@hayalperestanka
|
Keyifli Okumalar Dilerim ❤️
*** ~GÖZDE~ Bugün makus kaderime boyun eğerek görüşmeye gitmek için hazırlanacaktım. Dünden beri sanki daha önce hiç görücü usulü yapmamışım gibi bütün gün annemin nasihatlerini dinlemiştim. “Kızım bak, çocuğun tipini beğenmezsen eğer hemen kestirip atma. İyice bi konuş, belki fikirleri veya kafa yapısı falan uyar” vs.vs.. Bunun gibi bir sürü nasihatlere kafamı sallayıp onaylamaktan artık neredeyse, arabanın önünde kafası sallanan figürlere benzememe az kalmıştı. Kahvaltıda morali sıfır olan Metin ve onu güldürebilmek için çeşitli şebeklikler yapan Tekin’e hüzünle baktım. Eve geldiğimde Metin ile abla kardeş dertleşmesi yapmayı düşündüğüm esnada annemin; “hadi kızım geç kalma” demesi ile hazırlanmak için sofradan kalkarak odama geçtim. İlk işim yine kıyafet dolabımın önüne geçip askılıkları karıştırmaya başlamak oldu. Bu defa öyle bir şey giymem lazımdı ki, bakan kişinin ‘bu kız hiç bana göre değil ! Bizi buluşmaya ikna eden Gönül ablayı Allah’a havale ediyorum!’ Diyecek, bir şeyler giymem lazımdı. Hem böylelikle Gönül ablanın da ayağını kaydırmış olurdum. Bir taşla iki kuş misali.. Bu görüşeceğim kişiyle birlikte hayatımda yaptığım beşinci görücü usulü görüşmem olacaktı. Belki karşıma bir türlü çıkamayan hayatımın aşkını, görücü usulünde bulurum diye gittiğim dört görüşmede maalesef ki hazin sonla bitmişti. Tabi bunların yanı sıra bir de her görüşmeden sonra sinirden tansiyonum tavan yapınca, soluğu acilde Feyza’nın yanında alıyordum.. ~İlk görüşme mi yaptığımda yirmi iki yaşında ve çok heyecanlıydım. Ta ki, karşımdaki kişiyi görene kadar ! Adam vergi memuruydu ve muhabbet ederken resmen vergi memurundan sorgu memuruna terfi etmişti. Sorduğu sorular üniversite sınavında çıkan kazık sorular gibi olunca, ilk işim lavaboya gidiyorum diyerek arka kapıdan restoranı terk etmek olmuştu. ~İkinci görüşmem biraz komikti. Kendisini Biscolata reklamlarındaki erkek mankenlerle karıştıran ama aslında Shrek’deki salak prense çok benzeyen bir adamdı. Muhabbetin başında kendini övmeye başladığında, sırf sıra bana ne zaman gelecek diye sabredip bekledim ama tam tamına iki saat kendini övüşünü dinlemek zorunda kalmıştım. En son restorandaki garson yanımıza gelip; “efendim birazdan kapatacağız, daha oturacak mısınız ?” Demesi ile benim bir kalkışım vardı ki, görmeniz lazımdı.. ~Üçüncü görüşmem, tam bir kaostu. Adamın olmayan havasından geçilmezken isim hafızası da oldukça sıfırdı. Oturduğumuzda söylediğim ismimi ilk on beş dakika da unutup, daha sonra yarım saat ismimi bulmak için bütün kirli geçmişini ortaya dökünce artık daha fazla dayanamayarak masadan kalkmıştım. ~Dördüncü görüşmem ise utanç krizine girmiş bir şaire aitti. Yarım saat kafede sap gibi bekleyişimin ardından, utancından en sonunda annesinin sürüklemesiyle gelmişti. Asıl olay ise annesinin de gülümseyerek masaya oturup; “ben yokmuşum gibi davranın, konuşun siz” diyerek, sessizce bizim konuşmamızı beklemesiydi. O günün çabucak geçmesi için zoraki sorduğum sorulara, karşımdaki adamdan şükür ki “evet” veya “hayır” cevaplarını alabilmiştim.Tabi o da masanın altından anasından yediği tekmeler sayesinde olmuştu. Gözlerimin önünden film şeridi gibi geçen görüşmeler aklıma gelince, dudaklarımı büzdüm. Ey kader duy sesimi artık, şansım dönsün ! Tam askılıktan aldığım elbiseyi yatağıma atmışken annem odaya daldı. “Gözde annem, hiç hazırlanma görüşme iptal oldu.” Allah’ım yoksa dualarım kabul mü oldu ! Sevinçten otuz iki diş sırıtarak anneme bakarken, annem konuyu açıklamak için yanıma geldi. “Çocuğun ablası doğuma girince, mecbur oğlanda oraya gitmiş. Biz de o yüzden buluşmayı salı gününe erteledik” deyince, gözlerimi devirsem de yine de çok mutluydum. Ne de olsa Zehra hanımın balosunda Şahin ile birbirimizi tekrar gördüğümüzde, bu sefer görüşmeyi benim iptal etmem için elimde iyi bir nedenim olacaktı. Teşekkürler kader ! *** İptal olan görüşmemden sonra kısa bir süre odamda deliler gibi dans ettim. O enerjiyle horon da teperdim de, annem duymasın diye onu başka bir güne ertelemek zorunda kalmıştım. Enerji patlamasının verdiği mutlulukla kendimi sırt üstü yatağıma attım. Tam şu meşhur olan tavanla bakışmayı bende gerçekleştirecektim ki, aklıma Metin'in can sıkıntısı gelince yatağımdan hızla kalkarak odamdan çıktım. Sonuçta kimse evinde bunalım evresine girmiş bir ergenle yaşamak istemezdi. Abla kardeş dertleşmek için Metin'i zorla çekiştirerek kendi odama getirdiğimde, Tekin de hemen arkamızdan elinde bir kase dolusu çekirdek ile odaya girdi. Metin ile bakışlarımız Tekin’in elindeki çekirdekleri sorgularken o gayet normal bir şekilde; “ne ? Altın günlerinden biliyorum. Çekirdek çitleyerek olay anlatıp dinlemek daha iyi hissettiriyor” dedi. Akşama kadar yeri gelmiş hüzünlenmiş, yeri gelmiş Tekin’in şebekliklerine gülerek iki büyük boy çekirdek paketini bitirmiştik. Metin’in meselesi aşılamayacak bir durum değildi, haklı olarak Cansu’ya kızmıştı. Kardeşime bir abla olarak vereceğim en büyük nasihat; “birkaç gün kendine zaman ver ve iyice düşünüp kalbinin sesini dinle. Cansu olmadan mutlu olup olmayacağını ve bu şekilde bir ilişkiyi bitirip bitiremeyeceğini sorgula. En sonunda zaten istediğin cevabı bulacaksın” dediğimde, Metin içten bir şekilde gülümseyerek onaylamıştı. Çabalarımın işe yaraması ise kesinlikle benden daha çok Tekin’i mutlu etmişti. “Sonunda müslüm babaya veda edeceğiz” diye duygulanmasına, Metin ile birlikte gülerek karşılık verdik. En son annemin bizi merak edip odama dalmasıyla dertleşmemiz orada son buldu. Pazar günüm babamın da eve erken saatlerde gelmesiyle iyice güzelleşmişti. Özellikle babama görüşmenin iptal olduğunu söylemem ile yüzünde oluşan manidar gülümsemesi ve anneme hitaben; “al işte hatun bak gör, kader bile istemiyor görüşmelerini” diyen sözleri, annem haricinde hepimizi kahkahaya boğmuştu. Babamın oturduğu tekli berjerin kol kısmına oturup, babamın yanağına kocaman öpücük kondurarak sıkıca sarıldım. Benim söylediğim kader mevzusunu babamın da ağzından duymak keyfime keyif katmıştı. *** Haftanın başlangıcı olan pazartesi günlerine hiç sevmeyen ben, bugün farklı bir neşe ile karşılamıştım. Bugün benim için büyük bir gündü. Öyle ki annemin yataktan kaldırmasına müsaade etmeden erkenden kalkmış, annemi şok ederek kahvaltımı babamla birlikte yapmıştım. Daha mesai başlamadan işyerine erkenden gelmiş olmam ise güvenlikçi Murat abinin gözünden kaçmamıştı. Ee tabi, adam beni her gün öğretmen zili çaldıktan sonra sınıfa yetişmeye çalışan öğrenci gibi gördüğünden dolayı, şu an erken gelmiş olmama şaşırması pek doğaldı. Ajansta ki odamda yarım kalan bütün işlerimi hal ettiğim sırada, sekreterim Ayşe gelmiş ve şok olan listeme bir de kahküllü eklenmişti. Bu akşam şok listemin en başına bir de Şahin'i eklersem eğer işte o zaman değmeyin keyfime… Şahin ile karşılaşmamın daha anlamlı olmasını istediğimden dolayı rüyamda giydiğim mavi, uçuş uçuş olan elbisemi hayallerimdeki gibi çizip tasarlamış ve Zehra hanımın elbisesiyle aynı gün bitirmiştim. Geçmeyen vakitler sonunda geçmiş ve artık iş çıkış saati gelmişti. Odamdan çıkmadan önce ayakkabı koleksiyonumdan elbiseme uygun buz mavisi topuklu ayakkabılarımı alıp giyindim. Ona uygun el çantamı da alıp içine sadece telefonu mu ve cüzdanımı yerleştirdim. O sırada Kahküllü, tam da zamanında elindeki elbise paketiyle odaya girdi. Teşekkür edip elbisemi alarak fazla uzak olmayan kuaföre gitmek için hızla şirketten çıkarak, çağırdığım taksiye bindim. Sinem ile aynı yere gideceğimiz halde beraber gitmektense, ayrı ayrı gitmek ikimizin de tercihiydi. Anlaşamıyorsak birbirimizden uzak durmamız insanlık için en iyisiydi. Kuaföre randevu ile gittiğim için gider gitmez beklemeden hazırlığa başlamıştık. Bir yandan saçım yapılırken diğer yandan da gülümseyerek Feyza ile telefonda konuşuyordum. Feyza bu akşam eve erken gidecekti. O yüzden benden bütün havadisleri almak için pencerede, mahallenin olaylarından geri kalmayan teyzeler gibi bekleyeceğinden hiç şüphem yoktu… Rüyamda ki uzun etek faciasını yaşamamak için elbisemin önünü biraz kısa, arkasını ise uzun tasarlamıştım. Üst kısmı bedenimi sararken, alt kısmı ise kloş olarak dizlerimin hemen üzerinde bitiyordu. Saçlarımı uzun zamandır kestirmek istediğim halde vakit bulamadığım için hep ertelediğimden, onu da aradan çıkararak fazla kısa olmayan bir küt kesim ve fön ile tamamladık. Bu büyük değişiklik kendimi iyi hissettirdiğin de, sırada makyöz ve tırnak bakımı vardı. Soft olan makyajım ve parlatıcı sürülmüş tırnaklarımla artık tam anlamıyla hazırdım. Kabin bölümünde elbisemi giyinerek, kendime boy aynasında baktığımda gördüğüm manzara beni oldukça memnun etmişti. Geç kalmamak için tekrar çağırdığım taksiye binip, balonun olduğu derneğin adresini söyleyerek geriye doğru yaslandım. Yarım saat süren yolculuk taksi şoförünün geldik demesiyle son buldu. Taksiye ücretini verip arabadan indiğimde, kırmızı halı tamda ayağımın altındaydı. Şaşkınlıkla etrafa bakındığımda oteli aratmayacak büyüklükte bir bina ve etrafta takım elbiseli görevliler mevcuttu. Kenarda duran gazetecilerde cabasıydı. Görende kelebek ödüllerine geldim sanırdı. Sol omzumdaki Şeytan siyah gözlüklerini takarken; “şit Melek, güzel poz ver çekerler şimdi” dediğinde, sağ omzumdaki Melek ise kanatlarını düzeltip ellerini çenesinin altına koyarak, en sevimli gülümsemesini sundu. “Çeksinler, hazırım ben.” Onların sayesinde bende iyice havaya girmiştim. Önüme gelen saçlarımı naif bir şekilde arkama doğru savurdum. Heyecan yapmadan kırmızı halıda yürürken, gazetecilerin bir anda bana doğru koşması ile şaşkınlıkla yerimde çakılı kaldım. Acaba nasıl poz versem ? Soldan bir profil mi versem yoksa sağdan mı ? Diye düşüncelere dalmışken, hayallerim bir anda toz oldu.. Gazeteciler yanımdan hunharca koşarak geçerken, bende gayri ihtiyari merakla arkamı döndüm. Siyah lüks bir arabadan inen çok uzun boylu, yakışıklı bir adam ve onun yanına çok yakışan bir kadın indiğinde, bütün flaşlar öyle bir patladı ki bu durum geride olmama rağmen gözlerimi kısmama sebep oldu. Adam ve kadın kol kola kırmızı halıda yürürken, etrafta ki korumalarda gazetecilere karşı barikat görevi görüyordu. Şaşkınlıkla kenara çekildiğimde, ikisi de yanımdan geçip gitti.. Tamam evet, artık bende; “ilişkiniz nasıl gidiyor?” Diye soran magazincilere karşı “iyi akşamlar arkadaşlar” deyip, lüks otomobiline doğru hızla yürümek istiyor olabilirim ama şimdiki önceliğim, kendime uygun bir yol arkadaşı bulmaktı. Gazeteciler yine yanımdan geçip kenarda ki yerlerini alırken, sanki beni daha yeni fark etmişler gibi dönüp bana baktı. O an hafif bir şekilde gülümsediğim de, geri önlerine döndükleri anda anında gözlerimi devirdim. Bende çok meraklıydım beni çekmenize ! Şeytan ve Melek tek kaşlarını kaldırıp gazetecilere içlerinden söverken, ben çoktan kapıdaki görevliyle karşı karşıya gelmiştim. “Hoş geldiniz hanımefendi.” “Hoş buldum.” “Davetiyenizi veya isminizi alabilir miyim?” “Gözde Gündoğdu” adam elindeki tabletten kısa bir süre ismimi tarattıktan sonra gülümsedi. “Buyrun Gözde hanım” bende aynı şekilde gülümseyip teşekkür ederek içeriye girdim. Giriş kısım beyazlar içinde oldukça ferah iken altın kaplama gibi gözüken aydınlatmalar oldukça şıktı. Adımlarımı müziğin geldiği yere doğru hızlandırdığımda, neredeyse ağzımı açık bırakacak kadar büyük ve şık bir yer ile karşılaştım. Ayakta birkaç grup halinde muhabbet eden kişiler haricinde, kısım kısım aralıklar da büyük masalar ve etrafında oturan insanlar daha çok mevcuttu. Tek başıma ve bu kadar kalabalık yerde yürümek istemsizce çekinmeme neden olurken, kapıdaki görevli gülümseyerek eliyle ileriyi gösterdi. “Hoş geldiniz buyrun” deyince, zoraki bir gülümseme ile yürümek zorunda kaldım. Sırf tanıdık sima bulma umuduyla etrafıma göz atarak yürümem, ne yazık ki istemeden de olsa dikkatleri üzerime çekmeme neden olmuştu. Birkaç kişi dönüp bana bakınca, yanaklarımı anında ateş bastı. Aklım da ise deli gibi sorular geziniyordu. 'Nereye geçip otursam acaba ?' Diye düşüncelerde tam boğulmaya başlamışken, “Gözde..” Diyen sesle kendime geldim. Normal zaman da olsa bu sesi duyunca gözlerimi devirirken şimdi gözlerimin mutlulukla parlamasına neden olmuştu. “Sinem” diyerek karşılık verip, hızla oturduğu masaya doğru ilerledim. Sonuçta denizde boğulan, yılana bile sarılırdı. Masada tanımadığım simalar birden bana dönünce, Sinem yaptığı hareketle beni oldukça şaşırtmıştı. “Tanıştırayım efendim, kendisi ajansımızın moda tasarımcısı Gözde Gün…Gün şeysi…” diyerek, hızla bana dönmüş ve “gün batımı mıydı?” diye sormuştu. Bu duruma fazla şaşırmasamda, soyadımı bulmak için canına okumuş olmasına gözlerimi devirip masadaki kişilere dönerek gülümsedim. “Gözde Gündoğdu” diyerek tamamladığımda, Sinsirella “hah, işte o” diyerek gülümsedi. Bu sefer Sinem, gülmemek için kendilerini zor tutan kişileri bana tanıttığın da, Sinsirellanın neden bu kadar kibar olduğunu o an anlamış oldum. Hepsi annesinin yakın arkadaşlarından oluşan çiftlerdi. Yalaka şey.. Bir süre masada sessiz oturduktan sonra mikrofonun sesiyle herkesin bakışları ileride ki büyük sahnede toplandı. “Hepiniz derneğimizin balosuna hoş geldiniz. Konuyu fazla uzatmadan izninizle, dernek başkanımızı sahneye davet ediyorum.” Yapılan sunumla alkışlar eşliğinde Zehra hanım sahneye doğru yürüdüğünde, sunumu yapan adam kibarlıkla Zehra hanımın merdivenlerden çıkması için elini uzattı. O sırada bende bakışlarımı Şahin'i görebilmek için Zehra hanımın kalktığı masada gezdirdim. İşte oradaydı ! Bir yanında Cansu varken diğer yanında başka bir kadın vardı. Sanırım o da aileden biriydi. Gülümseyerek Şahin'e baktığımda o da gülümseyerek sahnede ki annesine bakıyordu ve Zehra hanım diktiğim elbiseyle çok hoş görünüyordu. Kendi tasarladığım elbiseyi karşımda bu şekilde görmek, kendimle gurur duymamı sağlamıştı. Kısa süren konuşma yapılan bağışların teşekkürü ile son bulunca, salonda büyük bir alkış tufanı koptu. Sahneden inmeye hazırlanan Zehra hanımın yanına gitmek için yerimden tam kalktığımda, Sinsirella da benimle beraber ayağa kalktı. Anında birbirimizi sorgulayıcı bir şekilde baktık. “Nereye gidiyorsun ?” “Zehra hanıma selam vereceğim, peki sen ?” “Ne tesadüf bende” deyince, gözlerimi kıstım. Sanki ben senin amacını bilmiyorum.. “Tamam o hâlde, beraber gidelim” diye karşılık verdiğimde, Sinem de aynı şekilde yapmacık bir gülümseme ile “olur gidelim” diye beni onaylamak zorunda kalmıştı. Masamızda oturan çiftlere selam vererek beraber pistte doğru ilerledik. İkimizde kırmızı halıda yan yana birbirimizi ittirerek, ön tarafa doğru yürüdüğümüzde, Zehra hanımın mikrofondan gelen sesiyle ikimizde aynı anda durup bakışlarımızı tekrar sahneye çevirdik. “Ah çok özür dilerim. Bir haber verecektim heyecandan unuttum. Sizinle paylaşmak istediğim çok önemli bir haberim var” diyerek gülümsediğinde, herkesin dikkati Zehra hanımdaydı. “Değerli dostlarım ve değerli konuklar, bir daha ki hafta düzenlenecek olan törende oğlum Şahin ve sevgilisi İlda'nın nişanına hepiniz davetlisiniz.” Dediğinde, salonda bir anda alkış tufanı koptu. Kopan bir şey daha vardı ki, o da sanırım şu an kalbimde kopan fırtına sesiydi. Zehra hanımın vermiş olduğu haberden sonra Sinem ile bakışlarımız aynı anda birbirini buldu ve yine aynı anda “ne !” Diye bağırışımız, çok şükür ki kopan alkış tufanının yanında sivrisinek vızıltısı gibi kalmıştı. *** BÖLÜM SONU
|
0% |