Yeni Üyelik
40.
Bölüm

40. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️

***

~GÖZDE~

Ajansa girer girmez, kendi odama dahi uğramadan hızla Sinem'in odasına doğru ilerledim. Masa başında çalışan Fatma'nın tam karşısına geçtiğimde, neredeyse nefes nefese kalmıştım. “Emel hanım içeride mi?" Diye sessiz bir şekilde sorduğumda, Fatma gülümseyerek karşılık verdi.

“Hayır Gözde hanım, toplantı ertesi gününe ertelendiği için Emel hanım da gelmedi."

Kendi odama geçmediğim için toplantının iptal olduğunu daha şimdi öğreniyor olsam da, bu durum oldukça işime gelmişti. Hiç olmazsa Sinem ile daha rahat konuşabilirdim. "Tamam canım teşekkür ederim, bu arada Sinem ile bize iki çay söyler misin?" Dediğimde, Fatma'nın yüz mimiklerinden oldukça şaşırdığını anlamıştım.

“Tabi hemen söylüyorum" diyerek, masasındaki telefona doğru uzandı.

Bu şekilde şaşırıyor olmasına da hak vermiyor değildim. Sonuçta Sinem ile bu zamana kadar o kadar zıttık ki, şimdi anlaşa bildiğimize kendi sekreterim de başta olmak üzere oldukça şaşırıyorlardı. Artık yapacak birşey yok, bu duruma hepimiz yavaş yavaş alışacaktık..

Sinem'in kapısını bir kez tıklayıp 'gel' demesini beklemeden hızla içeriye girdim. Tam da tahmin ettiğim gibi Sinem'i telaşlı bir şekilde odanın içinde volta atarken bulmuştum. Beni görür görmez dışarıya baktığı bakışlarını hızla çekip, anında yanıma geldi. “Gözde sanırım ben hâlâ rüyada falanım. Her şey şaka gibiydi ! İnan düşünmekten kafayı yiyeceğim !"

Sinem'i böyle panik halde görmek, pek de alışık olduğum bir durum değilken, bir de karışık cümleler kurmuş olması benim de kafamı iyice karıştırmıştı.

Destek verircesine kolunu tutarak ona dikkatlice baktım. “Tamam bi sakin ol, gel şöyle oturalım." Önce ikimizinde karşılıklı bir şekilde oturmasını sağladım. Kolumdaki çantamı çıkarıp yanıma koyduğum esnada kapı çalınca, ikimizinde bakışları anında oraya doğru yöneldi. Sinem kapının çalmasıyla panik havasından bir anda çıkıp, havalı bir şekilde saçlarını geriye doğru atarak; "gel" diye seslendi.

Fatma içeriye elindeki çay tepsisiyle girdiğinde, Sinem'in de şaşkın bakışları hemen onun üzerinde toplandı. Tebessüm ederek o sormadan; "ben istedim" konuya açıklık getirdiğimde, Sinem de anladım dercesine kafasını salladı.

Fatma çaylarımızı önümüzdeki sehpaya bırakıp; "afiyet olsun" diyerek geri çekilirken, Sinem ile aynı anda teşekkür ettik. Kapanan kapı ile tekrar Sinem'le başbaşa kaldığımızda bu defa hızla yanımdaki çantama doğru uzandım. Çantamın fermuarını açıp, içinden büyük boy çekirdek paketi çıkardığımda Sinem önce 'bu ne ?' Der gibi bana baktı.

“Bakma öyle şaşkın şaşkın, bir olay anlatırken acayip iyi gidiyor. Hem çok güzel stres attırıyor sen de ye.” Paketi açarak Sinem'e doğru uzattığımda, hiç itiraz etmeden eline bir avuç çekirdek doldurup geriye doğru yaslandı.

Bende paketten bir avuç alırken; "hadi bakalım şimdi bana olayı en baştan anlat " Sinem gibi geriye doğru yaslanarak, sanki heyecanlı bir film izler gibi çekirdeğimi çitlemeye başladım…

***

~YAZARDAN~

Sinem avucuna doldurduğu çekirdeğinden çitlerken, Gözde'nin dediği kadar stresine iyi geldiğini ve aynı zamanda rahatladığını şimdiden hissetmişti. Olayı en baştan objektif bir şekilde anlatmak için Fatih'in ajansa geldiği günden başlamayı tercih etti.

Sinem kanepeden düşerken Fatih'in onu tutmak için hamle yaptığı sırada, kendisiyle birlikte kanepeye düşmeleri kesinlikle trajikomik bir andı..

Düştükleri kanepede göz göze ve neredeyse burun buruna kalan ikili sayesinde, Gözde fırsattan istifade odayı terk ederek onları baş başa bırakmıştı. Sinem yıllar önce şu an için neleri vermem dediği sahnenin tam ortasındayken, kapanan kapının sesiyle kendine hızla gelmiş ve utançla gözlerini büyüterek ayağa fırlamıştı. Genç kadın yanındaki adama bakmadan yerdeki ayakkabılarını hızla giyinirken, bir yandan da katlanmış olan elbisesini çekiştirerek düzeltiyordu.

Fatih utanan kadının bu sevimli hali karşısında kendini gülümsemekten alıkoyamazken, Sinem'e nazaran kanepeden daha yavaş ve sakin bir şekilde ayağa kalkarak giydiği siyah ceketini düzeltti.

Sinem ise oldukça heyecanlandığı halde, ciddiyetini ve sakinliğini usta bir şekilde korudu. Mahçup ama bir o kadar da mesafeli bir şekilde; “az önce ki olay için kusura bakma lütfen, seni beklemiyordum" dedi.

Genç adam ise Sinem'in bu haline tebessüm etmeye devam ederek; “önemli değil, sonuçta haber vermeden gelen benim" buraya gelme nedenini tam söyleyecekken, Sinem dayanamamış ve ondan önce sormuştu.

“Sahi sen neden gelmiştin ?" Diye sorduğu sorusunun cevabını, tek kaşı havada meraklı bir şekilde bekledi. Akşam yemeğinde zaten ailecek görüşecekken, bu adam neden şimdi yanına gelmişti ki ? Sinem'in meraklı bakışları adamın üzerindeyken, Fatih'in bakışları ise genç kadının sorusundan çok az önce dans ederken dağılan saçlarındaydı..

Fatih'in simetri takıntısı vardı ve bu yüzden de sanki hipnoz olmuş bir şekilde genç kadına doğru iyice yaklaştı. Her adımıyla göz bebekleri büyüyen kadın ise sanki ayaklarına beton vurulmuşcasına kımıldayamadı. Bir de buna Fatih'in saçlarını dokunan naif elleri eklenince, Sinem istemsiz bir şekilde gözlerini kapadı. Fatih'in simetri takıntısı, Sinem'in en zaaf noktasına deyinmişti..

Sinem küçüklüğünden beri saçıyla oynanmasına veya sevilmesinden büyük bir keyif alırdı. Fatih genç kadının yumuşak ve uzun sarı saçlarını naif bir şekilde düzeltip, ardından memnun olmuşcasına bir adım geri çekildiğinde Sinem de sessiz bir şekilde yutkunarak kapattığı gözlerini hızla açtı.

Sanırım bu adam ilki olduğu gibi sonuda olmaya yeminliydi !

Bir süre sessiz bakışmaları, sonunda genç adamın konuşmasıyla bozuldu. “Biliyorum akşam yemeğinde zaten görüşecektik ama ondan önce seninle geçmiş hakkında konuşmak istedim." Sinem'in istemsiz bir şekilde aklına düşen bu anılar, gözlerinin dolmasına neden olmuştu.

Geçmiş ne kadar çok geçmiş olsada bazen yara izleri, tek bir cümle ile yeniden açılabilecek kadar taze kalabiliyordu. Adam kadının yarasına tuz bastığını dolan gözlerinden anladığında, üzülse de bu konuyu konuşmaktan vazgeçmedi.

Çünkü iyi biliyordu ki, bir yara tam anlamıyla kapanmadığı sürece her bir darbede kanamaya mahkumdu..

Sinem ve Fatih geçmişin pişmanlığını, hüznünü ve acısını o gün, o oda da bıraktı. Fatih'in suçlu olmadığı halde yüzlerce kez özrü ve Sinem'in hatası olmadan açılan o gizli aşk defterinin pişmanlığı, orada konuşularak güzel bir şekilde kapandı. Genç adamın samimi ve dostane konuşması genç kadının içini ferahlatırken, aynı zamanda ondan bir adım beklemesinede neden olmuştu.

Acaba ondan hoşlanmaya mı başlamıştı?.. Bu ve bunun gibi bir sürü soru Sinem'in aklını istila ederken, o bu halinden oldukça memnundu. Biraz daha konuştuktan sonra Sinem'in genç adama karşı ümit dolu bakışları, malesef ki umduğu gibi olmadı..

Eski defterleri artık kapattığına emin olan genç adam, huzurlu bir şekilde yerinden kalktı. “O zaman akşama görüşürüz" demiş ve elini vedalaşmak için Sinem'e doğru gülümseyerek uzatmıştı.

Sinem genç adamın uzattığı ele kısa bir bakış atarak yavaşça kendi elini uzatırken, hayal kırıklığını saklayarak gülümsedi. Ne ummuş, ne bulmuştu ? Meğer ilk aşkı, aralarındaki yanlışı düzeltip dost kalmak istiyordu !

Fatih'e karşı kısaca; “görüşürüz" derken, sanki onunla kurduğu tüm hayallerine bu sefer sonsuza kadar, 'elveda' der gibiydi.. Genç kadın yıkılan hayallerini tamamen uğurladığını sanarken, aslında akşam yemeğinde gerçekleşecek olan durumdan bir haberdi..

*** 

Büyük ve ihtişamlı masada oturan eski dostlar gülüp eğlenerek akşam yemeğini yerken, Sinem anca elindeki çatalıyla önündeki yemeğini didikliyordu. Yanında oturan eski dostu, Melisa'nın sorularına ise her defasında yapma bir tebessümle kısa ve öz cevaplar vererek geçiştiriyordu. Tek niyeti, bu gecenin bir an önce bitmesiydi ! Hemen karşısında oturan adama bakmadan yemeğiyle oynamaya devam ederken, Fatih'in boğazını temizleyerek; “benim size birşey söylemem gerek." Demesiyle, tüm dikkatler onun üzerinde toplanmıştı..

Sinem de büyük bir merakla elindeki çatalını tabağına bırakırken, Melisa abisinin konuşacağı konuyu az buçuk tahmin ettiğinden dolayı, morali bozulmuş bir şekilde Sinem'e doğru yaklaştı.

"Sanırım tekrar Amerika'ya gideceğini söyleyecek" diyen hüzünlü fısıldayışı, bu ayrılık konuşmasına artık alışmıştı..

Sinem ise duyduğu bu gerçekle yutkundu. Ne sanmıştı ki, onun için kalacağını falan mı ?

Sinem bunları düşünerek hüzünlenirken, Fatih önce karşısındaki genç kadına kısa bir bakış atıp, hemen ardından ona bakan büyüklerine doğru döndü. “Vedat amca, müsadenizle sorumu sorabilir miyim ?” Fatih’in bu kibar izniyle gülümseyen Vedat bey ve Emel hanım birbirine doğru baktı.

Fatih'in ve ailesinin bu gece gelme nedenlerini elbette ki biliyorlardı. Masada bilmeyen tek kişiler ise Sinem ve Melisa’ydı. Vedat bey onay bekleyen adama karşı başını olumlu bir şekilde salladığında, Fatih'in bu defa ki bakışları karşısındaki genç kadına doğru kilitlendi.

Sinem ise ne olduğunu anlamazken bir anda Fatih'in keskin bakışlarına maruz kaldığında, hem ne soracağını merak etmiş hem de oldukça heyecanlanmıştı.. Öyle ki bu heyecanı yüzünden bir an yutkunamayan genç kadın, hızla önündeki su bardağını alıp içerken Fatih çoktan sorusunu sormuştu.

“Sinem benimle evlenir misin ?” Genç kadın duydukları karşısında içtiği suda tam boğulacakken, bardağı son anda dudaklarından çekip dışarıya doğru püskürdü.

Ama keşke şu manzarayı göreceğine, içtiği suda kendisi boğulsaydı !

Daha az önce sesi gür ve kendinden emin çıkan Fatih, sudan çıkmış balık gibi Sinem'e baka kalırken, Melisa hem duyduğu haberden hemde abisinin aldığı hâlden büyük bir keyif alarak kahkaha atmaya başladı. Bu hâle anne ve babalar da Melisa'ya eşlik ederken, yüzünü masada ki peçeteyle silen Fatih ise gülümseyerek yerinden kalktı. Kahkaha sesleriyle şoktan çıkabilen Sinem ise genç adamın oturduğu yerden kalkmasıyla, sonunda tam anlamıyla kendine geldi..

Genç kadın duyduğu mahçubiyetle masadaki diğer peçeteyi eline alarak, hızla ayağa kalkıp soluğu Fatih'in yanında aldı. "Ben çok özür dilerim" adamın giydiği takımını hızla silerken, Fatih'in ellerini tutmasıyla bir anda durdu.

Genç adam gülümseyerek Sinem'e bakarken, genç kadında çoktan sevdiği adamın gözlerinde kaybolmuştu.

Fatih'in anne ve babası oğullarının seçimiyle mutlu olurken, Melisa yıllar sonra gerçekleşen sahneyle oldukça duygulandı..

Vedat bey ise kızının aşk ile bakışını yanı başında oturan eşinin bakışlarına benzettiğin de, gülümseyerek Emel hanıma doğru baktı. Bu bir nevi; 'sence olurlar mı?' Bakışıydı. Emel hanım da içten bir şekilde gülümseyerek, eşinin elini tuttuğunda bu da kısa ve net; 'evet olurlar' demekti.

Eşinin de onayını alan Vedat bey bu defa gülümsemesini saklayıp, bir anda ciddileşti. Birbirine hâlâ bakışan çifte inat, yüksek bir sesle öksürerek tüm dikkatleri üzerine doğru çekti. Ne kadar modern bir baba olsa da, sonuçta o bir kız babasıydı ve kıskançlık ruhunda vardı. Uyarıyı alan genç çift ise hızla birbirinden uzaklaşıp yan yana durarak Vedat beye doğru baktı..

Sinem her an bayıldı bayılacakken, Fatih ise büyük bir merak ile Vedat beyin vereceği cevabı bekliyordu. “Bizden yana onay olsada, son söz kızımızın" bu sefer bütün bakışlar Sinem'in üzerinde toplandı. Zaten yaşadığı heyecan yüzünden her an bayılacak gibi olan genç kadın, bir de vereceği cevap için heyecan yaptı. Bu yüzden rahatlamak için bakışlarını direk, yanı başında ona ümit ile bakan adama doğru çevirdi.

Ve hayat sanki orada durdu. Atalarımızın da dediği gibi; 'bazen her Şer de bir Hâyır vardı.' Belki yıllar önce olamayacak bu ilişki, şimdi yıllar sonra güzel bir şekilde oluşmuştu..

Genç adam hayranlıkla ona bakan kadına aynı şekilde bakıp, yavaş bir şekilde kendi elini kadının eline kenetlediğinde, Sinem o an dile geldi..

Fatih'in gözlerine bakarak; "bende istiyorum" söylediği sözler, belki de hayatında verdiği en güzel karardı..

***

~GÖZDE~

Sinem ile dedikodunun dibine öyle bir vurmuştuk ki, bir ara Fatma ve Kahküllü beraber odaya gelmiş, yaşayıp yaşamadığımızı kontrol etmişlerdi. Sanırım hâlâ birbirimizi eskisi gibi bir kaşık suda boğacağımızı düşünüyorlardı..

Sinem'in bu heyecanını ve endişelerini dertleşerek konuşup sonunda hâl ettiğimizde, Sinem de bende oldukça rahatlamıştık. Tek ümidimiz ise o kadar çekirdeği yedikten sonra ergenler gibi yüzümüzün sivilce dökmemesiydi !

Muhabbetimizi orada sonlandırıp odama doğru geçerken, sonunda Sinem'in de sevdiği adama kavuşmuş olması; 'Evle beni Gözde' programını yapma konusunda iyice gaza gelmeme neden olmuştu..

Artık ciddi anlamda 'madem ben kavuşamıyorum, bari sevenleri kavuşturup, sevap alayım' moduna iyice girmeye başlamıştım ! Bu moda girmemi sağlayan tek sebep ise Yağız'dı !

Adamlar M.Ö önce üşenmemişler çiviyle duvara yazı yazmışlar ama gel gör ki şimdikiler dokunmatik ekranda mesaj atmaya bile üşeniyorlardı ! İnsan bi nasılsın ? Neler yapıyorsun ? Diye mesaj atar, insafsız !..

Bütün gün bir yandan Yağız'ın kulaklarını çınlatmış, bir yandan da mesaj atıp atmadığına bakmaktan boynum tutulmuştu. Çıkış saatimiz geldiğinde ise Kahküllüyle birlikte ajanstan çıkmış, beraber ayrı taksilere binip evlerimize gitmek üzere yola koyulmuştuk.

Sonunda eve geldiğimde ise annemin mis gibi yaptığı yemeklerinin kokusu, adeta acıkan midemi harekete geçirdi. Gel de diyet yap şimdi !..

Hemen üzerimi değiştirip elimi yüzümü yıkadıktan sonra hızla anneme sofraya kurmasına yardım etmek için salona doğru geçtim. Babam annemi arayıp geç geleceğini haber verdiği için maalesef onsuz bir akşam yemeği daha yiyecektik..

Sofraya tabakları taşırken, aç kurtların hâlâ yemeklerin kokusuna gelmemesi ise oldukça şaşırmama neden olmuştu. Genelde sofrayı kurmaya başlar başlamaz çoktan yemeklerin kokularını alıp, peşimde kuyruk gibi gezerek; 'abla ne zaman oturacağız’ diyerek beni ve annemi delirtmeleri gerekirken, şimdi her ikiside ortalıkta yoktu.. Ve her ikisinin de aynı anda odaya kapanmaları, hiç de hayra alamet değildi !

Sofrayı hazırladıktan sonra annemin salata yapmak için mutfağa gitmesiyle birlikte, bende de çocukları çağırmak için odalarına doğru ilerledim. Kapıyı tam çalacakken; "Ya oğlum saçmalama bir şey olmaz diyorum sana ! Niye bu kadar evham yapıyorsun ?"

Tekin'in yüksek çıkan sesiyle kulağımı kapıya yapıştırmam bir olmuştu. Ters giden birşeyler olduğu çok belliydi !.. Sol omzumdaki Şeytan da benim gibi kulağını kapıya dayarken; "Bak demedi deme, bunlar kesin bir b*kluk yaptı.." diye beni gaza getirirken, Sağ omzumdaki Melek ise bize cık cıklayarak bakmış; "kapı dinlemek çok ayıp bir şey.." diyerek yaptığımızı şeyi doğru bulmamıştı..

"Lan adamlar bir daha görüşeceğiz diye tehdit etti ! Gel sen beni dinle, bu akşam babama söyleyelim." Tehdit mi dedi o? Ben kısa bir an şaşkınlık yaşarken, az önce bizi onaylamayan sağ omzumdaki Melek bile eline bardak almış merakla kapıyı dinliyordu.

Duyduğum sözün öfkesiyle hızla doğrulup kapıyı çalmadan direk odaya daldığımda, Tekin ve Metin karşılıklı oturdukları yataklarından refleksle aynı anda korkarak ayağa fırladı.

Her ikiside konuşmalarını duyduğumu anlamış olacak ki, telaşlı bir şekilde bana bakıyorlardı. Annemin şüphelenmemesi için açtığım kapıyı arkamdan yavaş bir şekilde kapatırken, yine aynı yavaşlıkla bu iki zibidinin karşılarına doğru geçtim. “Anlatın bakalım, sizi kim tehdit etmiş ?" Sorumla birlikte Metin ensesini kaşıyarak Tekin'e doğru baktığında, her zamanki gibi Tekin öne atlamıştı. Çünkü genelde Metin yalan söyleyemez, Tekin ise ayaküstü takla bile atardı !

Tekin yapma bir şekilde gülümseyerek bana baktı. “Endişelenecek bir şey yok ablacım.. Okullar arası maç yapıyoruz ya hani, biz kazanınca işte rakip takımda boş tehditler savurdu onu konuşuyorduk.."

Tekin'in bu açıklamasını onaylaması için kuşku dolu bakışlarımı Metin'e doğru çevirdiğimde, ilk saniyeden gözlerini benden kaçırmıştı. İşte o an doğru söylemediklerini anlamıştım ! Bu sefer yapma bir şekilde ben gülümseyip, çocuklara doğru iyice yaklaştım. Hiç konuşmadan elimi yaklaşın der gibi salladığımda, ikiside birbirine kısa bir bakış atıp yavaşça bana doğru yaklaşmak zorunda kaldı. Boyları benden uzun olduğu için hiç uğraşmadım. Bana doğru biraz eğilmelerinin hemen ardından, ikisininde kulaklarından tutup çekmeye başladım.

“Ahh ! Abla abla kulağım acıyor !"

“Abla kulağım koptu !"

“Ben size kaç kere diyeceğim başınıza ne gelirse gelsin, bana yalan söylemek yok diye ha !" Kulaklarını biraz daha sıktığımda, ikisi de neredeyse iki büklüm olmuştu.

Annemin bizi birazdan sofraya çağırmak için odaya geleceğini göz önünde bulundurduğumdan dolayı, hızlı işkence yöntemim olan kulak bükme hareketini yaparak, sakladıkları gerçekleri en kısa şekilde öğrenmiştim..

Ve duyduklarım karşısında sinirim yerine endişeye bırakmıştı. Tekin'in vurdum duymazlığının aksine Metin haklıydı. Ne olursa olsun, bunu babama söylemeli ve ona göre bir önlem almamız şarttı..

Annemin bize seslenmesiyle her ikisini azarlamayı bir kenara bırakıp, durumu anneme çaktırmamak için hızla toparlandım. Anam diye söylemiyorum ama karadeniz damarı bir yana, söz konusu evlatları olunca kadın bir anda terminator olabiliyordu. Bu yüzden babamla konuşmadan annemi de durduk yere telaşa sokmak istemedim. Odadan çıkmadan önce çocuklara da bu konu hakkında susmalarını tembihlemiştim.

Hep beraber sonunda sofraya geçip oturduğumuzda; “kulağınız niye kızardı sizin ?" Annemin çocuklara şaşkın bir şekilde bakmasıyla, bıyık altından gülümsedim.

Metin ve Tekin 'açıkla hadi' der gibi bana baktığında yüzümdeki sırıtmam iyice büyüdü. “Yok bir şey anneciğim, sivrisinekler işte.." Diyerek gönderme yaptığımda. Annem kaşlarını havalandırıp benden tabakları uzatmamı istedi. "Ne yani şimdi bir sivrisinek geldi ve ikisinin birden kulağını mı ısırdı?" Diye şüphe ile sorduğu sorusuna karşı; "ya sorma anneciğim, ben sivrisineği öldürmemek için pencereyi açtım ama hain arkadaşlarını da alıp gelmiş" dedim, önümüzdeki tabakları tek tek anneme uzatırken.

Metin ve Tekin beş karış surat ile hâlâ kulaklarını ovalarken, onlara bakıp manidar bir şekilde gülümsedim. “Ah ah, zaten şu sivrisinekler kan değilde yağ emseydi, şimdiye manken olmuştuk" annem bu tepkime karşı gülmeye başladı..

***

Akşam yemeğimiz bittiğinde sofrayı çocuklarla birlikte toplarken, annemi de haberleri izlemesi için televizyon karşısına götürüp oturttuk. Zaten bütün gün evin yükü annemin üzerindeyken, hiç olmazsa bu kadarcık iş yapıyor olmamız hiçbirimizi zorlamazdı.

Her ne kadar okuyup iş sahibi bir kadın olmuş olsam da, annem küçüklüğümden bu yana her konuda ders verdiği gibi ev hanımı olma konusunda da çok şey öğretmişti bana. Ve kesinlikle çalışmak ev hanımı olmaktan çok çok daha kolaydı !.. Hem bu eğitimlerden nasibini alan bir tek ben değildim. Annem hiçbir zaman erkek çocuktur dememiş, aynı şeyleri kardeşlerime de öğretmişti. Mesela her sabah yataklarımızı toplamadan evden çıkmamak hepimizin alışkanlığıdır. Metin ve Tekin sofrayı toplayıp mutfağa getirirken, bende aynı zamanda bulaşıkları akıtıp makineye yerleştiriyordum.

Tekin elindeki çatal ve kaşıkları tezgaha koyarken; "abla babam birazdan gelir, çay içerken mi söyleyeceğiz" hemen ardından Metin de elindeki tabaklarla yanıma doğru geldi. Uzanıp elindeki tabakları alarak lavabonun içine koyarken; “aynen çayı demledim zaten, babam çay içerken daha sakin olur o zaman konuşuruz"dedim.

Tabakları akıtıp tam makineye koyarken, Metin eğilmeme müsaade etmeden tabakları hızla elimden alıp kendisi eğilerek tabakları makineye yerleştirmeye başlayınca gülümsedim.

Tekin de hemen ardından; “sofrayı topladık abla, ben de çay için çerezleri çıkarayım mı ?" Diye sorduğunda, yüzümdeki gülümsemem daha fazla büyüdü. Elimi belime koyup, tek kaşımı kaldırarak ikisine birden baktım. “Hayırdır ? Böyle ponçik hareketlerle benim gönlümü almaya mı çalışıyorsunuz ?" Diye şüpheyle konuştum..

“Estağfurullah ablacığım o nasıl söz, bu bizim her zamanki halimiz" diyerek bana sarılan Tekin'in sırtına küçük bir cimcik attım. "Senin mi ?" Diye ima ile sorduğum soruyla, Metin de aynı benim gibi ima dolu bakışlarını Tekin'e doğru çevirdi..

"Yalnız kardeşim her zamanki halinden bahsediyorsan eğer, hatırlatayım sen hep işten kaçan tarafsın" deyip lavaboda elini yıkarken, elinde kalan su damlacıklarını Tekin'e doğru salladığında, onlardan kısa olmam ilk defa avantajım olmuş, su damlacıkları direk sahibine ulaşmıştı.

Tekin yüzüne gelen su damlacıklarını gülümseyerek silerken; “Bu konuda hakkını yemem bak. Senden çok güzel hanım köylü olur. Hatta şu an geleceğini görüyor gibiyim, sen mutfakta yemek yaparken, Cansu yengemizde oturma odasında çay içiyor."

Tekin'in söylediği sözlere gülümseyip Metin'in yanaklarına uzanıp sıktım. “Sen bakma ona kıskanıyor seni, hem Cansu hanımda bir zahmet mutfağa sokmasın seni." Gülümseyen Metin bir anda hüzünlendi.

“Abla şaka bir yana, Cansu gerçekten yemek yapmasını bilmiyor.." Geri çekilip şaşkınca Metin'e baktım.

“Nasıl yemek yapmasını bilmiyormuş ? Oğlum yağ, soğan ve salça üçlüsünü flash belleğe atsan yemek olur be. Bilmiyorsa da öğrenir artık hanımefendi.." Diyerek görümce damarımı ortaya çıkardığımda, Tekin'in kahkahaları dikkatimi dağıttı.

Metin ile birlikte kaşlarımızı çatıp, Tekin'in kahkahsına bir son vermesini beklerken, sonunda biraz da olsa sakinleşip yüzümüze doğru baktı. “Ya sanki yarın evlenecekler dedim. Birinizde mutfağa girme telaşı diğeriniz de kötü görümce damarı ortaya çıktı.." Bana söylediği kötü görümce lafından sonra hızla ayağımdaki terliğe uzandığım an, ne yapacağımı anlamış olacak ki ardına bakmadan kaçarken Metin'in; "vur abla vur, kaçıyor !" Diye verdiği gazla birlikte terliği Tekin'in sırtına doğru attığımda, dengesini sağlayamayarak yere kapaklanması bir oldu.

Bu sefer biz gülerken, Tekin çoktan drama moduna girmişti. "Ah belim ! Kulağım hâlâ acıyorken bir de sırtımdan vuruldum. Doksan beş model Kartal gibiyim ! Gencecik yaşımda hurdaya döndüm.." İsyanına bu sefer Metin ve ben hunharca kahkaha atarken, içeriden

Annemin; "Ne ! Şevket doğru söyle sen iyi misin ? Hangi hastanedesin ?" Diye bağırışıyla, kahkahalarımız bir anda jilet gibi kesildi..

***

B Ö L Ü M

S O N U 


Loading...
0%