Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️


***


~TEKİN~


Sonunda dersler bittiğinde okuldan çıkmıştık. Bir tek ben mi böyle hissediyordum bilmiyorum ama her okul çıkışı, kendimi mapushaneden çıkıp eve dönüyormuşçasına anlamsız bir mutluluk içinde buluyordum. Yaz ayına girmemizle birlikte havalar gün geçtikçe daha fazla sıcak oluyordu. Ve ben bu sıcak havalarda dışarıda takılmaktansa evde takılmayı daha çok seviyordum.


Ücretsiz menü, sınırsız içecek, beleş wifi ve açık büfe.. Daha ne olsun sevdiğim herşey evdeydi !


Ruhları ölmüş kardeşlerim ile yan yana mahalleye doğru girdiğimizde, Buğra'nın telefonu çaldı. Kısa bir görüşmeden sonra; "siz gidin ben annemin siparişlerini alacağım" boynu bükük arkasını dönerek mahallenin marketine giren Buğra'yı, iki evet ile gülümseyerek uğurlarken Metin ile yürümeye devam ettik. Bir kaç esnaf dükkana ve yanımızdan geçen mahallemizin teyzelerine, tek tek selam vererek yürüyorduk. Apartmana yaklaşmışken yanımdaki boşluğu fark edince, durup arkama baktım. Metin yolun ortasında durmuş kaşlarını çatarak telefon ekranına bakıyordu.


"Hayırdır ne oldu ?"


"Sen eve git. Ben Cansu'yla konuşmaya gidiyorum, gelirim bir iki saate." Omzundan çıkardığı çantasını bana doğru savurduğunda, geriye doğru giderek çantayı havada yakaladım.


Ben çantaya odaklanmışken Metin çoktan arkasını dönmüş, hızlı adımlarla mahalleden çıkıyordu. Arkasından; "barışmadan eve gelme !" Diye bağırdım. Müslüm babaya sonsuz saygım vardı ama kardeşimin ayrılık acısını, her gece yatmadan önce Müslüm babayı dinleyerek atlatmaya çalışmasına, artık katlanamıyordum.


Adam bir haftaya resmen Müslüm Baba fanı olmuştu. İşin en acı kısmı ise son birkaç gündür rüyalarımda kendimi sahnede, kırmızı yaka gömlek ve siyah pantolonla; 'Oo Metin beylerde gelmiş.. Hemen dertli bir müzik okuyalım' diyerek, elimdeki mikrofonla kendimi şarkı söylerken görmem, artık pek de normal bir durum değildi. Adam resmen kendi dramını yaşarken, yavaş ve sinsice rüyalarıma girerek beni de alt üst ediyordu.


Kötü bir şey olunca ikimizinde aynı anda hissetmesi, elimizde olan birşey değildi. Sanırım bu da, ikiz olmanın yan etkilerinden bir kaçıydı ama Psikolog ruhum, bu aşk acısına daha fazla dayanamacağından dolayı Metin ve Cansu'nun bir an önce barışmaları lazımdı. Bu hem onların hemde benim ruh sağlığım için en iyisiydi..


Arkamı dönerek eve doğru yürürken, bakışlarım yan apartmana doğru kaydı. Dünkü kızın sinirli suratı aklıma geldiğinde, elimde tuttuğum çantaya sıkıca sarıldım. Boyu benden kısa da olsa, o sinirli bakışları beni yere gömecek cinstendi. Şimdi azıcık tırsmadım desem yalan olurdu. Hızla cebimdeki anahtarla apartman kapısını açıp, asansöre binerek eve çıktım.


Kapıyı yine anahtarımla açarak eve girdiğimde, anında mis gibi kokular burnuma doldu. Lahana sarması hemde etli.. "Anne ben geldim !" Ayakkabılarımı çıkarıp, çantaları hızla yere attım.


"Hoşgeldin oğlum, mutfaktayım." Anında mutfağa doğru koşturarak girdiğimde, annem sıcak tutması için dolma tenceresine sofra bezini sarıyordu.


"Annem benim" yanına gidip yanağını öptüm.


"Ellerine sağlık mis gibi kokuyor."


"Afiyet olsun demek isterdim yavrum ama bu sizin için değil." Dediğinde, gözlerimi büyüterek anneme baktım.


"Kim için ?"


"Mahallemize yeni gelen kiracılar için. Kadıncağız dul ve çalışıyor, üstelik iki çocuğuyla taşınmış. Yemek yapmaya vakitleri olmamıştır. Ben lahana dolması yaptım, Gülten teyzen de içli köfte yaptı."


İçli köfte mi? Bu hayatta ne bulsam yerdim ama içli köftenin bende ki yeri ap ayrıydı. Bir de Gülten teyzem yapmışsa var ya, yemede yanında yat !


Annem üzerindeki mutfak önlüğünü çıkarıp asarken, gülümsedi. "Bakma öyle süt dökmüş kedi gibi ocakta bir sürü yemek var. Hem senin aç gözlü olduğunu bildiğim için masaya bir tabak dolmadan ayırdım size. Üzerinizi değiştirin sonra yersiniz."


Tam tencereyle birlikte mutfaktan çıkıyordu ki, hızla önüne geçtim.


"Bende gelsem mi ?"


"Oğlum ne işin var senin orada. Kardeşinle otur evde, biz de fazla durmayız zaten."


"Metin yok ki, evde tek başımayım"


"Metin nerede ? "


"Cansu'yla görüşmeye gitti, anca akşama gelir." Annem anladım der gibi başını sallayarak tekrar yanımdan geçerken; "annem dur sen belini ağrıtma, ben taşırım hadi gidelim." Konuşmasına müsade etmeden elindeki tencereyi alarak önden ilerledim.


"Oğlum bari üzerini değiştirseydin !"


"Yok yok, fazla durmayacağız zaten" dış kapıyı açıp çıkarken, annemin arkamdan homurtularını duymamazlıktan geldim.


Elimde ki tencereyi bir elimle sağlam bir şekilde tutarken, yumruk yaptığım diğer elimle Gülten teyzemin kapısını hızla çaldım. Arkamdan gelen annem; "Fesuphanallah.." diye söylenerek gelip kolumu cimcikledi.


"Oğlum, az yavaş ! Kapıyı kıracaksın." Kolumun acısını umursamadan; “acele etmeliyiz anne, içli köftelerim beni özlemiştir.." Kapıyı açan Gülten teyzeme sırıtarak; “Gülten Sultan, bil bakalım ne için geldim.." Diye sorduğumda Gülten teyzem gülerek karşılık verdi.


"Bizimkisi kokusunu almış sanırım" diye anneme hitaben söylediği sözlere, annem de gözlerini devirerek karşılık verdi.


"Ben söylemiş bulundum. Gerçi söylemeseydim de, eminim kokusunu alarak gelirdi.."


İkisine birden ciddi bir şekilde baktım. “Siz beni çocuklarımdan ayırmak mı istiyorsunuz ?" Dediğimde güldüler.


"Merak etme Tekinciğim ben size içli köfteden ayırdım, eve geçince vereceğim." Diyen Gültem teyzemle, içim rahatlamış bir şekilde gülümsedim. Hiç olmazsa midemi güvenceye almıştım.


Hep beraber yan apartmana girerek dördüncü kata çıktık. 'Spor yapıyorum siz yorulmayın ben taşırım' diye, Gülten teyzemin de elindeki tepsiyi zorla diğer elime aldım. İki çok sevdiğim yemeği sırf gözüm doysun diye taşımak, hobilerimden sadece birisiydi.


Bir elimde dolma tenceresi, diğer elimde içli köfte tepsisiyle kol kası yaparak dairenin önüne geldiğimizde, annem zile basarak geri çekildi. Kapıyı dün ki kıza benzeyen orta yaşlarda kumral bir kadın açtı. "Aa hoşgeldiniz."


"Pelinciğim, rahatsızlık vermiyoruzdur inşallah ?"


"Estağfurullah yerleştik sayılır. Buyrun, kapıda kalmayın lütfen" annem ve Gülten teyzemin samimiyetine bakılırsa eğer daha dün eve taşınan ailenin ifadesi çoktan alınmış, bir güne samimi ortam kurulmuştu. Bu mahallede ki tanışma ve sicil sorgulama ilişkisini, başka bir yerde görmek mümkün değildi. Kadınlardan bir kez daha gözüm korkarken, hep beraber salona geçtik. Annem ve Gülten teyzem otururken ben hâlâ elimde tuttuğum yemeklerle ayakta duruyordum. Tamam sporcuyum dedik de bu kadar da değil..


"Bu kadar koşturmaya yemek yapmaya vakit bulamazsın diye, bir şeyler hazırladık da geldik."


"Ah, ne kadar düşünceleriniz.. Allah razı olsun" Gülten teyzem de gülümseyerek; "senden de razı olsun canım. Komşuluk vazifemiz.." Diyerek sohbete başlarlarken, daha fazla dayanamadım..


"Mutfak nerede acaba. Ben bırakayım artık şunları" dediğimde; "ah evladım, kusura bakma seni de bekledik. Yardım edeyim dur."


"Yo teyzeciğim, ben götürürüm."


"Peki o halde" Dediğinde gülümseyerek önden ilerleyerek mutfağı gösterdi. Yerde bir kaç koli olan mutfak daha tam anlamıyla yerleşmemişti.


Pelin teyze, setin üzerinden bir koliyi indirerek elimdekileri koymam için bana yer açtığında, artık derman kalmayan kollarımla tencere ve tepsiyi sonunda bıraktım. Gülümseyerek sırtıma hafif bir şekilde vurup; “çok teşekkür ederim oğlum, sana da zahmet oldu.” Dediğinde, aynı tebessümle karşılık verdim.


"Ne demek efendim, sorun değil" diyerek beraber tekrar salona geçtiğimizde, kısa süre içinde sohbet ortamı oluşmuştu. Pelin Teyzenin ısrarıyla çay içmek için biraz daha otururken, çalan kapı ziliyle; “hah, çocuklarda okuldan geldi" diyerek kapıya doğru ilerledi. İçeriye dün ki kız ve küçük bir oğlan çocuğu girdi. Üzerlerindeki formalar devlet okuluna değilde, koleje ait oldukları gözümden kaçmadı. Pelin teyze çocuklarını kollarının arasına alarak yanımıza doğru geldi. Kızın bakışları beni bulduğunda, dünkü olaydan dolayı içten bir şekilde gülümsedim. Amacım suçlu olmadığım halde kendimi affettirmekti.


Ama kız anında bakışlarını benden çekip, annem ve Gülten teyzeme doğru döndü. "Hoşgeldiniz" dedi zoraki bir gülümsemeyle. Annem ve Teyzem de aynı anda; “hoşbulduk güzel kızım" diye cevap verdiğinde, gözlerimi devirdim. Güzel görmesek inanacağız..


Tamam, gözleri renkli ve azıcık ucundan güzel bir kız olabilirdi ama kesinlikle huyu ve tavırları çirkin bir kızdı. Pelin Teyze, bu sefer beni göstererek; "bak kızım, bu da Selma Teyzenin oğlu Tekin, aynı yaştasınız. Tekinciğim bu da kızım Eylül ve oğlum Erdem." Diyerek bizi kısaca tanıttı. İkimizde aynı memnuniyetsiz tavırla; “memnun oldum" diyerek bakışlarımızı birbirimizden hızla çektik.


İsminin Eylül olduğunu öğrendiğim kız ve erkek kardeşi üzerlerini değiştirmek için odalarına çekildiklerinde, sonunda bizde kalkmıştık.


Kadınların normal muhabbetlerinin yanı sıra, birde giderken ayak üstü muhabbetleri olurdu. Ve nasıl oluyorsa otururken onca konuşmanın ardından bambaşka bir muhabbet konusu bulabiliyorlardı. Evde ki yavrularımı daha fazla bekletmemek için Pelin teyzeye selam vererek evden tam çıkacakken, içerdeki odadan Eylül bağırarak çıktı.


"Anne ! Böcek var.." diye hızla koşarak Pelin Teyzenin arkasına geçti.


"Kızım, ne böceği?"


"Ya hani şu bacakları olandan" diyerek odayı gösterdi. Pelin Teyze "dur, süpürge vardı ?" Diyerek etrafa bakarken, Annem hemen; "Pelinciğim sen dur, benim oğlan alır zahmet etme boşuna" dedi. Ah amacım ya, ne güzel gidiyordum ben..


Pelin Teyze ve Eylül bana 'yaparmısın?' der gibi bakınca, yiğitliğime laf söyletmemek için "olur, böcek nerede ?" Demek zorunda kalmıştım..


"Kızım sen Tekin'e göster" diyen annemi onaylar bir biçimde kafasını sallayarak, bana baktı. "Gel" diyerek önden doğru odaya girdiğinde, hemen arkasından takip ettim. Odasında sadece yatağı kuruluydu diğer her şey bir yerde, bir kaç bavul ve bir kaç koli vardı. Bana eliyle yatağının yanındaki koliyi gösterdi. "İşte onun üzerinde" diyerek geri çekildiğinde, gösterdiği kolinin üzerine yaklaşarak baktığımda, gördüğüm şeyle gülmeye başladım. "Ne gülüyorsun be !"


"Korktuğun şeye gülüyorum" böcek diyerek, küçük örümceğe hakaret eden kıza doğru döndüm.


"Gerçekten şu kadarcık şeyden mi korktun. Bende bacaklı deyince, tarantula falan sanmıştım.."


"Bana bak sinir etme beni, alacaksan al şunu."


"Tamam be cırlama" küçük örümceğe zarar vermeden elime alarak, hızla arkamı döndüm. Pencereye doğru gidiyorken, Eylül onun üzerine doğru geldiğimi sanarak yatağının üzerine çıktı. "Gelme ! Bak sen daha benim sinirli halimi görmedin.." Dediğinde, onu takmayarak pencereyi açtım. Küçük örümceği kenara bırakarak pencereyi tekrar kapattığımda, Eylül'e doğru döndüm.


Kızın boyu 1.55 ‘sen benim sinirli halimi görmedin’ diyor, bu duruma gülmek istesemde ciddi halimi korudum. "Herşeyi yanlış anlama gibi bir problemin mi var senin ?" Sorduğum soruyla şaşırdı. Ve bu sefer gerçekten bana mahcupça baktı.


Odadan çıkarken arkama bakmadan; "hem ben seni zor görüyorum, sinirli halini nasıl göreyim ?" Dediğimde, gözlerini büyüttü. Bunu söylemeseydim içimde kalırdı.


"Ne ? Ne dedin sen !" Arkamdan şaşırdığını belli eden ses tonu kulaklarıma dolduğunda güldüm. Her ihtimale karşı, peşimden gelir diye hızlı adımlarla dış kapıya doğru gittiğimde, gördüğüm görüntü beni şaşırtmamıştı. Annemler hâlâ kapı ağzında konuşuyordu. Hızla ayakkabılarımı giyerken; "ben kaçtım, görüşürüz Pelin Teyze. Bir şeye ihtiyacın olursa haber vermen yeterli.."


"Çok sağol evladım."


"Rica ederim" diyerek apartmanın merdivenlerinden seke seke indim.


Apartmandan gülerek çıkarken yukarıdan; "hey sen !" Diye bağıran Eylül ile birlikte,  kafamı yukarıya doğru kaldırdım.


Yememiş, içmemiş illa son lafını söyleyecek diye beni pencerede beklemişti. Bu kız harbi benden de deliydi..


"Ne ben !"


"Seninle sonra görüşeceğiz !"


Eylül uzaktan bakıldığında şirin bir kıza benzesede, yakından bakıldığında tam bir huysuzdu. "Ne zaman istersen Huysuz Şirine" Böyle seslenmeme ilk önce şaşırsada, daha sonra sinirlendi.


"Sensin huysuz, gargamel !" Pencereyi sert bir şekilde kapatıp, içeriye girdiğinde bende gülerek arkamı döndüm.


Belli ki bu huysuz şirine sayesinde baya eğlenecekdim..


***


B Ö L Ü M


S O N U


Loading...
0%