@hayalperestanka
|
Keyifli Okumalar Dilerim ❤️ *** ~YAZARDAN~ Okul çıkışından sonra direk Avm'ye giden üç kafadardan memnuniyetsiz tek kişi Tekin'di. Avm'ye giriş yapan gençler Metin'in yönlendirmesiyle hızla ilerledi. Cansu okuldan daha erken çıktığı için çoktan restoran bölümünde oturmuş gençlerin gelmesini bekliyordu. Tekin bir yandan yürürken diğer yandan cebinden telefonunu çıkarıp, Eylül'e kısa bir mesaj yazdı. Gönderilen Mesaj: Huysuz şirine Gelen Mesaj: Huysuz şirine Tekin gelen mesajı okuyup cevap vermeden telefonun kilidini kapatarak tekrar cebine attı. Önden Metin ilerlerken Tekin ve Buğra da hemen arkasından, kalabalık olan restorandan içeriye doğru girdi. Metin daha sakin olan arka taraflara doğru ilerlerken, ona doğru koşup boynuna atlayan Cansu ile gülümseyerek karşılık verdi. Tekin ve Buğra ise o an birbirlerini durdurarak arka planda kalmıştı.. Aşk böcüklerinin bu sevimli haline Buğra içten bir şekilde gülümserken, Tekin bakışlarını etrafta gezdirip, 'kavuşmaları bitse de otursak artık' havasındaydı. Tekin bir anda koluna kuala gibi dolanan ele ve omzuna yaslanan başla ters bir şekilde Buğra'ya doğru baktı.“Kanka şunların sevimliliğine baksana ya, ne kadar yakışıyor keratalar" Tekin gözlerini devirip omzundaki Buğra’nın başına bir tane vurdu. “Oğlum bi git ya, yine başladın pembe dizi izleyen teyzeler gibi konuşmaya !" Buğra kafasını tutarak geri çekildiğinde, Tekin'in suratsız ifadesine bakıp gözlerini kıstı. “Şu hale bak, iyice zorba oldun sen. Bence sana biraz heyecan ve aşk lazım" dediğinde, Tekin dalga geçer gibi güldü. “Benim öyle bir derdim yok kardeşim ama sen eğer ben çok heyecan falan arıyorum diyorsan sana tavsiyem, pin kodunu iki defa yanlış gir sonra üçüncü de gör heyecanı.." Diyerek Buğra'ya karşı sırıttı. Buğra gözlerini devirip kafasını iki yana sallayarak; "sen ne anlarsın ruhsuz herif !" Diyerek ileriye doğru yürüdüğünde, Tekin arkasından şaşkınca baka kaldı. "İnstagrama eklemediği bir kız kulesi kalmış, gelmiş bana aşk ve heyecan konusunda akıl veriyor.." söylenerek o da masaya doğru ilerledi. Bir süre masada sohbet eden gençler siparişlerini vermek için Eylül ve arkadaşını bekledi. Tekin'in telefonu çalınca cebinden telefonunu çıkarıp direk açtı. "Geldiniz mi?" "Evet geldik, siz neredesiniz?" Tekin telefonda anlatmaktansa gidip almayı tercih etti. "Siz giriş de bekleyin, ben geliyorum sizi almaya." Dediğinde, telefonun diğer ucundaki Eylül gülümsedi. "Peki bekliyoruz." Diyerek telefonları kapattıklarında, Tekin yerinden kalkınca yanında oturan Buğra da hemen yerinden Buğra'nın tek amacı Tekin'in yanında olmaktı.. Telefonda konuşurken ki ses tonundan nasıl gerildiğini anlamıştı. Eğer Buğra yanında olursa onunla uğraşmaktan başkasıyla uğraşamazdı. Çünkü Buğra kardeşi gibi gördüğü Tekin'i çok iyi tanıyordu. Şu an ona iyi gelecek şey kesinlikle onu sinir edip kafasını başka bir şeye yormaktı ki, onu da az önce çok güzel bir şekilde başarmıştı. Cansu ve Metin onların bu hallerine gülerken, Tekin gözlerini devirip gülen çifte baktı. "Bu çocuk bugün fena halde kaşınıyor, elimde kalacak diye korkuyorum" gülerek önden kaçan Buğra'nın peşinden o da restorandan çıktı. Metin kolunun altındaki sevgilisine sarılırken, giden kardeşlerinin arkasından bakarak gülümsedi. Şapşal ama kalpleri ter temiz olan kardeşlerine sahip olduğu için şanslıyken, birde kalbi kadar güzel ve iyi olan sevgilisine sahip olduğu için mutluydu.. Yolda birbirlerine sataşarak çıkış kapısına çoktan gelen iki kafadar, karşıda gördüğü kişilerle fazla ilerleyemeden şaşkınca durdu. Eylül yanındaki arkadaşıyla gülüşürken bakışları bir anda Tekin ile kesişince, yüzündeki gülümseme daha fazla genişlemiş ve arkadaşının koluna girerek onlara doğru yürümeye başlamıştı. Onlara doğru gelen kızlara baka kalan Tekin, Bulut'un erkek değil de kız oluşuna şaşırmışken, Buğra ise Bulut’un pembe saçlarına takılı kalmıştı. Buğra şaşkınlıktan çok ona doğru gelen kızın, bir an saç renginin onda ne kadar güzel durduğunu düşündü. “Acaba saçları doğal mı?" Diye şapşalca biri soru sorduğunda, Tekin'in yüzünde manidar bir gülümseme oluştu. Buğra'nın omzuna hafif bir şekilde vurup; “aynen kardeşim doğal, sanırım babası da pembe panter soyundan.." Diye fısıldayarak dostuna takıldığında, Buğra espriyi bile anlamamış sadece kafa sallamıştı. *** Kadınların restoranda başlayan kavgaları, her iki tarafından nezarethaneye düşmesiyle son buldu. Yan yana olan demir parmaklıklardan kendilerini hâlâ görseler de, neyse ki aynı yerde oturmuyor oluşları bir diğer kapışmayı şimdilik önlemişti. Gözde ve Sinem'in sadece saçları biraz dağılmışken, diğer tarafın durumu daha vahimdi. Üstlerinin batması bir yana, saçları da sanki parmaklarını prize sokmuşçasına kabarmıştı.. Neyse ki Bengü karakola gitmeden önce yüzünü restoranda biraz da olsa temizlemiş, pasta yüzlü kadın olmaktan kurtulabildiği kadar kurtulmuştu. Şimdi ise demir parmaklıklar arasından, yanındaki arkadaşlarıyla birlikte Gözde ve Sinem'e ölümcül bakışlar atıyordu.. Aralarında olmayan tek kişi ise iki tarafı ayırmaya çalışan Melisa dan başkası değildi. Şimdi ise yukarıda komiserle konuşup durumu açıklamaya çalışıyor ve her iki tarafında zarar görmeden uzlaşması için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Gözde ve Sinem karakola ajansın avukatını çağırdığında, diğerleri de babalarının özel avukatlarını çağırmıştı. Melisa ilk defa karakola geldiği için oldukça gerginken, abisi Fatih'i arayarak durumu kısaca anlattı. Daha Amerika’dan döneli bir hafta olmamışken, şimdi kardeşinin başına gelen olayla telaşlanan Fatih, ailesine haber vermeden durumu kendisi çözebilmek için karakola doğru yola koyuldu. Sinem ve Gözde kavgadan dolayı dağılan saçlarını düzeltmeye başlamışken, birbiriyle göz göze gelince bir anda gülmeye başladı. Sinem çok uzun zamandır ilk defa bu kadar rahatlamış ve yine çok uzun zamandır ilk defa bu kadar içten bir şekilde kahkaha atmıştı. Bir süre sonra sakinleşerek susan kadınlar, diğerlerinin kötü bakışlarına maruz kalsa da umursamadı. Sinem karnını tutup kafasını geriye doğru yasladı. “Biliyor musun Gözde, ben çok uzun zamandır ilk defa kendimi bu kadar mutlu ve enerjik hissettim" bakışlarını ona gülümseyerek bakan Gözde'ye doğru çevirdi. “İnan bir yıl meditasyon yapsam bu kadar rahatlamazdım." Tekrar gülmeye başladığında, Gözde de Sinem'e eşlik etti. Zar zor yine sakinleştiklerinde, bu sefer Gözde; “valla ne yalan söyleyeyim, ben de oldukça rahatladım. Hem senin de mutlu olmana çok sevindim." Elini Sinem'in dizine doğru koydu. “Bu arada inan, gerçek gülümsemen sahte gülüşlerinden bin kat daha güzel. Hep böyle mutlu ol" dediğinde, Gözde'nin bu samimiyetiyle Sinem'in gözleri doldu. Dizindeki elin üzerine kendi elini koyup sıkarken; “her şey için teşekkür ederim Gözde. Arkadaşlık ne anlama gelir bugün senin sayende fark ettim. Bundan sonra bu şekilde arkadaş kalmaya devam edelim, olur mu ?" Diye sorduğunda, endişe dolu gözlerle onun arkadaşlığına ne kadar muhtaç olduğunu, dolan gözleriyle belli etti. Sinem bundan sonra Gözde'yi kıskanmak veya onu yanlış değerlendirmek istemiyordu. Aksi takdirde bu olaylar arkadaşım dediği bir çok insanın, aslında gerçekten arkadaşı olmadığını ve düşse ayağa kaldıracak değilde, gülecek çok çevresi olduğunu fark etmesine neden olmuştu. Gözde karşısında durulacak bir kadın değil, Genç kadın Sinem'in samimi dolu sözleriyle içten bir şekilde gülümsedi. Zaten kendisi söylemese bile Gözde artık eskisi gibi olmazdı Sinem'e. Bugün kesin bir şekilde karar vermişti. Sinsirella Sinem, artık bugünden sonra Sindirella Sinem'di.. “Elbette, bundan sonra anca iki deli iş arkadaşı oluruz" diyerek Sinem'in gülümsemesine neden olduğunda, bu anı bozan yine Bengü olmuştu. Yerinden hızla kalkıp demirlere yapışarak ikiliye doğru baktı. “Şunlara bak, bir de gülüyorlar ! Her ikinizinden de şikayetçi olacağım ! Sürüm sürüm süründürüp, rezil edeceğim sizi !" Diye bağıran kadının tehditleri, anca Gözde ve Sinem'in gözlerini devirmesine neden olmuştu. Sinem kinayeli bakışlarını, demirliğe sülük gibi yapışan kıza doğru çevirdi. "Sana aptalsın demiyorum ama eğer zekandan vergi alınsaydı, maddi durumunda bir değişiklik olmazdı ! Elbette ki bizde şikayetçi olacağız ve sen o zamana kadar o çeneni kapatıp oturacaksın." Dediğinde karşısındaki kadın daha çok kudurdu. “Geç dalganı geç ! Ne de olsa seni bilen biliyor, hâlâ aynısın işte çirkin ve ezik !" Gözde ise daha fazla dayanamamış ve yerinden fırlayarak Bengü'nün karşısına doğru geçmişti. “Bana bak ! O yüzüne sürdüğün bir kiloluk fondöteni az biraz kalbine sürde, kötü karakterin bu kadar belli olmasın !" Bu sözlere daha çok çıldıran Bengü bağırarak Gözde'ye uzanmaya çalışınca, Sinem hızla Gözde'nin kolundan tutarak geriye doğru çekmeye başladı. “Boşver Gözde deliyle deli olma." Diyerek genç kadını kalktığı yere tekrar oturturken, Bengü bu seferde; “sen kime deli diyorsun be !” Diye iyice çirkefleşince, Sinem son kalan sabrı ile Bengü’ye doğru işaret parmağını hırsla salladı. “Yolduğum saçların hâlâ elimde, daha fazla kaşınma istersen !" Diyerek uyardığında, saçlarının dipleri hâlâ sızlayan diğer iki kadın korku dolu gözlerle Bengü'nün koluna girerek zorla yerine oturttu. Sonunda herkes biraz da olsa rahatlarken, o sırada gelen polis memuru ile bakışlar onun üzerine doğru toplandı. Sabah dan beri kadınların bağırışlarıyla başı çatlayan memur, ciddi bir ses tonuyla; “Avukatlarınız geldi şimdi ifade vereceksiniz. Eğer o esnada da bu şekilde tartışan olursa, bu gece burada kalır haberiniz olsun" diyerek uyardı. Kapıları açarken kadınların hepsi yerlerinden kalkıp, gelen diğer memurlarla birlikte yukarı kata doğru çıkarıldı. Gözde babasına yakalanacağım diye içten içe endişe ederken, hiç olmazsa babasının katında olmadığı için biraz da olsa rahattı. Babasına bu durumu açıklayamayacağı için en iyisi gözükmeden işini hâl edip bir an önce buradan kaçmaktı. Sinem ile ikisi bir masada karşılıklı otururken, diğerleri de karşı masadaki memura ifade veriyordu. Ve her iki tarafta avukatları sayesinde birbirinden şikayetçi olmuştu. Sırayla ifadelerini okuyup imza atarlarken, Melisa da karakola gelen abisini girişte karşılamış ve daha sonra beraber yukarıya doğru çıkmışlardı. Sinem imzasını atıp geriye doğru yaslandığında karşıdan gelen Melisa ve ilk aşkı Fatih'i görünce, gözlerini büyüterek kafasını hızla diğer tarafa doğru çevirdi. Yıllardır görmediği adamla karakolda bu halde karşılaşmak kesinlikle istemiyordu. Oturduğu yerden kalkmadan, ayakta dikilerek telefonla konuşan avukatının ceketinden tutup arkasına doğru gizlendi. Avukat Kazım bey, ne olduğunu anlamak için kafasını arkaya çevirdiğinde; “yok birşey, sen konuşmaya devam et.." Diyen kadının fısıltılı sesiyle, içinden 'ya sabır’ çekerek önüne tekrar döndü. Son olarak Gözde imzasını atarken, Sinem'in değişik hareketlerine bir anlam vermeyerek kafasını 'ne oldu ?' dercesine salladı. Sinem ise gözleriyle arkasına bakmasını işaret edince, Gözde hızla arkasına dönüp baktı. Melisa ve yanında gelen adamın diğer taraftaki kızlarla konuşmasına şahit olduğunda, bu defa dudağını ısırarak hızla Sinem'e doğru döndü. "Bu o mu ?" Diyen sessiz fısıltısı, Sinem'in ona dehşetle bakmasına neden oldu. “Evet bu o Gözde ! Ne olur hemen gidelim buradan" dediğinde, Gözde onaylar bir şekilde kafasını salladı. Önündeki imzaladığı ifadeyi hızla memura doğru uzatarak tebessüm etti. “Şey acaba daha birşey yoksa biz gidebilir miyiz?" Diye sorduğunda, Polis memuru uzatılan ifadeyi dosyaya koyarken; "herşey tamam, diğer gelişmeleri avukatınızdan öğrenebilirsiniz" diyerek onayladığı an, Sinem arkası ona dönük olan Fatih ve diğerlerinin dikkatini çekmeden çantasını aldığı gibi hızla ileriye doğru koşturdu. Gözde de aynı telaş ile ayağa kalkıp Sinem'in peşinde gitmeden önce avukata doğru son kez baktı.“Kazım bey, gerisi sizde yarın ajanda konuşuruz." Diyerek o da ileriye doğru koşturdu.. Beşinci katta oldukları için asansörün önüne gelen kadınlar, hızla düğmeye basmaya başladı. Sinem gelemeyen asansöre sessizce saydırırken, aklına gelen detayla hızla Gözde’ye doğru döndü. “Gözde, ben düğmeye basmaya devam ederim. Sen köşeden gizlice bak bakalım geliyorlar mı ?" Genç kadın; “tamam" diye onaylayarak hemen ilerideki köşe başına geçti. Sinem asansör tuşuna art arda basmaya devam ederken, Gözde de köşe başında gelen giden var mı diye kontrol etmeye devam ediyordu. Tam da o sıra da Gözde’nin kolundaki çantasından gelen melodi sesi, irkilmesine neden oldu. Bakışları hâlâ ilerideyken çantasında ısrarla çalan telefonu zar zor bulup, arayan kişiye bakmadan direk açıp kulağına götürdü. “Efendim !" Telaşlı ses tonu, telefonun diğer ucundaki adamın dikkatini oldukça çekmişti. “Gözde müsait misin ?" Karşıdan gelen Sevdiceğinin sesini duyan genç kadın önce şaşkın bir şekilde telefonu kulağından çekip, doğru kişi ile mi konuşuyorum diyerek ekrana kısa bir an baktı. Ve ekranda gördüğünü 'Sevdiceğim' ismiyle daha fazla şaşkına uğrayarak, telefonu tekrar kulağına doğru dayadı. "Yok değilim.. Yani ! Aslında çok müsaitim ama.." Diyerek arkasına baktığında, Sinem'in asansöre tekme attığını görünce gözlerini büyüttü. İçinden; 'hah birde kamu malına zarar vermekten içeriye girelim tam olsun !' Diyerek telaşla; “Yağız ben şuan senin olduğun karakoldayım ! Şimdi çıkacağım, daha sonra konuşalım olur mu hoşçakal.." diye art arda konuşarak, telefonu hızla adamın yüzüne kapadı.. Tam Sinem'in yanına gidecekken, karşıdan gelen Fatih ve diğer kadınları görünce, dehşetle Sinem'in yanına doğru koştu. Sinem ise sonunda açılan asansör kapısıyla; “hah geldi !" Diye sevinerek Gözde’ye haber vermek için tam ona doğru dönmüştü ki, Gözde’nin; “geliyorlar çabuk bin !" Deyişi ile hızla kendisiyle birlikte Gözde'yi de içeriye doğru çekti.. Bu sefer asansör kapısının kapanması için iki kadın da birlikte deli gibi tuşlara basarken, neyse ki sonunda kimseye yakalanmadan asansör kapısı tam zamanında kapandı. Her iki kadın bu sefer derin bir nefes alıp vererek, kendilerini yere doğru bıraktı. Uzun zamandır böyle aksiyon ve macera yaşamamış olan Gözde ve Sinem göz göze gelince tekrar gülmeye başladı. Sinem elini kalbinin üzerine koyarak; "ömrümden ömür gitti" diye gülerken, Gözde de; "benim de öyle" diyerek karşılık verdi. Sonunda giriş kata yaklaşan asansörle yere yapışan kadınlar, bu sefer birbirlerine destek vererek yerden kalkmışlardı. Zemin kata geldiklerini belli eden sesle kapılar açılınca, her ikiside hızla çıkış kapısına doğru ilerledi. Sonunda karakoldan çıktıklarında birbirlerine bakarak gülümsediler. Hayatlarına ortak bir anı eklenen Gözde ve Sinem bugünü ömürlerince unutmayacaktı. Sinem ilerideki taksiciyi çağırmak için elini hafifçe yukarıya doğru kaldırdığında, karşıdan gelen gazeteci ordusuyla elini şaşkınlıkla geri indirdi. Kendisi çok ünlü olmasada ailesinin magazin dünyasında olan unvanı sayesinde tanınan Sinem o an ne yapacağını bilemezken, Gözde de en az onun kadar şaşkındı.. Sinem karşısında bu kadar kalabalık bir grup beklemezken, unuttuğu şey karakolda bir tek onun olmayışıydı. Gecelerin prensi ve iyi bir iş adamı olarak bilinen Fatih'in karakolda oluşu, hemen yayılmış ve bir çok muhabir onun sayesinde kapıya doluşmuştu. Fatih karakoldan çıkmadan önce şirketten çağırdığı şoförü sayesinde, magazincilerin kapıya doluştuklarını önceden öğrenmiş kız kardeşi ve diğer hanımları karakolun otoparkında bekleyen şoförüyle birlikte eve göndermişti. Kendisi ise sırf muhabirlerin yanlış bir haber yapmaması için konuşmak üzere karakolun bahçesine doğru çıktı. Sinem hâlâ şaşkınca ilerideki magazin sürüsüne bakarken, Gözde arkadan gelen Fatih'i fark etti. Bir an Sinem'i kolundan tutup kaçırmak isterken, son anda bu fikirden vazgeçti.. Sinem'in küçükken yaşadığı kalp ağrısının ilacı yanlarına gelen bu adamken, neden şimdi Sinem'i kaçırmakla uğraşsın ki ? Gözde'nin aklına oldukça yatan bu durum yüzünü gülümsetirken, genç kadın her zaman olduğu gibi doğaçlama yapmaya karar verdi. Hızla Sinem'in kolundan tutarak kendisine doğru çevirdi. “Sinem, bu yapacağım şey için şimdiden çok özür dilerim ama belki de bu senin için çok güzel bir başlangıç olacak !" Diye hızlıca kurduğu cümleler, Sinem’in şaşkınca; “ne diyorsun Gözde anlamıyorum" demesine neden oldu. Gözde genç adamın yanlarına iyice yaklaşması ile Sinem'in sorusunu es geçip kendince günah çıkardı. "Bundan sonra dünya ahiret kardeşiz, lütfen bana kinlenme !" Diyerek hiç bir şey anlamayan Sinem'i hızla arkaya doğru itti. Sinem ne olduğunu anlamazken Gözde’nin onu bir anda geriye doğru itmesiyle, panik yapıp çığlık atarak düşerken, çığlık sesi Fatih'in dikkatini çekmiş ve refleks ile tamamen Sinem'e doğru dönmüştü. Fatih genç kadını düşmekten son anda beline sarılarak kurtardığında, Sinem ise gözlerini kapatıp onu tutan kişinin boynuna hızla sarıldı. Şu anki görüntüleri, dans eden çiftin en son birbirlerine sarılarak verdiği pozu oluşturmuştu. Magazin muhabirleri bu görüntüyü kaçırmamak için güvenlik görevlisini atlatıp içeriye doğru dalınca, Fatih kucağındaki kadınla ona uzanan mikrofonlar ve patlayan flaşlarla ne yapacağı bilemez halde kala kaldı. “Fatih bey ! Sinem hanımla ne zamandır gönül ilişkiniz var ?” “Sinem hanım ! Fatih bey sizi kıskandığı adamı dövdüğü için mi karakola düştünüz ?" Daha birbirlerinden habersiz olan bu ikili, duydukları sorulardan çok isimlerini duyunca şaşırıp geri çekilerek birbirine baktı. Sinem hızla gelişen olaylarla şu an adını bile unutmuşken, şaşkın bir şekilde ağzından tek çıkan cümle; “Fatih.." ismi oldu. Fatih ise aynı şaşkınlık ile; “Sinem..” derken, yıllar önce yaşadığı olaydan dolayı özür dileyemediği kadının şimdiki haline baka kaldı. Birbirlerine bakarak sadece isimlerini söyleyen bu çift, yıllar sonra bir kez daha göz göze geliyordu. Birbirlerine şaşkınlıktan bakmaya öyle bir dalmışlardı ki, magazincilere boy boy fotoğraflar verdiklerinin bile farkında değillerdi.. Gözde ise bir köşede, sanki fanı olduğu karakterin aşk filmini izleyen genç kızlar gibi ellerini birleştirmiş, gözlerinde oluşan kalp emojisi ile Sinem ve Fatih çiftini izliyordu. Nasip gerçekten de güzel bir umuttu. Uzak ve imkansız gözüken herşey bir anda yakın ve mümkün olabilirdi. Aynı bu durum gibi… Gözde bunları düşünürken çok yakınında patlayan kamera flaşıyla elini kaldırıp gözlerine siper etmek isterken, ondan önce önüne geçen kişi sayesinde patlayan flaşlar bir anda kesildi. Kafasını kaldırıp baktığında ise aşık olduğu yeşil gözler tamda karşısındaydı… *** Yağız, iki gecedir girdiği terör operasyonları yüzünden oldukça yorgundu. Pazar günüde iş başında olan genç adam operasyondan çıkıp karakola giderken, Gözde'ye mesaj yazmadığı aklına gelince kısaca 'tamam' yazmış ve daha sonra müsait olunca gerekli açıklamayı yaparım diye düşünmüştü. Operasyonları en iyi şekilde yöneterek yanındaki adamlara birşey olmadan bitirdiğinde, ondan huzurlusu yoktu artık. Suçlular hak ettiği yerde, siviller ise güvendeydi. İki gecedir uykusuz olan Yağız, üzerini değiştirip arkadaşlarıyla selamlaşarak otoparktaki arabasına doğru ilerledi. Şuan ona en iyi gelecek şey kesintisiz bir uykuydu ama gel gör ki kafasını karıştıran kadın, yine aklının köşesinden çıkarak kendini belli etmişti. O yüzden arabaya bindiğinde ilk işi cebinden telefonunu çıkarmak oldu. Mesaj yazmayı oldum olası beceremeyen Yağız, bir kaç kez yazdığı mesajı beğenmeyip silence, sinirlendi. En iyisi aramaktı diye düşünerek, hızla arama kısmına girip Gözde'yi aradı. Birkaç çalıştan sonra açılan telefondan gelen ses, oldukça panik halinde olunca Yağız da istemeden endişelendi. Tam 'ne oldu?' Diye soracakken, yüzüne kapanan telefonla bir süre kala kaldı. Gözde'nin karakolda ne işi vardı ki ? Acaba başına birşey mi gelmişti? Aklına doluşan sorularla kaşları çatılan adam, hızla arabadan indi. Otoparkın asansörüne tekrar binip çıkış katına çıkarken, tekrar Gözde'yi aradı. Bu sefer açılmayan telefonla endişesi daha da artmıştı. En son konuşmasında çıkıyorum dediği için girişte ki görevli memura Gözde'yi tarif ederken, dışarıdan gelen gürültüler dikkatini çekince memuru bırakıp çıkışa doğru ilerledi. Kapıdan çıktığında ileride emniyetin bahçesinde muhabirleri ve kameraları fark ettiğinde hemen birkaç memuru çağırıp, hepsini dışarıya atmalarını emretti. Tam tekrar içeriye girerken, kenarda duran Gözde'yi fark edince adımlarını hızla oraya doğru yöneltti. Gözde'nin yoğun flaşlardan etkilendiğini gördüğünde ise hızla genç kadının önüne geçerek görüşünü kapattı. "Sen iyi misin ?" Diyen genç adamdan gözlerini alamayan Gözde, içten bir şekilde gülümsedi. Şuan ne kadar iyi olduğunu bir anlatmaya başlasa, kimse Gözde'yi susturamazdı.. O yüzden tek verdiği cevap; “İyiyim.." olabildi. İyi olduğunu duyan adamın bir yanı rahatlarken, diğer yandan hafif bir şekilde tebessüm etti. "Peki seni eve bırakmamı ister misin ?"Diye sorduğunda, Gözde sadece kafasını sallayarak onayladı. Aksi takdirde konuşsaydı; ‘ya sen ne kadar minnoşsun !' Diyecek kadar saçmalayabilirdi.. Polis memurları muhabirleri dışarıya çıkarınca, Yağız da kalabalığın dağılmasıyla kenara çekildi. Gözde Yağız’ın önünden çekilmesi ile Sinem’i aynı yerde göremeyince, telaşla hızla etrafına dönüp baktı. Sinem'i arayan telaşlı gözleri diğer tarafa döndüğünde ise Fatih'in, Sinem'in elini tutarak onu arabasına doğru götürmesi telaşını yok etmiş ve yüzünde manidar bir gülümseme oluşturmuştu.. Olur da Sinem bu durumdan dolayı sinirlenip Gözde'yi işten kovarsa, kırk yıllık Evle beni Gönül ablaya son zamanlarda taş çıkardığını hisseden Gözde, ileride yapacağı farklı bir mesleğini şimdiden eline almıştı. Eğer işsiz kalacak olursa kesinlikle, ‘Evle beni Gözde’ olur kavuşamayanları kavuştururdu… Kocaman gülümsemesiyle hızla kendi 'Sevdiceğine' doğru döndüğünde ise Yağız ile burun buruna geldi. Hem Yağız hem Gözde, aynı hislerle birbirlerine ilk defa bu kadar yakından baktı. Aklı Gözde ile tanıştığı ilk günden beri karışık olan Yağız'ın kalbi, ilk defa bir işaret gösterir gibi çarptı. Rüyasında ki prensini gerçek hayatta Kara Şövalye olarak bulan Gözde, Yağız'ı gördüğü ilk günden beri kalbinin delice atmasına alışmıştı.. Dünyanın bir elma görüntüsü gibi yuvarlak olduğunu düşünürsek eğer bu dünyada herkesin bir diğer yarısı vardı. İster yıllar öncesinde karşılaşmış olsun. İster ilk defa.. İster ise yıllar sonra.. Yeter ki yarım elma misali birbirlerini bulsunlar, gerisi kaderin işiydi.. Seven insan karışıktır, Acaba Yağız bundan sonra karışık olan duygularına artık bir isim verebilecek miydi yoksa karışık duyguları bir diğer sorularla kafasını karıştırmaya devam mı edecekti ?... *** B Ö L Ü M |
0% |