Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@hayalperestanka

Müzik kutusundaki balerin gibi müziğin ritmine göre özgürce dans ediyorum. O esnada saat tam on iki oluyor ve kulağımda 'dongk dongk !' Diye sesler yükseliyor. Anında dansı bırakıyorum ve tamamen içgüdüsel olarak kalabalık salondaki insanlara çarpmayı umursamadan koşuyorum. Arkamda kalan müzik sesleri uzaklaşana kadar büyük ve geniş koridorda, topuklu ayakkabılarımın çıkardığı


'tak tak !' Sesleriyle birlikte nefes nefese koşmaya devam ediyorum. Tamda o esnada hemen arkamdan "Dur bekle !" Diye seslenen birisi. Dursam mı? Durmasam mı?


İkilemde kaldığım o anda, sağ omzumdaki melek hemen beliriyor. "Gözde sanırım birşey unuttun. Geri vermek için sana sesleniyor olabilir, bence durmalısın." Dedi sevimlice. Sol omzumdaki Şeytan ise ben hâlâ koşmaya devam ederken gözlüklerini takmış elindeki cetvelle adeta öğretmen gibi üzerimi kontrol ediyordu. "Hmm bir bakalım. Masken zaten yoktu, küpelerin kulağında, elbisen üzerinde, pabuçların da ayağında. Bir şey unutmuş olamazsın canım, devam et." Melek, Şeytana dil çıkarıp tekrar bana döndü. "Bence kaçmazsan ileride çok mutlu olacaksınız." Diye beni ikna etmeye çalışıyordu.


Sol kolumdaki Şeytan ise benden önce konuştu. "Hayır kaçmalısın! Eğer kaçıp beş dakika içinde evde olmazsan, anan seni gebertecek!" Diyerek beni can evimden vuruyor. ANNEM... ! Tabana kuvvet Gözde, koş! Koşarken mavi uçuş uçuş olan elbisemin etek uçlarına basmamak için bu sefer elbisemin uçlarını kaldırarak koşmaya devam ediyorum. Ayağımdaki ayakkabılar koşmamı zorlaştırırken, arkamdaki kişi ise hâlâ "bekle!" Diye peşimden koşuyordu. Arkadaş ne inatmış ! Acaba borcum mu var buna ? Alacaklı gibi hiç de pes etmiyor.


Şeytan o an kahkaha atarak Meleğe hitaben "pişt Meloş, haklıymışsın unuttuğu bir şey varmış. Bizimkisi beynini orada unutmuş" dediğinde bu sefer her ikisi de gülmeye başladı.


Oh siz gülüşün ben koşayım.


WHERE is Adalet !


Büyük ve ihtişamlı olan Saraydan hızla çıkıp, bu sefer büyük ve ihtişamlı olan ormana doğru koşuyorken sol omzumdaki Şeytan belirdi yine. "Evet Gözdeciğim, ormanda böyle pabuçlarınla koşmalısın. Anangilde düşes ya zaten, sakın ayakkabısız gezme çok ayıp olur" dedi sevimli bir şekilde ve hemen ardından asıl yüzünü gösterdi. "Kız sazan! Çıkarsana şu ayakkabılarını, ormanda bu papuçlarla nasıl koşacaksın?" Dediğinde sırf fikri çok mantıklı geldiği için yoksa tepkisinden


korktuğumdan değil yani, hemen çıkardım pabuçlarımı. Arkama bakmadan koşmaya devam ettiğimde, bu sefer sağ omzumdaki Melek belirdi. Arkaya doğru ellerini uzatıp;


"markaydı ama onlar." Diye yakınmaya başladı. Kasap et derdinde koyun ise can..!


İşte ne olduysa o esnada oldu. Totomda çok ağır bir acı hissettim, yoksa bu arkamdaki salak durmam için bana taş mı atmıştı ? Tam sinirlenip arkamı dönecekken, bu sefer de uzun elbisemin azizliğine uğradım. Eteğimin ucuna basarak dengemi sağlayamadım ve yerdeki toprak ile adeta öpüştüm.


Kahretsin !


"Gözde.. Gözde kalksana !" Ama bu ses, tanıdık geliyor sanki ? İnatla peşimden koşan kişiyle yüz yüze gelecekken, yerimden kalkamadan bir darbe daha yiyorum ama bu seferki çok gerçekçi !


"Ahhh ! Ne oluyor be ?"


"Anneye be denmez !"


Doğrusu gözlerimi tamamen açtığımda, bir elinde terlik ile bana tepeden bakan annemi görmeyi beklemiyordum..


"Aaa, Anne.."


"Anne ya, saat kaç farkında mısın? Alarmının sesi mutfağa kadar geldi. Ben rahatsız oldum ama sen hâlâ uyuyorsun." Diye söylenerek, elindeki terliği ayağına geçirdi. Ah, demek ki yediğim darbelerin suçlusu annemmiş !


Bak ya, görüyor musun bende boşuna arkamdan koşan Prensimi suçlamıştım..


Dur bir dakika ! Prens mi dedim ben? Evet evet, Prens dedim ! Ah şansıma tüküreyim.. Adamı alacaklım bile yaptım ama hiç Prensim olacağını düşünmemiştim. Ben dudaklarımı büzmüş bir şekilde rüyamdaki prensimi hatırlamaya çalışırken annemin konuşmasıyla irkildim.


"Gözde annem, artık kalksan diyorum. Bak şu an korkmuyor değilim, şu pozisyonun aklıma ilkokul anılarını getiriyor." Dediğinde uyku mahmuru gözlerimi kısarak anneme baktım.


"Ne alaka şimdi ilkokul ?" Diye şaşkınca anneme bakarak sorduğum soru ile annem önce benim gibi gözlerini kıstı ve hemen ardından yavaşça yatağıma doğru yaklaştı. Ben hâlâ ne olduğunu anlamaz gözlerle anneme bakarken, annem hızlıca tek elini pikemden içeriye sokup, çarşafı kontrol etti. "Anne ya ! Ne yapıyorsun ?" Diye ciyaklayarak karşılık verirken, annem ise sakin bir şekilde gülümsedi.


"Oh çok şükür, yapmamışsın."


"Ya neyi yapmamışım ?"


"Ay ne bileyim işte ! Sen öyle dudaklarını büzüp masum masum karşı duvara bakınca, yedi yaşındaki halin geldi aklıma. Sen altına kaçırdığında da aynen böyle yapardın." Annemin mahçup bir şekilde söylediği sözler, adeta gözlerimin fal taşı gibi açılmasına neden oldu. Al işte ! Uykum da kaçtı...


"Ay aşk olsun anne ya ! Yirmi beş yaşında kazık kadar kız oldum ne altına kaçırması, daha neler !"


"Aşk mı olsun ? Olsun annem artık olsun. Bak sende diyorsun yirmi beş oldun ama hâlâ bekarsın. Senin yaşıtlarının şuan boylarınca çocukları var." Hadi ama biz hangi ara evlenme konusuna gelmiştik?


"Bir kere onlar erken evlenmiş. Hem sabah sabah konuştuğumuz konuya bak ya ! Anne tamam kalktım geliyorum hemen, uyku filan kalmadı zaten."


"Aferin çabuk gel bak çayını dolduruyorum." Dediğinde bıkkınlıkla gözlerimi devirdim.


"Tamam Anne, geliyorum hemen" diyerek onayladığımda, annem de tamam dercesine başını salladı. Ama annem bu ! Öyle hemen odamdan çıkmazdı. Çünkü her gün yapmaktan bıkmadığı bir şey daha vardı. İlk önce odamdaki pencereye yönelip hızlaca güneşliği çekti. Oda birden aydınlanınca gözlerimin kamaşmasına engel olamadım. Hemen ardından da pencereyi açtı. Kutsal görevini yerine getirdikten sonra "Beş dakika içinde sofrada ol" diye son ikazınıda yapıp odadan çıktı. Pencereyi açmasının tek nedeni, sabah ayazının müsait bir taraflarıma eserek beni tam anlamıyla uyandırmasıydı.


Valla bu kadından korkulurdu. Bir de ben tek kızıyım, ya birde düşmanı olsaydım. Aman Allah muhafaza !


Pazar gününün sabah ayazı, müsait bir taraflarıma güzelce esince doğruldum hemen yatağımdan. Başımı yatak başlığına yaslayıp, hemen yanımdaki komidinin üzerindeki saate baktım. On bir buçuk mu ! Öğlen olmuş resmen. Üzerimdeki pikeyi hızla çekip hemen yataktan kalktım. Odamdan çıkarak hemen karşımdaki lavaboya girdim. Ìhtiyaçlarımı hızlıca halledip elimi yüzümü yıkarken, aynadaki yansımamı görünce bir 'tövbe estağfurullah' çektim. Şu olayı bir çözememiştim.. Gece yatarken ponçik olan ben, sabah kalktığımda niye dayak yemiş gibi gözüküyordum?


Kesinlikle rüyalarımda yaşadığım macera olaylarının bir yerinde dayak yiyordum. Yoksa bu durumun başka açıklaması olamaz.. Ben kendime bakmaya devam ediyorken annemin; "kızım, yemenden mi geliyorsun?" Diye seslenmesi ile dağılan saçımı daha sonra düzeltmek üzere, hızla lavabodan çıkarak mutfağa doğru ilerledim. Mutfak masasının baş köşesinde babam yerini alırken, annem hemen yanındaydı. Arkaları bana dönük şekilde yan yana oturan paşalarımda yerlerinde yer almış, kahvaltılarını yapıyorlardı.


Gülümseyerek "Günaydın" nidaları çekip, hemen annemin yanındaki sandalyeyi geçip oturdum. "İyi misin kızım ? Geç kalktın bugün" diyen babamın ponçik sözleri ile yüzümdeki gülümsemem daha da arttı. "İyiyim babacığım yorgunluk işte. Bugün de tatil olunca anca kalktım."


"Dikkat et kızım çok yıpratma kendini"


"Ederim babacım, sen merak etme beni" deyip tam çayımdan yudum almıştım ki Metin hemen söze atladı.


"Baba biz üvey evlatmıyız ?" Hemen ardından Tekin atladı söze; "daha yeni mi anlıyorsun, sazan" dediğinde, Babam kaşlarını çatarak Metin ve Tekin'e baktı.


"Eşşek sıpası, o ne biçim soru öyle ?"


Metin elindeki çatalını sallarken "ee baba, ablama kendini fazla yorma diyorsun. Bize gelince de o liseyi bitirmezseniz sizi sanayiye veririm diye tehdit ediyorsun."


Tekin eksik kalır mı? "Adam haklı beyler, dağılın" dediğinde, Bu sefer söze Annem atladı.


"Tekin ! Ne biçim konuşuyorsun öyle dağılın, mağılın?" Diyen annem kaşlarını çatarak çocuklara baktığında, Tekin ve Metin hemen kendilerine gelmişti.


"Özür dileriz anne, fazla gaza geldik." Dediklerinde güldüm.


"Hiç şaşırmadık" dediğimde ise bu sefer annemin uyarısı beni buldu. "Gözde..." Diyerek, gözlerini büyüterek beni uyarırken, bu sefer üçümüze hitaben konuştu. "Şimdi zevzekliği bırakın ve hemen kahvaltınızı yapın."


Annemin sinirli bir şekilde verdiği komutla birlikte, üçümüz de adeta kuzuya dönüp önümüzdeki kahvaltılıklara gömülürken, babamın kahkahası kulaklarımıza doldu. Babam, annemin bizi bir bakışıyla veya bir sözüyle susturup yönetimi tamamen eline almasına her zaman hayran kalırdı. Babamla birlikte bizde gülmeye başlayınca sessiz kahvaltı soframız şenlenmiş, pazar kahvaltımız ayrı bir güzel olmuştu.


Gel gelelim ki biz kaç yaşında olursak olalım, sanırım hep aynı muzurlukta kalacaktık..


***


B Ö L Ü M


S O N U


Loading...
0%