Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️


***


İnsan sevmeye başladı mı yaşamaya da başlarmış.. En son okuduğum kitap da ki bu sözler, kalbim birine ait değilken etkilenmeyen yüreğimi şimdi tekrarladığında adeta pır pır ettiriyordu.


Her şey hazırdı. Sabahtan beri annemle uğraştığımız yemekler, tatlılar ve evin temizliği sonunda günün bitip, babamın eve erken gelişiyle bitmişti. Akşam yemeğine davet ettiğimiz rüyalarımdaki prensim ve ailesinin gelmesine çok az bir vakit kaldığında, evin erkekleri çoktan hazırken biz annem ile anca odalarımıza geçerek hazırlanmaya başlamıştık.


Dünkü heyecandan dolayı, gece gözüme uyku girmemişti. Bende bunu fırsata çevirerek ne giyeceğimden, saçımı nasıl yapacağıma kadar her şeyimi hazır etmiştim. O yüzden fazla oyalanmadan yatağımın üzerindeki yarım kollu hemen dizimin altında biten, bordo renkli elbiseyi alıp giyindim. Bu elbiseyi geçen sene sonunda tasarlamıştım. Tasarlarken; ‘yeni gelin kombinim olsun inşallah’ diye annem gibi okuyup üfleyerek dolabımın bir köşesine astığım elbise, demek ki bugüne kısmetti.


Hemen ardından kenara bıraktığım bej renkli, hafif dolgu topuklu ayakkabılarımı giyinerek hızlıca makyaj masama geçip oturdum. İlk işim masada ki küçük çekmeceyi açarak içinden en naif olan bilekliğimi alıp takmak oldu. Hemen sonrasında saçlarımı düzleştirip çok hafif bir makyajla son noktayı koyduğumda, gülümseyerek odamdaki boy aynasının karşısına geçtim. Artık tam anlamıyla hazırdım.


Odamdan çıkıp biraz da annemin hazırlığına yardım ettiğimde, sonunda analı kızlı kül kedisinden prenseslere dönüşmüştük. Annem son bir kez fırına attığı kürdan kebaplarını kontrol ederken, bende oturma odasında ki yemek masasını hazırlamaya koyuldum. İlk önce annemin çeyizime yaptığı, beyaz renkli ucunda dantellerle süslü olan örtüyü serdim. Sanırım en son görücü meseleninde olumsuz oluşu, annemin benden tamamen ümidini kesmesine neden olmuştu. Aksi takdirde evlenene kadar çeyiz sandığından birşey alıp kullanmak yasaktı.


Babam ve çocuklar televizyon karşısında rahat bir şekilde akşam haberlerini izlerken, benim deyim yerindeyse eteklerim tutuşmuştu. O kadar heyecanlıydım ki, sanki yemeğe değil de beni istemeye geliyorlardı. Hadi inşallah, bir daha ki sefere o da olsun..


Annemin de yardımıyla masayı güzel bir şekilde hazırlayıp, salata tarzı olan yiyecekleri ortaya yerleştirdiğimde, kapı zili çaldı. Büyük bir heyecanla; "geldi !"Diyerek bağırdığımda, oturdukları yerden kalkan babam ve çocuklar şaşkın bir şekilde bana baktı. Cafer ! Bez nerede kaldı çocuğum..


Bizimkilerin bakışlarıyla kırdığım potun farkına vardığımda gözlerimi kırpıştırıp; "yani geldiler" diye olayı örtbas ederek, kapıya doğru koştum.


Apartman kapısını açmak için düğmeye bastığımda arkamdan karşılamak için sırayla babam, annem ve çocuklar geldi. Kapıyı açıp rütbe sırasını bozmamak adına, hemen annemin yanına geçerek yerimi aldım. Genelde bizim ailecek misafir karşılama törenlerimizde, bir tek kırmızı halımız eksik olurdu. Kapı ağzında beklememiz sonunda asansörün bizim katta durmasıyla son bulduğunda, sanki heyecandan kalbimde durmuştu.


Asansör kapısı açıldığında önden babamın yaşlarında hafif göbekli bir amca, ardından güler yüzlü bir kadın ve bizim eşek sıpaları yaşlarında bir genç çıktı. Benim gözlerim hâlâ devamını bekler şekilde bakarken, asansör kapısının kapanmasıyla o an bir çocuk gibi dudaklarımı büzmemek için kendimi zor tuttum.


Ooo heves mi, çok güzel kursağımda kalır. Ee neredeydi benim Sevdiceğim? Belki de aşağıda arabayı park ediyordu. Tabi ya kesin öyleydi..


Babam ve Yusuf amca kapı ağzında gülerek birbirlerine sarılırken, annemde güler yüzlü kadınla gülümseyerek sarıldı. Sıra bana ve bizim eşşek sıpalarına geldiğinde, sırayla selamlaşıp oturma odasına doğru geçtik. Aldıkları tatlı poşetini teşekkür ederek Tekin'e mutfağa götürmesi için verdiğimde, bir yandan da Babamın Yağız'ın nerede olduğunu sormasını bekliyordum. Tek tek üzerlerindeki paltoları asmak için almaya başladığımda herkes yerine oturmuş ve babam beklediğim soruyu sonunda sormuştu.


"Eee, Yağız oğlum nerede ?" Yusuf amca sorma der gibi bir bakış atıp, hemen sonrasında;"bu akşam ekip arkadaşının nişanı varmış. Valla yarın da biz memlekete gitmeseydik eğer başka bir güne erteleyelim diyecektim ama neyse o vakit biz gidelim dedim. Bu arada sana ve hanımına çok selamı var. Şevket amcama söyleyin kusuruma bakmasın, ben yarın emniyette yanına uğrarım dedi."


"Ve aleyküm selam, ne kusuru olur mu öyle şey siz iyi yapmışsınız gelmekle" diyen babam ile birlikte, sol omzumdaki şeytan kulağıma doğru; "bu da mı gol değil be.." Diye fısıldarken, Yusuf amcaya küçük Emrah bakışı atarak, 'benim sevdiceğim niye yok ki, amca ?' Diyesim geldi. Bu sözlerden sonra paltoları alıp salondan çıkarken Tekin ile karşı karşıya geldik. Sanırım yüzümden düşen bin parçayı fark etmiş olacak ki; "abla hayırdır, iyi misin ?" diye sessizce sorduğu soruya karşı, elimdeki paltoları tek elime alıp diğer elimle Tekin'i kenara ittim.


"Az kenara çekil ablacığım, şansıma tüküreceğim sana gelmesin." Onun gibi sessizce söylediğim sözlere karşı, şaşkınlıkla bana bakan kardeşimi umursamadan holdeki askılığa doğru ilerledim. Paltoları gelişi güzel asarken, bu sefer sağ omzumdaki Melek belirdi.


"Gözdeciğim, sakın bu durum moralini bozmasın. Unutma kaderinde varsa eğer, ne o senden ne de sen ondan kaçabilirsin. Hem daha düne kadar adamı tanımıyordun bugün ise ailesiyle birlikte yemek yiyeceksin. Hiç bir kız bu kadar şanslı olmaz. Şansını değerlendir ve gerisini kadere bırak.." Deyip göz kırptığında, güzel ve anlamlı sözleri yüreğimi ısıtıp yüzümü güldürmüştü.


Aynen öyleydi, bize verilen Şansı sonuna kadar değerlendirip gerisini kadere bırakmak lazımdı.. Yüzümde bu defa içten bir gülümseme yerini aldığında, annem salondan çıkarak bana seslendi."Kızım, hadi çorbaları doldur getir. Sofraya geçiyoruz."


"Tamam anne hemen getiriyorum, sende geç otur." Annem gülümseyerek; "aferim benim kızıma, anana iş yaptırma" deyip ardından gururla salona girdiğinde, arkasından gülümsedim.


Üzerimdeki elbiseyi düzelterek hızlıca mutfağa girdim. Tezgahtaki kaselere ocaktaki sıcak tencereden dikkatli bir şekilde çorbaları tek tek doldururken, Tekin ve Metin mutfağa girdi. Tekin sağıma, Metin soluma geçtiğinde dikkatimi bozmadan çorbaları doldurmaya devam ettim. Her zaman ki gibi ilk sessizliğini bozan, Tekin olmuştu.


"Abla.."


"Efendim ablacım"


"İyi misin sen ?"


"Elbette iyiyim, ne oldu ki ?" Dediğimde çorba doldurmayı bitirip, kaseleri büyük tepsiye yerleştirmeye başladım. "Oğlum hani ablam kötüydü." Diyen Metin, Tekin'e hitaben konuştuğunda gülümsedim.


Paşalarım benim ya, benim için endişe etmişler." Kardeşim valla az önce yüzünden düşen bin parçaydı. Şimdi ise yüzünde güller açıyor." İkisine bakmadan işimi hal etmeye devam ederken; “çocuklar, moralimin bozuk olması iki saniye sonra halay başı olmayacağım anlamına gelmez. Şuan gayet iyiyim. Sizde iyi olun ve içerideki kardeşle güzel güzel oynayıp, muhabbet edin, tamam mı ablacığım ?" Diye tembihleyip tepsiye sığdırabildiğim çorbaları kaldırdığımda bana şaşkınlıkla bakan kardeşlerimin yüzlerinde ki mimikleri görünce daha fazla gülümsedim. Tekin ve Metin ağzı açık bir şekilde bana bakarken, oldukça tatlı görünüyorlardı.


"Kardeşle oyun oynamak mı ?" Diyen Metin, gözlerini kısarak bana baktığında Tekin yapmacık bir şekilde gülümseyip; "olur ablam ya, merak etme sen. Zaten bizde yemekten sonra odamızda oyuncak arabalarımızı yarıştıracaktık."


"Aferim benim paşalarıma, hadi sizde diğer kaseleri alıp gelin." Mutfaktan çıkarken, arkamdan Tekin'in telaş ile "Metin ben korkuyorum.." Dediğini duyduğumda, tepki vermeden gülümseyerek salona girdim.


Akşam yemeğimiz düşündüğümden daha eğlenceli ve güzel geçmişti. Babamın ve Yusuf amcanın ortak yaşadığı komik anılar bir yana, annem ve Hülya teyzenin, bizden bağımsız sohbetleri neredeyse 'ahiretliğim' diyecek kadar samimiyet durumuna gelmişti.


Masadan taşan sohbet, oturma salonunda devam ederken çocukların yardımıyla masayı hemen toparlayıp, çay ve tatlı kısmına geçtik. Yağız'ın kardeşi Hakan, oldukça kibar ve esprili bir çocuktu. Yüz hatları abisine andırsa da, daha çok annesine benziyordu. Besyo bölümünde birinci sınıfı okuduğundan dolayı Metin ve Tekin'in dikkatini oldukça çekmişti. Ortak noktaları spor olunca bir süre sonra muhabbetleri daha da samimi olmuştu.


Bir kızın kaderi olan çay doldur, getir götür ve tekrar çay demle durumdan dolayı, bu akşam garanti iki kilo vermiştim. Bardaklar yine boşalınca tepsiye tek tek dizip, tekrar doldurmak için mutfağa doğru gittim. Tepsiyi tezgaha bırakıp çaydanlığa uzanırken, kapının çalmasıyla gülümseyerek geri çekildim.


Belli ki bu seferde Doktor Cevriyem meraklı melahat moduna girmişti. Dün gece uykum bir türlü teşrif etmeyince, gece yarım saat telefonla konuşmuştuk. Ertesi gün hastaneye gideceğinden uykusuz kalmasın diye uyuyalım diyerek telefonu kapatmıştım.


Tabi eve gelir gelmez, olayları taze taze almak için daha eve uğramadan kapı ağzından kısaca olayları almak, sadece Feyza'nın ve benim yapacağım bir işti..


Kapıyı hızla açtığımda karşımda Doktor Cevriyemi beklerken, üzerinde beyaz gömleği, altında kumaş siyah pantolonuyla karşımda karizma abidesi olan Yağız'ı görmeyi beklemiyordum. Şaşkınlığımın verdiği cesaretle; "sen.." dediğim anda, kaşlarını havaya kaldırıp yan bir şekilde gülümsedi.


Sanırım bu an, 23 saat 55 dakika mutlu olmam için yeterliydi. Bana elini uzattığında, kalbim küt küt çarparak nefessiz kalmama neden olsada, sonunda elimi uzatmayı akıl edebilmiştim. "Yağız Şentürk" diyerek kendisini tanıttığında, o an sanki zaman durdu..


Sağ omzumdaki Melek gülümseyerek; "Gözde geldi işte, hadi cevap ver durma öyle" derken, Sol omzumdaki Şeytan ise elini alnına vurdu. "Bu kız harbi saf.. Bakmakla Aşk olsaydı eğer en büyük Aşkı trenle öküz yaşardı. Adam seni sapık sanmadan cevap ver istersen !" Dediği an, kendime hızla geldim. Elini sıkarken avuç içimin karıncalanmış olmasını umursamadan, gülümsedim.


"Memnun oldum Yağız. Bende Gözde Gündoğdu."


"Bende memnun oldum." Elimi bıraktığında, ben hâlâ adama sapık gibi gülümseyerek bakıyordum. Yağız bir süre sessizce bekleyip daha sonra sağ elini ensesine doğru götürdü. "Şey, içerisi müsaitse artık girebilir miyim ?" Dediği an, utanarak elimle ağzımı kapattım.


Eğer şuan zamanı durdura bilme şansım olsaydı, zamanı durdurup kafamı duvara vura vura kaçan mantığımı geri yerine getirerek, zamanı tekrar akışına sokardım.


"Ben çok özür dilerim..Tabi buyur lütfen." Bu sefer o benim şaşkınlığıma içten bir şekilde gülümsedi. "Estağfurullah, sorun değil." Önden ilerlemesini rica ederek salona doğru yürürken, arkasından sessiz bir şekilde kendimi boğazlayarak salaklığıma kızıyordum.


Selam vererek salona girdiğinde, en az benim kadar herkes şok olmuştu. Yağız, Yusuf amcanın yanına oturarak babamla konuşurken, ben de ayakta heyecanla bekliyordum. Annem Yağız'a yemek yemesi için ısrar ederken en son tok olduğunu, sadece çay varsa çay alabileceğini söylediğinde tebessümle; "hemen getiriyorum" diyerek hızla mutfağa doğru geçtim.


Diğerleriyle birlikte Yağız'ın çayını doldurup tepsiye yerleştirdiğimde, yanına bir de tatlı tabağı hazırladım. Herşey hazır olduğunda bu sefer hızla atan kalbimi yavaşlatmak ister gibi elimle kalbimin üzerine bastırdım; "ne olur az yavaşla, bir de heyecandan çocuğu yakmayayım.." diye kendimi rahatlatıp, derin bir nefes alıp vererek tepsiyle birlikte mutfaktan çıktım.


Herkese çayını tek tek uzatırken en son sıra Yağız'a geldi. Çocuğu yakmamak için yüzüne bakmamaya özen göstererek tepsiyi uzattığım da, o da hızla çayını ve tatlı tabağını alarak önündeki sehpaya koydu. "Zahmet oldu, teşekkür ederim.."


"Estağfurullah, afiyet olsun" diye gülümseyerek geri çekildim.


En son kendi çayımı da alarak tam annemin yanına geçip oturmuştum ki, Yusuf amca "ee oğlum, nişan erken mi bitti ?" Diye sorunca, bende büyük bir merak ile ne diyeceğini bekledim.


"Yok baba devam ediyordu ama bilirsin öyle kalabalık yerler sıkıyor beni. Yüzükler takılınca bende hediyemi vererek çıktım. Hem Şevket amcama da ayıp olmasın dedim."


"Eyvallah oğlum ne ayıbı ama ne yalan söyleyeyim gelmene çok sevindim." Babamla yine aynı şeyleri hissetmemize gülümsedim.


Çarpan yüreğim, Yağız'ın buraya gelmek için bir bahane öne sürdüğünü söyleyip beni mutlu etsede, yaklaşık bir saatlik oturuşunda toplasak iki kere göz göze gelmiştik.


Yüzü yakışıklı, bakışları ise oldukça gizemliydi. Başlarda sıfır olan moralim, Yağız'ın da gelmesiyle full mutluluğa doğru çıkmış, ailecek muhabbetimiz ise dört demlik çayın sonrasında istemesemde son bulmuştu. Yağız ve ailesiyle vedalaşıp evden uğurlarken, annem sessizce yanıma yaklaştı.


"Kızım siz durun, biz babanla arabaya kadar gidip uğurlayalım" dediğinde, birşey diyemeden evden hızla çıktılar.


Arkalarından adeta boynu bükük yetim gibi kalınca, ayağımdaki topukluları kenara atıp hızla salonun balkonuna doğru koştum. Annem ve babam aşağıda misafirlerimizle tekrar bir vedalaşma sahnesi yaşarken, Metin ve Tekin de hemen yanıma geldi. Ben Yağız'a bakarak gülümserken Tekin birden;


"Hakan ! Maçı unutma !" Diye bağırarak bir tek Hakan'ın dikkatini değil, Yağız'ın da dikkatini çekerek balkona bakmasını sağlamıştı. O öyle bakınca istemsiz bir şekilde elimi salladığımda, o da aynı şekilde el sallayarak bana karşılık vermiş, sağ olsun beni salak duruma düşürmemişti.


Bu anı ve onunla ilk konuştuğum günü asla unutmayacaktım.. Yağız şoför koltuğuna geçtiğinde, ailesi de arabaya binerek gözden uzaklaşırken Tekin'in elindeki su bardağını hızla alarak arkasından döktüm. Her ne kadar tam anlamıyla arabanın arkasına değilde, apartmanın kapısına dökmüş olsam da, hiç olmazsa 'su gibi git, su gibi


gel' sözünü yerine getirmiştim. Arkamı dönüp bardağı Tekin'in eline tekrar verdiğimde; "abla ne yaptın ya ?" Diyen şaşkın sorusuna karşı gülümsedim.


"İçine birşey düşmüştü ablacım, üşenme git bir daha doldur.."


Kalbim düştü diyemedim tabi...


Ben hülyalı bir şekilde gülümseyerek balkondan içeriye girerken, ardımda bugün iyice psikolojilerini bozduğum kardeşlerimi bırakıp, büyük bir mutlulukla üzerimi değiştirmeye odama doğru geçtim.


Sanırım Şans artık yüzüme gülüyordu...


***


B Ö L Ü M


S O N U


Loading...
0%