@hayalperestanka
|
Keyifli Okumalar Dilerim ❤️ *** Yabancı şarkı gibiyim, dinleyenim çok olsa da anlayanım yok gibiydi.. Ve ben dün gece bir kez daha anlamıştım ki, Yağız benim yuva kurmak istediğim tek adamdı. Ağır başlı olması ayrı, dikkat çeken tipi ve en önemlisi de naif cevapları, gün geçtikçe kalbimdeki yerine temel atan müteahhit gibiydi. Birde duygularımız karşılıklı oldu mu al sana dubleks ev ! Dün gece ki yürüyüşün ardından Efe'nin Feyza'yı eve bırakacak olmasından dolayı, ne kadar istemesemde Yağız ile orada vedalaşıp, Efe'nin arabasına bindim. Saat pek geç olmasada hava çoktan kararmıştı. Araba mahalleye giriş yaptığında, mahalleden çıkan kamyonetle Efe arabayı yavaşlatıp kamyonetin daha rahat çıkabilmesi için kısa bir süre bekledi. O anda bakışlarımı bizim apartmana doğru çevirdiğimde, gördüğüm kişilerle göz bebeklerim bir anda büyüdü. Feyza ile prensesler gibi eve dönüş yolumuz, analarımızı balkonlarda görmem ile son buldu.. Kamyonet yanımızdan geçerken, çaktırmadan arka koltuktan uzanarak Feyza'nın koluna dokundum. Feyza bana baktığında yine çaktırmadan gülümseyerek, işaret parmağımla hemen balkonlarda yerini almış olan annelerimizi gösterdim. Feyza'nın da bakışları kısa bir süre camdan dışarıya baktığında, gördükleri karşısında hızla bana doğru dönerek, o da aynı benim gibi zoraki bir şekilde gülümsedi. Bu bakış; 'sen önden git ben geliyorum' demekti. Gözlerimi kısıp gülümseyerek onayladım. Efe çıkan kamyonetle birlikte biraz daha ilerleyip bizim apartmanın önünde durduğunda, yanımdaki çantamı elime alıp inmek için hazırladım. Biraz daha beklersem zaten annemin bakışlarından araba ikiye ayrılacaktı ! Sanırım Efe bizimle daha rahat vedalaşabilmek için arabadan tam inecekken, Feyza son anda koluna asılarak onu durdurdu. Gülten teyzem her ne kadar Feyza'nın bir erkek arkadaşı olduğunu öğrenmiş olsa da, asıl bombayı bu akşam alacağı için Feyza'nın önden bir hazırlık yapması artık şart olmuştu. Feyza ve Efe'nin daha rahat bir şekilde konuşup vedalaşabilmeleri için Doktor Civan ünvanından sonra Enişte ünvanına terfi eden Efe ile vedalaşıp araban hızla indim. Çantamı koluma takarak apartmanın bahçesine girerken annemin; 'sen gel ben sana soracağım' bakışları, bu akşam sıkı bir sorguya çekileceğimi doğrular biçimdeydi. Anneme zoraki bir gülümseme sunarken Feyza'yı beklemeyi tercih ettim.Yanacaksak beraber yanacaktık ! Feyza arabadan inip yanıma doğru gelirken, son kez arkasını dönüp Efe'ye el salladığında bu şapşal haline içten bir şekilde gülümsedim. Efe arabasını çalıştırıp yavaşça giderken bana da korna çalarak selam vermiş, bende aynı şekilde ona görüşürüz der gibi el sallamıştım. Feyza yanıma geldiğinde bize tepeden bakan analarımızı daha fazla bekletmeden, beraber kol kola apartmana doğru girdik. Feyza parmağındaki yüzüğünü, Gülten teyzeme göstereceği için oldukça heyecanlıyken, ben ise annemin soracağı sorularda Yağız'ın TC kimlik numarasını isteyip istemeyeceğini düşünüyordum. Bunu düşünmemin elbette bir sebebi vardı. Biz Yağız ile yan yana salıncaklar da sallanırken, o romantik anı annem sağolsun beni arayarak bozmuştu. “Ne yapıyorsunuz ?” Sorusuna yanımda Yağız olduğu için geçiştirememiş, hep beraber sahilde yürüyüş yaptığımızı söylemek zorunda kalmıştım. O an annemin telefonun diğer ucundan gelen ses tonunun, gülümsediğine yemin edebilirdim. "Öyle mii.." Diyerek 'mi' harfini uzatarak vurgu yapması; 'demek Yağız ile görüşmeye devam ediyorsun' imalarından başka bir şey değildi. Bu da demek oluyor ki, gelsin bu gece sorgu odası ! Feyza ile fısır fısır konuşarak, asansöre binip yukarı kata çıktık. Asansör durduğunda kapıyı açıp tam çıkarken, gördüğümüz kişilerle korkuyla ikimizde aynı anda geriye doğru bir adım atmak zorunda kalmıştık. Annem kapı ağzında kollarını bağlayarak beni beklerken, diğer tarafta Gülten teyzemde aynı şekilde Feyza'yı bekliyordu. Her ikimizinde annesi sanırım Müge Anlı ile Tatlı Sert programına bağlamıştı. Feyza ile kısa bir an birbirimize baktık. Ağzımızdan tek kelime çıkmazken, bakışlarımızla; 'hakkını helal et !' Diye vedalaşmış ve birbirimize zoraki bir şekilde gülümseyerek annelerimize doğru dönmüştük. Buyrun toplu sorgu odasına ! *** Annemden kolay kolay bir şey saklamazdım ben. Bu özellikle özel hayatım ise hiç saklamazdım. Saklasamda zaten annemin bir dedektif gibi iz sürüp, olayları en ayrıntısına kadar öğreneceğinden hiç şüphem yoktu. Aslında annemin beni bir an önce evlendirme isteğini anlıyordum. Çünkü annem de diğer ebeveynler gibi evladının okulunu bitirip, kendi ayaklarının üzerinde durduktan sonra kendine yakışır birini bulup yuvasını kurmasını istiyordu. Kısaca bütün iyi niyetlerle annemi anlamaya çalışıyordum. Aksi takdirde bu gidişle, kendimi evde istenmeyen üvey evlat gibi hissedecektim.. Feyza ile kapı ağzında kısa bir sorguya çekildikten sonra babalarımızın evde olmasından ötürü, toplu sorguyu yarın akşama erteleyip evlere giriş biletini zar zor alabilmiştik. Hemen üzerimi değiştirip siyah pijama takımımı giyinirken, ardından elimi yüzümü yıkayarak saçlarımı arkadan topladım. Telefondaki saatime baktığımda saat gece on ikiyi gösteriyordu. İşlerimi hallettikten sonra salona doğru babam ve paşalarımın yanına gidip oturdum. Biraz Metin'e, biraz da Tekin'e takıldıktan sonra sıra babam ile sohbet etmeye gelmişti. En son konuşma eve neden geç kaldığıma geldiğinde, üstü kapalı bir şekilde anlatırken annem hemen babamın yanında yerini almış, örgüsünü örerken bir yandan da çaktırmadan beni dinliyordu.. Aslında şuan ki tek amacı, benimle rahat konuşabilmek için uygun zamanı bekliyor oluşuydu. Bir yarım saat kadar daha oturduktan sonra Babam kumandayla televizyonu kapatıp, yerinden hızla kalktı. “Hadi bakalım çocuklar, yarın hepimiz erken kalkacağız" demesiyle, annem manidar bir şekilde gülümsemiş ve hızla örgüsünü kanepenin yanına koyarak yerinden fırlamıştı. Bu görüntü karşısında gülmemek elde değildi. Resmen avını görmüş kartal gibi uçuşa geçmişti.. Ve annemin bu hareketi, neden benim de heyecanlandığımda uçmayı sevdiğimi doğruluyordu. Demek ki bu durum tamamen genlerden gelen bir şeydi ! “Evet çocuklar babanız haklı. Hadi bakalım evli evine, köylü köyüne.." diyerek babamın peşinden salondan çıktı. Konuşacağımızı bildiğim için salondaki kanepede oturmaya devam ettim. Annem çocukları da odalarına kışkışladığına emin olduktan sonra hızla salona girdi. Önce kapıyı sessiz bir şekilde kapattı, ardından da heyecanla yanıma gelip oturdu. Eminim ki şu an karşı dairede Feyza da aynı sorgudaydı. Benim ise özel sorgum asıl şimdi başlamıştı.. Benim durumum Feyza kadar çok önemli bir olay olmasada, Yağız ile salıncaklar da sallanırken kendime itiraf ettiğim gerçeği, aynı gece anneme de itiraf edecektim.. Çünkü adım kadar emindim ki, bu duruma annem benden daha çok sevinecekti.. Lafı hiç uzatmadan direk Yağız'a aşık olduğumu söylediğimde, annemin gözleri adeta büyümüş bir süre ne diyeceğini şaşırmıştı. Kazık kadar kız olmuş olsam da bir an içime, annemin eğilerek ayağındaki terliğini eline alacak korkusu sarmadı desem yalan olurdu.. Ama neyse ki durum endişelendiğim gibi olmamıştı. Sanırım ne dediğimi kısa bir süre düşünerek idrak eden annem, ardından gözleri dolarak kocaman gülümsemişti. “Tam istediğim kişi ! Damat değil evlat olur o bana.." Diyerek ağlamaya başladığında, gülümseyerek anneme yaklaştım. “Annem ya dur ağlama evleniyoruz demedim, alt tarafı aşık oldum dedim. Hem daha Yağız'ın bile haberi yok." Uzanıp anneme sıkıca sarıldım. Annem de bana sıkıca sarılırken; “öyle deme, senin için bu bile evliliğe giden büyük bir adım. Sonunda senin de aşık olduğunu duydum ya, artık gam yemem. En önemlisi de, adam gibi bir adama aşık oldun.." Diyerek omzumu öptüğünde, gülümsemeye devam ettim. Bu duygusal anı dağıtmak için geri çekildiğimde, asıl bomba haber olan Feyza'nın evlilik teklifini anlatma vakti gelmişti.. *** Sabah annemin beni uyandırmasıyla zar zor kalmıştım. Annem her zamanki enerji patlamasını yaşarken, dünkü konuşmamızdan dolayı sanırım bu sabah daha bir mutluydu. Gece yaptığımız analı kızlı sohbetimiz gece ikide biterken anca uyuya bilmiştim. Annemin beni uyandırmasıyla yatağımda birkaç esneme hareketi yapıp, yerimden hızla kalktım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra tekrar odama gidip, yine hızla hazırlanmaya başladım. Bugün ajansa Emel hanım gelecekti ve ben defileler için yaptığım çizimleri ona sunacaktım. Dolabımdan ceketli takımlarımdan birini alıp, hızla giyinmeye başladım. Pantolonumu giyerken, kilo aldığımı zar zor giydiğim pantolondan anlamıştım. Buradan karnımı içime çekince kaybolan göbeğime sesleniyorum; 'madem içerde yer vardı, niye dışarıya taşıyorsun!' Sanırım Feyza'nın spor yapalım uyarısı hiç de boşa değildi. Bir ara bu spor işini uygulamayı beynime not edinmiştim. Tam anlamıyla hazırlandıktan sonra evden çıkmak için dış kapıya doğru ilerledim. “Anne ben çıkıyorum." “Kızım sofra hazır, gel kahvaltını yap." Mutfaktan çıkarak yanıma gelen anneme gülümsedim. “Yok annem geç kalırım. Merak etme sen ben orada atıştırırım." Dolaptan ayakkabılarımı alıp kapıyı açtım. “Bak yememezlik yapma sakın." “Tamam annem." Ayakkabılarımı hızla giyinip, annemin konuşmasına fırsat vermeden yanağını hızlıca öptüm. “Akşama görüşürüz." “Tamam yavrum, Allah'a emanet ol.." Tebessüm ederek hızla arkamı dönüp merdivenlerden inmeye başladım. Her sabah sporumu çayıma attığım şekeri karıştırarak yaptığımdan dolayı, hiç olmazsa bugün merdiven inerek yapmayı tercih etmiştim.. Apartmandan çıkarken, telefonuma gelen mesaj sesi dikkatimi çekti. Yürümeye devam ederken ceketimin cebinden telefonumu çıkarıp mesajı açtım. Gelen mesajın Sinem den gelmiş olmasına şaşırsamda, hemen açıp okumaya başladım. Gelen Mesaj:Sindirella / ~Gözde sanırım ben evleniyorum ! Ajansa gelir gelmez hemen odama gel. Yürüyerek okumaya çalıştığım mesajın daha ilk cümlesinde, ayaklarım adım atmayı durdurdu. Ne ! Sağ omzumdaki Melek yerini aldığında, yine etrafı kalplerle doluydu. "Bir kez daha aşk kazandı." Diyerek elinde tuttuğu kalple birlikte etrafında dönmeye başladığında, Sol omzumdaki Şeytan gözlerini devirdi. “Bu yine dönme dolap gibi dönmeye başladı !"Diye Meleğe gönderme yapar yapmaz, bu sefer bana doğru döndü. “Millet bir günde koca adayını bulsun, üzerine bir de evlenme yoluna girsin, sen hâlâ salıncakta sallanmaya devam et !" Bana laf soktuğunda, bu sefer göz devirme sırası bendeydi. Haspam o kadar kolaydı sanki ! Telefonu ceketimin cebine koyup hızla taksi durağına doğru koşturduğumda, aklımdan geçen tek şey, bugün de ayrı bir maceranın beni bekliyor oluşuydu.. *** ~TEKİN~ Bu hafta yine full sınav haftasıydı. Vicdansız hocalar her güne iki üç tane sınav koyup sanırım; 'çocuklar ne zaman isyan edecek' diyerek bizi test ediyordu. Bir de lise son sınıf olunca, sanki okulda değil de açlık oyunlarında gibiydik. Kim kaybeder veya yanarsa, kıçına vurulan tekme ile direk oyun dışı olacaktı.. Buğra ve Metin'in okul çıkışından beri sövdüğü sınav haftasına, onaylayan bir kaç kelime söyleyip yorgun argın apartmana doğru girdik. Enerjimiz olsun olmasın, asansörün önüne her geldiğimizde üçümüzde bir enerji patlaması yaşıyorduk. Her zamanki gibi asansöre ilk ben atlarken, yine birbirimizi ite kata zar zor binmiştik. Eğer asansör birgün bozulursa, kesinlikle vebali bizim üzerimize kalacaktı ! Asansör bizim katta durduğunda kapıyı tam açarken, Gülten teyzem ve annemin heyecanlı konuşmalarını duyduk. “Selma ben çayı koyuyorum hemen gel." “Tamam çocuklara sofra kurayım hemen geliyorum." Dediğinde asansörden indik. Annemin bizi görmesiyle gülümsemesi bir oldu. “Hah geldiler zaten. Buğra oğlum sende üzerini hemen değiştir bize gel sofrayı hazırlıyorum." Buğra birşey diyemeden söze ilk ben atladım. “Anne zaten bizde sınava çalışacaktık." “Aferin oğlum aferin, o zaman ben size sofrayı kurayım siz rahat rahat çalışın." Hem annem hemde Gülten teyzemdeki farklı bir heyecan, üçümüzünde gözünden kaçmazken bunu didikleyecek halimiz bile olmadığından, ne derlerse onaylayıp eve girdik. Ne de olsa yakında kokusu çıkardı.. Kısa bir süre sonra annem karşı daireye geçip, Gülten teyzemle birlikte muhabbetin dibine vururken, biz de kader mahkumları gibi oturma odasında yarınki gireceğimiz sınavlara çalışıyorduk. O bi anda gelen; 'artık çok sıkı ve düzenli çalışmaya başlıyorum' hissi, acayip güzel bir şeydi ama keşke otuz saniyeden fazla sürse.. Annem gitmeden önce sağolsun çalışma azmimizi arttırmak için bize çay demleyip, yemek masasına küçük bir altın günü sofrası kurmuştu. Ama gel gör ki çalışmaktan başka her şeyi yapıyorduk. Ben yaprak sarmasıyla aşk yaşarken, Buğra hem ağzına bir şeyler tıkıştırıyor, hem de dünden beri salak salak sırıtarak elindeki telefonundan başını kaldırmıyordu. Metin ise telefonundan görüntülü bir şekilde Cansu ile konuşup, derslerini çalışması konusunda azar işitiyordu. Bu gidişle de artık sınav da kim kime, dum duma oynardık. Metin, Cansu ile vedalaşıp telefonu kaparken, bende yaprak sarmalarıyla son veda sahnemi yaşıyordum. Metin masaya ritimli bir şekilde vurup dikkatimizi çekti. “Hadi gençler, yeter bu kadar yeme içme artık çalışmaya başlıyoruz" Önündeki kitabını açarken, bende hüzünle önümdeki sarmalara bakıp ağzıma son bir sarma atarak, tabağı ileriye doğru ittim. Bakışlarım Buğra'ya doğru kaydığında, hâlâ telefona bakarak gülümsediğini fark edince gözlerimi devirdim. Ulan sanki sınavdan kalınca Halil Sezai'ye bağlayan bendim ! Kendisine gelmesi için defterimin arasındaki silgiyi elime alıp, tam kafasına doğru basket attım. Kafasını tutarken bile hâlâ sırıtıyordu ! “Lan oğlum bıraksana şu telefonu." Buğra hızla bakışlarını bana doğru çevirdi. “Kanka bak, Bulut kesinlikle benden hoşlanıyor." Diyerek gülümsediğinde, gözlerimi devirdim. Yine başlıyoruz.. Önümde ki kitabımı kapatıp hızla Filozof ve Psikolog moduma girdim. Sırıtarak oturduğum sandalyede geriye doğru yaslanıp, kollarımı birbirine bağladım.. “Hadi anlat evladım, ne kadar saçmalayacaksın merak ediyorum." Metin de geriye doğru yaslanıp sırıtarak bize bakarken, Buğra büyük bir heyecanla oturduğu sandalyesinde daha düzgün bir şekilde oturarak, telefonundaki mesajları açıp bize doğru çevirdi. “Şimdi kanka, dün gece biz Bulutla konuşurken köpek alacağını söyleyip bu resmi attı." Diyerek köpeğin resmini gösterdi. “Hatırladınız mı bu köpeği ? Hani şu sihirli annemdeki köpek.." Dediğinde Metin ile birbirimize bakıp kafa sallayarak onayladık. Çocukken bu saçma dizilere malesef ki maruz kalmıştık ! “Ee ne var bunda?" Buğra telefonunu masaya bırakıp, heyecanla anlatmaya devam etti. “Şimdi kankacığım o köpeğin adı neydi ?" “Taci.. " “Peki tersten okunuşu ne ?" “İcat.. " “Hah işte, peki onun eş anlamlısı ne?" “Buluş.." “İşte kanka ! Kız resmen benimle buluş diyor !" Buğra'nın sorularına sabırla verdiğim cevaplardan sonra sonuca ulaştığımızda, şaşkınlıkla Metin'e dönüp baktım. Gariban kardeşim Buğra'nın tespiti ile kalan son beyin hücrelerini, ders çalışmak yerine onu anlamaya çalıştığı için yaktığında, Metin'e hüzünlü bir bakış atıp ardından gerzek kankama doğru döndüm.. “Senin gibi vasıfsız bir kankam olduğu için harbi çok şanssızım." Sözlerimin ardından, sanırım sinirlerim yüzünden sağ gözüm sekmeye başlamıştı. “Ne yani, şimdi hiç mi gideri yok ?" Diyerek hâlâ da bu mesajların oluru olup olmadığını sorgulayan kankama, bu defa sinirle gülümseyerek baktım. Kafamda ki cinayet senaryoları bir bir gözümün önünden geçerken, gülümsemeye devam ettim. Bu azmini sınavda harcasa kesin okul birincisi olacak kan kardeşi mi, sanırım şimdi kendi kanında boğacaktım ! *** Buğra'nın saçma sapan teorileriyle zaten sınav haftası yüzünden gerilen sinirlerimiz, Metin'i bile çileden çıkarmıştı. Öyle ki Buğra'yı ortamıza alarak bir güzel tekme tokat girişmiştik. Elbette ki sonradan pansuman yaptık, o kadar da gaddar değildik.. Fizik ve Kimya'dan sonra Matematiğe geçtiğimizde, gözlerim yanmaya başladı. Beynimin sayısal için çalışan kısmında ya tümör vardı, ya oksijen gitmiyor, ya da öyle bir kısım yoktu ! Oflayarak kalemi kitabın arasına atıp yerimden hızla kalktım. “Biraz oksijen alsam iyi olacak, bakkala gidiyorum istediğiniz birşey var mı ?" Metin daldığı sorudan kafasını kaldırıp; “valla cips ve gazoz olsa iyi olurdu." Kafamı sallayarak onayladım. Bakışlarımı bu sefer Buğra'ya doğru çevirdim. Hâlâ bize sinirli olduğu için soruma karşı kısa bir bakış atıp, hemen sonrasında tekrar matematik sorularıyla kendini boğmaya devam etti. Bu haline bir yandan sırıtırken diğer yandan hızla arkasına geçerek omzunu sıktım. “Uzatma artık özür diledik o kadar.." “Ağzıma ettikten sonra !" “Tamam barışmak için ne istiyorsun ?" “Magnum dondurma istiyorum." “Oha ! O çok pahalı lan.."Sonuçta öğrenci adamız, bir dondurmaya o kadar para verecek kadar enayi değildim. “Tamam ya istemiyorum bir şey !" Size Buğra'nın bu tripli hallerinin hiç çekilmediğini söylemiş miydim? Yüce Rabbim iyi ki Buğra'yı kız olarak yaratmamıştı. Erkek olduğu halde tribi çekilmezken bir de kız olsaydı kesin bizi bezdirirdi. Ne yapalım artık, Magnumu da kredi çekip alacaktık.. Kafasına hafif bir şekilde vurdum. “Tamam alacağım sus" arkamı dönüp salondan çıkarken, Buğra’nın bu sefer de; “az örnek al Tekin'i ! Dilim damağım kurudu, sen de bi su getir de barışalım” Metin’e karşı söylediği sözlerle gülerek evden çıktım. Umarım ben geri gelene kadar Metin, Buğra’yı bir kez daha dövmezdi.. Hızla apartmandan çıktığımda temiz hava yüzüme vurunca rahatladım. Beynimin içi adeta notlarla dolmuştu. Kısa saçlarımı bir elimle karıştırdığımda bir nevi kendime de gelmiştim. Mahallemizin bakkalcısı olan Hasan amcanın dükkanına selam vererek girdim. Ne var ne yok alırken, en son dondurma bölümünden Buğra'nın Magnumunu alıp, ardından Metin ve bana da daha ucuz olan dondurmalardan aldım. Aldıklarımla beraber kasaya gidip ücretini öderken, bir yandanda aldıklarımı poşetledim. Bir elimle poşetleri alıp, Hasan amcaya kolay gelsin dileyerek marketten çıktım. Eve doğru yürürken; "Tekin !" Diyen sesle hızla arkama doğru döndüm. Eylül telaşla yanıma doğru koşarak gelirken, kaşlarımı çattım. “Eylül, iyi misin sen ?" “Evet evet, gayet iyiyim" dediğinde bile, ses tonundan korktuğu anlaşılıyordu. O sırada arkasından gülerek yürüyen, daha önce hiç görmediğim iki serseri dikkatimi çekti. Bakışlarından bile niyetleri belli oluyordu. Hızla elimdeki poşeti Eylül'ün eline tutuşturdum. “Sen al şunu bizim eve git, ben hemen geliyorum.." Köşe başında hâlâ Eylül'e bakan lavuklara doğru tam bir adım atmıştım ki, Eylül kollarımdan tutarak karşıma doğru geçti. “Tekin lütfen gitme ! Sadece beni takip ediyorlardı o yüzden endişelendim." “Tamam işte bende onlara doğru yolu göstereceğim, sen bi dur." Eylül den kollarımı zorla çekip yine bir adım atacakken, bu sefer Eylül'ün elime kenetlenmesi ile yine durmak zorunda kaldım.. “Tekin ! Korkuyorum lütfen." Bu sefer yalvaran ses tonu, bakışlarımı o lavuklardan zar zor çekmeme neden olmuştu. Eylül'ü daha fazla korkutmamak için kafamı sinirle sallayıp, ona verdiğim market poşetini elime aldım.“Tamam ama bize gidiyoruz" dediğimde hiç itiraz etmeden kafasını onaylar bir şekilde salladı. Hâlâ tuttuğu elimi çekmeden beraber bizim apartmana doğru yürüdük. Aklım hâlâ o lavuklardaydı ! Eylül'ü bize götürüp, bir şekilde tekrar dışarıya çıkacaktım. Ulan ben de Tekin isem bizim mahallenin kızını rahatsız etmek neymiş, size gösteririm ! Apartmana girdikten sonra bu sefer asansöre binip yukarıya çıktık. Sinirden boynum kasılmış olsada yanımda Eylül olduğu için çaktırmıyordum. Bizim kata geldiğimizde asansörden inip, kapının önüne geldik. Kapıyı çaldığımda bu sefer hemen açılmayan kapıya sinirlenmiştim. Hızla bir kaç kez daha zile bastığımda, sonunda totolarını kaldırabilen kardeşlerim, anca kapıyı açabilmişti. Metin ve Buğra sırf abur cuburlardan sebep beraber kapıyı açtığında, karşılarında beni ve Eylül'ü görünce ağızları 'O' şeklini almıştı. Niye bu kadar şaşırdıklarına bir anlam veremezken; "ne oldu ? İlk defa mı Eylül ile beni yan yana görüyorsunuz ?" Diye sordum. Metin ve Buğra birbirlerine bıyık altından gülümseyerek bakıp, tekrar bize doğru döndüler. Buğra sırıtarak; "yok kardeşim biz daha çok sizi el ele gördüğümüz için şaşırdık. Hayırlı olsun ne ara sevgili oldunuz ?" Diye sorduğunda, Eylül ile aynı anda kenetlenmiş ellerimize bakıp, yine aynı anda ellerimizi hızla geri çektik. Ben hangi ara bu kızın elini tutmuştum? Kesin yediğim beddualardan sonra Alzheimer oldum !.. “Yok oğlum ya, biz poşeti beraber taşırken yanlışlıkla elini tutmuşum." Saçmaladığımda elbette ki bu duruma inanmayan salak kardeşlerim gülmeye başlayınca sinirlendim. Eylül utançla elleriyle oynarken bende sinirle poşeti Metin ve Buğra'ya doğru atarak, geri çekilmelerini sağladım. İzbandut gibi dış kapıyı kaplamışlardı ! Poşeti onlara doğru atınca geriye doğru bir kaç adım atmak zorunda kaldılar. “Sen bakma bu gerzeklere, gel hadi." Eylül'ün kolundan içeriye doğru çekiştirince, kız da bana ayak uydurmak zorunda kaldı. Eylül'ü salondaki kanepeye oturttum. “Sen otur, ben sana su getireyim." Eylül tebessümle kafasını onaylar bir şekilde sallayınca hızla salondan çıktım. Mutfakta poşetleri karıştıran Metin ve Buğra'ya kapı ağzından bakıp sessiz bir şekilde; "Buğra sen Eylül'e bir bardak su ver ben hemen geliyorum.." “Nereye ?" Diyen Metin'e cevap vermeden arkamı hızla dönüp, dış kapıyı açarak çıktım. O lavuklar eğer hâlâ oradaysa elimden çekecekleri vardı ! Hızla apartmandan çıkarak etrafıma bakındım. Kimse yoktu ! Yine aynı hızla bakkalın oraya doğru yürüdüğümde tam da düşündüğüm gibi hâlâ aynı köşede gülüşerek duruyorlardı. Ellerimi sinirle sıkıp, yanlarına doğru hızla ilerledim. Tam karşılarında durduğumda ikiside aynı anda susup bana baktı. Bunlar çocuk falan değil, bildiğin adamdı ! Sözde adam tabi ! Her ikiside ablamın tabiriyle; 'At hırsızlarına benziyordu !' “Hayırdır kime baktınız ?" “Sana olmadığı kesin yavru kuş.. " Diyen adam orta boylarda, esmer ve göbekliydi. Ben daha ona cevap veremeden yanındaki diğer orta boylu, kumral adam içtiği sigarasını yere atıp üzerine basarak konuştu. “Ne oldu lan ! Mahallenin tabusu sana mı ait ?" Diyerek bana diklendiğinde, sinirli bir şekilde sırıttım. İkiside benden yaşça büyük olsada, onlardan daha uzun boyluydum. “Bana ait var mı bir diyeceğin !" Bu sefer ben adama diklendiğimde, verdiğim cevapla sinirlenip üzerime doğru gelmeye başladı. “Lan senin belanı..!" Diyerek bana tam küfür edip yumruk atacakken, geriye doğru yaptığım bir hamle sayesinde adamın yumruğu boşa giderken, arkadan gelen uçan tekme ile adam hızla yeri boyladı. Diğer adam ise yediği yumrukla yere serildiğinde önce sağımdaki Metin'e sonra da solumdaki Buğra'ya şaşkınlıkla baktım. Buğra attığı yumruk yüzünden acı çeker gibi diğer eliyle vurduğu elini ovuştururken, Metin ise attığı uçan tekmeden sonra gayet normaldi.. “Lan siz nereden çıktınız ?" Diye sorduğum soruyla aynı zamanda Metin ile birlikte Buğra'nın acıyan eline bakmaya çalışıyorduk. Buğra yüzünü ekşiterek; "kanka istersen şimdi nereden çıktığımızı sorgulamayalım.." Kafasına hafif bir şekilde vurdum. Çocuk acı çekerken bile saçmalaya biliyordu. Adamlar yerden kalktığında, kumral olan at hırsızı cebinden çıkardığı çakıyı bize doğru hızla salladı. Kendimle birlikte Metin ve Buğra'yı geriye doğru hızla ittim. Adam çakıyı bize doğru sallayarak küfürler ettiğinde, diğeri de burnundan akan kanı elinin tersiyle siliyordu. Tam biz ne yapacağımızı düşünürken, arkamızdan gelen seslerle hepimizin dikkati oraya doğru kaydı. Arkamı dönüp baktığımda mahallemizin esnaf abileri, ellerindeki sopalarla bize doğru koşuyorlardı. Önümüzdeki adamlardan burnu kanayan at hırsızı diğerine dehşetle bakarak; “Yürü lan gidelim hemen !" Geriye doğru koşarken, elindeki çakı olan at hırsızı ise; “Bu iş burda bitmez ! Sizinle tekrar görüşeceğiz !" Diye ahkâm kesip, o da diğeri gibi arka sokağa doğru koştu. Esnaf abilerden bir kaçı peşlerinden koşmaya devam ederken, Hasan amcanın da yavaşça arkalarından gittiğini görünce hemen koluna girip durdurdum. “Hasan amca gözünü seveyim, sen nereye gidiyorsun !" Elindeki sopaya baktığımda, gözlerim adeta büyümüştü. Beyzbol sopası ! “Hasan amca bu ne?" “Bizim torun almıştı, lazım olur diye" Çocuklarla birbirimize bakıp istemeden de olsa güldük. Ardından Metin beyzbol sopasını Hasan amcanın elinden bir kaza çıkmadan alırken; "Eyvallah Hasan amcam, hadi gel ben seni markete götüreyim." Koluna girip ileriye doğru yürüdüler. Tam da o sırada diğer esnaf abiler ellerindeki sopalarla geri geldi. Buğra ile birlikte mahallemizin gururlarına tebessümle baktık. “Kadir abi, Ahmet abi eyvallah ya sizi de uğraşırdık.." Diyerek mahçupca baktığımda, Kadir abi yanıma gelerek omzumu sıkarken, Ahmet abi de gülümseyerek Buğra'nın saçlarını karıştırdı. “Olur mu oğlum öyle şey, hepimiz aileyiz burada. Bir daha olursa öyle bir durum hemen bize haber edin." Diyerek omzuma hafif bir şekilde vurdu. İşte adam dediğin böyle olurdu ! Kadir abi Ahmet abiyle birlikte dükkanlarına doğru gitmek üzere yanımızdan geçerlerken, Ahmet abi birden durup bana baktı. "Bu arada koçum bize haber veren kız çok telaşlıydı, o yüzden bizimle gelmesine izin vermedik. Apartmanın önünde sizi bekliyor haberiniz olsun" dedi. Tabi ya Eylül haber vermişti.. "Eyvallah Ahmet abi, gidiyoruz şimdi." Hızla Buğra'ya doğru döndüm. "Hadi gidelim." “Kanka sen git, buraya geleceğiz diye telaş yapıp aldığın gazozu döktüm. Yenisini alıp geliyorum hemen." “İyi tamam.." Eve doğru yürüdüğümde, apartmanın önünde volta atan Eylül ile karşılaşınca durdum. Beni görür görmez, sinirle üzerime doğru bir şeyler mırıldanarak yanıma geldi. Ben daha ne olduğunu anlamadan bana vurmaya başladı. “Ya sen ne kadar salak bir çocuksun ! Tek başına nasıl onların yanlarına gidersin ! Ya birşey olsaydı !" Yediğim hakaret ve darbelerle anca kendime geldiğimde, Eylül'ün her iki elini birden hızla tuttum. “Huysuz şirine sakin ol! İyiyim ben bir şey yok.." Eylül durup derin bir nefes aldı. Kendine geldiğini anlayınca ellerini bıraktım. “Şimdi daha iyi misin ?" Diyerek gülümsedim. Eylül kısa bir an yüzüme sessiz bir şekilde bakıp ardından suratıma tokat attığında, neye uğradığımı şaşırmıştım. Elimle yanağıma tutarak, şaşkınca Eylül'e doğru baktım. "İşte şimdi daha iyiyim" dedi psikopat ! Ben hâlâ şaşkınca Eylül'e bakarken ,“Bir daha sakın başkaları için kendi hayatını tehlikeye atma." İşaret parmağını bana doğru salladığında, kendime anca geldim. Hızla elimi yanağımdan çekip sinirle tam ağzımı açıp birşey diyeceğim zaman ise öyle bir şey yapmıştı ki, zaten bugün var olmayan beynim tamamen uçmuştu.. Boyum uzun olduğu için giyindiğim gömleğimin yakalarından tutup, belimi bükerek ona yaklaşmamı sağladığında, vurduğu yeri bu sefer öpmüştü. Beni öper öpmez ise ardına bakmadan kaçarken, ben hâlâ belim bükük bir şekilde yolun ortasında öylece dikiliyordum ! Ulan kızın kafa atacağını bile düşünmüşken öpeceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Ne kadar o şekilde durduğumu bilmiyorum ama en son yanıma telaşla gelen, Buğra ve Metin'in seslerini bile hayal meyal idrak ediyordum. “Tekin ne oldu, iyi misin sen ?" “Kankam ! Ne oldu lan ? Metin sakın bel fıtığı falan olmuş olmasın !" “Saçmalama Buğra ! Ses de vermiyor şok geçiriyor sanırım.." “Şok mu ! Aha dur öyleyse ben hallederim şimdi." Bugün yüzüme yediğim ikinci tokatla yanan beyin fonksiyonlarım, acıyla kendine gelirken yanağımda beş parmak deseni çıktığına artık emindim ! Tekrar acıyan yanağımı, daha doğrusu çenemi tutarak sinirle Buğra'ya doğru baktım. “Lan mal ! Çenem çıkıyordu.." Diye bağırdığımda, sanki ben bağırmamışım gibi gururla Metin'e doğru döndü. "Bak gördün mü nasıl da düzelttim.." Diyerek övünmeye devam etti. Buğra'yı dövmeyi kısa bir süreliğine erteleyip, kafamı gökyüzüne kaldırarak derin bir nefes aldım. Eylül'ün beni öpmesiyle kalbimin hâlâ deli gibi atmasına bir anlam veremezken, aynı zamanda içimdeki bu mutluluğun adını da koyamıyordum. Kanım sanki öyle bir kaynıyordu ki, şu an kafama Bim poşeti geçirip, Migrosa girip, yaşasın A101 diyesim vardı !.. *** B Ö L Ü M S O N U |
0% |