Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️


***


~FEYZA~


Hafta sonu Tuğçe ve Emre'nin nikahına çok az kalmıştı ve ben gidip, gitmemek konusunda hâlâ kararsızdım. Ama bu durum kesinlikle onlara kızgınlığımdan değildi.


Çünkü öyle bir an gelir ki bazı yolların dönüşü, bazı hataların özrü, bazı insanların ise anlamı kalmazdı. Onların ne hissettiğini bilemem ama geçmiş, benim için geçmişte kalmıştı...


Gitsem Gözde'nin geleceğini biliyordum. Peki ama ya Efe hoca ne olacaktı ? En son odasındaki konuşmamızdan sonra tanışmamız hakkında ne bir iması olmuştu, ne de düğüne beraber gidip gitmeyeceğimizi sormuştu. Gidip sormak istiyordum ama her sormak için yanına gittiğimde, anlamsız bir heyecan bedenimi esir alıyor ve ben saçma sapan mazeretler üreterek anında kaçıyordum. Kaçtığım şeyler önceden tanışıyor oluşumuz muydu yoksa o yazdığı notun gerçek oluşu muydu ? Kafam bir kaç gündür bu sorularla dolmuş, artık taşarak beynimi sulandırıyordu.


Hemşireye bugünkü raporları verirken çıkma saatim gelmişti. Bugün eve erken gidecektim. Önceliğim güzel bir duş alıp kafamı rahatlatmaktı. Sonrasında ise kahve bardağımı alarak Gözde'yi balkonda beklemekten başka, hiçbir şey yapmak veya düşünmek istemiyordum. Asansörden inip hızla giyinme odasına girdim. Çantasını alarak odadan çıkacak olan meslektaşım, Aslı ile karşılaşınca gülümsedim.


"Sende mi erkencisin ?" Aslı yorgun gözlerle bana bakarak gülümsedi.


“İki gece nöbetten sonra bırak da erkenci olayım” dediğinde, elimle alnımı ovup mahcupca gülümsedim.


"Haklısın unutmuşum, kusura bakma Aslı kafam başka yerde” dediğimde gülümsedi.


“Önemli değil canım da, hayırdır senin neyin var ? Yardım edeceğim bir konusu ise lütfen çekinme söyle.”


Aslı hastanemizin en çalışkan ve en azimli doktorlarından biriydi. Elinden geldiğince herkese yardımcı olur, sıcak tavrı ve merhametiyle de çok çabuk dikkat çekerdi. Normal de bir gece nöbette kalması gerekirken, o trafik kazasında ağır travma yaşayan genç bir kadın için iki gece nöbette kalarak ona destek olmayı tercih etmişti. Böyle merhametli ve işini hakkıyla yapan doktorların var olması, kesinlikle yeni nesiller için bir umuttu..


Aslı'nın sorusuyla aklıma ilk gelen kişinin Efe hoca olması haksızlıktı. Gözlerimi kırpıştırıp alnımı kaşıdım. “Biliyorum tabi ki teşekkür ederim ama öyle büyük bir sorun yok. Yani var ama öyle çok da şey değil.." Diyerek, birkaç gündür yaptığım şaçmalıklara bir yenisi daha eklediğim için kendime iç dünyamdan, pek de müsait olmayan hakaretleri göndermeye başlamıştım.


Aslı'nın yorgun gözleri ışıldayıp yüzünde 'yakaladım seni' der gibi gülüşü yerini aldığında, gelecek soru için gözlerimi yumdum. "Feyza yoksa sen Aşık falan mı oldun ?” Aslı'nın sorusuyla kapalı olan gözlerim anında fal taşı gibi açıldı..


"Ne ? Saçmalama Aslı ! Yok öyle bir şey” diyerek, bu sefer fazla panik yaptığımı fark ederek hemen toparladım. “Her neyse ya sen çok yorgunsun. Hadi hadi canım, sen bir an önce eve gitte dinlen” diyerek hızla Aslı'nın arkasına geçip, odadan dışarıya doğru sürükledim.


Hafif bir ittirmeyle dışarıya doğru atarak, yapma bir tebessümle; “hadi canım selamat ile sonra konuşuruz” diyerek Aslı’nın gülen suratına karşı, kapıyı hızla kapattım. Sinirle alnımı kapattığım kapıya dayadım. Belki biri kapıyı açarda, kafamı duvara vurarak bir travma yaşar ve eski fabrika ayarlarıma geri dönerim umuduyla bir süre öylece bekledim ama yaklaşık beş dakikadır beklediğim kapı açılmayınca, sinirle kafamı geri çekerek giyinmek için dolabıma yöneldim.


Tam dolabımı açmıştım ki, arkamda ki kapı hızla açılınca gözlerimi devirdim. Az önce neredeydin acaba ! Kim olduğuna bakmak için arkamı döndüğümde karşımda panik ve telaşla ile "Feyza, Aslı çıktı mı?" Diye, soran Havva ablayı gördüm.


"Evet çıktı. Bir şey mi oldu ?"


Havva abla soruma cevap vermeden telaş ile cep telefonundan birkaç tuşa basıp telefonu kulağına dayadığında, arkasından birkaç güvenlik görevlisinin yukarı kata koştuğunu gördüm.


"Ah, telefonu kapalı !" İyice panik yapan Havva ablanın yanına hızla giderek, bu sefer omuzlarından tutup bana bakmasını sağladım.


"Havva abla ne oluyor ?"


"Dün trafik kazasında yaralanan kadın nişanlısının öldüğünü öğrenmiş. Aslı onunla konuşursa dinler diye düşündüm. Kadın Hastanenin yasak olan teras katına çıktı, intihar edecek" dediğinde, güvenlik görevlilerin neden yukarı kata çıktıklarını anlamıştım.


Son bir umut; "Peki, Mustafa hoca nerede ?" Diye sordum. Havva abla aynı telaşla; "Seminer için Ankara'ya gitti." Dediğinde, daha fazla soru sorup vakit kaybetmeden hızla odadan çıktım. Asansörlerin olduğu koridora doğru nefes nefese koşarak sonunda önüne geldiğimde, hasta ve hemşirelerin meraklı bakışları ardında, asansör düğmesine peş peşe bastım.


Beklediğim değilde, hemen yanındaki asansör gelince hızla ona binerek en üst kata bastım. Asansör kapıları kapanırken koridorun sonunda gördüğüm Efe hoca, hızla bana doğru gelerek; "Feyza.." Diye seslenmiş ama kapanan asansör kapısıyla bir anda görüşümüz kesilmişti. Heyecan ve sabırla beklediğim asansör, sonunda çatı katında durduğunda, aynı hızla asansörden inerek terasa


doğru çıktım.


Hemen ileride üç güvenlik görevlisi ve kadının annesi olduğunu tahmin ettiğim bir bayan vardı. "Yavrum ! Ne olur Defnem yanlış bir şey yapma, gel buraya !" Diye, bağırarak kızının yanına gitmek isteyen kadını iki güvenlik görevlisi zar zor tutuyordu. Onlar anneyi zapt ederken diğer güvenlik görevlisi de arkası dönük vaziyette, terasın en ucunda olan kadınla konuşmaya çalışıyordu ama kadın üzerinde hasta kıyafeti ve yalın ayaklarıyla, en uç köşede öylece karşıya doğru boş gözlerle bakıyordu.


Güvenlik görevlisinin omzuna dokunup sessizce arkaya geçmesini söyleyerek, onun yerine geçtim.


Aramızda on adımlık mesafe bırakacak şekilde kadına iyice yaklaşıp, durdum. Az önce annesinin seslenmesiyle duyduğum ismini bu sefer ben tekrarladım.


"Defne, yaşadıkların kolay değil seni anlıyorum ama lütfen yapma bunu" dediğimde, hızla başını bana doğru çevirdi. "Gerçekten anlıyor musun ? Senin de sevdiğin adam öldü mü? "Ağlamaktan şişmiş ve hâlâ ağlayan gözlerle bana bu soruyu sorduğunda, dürüstçe "hayır" diye yanıtladım. Cevabım ile birlikte göz pınarındaki yaşlar bir bir akarken, başını hafif yan yatırarak çatallaşmış sesiyle konuştu.


"O zaman beni anlayamazsın..Nasıl içimin yandığını, şu kalbimin nasıl kavrulduğunu, nefes alamadığı mı, nasıl anlayacaksın!” Deyip hızla önüne dönerek aşağıya baktı.


"Anlayamam evet ! Ama acını hissede biliyorum. Lütfen in oradan, daha rahat konuşalım" dediğimde, hıçkırarak gökyüzüne baktı.


"Keşke zamanı geriye alabilsem !" Diye çığlık attığında, annesi artık dayanamayarak onu tutan güvenlik görevlilerin kucağına bayıldı. Ben telaşla hangisine bakacağımı düşünürken, tam o anda Efe hoca görüş alanıma girdi.


"Hemen gidip sedye getirin ! Acile götüreceğiz." Efe hocanın anneyle ilgilendiğini görünce bende bütün ilgimi tekrar Defne'ye vererek, biraz daha ona doğru yaklaştım. "Defne, yaşadığın şeyler senin imtihanın. Zor biliyorum ama bu dünyada ne kolay ki ? Birileri hayatımıza girerken birileri çıkmak zorunda kalıyor. Sevdiğin adam, seni bu şekilde görse üzülmez miydi ? Lütfen daha fazla kendine eziyet etme gel.." Defne donuk olan bakışlarını bana doğru çevirdiğinde; “üzülürdü" diye mırıldanarak hıçkırdı.


Sonra acı bir şekilde gülümseyerek bana baktı. “Biliyor musun, Ali benim çocukluk aşkımdı. Liseyi bitirir bitirmez evlenelim diye tutturdu. Ben daha zamanı değil, yaşımız küçük dedim. Sonra Üniversiteyi bitirdik o bana yine evlenelim dedi. Ben bu sefer paramız yok dedim. Bir kaç yıl beraber çalışarak birikim yaptık. Ali yine evlenelim dedi. Bu sefer her şey istediğim gibi hazır olunca, ben tamam artık evlenebiliriz dedim. Daha bir ay önce nişanlandık. Evimizi kiraladık, eşyalarımızı beraber aldık. İki hafta sonra düğünümüz vardı. Meğerse hiç zamanımız yokmuş!" Dediğinde sesli bir şekilde ağlayarak, tekrar gökyüzüne doğru baktı.


“Bu dünyada sanki hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Keşke ilk evlenelim dediğinde tamam deseydim ! Şimdi anladım ki her şey boş ! İş, ev, tahsil, hepsi bomboşmuş !" Diyerek haykırdı..


Onun bu haline bende gözümden düşen yaşlarla karşılık verirken, Defne'nin ayakları bir geri bir ileri gidince korktum. Ayakta durmaya gücü kalmamıştı. Onu tedirgin etmemek için yavaşça yaklaştım. Elimi ona doğru uzattığımda bana dönüp baktı. Ondan farklı olmayan kan çanağı olmuş gözlerim ile konuştum.


“Lütfen ölme, onun için yaşa!" Dediğim anda önce ona uzattığım elime, sonra diğer tarafındaki boşluğa baktı. Ben yanlış bir hamle yapma korkusuyla telaşla ona bakarken, Defne öne attığı adımı geriye


çekerek bana doğru döndü ve elimi sıkıca tuttu.


O adrenalin ve korkuyla hızla Defne'yi kendime çekerek sıkıca sarıldım. İkimizinde ayaklarında korkudan derman kalmamıştı. Birbirimize sarılarak çöktük yere. Onun ağıtlarına ve ağlayışına boğazımdan kaçan hıçkırıklarla eşlik ettim.


Efe hoca ve ne zaman geldiğini fark etmediğim başka bir adam, koşarak yanımıza geldi. "Defne abiciğim, bak ben geldim" diyen sesle birlikte, birbirimizden ayrıldık. Defne sanki kabuğuna sığınan küçük bir kuş gibi, anında karşısındaki adamın göğsüne sindi. Ona karşılık veren adam da sessiz bir şekilde gözyaşı dökerken, ilk önce Defne'nin alnını öpmüş sonra ise onu kucağına alarak ayağa kalmıştı. Güvenlik görevlileri ile birlikte gözden kaybolurlarken ben Defne'nin ardından, hâlâ ağlayarak bakıyordum.


Efe hoca dizlerini kırarak görüş alanıma girdiğinde, hıçkırıklarım boğazımda düğümlendi. Hemen başımı eğdim, bu kadar zayıf olmamam gerekirdi..


Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip ayağa kalkacakken, beni kendine çekip sımsıkı sarıldığında bütün gardım yerlere serildi. Boğazımda düğümlenen hıçkırıklar ağzımdan bir bir döküldü..


Hayat gerçekten saçma sapan şeyler için üzülmeye değmeyecek kadar kısa ve değerliydi. Defne'nin bu yürek burkan acısı, bana çok büyük bir ders olmuştu. Sevdiğimiz ve değer verdiğimiz her şey geçiştirdiğimiz veya ertelediğimiz taktirde bir gün keşke olmaya mahkumdu.


Bir nebze olsun güven ve huzur bulabilmek için karşımda ki adamın sarılışına karşılık verdim. Ve hiç ummadığım huzuru ve güveni o an onun göğsünde buldum..


İleride benim de keşkelerim olmasın diye, sıkıca sarıldığım adama bakmadan sessizce fısıldadım.


“O notu atmadım ve hâlâ saklıyorum" diye söylediğim itiraf, benim için büyük bir adımdı.


İtirafım ile birlikte göğsüne sığındığım adamın gülümsediğini hissettim. Bana daha da bir sıkı sarıldı. “Buna sevindim peri kızı” dediğinde hem böyle yanımda oluşu, hem de bana o notta ki gibi seslenmesi uzun zamandır heyecanlanmayan kalbime ev sahipliği yaptı.


Gülümsediğim sırada benden ayrılarak yüzüme baktı. Utanarak bakışlarımı kaçırıp mırıldandım. “Sarılarak konuşmak daha kolaymış” dediğimde iç sesimin; ‘yürek mi yedin !’ Diye bağırışı ile yanaklarıma ateş basarken, kulağıma gelen erkeksi gülüşü nabzımın katili olur gibiydi..


“Sen izin verdiğin sürece, ben hep sarılırım.” Diyen anlamlı sözlerinden sonra yerinden hızla doğrularak ayağa kalktı ve bana doğru tebessüm ederek elini uzattı. Bu görüntü karşısında gülümsedim.


Sanırım şu an ona elimi verip kalbimi kaptıracaktım ve daha fazla beklemeden elini tutup ayağa kalktım.


Bugün yaşadıklarımdan sonra artık emindim. Ne bir şeyleri erteleyecek, ne de keşke demeye fırsat verecektim.


Şairin de dediği gibi;


Hayat bir gündü o da Bugündü...


***


B Ö L Ü M


S O N U


Loading...
0%