Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️


***


~GÖZDE~


Sabah kalktığımda ilk işim telefonuma bakmak olmuştu. Dün her ne kadar pazar günü olsada, malesef ki Yağız yazdığım son mesaja hâlâ cevap yazmamıştı..


Kendimi yatağıma geri atıp tavanla bakıştım. ‘Canım kızım, canım oğlum. Babanız bana hâlâ yazmadı. O yüzden siz bu dünyaya gelme hayallerinizi falan unutun..’ Diye kendimce Türk filmlerindeki dramı yaşarken, sol omzumdaki Şeytan bu halime bakıp bir dakika boyunca cıkcıkladı.


"Eyvahlar olsun ! Olan akılda gitti." Diyerek gözlerini kıstığında, onu duymamazlıktan gelip dudaklarımı büzdüm..


Acaba Yağız beni güzel bulmuyor muydu? Hem beni sevseydi en az benim kadar uğraşırdı dimi ? Kafamdaki deli sorular birbirini kovalarken sağ omzumdaki Melek, kafamdaki tüm soru işaretli balonları elinde ki iğne ile tek tek patlattı.


"Gözdeciğim, daha yolun çok başındasınız. Diğer konularda her zaman pozitifken niye bu konuda hep karamsarsın? Hem sen oldukça çekici ve güzel bir kadınsın.." dediğinde, Meleğimin bu minnoş sözleri yüzümde küçük bir gülümseme oluşturmuşken, Sol omzumdaki Şeytan yine yapmıştı yapacağını.


Tırnaklarını törpülerken; "he canım çekici ama çile çekici.." Diyerek güldüğünde, bu sefer gözlerini kısan bendim.


"Bana bak, geliyor euzu besmele ha !"  Şeytan söylediğim tehditle gözlerini büyüterek elindeki törpüyü geriye doğru atıp sevimlice gülümsedi.


"Tamam ya sustum ! Sende hiç şakadan anlamıyorsun" diyerek, ağzına hızla fermuarı çekti.


Hiç olmazsa olumsuz yanım şimdilik susmuştu. Hem zaten dünyanın dörtte üçünün su olduğunu varsayarsak, kurduğumuz hayallerimizin her gün suya düşmesi pek de anormal sayılmazdı. Bu durum canımı biraz sıksa da moralimi bozmayarak yerimden hızla kalktım.


Yarım saat içinde hazırlanarak çantamı alıp odamdan çıktığımda, adımlarım benden bağımsız bir şekilde annemin yaptığı menemenin kokusunu takip ederek mutfağa girmişti. Tabi ki menemenin kokusunu takip eden bir tek ben değildim. Babam her sabahki gibi erkenden evden çıktığı için onu görememiştim. Tekin babamın baş köşesinde otururken, Metin ve Buğra da karşılıklı oturmuş menemeni iştahla yiyorlardı. Onları o şekilde görünce gülümsedim, bazen ikiz değil de üçüz olmaları gerektiğini düşünmüyor değildim..


"Günaydın paşalarım" ağızları dolu bir şekilde bana dönüp, aynı anda; "Gunoydon !" derken ki görüntüleri, her ne kadar iğrenç olsa da neyse ki sevimli halleri daha ağır basıyordu..


Annem tezgahın üzerinde bir şeyler doğrarken sesimi duyup hızla  bana doğru döndü."Gözde geç kızım, sende bir şeyler atıştır öyle çık" dediğinde; "tamam anneciğim" diyerek hemen Buğra'nın yanına geçip oturdum.


Önümdeki tabağıma bizim kurtlardan kalan menemenden azıcık aldım. "Eee paşalar, görüşmeyeli nasılsınız bakalım?" Yemeye başladığımda, Tekin hiç de memnun olmayan bir yüz ifadesiyle bana baktı. İşaret parmağıyla karşılıklı oturan Buğra ve Metin'i göstererek; "bu iki enayi yüzünden hiç iyi değilim abla" dedi. Salondan gelen telefon sesiyle annem  ellerini kurulayıp mutfaktan çıkarken bende merakla; "neden ?" diyerek, bakışlarımı üç kafadar arasında gezdirdim.


Tekin sorumla birlikte bakışlarını ikili arasında dolaştırarak; "siz söyleyin" deyip kendini boğmak ister gibi büyük bir ekmek dilimini, menemene batırıp ağzına soktu. Gözlerimi büyüterek; "yavaş boğulacaksın" dediğimde uyarımı pek takmayan kardeşimi bir kenara bırakıp, bakışlarımı diğer ikiliye doğru çevirdim. 'Ne oldu ?' der gibi baktığımda, Metin sakin bir şekilde çayından bir yudum alıp bana baktı.


"Abartıyor abla, alt tarafı kızlarla okuldan sonra Avm'de buluşacağız" dedi.. Metin'in cevabına şaşırıp; “eee ne var bunda ?" Gözlerimi devirdiğim de, bu seferde yanımda oturan Buğra konuştu. "Sorun şu ki Gözde ablacığım. Dün biz Tekin'e, Eylül'ü de davet et dedik, o da davet etmiş. Daha sonra Eylül de yakın arkadaşımı getirebilir miyim deyince, Tekin de getirme diyememiş." Eylül'ün ismini duyunca gülümsedim. Altın gününde çektiğim eziyete ortak olarak bana çok yardımcı olmuştu. Tam gelin olacak kızdı. "Eee, hâlâ ne var bunda?" Diye, bakışlarımı bu defa kendisini menemenle boğmaya devam eden kardeşime doğru çevirdim."Gelsinler işte ablacığım, niye sinirleniyorsun ki?" Buğra bana bakıp bıyık altından güldü.


"Eylül'ün yakın arkadaşının ismi Bulutmuş. Yani mesele kısaca havada Bulut, Tekin Eylül'ü unuttan ibaret." Diyerek gülmeye başladığında, ardından Metin de kendini tutamamış gülmüştü. Tekin'in kıskançlık krizine girmiş olması beni de güldürürken, Tekin arkadan Buğra'nın kafasına bir tane patlattı. "Ya abla bakma sen bu gerzeklere, hoşlandığım falan yok. Ben sadece bu sazanların gazına gelip Avm de yorulacağız diye sinirleniyorum !"


Tekin’in bu saçma sapan bahanesine bu defa gülümsedim. "O ne alaka peki ?" Diye sorduğumda, Buğra'nın da hemen ardımdan çarpık bir gülüşle; "aynen kanka, niye yorulasın?" Soruma destek çıkması, hepimizin merakla Tekin'in vereceği cevabı beklemesine neden olmuştu. Tekin önce ince belli çay bardağını eline alıp geriye doğru yaslanırken, hemen ardında gözlerini kıstı.


"Bir kere kadın kısmı Avm'ye gitti mi, alışveriş yapmadan duramaz. Yemek yedikten sonra büyük ihtimal mağaza mağaza gezeceğiz. Erkeklerin alışveriş mantığı; gir,al, çık. Ama kadınların ki öyle değil ki ! Vitrine bak. Gir. İki tur at. Elle. Dört tanesini dene ve almadan çık.. Ben bu durumu bütün gün çekemem diye sinirleniyorum." Tekin'in alışveriş yorumuyla hepimizin ağzı açık kalırken, adeta filozoflara taş çıkaran kardeşimi neredeyse ayakta alkışlayacaktım.


Çalan telefonumla kendime gelip kolumdaki saatte baktığımda, geç kaldığımı fark ettim. Zaten geç kalmasam şaşırırdım.. Hemen yerimden kalkıp çantamdan telefonumu çıkardım. Arayan Kahküllüydü, telefonu açıp kulağıma yaslarken bir yandan da çayımı bitirmeye çalışıyordum. Ne yapayım ziyan mı olsun?


"Efendim kahküllü?"


"Gözde hanım, bugün Sinem hanımla diğer markalarla olacak toplantı için öğlen yemeğine çıkacakmışsınız. Sinem hanım onu hatırlatmamı istedi."


"Ah evet, tamam kahküllüm ben birazdan orada olurum. Detayları geldiğimde konuşuruz."


"Peki Gözde hanım, görüşmek üzere."


"Görüşürüz canım."


Telefonu kapatıp çantama tekrar koyarken, bu defa cüzdanımı çıkarıp elime aldım. İçinden bi yüzlük çıkarıp önce Buğra'nın önüne bırakırken, kafasının üzerinden öperek hızla Tekin'in yanına geçtim. Onunda önce filozof olan kafasından öpüp, bir yüzlük de ona verdim. En son sıra Metin'e geldiğinde cüzdanımın kenarındaki kredi kartımı çıkardım. Kartı önüne koyarken onunda kafasından öpüp gülümsedim. Birbirine şaşkın ördek misali bakan paşalarımın soru sormasına fırsat vermeden, hemen durumu kendimce izah ettim.


"Tekin ve Buğra sizin ruhunuz fazla zengin paşalarım, o yüzden size kredi kartımı versem beni batırabilir potansiyeline fazlasıyla sahipsiniz ama şu an elinizde yüz Tl olduğu için yeteri miktarını kullanıp  daha sonrasında öğrenci olduğunuzu hatırlayarak gerisini büyük ihtimalle saklayacaksınız. Ama Metin mütevazi ruhlu ve anlayışlı. Elindekini sadece yararlı şeylere kullanacağından adım kadar emin olduğum için kredi kartımı ona teslim ediyorum.” Diyerek Metin’e doğru döndüm.


“Bu arada hiç çekinme ablacım, kız arkadaşına ve diğerlerine istediğin kadar yemek ve tatlı ısmarlaya bilirsin."Diyerek cüzdanımı çantama koyarken, bu sefer benim filozof konuşmamdan etkilenen kardeşlerime karşı içten bir şekilde gülümsedim. Eee filozof kardeşlerin, filozof ablaları olurdu..


"Paşalarım siz şaşıra durun, ben kaçıyorum artık. Bu arada sizin şu aşk durumlarınızı bu akşam eğlence gecesinde bi konuşalım" Demiş ve konuşmalarına müsade etmeden hızla evden çıkmıştım..


Sonuçta kız arkadaşlarıyla yemeğe çıkacaklardı mahçup olmalarını istemedim. Özellikle de Metin'in bunu hissetmesini istemiyordum. Her ne kadar Cansu'nun çok zengin olduğunu kafasına takmıyor gibi gözüksede, ister istemez mahcupluk duygusunu hissedeceğini biliyordum. Ama daha iyi bildiğim birşey vardı ki, o da kardeşlerimin mükemmel bir kalbe sahip olduklarıydı.. Bu yüzden her ne kadar onlar için endişe etmiyor gibi gözüksemde, kalpleri kırılır veya incilirler diye endişe etmeden duramıyordum..


Kalbimi ve beynimi istila eden Yağız yüzünden kardeşlerimi ihtimal ettiğim düşüncesiyle, bu gece eğlence gecesi düzenleyecektim. Hem böylelikle hepimiz güzel bir gece sayesinde eğlenmiş olurduk. Taksi durağına doğru seri adımlarla giderken, aklıma oldukça yatan bu fikirle hemen Feyza'yı aradım.


***


Öğle arası gelene kadar telefona mesaj gelmiş mi diye bakmaktan gözlerim neredeyse kaymış ama Yağız dan hâlâ bir mesaj gelmemişti. Daha sonrasında çizim yaparken gelen mesaj bildirim sesiyle, elimdeki boya kalemini masaya bir ok gibi atmış, anında telefonuma doğru uçmuştum. Süperman bu halimi görseydi kesinlikle mesleğini bırakırdı..


Telefonumun mesaj bölümüne girdiğimde Sevdiceğimden gelen mesaja bakıp, gülümseyerek tıkladım. Ama okuduğum mesaj yüzünden gözlerimi kıstığımda, bir hayal kırıklığı daha yaşamış olmama sanırım bünyem alışmıştı.


Adamlar sen mesaj at diye uzaya adam göndersin, baz istasyonu kursun, telefon üretsin ama senin attığın mesaja bak !


Gelen Mesaj:SEVDİCEĞİM


~Tamam.


Benim dün gece attığım mesaj destan üzerine kuruluyken, o sadece son cümlemdeki; 'neyse o zaman geç oldu, sonra görüşürüz' dediğim kısıma; 'Tamam..' Demişti. Gelde dellenme şimdi !


Tamamlar kovalasın seni Yağız !..


Telefonumu bırakıp kafamı masaya vururken sanırım çıkan ses kahküllün dikkatini çekmiş olacak ki, telaşla açık olan kapıdan içeriye girdi.“Gözde hanım, iyi misiniz ?" Ayşe'nin naif ve endişe dolu sesi kulaklarıma dolduğunda, kendime gelmek adına hızla kafamı kaldırdım.


“İyiyim Kahküllüm, sadece biraz sakinleşmeye ihtiyacım vardı." Kahküllü anladım der gibi bakıp daha sonrasında; "isterseniz bugün ki toplantıya katılamayacağınızı söyleyeyim" dediğinde gülümsedim. Saçlarımı geriye doğru atarken; “ay yok canım endişelenme, şuan daha iyiyim" diyerek kolumdaki saatte baktım. Öğle arası olmasına yirmi dakika vardı. "Hem saatte gelmek üzere, ben bir elimi yüzümü yıkayayım. Sinem de gelir şimdi" yerimden kalkıp lavaboya doğru gittim. Ah Yağız ah ! Sen bir daha bana yazana kadar ben sana yazarsam benim de adım Gözde değil !


***


Öğle yemeğimizi lüks bir restoranda, yeni iş yapacağımız marka dergisinin müdürü Yasemin hanım ve yardımcısı Şeyma ile  birlikte yemiştik. Restoran oldukça geniş ve ferahtı. Sahile sıfır bir manzarada pencere kenarında oturuyorduk. Anlaşma şartlarını onaylayıp bir hafta sonra sözleşme imzalamaya karar verdiğimizde, Sinsirella ve ben oldukça memnunduk.


Defilede yakaladığımız şans sayesinde ajansımızın markası gün geçtikçe daha ilgi görüyordu. Yasemin ve Şeyma hanımı uğurladığımızda ilk defa Sinsirellanın; “bu durumu kutlamalıyız, pasta yiyelim mi ?" Demesiyle şaşırsam da, onaylayarak restoranda oturmaya devam ettik..


İkimizde frambuazlı pasta sipariş ettikten sonra, şimdiden dergi çekiminde hangi elbiseleri ön plana çıkaracağımız hakkında konuşmaya başlamıştık. İş hakkında yaptığımız muhabbet, gelen topuklu ayakkabı sesinin gürültüsü ve masamızın başında duran kadının sesiyle hızla bölündü. “Sinem.." diye seslenen kadınla birlikte Sinem hızla başını çevirirken, benim de bakışlarım anında kadını buldu.


İnce belli, oldukça bakımlı olan bu kızıl saçlı kadını ben tanımazken, Sinem'in yüzündeki ten rengi beyaza doğru kaydığında, bu kişiyi tanıdığını ve gördüğüne pek de memnun olmadığını o an anlamıştım.


Kaşlarını çatarak kadına; “Bengü.." diye hitap ettiğinde, karşımızdaki kadın anında; “ta kendisi canım !" Diyerek şuh bir kahkaha attı. Sinem isteksiz bir şekilde yerinden kalkıp samimiyetsiz bir şekilde kadınla tokalaştığında, fark ettiğim şey karşısındaki kadının da oldukça samimiyetsiz tavırlarıydı. Bana doğru döndüğünde bende nezaketen ayağa kalkıp kendimi tanıtmak için elimi uzattım.


“Gözde Gündoğdu."


“Bengü Sever tatlım.." diyerek karşılık verdiğinde, zoraki bir şekilde gülümsedim. Elimi bırakır bırakmaz hızla Sinem'e doğru dönen bu kadından, nedense bende hiç hoşlanmamıştım. “Şansa bak bizde okuldaki kızlarla toplanmıştık. Bir saattir de sana bakıyoruz, acaba sen misin yoksa değil misin diye.. İnan seni daha önce İnstagramda görmemiş olsaydım şu an seni hayatta tanıyamazdım." Diyerek Sinem'e ilerideki masada oturan çakma Barbie bebekleri gösterdiğinde, kısa bir an Sinem'in gözünden geçen hüzne şahit olmuştum.


“Bize katılmak ister misin ? Hem bak Melisa da orada, eski günleri yad ederiz." Dediğinde, Sinem'in bu sefer yüzünden geçen utancı gördüm.


“Size iyi eğlenceler, bizim kalkmamız gerekiyor." Diyerek kadının konuşmasına müsade etmeden çantasına uzanınca, bende hızla çantamı alıp yerimden çıktım.


Sinem hızla kadının yanından geçerken Bengü ayağını inadına öne doğru kaldırdı. Bunu gördüğümde benim gözlerim şaşkınlıkla büyürken, Sinem çoktan karşıdan gelen garsonun üzerine doğru sendelemiş ve sipariş ettiğimiz frambuazlı pasta malesef ki, Sinem'in üzerindeki beyaz tulumuna yapışmıştı..


Garson tepsiyi Sinem'in kucağına yapıştırdığı için telaş yapıp özür dilerken, Sinem şok olmuş bir şekilde üzerine baka kalmıştı. Bende en az Sinem kadar şaşkın bir şekilde iki saniyede olup bitene engel olamazken, ilerideki masadan yükselen kahkaha sesleri ve Bengü'nün gülmemek için ağzını kapatması, öfkelenmeme neden oldu..


Hızla Sinem'in yanına gidip omuzlarından tuttuğumda esnada, gözünden akan yaşı fark ettim. Bengü ise o anda; "ay tatlım talihsizliğe bak ! İyi misin ?" Yapmacık üzüntüsüyle, Sinem'in yanına gelecekken; “ben ilgilenirim !" Diyerek kadını hafif bir şekilde geriye doğru itip hızla Sinem'e doğru döndüm.


"Hadi gel, lavaboya gidelim." Sinem'in koluna girdiğimde, sesini çıkarmadan sadece kafasını onaylar bir şekilde sallamıştı.


O gıcık kadını arkamızda bırakıp garsonun bize gösterdiği lavaboya girdiğimizde, kenarda duran pufu görmemle Sinem'i hızla oraya doğru yönlendirip oturttum. Lavaboda bizden başka kimsenin olmaması daha rahat olmamızı sağlarken,  boş gözlerle yere bakan Sinem'le göz göze gelebilmek için hızla önüne geçip çömeldim. Belki de ilk defa Sinem için endişelenmiş ve korkmuştum..


"Sinem bana bak, iyi misin ?" Nazikçe çenesinden tutup kaldırdığımda, ağlaması yüzünden gözüne sürdüğü kalem hızla akmaya başladı. "Dur ağlama.." Yerimden hızla kalkıp kenarda duran makineden bir tane peçete aldım. Aynı hızla tekrar Sinem'in önünde çömelerek, göz yaşlarını silmeye başladığımda öfkeyle; “kimdi o kadın ! Sen niye bu kadar çok etkilendin ?" Diye art arda sorduğum sorularla birlikte, daha çok ağlayınca susmak zorunda kaldım..


"Tamam hadi gel, bi yüzünü yıkayalım." Bu defa onu zorla yerinden kaldırıp lavaboya doğru götürdüm. Sinem hızla eğilip eline su doldururken, bende daha rahat yüzüne su çarpması için açık olan saçlarını toparlayıp tuttum. Sinem art arda yüzüne su çarpıp geriye doğru kalktığında, saçlarını bırakıp kenardaki makinadan birkaç peçete daha alarak ona doğru uzattım. Verdiğim peçeteyle yüzünü silip kendine aynadan baktığında, sanki orada küçük bir kız çocuğu görür gibi olmuştum.


Sinem kırgındı, hemde çok..


Aynada kısa bir an kendine baktıktan sonra bu defa bakışları beni buldu. Hafif bir şekilde gülümseyerek; "bana kurbanlık koyun muşum gibi bakma lütfen, iyiyim ben" benzetme tarzına onun gibi gülümsedim.


"Şu an canını düşünen kurbanlık koyundan çok kırılmış bir kız çocuğu gibisin.." Dediğimde, haklı olduğumu yüzündeki gülümseme bir an da silinince anlamıştım.


Daha fazla üzerine gitmek istemedim.. Sessiz bir şekilde kenarda ki makineden tekrar peçete alarak lavaboda hafif bir şekilde ıslattım ve Sinem'in üzerindeki kırmızı lekeden kurtara bildiğim kadar kurtarmaya çalıştım. Ben onun üzerini silerken Sinem de bana bakarak gülümsedi. "Sen çok güçlü ve merhametli bir kadınsın, sanırım seni bu yüzden hep kıskandım" dediğinde, kırk yıl düşünsem Sinem'in yapacağına inanamayacağım bu itiraf karşısında, şaşkınca durup yüzüne baktım.


"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun ?" Diye sorduğumda, sanki yıllardır Sinsirella diye bahsettiğim kişi karşımdaki kadın değilmiş gibi gülümseyerek kafasını onaylar bir şekilde salladı.


"Bana dediğin şeylerin hepsi sende de varken, bunu göstermek istemeyen yalnızca sensin" diyerek, bende bir itirafta bulunduğum da sadece gülümsedi..


Hazır o böyle sakinleşmişken çok merak ettiğim soruyu bir kez daha tekrarladım. “İçerideki kadınların seninle derdi neydi ?" Diye sorduğumda, Sinem derin bir nefes alıp az önce kalktığı pufa oturunca bende sessizce hemen yanına gidip oturdum. Kısa bir süre oluşan sessizlik ardından ben tam anlatmaz diye düşünürken, Sinem yine beni şaşırtarak hikayesini anlatmaya başladı..


“Liseyi İstanbul da özel bir kolejde okudum. O zamanlar bu kadar güzel ve bakımlı değildim. Üstelik fazla kilolu ve takıntılıydım." Diyerek bana bakmadan yere doğru bakarak konuşmaya devam ettiğinde, sessizce onu dinlemeye devam ettim.


"Çok diyetisyene gittim. Her başladığım diyet listesini en fazla bir hafta sonra bozuyordum. O kızlarla okuldan arkadaştık, daha doğrusu ben sadece Melisa ile arkadaştım. Melisa'nın üniversiteye giden abisi vardı. ismi Fatih, benim ilk aşkımdı..


Ama kimse bilmiyordu bu durumu ve okuldaki bütün kızlar da Fatih'e aşıktı. Bir gün okuldayken günlüğümü kaybettim. Her yere bakmama rağmen bulamadım. Aradan bir ay geçti, Fatih'in doğum günü için büyük bir parti düzenlendi. Melisa sayesinde ben ve o kızlarda partiye davet edildik." Dedikten sonra, susup acı bir şekilde gülümsedi.


"Güzel olmak için annem o gece beni prensesler gibi hazırladı. Herşey yolundaydı ona yakın olamasamda uzaktan onu görebiliyor, onun gülümsemesiyle gülümsüyordum. Anlayacağın masum bir aşktı benimkisi. Partinin bitimine doğru hediyeler verildi. Tam ben hediyemi verdiğim esnada ışıklar kapanıp, sadece ikimizin üzerine beyaz bir ışık vurdu. Sanki rüyada gibiydim, heyecanlanmıştım. Fatih de şaşkındı, o bana bakıyor ben ona bakıyordum. İşte o anda, biri mikrofondan benim Fatih için yazdığım aşk itirafı mı okudu. Bunu yapanın Begüm ve arkadaşları olduğunu sonradan öğrendim." Diyerek sustuğunda eliyle akan gözyaşlarını kurulayıp, devam etti.


"Daha on yedi yaşındaydım. Fatih ise yirmi bir yaşında bir delikanlıydı. Herkes bir anda gülmeye, kahkaha atmaya başladı. Kimse benim duygularımı düşünmedi. Bir tek karşımdaki aşık olduğum adam kaşlarını çattı. O gün o salondan koşarak çıktım. Herkes kahkaha atmaya devam ederken sadece o; ‘kesin şu oyunu !’ Diye bağırdı. O gün onu hem son görüşüm hem sesini son duyuşum oldu. Eve gittiğimde ağlama krizlerine girdim. Aileme beni yurt dışına hemen yollamazlarsa eğer canıma kıyacağıma dair tehditler savurdum. Melisa her ne kadar bana ulaşmaya çalışsa da, o gün suçu olmamasına rağmen onu da hayatımdan sildim. Annem ile babam tehditlerimden korktu, hemen bir hafta içinde beni yurt dışına okumam için gönderdi. Giderken uçakta kendime bir söz verdim. Tam anlamıyla değişmeden kendi ülkeme geri dönmeyecektim. Her fırsatta beni görmeye Annem ile babam geldi. Üniversite bitene kadar İstanbula hiç adım atmadım. Ta ki, annem rahatsızlana kadar.."


İşte o anda Sinem hakkında düşündüğüm herşey için utanmıştım. Kırgınlığını şımarık bir kadın olarak örten Sinem'e, yıllardır Sinsirella diyerek haksızlık yapmıştım. Destek vermek için omzuna dokundum.


Bana baktığında, içten bir şekilde gülümsedim. "Sana yıllardır Sinsirella dedim ama sen tam bir Sindirella çıktın." Ağlamasına inat gülmeye başlayınca bende ona ayak uydurdum. "Üzülme, bende sana yıllardır yılışık diyordum" dediğinde gülmeye devam ettim. Bunu gizlice duyduğumu elbette ki söylemeyecektim.


Tam gülerken o anda aklıma gelen şeyle gülüşüm bir anda dinmiş, gözlerim dehşetle büyümüştü.


"Son zamanlarda hiç ofisteki diş fırçanı kullandın mı ?" Diye sorduğum soruya şaşırıp, gülmeyi kesti.


"Yoo da, ne alaka şimdi ?" Dediğinde, elimi kalbimin üzerine koyup derin bir nefes alarak gülümsedim. Çok şükür !


"Hiç bir anda aklıma geldi, dün haberlerde diş fırçaları hakkında bir haber görmüştüm de, aklıma takıldı işte." Olayı kıvırmaya çalışsam da daha beter edince hızla konuyu değiştirdim.


"Neyse hadi kalk bakalım, almamız gereken küçük bir intikam var." Yerimden hızla kalktığımda, Sinem de şaşkınca; "nee?" Diyerek yerinden kalkıp bana baktı. Bir yandan onun bu şaşkın suratına tebessüm ederken, diğer yandan çok önemli birşey söyler gibi tam karşısına geçip omuzlarından tuttum.


“Bak Sinem, çocukluğunda ki yaşadığın olay şuan seni olgunlaştırmış olsa da, içinde kalan kırılgan çocuk hâlâ aynı yerde." Güzel bir tespit yaparken,


hemen ardından onu tam anlamıyla kendisine getirebilmek için bu defa daha ciddi bir şekilde devam ettim..


"Bu yüzden kendini kasma rahat bırak ! Kaçma, savaş ! Sen Bihter Ziyagilsin aptallık etme !.."


Söylediğim son cümleme kadar herşey  gayet güzel giderken, Sinem şok gözlerle bana bakınca ne dediğimi anca idrak ettim.


“Ay pardon fazla gaza geldim. Kendimi bir anda Bihter'in annesi Firdevs hanım sandım." Dediğimde, Sinem'i ilk defa bu kadar içten bir kahkaha atarken görmüştüm.


Bozulan sinirlerimle bende gülmeye başladığım da, lavaboya giren kadının bakışlarıyla ikimizde susmak zorunda kalmıştık. Kısa bir süre sonra kendimize gelip lavabodan hızla çıktık. Yan yana yürüyerek tekrar salona girerken, Sinem eskisi gibi kendinden emin bir şekilde yürüyordu. Bu kadar çabuk toparlanabildiği için onunla içten içe gurur duyarken, eski arkadaşlarının masasına iyice yaklaşmıştık.


Masadaki kadınlar birbirine bakarak kahkaha atarken, Sinem ile kısa bir an göz göze gelerek gülümsedik. Ya şimdi ya hiç !


Havalı bir şekilde masanın başına gelip durduğumuzda, kadınlar bir anda sus pus olmuştu. Sinem büyük bir cesaret ile; “selam bayanlar ! Kusura bakmayın lütfen az önce yaşadığım talihsiz olay yüzünden sizlere selam veremedim." Dediğinde  kadınların hepsi Sinem'e şaşkınca bakakalırken, ben Sinem'in bu dik duruşuyla onunla bir kez daha gurur duydum. Ben boşuna bu kadından korkulur demiyordum..


Masadaki şaşkın kadınlardan kendisini ilk toplayan Bengü oldu ve ben bu duruma nedense hiç şaşırmadım. Sahte gülümsemesi ve tavırları oldukça kibirliydi..


Mantığım sessiz kal dese de, ruhum tamamen bu kadına sövme taraftarı..


"Ah hiç sorun değil tatlım. Sen nasıl oldun daha iyi misin ?"


"İlgin için teşekkür ederim tatlım, oldukça iyiyim" diyerek, bakışlarını masadaki diğer üç kadına doğru çevirdi. "Ee kızlar, siz nasılsınız ?" Diye sorduğunda, içlerinden uzun saçlı, kumral olan güzel kadın gülümsedi.


“Uzun zaman oldu Sinem, seni gördüğüme çok sevindim." Diyen kadın ile birlikte Sinem de dudaklarına hüzünlü bir tebessüm kondurduğunda, bu kadının eski dostu Melisa olduğunu anlamıştım.


Aralarında esmer olan kadın; “sen de çok değişmişsin Sinemciğim.." Diyen sözleri iğneleyici bir tondayken, diğer sarışın olan kadın da ondan farksız değildi. “Aynen tatlım baya zayıflamışsın." Aklınca arkadaşları gibi laf sokmaya çalışıyordu..


Sinem bu duruma izin vermezken; "aynen baya bir değiştim" diyerek gülümsediğinde, Melisa da aynı tebessümle karşılık verdi.


Bu durumdan rahatsız olduğu her halinden belli olan Bengü ise havalı bir şekilde kızıl saçlarını geriye doğru attı. "Valla canım sende gördüğün gibi biz hâlâ manken gibiyiz" dediğinde, Melisa hariç diğer iki cadalozda gülmeye başladı.


Gözlerimi kısarak gülen cadalozlara baktım. 'Ha mayına basmışsınız, ha benim damarıma !' O an aklıma gelen şeyle sinsice gülümsedim. Onları kendi silahlarıyla vuracaktım..


"Bazı insanlar gerçekten manken gibi hani şu mağaza vitrinin de olan, beyni olmayan..” Dediğimde, Sinem beklenmedik gelen cevabımla bir anda gülüp eliyle ağzını kapattığında, Melisa da ona eşlik etti.


Şaşırıp, bozulan kadınlardan ise yine her zamanki gibi Bengü kendini belli ederek, yerinden hızla kalkıp karşıma geçti. “Sen az önce ne dedin ?" Diye bana hesap sorduğunda gülümsedim.


İşaret parmağımla bir dakika yaptım. Asıl şimdi yapacağım şey bu kadına cuk diye oturacaktı ! Yanımdan geçen garsonun tepside tuttuğu çikolatalı pastayı hızlıca elime aldım ve hiç beklemeden pastayı Bengü'nün yüzüne hızla yapıştırdım. Bu hareketimden sonra masadaki kadınlar şaşkınlıkla çığlık atarak yerlerinden kalkınca, kalabalık olan salonda herkesin bakışları üzerimizde toplandı.


Pastanın tamamı kadının suratında kaldığında, o şokla far görmüş tavşan gibi kala kalırken, bense önce boş tabağı garsonun tuttuğu tepsiye bırakmış ve hemen ardından Bengü'ye kocaman gülümseyerek bakmıştım.


"Dedim ki, zamanında yediğin hurmalar gelir birgün seni tırmalar !" Az önceki sorusuna cevap verdiğimde. Bengü sinirle yüzünden düşen pasta parçasını yere atıp, üzerime doğru hamle yaptı.


Haspam bir de beni dövecek ha ! Ben tam onun üzerine atlayacakken, Sinem kolumdan asılarak beni kenara çekmiş ve Bengü'yü tutup yere hızla yatırarak üzerine çıkmıştı. Şok gözlerle Sinem'e baktım. Daha düne kadar tırnağım kırılır diyen kadın, bugün adeta panter olmuştu..


“Seni yolarım !" Diyerek Bengü'yü gerçek anlamda yolan Sinem'e hayretler içinde bakarken, diğer iki cadalozun Sinem'in yanına koşup saçını çekecek olduklarını fark ettiğimde, benim laz damarım adeta ortaya çıkmıştı.


Kendilerini yıldız sanan ama sokak lambaları gibi olan bu kadınları, artık beyaz ışığa kavuşturmak şart olmuştu..


Elimdeki çantamı yere atıp diğer iki cadalozun saçlarına hızla yapıştığımda, savaş alanı gibi olan salonda; “kızlar durun, yapmayın !" Diyen Melisa bir yandan, garsonlar diğer yandan bizi ayırmaya çalışıyordu.


Sonumuzun karakol da biteceğini kim nereden bilebilirdi ? Kader işte yine beni Yağız'ın dibine göndermişti. Her ne kadar gidişim muhteşem olmasada, umarım karakoldan çıkışım muhteşem olacaktı ! Bunu hissediyordum..


Ve bugün bir kez daha anlamıştım ki; suçlu hiç bir zaman suçsuz kalmıyor, kader hep bir araya getirecek nedenlerle bizi karşılaştırıyordu…


Ve kendime not; Sinem'e yeni bir diş fırçası almayı sakın unutma !


***


B Ö L Ü M


S O N U


Loading...
0%