Yeni Üyelik
36.
Bölüm

36. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️


***


~GÖZDE~


Fukara olan kalbimin bayram yaptığı gün sanırım bugündü. Ben Yağız'ın yeşil gözlerinde kaybolurken, adeta dünyadan soyutlanmış gibiydim. Ta ki, şansımın bana bir kez daha; 'yanlış kapıdasın canım' diyerek yüzüme kapıyı çarpana kadar. 


Daha iki saniye önce birbirimizin gözlerinde kaybolurken gelen korna sesiyle birbirimizden anında uzaklaştık. Kendime gelmem bir iki saniye mi almazken, bulunduğum yer anında gözümün önüne geldi EMNİYET !.. 


İçime dolan panikle hızla bizi ayıran arabanın içine göz ucuyla baktım. Neyse ki babam yoktu ! Zaten babama o vaziyette yakalanmış olsaydık Yağız ile kurduğum pembe düşlü hayallerim, bir anda Töre dizisine bağlanırdı..


Ortamızdan geçen polis aracının bahçeden çıkmasıyla, Yağız eli ensesinde tekrar yanıma doğru gelince kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Bu da yetmezmiş gibi bir de heyecandan dolayı kan basıncının yanaklarıma hücum etmesi, utanmama neden olmuştu. Saf gibi elimle kendime yelpaze yaparak; "hava da baya sıcakmış" dedim.


Ama kafamı gökyüzüne kaldırdığımda güneş bir yana dursun neredeyse yağmur yağacak gibi olan kara bulutlar, daha fazla utanmama sebep olmuştu.. Sol omzumdaki Şeytan, elinde tuttuğu şemsiyesiyle; “he canım hava acayip sıcak, al şu şemsiyeyi de başına fazla güneş geçmesin.."Diyerek, sunduğum bahaneyle daha fazla utanmamı sağlarken, sağ omzumdaki Melek ise gözlerinden fırlayan kalplerle, film çeker gibi etrafında döndü. “Ay seni şapşal şey, çok tatlısınız.." Oğluna kız yakıştıran teyzeler gibi bize bakarak gülümsüyordu. Utancımdan dolayı bakışlarım yerdeyken, ayağımın ucuna kadar gelen siyah ayakkabılarla yutkundum. Ah şimdi şapkaya konularak kaybolan tavşan olmak vardı..


Ama şu an kaçacak yerim olmadığından dolayı en iyisi hiçbir şey olmamış gibi davranmaktı. Önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına doğru sıkıştırıp, bakışlarımı Yağız'a doğru mahçup bir şekilde kaldırdım. O an gördüğüm şey,  Yağız'ın kocaman gülümsemesini son anda kafasını başka tarafa çevirerek saklamasıydı. İlk defa bir adamın gülüşüne şiir yazasım gelmişti. 'Bir gülüşü vardı ki, içimdeki kışı yaza çevirirdi..' 


Bu sefer tebessüm ederek bana doğru döndüğünde, güçlü ses tonu; “gidelim mi ?" Diye sordu. Tek kelime etmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp, sadece kafamı salladım. Aksi takdirde ağzımdan ‘nikah dairesine mi?’ Diye çıkacak cümleleri, son anda susturabilmiştim. 


Milyonlarca insan sesi varken sen kalk, sadece birini duyunca aptallaş. Aşk gerçekten de insanı Leyla da yapıyordu, Mecnun da..


Eliyle ileriyi göstererek buyur der gibi yapınca, gülümseyerek onu takip ettim. Yan yana, karakola tekrar girip otoparka indik. Arabaya bindiğimizde heyecanım hâlâ yerindeydi. Bu yüzden saçma sapan birşey söylememek için o birşey sorana kadar sessiz kalmam, hem benim sağlığım hem de Yağız'ın ani bir kalp krizi geçirmemesi için en iyisiydi..


Sonunda karakoldan çıkıp ana caddeye girdiğimizde, camdan dışarıya gülümseyerek baktım. Acaba dışarıdaki hayat hep mi böyle güzeldi yoksa yanımdaki adam sayesinde mi bu kadar güzel gözüküyordu..? İnanın bu soruyu düşünmek bile insanı mutlu etmeye yetiyordu.


Kolumu cama yaslayıp bu anın keyfini çıkararak dışarıyı izlerken, Yağız'ın sorusuyla ışın hızıyla ona dönmüş olabilirdim. “Seni eve götürmeden önce bir şeyler yiyelim mi?" Sorusu, yüzümdeki gülümsemeyi daha da fazla genişletmişti. Ah Sevdiceğim ! Sence ben bu şansı kaçırır mıyım ?


"Çok güzel olur.." Yağız da tebessüm ederek bakışlarını yoldan çekip, kısa bir an bana bakarak tekrar yola odaklandı. “Tamam o zaman yakınlarda hep gittigim bir restoran var, oraya gidelim." Tebessüm ederek kafamı salladım. 


Kısa bir süre sonra ana caddenin beton zemininden uzak etrafın yeşilliklerle süslendiği, mis gibi çiçek kokan taşlı bir yola girdiğimizde, gülümseyerek camı daha fazla açarak izlemeye devam ettim. Fazla sürmeyen yolculuğumuz, tepe gibi bir yere çıktığımızda son bulmuştu. Yağız arabayı diğer birkaç arabanın olduğu yere park ederek indiğinde, bende onunla birlikte indim.


Gördüğüm manzara nefes kesiciydi. Burası kesinlikle dünyanın yedinci harikası falan olmalıydı. Ben kafenin bahçesine hayranlıkla bakarken, kenarda asılı duran ismi gördüğümde daha fazla gülümsemiştim.


‘Saklı bahçe' kesinlikle isminin hakkını veren bir yerdi. Ve ben buraya Sevdiceğim ile birlikte gelmiştim. Yağız yanıma gelip, gülümseyerek bana baktı. "Beğendin mi?" Diye sorduğunda, içtenlikle; "beğenmek ne kelime bayıldım !"


"Sen bir de buranın tostlarının tadına bak, eminim daha fazla seveceksin."Diye kendinden emin bir şekilde konuşunca, bu tepkisine gülerek karşılık verdim.


"Eminim ona da bayılırım." 


Beraber yan yana bahçeye girdiğimizde, manzarayı görecek en güzel masaya geçip oturduk. Birkaç kişi dışında fazla kimse de yoktu zaten. Bu da huzurun tadını sessizce çıkarmaya yetiyordu. Yağız ile karşılıklı oturduğumuzda o elini havaya kaldırıp, çağırdığı garsona bakarken ben de rahatça ona baktım. Beni buraya getirdiği ve daha da önemlisi hayatıma bu kadar güzel girdiği için ona minnettardım. 


Annem her zaman içten yapılan duâların, daha makbul olduğunu söylerdi. Birdenbire annemin bu sözü aklıma düştüğünde, sipariş veren Yağız'a doğru bakarak; 'inşallah benim elmamın diğer yarısı sensindir..' diye, içimden duâ ederken bulmuştum kendimi.


Giden garsonun ardından Yağız'ın hızla bana doğru dönmesiyle, göz göze geldik. Ve ben bu sefer gözlerimi kaçırmadan gülümsedim."Burası gerçekten de çok güzel.. Sen getirmeseydin eğer böyle bir yerin var oluşundan bile haberim olmazdı, çok teşekkür ederim."


Bu sözlerimden sonra Yağız da hafif bir şekilde gülümseyerek; “rica ederim"demiş ve kollarını masaya doğru yaslayarak, bakışlarını manzaraya doğru çevirmişti. "Genelde kafam karışıksa veya kafamı dinlemek istersem eğer hep buraya gelirim. Sessizliği ve manzarası insanı rahatlatıyor" diyerek bana doğru dönüp; "tost bahane yani.." diyerek gülümsedi.


Aynı şekilde bende ona karşılık verdiğimde, benden mutlusu yoktu. Acaba o da benim gibi mi hissediyordu ? O yüzden mi kafasının karışık olduğunu ima ediyordu ? Bu soru işaretleri bir bir aklımda dolanırken, onları şimdilik bir kenara bırakıp anın tadını çıkarmak istedim. Ne de olsa bunları düşünüp kafayı yiyecek daha müsait zamanlarım elbet olacaktı..


Gelen tost ve çaylarımızla birlikte acıktığımı bile daha yeni fark ediyordum. Garson tabağı önüme koyduktan sonra merakla hemen tostun tadına baktım. Gerçekten de uzun zamandır yediğim en iyi tost olabilirdi. Gözlerimi büyüterek hızla Yağız'a doğru baktığımda, onun da bana bakarak tepkimi merakla beklediğini fark edince gülümsedim.


“Yağız bu gerçekten de çok lezzetli !" Tostumdan bu sefer koca bir dilim aldığımda, Yağız bu halime bakarak; “afiyet olsun" diyerek güldü. Yediğimiz tostlardan sonra bu defa çay sefasına geçtik. Ben bugün başımdan geçen olayı anlatırken, Yağız'ın beni gülümseyerek dinlemesi daha fazla hoşuma gitmişti. Sonunda onunda neden mesajıma geç döndüğünü öğrendiğimde içim rahatlamış ve kalbimde uçuşan kelebeklere engel 


olamamıştım.


Konu konuyu açmış sohbetimiz iyice güzelleşmişti..


“Biliyor musun, aslında bende polis olacaktım.." Yağız'ın havaya kalkan kaşlarından şaşırdığını anlamıştım. “Neden olmadın peki ?" Diye sorduğu sorusuyla, hafif bir şekilde gülümseyip kollarımı masaya doğru yasladım.


“Küçükken hep babam gibi bir polis olacağım derdim. Bu yüzden de liseyi bitirir bitirmez sınavlara girdim ama babam bir hafta sonra girdiği bir çatışmada ağır yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Ameliyattan sonra iki hafta da komada kaldı. Annem de o sırada sende baban gibi yüreğimi dağlama diyerek bana yalvarınca, bütün gücüm tükendi.." Ailecek perişan olduğumuz o dönemi hatırlayınca, istemsiz bir şekilde dolu olan gözlerim bir musluk misali akmaya başladı. Normalde zaten ağlamayı seven biri olmadığım gibi bir de başkasının yanında ağlamayı hiç sevmezdim. Bu yüzden hızla göz yaşlarımı silerek gülümsedim. 


“İşte o an hayallerimden vazgeçmek zorunda kaldım. Her ne kadar sınavı kazanmış olsamda, neyse ki çizimi de çok seviyordum. O yüzden moda tasarımını tercih ettim" hafif bir şekilde gülümsediğimde, Yağız da aynı şekilde karşılık verdi. “Zaten ne kadar cesur ve güçlü olduğunu, o bankada ki adamı dövmenden anlamıştım" kısa bir an kahkaha attım. Benim gülmemle birlikte Yağız da kocaman gülümsemişti. Bu güzel sohbetimiz git gide uzamış ve biz neredeyse koca bir demlik çayı beraber sohbet ederek bitirmiştik..


En son annemin arayarak nerede kaldığımı merak ettiğini sorduğunda, her ikimizde zamanın nasıl geçtiğini anlamamış ve saatin farkına daha yeni varmıştık.. “Yoldayım anne geliyorum" diyerek telefonu kapattığımda, Yağız da şaşkınca kolundaki saate baktı. “Zaman nasıl geçmiş anlamadım, ben seni eve bırakayım" yerinden hızla kalkıp; "sen arabanın yanına git ben hesabı ödeyip geliyorum hemen" demiş ve hızlı adımlarla ileriye doğru ilerlemişti. Ben ise liseli aşıklar gibi annem arar aramaz, telaş yapan Yağız'ın ardından gülerek baktım. Bu adam daha ne kadar tatlı olabilir diye düşünürken, hep daha fazlasıyla karşılaşıyordum..


Beraber arabaya geçip yola çıktığımızda yine sohbet ederken, bir daha ki yemek ısmarlamayı benim yapacağımı belirtiğimde, gülümseyerek kabul etti. Bu da demek oluyor ki, Yağız ile daha fazla vakit geçirip onu daha iyi tanıya bilecektim..


Kısa süren yol Yağız'ın arabayı mahallenin başında durdurmasıyla son bulduğunda, tebessüm ederek ona doğru döndüm. "Herşey için tekrar çok teşekkür ederim."


"Asıl ben teşekkür ederim bana eşlik ettiğin için." Dediğinde kocaman gülümsedim. Çantamı koluma takıp, kapı koluna doğru uzanarak; “iyi geceler kendine dikkat et" o da bana karşı tebessüm ederek; "sende kendine dikkat et ve daha az macera yaşa" diye karşılık verdiğinde, başımı olumlu bir şekilde sallayarak güldüm.


Hadi kızım in artık arabadan..


içimden kendime saydırırken, Yağız'a son kez gülümseyerek hızla arabadan indim. Kapıyı kapatırken Yağız'ın da diğer taraftan indiğini görünce oldukça şaşırdım. Ah be Sevdiceğim, ben zaten seni zar zor bırakıyorum. Sen ne diye indin ki şimdi ?


“Geç oldu sen apartmana gir, ben öyle gideyim" dediğinde, resmen koşup Yağız'ın boynuna atlamamak için kendimle tekrar bir mücadeleye girmiştim. Yapma kızım yapma..


"Tamam o zaman görüşürüz.."


"Görüşürüz.." demesiyle arkamı hızla döndüm.


"Sakın Gözde, sakın arkana bakayım deme ! Bak eğer gidip de adamın boynuna atlarsan herşeyi batırırsın ! Yapma etme kızım hızla yürümeye devam et !" Bir yandan sessiz bir şekilde deli gibi kendime konuşurken, diğer yandan hızlı adımlarla apartmana doğru ilerliyordum.


Tam apartmanın bahçesine girerken, bana ilk ihanet eden ayaklarım oldu ve anında durdu.. Sonrasında ayaklarımın isyanına katılan kalbim, hızla arkama dönüp Yağız'a bakmama neden oldu..


Arabasının tam önünde bir eli cebinde, boynunu hafif yana doğru eğerek bana el sallayan Sevdiceğime öylece bakakaldım.


Kalbim koş derken, sağolsun son dakikada mantığım dur ! Diye uyarıda bulundu. Hemen sonrasında ise bütün kontrolü beynim ele geçirdi ve hızla beni fabrika ayarlarıma geri döndürdü. Artık tam anlamıyla kendime geldiğimde bende gülümseyerek Yağız'a doğru el salladım ve hızla apartmanın bahçesinden içeriye doğru girdim.


Artık tam anlamıyla eve girdiğimde ise annemden akşam yemeğine geç kaldığım için ayrı, dışarıda yemek yiyip de geldiğim için apayrı bir azar işitmiş olsamda, bugün kimse moralimi bozamazdı..


Öyle ki annemin azarını bile gülümseyerek dinlemiş, daha sonra yanaklarını öpüp annemi arkamda şaşkın bir şekilde bırakarak odama geçmiştim. Odama girer girmez çantamı yere atıp, kendimi de sırt üstü yatağıma doğru bıraktım. Bugün Yağız ile bir kez daha tesadüfen karşılaşmamız ve sonrasındaki samimi sohbetimiz sanki bana bir yıl yetecek mutluluğu vermişti.. 


Gözlerimi yumarak Yağız'ın gülen yüzünü hayal ettim. Ah benim Kara Şovalyem.. Tam uyku moduna geçiyordum ki, kapımın tıklanmasıyla gözlerimi açmadan; "gel" diye seslendim. Baş ucuma kadar gelen Tekin; “abla yorgun musun ?" diye sorunca, gülümseyerek gözlerimi açtım. “Yoo ablacım değilim, ne oldu ?"


“Birazdan Feyza abla ve Buğra gelecek, eğlence gecesi yapacaktık ya hani.." dediğinde hızla yerimden doğruldum. Bugünkü yaşadığım olaylardan sonra eğlence gecesini tamamen unutmuştum.


“Ay doğru ya ben onu unuttum. Tamam sen çık şimdi ben üzerimi değiştireyim benim odamda takılırız." Tekin lafımı ikiletmeden hemen onayladı.


“Tamam abla" diyerek odamdan çıktığında, bende hızla yerimden kalkarak pijamalarımı giyindim. Bu kadar güzel bir günü, eğlenceli bir geceyle kapatmaya elbette ki hayır diyemezdim..


***


Feyza ve Buğra'nın da gelmesiyle eğlence gecemiz, çay ve abur cuburlarla başlamış kısa bir sohbetten sonra hep beraber oyunlara geçmiştik. Gecenin sonlarına doğru eski oyunlardan biri olan, 'isim, şehir, hayvan' oynarken, Tekin'in 'B' harfiyle başlayan hayvana ‘Banvit tavuğu’ yazması, oyunu orada bitirip onu birinci seçmemize neden olmuştu. 


Kardeşimin bu filozof olma iddiası gün geçtikçe ilerlerken, bu sefer üşenmemiş ve ayağa kalkarak alkışlamıştım onu. Gülme krizlerimiz, annemin her iki dakikada bir odama gelip; "yavrum, evladım ! Az yavaş gülün, komşular rahatsız olacak" diye uyarılarıyla, bol eğlenceli ve komik gecemizi orada sonlandırdık. Bütün gece çocuklarla yan yana olduğumuzdan dolayı Feyza ile rahat bir şekilde konuşamasakta, onlara çaktırmadan hem bugün yaşadığım karakol olayını, hem de Yağız ile olan saklı bahçe sefasını kısaca anlata bildiğim kadar anlatmıştım..


Ama gel gör ki detayları benim kadar merak eden dostum, bu durumdan elbette ki tatmin olmamıştı. Feyza ve Buğra kendi evlerine geçerken, bende onları uğurlamak için hemen arkalarındaydım. Feyza kardeşinin sırtından yavaş bir şekilde ittirerek;


“sen geç ablacım anahtarı dışarıda bırak, bende geliyorum şimdi." Diyerek evin anahtarını eline verdi. 


Buğra anahtarı alıp hızla karşı dairenin kapısını açarken, bize doğru döndü. “Tekrar iyi geceler Gözde ablacım" dediğinde, içten bir şekilde gülümseyerek; “sana da iyi geceler paşam." Diye karşılık verdim. Sonunda Buğra içeriye girip kapıyı ardından kapatır kapatmaz, Feyza hızla bana doğru döndü. “Demek saklı bahçe ha?" Diyerek gözlerini kısıp gülümsediğinde, bende aynı şekilde karşılık vermiş ve daha sessiz olması için hafif bir şekilde omzuna vurmuştum..


“Bir de bana meraklı Melahat dersin sessiz ol, anam duyarsa beni detay manyağı yapıp herşeyi öğrenene kadar uyutmaz.." Feyza bu sefer sevimli bir şekilde gülümsedi. “O zaman yarın öğlen yemeğini beraber yiyelim.." Diyerek güzel bir teklifte bulunduğunda, tebessümle karşılık verdim. “Bak bu güzel olur.."


"Tamam o zaman yarın öğle aram bir saat boş, rahat rahat konuşuruz.." Başımı olumlu bir şekilde salladım.


"Olur kuzucum, sabah yine detayları konuşalım" birbirimize sarılıp sonunda evlerimize girebildik. 


Anne ve babam çoktan uyurken, Tekin ve Metin daha yeni yatmıştı. Bende bugün yüzümden eksik olmayan gülümsememle birlikte, koridorda sessiz bir şekilde horon oynayarak hızla lavaboya doğru girdim. İşlerimi hal ettikten sonra lavaboda ellerimi güzelce yıkayıp ardından dişlerimi fırçalamak için raftaki fırçama doğru uzandığımda, aklıma gelen detay aynadaki yansımama dehşetle bakmama neden olmuştu.


Eyvahlar olsun, asıl olay yarın iş yerinde yaşanacaktı ! Sinem ya beni kovocaktı ya da beni bağrına basacaktı. Duâlarım ve ümidim ise kesinlikle ikinci şıktan yanaydı. Artık bundan sonrası yarını bekleyip görmekti.. 


Dişlerimi hızla fırçalayıp, odama doğru geçtim. Yatağıma uzanarak üzerimi örterken, yanımdaki gece lambasını da kapattım. Gözlerimi karanlığa doğru teslim ederken ki tek temennim, yarının da en az bugünkü kadar güzel geçmesiydi..


Sonuçta Atalarımız ne demiş;


'iyi düşün iyi olsun..'


***


B Ö L Ü M


S O N U


Loading...
0%