Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️


***


Hayatın bize ne sunacağını veya karşımıza ne gibi sürprizler çıkaracağını bilemezdik. Belki bir yıl, belki bir ay, belki de bir gün sonra..


Gözde de bugünün bilinmezliği içerisindeyken hiç ummadığı yerde, hiç ummadığı kişiyle karşılaşacağını bilemezdi. Gözde'nin; "Buldum seni" sözcükleriyle afallayan adam, kaşlarını sorgular bir biçimde çatarken yüzündeki maskeyi çıkarttı. Amacı kızın onu biriyle karıştırıp, karıştırmadığını öğrenmekti..


Ama durum tam tersi oldu. Maskesini çıkarınca yeşil gözlerine birde yakışıklı yüzü eklenmiş, Gözde'nin yüzündeki gülümsemesi daha çok genişlemişti.


Yağız'ın bakışlarında ki şaşkınlık, Gözde'nin gülümsemesiyle yok olurken. Biri, hiç yabancı gelmeyen bu kızı nerden tanıdığını sorguluyor. Bir diğeri ise gülümseyerek, yakınlarda evlendirme dairesi olup olmadığını düşünüyordu.


Bu iki genç soru dolu bakışlarda kaybolurken, maalesef ki bu ambiyans çok da uzun sürmedi. Bankanın girişinde sevdiği kadınla bekleyen Mehmet, yukarıda düşen tavanın gürültüsüyle yeni arkadaşı için endişelenmişti. Yukarıya doğru koşturarak çıkarken, ardından Açelya ve PÖH ekibi de gelince iki gencin bakışlarındaki elektrik bir anda kesilmek zorunda kalmış, kimse birşey anlamamıştı. Ama belki elektrikler kesilmeden önce, biri bu akıma şahit olmuş olabilirdi.


***


Mehmet, Açelya ve Gözde Emniyete gitmek için polis arabasının arka koltuğunda yan yana oturuyordu. Pencere tarafında oturan Gözde'nin gözleri, bankadan çıkıp PÖH otosuna binen komiserin üzerindeydi. Mehmet hemen sağında oturan Açelya'ya baktığında, bakışları anında birbirini buldu.


Sonunda kavuşmuş olmanın mutluluğuyla kızın eline uzanıp tuttuğunda, Açelya da bu anı bekler gibi gülümsedi. Mehmet bu sefer bakışlarını bugünün kahramanı ve bundan sonra her daim arkadaşı olarak görmek istediği kıza doğru çevirdi.


Neredeyse pencereye yapışacak olan Gözde'nin bakışları, yanlarından geçen PÖH aracını takip ederken, Mehmet'in yüzünde manidar bir gülümseme oluştu. Tavanın düşme sesiyle telaşla bankanın üst katına çıkarken, Gözde'nin komisere olan hayran bakışlarını fark etmişti. Sırf takılmak için omzuyla genç kadını dürttü. "Yanlış bir zamanda mı gelmiştim ?" Diyerek az önce ki duruma hatırlatma yaptığında, Gözde utansada bozuntuya vermedi. Yanındaki kıvırcık prensin kolunu bu sefer sert bir şekilde cimcikleyerek; "Dünyaya mı ?" Mehmet'i kendi sözleriyle kapak yaptığında, Açelya kahkahasına engel olamadı.


Gözde de Açelya'ya ayak uydururken, iki gülen kadının ortasında kalan Mehmet ise bir yandan acıyan kolunu ovuşturuyor, diğer yandan da gülümsüyordu. Gözde bugün hem yeni dostlar, hemde aradığı prensini bulduğu için oldukça mutluydu.


Polis memurunun arabaya gelmesiyle hep beraber İstanbul Emniyetine gitmek için yola koyuldular. Gözde ise sonunda gelen aklıyla babasının endişelenmemesi için yoldayken arayıp, olayı kısaca anlattı. Suçlular soruşturma için şimdilik nezarete atılırken, mağdurlarında masa başında ki memurlar tarafından ifadeleri alındı. Mehmet ve Açelya ifadelerinin ardından Emniyetten çıkarken, Gözde babasının yanına gideceğini söyleyerek onlardan ayrıldı.


Şevket bey, organize işler departmanında komiserdi. Kızından haberi alır almaz yanına gitmiş, ifadesi alındıktan sonra da kızını kendi odasına çıkartarak olayı birde yüz yüze dinlemişti. Gözde aklından çıkaramadığı prensinin kim olduğunu bulabilmek için en son babasına bankadaki olayı ve onu kurtaran komiserden bahsetti. Amacı tamamen babasından bilgi alabilmek ve biraz olsun şansı döndüyse eğer, o yeşil gözleri tekrar görebilmekti. Şevket bey kızına bir şey olmadığı için içinden şükür ederken onu kurtaran PÖH komiserinin, emekli olan eski dostunun oğlu olduğunu anlayınca gülümsedi. Karşısında oturmuş merak ile birşeyler öğrenme umuduyla bakan kızına; "helal olsun valla, aynı babası gibi yiğit bir delikanlı" dediğinde, babasının komiseri tanıyor oluşu, Gözde'nin kalbini tekletmeye yetmişti.


Büyük bir merak ile; "tanıyor musun yani ?” Diye sorduğunda, Şevket bey kızının sorusu ile içtenlikle gülümsedi."Elbette tanıyorum kızım. Babası Yusuf benim arkadaşım, geçen sene emekli oldu. Oğlu Yağız da onun izinden gitti ve burada PÖH komiseri oldu." Babasının cevabına hitaben "ne güzel.." derken, diğer yandan ise Yağız'ın ismini kalbine kazımak ister gibi içinden tekrarlayıp durdu..


Aklı ve kalbi o kadar heyecan doluydu ki bir an da; "ee şey babacığım, acaba beraber gidip teşekkür mü etsek ?" Dediği an, pişman olmuştu. Çünkü Mehmet'in sözleri aklına gelmişti.. ‘Kendimi okula annesiyle gelmiş çocuk gibi hissediyorum’


Gülme komşuna gelir başına sözü, dönüp dolaşıp yine genç kızımızı bulmuştu. Gözde içinden ‘ben hâlâ bu sözün dersini almamışım’ diye hayıflanırken, hızla oturduğu yerden kalktı.


"Ya da şey babacığım, senin işin falan vardır sen zahmet etme. Ben gidip teşekkürü mü edeyim ha ?" Diye bir umut sorduğunda, Şevket bey kolundaki saatine baktı. Bugün eve erken gidecekti ve çıkma saati gelmişti.


Bakışlarını kızına çevirip ayağa kalkarken; "kızım, öyle kuru kuru teşekkür etmek olmaz. Eve geçtiğimizde ben Yusuf'u arayayım, yarın müsaitlerse ailecek bize akşam yemeğine davet edelim. Daha güzel olur." Dediğinde, Gözde sevinçten neredeyse horon tepecek hâle geldi ama yine ortam müsait değildi.


Aksi takdirde ilk annesi sevincini görmesin diye oynayamazken, şimdide babası yanlış anlamasın diye hevesini başka bir bahara erteledi. "Çok doğru söyledin babacığım." Diye gülümseyerek babasının koluna girdi.


***


Gözde de durumlar şeffaf ve netken, Yağız da ise durumlar gizemli ve karmaşıktı. Emniyete geldikten sonra adamları direk nezarete göndermiş, kendisi de Amirinin odasına giderek bugünün raporunu vermişti. Bundan sonrası da koca bir kafa karışıklığıydı. Üzerini değiştirmek için soyunma odasına doğru yürürken, koridorda onu gören memurların selam vermesine karşı, o da kısa bir baş selamı vererek ilerledi.


Yağız, ekibin ve Emniyetin en gözde memurlarından birisiydi. Çok sevilir, çok sayılırdı. Soyunma odasına girip direk dolabına doğru yöneldi. Belindeki beylik tabancasını çıkarıp açtığı dolabına koyarken, bir yanda da üzerindeki formayı çıkartarak askılığa astı. Tam o sırada yanına ekip arkadaşı Akif geldi.


"Yağız abi.." Diye seslendiği de, genç adam işini bırakıp arkadaşına doğru döndü. "Söyle koçum.."


Akif ekibin en sevimlisi ve en çapkınıydı. Ta ki, sözlüsüne denk gelene kadar. Şimdi ise öz abisi kadar sevdiği adama tekrar nişanını hatırlatıyordu. "Nişana geliyorsun dimi abi?" Dediğinde, genç adam Akif'in omzunu sıkarak tebessüm etti. "Tabi ki geleceğim oğlum, seni yalnız bırakacak değilim ya." Akif gülümseyerek karşılık verdi. "Çok sağol abi, o zaman ben çıkıyorum yarın görüşürüz."


"Eyvallah kardeşim, görüşürüz" Akif aldığı cevapla birlikte deli divane gülümseyerek odadan çıkarken, neredeyse bir çocuk gibiydi..


Yağız, kaşlarını çatarak Akif'in ardından kısa bir süre baktı. Gerçekten bir Aşk adamı bu kadar değiştirir miydi ? Peki ya, bankadaki o kadın kimin nesiydi ? Onu ilk defa gördüğüne bu kadar eminken o güzel gülümseyen kadın, onu nasıl tanıyor gibi bakabilmişti ? Genç adamın aklında deli sorular dolanırken odaya giren ekip arkadaşı Mert, omzuna dokununca kendine geldi.


"Abi iyi misin ? Yarım saattir sana sesleniyorum."


"Dalmışım, ne oldu ?"


"Bizimkilerle döner yemeğe gidiyoruz sende gelirmisin diyecektim."


"Eyvallah kardeşim size afiyet olsun. Ben eve geçeceğim."


"Sen bilirsin abi, ben çocukları bekletmeyeyim o zaman yarın görüşürüz "


"Tamam kardeşim, görüşürüz." Mert baş selamı vererek çıkarken, Yağız da daha fazla düşünmeyi bir kenara bırakıp hızla hazırlanmaya başladı.


***


~TEKİN~


Önceden; ‘sınavlara son gün çalışmak tembellik değil; 'hayat felsefesidir’ dediğim sözler bugün bana; 'al sana felsefe !' Der gibi gönderme yapmıştı. Dün girdiğimiz Matematik sınavının sonuçlarını bugün derste Barış hoca açıkladığında, sınavdan 0,5 aldığımı duyunca ayağa kalktım.


"Hocam 95 puanımı nerden kırdınız ?" Diye, haklı bir davayı savunan avukat gibi notumun devamını savunduğumda, Barış hoca tek kaşını havaya kaldırdı.


"Tekinciğim, keşke 5 puanı nerden verdiğimi sorsaydın.." Diyerek konuyu sonsuza kadar kapatmıştı. Biliyoruz herhalde, ismimi ve soyadımı yazdığım içindi.


Metin sınavdan 55 ile geçip grubumuzun gururu olurken, Buğra bir formül bilerek sınavdan 20 ile kalmış ve dün gece çalıştığı zaman için 'isyan’ şarkısını tüm teneffüs boyunca dinleyerek kendisini cezalandırmıştı. Bir yanımda Müslüm baba, diğer yanımda acıların çocuğu Buğra ile birlikte eve doğru yürürken ileride duran kamyonu fark ettim.


"Biri mi taşınıyor ?" Diye sorduğum soruya karşı, Metin de ileriye doğru baktı. "Benim haberim yok" diye cevaplarken, Buğra omzundan çıkardığı çantasını eline alıp; "Annem söylemişti, mahalleye yeni birileri taşınıyormuş" diyerek bizi aydınlatmıştı.


Mahalleye tam anlamıyla girdiğimizde, güzel havanın keyfini çocuklar etrafta koşturarak çıkarıyordu. O an ayağıma gelen top ile gülümseyerek bizimkilere baktım. Eski günlerdeki gibi maç yapalım mı der gibi bir bakış attığımda, ikisi de aynı bahaneyi sundu.


"Keyfim yok, kanka ya.."


"Benim de öyle, başka bir zaman oynarız" diyerek, anında oyunbozanlık yaptılar.


"Ruhunuz ölmüş sizin kaybolun gözümün önünden" çantamı onlara doğru attığımda Buğra arkasını dönerken, Metin çantamı havada yakalayarak apartmana doğru girdi. Karşıya baktığımda bizim mahallenin veletleri küçük bir futbol takımı oluşturmuş, içlerinden en kısası olan da elini havaya doğru kaldırarak; "Tekin abi, topu atar mısın artık ?" Diye bağırmıştı.


Daha ilkokula giden mahallemizin veletlerine gülümseyerek baktım. Bizim eve komşu çocuğu olarak gelmedikleri takdirde hepsini severdim.


"Ortayı açın kafanıza gelirse sorumluluk almam ha !" Diye bağırdığımda, kaleci hariç diğer çocuklar duvara yapışarak topu atmamı bekledi. Ayağımda ki topu geriye doğru sürüp, çocukların "ooo.." diye tezahüratına karşı gülümseyerek topa hızla vurdum.


Ama top kale yerine, yan apartman bahçesinden çıkan kızın kafasına isabet ettiğinde, kız öfkeyle kafasını tutarak bana bağırdı. "Ne yaptığını sanıyorsun sen !" Bağırışı yüzümü ekşitmeme neden olsada, canının yanmasına neden olduğum için mahcupca yanına gittim.


"Kusura bakma, ben topu çocuklara atıyordum." Suçsuzluğumu ispatlamak amacıyla çocukları gösterdiğimde, mahallenin veletleri sanki araba alarmı öttürmüşler gibi çoktan kaybolmuştu. Ulan hainler, bir dahakine topunuzu keseceğim. Kız gösterdiğim yere bakıp tekrar bana öfkeyle döndüğünde, ellerimi teslim olur gibi havaya doğru kaldırıp sırıttım. Kız ise elini kafasından çekip üzerime doğru öfkeyle gelmeye başladığında, yan apartmanın yukarı penceresinden küçük bir çocuğun; "Abla, annem seni çağırıyor" diyen bağırışıyla, kızın dikkati oraya doğru kaydı. Bende fırsattan istifade; "oldu o zaman bende gideyim" bizim apartmana doğru hızla koşup eve çıktım.


Kız belki ki arkamdan gelir diye asansörü beklemeden merdivenleri kullandığım için adeta nefes nefese kalmış bir şekilde kapıyı çaldım. Kısa bir süre sonra kapı açıldığında ise oldukça şaşırmıştım. Ablam saçlarını sardığı havluyla sadrazamlara benzerken; "Tekin, nefes nefese kalmışsın. Futbol oynayacak zaman mıydı şimdi ?" Diye, beni azarlayarak eve aldı.


"Metin'e de söyledim, sırasıyla hemen duş alın sonra yemeğinizi yersiniz. Banyoları temizleyeceğim. Eğer sonradan giren olursa varya, duş başlığıyla boğarım sizi.." İşaret parmağını tehditkâr bir şekilde sallayınca gülümsedim.


"Peki ablacım.." diyerek hızla odama girdim. Soyguncuyu döven kız bana neler yapmazdı, elbette ki peki ablacım diyeceğim.


Ablam yaşadığı aksiyondan dolayı bugün işe gitmemişti. Dün akşam babamla eve geldiğinde, yaşadığı olayı annem ve bize  anlattığında büyük bir şaşkınlıkla dinlemiştik.Tabi bir ara annemin tansiyonu çıkar gibi olduğundan dolayı, babam hemen konuyu değiştirdi. Ablamı kurtaran komiserin, arkadaşının oğlu olduğunu ve yarın akşam ailesi ile birlikte yemeğe davet edeceğini söyleyerek olayı tatlıya bağlamıştı..


Genelde eve misafir gelince zabıta görmüş seyyar satıcı gibi odasına kaçan ablam ise şimdi evi toparlayıp tatlı olarak ne yapsam diye düşünüyordu. Ablamın bu panik ve heyecanlı hallerine bir anlam veremezken,  acaba dünkü olayda kafasına bir şey mi çarptı diye, içten içe endişeleniyordum.


Odamda üzerimi değiştirirken Metin de duş almak için lavaboya giriyordu. O an aklıma gelen şeyle haince sırıttım. Çalışma masasına bıraktığım telefonumu elime alıp Metin'i aradım. Odanın içinde çalan telefonun sesi yükselirken; "Metin telefonun çalıyor !" Diye seslendim. Lavabodan bornozuyla çıkan Metin, odaya girer girmez bende hemen ardından banyoya doğru koştum. "Affet beni kardeşim, önce abin duş almalı !" Lavaboya hızla girip kapıyı kilitledim. Arkamdan bağırsada duymamazlığa gelip işimi çabuk halletmeye koyuldum. Aksi takdirde fazla oyalanırsam eğer kapıyı kırar beni yıkandığım suda boğardı..


***


B Ö L Ü M


S O N U


Loading...
0%