Yeni Üyelik
43.
Bölüm

43. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim❤️

***

~GÖZDE~

Bir insanın size iyi gelmesi için yıllardır tanıyor mu olmak gerekirdi yoksa tanıdıkça sanki yıllardır tanıyormuş hissine kapılmak mı lazımdı ? Bir zamanlar fotokopiyle çoğaltılmış gibi olan günlerim, Yağız'ın kalbime girmesiyle sanki her gün farklı bir heyecan ve aksiyon içindeymişim gibi hissettiriyordu..

Çocukların sorununu çözmüş olması ruhuma ayrı bir rahatlık katarken, yaptığı küçücük hareketler gönlümde ki tahtını yükseltmekte kararlıydı. Dün eve gelir gelmez ilk önce Feyza'ya kısa bir mesaj atıp müsait olduğunda beni aramasını söyledim. Sonuçta olay artık çözülmüştü. Bu durumu her ne kadar ailelerimizden saklayacak olsam da Feyza'dan saklayamazdım. Akşam yemeğinden sonra anca müsait olan arkadaşım beni aradığında ise olayları üstü kapalı fazla detay vermeden anlatmıştım.

Bu durum karşısında heyecan yapıp ilk başta haber vermediğim için bana kızsada, sonradan Yağız'ın da yanımda olduğunu söyleyince rahatlamıştı. Böylelikle bu konuyu tamamen sessiz sedasız kapatmıştık. O gece rahat bir kafayla huzurlu bir uyku çekerek, bolca dinlenmiştim. Öyle ki sabah annemden bile erken kalmış ve kahvaltıyı adeta yeni gelin edasıyla hazırlayarak, bizimkileri tek tek kaldırmıştım. Hatta annemi kaldırırken kadıncağız hâlâ kendisini rüyada sanmış ve gerçek olduğunu idrak ettiğinde ise sanırım şaşkınlıktan bir yaşına daha girmişti..

Hep beraber ailecek kahvaltımızı yapıp çocukları okula uğurladıktan sonra annemin en sevdiği ve benim hiç sevmediğim ev temizliğine giriştik.

Anam sağolsun, nedense beni evde görünce aklına hep bayramlık temizlik gelirdi. Neyse ki babam evdeydi de temizliğimiz fazla uzun sürmemişti. Ama annem bu seferde; "madem evdesin yavrum, bugün öğlen yemeğini de senin ellerinden yiyelim. Bakalım güzel yapacak mısın" diyerek, yemek yapmam konusunda beni güzel bir şekilde gaza getirerek mutfağa sokmuştu..

Neyse ki hamarat bir kızdım da, mutfakta ne pişireceğim diye fazla düşünmeden hızla yemek yapmaya koyulmuştum.

Sol omzumdaki Şeytan; "kızımız da pek mütevazi.." Diyerek kinayeli bir şekilde gülümserken, Sağ omzumdaki Melek ise; "her konuda maşallahı var. Tü tü tü.." diyerek, yaşlı teyzeler gibi beni baştan aşağıya tükürmüş olsa da, bu hallerine tebessüm ederek karşılık verdim..

İnsanın arada mutfağa girip bir şeylerle uğraşması acayip motive ediyor, dolu olan aklını tamamen dağıtıyordu. Tabi bu durum bulaşıklar için geçerli değildi ! Onlar maalesef ki derdinin üzerine dert katan bir boyuttu. Ama neyse ki ben bu işi evlenene kadar hobi olarak yapmaya kararlıydım. Annemin yaptığı tarhanayı suda çözdürüp hızlıca çorbasını yaparken, yanına da pilav ve patates oturtması yapmış, ortaya da güzel bir kıvırcık salatası yaparak son imzamı da atmıştım. Yaşasın Pilav Patates, Kahrolsun Pilates !..

Her şey hazır olduktan sonra üzerimdeki mutfak önlüğüyle birlikte, havalı bir şekilde salona doğru geçtim. Salondaki masayı kurarken adeta kendisini kaynanasına ispat etmek isteyen yeni gelin gibi anneme hava atarak sofrayı kurmuştum. Bu halime bir yandan babam gülerken, annemde diğer yandan sırıtarak örgüsünü yapıyordu. Sonunda hepimiz sofraya geçtiğimiz de, güzel bir sohbetle yemeklerimizi yemiştik. Yemeğin sonunda hem annemden, hem de babamdan övgü dolu sözler almam ise özgüvenime adeta birkaç merdiven daha eklemişti.

Ah Yağız'ım ya ne şanslı adamsın ama keşke bir de bunun farkına vara bilsen !..

Tabi benim bu havam ve özgüven patlamam babam ile sohbete dalmışken, annemin tencereyi alıp mutfağa gitmesi ile son buldu !..

"Gözde ! Bu mutfağın hali ne ?.." Herşeyi de dört dörtlük yapamazdım ya.

"Hemen temizliyorum anneciğim..."

***

Öğlen yemeğimiz kazasız belasız geçerken, benim bulaşıklarla verdiğim mücadeleden sonra hangi ara akşam olmuştu, zaman ne çabuk geçmişti anlamamıştım bile. Zaten zaman dediğimiz kavram bir okulda, bir de iş yerinde geçmek bilmezdi..

Çocukların eve gelmesiyle onlara da ayırdığım yemekleri ısıtıp, bir anne edasıyla mutfakta küçük bir masa kurarak, onlarında güzelce yemesini sağlamıştım. Eskiden anneme göre ev işi olsun, yemek yapmak olsun bunlar için kırk fırın ekmek yemem gerekse de, zamanla annemin gözünde artık elim hamur tutan çırak misali, terfi almayı başarmıştım. Böylelikle de izinli olduğum son günün hakkını vermiş ve anneme yakışır hayırlı bir evlat modunda, iyi bir ev kızı olmuştum. Ve bu sayede her sabah söylenerek gittiğim iş yerimin kıymetini de, çok güzel bir şekilde anlamış oldum..

Aile klasiğimiz olan akşam çayımızı hep beraber içerken, Metin de bugün girdikleri sözlü sınavın muhabbetini yapıyordu. En son Tekin'in Tarih sözlüsüne kalktığı kısmı anlatmaya başladığında, gülmekten neredeyse elimdeki çay bardağını üzerimen dökecektim. Meğer benim çakma filozof kardeşim, Hocanın; "I.Murat hangi savaşta ölmüştür ?" Sorusuna; "en son savaşta" diye cevaplayarak, fazla IQ belirtisi gösterdiğinden dolayı, başta Tarih hocası olmak üzere bütün sınıfın alkış tufanına maruz kalmıştı. Tabi bu durum, Tekin'in Tarih sözlüsünden otuz puan aldığı gerçeğini değiştirmedi. Sözlü de patlamış olsada sınavda alacağı nota güvenen kardeşim, adeta umut fakirin ekmeğidir sözüne tutunmuş gibiydi..

Olayı Metin anlatırken, babam kızmasın diye Tekin de bir yandan politik cevaplarıyla babamı sakinleştirmeye çalışıyordu. Ve onun bu açıklama çabalaması, benim uzun zamandır gülmekten karnımı ilk defa ağartırken, bu durum bir yandan da ailecek güzel bir gece geçirmemize neden olmuştu..

Gecenin sonuna doğru eğlenerek bitirdiğimiz muhabbetimiz ise çocukların yardımıyla çay bardaklarını toparlayıp mutfağa geçmemle son buldu. Bulaşık makinesi sanki bana inat şansıma ya dolu, ya da yıkanmış ama boşaltılmamış oluyordu.

Şimdi ise durum daha da sinir bozucuydu !.. Sabahtan beri bulaşıkları makineye tıkadığım için makine şu an tıka basa doluydu. Ve bence makineye bulaşık dizmek de bir sanattı. Bir diğer sinir bozucu konu ise ben hemen makineyi doldurabilirken, annem sürekli; 'arkalarda yer var' diyen otobüs şoförü gibi oluyordu.. Hatta bir keresinde dopdolu makineye nasıl yapabildi bilemiyorum ama düdüklü tencereyi bile sığdırabilmişti !.. O yüzden bu durum kesinlikle takdire şayan bir yetenekti..

Dudaklarımı büzerek dolu olan bulaşık makinesini çalıştırıp kollarımı sıvadım. Bu gidişle 'Evle beni Gözde'den sonra 'Bulaşıkçı başı Gözde'ye terfi edecek gibiydim.. Bulaşık leğenine su doldurup ardından bir miktar sabun sıkarak elimdeki süngerle iyice köpürttüm. Küçükken ne çok oynardım bu köpüklerle. Elimi iyice kovaya sokarak köpük köpük olan elimden bir tane balon yapıp, yavaşça yukarıya doğru üfledim. Yaptığım baloncuk yukarıya doğru yavaşça süzülürken, içinde sanki ben ve Yağız varmış gibiydik..

Onunla ilgili aklıma gelen küçücük detaylar bile mutlu olmama yetebiliyorken, bir de üzerine kurduğum hayaller beni alıp başka diyarlara götürüyordu.. Gülümseyerek yine tam hayal kuracakken, bir anda patlayan baloncukla tekrar dudaklarımı büzdüm.

Maalesef ki bu durum bana yarın işe gideceğim gerçeğini hatırlatmış olduğundan dolayı hayallerimi daha sonraya saklayıp hızlıca bulaşıkları yıkadım. Mutfaktan sonunda çıktığımda ise bizimkiler çoktan uyumak için odalarına geçmişti. Bende oyalanmadan sessizce lavaboya doğru gittim. Dişlerimi fırçaladıktan sonra yüzüme uzun zamandır yapmadığım bakımı hızlıca yaptım ve en son yüz pamuğuna döktüğüm gül suyu ile yüzümü güzelce silerek işimi kolayca bitirdim. Lavabodan çıkıp odama girerken, komidinin üzerindeki gece lambası sayesinde odanın ışığını açmadan hızlıca yatağıma doğru ilerleyip uzandım. Alarmı kurmak için komidinin üzerinde olan telefonu elime aldığımda ise parmaklarım istemsiz bir şekilde önce galeriye gitmişti. Artık Yağız ile güzel bir anım ve yine çok güzel bir resmim vardı..

Bizimkilere yakalanmayacak olsam bu resmi çoktan telefonumun ekranına kapak yapar, olmadı çıkartır duvarıma seve seve asardım. Ama gel gör ki, Polis memuru bir babam, MİT Ajanı gibi bir annem ve İstihbarat görevlisi gibi kardeşlerim olduğundan dolayı dikkatli ve emin adımlarla bu durumu şimdilik saklamalıydım.

Ta ki duygularımız karşılıklı olana kadar !..

Vedalaşma vakti geldiğinde son kez resme bakıp tebessüm ederek galeriden çıktım. Hemen alarmı kurup telefonu tekrar komidine koyarken, gece lambasını da beraberinde kapatıp pikeyi üzerime doğru çektim. Rüyalarımın prensi, gerçek hayatımdaki kara şövalye mi düşünerek uykuya teslim olurken, yarın için güzel dileklerim şimdiden hazırdı..

***

Sabahın ilk ışıkları gözüme hafif bir şekilde vururken hızla uyandım. En önemlisi ne alarm çalmıştı ne de annem operasyona gider gibi odama dalmıştı. Gülümseyerek yataktan kalkarken Sağ omzumdaki Melek bana şirince baktı. "Aşk insana iyi gelen en güzel şey, baksana dün gece resmine bakman bile seni erkenden uyandırmaya yetti" dediğinde gülümsedim. Gerçekten de öyleydi. Onunla ilgili ne zaman güzel hayaller kurarak uyusam, hem çok güzel rüyalar görüyordum hem de ay sonu maaşını çekecek amcalar gibi horozlar ötmeden önce uyanıyordum..

En güzeli de, üzerimdeki tarifsiz ve güzel bir enerjiyle uyanmamdı. Yataktan gülümseyerek kalkıp pencereye doğru ilerledim. Perdeyi çekip pencereyi sonuna kadar açarken, bu sefer annemin görevini ben gerçekleştirmiştim. İki elimi de havaya kaldırıp yukarıda tutarak esnedim. Havalar soğumaya başlamış olsa da, ben herkesin aksine soğuk havayı daha çok sevenlerdenim. Elimi yüzümü yıkamadan önce hazır dolabımın yanındayken ne giyeceğime karar vermek için pencereden uzaklaşıp dolabıma doğru yöneldim. Bir kadının neden düğün günü çok mutlu olduğunu bilir misiniz ?

Elbette ki ilk akla gelen seçenek; sevdiği adamla evlendiğinden dolayıdır ama tabiki de bir tek neden bu değildi. Bir kadın o gün çok mutlu olurdu çünkü; 'ilk defa bir sabah uyandığında, ne giyeceğini bilirdi..'

Düşünsenize, sabah bir uyanıyorsunuz ve ne giyeceğiniz belli. Ya Rabbim, inşallah en kısa zamanda bende bunun mutluluğuyla yatağımdan kalkarım çok amin !..

Birkaç arayıştan sonra sonunda sportik bir takım seçerek yatağımın üzerine koydum. Daha sonra yatağımın altındaki kışlık sepetinden de, mevsime uygun bir palto çıkardım. Havalar iyice esmeye başlamıştı, bir de bunların üzerine hasta olmayı çekemezdim. Giyecekleri mi ayarladıktan sonra odamdan çıkıp lavaboya doğru girdim. Elimi yüzümü güzelce yıkayıp tam anlamıyla kendime geldiğimde, daha fazla oyalanmadan lavabodan çıkarak yine odama girmiş ve hızla hazırlanmaya başlamıştım..

Fazla sürmeyen hazırlanışım kısa saçlarımı fön çekmemle hemen bitmişti. Ardından ise hızla yatağımı ve odamı toparlayarak paltomu giymiş ve çantamı da koluma takarak sonunda odamdan çıkmıştım..

Hafta sonu olduğu için bizimkiler biraz daha geç kalkıyordu. O yüzden dış kapıya doğru sessizce ilerlerken, amacım bizimkileri uyandırmamaktı. Ta ki annem odasından çıkıp beni şaşırtmayana denk. Çocuklar ve babam uykunun tadını sonuna kadar çıkarırken, annem her zamanki gibi yine alarmdan önce uyanmıştı..

Göz göze geldiğimizde ben gülümserken, annem ise şaşkınca bana bakıyordu. Ne yapsın kadıncağız, o da benim bu kadar erken kalkmama alışık değildi ki..

Annem bu sefer gözlerini kısarak yanıma yaklaştığında, kendimi sanki ergenlik döneminde evden kaçarken yakalanan kız gibi hissetmiştim. Şimdi gelsin ahiret soruları !..

***

~TEKİN~

Tüm haftanın yorgunluğunu öğlene kadar uyuyarak geçirdim. Sabah sağolsun Metin'in beni sürüklemesiyle kahvaltı yapıp, daha sonrasında tekrar kıymetli yatağıma koşarak uyumayı denedim ama sadece denemekle yetindim..

Uyuyamayacağımı anladıktan sonra yerimden kalkmadan hemen yanımdaki komidinin üzerinden, kulaklığımı ve tabletimi alıp hemen bir film açtım. Sakince film izlerken hemen yanımdaki telefonumun titremesiyle dikkatim biraz dağıldı. Kulaklığımı çıkarıp filmi durdururken, telefonu hızla elime aldım.

~Buğra: Napıyorsun?

~Tekin: Film izliyorum.

~Buğra: Ne izliyorsun ?

~Tekin: Bir seri katil tarafından karısı vahşice öldürülmüş bir adamın hayatı. Birkaç yıl sonra oğlu kaçırıldı ve babası zihinsel engelli bir kadınla kaçıran kişiyi kilometrelerce takip etmek zorunda kaldı.

~Buğra: Oha lan konusu çok iyi filmin adı ne 😲

~Tekin: Kayıp balık memo 😂

~Buğra: Pislik herif !😠

Buğra'nın bu tepkisine karşı gülen emoji atarken bir yandan da gerçekten gülüyordum. Sevgili kankamı daha fazla delirtip başıma sarmamak için birşey yazmadan telefonu bir kenara bırakıp kaldığım yerden filmi izlemeye devam ettim.

Aradan geçen bir saatin ardından filmi tam bitirmiştim ki, Metin'in odaya dalmasıyla tek kaşımı havaya kaldırarak kulaklığımı hızla çıkardım. "Sen Cansu ile buluşmaya gitmedin mi ? Ne çabuk geldin.."

"Buğra sana haber vermedi mi ? Kızlar babama geçmiş olsuna geldi içerideler."

Yattığım yerden hızla doğrulup Metin'e şaşkınca baktım. "Kızlar kim lan ? Cansu'nun üzerine kuma mı getirdin ?" Diye sorduğumda, Metin sinirle kaşlarını çattı. "Gerzek gerzek konuşma ! Cansu ve Eylül içeride" dediğinde, bu sefer kaşlarını çatan bendim.

"Lan mal ! Madem öyle niye yoldayken bana haber vermiyorsun" deyince, Metin kendi yatağındaki yastığı alıp hızla kafama doğru attı. Bu durum karşısında bende sinirlenmiş ve hızla kendi yastığımı alarak ona doğru atmıştım..

Kavga esnasında Metin; "telefonuna baksaydın görürdün mal ! Hem Buğra'ya da söyledim" derken bile birbirimize vurmaya hâlâ devam ediyor, elimize ne geçerse atıyorduk..

Kapı bir anda açılınca kızlardan biri geldi sanıp durduğumuzda, son anda Metin'in kafasında olan donu fark etmem ile hızlıca çekip aldım.

Neyse ki gelen kişi Buğra'ydı. Bana sırıtarak bakarken; "kankacığım hadi gelsenize sizi bekliyoruz" dediğinde, kafama anca dank eden düşüncelerle hızla Metin'e doğru döndüm.

"Sen Buğra'ya söyledim mi demiştin ?"

"Evet. Sana ulaşamayınca Buğra ben gider haber veririm dedi. Zaten Eylül'ü de o davet etti haberin yok muydu senin ?" Diye sorduğunda, kafamı ağır çekimde kapıya doğru çevirdiğimde Buğra sırıttı.

"Şevket amcam içeride vuramazsın" diyerek hızla salona doğru koşturduğunda arkasından sessizce; "ş*r*fsiz.." diye söylendim. Gerzek herif aklınca benden intikam almıştı ama ben ona daha sonra yapacağımı biliyordum. Aynı Türk filmindeki İnek Şaban gibi Metin'i önce dövüp sonra öperek barışırken, sağolsun kardeşimde fazla uzatmadan affetmişti beni.

İkimizde üzerimize çeki düzen vererek beraber salona geçerken, bir yandan da Buğra için hain planlar düşünmeye başlamıştım bile. Babam tekli berjerde otururken, kızlarda diğer kanepede yan yana oturuyordu. Metin ile birlikte salona girince Buğra da diğer kanepeden hızla fırlayarak babamın arkasına doğru geçti.

"Şevket amcam dur ben sana masaj yapayım biraz." Babam şaşkın bir şekilde gülümsedi."Evladım gerek yok sağolasın."

"Olur mu öyle şey Şevket amcam, azıcık yapayım" gözlerimi devirerek kızlara doğru döndüm.

"Hoşgeldiniz.." 

Cansu ve Eylül aynı anda gülümseyerek; "Hoşbulduk" dediklerinde, Eylül'ün yüzünde ki durgunluk dikkatimi çekmişti. Metin'le birlikte Buğra'nın kalktığı daha doğrusu fırladığı kanepeye doğru geçip otururken, annem elindeki tepsiyle birlikte salona doğru girip tepsiyi orta sehpaya koyarken, Cansu yengemizde hemen yerinden kalkmış ve ilerdeki sehpaları çıkarmaya başlamıştı ki, Eylül de hemen ardından kalkarak ona yardım etti. Sonunda Buğra da yanımıza gelip oturduğunda, it herif korkudan benim değil de Metin'in yanına geçip oturmuştu. Hep beraber bir süre sohbet ederek tatlılarımızı yerken, Eylül izin isteyerek lavaboya kalktı. Bende bizimkilere birşey çaktırmamak için biraz daha oyalanıp ardından odamda unuttuğum telefonumu bahane ederek salondan çıktım. Tam odamın önüne geldiğimde, Eylül de lavabodan çıkınca holide karşı karşıya geldik. Eylül hafif gülümseyerek yanımdan geçerken kolunu tutup durdurdum.

"Ağladın mı sen ?" Yakınımda olduğu için kızaran göz bebeklerini daha iyi fark edebiliyordum.

"Yo hayır sadece mevsimsel alerji.." Deyip gülümsemeye çalışması, kaşlarımı çatmama neden olmuştu. İşaret parmağımla kendi baby fest yüzümü göstererek; "sence yemiş gibi mi duruyorum ?" Diyerek sorduğumda, bu sefer gerçek ama az bir şekilde tebessüm ederek bana baktı. "Dün kızlarla gezerken babam aradı buluşmak istedi. Çok ısrar etti ama ben bir daha onu görmek istemediği mi söyleyip telefonu yüzüne kapattım. Daha sonra nasıl olduysa buldu beni. Kütüphanede kitap seçerken karşıma çıkınca, alacağım kitapları da bırakarak oradan kaçtım." Olayı kısaca anlatırken gözlerinden geçen hüzne şahit olmuştum. Bir an ne diyeceğimi, nasıl teselli edeceğimi bilemedim. İlk defa psikolog moduma girememiştim. Tam ağzımı açacağım esnada ise Buğra itinin salondan bana seslenmesiyle dikkatim dağıldı.

"Kankacığım, nerede kaldın ?" Normalde olsa bu kadar merak etmeyecek olan Buğra, şimdi sırf toto korkusundan hemen salona gelmemi istiyordu. Çünkü o da çok iyi biliyordu ki, birbirimizden intikam alacaksak eğer hep sessiz sedasız iş yapardık.

"Geliyorum !" Diye seslendim. Eylül ise yine hafif bir şekilde tebessüm ederek; "geçelim hadi" diyerek karşılık verdiğinde, başımı olumlu bir şekilde salladım.

Gerzek herif bi rahat konuşturmadı ! Ulan Buğra senden alacağım intikam birken şimdi iki oldu..

***

Bir yandan hep beraber babamın komik operasyon anılarını dinleyerek eğlenirken, Buğra bir an gülmeyi fazla abartıp kanepeden düşünce, onun bu haline daha çok gülmüştük. 'Totonu kolla' derken, ben daha birşey yapmadan totosuna ilk darbeyi alan kardeşimin yanına gülerek gittim. Yerden kaldırmak için elimi ona doğru uzattığımda tereddüt etmeden elimi hızla tuttu. Sinsice sırıtıp kalkması için kendime doğru çekerken, birden elimi elinden hızla çektim.

Bu sayede Buğra bir yere tutunacak fırsatı bulamadan tekrar totosunun üzerine doğru düşmüştü. Metin bu duruma kahkaha atarken annem ve babam bir yandan bana kızıyor, Cansu ve Eylül ise bıyık altından gülüyordu. "Şimdi ödeştik işte.." tekrar kalkması için elimi ona doğru uzattığımda, bana bu sefer kaşları çatık bir şekilde baktı.

"Tamam lan ödeştik bitti, gel hadi.." Bu sefer düşünmeden elimi tutup kalktı ve benim duyacağım şekilde mırıldandı. "Ulan Tekin, sayende pişik oldum !.." Dediğinde gülümseyerek sırtına bir iki kez vurdum.

Artık ödeştiğimiz için ikimizde daha rahat yan yana otura biliyorduk. Biraz daha muhabbet ederek süren sohbetimiz Eylül'ün 'hasta ziyaretinin kısası makbuldür' sözüyle ayaklanmasıyla bölündü. Babama tekrar geçmiş olsun dileyerek herkes ile tek tek vedalaşırken, bende kısaca baş selamı verdiğimde yine hüzünlü bir gülümsemeyle karşılık vermişti.

Bu kızı bu evden mutsuz bir şekilde göndermek nedense içimi huzursuzlaştırıyordu. Annem Eylül'ü kapıdan geçirirken, aklıma gelen şeyle gülümseyerek hızla yerimden kalkıp odama doğru geçtim. Çalışma masasının üzerindeki kitap rafından aradığım kitabı fazla uğraşmadan bulduğumda, hızla arkamı dönüp odadan çıktım. Bizimkiler içeride hâlâ muhabbet ederken, onlara çaktırmadan dış kapıyı açıp sessizce evden çıktım.

Asansörü beklemeden Eylül'e yetişebilmek için merdivenleri hızla inerek apartmandan çıktığımda, Eylül de tam yan apartman bahçesine giriyordu. "Eylül.." Diye seslenerek yanına doğru koşturduğumda, Eylül de şaşkınca durup beni bekledi. Karşısına geçip durduğumda; "birşey mi unutmuşum ?" Dedi merakla.

"Yo birşey unutmadın, evdeyken rahat konuşamamıştık." Eylül konuşmak istemediğini belli edercesine bakışlarını kaçırıp, önüne gelen saçını geriye doğru attı.

"Anlatacağım başka birşey yoktu ki.."

"Sen değil zaten ben söylemeye geldim." Dediğimde ise bu defa şaşkınca baktı.

"Ne söyleyeceksin ?"

"Babandan kaçmanın saçma olduğunu söyleyecektim. Bak Eylül, yaşadıkların çok kolay birşey değil bunu anlıyorum ama kaçmak seni daha çok yoracak. Bu yüzden kaçmak yerine yüzleş. Yüzleş ki hem baban hatasının farkına varsın, hem de senin için rahatlasın." Zaten ağlamak için bahane arayan Eylül çoktan ağlamaya başlamıştı.

Gözlerindeki yaşları eliyle hızla silip gözlerini tekrar benden kaçırırken; "tamam düşüneceğim" deyip tam arkasını dönüp giderken, yine kolundan tutup durdurdum. "Bekle bunu da al" diyerek, diğer elimde tuttuğum kitabı ona doğru uzattım. Kitabı eline alırken şaşkınca; "bu ne ?" Diye sorunca gülümsedim.

"Kitapları alamadım demiştin ya al işte o zamana kadar bunu oku, kafan dağılır.." Eylül kitabın kapağına bakar bakmaz kahkaha atmaya başlayınca gülümsedim.

Sonunda güldürmeyi başarmıştım. "Tekin bu ne ?" Kahkaha atmaya devam ederken, kocaman sırıttım.

"Gerizekalılar arasında, hayatta kalma rehberi. Bir diğer adıyla da; hayata pozitif bakma kitabı. Hem sen benim çevremde bu kadar deli varken nasıl sağ kaldığımı düşünüyorsun. Al işte arada oku, güzel esprileri var kafan dağılır." Eylül bu sefer içten bir şekilde gülümsedi.

Bir süre sessiz ama içten bir şekilde gülümseyerek bana baktığında, bende aynı şekilde sessiz kalıp gülümsedim. "Biliyor musun, sen hayatımda gördüğüm en iyi kalpli çocuksun. İyi ki varsın" dediğinde gülümsedim. Tam ben bir şey söyleyecekken, Eylül'ün bir anda aramızdaki boşluğu kapatmasıyla sustum. Parmak uçlarıyla uzanarak daha önceden öptüğü yerden tekrar öptüğünde, bu sefer şaşkınca bakan bendim.

Kısacık süren öpücükten sonra yine ardına bakmadan apartmana doğru kaçtığında, ben de yine ardından öylece bakakalmıştım. Bu sefer kendime gelmem daha kolay olurken, yutkundum. Arkadaş madem öpeceksin önceden bi haber ver !.. Hayır yani böyle birşey beklemediğim için donup kalıyorum sonra arkadan pandik yapacaklar diye korkuyorum..

***

B Ö L Ü M 

S O N U 


Loading...
0%