@hayalperestanka
|
Keyifli Okumalar Dilerim❣️ *** Duyduğum sözlerden sonra tek hissettiğim şey, iliklerime kadar korkuydu.. Annemin bağırışıyla çocuklarla birlikte mutfaktan nasıl çıkıp, salona nasıl gelmiştik hatırlamıyorum bile. O korkuyla annemin elinden telefonu alıp kulağıma doğru götürürken, babamın sesi kulaklarıma dolduğunda, gözlerimden akan yaşlarla birlikte adeta ayaklarımın bağı çözülmüştü. Metin annemin koluna girip onu tekrar kanepeye doğru oturturken, Tekin de benim koluma girip düşmemi engelleyerek annemin yanına oturttu. Ağlayarak babamla konuştuğumda bana bir şey olmadığını ve çatışma sırasında kolundan hafif bir şekilde yaralandığını söylerken, tuttuğum nefesimi sakince dışarıya doğru verdim. Bende annem gibi hastaneye geleceğimizi söylediğimde ise Babamın şive ile karışık; “güzel kizum geliyrum zaten bizimkiler bırakacak şimdi, siz sakince evde bekleyin beni" demesi, bir nebze de olsa sakinleşmemi sağlamıştı.. “Tamam babacığım bekliyoruz" diye onaylarken, bakışlarım Tekin ve Metin'e doğru kaydı. Her ne kadar sakin kalmaya gayret gösterseler de, onlarında çok korktukları gözlerinden yeterince belli oluyordu. Bu yüzden telefonu kapatmadan önce telefonu onlara doğru uzattım. Her ikisininde kavga etmeden babamın sesini duymaya çalışmalarına tebessüm ederek, hemen yanı başımda sessizce ağlayan anneme doğru döndüm. “Merak etme annem iyimiş bak" sıkıca sarılırken, hem bir yandan annemi ikna ediyor hem de kendime tekrarlayarak yüreğimdeki korkuyu git gide siliyordum. Biz annemle birbirimize sıkıca sarılırken, annemin sessizce; "hissetmiştim" diyen sözleri ise adeta akmak için bekleyen gözyaşlarımı yine harekete geçirmişti. Tekin ve Metin hangi ara yanımızdan gidip yine hangi ara bize su getirmişti bilmiyordum ama uzatılan bardaklarla annemle sarılmamıza bir son vermiş ve boğazımı düğümleyen korkuyu gidermek için ikimizde soğuk suları itiraz etmeden içerek bir nebzede olsa rahatlamıştık.. Annem böyle şeyleri nasıl hissederdi bilemezdik ama ne zaman birimize bir şey olacak olsa, eli hemen kalbinin üzerine gider ve evde kim yoksa hemen onu arardı. Sonradan öğrendik ki, babam sabah evden çıkarken annemi uyandırmamış ve annem babama; “Allah'a emanet ol" diyemeden evden çıkmıştı. Bu söz herkes için önemli olsa da annem için daha bir önemli ve özeldi. Çünkü 'Allah'a emanet ol' diyen kişi, o kişiye bir daha kavuşamadan ölmezdi.. Sonunda babamı eve getiren ekip arabasıyla, hepimiz apartmanın girişinde yerimizi almıştık. İlk haberi alan aile dostlarımız Gülten teyzem ve Hasan amcam her zamanki gibi yanımızdayken, Buğra'nın haber vermesiyle Feyza da soluğu hemen bizim evde almıştı. Babam kolundan aldığı kurşun yüzünden küçük bir operasyon geçirmiş olsa da, çok şükür ki başka bir şeyi yoktu. Annem eve girer girmez babamı odalarına doğru götürüp, ilk işi üzerini değişmesine yardım etmek olurken, biz de Gülten teyzemle birlikte salonda daha rahat oturabilmesi için babama hasta yatağı kurmuştuk. Daha iki saat öncesine kadar matem evi gibi olan salonumuz ise şimdi tam bir eğlence gecesi gibiydi. Kurşun her ne kadar babamın kolunu sıyırmış olsa da, doktor evde iyice dinlenmesi için bir hafta rapor vermişti. Babam ise bu rapor meselesine; "ne gerek vardı ya, küçük bir sıyrık" diye söylenirken, annem ise tam tersi rapor süresinin az olmasından dolayı yakınıyordu. Öyle ki annemin Feyza'ya karşı sessizce; “Kızım acaba Şevket amcanı sizin başhekiminize mi göstersek, belki raporu iki haftaya kadar uzatabiliriz ha ?" Diye, çakallık yaparken yakalamıştım. “Hatun ne diysun ya ! Utanma kapa beni tamamen eve.." Ya da tek yakalayan ben değildim. Bu sırada bende Sinem'i aramış babamın durumunu kısaca anlatarak iki günlük izin istemiştim. Sağ olsun o da hemen izni vermişti. Hiç olmazsa bu iki günle de ailemle vakit geçirerek kendime tam anlamıyla gelebilirdim.. Sohbet eşliğinde demlediğim çay beş dakikada biterken, üzerine üç çay daha demlemiş ve iki aile birden sohbetlere doymamıştık. En son Hasan amcam hafif bir sinirle Feyza'nın isteme durumunu babama anlatırken, diğer yandan Gülten teyzem ise bize kıskançlık krizine girmiş eşinin komik halini sessizce anlatıyor ve bizim daha fazla gülmemize neden oluyordu.. Buğra ise babasına eş değer bir kıskançlık yaşarken, ablasını kimselere vermek istemiyor ve Hasan amcam ne derse; "çok haklısın baba, bencede bir sene beklesinler !" Feyza'nın yüreğine indirmeye çalışıyorlardı. Babam ise gülümseyerek Hasan amcamı sakinleştirirken, diğer yandan ise Metin ve Tekin de Buğra'yı sakinleştiriyordu. En son Tekin eğer evlilik olursa, nişandaki tepsi parası, sandık parası ve kapıda durma paralarının hepsini alacağını Buğra'ya hatırlatarak, işi bir anda evlilikten ticarete götürdüğünde bu duruma ailecek gülmekle yetindik. Neyse ki konu sonunda güzel bir şekilde tatlıya bağlanmış ve bir yıl diyen Hasan amcamı, bir ay sonra Efe'nin ailesini de alıp evlerine gelmesine ikna etmiştik.. Biz bu konuları konuşurken, bir yandan da babamın haberini alıp da arayan eş dostun üzerine, babama ulaşamayınca evde ki herkesi arayan akraba topluluğu da eklenince, adeta günümüz bitmeyen bir eğlence gecesi gibi olmuştu. Her birimizin telefonları beş dakikada bir aranınca, Tekin bu duruma daha fazla dayanamamış ve çok takdir ettiğim filozof kişiliğini devreye sokmuştu. Babamın telefonunu eline alıp; “hadi herkes babamın etrafına doluşsun, fotoğraf çekeceğim" kendisiyle birlikte bizleri de kadraja alarak selfie çekmişti. Hemen ardından ise fotoğrafı WhatsApp durumuna atarak altına babamın ağzından; “arayıp soran dostlarıma çok teşekkür ederim ama ben gayet iyiyim, sizde sağlıcakla kalın" diye yazarak, paylaşmış ve her zamanki gibi bizi gülme krizine sokmuştu. Feyza ile birlikte kaçıncı kez doldurduğumuzu hatırlamadığımız bardakları, tekrar doldurmak üzere mutfağa geçtiğimizde cebimdeki telefonumun çalmasıyla gözlerimi devirdim. Kesin arayan akrabalardan biriydi. Bende maşallah akrabalardan bol bir şey olmadığından dolayı tek birisi arayamıyordu ki.. Çoğu insan bilirdi ki, karadenizli aileler genel olarak kalabalık olurdu ama tabi anne ve baba tarafım bu durumu biraz abartmış olabilirlerdi.. Babamın tam tamına sekiz kardeşi varken, annemin ise dokuz kardeşi vardı. Toplu kuzen sayısını ise otuzdan sonra saymayı bırakalı birkaç sene oluyordu ki, bende beş tane Hala, iki tane Amca, iki tane Teyze, altı tanecik Dayı ve sayısını anca aile soyunda hesaplayabileceğimiz bir kalabalıkta kuzene sahiptim. Neyse ki çoğu memlekette veya başka şehirlerde kalıyordu da, yoldan geçerken 'acaba bu benim akrabam mı?' diye boşu boşuna milletten şüphelenmiyordum.. Çaydanlığa uzanan elim ise çalan telefonumla hava da asılı kalırken, Feyza gülümseyerek; “sen git küçük halkına açıklama yap, ben çayları hallederim." Dalga geçmesine karşı gülerek cebimden telefonumu çıkarıp ekrana baktım. Arayan kişinin Yağız olduğunu görmem ile devrilmiş olan gözlerim kalp şekline çoktan dönüşmüştü ve ben hızla arkamı dönerek Feyza'ya bakıp kocaman gülümsedim. “Yağız.." Diye sessiz fısıldayışıma karşı Feyza da gülümseyerek karşılık verirken, telefonu hemen açıp kulağıma doğru götürdüm. “Yağız." “Gözde merhaba, Şevket amcanın durumunu şimdi bizimkilerden duydum. Hastaneye gittim ama çıkmış. Aradım telefonu da meşguldü.." Telaşla konuşması bir yana, bir de babam için hastaneye kadar gitmiş olması onu gözümde daha bir yükseltirken, bu ince davranışına içten bir şekilde gülümsedim. “Evet şu an gayet iyi evdeyiz. Aile dostlarımız geldi hep beraber oturuyoruz şimdi." Feyza elindeki çay tepsiyle yanımdan geçerken, bana manidar bir şekilde gülümsemeyi de ihmal etmemişti.. “Bende onun için aramıştım seni. Müsaitseniz eğer geçmiş olsuna gelecektim." Ben daha ne isterim ! “Elbette müsaitiz." “Tamam, birazdan orada olurum." “Bekliyoruz o zaman." “Görüşürüz.." “Görüşürüz..” Yağız'ın birazdan bize gelecek olması heyecanlanmama neden olurken, hızla salona bizimkilerin yanına doğru geçtim. Babam sonunda meşgul olduğu telefonunu kapatıp bana baktığında, Yağız'ın onu arayıp ulaşamadığını kısaca anlatıp, ardından birazdan geleceğini söyledim. Babam bu duruma memnun olmuş bir şekilde tebessüm ederken, annemde en az babam kadar memnun olmuştu. “Ay bak görüyor musun nasılda düşünceli çocuk.." derken, hemen ardından bana doğru döndü. “Gözde yavrum, çocuk iş çıkışı geliyor sen git yemekleri ısıt." Annemin bu anaç tavrına gülümseyip Feyza'ya karşı 'gel' bakışı atarak beraber mutfağa doğru geçtik. Ben yemeğin yanına küçük bir salata hazırlarken, Feyza da bir yandan yemekleri ısıtıyor diğer yandan da bana takılarak utanmamı sağlıyordu. Sen dur Feyza hanım, Efe ve ailesi tanışmaya evinize geldiğinde yanında kim olacak acaba ? Tabi ki ben ! Herşey hazır olduğunda beraber yine salona doğru geçip sohbete dahil olurken, kısa bir zaman sonra çalan kapıyla birlikte, Tekin yerinden tam kalkarken; “ben bakarım ablacım, sen dur" demiş ve Tekin'i kanepeden kaldırmadan yerine tekrar oturtmuştum. Feyza bu tez canlılığıma karşı bıyık altından gülümserken, ben çoktan salondan çıkmıştım.. Kapıya ulaştığımda ise derin bir nefes alıp, adamı daha fazla bekletmeden hızla kapıyı açtım. Yağız her zamanki gibi karşımda bütün ihtişamıyla duruyorken gülümsedim. Ah be adam, seni her gördüğümde yüreğim böyle çarpacaksa eğer işimiz vardı.. “Hoş geldin.." Daha rahat girmesi için geriye doğru çekilirken, Yağız o hayran olduğum gülümsemesiyle; "hoşbuldum" diyerek içeriye doğru bir adım atmışken durdu. Yanı başımda öylece durmasına şaşırırken gözlerimiz çoktan birbiriyle buluşmuştu.. Niye durdu ki şimdi ? Ay acaba bana bir şey mi söyleyecek ? Eğer Aşk itirafı falan ise ben şuan çok hazırdım ! Ben Yağız'ın gözlerine karşı gülümseyerek bakıp dalmışken, o an aramıza giren tatlı poşetiyle kendime hızla geldim. Tatlı mı ? Ah Gözde !.. Yağız sanırım dalmış olduğumu anlamıştı. Öyle ki daldığım düşlerden çıkmam için gülümseyerek poşeti yukarıya doğru kaldırmış ve hâlâ almamı bekliyordu.. “Aa kusura bakma lütfen, en sevdiğim tatlı markasını görünce bir an dalmışım." İyice saçmaladığımda, Sol omzumdaki Şeytan yerini hızla aldı. "Bir işi sıvamada senin üzerinde kimseyi tanımıyorum.." Kinayeli bakışını atarken, Sağ omzumdaki Melek ise; "Ay baklava mı almış o ?" Diyerek elinde tuttuğu dürbünle, poşetin içini inceliyordu. Kasap et derdinde koyun ise can !.. Yağız aynı gülümsemeyle; “Afiyet olsun o zaman" Zoraki bir şekilde gülümseyip poşeti elinden aldım. O bir şey değil de, adam beni iyice obur sanacaktı ! “Yağız oğlum, hoş geldin.." Neyse ki bu utancım annemin sesiyle fazla uzun sürmedi.. Salondan çıkan annem Yağız'a doğru gelip hızla sarılırken, bende sonunda dış kapıyı kapatabilmiştim. O sırada annem ise Yağız'ın sırtını sıvazlayıp bana bakarak manidar bir şekilde gülümsedi. 'Damat değil, evlat resmen' diyerek dudaklarını sessiz bir şekilde oynattığında, dehşetle anneme doğru baktım. Hadi ama ! Daha az önce ki rezillik yetmiyormuş gibi bir de annem üzerime geliyordu.. Annem beni hiç takmayarak Yağız dan ayrılarak; "hadi geç oğlum herkes içerde." Nirlikte salona girerlerken, ben hâlâ dehşetle annemin ardından bakıyordum. İnşaAllah annem Yağız'ın yanında daha fazla imada bulunup da beni zor durumda bırakmazdı derken, Sol omzumdaki Şeytan bu durumdan keyif alır gibi güldü.. “Valla Gözdeciğim sende ki bu şanstan yana ümidim olmasa da, anan sayesinde belki şansın bir nevi dönebilir.." Ne kadar gözlerimi devirmek istesemde bir yandan da haklı olduğunu biliyordum. Bende ki bu şans yüzünden üç günlük ömrüm kalsa, benim sanırım üçüncü gün haberim olurdu !.. Sağ omzumdaki Melek ise gülümseyerek; “Sen takma kafana her şey olacağına varır. Hem sana şuan en iyi gelecek şey tatlı ! Ye bir dilim de kendine gel." Diyerek hâlâ elimdeki poşete bakınca gülümsedim. Sanırım bunun da benim ki gibi kan şekeri çok çabuk düşüyordu.. Daha fazla kapı ağzında dikilmeye bir son vererek, hızla mutfağa doğru geçtim. Poşetten tatlıyı çıkarıp tezgaha koyup açarken, Meleğin de tahmin ettiği gibi gönlümün prensi baklava almıştı. Hiç tereddüt etmeden bir dilim alıp ağzıma atarken, Sağ omzumdaki Melek de en az benim kadar mutluydu. Biz kızlar tatlı yiyince neden bu kadar mutlu olurduk bilemem ama her derde deva olduğu kesindi.. Sol omzumdaki Şeytan ise taktığı gözlüğüyle elindeki baklavayı inceliyordu. “Hmm aferim aferim, ucuza kaçmamış bol fıstıklı almış. Cimri de değil." Diyerek kırk yıllık kaynanalara taş çıkaran bir performans sergilerken, biz ise Melek ile diyete bir kez daha ihanet ederek ikinci dilimi de hızla ağzımıza attık.. Tam baklava yedim diye vicdan azabı çekecekken, o anda mutfağa gelen Feyza ile gülümsedim. Feyza gözlerini büyüterek yanıma doğru gelirken, kutudan bir tanede daha baklava alıp ona vermek için uzattığımda, hiç itiraz etmeden ağzını açıp hızla yedi. Evet, Feyza da yediğine göre artık vicdan azabı çekmeme gerek kalmamıştı.. Feyza ağzını bitirir bitirmez; “kız bırak şimdi tatlıyı, annen mutfaktaki masayı Yağız için hazırlasın, çocuk rahat yesin dedi gelir şimdi." Dehşetle tatlı kutusunu kapatıp Feyza'ya verdim. Ben hızla mutfak lavabosunda elimi yıkarken, Feyza da aynı hızla tatlıyı dolaba koyarak yok ediyordu. Ellerimi kurulayıp arkama döndüğümde; “ben kaçtım o zaman.." İçeriye geçen dostumun ardından gülümsedim. Canım ya, iyi ki gelip uyarmıştı beni. Yoksa rezilliğimin üzerine bir kez daha rezil olacaktım !.. Isınmış olan yemekleri hızla tabaklara koyup masayı güzelce hazırladım. Dilimlediğim ekmekleride yerleştirdiğimde, masaya uzaklaşarak kısaca bir eksik var mı diye göz attım. Her şeyin tam yerinde olmasıyla gülümseyerek, Yağız'ı çağırmak için mutfaktan çıkıp salona doğru geçtim. Babam, Hasan amcam ve Yağız koyu bir sohbet içerisinde konuşurken, diğer taraftan annem, Gülten teyzem ve Feyza da diğer köşede fısır fısır konuşuyordu. Tekin, Metin ve Buğra ise orta sehpanın etrafını sarmış, televizyondaki maçı izlerlerken çekirdek çitliyordu. Hafif bir şekilde öksürüp kendimi belli ederken, heyecanla ellerimi birleştirip Yağız'a bakarak tebessüm ettim. “Masa hazır buyur" Yağız mahcup bir ifadeyle; “zahmet etmeseydiniz keşke, ben kalkardım şimdi" diye karşılık verdiğinde, babam Yağız'a kızar bir ifadeyle baktı. “Sen yabancı mısın oğlum, duymamış olayım bunu.." Diye uyarırken, annem de hemen ardından bir elini kalbinin üzerine koyarak; “aaa, bende duymamış olayım yavrucuğum. Sen de bu evin bir oğlusun sonuçta.." Alttan alttan gönderme yapan anneme, gözlerimi kısarak baktım. Utanmasa, kızım ile evlen resmi bir şekilde oğlum ol diyecek !.. Yağız yine mahcup bir şekilde yerinden kalkınca ondan önce salondan çıkarak çorbasını sıcak servis etmek için mutfağa girdim. Hemen ardımdan mutfak kapısından içeriye girdiğinde gülümseyerek ona baktım. "Otur lütfen, bende çorbanı doldurayım." Yağız başıyla onaylayıp hemen masaya geçip oturdu. Bu durum karşısında Yağız ile olan evlilik hayallerim, bir bir gözümün önüne gelirken çaktırmadan gülümsedim. Hayal kurmak bile heyecanlanmama neden oluyordu. Çorbayı kaseye doldurup Yağız'ın yanına yavaşça yaklaştım. Çok şükür ki bir kaza yaşamadan dikkatli bir şekilde önüne koymayı başarabilmiştim. “Afiyet olsun" diyerek geri çekildiğimde, Yağız da aynı şekilde; “teşekkür ederim" diyerek kaşığına doğru uzanınca, rahatsız olmaması için hızla arkamı dönüp tezgahın üzerindeki bulaşıkları makineye yerleştirmeye başladım. Sol omzumdaki Şeytan bana gülümseyerek; “hah şöyle azıcık mantıklı hareketler yap, hamarat bir kız olduğunu belli et. Aferim bak gözüme giriyorsun." Diyerek beni alkışlarken, Sağ omzumdaki Melek ise bana bakarak gülümsedi. "Önemli olan sevmesi, hamaratlık yaptığın işinde değil kalbinin güzelliğinde olmalı.." Deyip daha sonra Yağız'a doğru döndü. Gözlerinden kalpler fışkırırken; "adamın da maşallahı var zaten" hislerime tercüman olurken, Sol omzumdaki Şeytan ise Meleğe bakarak gözlerini kıstı. “Yandı bunun devreleri yine" diye sitem ettiğinde, aklımdaki başka düşünceler yüzünden, sadece tebessüm etmekle yetindim. *** Yağız yemeğini yerken bende sessizce bir yandan bulaşıkları hallediyor, diğer yandan ise bugünkü olayları düşünüyordum. Çocukların şu kavga olayı canımı oldukça sıkarken, aklıma binbir türlü senaryo gelmesine engel olamıyordum. Ya okula gider veya dönerken yine çocukların önünü keserlerse ?.. Babam eğer bugün yaralanmış olmasaydı bu durumu kesin akşama konuşacakken, şimdiki geldiğimiz duruma bak ! Hayat bazen öyle oyunlar oynuyordu ki, planladığın her şey bir anda darma duman olabiliyordu. Bir anda kardeşlerim için endişelenirken, bir de üzerine babamın bu olayı, beni bugün fazlasıyla yormuştu.. Şimdi babama gidip söylesem adam zaten yaralı, bir de olup olmayacağı belli olmayan bir durum için telaş mı yapsın ? Ben bunları düşünerek makineyi bitirip ellerimi lavaboda yıkarken, omzuma dokunan elle bir anda daldığım düşüncelerden hızla çıktım. Suyu kapatıp arkamı döndüğümde, Yağız kaşlarını çatarak bir adım geri çekilerek bana baktı. “Seslendim ama dalmışsın, sen iyi misin ?" Deyip hemen ardından; “Şevket amca için mi korktun?" Derin bir nefes alarak alnımı ovdum. Sorduğu soruya iyiyim deyip geçiştirmek istesemde, sanki ağzımdan çıkan sözler benden bağımsız bir şekilde dudaklarımdan dökülmüştü.. “Değilim, aslında bu konuda senden akıl alsam iyi olacak" Yağız'ın çatılan kaşları bu sefer merakla havalanmıştı.. “Elbette, seni dinliyorum.." *** Bu durumu birine anlatmak mı ruhumu bu derece iyi gelmişti yoksa Yağız'ın güven veren bakışları mı rahatlatmıştı beni ? Hangisi olduğuna şuan bir cevabım olmasada, ruhuma iyi geldiği kesindi.. Bizimkilerin şüphelenmemesi için ayaküstü Yağız'a çocuklardan dinlediğim bütün olayı eksiksiz bir şekilde anlattığımda, Yağız kaşları çatık bir şekilde beni dinlemiş ve sonunda duymayacağımı düşündüğü küfürü başka bir tarafa bakıp, mırıldanarak söylemişti. Bu duruma tebessüm etmek istesemde her an bizimkilerin mutfağa girecek endişesi ciddi olmamı sağlıyordu. “Böyle şerefsizlerin gururu malesef ki kendinden büyüktür. O yüzden zaman kollamaz hemen ertesi günü aynı yere tam teçhizat gelir !” Son cümleyi sessiz ama bir o kadar sinirli söylediğinde, endişeyle gözlerimi büyüttüm. “Ee o zaman, bu durumu babamdan saklamak yerine direk söyleyeyim ?" Kafasını olumsuz anlamda salladı. “Yok sen söyleme, ben bu işi hallederim" bu sefer şaşkınlıkla kaşlarını havaya kaldıran bendim. “Olur mu öyle şey, çalışıyorsun sende. Merak etme ben çocukları okula bırakır alırım. Bir durum görürsem de hemen polisi ararım" bu sefer Yağız'ın bana kaşlarını çatarak bakmasına neden olmuştum. Ne yalan söyleyeyim, adam kaşlarını çatarken bile ayrı bir karizmaydı.. “Gözde bu konu tartışmaya kapalı, hem bu benim görevim. Sen sadece sabah evden çıkmadan önce bana haber ver yeterli." Ben yine tam itiraz edecektim ki, Yağız aygazda ki fokurdayan çaydanlığı gösterdi. “Bu arada sana zahmet, bi çay alabilir miyim ?" Dediğinde, sanki diyeceğim bütün laflar ağzıma tıkandı. Kısa bir an ne diyeceğimi şaşırıp, hemen sonrasında; “ah tabi tabi, vereyim hemen." Tekrar arkamı dönüp dolaptan bardak çıkarıp çay dolduracakken, aklıma itiraz edeceğim konu gelince elimdeki çaydanlıkla birlikte tekrar Yağız'a doğru döndüm. "Ama bak.." Dedim demesine ama ortada ne Yağız vardı, ne de itirazım.. Resmen beni ters köşe yaparak ne diyeceğimi unutturmuştu. Kesinlikle bu adam fazlasıyla zeki ve tatlıydı..Bu durum karşısında sanırım sinirlerim bozulmuş olacak ki, kısa bir an gülmeme engel olamadım.. Ben sana gösteririm elbet diye düşüncelerle çayını doldurduktan sonra ardından getirdiği tatlıyı da küçük bir tabağa koyup, hepsini tepsiye yerleştirerek salona doğru geçtim. Metin'e sehpa getirmesini rica ettiğimde, uçarak yerinden kalkıp sehpayı Yağız'ın önüne koyarak geri çekildi. Metin'in geri çekilmesiyle birlikte Yağız'ın çayını ve tatlısını gözlerimi kısarak ona doğru uzattım. Hafif bir tebessümle; "teşekkür ederim zahmet oldu" diyerek çayını ve tatlısını alırken, sanki az önce ki yaptığı kurnazlık için bana gönderme yapıyor ve gülmemek için kendisini zor tutuyor gibiydi.. Bu haline bende tebessüm edip; "ne demek afiyet olsun" diyerek geri çekildim. Ne de olsa iki gün izinliydim, yarın ne yaparsa yapsın bende yanında olacaktım. O yüzden konuyu fazla uzatmadan annemlerin yanına geçip gülümseyerek oturdum. Boşuna dememiş atalarımız; 'Yarın ola hayrola…' *** B Ö L Ü M S O N U |
0% |