Yeni Üyelik
42.
Bölüm

42. Bölüm

@hayalperestanka


Keyifli Okumalar Dilerim

❤️

***

~GÖZDE~

Sabahın ilk ışıkları daha gözüme vurmadan önce gece kurduğum alarmın sesiyle uyanmıştım bugün..

İzinli olsam da çocukları okula ben götüreceğim için yine erken kalkmak zorundaydım. Alarmı kapatıp yatağımda esnerken, bir anda kapanan gözlerime engel olamadım. Ta ki hızla açılan kapıyla yerimden sıçrayana kadar !..

Kesinlikle bu alarm sistemi annelere sonradan gelen doğal bir yetenek olmalıydı. Annem sağolsun yine beni es geçmeyerek odama ihbar alan polis memuru gibi girdi. “Hadi kızım kalk kahvaltı sofrası hazır, baban çoktan başladı bile" penceremin güneşliğini hızla çekip, camı sonuna kadar açtı. Ve o kutsal görevini yerine getirip odamdan hızla çıktığında, son durağı olan yan odaya yani kader mağduru kardeşlerimin yanına doğru gitti.

Açılan camdan gelen rüzgarla tam anlamıyla kendime geldiğimde, annemin ardından yerimden hızla doğrulup kalktım. Lavaboda elimi yüzümü yıkadıktan sonra bileğimdeki tokayla saçlarımı toplayarak mutfağa doğru giderken, çocukların kapısının yarım açık oluşundan dolayı seslerini duyuyordum..

“Metin şu camı kapat gözünü seveyim, kıçım dondu !.."

“Lan zaten annem kalkalım diye açtı, hadi geç kalacağız kalk."

“Tamam sen git lavaboya ben beş dakika daha yatayım, çıkınca haber verirsin."

Aralarındaki atışmaya gülümseyerek hızla mutfağa doğru girdiğimde, babam ve annem yan yana kahvaltı yapıyordu. Günaydın nidalarıyla yanlarına gidip önce annemin yanağından makas almış, ardından da babamın yanağını öperek yerime geçip oturdum. Biz sohbet ederek kahvaltımızı yapmaya başlarken, kısa bir süre sonra dikkatimiz, Tekin'in ensesinden tutarak mutfağa sürükleyen Metin sayesinde bozulmuştu. Anlaşılan beş dakika bile bizim oğlana yetmemişti ki, Metin ardından Tekin'i sürüklemek zorunda kalmıştı.

Uzun bir aradan sonra babamla birlikte sohbet ederek kahvaltı yapmış olmamız, hepimize iyi gelmişti. Tekin ise sonunda açılan uykusuyla kollarını sıvamış, tam kahvaltılıklara gömülmüşken, Metin kolundaki saatine bakıp Tekin'in omzuna hafifçe vurmasıyla, yedikleri deyim yerindeyse kursağında kalmıştı.

“Hadi kalk, daha giyineceksin geç kalacağız." Beklediğim anın gelmesiyle hafif bir şekilde gülümsedim.

“Babacığım bugün arabayı ben alabilir miyim ? Hem işe giderken çocukları okula bırakırım.." Babam ağzındaki lokmayı bitirip bana gülümseyerek baktı.

“Benim düşünceli kızım elbette al. Hem ben iş başı yapana kadar araba sende kalsın." Beni kendine çekip alnımdan öptüğünde, yüzümdeki gülümsemem daha da genişlemişti.

İş yerinden iki günlük izin aldığımı iyi ki bizimkilere söylememiştim. Ben sadece elimden geldiğince tedbir alıyor, olayı sessiz sedasız kapatmak istiyordum. Dün gece bu durumu Feyza'ya söylemek istesem de, Yağız devreye girince sustum. İçim daha rahatken kimseyi boşuna telaş yaptırmak istemiyordum..

Ve umarım bu sefer her şey istediğim gibi kusursuz bir şekilde sonuçlanırdı.

Tekin ve Metin birbirleriyle kısa bir göz teması kurup yerinden kalkarken, Tekin bana çaktırmadan göz kırparak; "o zaman biz hazırlanalım" Metin ile beraber mutfaktan çıkarlarken, bende tebessüm ederek bizimkilere bir şey çaktırmadan izin isteyip, hazırlanmak üzere mutfaktan hızla çıktım.

Odama doğru giderken bir yandan da telefonumun mesaj bölümüne girip hızla Yağız'a durumu anlatan kısa bir mesaj yazıp gönderdim.

Gönderilen Mesaj: SEVDİCEĞİM /~Çocukları birazdan okula bırakacağım.

Dün gece yatmadan önce bu durumu çocuklarla konuşmuş, onları okula bırakıp yine aynı şekilde alacağımı söylediğimde, olaya tek müdahale edeceğimden dolayı tedirgin olmuş ve hemen itiraz etmişlerdi. Ama daha bilmiyorlardı ki gönlümün prensi Yağız bize yardım edecekti..

Daha sonradan Yağız'ın yardım edeceğini söylediğimde ise her ikisi de tek olmadığım için biraz da olsa rahatlamış ve artık itiraz etmeyi bir kenara bırakmışlardı.Tam kendi odama girerken Tekin'in bana seslenmesiyle durup konuşmasını bekledim. Önce ezile büzüle konuşmaya çalışmasına şaşırsam da, sonunda meseleyi Eylül'e getirdiğinde yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Zaten aklımda olan bir şeyi hatırlatmış olmasını çaktırmadım. Mesele zaten Eylül'ü korumak için başlamışken onu es geçmem saçma olurdu. Bir yandan Tekin'e bu durumu hatırlattığı için teşekkür ederken diğer yandan da bu durumu Eylül'e açıklama işini ona verdim. “Tamam şimdi mesaj atarım" diyerek onaylamasıyla, tam arkamı dönerken durup tekrar Tekin'e baktım.

Tebessüm ederek elimi omzuna koyarak; “bu arada ablacım, bir Müslüm baba faciasını sende yaşamak istemiyorsan eğer duygularını bu kadar saklamaya çalışma." Konuşmasına fırsat vermeden direk odama doğru girdim..

Telefonu yatağıma bırakıp giyinmek için dolabımın önüne geçtim. Bugün ajansa gitmeyeceğimden dolayı daha rahat edebilmek için spor bir takım seçtim. Hızla giyinip saçlarımı tarayarak açık bırakırken, gelen mesaj bildirim sesiyle hemen tarağı elimden bırakıp, yatağımın üzerindeki telefonumu elime aldım.

Gelen Mesaj: SEVDİCEĞİM /~Çocukları bıraktıktan sonra bana okulun konumunu atar mısın?

Ne yani okula mı gelecekti ? Ay hadi inşaAllah !.. Kısaca; 'olur atarım’ diyerek cevaplayıp çantamıda alarak hızla odadan çıkarken, aynı anda Tekin ve Metin de odalarından çıkmıştı. Hep beraber önce salona babamın yanına geçtik.

Bir yandan televizyonda haber kanalı açıkken, diğer yandan ise babam elinde tuttuğu gazeteden bulmaca çözüyordu. Sanırım şimdiden emekli moduna girmişti bile.. Babamın bu haline çocuklarla birlikte kapı ağzından bakarak gülümsedik. “Babacığım biz çıkıyoruz, akşama dışarıdan istediğin bir şey olursa ararsın" çözdüğü bulmacadan kafasını kaldırıp bize doğru bakarak gülümsedi. “Sağol kızım olursa söylerim. Bu arada kemerinizi takmayı unutmayın sakın" deyip uyarırken, ardından bakışlarını yanımda duran Metin ve Tekin'e doğru çevirdi.

“Hadi bakalım eşek sıpaları, sınavlarınızda başarılar dilerim" dediğinde Metin gülümseyerek; “sağol baba, kendine iyi bak" el sallayıp dış kapıya doğru giderken, Tekin de dudaklarını büzüp; “umarım babam umarım" diye acıtasyon yaparak çıktığında, bende hemen ardından; “iyice dinlen babacığım görüşürüz." Demiş ve hemen çocukların peşlerinden dış kapıya doğru ilerlemiştim..

Annem hepimizi tek tek okuyup üflerken bu haline gülümsemeden edemedim. Sanırım özellikle bugün korunmaya veya işlerimizin rast gitmesine oldukça ihtiyacımız vardı.. Çocuklar Buğra'yı çağırırken ben de annemin yanağını öperek; “kocana iyi bak, nede olsa evde yalnızsınız iyice keyfini çıkarın." Diyerek takıldığımda, annem eliyle ağzını örtüp sessizce; “edepsize bak sen.." Bir yandan kızıyor, diğer yandan da hafifçe gülüyordu..

***

~YAZARDAN~

Gözde arabayı park yerinden çıkarmak için çocuklardan önce apartmandan çıktı. Her zaman ki neşesi ise bu sefer yerini endişeye bırakmıştı. Öyle ki apartman bahçesinden çıkar çıkmaz, tanımadık simalar var mı yok mu diye, paranoyak gibi etrafına bir kaç kez bakındı. Ama çocuklar apartmandan çıkınca daha fazla oylanmadı. Hızla arabaya binip babasının park ettiği yerden arabayı çıkartarak, apartmanın önünde durdu.

Tekin ise her zamanki gibi ön koltuğa geçmek için yine kardeşlerinden önce atak yapmıştı. Buğra ve Metin ise Tekin'in ardından gözlerini devirmiş, hiçbir müdahalede bulunmadan sessiz bir şekilde arka koltuğa geçip oturmuşlardı. Çünkü biliyorlardı ki, Tekin ön koltuğu kaptıysa eğer onu oradan anca kerpetenle söküp almak lazımdı. Ama düşündükleri gibi olmadı. Diğer apartmandan çıkıp onlara doğru gelen Eylül yüzünden, Tekin oturduğu ön koltuktan hemen kalktı. Genç kızın daha rahat oturabilmesi için ön koltuktan inip, kapıyı açık tuttu. Eylül ise mahçup bir şekilde gülümseyip, teşekkür ederek ön koltuğa geçip oturdu. Zaten kalkmasaydı eğer adı gibi emindi ki, ablası onu kerpetenle söküp arka koltuğa atardı.

O yüzden kızın yanında yiğitliğine birşey söyletmemek için kibarca kalkmıştı. Bu duruma Gözde başta olmak üzere kardeşlerinin de ona manidar bir şekilde sırıtarak bakmasına neden olmuştu. Tekin ise bu durumu görmemezlikten gelerek Buğra'yı totosuyla ortaya doğru iterek cam kenarına geçip oturdu.

Gözde kemerini takıp çocukları da takmaları için uyardıktan sonra mahalleden çıkıp ana caddeye doğru sürerken, yol boyunca Eylül ile sohbet etmesi, arkada oturan çocuklarında birbirleriyle rahat bir şekilde sohbet etmesini sağlamıştı..

Tekin sol da, Metin sağ da Buğra ise her ikisinin tam ortasında oturuyordu. Buğra Instagramdan tanıştığı bir kızla muhabbet ederken, Tekin göz ucuyla konuştuğu kişiye bakıp sessizce Buğra'nın kafasına arkadan bir tane şaplattı. "Lan, Bulut'a ne oldu ?" Önde ki kızın duymaması için sessizce söylediği sözlere, Metin de dönüp bakarken Buğra memnun olmamış bir yüz ifadesiyle Tekin'e doğru baktı. “Olmadı o iş kanka, farklı zevklerimiz varmış" Tekin gözlerini devirdi.

“Kız bana bakmadı demiyorda.." Diye karşılık verirken, Metin de hafif bir şekilde gülüp ardından merakla Buğra'ya baktı. “Ee peki, şimdi kiminle konuşuyorsun ?" Diye sorduğunda, Buğra gülümsedi.

“Kanka Türk değil Rus. Bizimle yaşıt çevirmen aracıyla konuşuyorum işte." Tekin oldukça şaşırmış; “adama bak ya, bir de uluslararası kızlarla konuşuyor." Diyerek geriye doğru yaslandı.

Metin, Tekin'in bu tepkisine karşı gülümserken Buğra'ya doğru baktı. "Harbi kardeşim, eklemediğin sanırım bir kız kulesi kaldı" diye espriyle karışık merakla sorduğunda, Buğra da gülümseyerek geriye doğru yaslandı. “Ne yapayım kardeşim, ruh eşimi aradım bulamadım. Demek ki eşsiz bir ruhum var." Tekin ise son noktayı gülümseyerek koymuştu.

“Sen istiyor bir kız ama konuşuyor on kız. O zaman sana nah kız.." Rus taklidi yapan Tekin ile birlikte arka taraf gülmekten yarılırken, ön taraftaki bayanlar sadece şaşkınca bakakaldı..

Gözde yarım saat süren araba yolculuğunda ilk önce Eylül'ü, daha sonradan ise çocukları okulun kapısına kadar götürüp bıraktı. Tekin, Metin ve Buğra ablalarını bu kadar endişelendirdikleri için kendilerine kızarak okula girerken, Gözde hemen telefonunu çıkarıp Yağız'a okulun konumunu attı. Okul ana caddede, sahile fazla uzak değildi.

Hava kış ayına artık merhaba der gibi esiyor olsa da, yukarıda ki güneşin ısıtan tarafı insana iyi geliyordu. Gözde arabada oturmak yerine biraz gezmek istedi. Arabayı okulun hemen yanına uygun bir yere park ettikten sonra temiz havayı içine çekerek çarşıya doğdu yürüdü.

***

Yağız masa başındaki dosyalarını imzalarken masada duran telefonuna gelen mesajla, son soruşturma dosyasını da imzalayarak hızla kapatıp telefonuna uzanarak gelen mesajı açtı. Beklediği mesaj sonunda gelmişti. Hiç vakit kaybetmeden yerinden kalktı.

Bir saat önce hiç yapmayacağı birşey yaparak bugün için amirinden özel izin istemişti. Amiri Kadir bey ise bu duruma biraz şaşırsada kendisinden ilk defa izin isteyen adamı elbette ki kırmadı. Gece gündüz bıraksalar karakoldan çıkmayan adamı, yeri geliyor kendisi zorla eve gönderiyordu.

“Tamam evlat bugün izinlisin. Zaten geçen operasyondan sonra da izin kullanmadın, git ve iyice dinlen." Diyerek izin vermişti. Soruşturma dosyalarını eline alan genç adam, hızla odadan çıktı. Hemen ilerideki masa başında çalışan memura dosyaları teslim ederek ekip arkadaşlarının yanına, spor odasına doğru ilerledi. Spor odasının önüne geldiğinde içeriye girmeden spor yapanlar arasından Mert'i bulduğunda; “Mert koçum, bir baksana" diye kapı pervazından seslendi.

Barfiks çeken genç adam komiserinin ona seslenmesiyle sporunu hızla bırakıp hemen yanındaki havlusuna doğru uzandı. “Geliyorum abi.." Genelde görevde olmadıklarında, Yağız dan küçük herkes ona abi diye hitap ederdi. Mert bir yandan alnında ki terini silerken, diğer yandan da salondan hızla çıkarak komiserinin karşısına geçti. “Buyur abi" Yağız Mert'in omzuna elini koyup, hafif bir şekilde sıktı.

“Bugün karakolda değilim dışarıda olacağım. Sana haber verdiğim zaman sorgulamadan vereceğim adrese bir ekip arabasıyla gel tamam mı ?"

“Emredersin komserim, telefon bekliyorum o zaman" Yağız kardeşi gibi gördüğü genç adamın omzuna bir iki kez vurarak gülümsedi. “Eyvallah koçum, hadi şimdi git terin soğumadan devam et" Mert asker selamı vererek tekrar salona girdi.

***

Gözde kısa bir süre gezmenin ardından yanından geçtiği pastaneden gelen mis gibi simit kokusuna kayıtsız kalamamış ve hızla içeriye girmişti. Simit ve karton bardakla aldığı çayla birlikte, okula tekrar geri döndüğünde ise gördüğü kişiyle yerinde duraksadı.

Yağız kendi arabasına yaslanmış bir şekilde telefonuyla uğraşıyordu. Gözde daldığı düşüncelerinden çalan telefonu sayesinde çıkarken, arayan kişiyi tahmin etmesi çok da zor değildi. Yağız ise yakınından gelen telefon sesiyle birlikte hemen sağ tarafına doğru döndü. Gözde karşısında ona gülümseyerek yaklaşıyordu. Kaşları şaşkınlık belirtisini gösterir gibi havalanırken, Gözde de durumlar tam tersiydi.

“İşe gitmen gerekmiyor muydu ?"

“Senin de işte olman gerekmiyor muydu ?" Birbirlerine sorduğu sorulardan sonra gülümseyen ikili, kısa bir an sessiz kaldığında Gözde elindeki simit poşetini gösterip daha içmediği çayını Yağız'a doğru uzattı.

“Umarım simit ile çaya hayır demezsin?"

“Demem demesine de, sen ne içeceksin."

“Sorun değil ben yine alırım.." Dediğinde ise kesin ve net; “olmaz" cevabını almıştı..

Yağız'ın keskin cevabından sonra Gözde az önce ki pastaneye gitmeyi teklif ettiğinde ise Yağız bu sefer itiraz etmeden onaylamıştı. Bu sefer yan yana pastaneye gidip güzel bir muhabbetle çay içtikten sonra yine beraber sahil kısmına giderek, sohbet eşliğinde yürüyüş yaptılar.

Gözde neredeyse çocukların başına gelen bu iş yüzünden şükür edecek duruma gelirken, Yağız uzun zaman sonra kendine vakit ayırdığı için memnundu. Aslında bu durumun yanındaki her an her saniye etrafına neşe saçan kadından dolayı olduğunun farkındaydı ama dile getirmeye oldukça çekiniyordu. Yağız her ne kadar sert bir mizaca sahip olsada, yanlış anlaşılmaktan ve bazı özel şeyleri dile getirmekten oldukça çekinirdi. Sanırım en son yaşadığı ilişkiden dolayı, kadınlara karşı ister istemez bir önyargı içerisindeydi.

Yağız yirmi iki yaşında, daha yeni polis memuru iken kendisi gibi polis memuru olan sınıf arkadaşı Asena ile sevgiliydi. Sevdiği kadının onu da sevdiğini düşünüp, okul biter bitmez söz takacakları zaman ise başka bir adamla aldatıldığını öğrenmişti.

İşte o günden sonra kadınlara karşı hep bir önyargı içerisindeydi. Asena çok pişman olsada, Yağız için bu affedilecek bir durum değildi. İzmir’den tayinini İstanbul'a aldırtıktan sonra Asena'nın adını ağzına bir daha almadı. Aradan çok zaman geçse de kendisine yediremiyordu bu durumu.

Yağız genç ve yakışıklı bir adam olduğundan dolayı, etrafı ister istemez hep kadınlarla doluydu. Ama o hiç kimseyle haddinden fazla muhattap olmaz, kendisini tamamen işine adardı. Ta ki Gözde ile karşılaşana kadar..

Karşısına tesadüfen çıkan bu kadın, kısa bir süre sonra babasının en yakın arkadaşının kızı olarak tekrar karşısına çıkmıştı. Şimdi bu tesadüf müydü yoksa Şans mı ? Peki Gözde den kaçarken bir yandan da, kendisini hep onun yanında bulmasına ne demeliydi ?..

Kafası fazlasıyla karışık olsada emin olduğu birşey vardı. Bu kadın onun buz tutmuş kalbini ısıtacak bir ışığa sahipti.. Ama ne yazık ki Yağız'ın ihanete uğramış kalbi ve gururu, bu güzel şeyi bile yakın ve samimi bir dost olarak göstermekten ileriye gidemiyordu. Kim bilir, belki önce kalbindeki perdenin sonra da gözlerindeki perdenin kalkmasına neden olan şeyler, çok da uzak değildi..

Yağız ve Gözde okul çıkış saati yaklaştığında, geriye doğru dönerek bu sefer okula doğru yürümeye başladı. Yan yana sessizce yürürlerken Gözde manzara karşısında fotoğraf çekilen çiftleri görünce, gülümseyerek iç çekti. Onunla yan yana bir fotoğraf çekilme fikri kalbini ısıtırken, aynı anda yüreğine gelen cesaret ile hızla Yağız'a doğru döndü.

“Fotoğraf çekilelim mi?" Diye tereddütle sorduğu sorusuyla, Yağız şaşkınca yanında ki kadına baktı.

Ona ışık saçarak gülümseyen bu kadını elbette ki reddetmedi. Eli ensesine doğru giderken; “olur tabi” diyerek onayladığında, Gözde daha fazla gülümseyerek hemen cebinden telefonunu çıkarıp, etrafına bakındı. Sahil çok kalabalık olduğundan dolayıdaha sakin olan yeşillik alana doğru ilerlerken, Yağız da hemen onun arkasındaydı. Uygun bir yer bulduğunda gülümseyerek Yağız'a doğru baktı. Telefonunun ön kamerasını açarak genç adamın yanına geçtiğinde, Yağız da biraz daha Gözde'ye yaklaşarak kameraya baktı.

“Üç saniyeye ayarlıyorum gülümse" genç adam Gözde'nin bu heyecanına gülümseyip; “tamam" diyerek onayladı. Fotoğraf çekildiğinde ikisi de çekildikleri fotoğrafa bakıp gülümsedi. “Çok güzel oldu, bunu sana da atarım." Yağız fotoğrafın arkasından geçen dingilleri fark ettiğinde kaşlarını çattı.

"Arkada birileri çıkmış, gel bir de şu ağacın orada çekilelim" diyen teklifine, Gözde neredeyse gözlerinden kalp çıkartacak hâle gelmişti. "Olur hadi gidelim" diyerek bir iki adımla ağacın arkasına geçtiklerinde, bu sefer Yağız cebindeki telefonunu çıkartarak kamerasını açtı.

Gözde şimdi neredeyse mutluluktan bayılacaktı. Hiç sesini çıkarmadan Yağız'ın arkasına doğru geçip, omzundan kameraya doğru gülümseyerek baktı. Yağız tam resmi çektiğinde çimenlikteki su tabancaları harekete geçti. İkisi de resimde çok doğal ve komik bir poz vermişken, Gözde şaşkınlıkla çığlık attı. Yağız ise böyle saçma bir şeye maruz kaldıkları için gülüyordu. Telefonunu cebine koyup, genç kadının elini tutarak çimenlikten koşarak çıkarlarken, oldukça eğlenmişlerdi. Yürüyüş yoluna indikten sonra Yağız Gözde'nin elini hemen bıraktı. Genç kadın daha ne kadar mutlu olurum diye düşünürken, şans sanki ovarlok makinesi gibi ayağına iki de bir geliyordu..

Beraber birbirleriyle dalga geçerek okulun önüne geldiklerinde, aslında her ikisininde liseli aşıklardan bir farkları yoktu. Bir süre daha okul kapısında beklediklerinde, çıkış zili çaldı. Yağız çocuklar çıkmadan önce mahalleye gidip etrafı kolaçan etmeyi daha uygun bulduğu için Gözde'ye durumu açıklayıp oradan hızla ayrıldı.

Mahalleye giden genç adam arabayı mahalleye girmeden arka sokakta uygun bir yere park ederek indi. Temkinli bir şekilde mahallede gezerken, bir yandan da Şevket amcasına yakalanmamak için daha dikkatli bir şekilde yürüyordu. Gözde telefonunu bir kere çaldırıp kapattığında, mahalleye giriş yapacağını anladı ve hemen köşe başında uygun bir yer bulup bekledi. Gözde kısa bir süre sonra arabayla mahalleye giriş yapıp, arabayı apartmanın önüne gelecek şekilde park etti. Eylül, okul çıkışı arkadaşlarıyla buluşacağını söylediği için Gözde ve çocuklar eve daha çabuk gelmişti. Arabadan inen çocuklarla birlikte, karşı taraftaki ara sokaktan iki adam belirdi. Yağız adamları görür görmez beklemeden saklandığı köşeden hızla çıkarak, karşıya doğru seri adımlarla yürüdü. Çocuklar konuşarak arabadan inip ablalarının da yanlarına gelmesini beklerken, Gözde çantasını alıp arabayı tam kitlemişti ki, karşıya doğru seri adımlarla yürüyen Yağız'ı görünce telaş yaptı.

Onu bekleyen kardeşlerine; “siz eve girin ben geliyorum." Hızla ileriye doğru koştuğunda, çocuklarda telaşla hızla Gözde'nin peşinden koştu. Genç kadın korkuyla arka sokağa girdiğinde, çocuklar da hemen peşindeydi.

“Yağız !.." seslenip yanına gittiğinde, neyse ki korktuğu manzarayla karşılaşmadı. Yağız çoktan direnen adamları yere sermişti bile. Yerde acıdan bağıran adamların kolunu kavrayıp, sırayla yüz üstü döndürdükten sonra ceketinin cebinden kelepçeleri çıkardı. Yine sırayla her ikisine de ters kelepçe takıp tamamen etkisiz hâle getirdiğinde, anca ona seslenen kadına dönebilmişti. Yanı başına gelen Gözde ve kardeşlerine kısaca bakıp, çocuklara doğru döndü.

“Size saldıran bu adamlar mıydı ?"

Tekin başta olmak üzere hepsi aynı anda; “Evet" diyerek onayladığında, Gözde kardeşlerini kolunun altına alıp sarıldı. Yağız anladım dercesine kafasını sallayıp hızla cebinden telefonunu çıkarıp Mert'i ararken, Gözde hayran hayran karşısındaki adama bakmaya devam ediyordu.

'Tam bir kara şövalye' diye içinden geçirirken, Tekin'in koluna hafif bir şekilde dürtmesiyle, kendine gelip kardeşine doğru baktı. “Abla daldın bakıyorum da.." Diye fısıltısına karşı, gözlerini deviren genç kadın kardeşinin kafasına hafif bir şekilde vurdu. Tekin'in bir yandan gülmesi ve diğer yandan da fısıldayarak söyledikleri, Gözde'nin kardeşini bağrına basmasına neden olmuştu..

“Valla abla olacaksa eğer böyle bir adam eniştem olmalı.."

***

Mert'in mahalleye gelmesiyle adamları sessiz sedasız ekip aracına bindirilirken, Gözde ve çocuklar da aynı sessizlikte tekrar arabaya binerek ifade vermek için karakola doğru gittiler. Neyse ki çocuklar çoğu zaman okuldan sonra antrenmanlara kaldığı için eve geç gidecek olmaları, ailelerinin dikkatini çekmeyecekti. Gözde kendi arabasıyla karakolun otoparkına doğru giriş yaparken, Yağız da hemen arkasındaydı. Mert ise adamları yanındaki diğer polis memurları ile karakolun giriş kapısına doğru götürmüştü.

Yağız çocukların ifadelerini almak için onları memur arkadaşlara teslim ederken, Mert de komiserinin isteği üzerine adamların sabıka kaydı olup olmadığına bakıyordu. Gözde çocukları beklerken öylece boş boş beklemektense uzun zamandır görmediği memur olan arkadaşı Nur'un yanına doğru gitti.

Masa başında gelen ihbar telefonlarıyla ilgilenen Nur, ona doğru gülümseyerek gelen Gözde'yi görünce, sarılmak için yerinden hızla kalktı.

“Gözde hoşgeldin."

“Hoşbuldum kuzucum, nasılsın görüşmeyeli ?"

“Şükür iyiyim canım bildiğin gibi." Ayak üstü sohbetler bir anda başladı.

Mert ise yapmış olduğu sabıka taramasında adamların tescilli birer sapık olduğu öğrendiğinde, bunu hemen gidip Yağız komseriyle paylaştı. Yağız ise duydukları karşısında sinirle burun kemerini sıkarken, sakin kalmaya çalışan ses tonuyla; “ben gelene kadar bu şerefsizleri bizim çocuklara teslim et. Boks aletini boşuna yumruklamış olmasınlar." Mert gelen emirle hafif bir şekilde sırıttı.

Böyle adamlar nezarette bir günden fazla durmaz, anca suç dosyasına yenisi yazılırdı. O yüzden Yağız hiç olmazsa böyle pislik herifleri serbest bıraktırmadan önce iyice dövüyor, sonra gönderiyordu. Bu yüzden bir çok savcı Yağız'a soruşturma açsada, ellerinde yeteri kadar delil olmadığından ve biraz da görmemezlikten geldiklerinden dolayı soruşturma hemen ertesi gün kapanıyordu. Mert'in elleri adeta kaşınırken, masum bir şekilde komiserine doğru baktı. “Abi bende çalışabilirim dimi ?" Yağız hafif bir şekilde gülümserken aynı zamanda kafasını onaylar bir şekilde salladı. “Tamam ama acillik yapmayın bir de o it herifler yüzünden hastane köşelerinde uğraşmayalım. Hem sonra Kadir Amire hep aynı bahaneyi sunmak zorunda kalıyorum.." Mert gülerek onayladı.

Zaten Kadir Amirde genelde böyle herifleri dövmelerine ses edecek bir adam değildi. Sadece en iyi adamı olan Yağız'ın, başına birşey gelmemesi için kızıyordu. Sırf bu yüzden Yağız da bir süre sonra adamların kaçarken düştüğünü veya etkisiz hâlâ getirirken böyle olduklarını bahane etmeye başladığında, Kadir Amirde daha az kızmaya başlamıştı. Ne de olsa bahaneleri uygun ve yeterince mantıklıydı..

Nur masasına tekrar otururken, Gözde de hemen yanına oturmuş ve sohbet etmeye devam ediyordu. Tam o esnada yanlarından Yunus timinden uzun boylu ve yakışıklı iki polis memuru selam vererek geçtiklerinde, her iki kadında arkalarından ağzı açık bir şekilde baka kalmıştı. Bu durum karşısında kendine ilk gelen Gözde oldu. “Kuzu ya hep merak etmişimdir, acaba bu yunus timdekilerini mankenlik ajansından falan mı seçiyorsunuz ?" Diye Nur'a bakarak, hayretle sordu. Gözde'nin sorusuyla kendine gelen Nur ise soruyu idrak ettiğinde bir anda gülmeye başladı. Gözde'nin bu deli dolu hallerine ve dobra kişiliğine her zaman hayran olan Nur, böyle bir soru yöneltmesine de hiç şaşırmamıştı.

“Ah Gözde hiç güleceğim yoktu ya.." Gözde de gülümsemişti. “Gerçekten diyorum, bizim ajans da böyleleri yok" diyerek Nur'a biraz daha takıldı.

“Valla bak eğer meslek bırakacak olan olursa, hiç olmazsa hangi sektörde iş bulacakları belli. Mankenlik !” Karşısındaki kadın daha fazla gülmeye başladı.

"Tamam Gözde sus, karnım ağrıyor artık." Gülen Nur bir anda önüne döndüğünde, gördüğü kişiyle bir anda sus pus oldu. Gözde ise Nur'un bir anda susmasıyla şaşırıp, gayri ihtiyari baktığı yere baktığında gözlerini büyüttü.

Yağız iki elini arkasında bağlamış, tek kaşı havada Gözde'ye doğru bakıyordu. Çocukların ifadeleri bitmiş, Yağız çoktan onları karakol bahçesine götürmüştü. Gözde'ye haber vermek için genç kadının yanına kadar geldiğinde ise sabahtan beri öve öve bitiremediği Yunus timlerini onun ağzından dinlenmesi, nedense kaşlarını çatmasına neden olmuştu. Gözde yerinden hemen doğruldu. Nur'a görüşürüz dedikten sonra Yağız'a yavaşça yaklaşıp tam karşısına geçti.

Genç kadın Yağız'ın çatılan kaşlarına bir anlam veremezken tedirginlikle; “bir şey mi oldu ? Çocuklar nerede ?" Diye sordu. Yağız hâlâ az önceki duruma takılmış olsada, Gözde'nin sorusunu hemen cevapladı. “Yok olmadı ifadelerini aldık. Adamların da sabıkaları kabarık olduğu için nöbetçi mahkemeye gönderdik. Büyük ihtimalle hapishaneye girerler. Bundan sonra içiniz rahat olsun." Gözde derin bir nefes verdi.

Genç kadın hâlâ daha kaşları düzelmeyen adama bakarken içinden bir an uzanıp, kaşlarını düzeltmek istese de buna engel oldu. Daha o kadar yürek yememişti !..

“Bu arada çocuklar seni bahçede bekliyor." Diyen adamla birlikte, dalmış olduğu düşüncelerinden hızla çıktı. “Herşey için çok teşekkür ederim Yağız. Sen olmasaydın ne yapardık bilmiyorum." Hafif bir şekilde gülümsediğinde, Yağız'ın kaşları o an düzeldi.

“Rica ederim, ben sadece görevimi yaptım.." Sözler bittikten sonra bakışlar devreye girdi. Kısa bir süre sessizce bakışan ikili, sanki konuşmak istiyor ama konuşamıyor gibiydi. En son Gözde, Yağız'ın başka birşey demeyeceğini anladığında, kolundaki çantasını düzelterek gülümsedi.

“Oldu o zaman ben çocukları daha fazla bekletmeyeyim, görüşürüz" tam ileriye doğru giderken, bir anda Yağız'ın omuzlarından tutup onu diğer taraftaki çıkışa doğru döndürmesi ile şaşkınca durup Yağız'a doğru baktı. Genç adam hemen ellerini geri çekerken, sanki az önce ne yaptığını daha yeni idrak etmiş gibi panikledi. Eli ensesine giderken, gözleri ona şaşkınca bakan kadının üzerindeydi.

“O tarafta ki çıkış kapısı tadilatta, bu taraftan çıksan daha rahat olur."

Aklında ki en mantıklı açıklamayı yaptığında, Gözde gülümseyerek teşekkür etti. Yağız elini ensesinden çekip; "görüşürüz o zaman” genç kadını çevirdiği tarafa doğru hızla ilerleyip gözden kaybolduğun da, Gözde hâlâ ardından gülümseyerek ona bakıyordu.

Hemen ardından çalan telefonu sayesinde kendine gelirken çantasından çıkarıp telefonuna baktı. Arayan kardeşi Tekin' di. Ne zamandır kapıda onu bekledikleri aklına gelince, telefonu açmadan hızla diğer taraftaki çıkışa doğru ilerledi.

Gözde aslında bugün Yağız ile arasında olan buz dağını eritmiş ama ne yazık ki bunun farkında değildi.

Yağız ise Gözde'nin Yunus timini beğenmiş olmasından dolayı elinde olmadan kıskanmıştı onu. Sırf o yüzden diğer tarafta olan Yunus timlerinin yanından geçmesin diye, onu diğer çıkış kapısından çıkarmıştı.

Gözde zaten duygularından eminken şimdi emin olma sırası sadece Yağız'a aitti…

***

B Ö L Ü M

S O N U

 


 


 


Loading...
0%