@hayalperestanka
|
Keyifli Okumalar Dilerim ❤ *** Sabah alarmın sesi kulağıma güzel bir melodi şeklinde geldiğinde, gülümseyerek yanımdaki komidine uzanıp alarmı kapattım. Her sabah kafamı ütüleyen alarmın sesi bile, bugün bana daha bir güzel gelmişti. Aşkın insanı ne kadar değiştirdiğini anlamak, anlamaktan ziyade yaşamak oldukça güzel ve eğlenceliydi. Yatağımın içinde gerilme hareketleriyle kendime gelirken, aklıma yine Yağız geldi. Hızla gülümseyerek doğrulup geriye doğru yaslandım. Acaba şuan ne yapıyordu ? Sol omzumdaki Şeytan esneyerek gözündeki göz bandını kaldırıp, bana ters bir şekilde baktı. “Sabahın yedisinde kalkıp da seni düşünmediği kesin" diyerek her zamanki gibi moralimi bozarken, bu sefer ona ters bir şekilde bakan bendim. Anlaşılan bu yine euzübesmele istiyordu.. Şeytan tarafından moralim bozulurken, Meleğim de her zamanki gibi kocaman gülümsedi. “Gözdeciğim sen boşver onu. Yağız'a günaydın mesajı at da şu an ne yapıyor öğrenelim." Güzel bir fikirle moralimi anında düzelttiğinde gülümsedim. Bu süper bir fikirdi.. Hızla komidinin üzerindeki telefonuma doğru uzanırken, Şeytan yine susmamıştı.. “Azıcık ağır ol kız ! O ne öyle hemen günaydın mesajları falan. Oldu olacak adama bir de işe giderken sütünü içtin mi diye sor." Diyerek söylenirken, ben ise telefonumu elime alıp gülümseyerek geriye doğru yaslanmış ve Şeytanın sözlerini kulak ardı ederek hızla ekran kilidini kaydırmıştım. Telefonun mesaj bölümüne girdiğimde ise karşıma çıkan okunmamış mesaj bildirimi, hem şaşırmama hemde gözlerimi büyüterek ekrana bakmama neden olmuştu. Yağız bana mesaj atmış !.. Hemde dün gece ! Heyecandan yerimden birden doğrulunca, elimdeki telefonu yatağımın içine doğru düşürdüm. Bu durum kısa bir süre vakit kaybetmeme neden olmuş olsa da, sonunda yorganımın altında giren telefonu bulmuş ve hayal mi görüyorum diye atılan mesaja bakarak tekrar okumuştum. Gelen Mesaj: SEVDİCEĞİM / ~Umarım geç kalman sorun olmamıştır ? Bir yandan mesajı okurken gülümsememe engel olamazken, diğer yandan aşk ile mesajı tekrar okudum.. Ah be adam ! Sen ne kadar da minnoşsun öyle.. Dün gece yaptığımız eğlence gecesi yüzünden telefona bakmak aklıma bile gelmemişti. Bu yüzden gelen mesaj beni mutlu ettiği kadar mahcup da etti.. Adam kalksın sana gece uyumadan önce mesaj atsın, sen telefona bakmayı akıl edeme ! Kendime kızmayı bir kenara bırakıp, heyecanla telefonumun klavye tuşlarına hızla dokundum. Gönderilen Mesaj:SEVDİCEĞİM / ~Yo hayır hiç sorun olmadı. Kusura bakma lütfen ben attığın mesajı daha yeni görüyorum.. Mesajı atar atmaz, bu seferde acaba mesajı ne zaman görür diye heyecan yapmıştım. Telefonu yatağıma bırakıp yerimden hızla kalktım. Heyecandan olsa gerek, bir an nefes alamıyor gibi olmuştum. Her sabah annem yapsa da bu sefer ona bırakmamış ve odamın penceresini hızla açarak, temiz gibi havanın içeriye girmesine izin vermiştim.. Annemin niyeti, sabah ayazının kıçıma eserek beni çabucak uyandırmasıyken, benim ise şuan ki tek amacım, heyacandan ulaşamadığım beynim ve söz dinlemeden hızla atan kalbimin sakinleşmesi içindi. Tam o anda mesaj bildirim sesi kulağımda çınladığında, geriye hızla dönerek adeta yatağımın üzerine doğru uçtum. Ve bu uçma konusunda gün geçtikçe ilerliyordum. Sanırım yakında tek rakibim TÜRK HAVA YOLLARI olacaktı.. Gelen Mesaj:SEVDİCEĞİM / ~Önemli değil sorun çıkmamasına sevindim, bu arada günaydın. Mesajı okuduktan sonra dayanamayıp, telefonu kalbime doğru bastırdım. Ah be adam acaba sen hangi Galaksinin Prensi oluyorsun !.. Sol omzumdaki Şeytan sinsi bir şekilde gülümsediğinde, yine bana laf sokacağı anlamıştım. "Onun hangi galaksiden olduğunu bilemem ama işe biraz daha geç kalacak olursan, Sinem'in seni hangi galaksiden süreceğini çok iyi biliyorum" diyerek bay bay yapınca, kendime hemen geldim. Ben yine onu unutmuştum, hemen hazırlanmam lazım ! Gönderilen Mesaj:SEVDİCEĞİM / ~Günaydın, kendine dikkat et lütfen :) Mesajı sevdiceğime atar atmaz hızla kalkıp odamdan çıkarak lavaboya doğru koşturdum. Elimi yüzümü yıkayıp oyalanmadan tekrar odama girdim. Gardolabımın önüne geçmeden önce yine telefonuma mesaj gelmiş mi diye kontrol ettim. Yağız'ın cevap verdiğini görünce ise gülümseyerek hızla mesajı açtım. Gelen Mesaj:SEVDİCEĞİM /~Sende öyle, kolay gelsin. Yazacak bir şey kalmayınca en iyisi emoji atmak diye düşünüp hangisini atsam diye bakarken, sağ omzundaki Melek; “öpücük ,gülücük, öpücük, gülücük..” Diyerek bana gaz verince, elim tam o emojilere gidiyordu ki, Şeytanın araya girmesiyle son anda durdum. “Höh ! Daha adamı gördüğünde öperek selamlaşmıyorsun, bir de kalkıp öpücük emojisi mi atacaksın?” Dediğinde ilk defa bir konuda Şeytana hak vermiştim. Şimdi yiğidi öldür hakkını ver demişler.. Kafamı daha fazla karıştırmadan hızla gülümseme emojisini atıp, telefonu tekrar yatağa atarak bu sefer giyinmek için dolabıma doğru yöneldim. *** Evden hızla çıktığımda aklıma gelen şeyle ilk işim bir markete girmek olmuştu. Sonuçta Sinem'e bir diş fırçası borçluydum. Kaliteli bir şey olmasına özen gösterirken, sadece bir diş fırçasına her ne kadar yüz Tl vererek içimdeki emekli teyzeyi hüzünlendirmiş olsamda, haksız olduğum için sesimi çıkarmadan almıştım. Neyse ki Metin dün gece kartımı bana vermişti de, nakit para vermek zorunda kalmamıştım. Marketten çıkıp ana caddeden geçen ilk taksiyi durdurup bindim. Normalde; 'acelem var biraz daha hızlı gider misiniz ?' Desem anca hız yapacak olan taksici abimiz, bu sefer benim şansıma oldukça hızlı çıkmıştı. Sinem ile geç karşılaşmak için oyalanmak isterken, bugünkü şansım sağolsun bana yine müsait bir taraflarıyla gülmüş, karşıma jet garsondan sonra birde jet taksiciyi çıkarmıştı ! Ajansın önüne geldiğimde taksici abi bana dikiz aynasından bakarak; "geldik abla.." dediğinde, gözlerimi devirdim. “Maalesef görüyorum abi, keşke biraz daha geç kalsaydık." Taksici abiye trip atarak ödemeyi yapmış, arabadan öyle inmiştim. Abi de arkamdan bir süre şaşkınca bakıp, açık olan penceresinden; "Allahım, ne deliler var dünyada !" Diyerek bana laf sokmuş ve benim cevap vermeme müsade etmeden hızla oradan ayrılmıştı. Akıllı adamdı. Aksi takdirde kalsaydı ayağımdaki topukluyu kafasına yiyecekti. Taksinin arkasından bakmayı boşverip önüme doğru döndüm. Kafamı yukarıya doğru kaldırarak, ajansa doğru baktım. Umarım herşey benim düşündüğüm gibi güzel bir şekilde gelişmiştir ve yine umarım Sinem bana sinirli değildir.. Tedirginlikle kolumdaki saatime bakmak isterken, evden apar topar çıktığım için saatimi takmadığımı fark ettim. Zaten aklımı başıma alıp da, buraya kadar gelmem mucizeydi.. Tam o anda sol omzumdaki Şeytan, kolundaki saate bakıp gülümsedi. “Saat üç buçuk ve dört arası değişiyor canım.." Gözlerimi devirdim. Ben evden çıkarken sabahın sekiziyken hangi ara öğlenin üçü veya dördü olmuştu.. Sol omzumdaki Şeytan, bu tepkime karşı kahkahalara boğulunca, şaşkınca baka kaldım. “Gözde bazen salak olduğunu düşünmüyor değilim ve bu düşüncem özellikle aşık olduğundan beridir var.." dediğinde, dudaklarımı büzdüm. Ne dedim ki ben ? Sağ omzumdaki Melek, yanağımı öperek Şeytana kötü bir şekilde baktı. “Ne diye kızıyorsun ki kıza ! Hem bende anlamadım ne demek istediğini." Dediğinde, Şeytan bu sefer Melek ve bana bakarak gözlerini devirmişti. “Anlasanız şaşırırdım zaten ! Neyse şimdi ikiniz de beni iyi dinleyin" diyerek, eline sürdüğü siyah boya ile yanaklarına askerlerin yaptığı gibi savaş boyalarını çekip, bize ciddi bir şekilde baktı. “Demek istediğim şey, böyle salak salak şeyler yaparak ya üç buçuk atmaya devam edeceksin. Ya da dört dörtlük bir plan yapıp, Sinem'e kendini affettireceksin. Şimdi anladınız mı saftirikler." Bugün ilk defa Şeytana ikinci kez hak vermiştim. Melek ise gözlerini devirerek Şeytana baktı. “Esprini anlamamız normalmiş, bir kere bizim ruhumuz temiz" diyerek önüne döndü. Ben bu tartışma arasında kalmışken, çok yakınımdan gelen sesle hızla kendime geldim. "Gözde hanım, siz iyi misiniz ?" Ajansın güvenlik görevlisi Murat abiyi karşımda endişeli bir şekilde gördüğümde, zoraki bir şekilde gülümsedim. İç seslerimle tartışırken artık daha dikkatli olmam lazımdı. Yoksa bu gidişle ciddi anlamda deli damgası yiyecektim ! “İyiyim Murat abiciğim dalmışım sadece, bu arada günaydın" Murat abi cevabım ile birlikte tebessüm ederek; "günaydın" dedi. Artık kaçacak başka bir yerim kalmadığı için el mecbur ajansa girdim. Kalabalık olan asansöre binerek en önde bekledim. Asansör yukarı kata geldiğinde ise kapıların açılmasıyla, arkamdan çıkmamı bekleyen kadınları umursamdan ilk önce kafamı dışarıya doğru çıkardım. Önce sağıma hemen ardından soluma baktım. Ne yani, bu durum bir tek trafik kurallarında geçerli değildi ya ! Sonuçta araba niyetine, Sinem de çarpabilir ! Etrafta Sinem'in olmadığına emin olduktan sonra asansörden inip, hızla kendi odama doğru ilerledim. Odamın önüne geldiğimde ise Kahküllü ve Uğur'un ayak üstü sohbet ettiğini görünce gülümsedim. Yanlarına doğru daha çok yaklaştığımda, Ayşe'nin elinde tuttuğu bir demet gül ile yüzümdeki gülümsemem daha da fazla genişlemişti.. Sanırım Yağız bana gül verecek olsa heyecandan ne yapacağımı şaşırır, en sonda gül reçeli yaparak mutlulukla yerdim.. Sırf tepkilerini merak ettiğim için bu sevimli ikiliye takılmadan edemedim. "Selam gençler ben geldim." Kahküllü panikle gülü arkasına doğru saklarken, Uğur bana bakarak gülümsüyordu. “Hoşgeldin Gözde abla.." “Hoş buldum Uğur böceği, siz hiç rahatsız olmayın ben odamdayım.." diyerek, Kahküllüye imayla gülümseyerek hızla odaya girmiş ve kapıyı kapatır kapatmaz gülmeye başlamıştım. Neyse ki sesim dışarıya fazla çıkmıyordu. Tam çantamı masaya koyarak yerime geçip oturmuşken, kapım çalınca kafamı kaldırıp baktım. Kahküllü mahçup bir şekilde içeriye girdiğinde, imayla gülümsemeye devam ettim.“Uğur böceği nerede ?" “Ee şey çekimi varmış o yüzden gitti. Yani ben öyle sanıyorum.. Yani pek de emin değilim.." Kahküllü sorumla birlikte panik yapıp iyice saçmalayınca, kendimi tutamamış ve kahkaha atmaya başlamıştım.“Çocuğu kovdun değil mi ?" “Olur mu öyle şey Gözde hanım iş saati sonuçta, o da işinin başına gitti." Dediğinde kahküllüme daha fazla eziyet çektirmemek için konuyu şimdilik kapadım. Ama sadece şimdilik. Eğer Sinem ve Fatih vakasında sağ çıkabilirsem; 'Evle beni Gözde'ye sonuna kadar devam edecektim.. “Tamam canım sende rahat ol lütfen, sonuçta arkadaşlığınıza karışacak değilim ya.." Bir abla edasıyla söylediğim bu sözlerden sonra sanki karşımda suç işlemiş bir çocuk gibi duran kahküllünün bu haline daha fazla dayanamadım. Ayağa hızla kalkıp yanına giderek ona sıkıca sarıldım. İlk başta şaşırsa da, hemen ardından o da bana sarılmıştı. Gülümseyerek geri çekildim. “Bak kahküllüm, ne olursa olsun beni bir ablan olarak gör. Çünkü ben seni kardeşlerimden ayırmayacak kadar değer veriyorum." Kahküllü içten bir şekilde gülümsedi. “Çok teşekkür ederim bende size çok değer veriyorum." “Biliyorum kahküllüm ama gözünü seveyim Uğur'a söyle de, bana resmi ortamlar haricinde sana nasıl abla demesini öğretsin." Dediğimde ikimizde gülmeye başladık. Bu kızın naifliği ve resmiyeti beni benden alıyordu. Kahküllünün masasındaki telefonu çalınca; “ben telefona bakayım" diye koşturarak odadan çıktı. Ben de arkasından gülümseyerek masama geçip tekrar oturdum. Bilgisayarımda son yapılan sipariş listesine bakarken, kahküllü açık olan kapıyı tıklatarak dikkatimi çekerek yanıma doğru geldi. “Gözde hanım, yeni aldığınız proje için Sinem hanım bütün departmanın ustalarıyla birazdan küçük bir toplantı yapacakmış. Sizi de şimdi toplantı odasına çağırıyor" Gözlerimi büyüttüm. Eyvahlar olsun ! Yoksa beni toplantı odasında herkesin içinde mi kovacaktı? “Gözde hanım.." “Hı.. ?" “Daldınız diyorum, iyi misiniz ?" Dediğinde yerimden hızla kalkıp, üzerimdeki bluzumu düzelttim. “İyiyim kahküllüm merak etme, ben toplantı odasına geçiyorum." Demiş ve masadan çıkmadan önce çantamdaki hediye paketini de almıştım. Ne ? Bir diş fırçasına o kadar para vermiştim, elbette ki hediye paketi yaptıracaktım.. Tam odadan çıkacakken, arkamdan gelen kahküllüye dönüp tekrar sarıldım. Kısa bir sarılıştan sonra hemen geri çekilip, Kahküllüye baktım. “Hakkını helal et Kahküllüm. Ben senin her zaman ablan olarak kalmaya devam edeceğim. Olur da görüşemezsek eğer söyleyeyim de içimde kalmasın. Uğur çok iyi bir çocuk. İleride evlenirseniz ve bir kız çocuğunuz olursa eğer adımı onda yaşatın olur mu ?" Diye türk film sahnelerine taş çıkaran bir performans sergilediğimde, Kahküllüden sadece; “ha ?" yanıtını duymam, bütün duygusal havayı bir anda dağıtmıştı. “Neyse boşver Kahküllüm, gelince konuşuruz" arkamı dönmüş ve bu defa odadan hızla çıkmıştım. Sonuçta kaçmanın bir faydası yoktu. Demek ki benim iş hayatımda buraya kadarmış. Ne yapalım artık, bende yeni sektöre adım atar; 'Evle beni Gözde' programını kurardım.. Elimdeki hediye paketini arkamda tutarak aynı katta olan toplantı odasına doğru ilerledim. Büyük kapıyı açıp girdiğimde ise salonda çoğu kişinin beklediğini gördüm. Selam vererek oturduğumda, birkaç kişide ardımdan gelerek yerlerini almıştı. Herkes tam anlamıyla toplanınca, en son Sinem'in de gelmesiyle toplantı başladı. Dün yaptığımız anlaşmayı baştan aşağıya konuşup, bütün detayları tek tek ayarladık. Toplantı yaklaşık iki saat sürdü ve ben o iki saat de deyim yerindeyse, diken üstünde oturmuştum. Sinem'in beni kovması bir yana dursun, gerekmediği yerde konuşmamıştı bile. Bir de üzerine oldukça uykusuz gözükmesi cabasıydı. Bana imalı bir bakış bile atmamıştı. Kesinlikle bir sorun vardı ve büyük ihtimalle bu konuda tek suçlu bendim. Bu yüzden toplantı biter bitmez Sinem ile konuşmalıydım.. Sinem'in toplantı bitti demesiyle herkes yerinden kalkmıştı. Bende hızla yerimden kalkıp Sinem'in yanına tam gidecekken, dikim atölyesinin şefi Tuğba hanımın proje ile ilgili Sinem'e soru sormasıyla duraksadım.. En iyisi daha rahat konuşabilmek için onun odasına gitmekti. O yüzden Sinem işini hâl edene kadar bende çoktan salondan çıkmış ve hızla onun odasına doğru ilerlemiştim.. Odasına geçip oturmadan önce elimdeki küçük paketi bilgisayarının yanına koyup ardından masasının önündeki tekli koltuğa geçip oturdum. Bir elim çenemin altında tam düşüncelere dalmışken, Sinem’in odaya girmesiyle yerimden hızla kalktım. Sinem bana doğru donuk bakışlarla gelirken yüzünde hiç bir mimik oynamıyordu. Ne kızgın, ne mutlu, ne de öfkeliydi.. Kendi koltuğuna oturmak yerine hemen benim yanımdaki çiftli kanepeye geçip oturdu. Bende o oturur oturmaz büyük bir merakla soluğu hemen yanı başında almıştım. Yanına oturmam ile kafasını çevirip bana üzgün bir ifadeyle bakınca, içten içe endişelendim. Hızla elini tutarak gözlerinin içine baktım. “Sinem ne oldu, niye böylesin sen ?" Diye sorduğumda, acı bir şekilde gülümseyerek tuttuğum elimin üzerine diğer elini koydu. “Gözde, sanırım ben hâlâ Fatih'e aşığım.." dediğinde, derin bir nefes verdim. “Allah iyiliğini versin ya ! Bende birşey oldu sandım" deyip ardından kocaman gülümsedim. “Ne güzel işte hem sen dün neler oldu onu anlat.." Hızla elimi çekip, oturduğum yerde ayağımın birini katlayarak tamamen ona doğru döndüm. Sorumla birlikte Sinem salık bıraktığı saçlarını geriye doğru atıp; “ne olmadı ki.." diyerek merakımı daha çok körüklerken, hafif bir şekilde omzuna vurdum. “Onu anladık ya ! Hadi bana her şeyi en baştan anlat” diyerek sitem ettiğimde, bu sefer Sinem'in yüzünde gerçek bir gülümseme oluştu.. *** ~ YAZARDAN ~ Sinem içinden kısa bir an düşündü. Gözde hep mi böyle sıcak kanlıydı yoksa o mu hiç farkında değildi ? Kafasında sanki soru işaretleri hiç yokmuş gibi bir de bu soru eklenmişti. Ama neyse ki Gözde bu gergin ortamı çok güzel dağıta biliyordu.. Her ikisi de sanki kırk yıllık dost gibi samimi bir şekilde birbirine dönüp, dün olan bitenleri tek tek konuştu. Sinem'i bu şekilde düşündüren ve sarsan şey hiç şüphesiz ki, çocukluk olarak gördüğü ilk aşkının aslında hayatının aşkı olduğunu fark etmesiydi.. Dün muhabirlerin soruları art arda geldiğinde ne yapacağını bilemeyen ikili, görevli memurların araya girmesiyle kurtulmuştu. Sinem tam Gözde'nin yanına doğru adım atacakken, Fatih'in bir anda elini tutarak onu çekiştirmesiyle ne yapacağını şaşırmış ve sesini dahi çıkaramamıştı. Fatih genç kadını hızla ön koltuğa oturtup kendisi de hemen şoför koltuğuna geçerken, arkasından muhabirlerde arabalarına atlayarak ikiliyi takip etti. Fatih bir yandan arabayı sürerken diğer yandan bakışlarını sessiz sedasız yanı başında duran kadına doğru çevirdi. Küçükken sevimli olan bu kadını, kardeşi Melisa sayesinde tanımıştı. Ara sıra ailesiyle geldiği akşam yemekleri ve birkaç kere kız kardeşiyle evde ders çalışırken gördüğü o sevimli kız, bugün deyim yerindeyse su gibi güzel bir kadın olmuştu. Bakışlarını bu defa dikiz aynasına doğru çevirdiğinde, muhabirlerin hâlâ onları kovaladığı fark edince, ağzının içinde sessiz bir küfür savurdu. Bu durum Sinem'in dikkatini çekerken, sonunda genç kadın şaşkınlığını bir kenara atmış ve hızla kendine gelerek aynadan arkadaki kuyruk şeklinde olan arabalara bakmıştı. Fatih'e her ne kadar 'beni bir taksi durağına bıraksan daha iyi olur' dese de, genç adam Sinem'i dinlememiş ve yola devam etmişti. Hem nede olsa Fatih sonunda arkasında ki muhabirleri atlata bilmişti. Herşey buraya kadar güzel olsa da Fatih genç kadını evine bırakırken, kapıda onları bekleyen muhabirleri hesaba katmamıştı. Böylelikle o sevgili sorularına hiç bir şekilde cevap vermeyen çift, istemeden de olsa bu hareketle muhabirlere çok güzel bir şekilde cevap vermişti. Sinem, Fatih'e bakmadan eve hızla girdiğinde ilk işi odasındaki lavaboya girip, soğuk bir duş almak oldu. Akşam saatlerinde ise bu beklenmeyen aşk dedikodusu, sosyete cemaatinde ışık hızıyla yayıldı. Bu durum sayesinde o gün Sinem'in annesi ve Fatih'in annesi uzun bir aradan sonra ilk defa telefonda görüştü. Durum babaların kulaklarına kadar gittiğinden dolayı, herkesin ortak kararıyla hemen ertesi gün Fatih ve ailesi akşam yemeğine davet edildi. Sinem ise aklının ucundan geçmeyecek olayı yaşıyor oluşuna hâlâ inanamıyordu.. Gece saatlerinde hiç susmayan telefonları art arda geldiğinde, sonunda sinirlenip birini açtı. Ama ne yazık ki duydukları karşısında telefonu açtığına pişman olmuştu. Arkadaşının dediğine göre, Fatih'in ailesi Bengü ile Fatih'i evlendirmek istiyordu. Nitekim ki bu haber doğruydu. Fatih her defasında Bengü'yü kardeşten öte görmediğini ailesine söylesede, anne ve babası bir şans vermeleri konusunda oldukça baskıcıydı. Sonunda ısrarlara ve duygu sömürüsüne katlanamayan Fatih ise Amerika'dan sırf bu durumu sonlandırmak için gelmişti. Ama kimsenin hesaba katmadığı bir şey vardı, o da Kaderdi.. Kader insanoğlunun planlarını değiştirmek konusunda oldukça ustaydı.. Yoksa Fatih nereden bilebilirdi ki, o küçük kızın yıllar sonra bir daha karşısına çıkacağını. Hem de hiç olmayacak bir yerde.. Sinem'den oldukça etkilenen Fatih rahatken, Sinem ona karşı bir şey hissetmediğini düşündüğü ilk aşkı için oldukça huzursuzdu. Bu olup bitenleri Gözde'ye en baştan anlatan Sinem, son cümlesinde duraksadı. Genç kadının gözlerinin içine bakarak; “Gözde, ben tekrar pişman olmak istemiyorum.."Dedi dürüst bir şekilde. Gelen samimi itirafla Gözde gülümsedi. Bu kız gerçek anlamda Fatih'e aşıktı ve bir daha canı yanar diye korkuyordu ama Gözde'nin içinden bir ses, bu sefer aşkı karşılık bulacak diye bas bas bağırıyordu. “O zaman ki mesele senin elinde olan birşey değildi ki pişman olasın. Ne yaşanacaksa bırak yaşansın. En azından bir şey yapmadığın için değil, yaptığın şey için pişman olursun.." Sinem içten bir şekilde gülümsedi. Gözde haklıydı, o zamanki mesele de Sinem hiçbir şey yapmamıştı ki.. Gözde bu gergin ortamı tamamen dağıtmak için sabahtan beri yapmak isteyip de, yapamadığı eğlenceyi o an Sinem ile yapmak istedi. Hızla oturduğu koltuktan kalkıp Sinem'in şaşkın bakışları altında, masadaki bilgisayarı hızla kendine doğru çevirdi. Ardından YouTube girip kaç gündür dilinde olan galaksi şarkısını son ses açıp hızla arkasını döndü. Sinem'in şaşkın bakışlarına gülüp, genç kadını elinden tutarak ayağa kaldırdı. “Gözde ne yapıyorsun ?" “Hiçbir şey düşünme, sadece oyna ve stresini at" diyerek oynamaya başlayan Gözde ile Sinem de gülerek ona ayak uydurunca, oda bir an da iş odasından gece kulübüne doğru dönüştü.. Karşılıklı başlayan yeni gelin dansları, bir süre sonra ayaklarındaki topukluları bir köşeye fırlatarak, koltuğun üzerinde deli gibi dans ederek devam etti. Bazı müzikler sanki insanın ruh halini anlatır cinstendi ve bu galaksi müziği, hem Gözde'nin belirsiz aşk durumunu hemde Sinem'in karışık aşk durumunu anlatıyor gibiydi.. Deli gibi dans edip, aynı zaman da müziğe eşlik eden kadınlar, bu hallerinden oldukça memnundu. Bu yüksek sesli müziğin sesini duyan meraklı melahat çalışanlar ise çoktan Sinem'in odasının önüne doluşmuştu.. Genç kadının sekreteri Fatma gelenleri geri kovarken, Kahküllü de arkadaşına desteğe gelmiş ve gelenlerin hepsini işlerinin başına tek tek göndermişti. Sonunda herkes gittiğinde derin bir nefes alan ikili, bu sefer onların içine düşen merakla birbirlerine bakmış ve hızla kapıya giderek kulaklarını kapıya doğru dayamıştı. Acaba patronları neyi kutluyordu ? Her ikiside patronlarının anlaşamadığı bildiği için oldukça şaşkın ama daha çok merak içerisindeydi. Ve bu kargaşaya katılan davetsiz bir misafir daha vardı.. Öksürük sesiyle kapıya yapışan sekreterler hızla geri çekilip, gülümsedi. İçeride deliler gibi dans eden kadınlar ise gelen davetsiz misafirden bir haber, hâlâ deli gibi dans ediyordu.. Açılan kapıyla yönü kapıya dönük olan Gözde, zıplarken bir anda durdu. Sinem ise gerçek anlamda rahatlamış ve hâlâ deliler gibi dans ediyordu. Gözde ise dehşetle, zıplayarak şarkıya eşlik eden Sinem'i durdurmaya çalıştı. “Sinem dur !" “Duramam valla çok iyi geldi ! Sen yorulduysan dur " deyip, hemen ardından yüksek sesle şarkıyı söyleyerek oynamaya devam etti. Yapacak bir şeyi kalmayan Gözde çıktığı koltuktan hızla inerek müziği kapatınca, Sinem kapanan müzikle duraksayarak dudaklarını büzmüş bir şekilde Gözde'ye doğru baktı. “Yaa niye kapattın ?" Gözde dağılan saçlarını geriye doğru atarken, Sinem'e karşı yapmacık bir şekilde gülümsedi. “Sinemciğim, misafirimiz var.." Bakışlarıyla arkasına bakmasını ima ettiğinde, Sinem hızla arkasını döndü. Karşısında ona bakarak gülümseyen Fatih'i beklemeyen genç kadın, hem gördüğü adam yüzünden hemde zıplamanın verdiği baş dönmesiyle dengesini kaybederek geriye doğru düşüşe geçtiğinde, Fatih hızla genç kadını tutmak için öne atıldı ama ne yazık ki evde ki hesap çarşıya uymadı. Fatih ve Sinem yan yana koltuğa düştüklerinde, Gözde oluşan atmosferle kocaman gülümsedi. Hızla yerdeki ayakkabılarını eline alıp giyinmeden kapıya doğru koşturdu. Fatma ve Kahküllü gördükleri karşısında şaşkınca hâlâ kapıda dikilirken, Gözde sanki tavukları kışkışlayan çocuklar gibi kadınları kovalamış ve ardından kapıyı hızla kapatmıştı.. 'Evle beni Gözde'nin bir diğer kavuşamayan çifti biraz şans, biraz da kaderin cilvesiyle sonunda bir araya gelmiş ve Gözde’nin daha fazla birşey yapmasına gerek kalmamıştı.. Artık bundan sonrası Sinem ve Fatih'in birbirlerine karşı itiraflarına kalmıştı.. Gözde kapı ağzında ayakkabılarını giyinirken, Fatma'ya bakarak gülümsedi. "Bak Fatma, onlar çıkmadan hiç bir şekilde içeriye birisini alma ve sen de Sinem çağırmadan içeriye girme. Eğer kavga edecek olursalarda bırak kedi, köpek gibi kapışsınlar." Şaşkınca Gözde'yi dinleyen Fatma sadece kafasını sallayıp onaylayınca, Gözde gülümseyip bu defa kendi sekreterine dönerek koluna girdi. “Hadi kahküllü bizde gidelim" diyerek sekreteri ile birlikte odasına doğru ilerledi. Öğle saatine fazla birşey kalmamıştı. Feyza ile hastanede görüşeceği için daha erken yanına gitmeye karar verdi. Kader gerçek anlamda planları hiç olmadık yerde, hiç olmayacak kişilerle değiştirebilirdi. Mesela Feyza ile sadece muhabbet edeceğini sanan Gözde, aklının ucundan dâhi geçmeyecek bir olayda, kendisini başrol yardımcısı olarak bulacağını nereden bilebilirdi ? *** B Ö L Ü M S O N U |
0% |