@hayalperestanka
|
Keyifli Okumalar Dilerim ❤️ *** ~YAZARDAN~ Gecenin sakinliği sahilin güzelliğiyle bütünleşirken, Gözde yarım saat önceki yaşadığı olayın hâlâ etkisindeydi.. Salondaki insanların bakışları çiçeği hangi kızın kapacağına dikkat kesilmişken Gözde'nin geriye doğru yaptığı yanlış adım, belki de hayatında yaptığı en doğru adımdı. Yağız genç kadını çevik refleksleriyle düşmekten kurtardığın da, salondaki insanların şaşkınlığına ve ardından gelen alkış tufanına maruz kalmıştı. Öyle ki gelini ve damadı unutan misafirlerin bakışları, ikiliye hayran hayran bakarken daha anlamlı bakan biri vardı ki, o da hiç şüphesiz ki kollarındaki güzel kadındı. Çiçeğin ardından fazla durmayan gençler yine geldikleri gibi arabalarına binmiş, birbirlerini takip ederek çokta sürmeyen sahil yoluna arabalarını park ederek inmişlerdi. Gecenin karanlığını aydınlatan dolunay ve denizin muhteşem ahengiyle, sahilde yürüyüş yapmaya başladıklarında Gözde başta olmak üzere herkesin keyfi oldukça yerindeydi. Feyza ve Efe, kol kola gülüşüp ilerideki seyyar çaycıya doğru yürürken hemen arkalarında Gözde ve Yağız da onları yan yana takip ediyordu. Gözde arabada bıraktığı çiçeğini düşünerek gülümsedi. Adetlere göre çiçeği tutan bekar kız yakın bir zamanda evlenecekken, Gözde'nin şansına hem evleneceği haberi, hemde damat adayı kendini belli etmişti. Gözde, Yağız ile yan yana yürürken utancından yanındaki adama bakamıyor, baksada kendini gülümsemekten alıkoyamıyordu. "Hayır tabi ki ! Aynı lisede okuduk kendisi fazla ısrarcı bir çocuktu, hâlâ da değişmemiş. Yoksa benimle alakası falan yok." Dedikten sonra bu sefer bakışlarını önüne çevirip dürüstçe; "hem benim hiç sevgilim olmadı." Diyerek itirafda bulundu. Yağız ise duyduğu sözlerle şaşırdı. Böyle tatlı ve güzel bir kadının daha önceden sevgilisi olmaması, şimdiki gençlere göre oldukça şaşırtıcıydı. Öyle ki kendisini; "gerçekten mi ?" Diye sorarken bulmuştu. Gözde gelen soruyla hafif bir şekilde gülümsedi. İnsanın aklına ya okuldayken çok çirkin olduğu geliyor, ya da babasının korkusuyla sevgilisi olmadığı.. Ama Gözde'nin nedeni bunların hiçbiri değildi. Her ne kadar annesi şimdi kızını evlendirmeye çalışan bir kadın gibi gözüksede, aslında Selma hanım kızına hep nasihat ederek büyütmüştü. Kendisine hem orta okulda, hemde lise de oldukça çıkma teklifleri geldiği halde, Gözde'nin aklına her defasında annesinin sözü gelmiş ve hepsini geri çevirmişti. ‘Kalbini boş insanlar için kirletme. Sen nasıl beklersen, öyle biri bulur seni. Zamanı gelip karşına biri çıktığında doğru kişi olup olmadığını da hissedeceksin..' Gözde içindeki çocuğu her ne kadar yaşatsa da, yaşıtlarına göre hep olgun bir kız olmuştu. Erkeklerin okul zamanında atlet değiştirir gibi sevgili yapıp, hemen sonrasında saçma bir nedenle kızı terk ederek diğer kıza koşmaları, midesini her defasında bulandırıyordu. Gözde reddettikçe, peşinden koşanı da çok oldu. Ama bu durum ne güzelliği için nede çok iyi bir kız oluşunaydı. Aksine durum tamamen iddia meselesine dönmüştü. 'Seni kabul etmedi ama beni kesin kabul eder.' Diyen her baba yiğit, Gözde'nin karşısına çıkarak çıkma teklifi ettiğinde, her defasında aynı kararlı duruşu ve aynı cevabı aldı. Gözde daha o zamanlarda gerçek aşkın peşine düşmüş, hayallerinde bugüne kadar hep bir beyaz atlı prens düşlemişti. Ama okul zamanında nasip olmayan aşk, Gözde'nin karşısına Kara Şövalye olarak çıkmış, sanki kalbine ‘geçici değil, kalıcı olmaya geldim' der gibi, kalbinin en güzel yerine Yağız'ın ismini nakış etmişti.. Bu sefer Gözde aklına gelen detayla Yağız'a doğru döndü. "Sormayı unuttum, Alper'in kulağına ne söyledin de ısrarından hemen vazgeçti ?" Diye merakla sordu. Yağız ise gelen ani soruyla elleri ceplerinde yürürken, bakışlarını aklını karıştıran kadına doğru çevirdi. Alper denilen o zibidiye; 'bir daha ısrar edecek olursan seni burda duman ederim, o yüzden şimdi kaybol !’ demişti.. Ama şimdi kalkıp da Gözde'ye bunu söyledim dese, kadın da haklı olarak ne sıfatla diye soracaktı ? Ve Yağız'ın elinde şuan, karışık olan düşüncelerinden başka verebilecek bir cevabı yoktu.. "Sen rahatsız olunca, güzellikle daha fazla ısrar etmemesini söyledim." Diyerek tekrar önüne döndüğünde, Gözde kocaman gülümseyip bakışlarını tekrar denize doğru çevirdi. Bu cümleler bile mutlu olmasına yeterken, bir de gerçek dediklerini bilseydi garanti; 'beni ne zaman istemeye geliyorsun ?' demekten kendini alıkoyamazdı. Sessiz olan yürüyüşleri, Gözde'nin çantasından gelen mesaj bildirim sesiyle dağıldı. Bakışlarını hızla denizden çekip elinde tuttuğu mini çantasından telefonu çıkarttı. ✓Tekin: Abla çay içiyoruz geliyor musun ? Gözde okuduğu mesaja tebessüm etti. Şuan çok sevdiği çaydan daha önemlisi yanındaki adamdı. ✓Gözde: Afiyet olsun size, ben yarım saat sonra evde olurum. Telefonu tekrar çantasına koyup ona çaktırmadan bakan adama doğru, tebessüm etmeye devam etti. "Tekin, çay içiyoruz geliyor musun diye haber veriyor da.." Yağız'ın yanlış anlamaması için açıklama yapan Gözde, Yağız’ın gülümseyerek önüne dönmesiyle kocaman gülümsedi. Genç kadın gerekirse bu saatten sonra alnına bekarım yazar, yine de Yağız'ın onu yanlış anlamasına müsade etmezdi.. Bir yanda gülüp eğlenen çiftler sahilde çay içerken, diğer yandan ise Tekin ve Metin içtiği çayda babaları sayesinde boğuluyordu. Selma hanım mutfakta bulaşıkları hallederken evin erkekleri salonda çay içiyor, daha doğrusu içmeye çalışıyordu. Şevket bey her ne kadar gözü kapalı Yağız'a güvense de, söz konusu kendi kızı olunca kıskançlığına mani olamıyordu. Kızı gittiğinden beri suratını ekşitmiş, kolundaki saatte beş dakika da bir bakar olmuştu. Selma hanımın mutfağa gitmesini fırsat bilen Şevket bey, kafasını yan kanepede oturan oğullarına doğru çevirip, öne doğru kaydı. "Yazdın mı Tekin ?" Diye sorduğunda, Tekin yüzüne zorunlu bir gülümseme kondurarak, babasına baktı. "Yazdım baba, yarım saate evde olurum dedi" diyerek, önündeki sehpadan çay bardağını uzanarak eline aldı. Şevket bey kafasını sallayıp geriye doğru tam yaslanırken aklına gelen şey ile hızla tekrar öne doğru kayınca, Tekin babasının bu ani hareketiyle içtiği çayda bu sefer gerçek anlamda boğuldu. Metin bakışlarını daldığı televizyondan hızla çekip, yanında öksüren kardeşine doğru döndü. Önce elindeki bardağı alıp sehpaya koyarken bir yandan da; “helal, helal.." diyerek sırtına doğru vuruyordu. Sonunda kendine gelen Tekin geriye doğru yaslanırken, bu sefer Şevket bey Metin'i gözüne kestirdi. "Metin oğlum, çıkar sende telefonunu 'sensiz çay boğazımızdan geçmiyor' diye yazıp ablana gönder. Ha bir de o ağlayan emojilerden at.." Dediğinde, iki kardeş birbirine şok gözlerle baktı.. Metin babasının sözünü ikiletmeden telefonunu çıkarıp ablasına mesaj yazarken içinden; 'ah be ablam, tek çilen bizken şimdi bir de babam oldu..' Diyerek ablasına üzülürken, Tekin ise yaslandığı yerden; ‘ablamın turşusunu kuracağımız şuan garanti belli oldu. Ah be, ben daha ablamın evden çıkarken sandığına ayrı oturacak, kapısını ayrı açmayarak para alacaktım. Kurduğum tüm zenginlik hayallerim gibi bu da battı !’ Diye içinden hayıflanarak üzülüyordu.. *** ~ GÖZDE ~ Aradan geçen bir haftada bütün olaylar bir bir gelişmişti. Aralarında en güzel haber ise Mehmet ve Açelya'nın bir ay sonra evlenecek oluşuydu. Mehmet bu müjdeli haberi beni arayarak vermişti. Mehmet'in o bankada ki aşk itirafını yapamamasından sonra bu aldıkları karar oldukça mantıklıydı. Bence de araya başka şeyler girmeden önce hemen evlenmeleri en iyisiydi.. Kötü haberse, annemin altın gününde benim evde olmamdı. Google çeviriye; "bir genç kız için altın günü ne anlama gelir?" diye yazsanız hiç şüphesiz; "çin eziyeti" anlamından başka birşey bulamazdınız. Temizliğe yardım ettim kurtuldum derken, bu defa da annemin; "patronunu bi ara, belki izin verir" diyen ısrarlarına dayanamamış ve yanındayken Sinem'i aramıştım. Nede olsa izin vermeyeceğini bildiğim için oldukça rahattım. Ama müsait bir taraflarıyla gülmek için bekleyen şansımı ne yazık ki unutmuştum.. Sağolsun Sinsirella defileyi güzel bir şekilde bitirdiğimiz için beni ödüllendirmek adına o gün izin veresi tuttu ! Sinsirella yine sinsiliğini yapmış ve bana; "bol bol eğlen canım, hakkın" diyerek telefonu öylece suratıma kapatmıştı. Ve şu durumda her genç kız gibi bende evde misafir ağırlamanın bunalımına girmiş durumdaydım. Annemin de dün geceden beri mutfakta olduğunu düşünürsek eğer, aşevi kurmaya aday olması kaçınılmazdı. Ve ben bu azminden dolayı bir daha ki seçimlerde, annemi muhtarlık adayı olarak göstermeye karar vermiştim. Artık gerisini şimdiki Muhtar amca düşünsün.. Böreğinden, tatlısına, dolmasından, salatasına, herşeyi hazırlamış ve şuan hâlâ son hazırlıklarını yapmak ile meşguldü. Bu da yetmezmiş gibi bir de annemin zoruyla haki yeşili, yarım kollu, dizlerimin altında bir elbise giymek zorunda kalmıştım. Neymiş efendim; ‘az hanım hanımcık olda, gelenlere ayıp olmasın-mış..’ Bu sayede dolabımda giyinmediğim ve sevmediğim elbiseleri yok etmeye aklıma not edinmiştim. Gözlerimi belerterek, kanepedeki yastığı bilmem kaçıncı kez düzelterek ofladım. Tam da o esnada kapı zili çalınca derin bir nefes alarak, kapıyı açmak için salondan çıktım. Annem çoktan mutfaktan çıkmış bana eliyle; "çabuk gel, çabuk" diyerek kapıya doğru koşturuyordu.. *Genç kızlığın 1. maddesi; Gelen misafire kapıyı her daim sen aç. "Kız gözlerini belertme, gülümseyerek aç kapıyı." Bugün sanırım gözlerimi belertmekten göz doktoruna randevu almak zorunda kalacaktım. Gıcıklığına anneme bakıp otuz iki diş sırıtarak kapıyı açtığımda, annem çaktırmadan kolumu cimcikledi. Tam canımın yanmasıyla yüzümü ekşitecekken kapıda yirmiye yakın kadını görmemle birlikte, yüzümdeki acı yerini büyük bir şaşkınlığa bıraktı. Sanırım annemde şoka girdiğimi anlamış olacak ki, beni kenara çekerek kadınlara gülümsedi. "Hoşgeldiniz hanımlar.." "Hoşbulduk !" Apartmanda yankılanan yüksek ses dozajı ile şaşkınlığım artmaya devam ederken, içimden 'haydi hanımlar koroya' diyesim gelmişti ama gel gör ki, olası bir anne krizinden sağ çıkamam diye bende annem gibi gülümseyip, içeriye geçmeleri için kenara çekildim. İşte böyle durumlarda hep erkek olmak istemişimdir. Yemeği gördün girişçen, işi gördün kaçıcan.. Bi ara bu sözü de hayat felsefem yapsam hiç fena olmayacaktı. Babam sabah kahvaltısından sonra işe giderken, Metin de hemen ardından Cansu ile buluşmak için evden çıkmıştı. Tekin ise sırf karnını doyurmak ve belki eve misafir çocuğu gelirde bilgisayarına izinsiz oturur diye odasına kapanmıştı. Ve umduğu gibi de olmuştu. Kadınlardan birisi tahminen on üç, on dört yaşlarında oğlunuda yanında getirmişti. Hiç olmazsa çeken bir ben olmayacaktım. Bu duruma sırıtmadan edemedim. Kadınlar içeriye geçerken arkalarında bıraktıkları terlik ve ayakkabılarla bakışarak dudaklarımı büzdüm. *Genç kızlığın 2.maddesini; Gelen misafirlerin ayakkabılarını düzenleyip, ters çevir.. Küçükken bu ayakkabı çevirmeyi totem olarak, gelen misafir çabuk gitsin diye yapan birtek ben miyim bilmiyorum ama yine aynı amaçla yaptığım kesindi. Tam terlikleri bitirmişken bir bayanın daha gelmesiyle zorla gülümseyerek geri çekildim. "Kolay gelsin kızım, Selma yok mu ?" "İçeride teyzeciğim, buyrun" Sanırım annem bana bakmak için kapıya çıktığında, gelen kadını görmesiyle gülümsedi. "Ayşeciğim hoşgeldin, gelsene" "Hoşbulduk canım geldim." Deyip ayakkabılarını çıkaran kadın, bana bakıp gözlerini kısarak gülümsedi. "Ay Selma, aceleyle evden çıkarken gözlüklerimi almayı unutmuşum. Bu kız kimdi çıkaramadım..?" Demesiyle gözlerimi devirerek, annemden önce söze atladım. "Ben bu evin hizmetçisiyim efendim" dememle annem yalandan bir kahkaha atarak, koluma kendi tabirinde hafif ama Dünya Sağlık örgütü tarafından öldürücü bir darbe atarak güldü. "Hahaha.. Aman Ayşe hatırlamadın mı, kızım Gözde. Pekte şakacıdır kendisi.." Karşımdaki teyze beni tanımış gibi; “ay tamam şimdi çıkardım, maşallah pekte büyümüş güzelleşmiş" diyerek gülümseyince, bende yalandan bir tebessümle; "teşekkür ederim efendim" diyerek, bu saçma konuşmadan kurtulabilmek için ellerimi yıkamaya lavaboya doğru kaçtım. Annem salondaki kadınlarla sohbete başlamışken, bende lavabodan sonra direk mutfağa doğru kaçtım. Kaçmak istediğim tek yer şuan odam olsada, annem sayesinde mümkün olamayacağını bildiğim için sesimi dahi çıkaramadım. *Genç kızlığın 3.Maddesi; Gelen misafirlere servisi sen yap. Evimizin dörtte üçünü kaplayan altın günü çeketesine zar zor tabaklarını dağıtıp, en son çaylarını da servis ederek tekrar mutfağa girdim ve bir bardak su doldurup mutfak masasındaki sandalyeyi çekerek oturdum. Kana kana su içerken cebimdeki telefonumun titremesiyle anında bardağı masaya bırakıp, telefonumu cebimden çıkardım. Gelen Mesaj:SEVDİCEĞİM Mesaja bakıp kocaman gülümsedim. Düğün gününden sonra ara sırada olsa, artık Yağız ile daha samimi bir şekilde konuşuyorduk. Ve ben dün gece sırf muhabbet edelim diye altın günü çetesinden bahsetmiştim. Demek ki o da beni düşünüyor ki, konuşmak için benim bahane mi sürdürüyordu.. Gönderilen Mesaj:SEVDİCEĞİM Mesajı attığımda, Sol omzumdaki Şeytan gözlerini büyüterek bana baktı.“Ben şok ! Şuna bak bulaşıkları yıkıyordum diyerek nasıl da hamarat olduğunu gösteriyor. Aferim bak işte şimdi gözüme girdin" dediğinde gülümsedim. Sağ omzumdaki Melek ise Şeytana hitaben; “bizim kız bu azimle kesin evlenir." Diye güldüğünde, ilk defa ortak bir şekilde ağızlarından bal damlayan Şeytan Meleğime bakarak sırıttım. Hadi İnşallah ! *** B Ö L Ü M |
0% |