiştim ki, elimdeki telefonum tekrar çalınca saydırmayı bir kenara bırakmak zorunda kaldım. Arayan kişiye baktığımda ise gözlerim anında büyüdü, Zehra hanım arıyordu. Şaşkınlıktan dolayı telefon kapanmadan son anda açabildim.


“Alo Gözdeciğim, nasılsın ?”


“Çok teşekkür ederim Zehra hanım, gayet iyiyim siz nasılsınız ?”


“Elbiseyi gördüm daha iyi oldum. İnan çok beğendim emeğinize sağlık.”


“Rica ederim, beğenmenize çok sevindim.”


“Bu arada elbiseyi sen getirirsin sandım ama Sinem çok yoğun olduğunu söyleyince davetiyeleri de ona verdim ama ben yine de seni özel arayıp, bizzat çağırmak istedim. Pazartesi akşamı seni de mutlaka baloya bekliyorum” dediğinde, kaçan keyfim anında yerine gelmişti..


“Bu ince düşünceniz için çok teşekkür ederim. Elbette geleceğim.”


“Tamam o zaman canım, ben seni daha fazla meşgul etmeyeyim. Pazartesi akşamı görüşürüz.”


“Elbette, görüşmek üzere..” Telefonu bu sefer kapattığımda, yüzümde kocaman bir gülümseme yerini almıştı. Gerçekten bu hayatta sen ne yaparsan yap, kader seni bir şekilde ulaşmak istediğin yere çekiyordu.


Bekle beni düşlerimin prensi, pazartesi gecesi mutlaka tanışmış olacağız...


***


~TEKİN~


Okula her gittiğimde sanki hayvanat bahçesine gezmeye gitmiş gibi hissediyordum. Böğüren mi ararsın, anıran mı ararsın, her türlü gerizekalı mevcuttu.


Tabi bir de sınav haftası diye psikoloji bozan bir dönem vardı ki, o konuyu ele almak bile istemiyordum…


Bugün Tarih ve Edebiyat sınavlarına girmiştik.Tabi sınav mı bize girdi, biz mi sınava girdik orası hâlâ meçhuldü.. Tarihçi Kemal hocanın sınavında yine bir kaç kopya çekebilmiş ama Edebiyatçı Nazım hocadan bir gram kopya çekememiştim. Adam oldukça kurnazdı. Hababam sınıfındaki külyutmaz Necmi hoca eğer yaşıyor olsaydı, kesinlikle onunla gurur duyardı. Adam hayatımda tanıdığım en profesyonel kopya yakalayıcısıydı. Bir keresinde Edebiyat sınavına girdiğimizde, Nazım hoca telefonu ile ilgileniyorken bizde rahat rahat kopya çekiyorduk. Hatta adam arada kahkaha falan atıyordu. Sonra dan öğrendik ki meğer adam telefonunun arka kamerasını açıp bizi izliyormuş ve tahmin edin kameraya en çok gülümseyen zeki öğrenci kimdi ? Bak yine aklıma geldi dellendim..


Son teneffüs zili çaldığında hayatımda en sevdiğim sesin, teneffüs zili olduğuna o an karar vermiştim. Hocanın sınıftan çıkmasıyla bizimkileri beklemeden sınıftan koşarak çıktım. Yanan beynime iyi gelecek şey kesinlikle temiz bir havaydı. Okulun en güzel köşesinde ki bankı kapmak için adeta bir çita gibi koştum. Genelde üşengeç birisi olduğumdan dolayı basketbol koçum Arif hoca, böyle azimli koştuğumu görse yeminle alnımdan öperdi.


Son sınıfta okuduğum için veya okulun basketbol takımında oynuyorum diye okuldaki diğer öğrencilerden hiçbir önceliğim yoktu. O yüzden de öyle havalı havalı 'orası benim yerim' demektense 'ben kaptım' diyerek, kıymetli totonuzu o banka koymak zorundaydınız. Koşarak banka gidip oturduğumda diğer öğrenciler okul bahçesine daha yeni çıkıyordu. Sırıtarak kollarımı bankın arkasına doğru atıp, ayaklarımı da ileriye doğru uzatarak rahat bir şekilde oturdum. Ben az önce çita gibi koşarken Metin ve Buğra benim aksime elleri ceplerinde, havalı bir şekilde geliyorlardı. Kızların bir kaçı dönüp bizim oğlanlara bakarken güldüm.


Tiplere bak, görende MİSS TURKEY karizma yürüyüşlerine katıldılar sanırdı.


Buğra soluma Metin ise sağıma gelip otururken, Metin hızla bana doğru döndü.


“Buğra'ya şimdi söyledim. Ben çıkışta antrenmana kalmayacağım, sen idare edersin beni” dediğinde, kolumu Metin'in omzuna doğru attım.


“Hayırdır yiğidim, ne işin var ?” Soruma karşı öne doğru eğilerek ellerini birleştirdi.


Bakışları karşıda futbol oynayan dokuzuncu sınıflardaydı. Zaten dün geceden beri Metin de ki bu huzursuzluğu hissediyordum.


“Cansu, birkaç gündür değişik davranıyor.”


“Nasıl değişik ?”


“Ne bileyim oğlum, sanki benden kaçıyor gibi. Normalde antrenman var buluşamıyoruz diye trip atardı. Dün istersen buluşalım antrenmanı eke bilirim dedim bakarız dedi. Zar zor ikna ettim buluşmayı” dedi.


Metin'in omzundan kolumu çekip geriye doğru yaslanırken, bir elim çenemin altında, ilişki uzmanı gibi düşünmeye başladım. Aklıma ilk gelen ‘saçma sapan kavgalardan sonra ki soğukluk'du..’ Metin'e dönerek işaret parmağım ile onu gösterdim.


“Yakın bir zamanda kavga etmiş olabilir misiniz ?” Diye sorduğumda, Metin hiç düşünmeden geriye doğru yaslanarak; “yok oğlum, daha iki gün öncesine kadar gül gibi geçinip gidiyorduk. Başka bir şey var” dedi, kendinden emin bir şekilde..


Sunduğum tezim tutmayınca bu seferde teselli verme moduna geçtim. “Oğlum o zaman gerilme boşuna, belli ki kızın ailesiyle sorunları var. Buluşunca konuşur anlaşırsınız” dediğimde, Metin


derin bir of çekerek kafasını geriye doğru yasladı. Gökyüzünü izlerken; “umarım öyle olur kardeşim” dedi..


Metin’in sesinde ki bu üzüntü kırıntısı hiç hoşuma gitmedi. Kesinlikle aşk başa belaydı. O yüzden bana göre en güzel aşk ise otobüs aşklarıydı. ‘Kaçamak bakışlar, göz göze gelince gülümsemeler. Sonra durağa geliyorsun, iniyorsun ve bitiyor. Üzülen, ağlayan veya mutsuz olan kimse yok.’ Mis gibi...


Kafamı sabahtan beri yorum yapmayarak sessiz kalan Buğra’ya doğru çevirdim. “Sende azıcık destek olsana” diye, sessizce verdiğim ayardan sonra Buğra bana 'sen ciddi misin' der gibi baktı. “Kankacığım, kelin ilacı olsa ilk kendine sürermiş. Adama morel vereyim derken kafasını daha çok karıştırmaktan çekiniyorum” dediğinde, sözlerinin her birine hak vermiştim.


“Çok haklısın ben hiç bu açıdan bakmamıştım. Helal olsun kardeşim, gel alnından öpeceğim” der demez uzaklaşmaya çalışsada, zorla kafasını tutup alnından öptüm. Hemen ardından Buğra yüzünü buruşturarak alnını silmeye başladı.


“Oğlum ya, millet yanlış anlayacak !” Diye sinirle söylendiğinde, gözlerimi devirdim.


Metin bu halimize gülmeye başlayınca ona doğru dönüp, gülümseyerek omzuna hafifçe vurdum.“Sen git kardeşim merak etme, ben toz pembe bir yalanla seni idare ederim” dediğimde, Buğra hızla omzumu dürterek ona doğru dönmemi sağladı.


“Şimdi aklıma geldi bak. Geçen hafta beni idare et dediğimde sen koça ne yalan söylemiştin ?” Diye sorduğunda, çaktırmadan gülümsedim.


“Ne diyeceğim oğlum, hastasın dedim” diyerek bakışlarımı Buğra dan çekip, bahçedeki öğrenciler arasında gezdirdim.


“O zaman niye takımdaki çocuklar beni görünce gevşek gevşek sırıtarak, oo geçmiş olsun Buğracığım dedi. Hatta koç bile bir daha ki sefere daha dikkatli ol diye nasihat verdi ?” Aha şimdi yakalandım...


Yavaşça oturduğum yerden kalkıp ellerimi ceplerime koyarak, beni dikkatle izleyen Metin ve Buğra'ya doğru döndüm. Artık Buğra’nın gerçeklerle yüzleşmesi lazımdı.


“Seni hem idare edip hemde hasta etmem gerekince, bende koça senin motorunu bozup cırcır olduğunu söyledim” dediğimde, Buğra dehşetle gözlerini açıp bana baktı.


“Ulan Tekin !” Diye bağırarak üzerime atlayacakken, ona fırsat vermeden hızlıca kaçtım.


“Buraya gel !”


“Oğlum ne abarttın ya! Geçti gitti işte!”


Biz okulun bahçesinde Tom ve Jerry gibi dört dönerken, Metin de tek kaldığı bankda gerilerek oturmuş, gülerek bizi izliyordu. Sonunda kardeşimi gülümsete bildiğim için mutluydum. Canım kardeşim benim ya, ne kadar da güzel gülümsüyor.


Şimdi onu da idare edebilmek için Koça 'kardeşim kabız olmuş' derken, umarım yine böyle gülümseye bilirdi..


***


B Ö L Ü M


S O N U


Loading...
0%