@hayalperestanka
|
Benden yorum ve küçük ⭐Yıldızınızı *** Bu sabah işe gitmek için hazırlanırken adeta Bülent Ersoy'un göz makyajı gibiydim. Renkli, Canlı, Simli ve kıpır kıpır... Tövbeler olsun sanki bugün hayat enerjim fazla iyi gibi der demez, sol omzumdaki Şeytan anında belirdi. Gözlerini kısıp sorgular bir şekilde bana baktı. “Bana da bir tuhaf geldin sen. Yok yani sabah sabah bende dürtmedim ki seni, ne bu enerji patlaması ?” Tam ben 'ne bileyim' diyecektim ki, benden önce Melek söze atladı. “Merak etmeyin sorun yok. Sağ taraftan kalkmanın faydaları bunlar” dedi, sevimli bir şekilde gülümseyerek. Tabi ya, demek ki bugün uyandığımda sol tarafımdan değil de sağ tarafımdan kalkmışım. Koluma saatimi takıp kapıya doğru ilerlerken, mutfakta yemek yapmakla meşgul olan anneme doğru seslendim. “Anne, ben çıkıyorum” diyerek, ayakkabı dolabından beyaz spor ayakkabılarımı alıp hızla giyindim. Normalde iş yerinde topuklu ayakkabı giymeliyiz ama gel gör ki, kapımın önünde bir Auidim veya bir BMW yoktu maalesef. O yüzden işe rahat bir şekilde gitmem hem benim, hemde çevremdeki topuklu ayakkabıların azizliğine uğrayacak insanların iyiliği içindi. Görüyorsunuz işte ne kadar da minnoşum... Üzerime beyaz bir gömlek, altıma jean bir kot ve en son üzerime kombin olarak aldığım kot mavisi bol ceketimle hazırdım. Çantamı düzeltip tam kapı koluna uzanmışken, koşturarak yanıma gelen anneme gülümsedim. Bir dakika ! Siz şimdi sakın Annemin böyle sevimli olduğuna bakmayın. Çünkü kendisi acayip disiplinli bir kadındır. Şu kapıdan ev ahalisinden kim çıkarsa çıksın, kapıdan geçirmeden içi rahat etmezdi. Hatta bir keresinde ona haber vermeden evden çıktığımda telefonla beni aramış, nerede olduğumu sormuştu. Ben ise daha yeni apartmandan çıktığımı söyleyerek yürümeye devam ediyordum. İşte tam da o anda, annem ses tonunu hafif kısarak çok acil eve gelmemi söyleyerek telefonu yüzüme kapatmıştı. O an anneme bir şey oldu korkusuyla eve nasıl çıktığımı hatırlamıyorum bile. Şimdi siz bunda ne var diyorsunuz dimi ? İşte asıl olay bundan sonra başlıyor... Nefes nefese, apartmanın merdivenlerini hızla tırmandığımda tam bizim kapıya gelmiştim ki, annemi kapı pervazına yaslanmış gülümserken bulmuştum. Şaşkınlığın verdiği adrenalinle ayaklarım anında durdu. Kapı pervazından bana gülümseyerek “hah annem, geldin mi ?” Diye sorunca “ha” diye saçma bir cevap verdim. “Ha değil, efendim ! Neyse, bir daha sakın bana haber vermeden çıkma tamam mı yavrum ?” Annemin sözlerinden sonra şaşkınlıktan dolayı ağzım bir karış açık kalmış, diğer taraftan gelen sinirle sol gözüm seğirmişti. Annem de sanırım bu durumumu anlamış olacak ki, olası bir sinir krizi geçirmemi görmemek adına “oldu o zaman hadi yavrum, yolun açık olsun Rabbime emanet ol” diyerek, ilk önce bana öpücük atmış sonrasında ise kapıyı suratıma kapatmıştı. Tabi hatun zeki, dile kolay o korkuyla beşinci kata merdivenlerden koşarak çıkmıştım ! Bende olsam sırf o manzarayı görmemek adına kapıyı suratıma kapatırdım. Boşuna dememiş Atalarımız; 'Anasına bak kızını al' diye… “Çıkıyor musun yavrum?” “Şimdi çıkıyordum Sultanım” diyerek, yanıma gelen annemin yanaklarını hızlıca öptüm. Kapıyı açıp tam evden çıkmışken karşımda gördüğüm tablo, yüzümdeki gülümsememi daha da fazla genişletti. Her zaman olmasa da işe giderken tesadüfen Feyza ile bu şekilde karşılaşabiliyorduk. Birbirimizi görür görmez karşılıklı anne ve kızlar gülümsedik. “Günaydın...!” Nidaları çekerek, Feyza ile sanki birbirimizi yıllardır görmüyormuş gibi sıkıca sarıldık. Sonuçta işlerimizden dolayı fazla vakit geçiremiyor, doğal olarak da fazla görüşemiyorduk. Ayrıldığımızda ise ikimizde birbirimize sinsice bakarak sırıttık. Bu her ne kadar değişik bir durum olsada, ikimizinde çocukluktan kalma saçma ama komik bir takıntısı vardı. Eğer ikimizde tesadüfen kapıda karşılaşırsak apartmanın asansörünü kullanmaz, ikimizde aynı anda Hüseyin Bolt gibi merdivenlerden koşturarak inerdik. Bu sayede apartmandan ilk kim çıkarsa onun günü müthiş ve eğlenceli geçerdi. Komik olan durum ise gerçekten bu durumu fazla ciddiye aldığımızdan dolayı mıdır bilinmez ama o gün kim kazanırsa kazansın, gerçekten de günü güzel geçerdi. Ve şimdi yine öyle bir anın içerisindeydik. Ortalık bir anda sessizleşti. Adeta düelloya çıkan kovboylar gibi göz temasını kesmeden, birbirimize bakarak sırıtmaya devam ettik. Tam da o sırada bu anı bozan Gülten teyzem ve Annem oldu. İkisi de aynı anda “yok artık !” Dediklerinde sanırım bizim ne yapacağımızı anlamışlardı. Feyza ile birlikte sessizliğin bozulmasından istifade, aynı anda atağa geçtik. Birbirimizi hızla kenara iterek merdivenlerden koşturarak inmeye başladığımızda, bu durumu artık apartman sakinleri çocukluğumuzdan beridir doğal karşıladığı için bize kızan veya uyaran kimse yoktu. “Gözdee !” Tabi annelerimiz dışında... Annelerimiz bize arkadan saydırırken biz boğuşarak merdivenleri inmeye devam ediyorduk. Birinci kata geldiğimizde Feyza'yı çoktan arkamda bırakmıştım. Apartmanın açık olan kapısına, adeta finiş çizgisine yaklaşan koşucu gibi koşuyordum ama gel gör ki, Feyza çakalı yandan taktığım çantamı bir anda yakalayıp çekti. Sonuç ise; koskocaman apartman kapısından ikimizde aynı anda geçtik. “Seni çakal, çantamı tuttun.” “Olabilir canım, savaşta herşey mübah.” Merdivenlerden o kadar hızlı inmiştik ki ikimizde nefes nefese kalmıştık. Feyza ile karın boşluklarımızı tutarak kısa bir süre nefesimizin düzene girmesini bekledik. “O değil de Feyza, biz iyice yaşlandık. Şu halimize baksana, nefes nefese kaldık.” “Gerçekten öyle” deyip beni onaylarken, hemen ardından sanki kafasının içinde hayali bir ampul yanmış gibi gülümsedi. ‘Bu gülümseme hiç hayra alamet değildi’ diye içimden geçirirken; “bana bak, bundan sonra hafta sonları zaman buldukça spora gidiyoruz” diyerek, işaret parmağını bana doğru tehditkâr bir şekilde salladığında, aklıma gelen başıma gelmişti.. Gözlerimi devirdim, sabah sabah, güzelim uykum varken ben kalkıp spora gideceğim öyle mi ? Oldu canım görürsem söylerim. “Tabi tabi, bakarız.” Deyip Feyza'nın cevap vermesine müsade etmeden koluna girdim ve benimle birlikte yürümesini sağladım. Şimdi Feyza'ya direk hayır desem, bir hafta başımın etini yerdi. O yüzden en iyisi konuyu karambole boğmaktı… “Bugün ikimizde aynı anda kazandığımıza göre bakalım kimin günü daha güzel geçecek” diye, konuyu değiştirdiğimde neyse ki planım işe yaradı. Feyza spor olayını bir kenara bırakıp; “valla onu bunu bilmem ama dua edelim de tam tersi olmasın” diyerek gülünce, anında çemkirdim. “Ay, açma şu şom ağzını.” Beraber gülüşerek birbirimize takılmaya devam ederken, evimize çok da uzak olmayan otobüs durağına gelmiştik. Bir süre sonra kalabalık olan durağın bir köşesinde Feyza ile birlikte sohbet ederken, arka taraftan bir kızın yüksek sesle “hoşt !” Demesiyle sohbetimiz kesilmiş ve bizimle beraber bütün durağın dikkati tamamen oraya yoğunlaşmıştı. Sesin geldiği yöne doğru baktığımda ise resmen gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Eğer şu karşımdaki çakma kızılı görmeyip sadece sesini duymuş olsaydım, kesinlikle köpeğin kıza saldırdığını ve kızında doğal olarak ona verdiği tepkiyi duyduğumu sanardım ama ne yazık ki, vaziyet tam tersiydi. Mağdur zavallı bir köpek iken, mağdur eden ise düşüncesiz bir insandı ! Çakma kızılın verdiği tepki, yaşlı bir köpeğin duraktaki bir köşeye yatıyor oluşundan ibaretti. Feyza bu tablo karşısında gözlerini devirip sesli bir şekilde; “ya sabır” çekerken ben de sırf ortalığı karıştırmamak için; “boşver şimdi susar” diye hem Feyza'yı, hemde de kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ta ki duraktaki insaflı bir iki kişi, kıza köpeğin bir şey yapmadığını ve daha fazla hayvanı korkutmaması gerektiğini söylediğinde, kadının kimseyi takmayarak hâlâ “hoşt” demeye devam etmesi iyice sinirlerimi bozmuştu. "Çok rahatsız oluyorsanız eğer, ileriye gidip beklesenize !" Başta çakma kızıl olmak üzere bütün durak söylediğim sözlere şaşkınlıkla bakarken, sanırım kadının jetonları şaşkınlığından dolayı anca düştü. Gözlerini büyük bir çabayla kısarak bana baktığında, bu sefer gülmemek için kendimi zor tuttum. Sanırım biraz daha gayret ederse, gözlerinden ışın çıkaran ilk kişi olacaktı. Çakma kızıl bir adım öne gelerek bana ayağındaki 'apartmanla' dikkatinizi çekerim 'topuklu' değil, bariz bildiğin apartman ile üstten bir bakış atarak, işaret parmağıyla kendisini gösterdi. “Bana mı dedin canım?” Yok canım köpeğe dedim, demek istesemde çakma kızılın bu tavrına sinirle gülüp, hemen yanımdaki Feyza'ya baktım. Sakinliğini şu ana kadar koruyan arkadaşım, adeta ringe çıkacak boksör gibi tek kaşı havada, bana 'ne zaman dalıyoruz' bakışı atıyordu. Aynı şekilde bende ona 'sakin ol, şimdi değil' bakışı atarak kolunu sıvazladığımda Feyza da anlamış bir şekilde kafasını salladı. Millet yeri geliyor konuşarak bile anlaşamazken, biz maşallah kaş, göz ile işi bitiriyorduk. Feyza'ya gülümseyip çakma kızıla laf sokmak için tekrar önüme döndüm. Sırf kadın ile aynı boya gelebilmek için bir basamak kaldırıma çıkmam yetmişti. 1.55 boyla kaçak kat atıp 1.65 olmayı başarabilen çakma kızıl ile aynı boya geldiğimizde onun yaptığı kinayeli bakışı attım. “Evet canım, sana söyledim." Canım kelimesini öyle bir bastırarak söylemiştim ki, Feyza 'canım' kelimesini 'canın çıksın' der gibi söylediğimi anlamış olacak ki arkamdan hafif bir şekilde kıkırdadı. Çakma kızıl ise bu tepkimize karşı daha da bir öfkelendi. Sesi sanki çok kısıkmış gibi bu sefer ses tonunu daha da fazla yükselterek konuştu. “Bakın, bu durak hayvan barınağı değil ! Ve bende bu köpekle aynı durakta durmaya mecbur değilim" dediğinde, sırf sinirden verdiği tepkiye güldüm. Sol omzumdaki Şeytan “yol şunun saçını başını !” Derken, Sağ omzumdaki Melek ise; “uğraşmaya değmez” diye söyleniyordu. Artık hangi tarafım daha ağır basarsa onu yapacaktım... “Kesinlikle ! O yüzden sen başka bir yerde beklesen iyi olur, çünkü insanları..” Deyip en sonunda da köşede yatan masum hayvanı gösterdim. “Ve en önemlisi de, köpeği rahatsız ediyorsun” diye lafımı bitirdiğimde, kalabalık olan O sırada çirkef çakma kızıl yine girdi araya. “Bu ne terbiyesizlik ! Siz beni bir hayvanla nasıl bir tutarsınız !” Bak bak havalara bak... “Estağfurullah olur mu öyle şey. Bu dediğini yapmış olsam hayvanlara hakaret etmiş olurum !” Bu sözlerimden sonra çakma kızılın yüzü anında kızarıp bozarırken, onun bu değişimi ise benim yüzümdeki gülümsemeyi genişletmişti. Panter Gözde / 10 puan Sözlerimin gerçekliği bariz bir şekilde ortada iken çakma kızıl bir anda çirkefleşip; “terbiyesiz !” Diye bağırarak, hızla arkasını döndü ve yoldan geçen ilk taksiyi durdurup bindi. Haspam ! Madem taksiye binecektin daha ne diye beni uğraştırdın ? Tam arkasından saydıracağım zaman duraktaki teyzeler ve bir kaç öğrenci tezahürat yapınca sustum. “Aferim kızım...” “Helal be abla...” Diye beni gaza getirip utandıran küçük topluluk karşısında, kendime hemen çeki düzen vererek gülümsedim. “Ne demek efendim, ne demek” diye adeta yeni gelinler gibi kıkırdayarak tebessüm ettim. Bu sayede hiç olmazsa biraz da olsa sakinleşmiştim. Tebessüm ederek önüme döndüğümde, gözlerim Feyza'yı aradı. Daha beş dakika önce arkamda olan arkadaşım şimdi hiçbir yerde yoktu. Eyvahlar olsun ! Yoksa şu çakma kızılı yolmak için peşinden mi gitmişti ? Feyza bu, yapar mı yapardı... Hızlıca çantamdan telefonumu çıkartıp, rehberden ‘Doktor Cevriyemi’ bularak aradım. Telefon kulağımda açmasını beklerken, bir yandan da gözlerimi kalabalık olan durakta gezdiriyordum. “Geldim geldim !” Diyerek karşı kaldırımdan bana el sallayan Feyza'yı görmem ile kulağımdaki telefonu kapattım. “Neredeydin sen ?” Diye hesap sorunca, soruma karşı elindeki poşeti havaya kaldırdı. “Az ilerideki Petshoptan mama aldım.” Dediğinde, arkadaşımın bu duyarlı davranışına tebessüm ettim. 'Oy oy, nasılda ponçiktir benim Doktor Cevriyem…' Feyza acele ile köpeğin yanına gidince, bende onun gibi sevimli köpeğin yanına giderek çömeldim. Feyza mamayı köpeğin önüne döküp daha sonra elindeki poşetten küçük bir su kabı çıkardı. Onu da mamanın hemen yanına koyduğunda bende poşetteki su şişesini çıkarıp kabına su doldurdum. İşimizi bitirdiğimizde bir süre köpeği severek, mamasını yemesini izledik. Otobüsün gelmesiyle de istemeyerek de olsa, sevimli köpekle vedalaşıp otobüse bindik. *** Bu adamın da işi zor valla. Düşünsenize her gün gerekli gereksiz insanları görmek zorunda kalıyorsun ve kaçacak hiçbir yerin yok. Benim hiç olmazsa kaçmaya yine bir şekilde şansım oluyordu.. Bir süre asansörden çıkanları bekledikten sonra hemen kendimi boş asansöre atarak sırıttım. Burada boş asansör bulabilmek, samanlıkta iğne bulabilmek kadar zor olunca insanın zafer kazanmış gibi hissetmesi pek de anormal değildi. Asansör bulunduğum kata geldiğinde hızlı bir şekilde odama doğru yürürken aklıma Sinsirellaya verdiğim ders geldi. Yüzümde ister istemez, şeytani bir gülümseme oluşmasına engel olamadım. Allah affetsin ama o Sinsirellaya az bile yapmıştım. “Hoş geldiniz Gözde hanım.” “Hoş buldum kahküllüm. Arayan soran var mı?” “Bir kaç görüşmeniz var ama şu an en önemlisi, Sinem hanım sizi acil odasına bekliyor.” Anladı mı ki acaba ? Saçmalama kızım ya, nerden anlayacak o Sinsirella… “Tamam, önce şu ayakkabılarımı değiştireyim” dediğimde, Ayşe başını olumlu anlamda sallayarak gülümsedi. Hemen odama girip çantamı masanın üzerine bırakarak, pencere kenarındaki dolabımın önüne geçtim. İşte benim hazinemde bunlardı. Yan yana dizili, çeşitli model ve renkler içinde olan ayakkabılarıma kısa bir süre baktım. Bir elbiseyi ve kıyafeti en iyi tamamlayan şey şüphesiz ki şık bir ayakkabıydı. Dört rafta gözlerimi gezdirirken ilk gözüme çarpan 'beni al' diyen siyah stilettolarımdı. Ayakkabıları hemen elime alıp odamdaki küçük deri koltuğa geçip oturdum. Spor ve rahat olan ayakkabıları çıkarıp, şık ve sade olan siyah stilettolarımı giyindim. Gülümseyerek ayağa kalktığımda dün taktığım bilekliğim aklıma geldi. Dün çocukların okuluna giderken de fark etmiştim ama masamda unutmuşumdur diye kafama fazla takmamıştım.. O yüzden ilk işim masama ve çekmecelerime göz atmak oldu. Ama hiçbir yerde yoktu !. Nerede ki bu? Sağ omzumdaki Melek düşünür bir biçimde; “Gözde, bana kalırsa dün Sinem'in lavabosunda düşürdün.” Dediğinde, gözlerim fal taşı gibi açıldı. Aklım başıma gelmiş bir şekilde, ayağımdaki topuklularla hızla odamdan koşturarak çıktım. Ayşe elindeki telsiz telefonla yerinden kalkarken; “Gözde hanım, bir şey mi oldu?” Dedi sesindeki telaşla. Dehşetle; “olmadı ama olması an meselesi” deyip kahküllünün cevap vermesine müsade etmeden, ayağımdaki topuklularla koşabildiğim kadar koştum. Sinsirella görmeden o bilekliği o lavabodan almam lazımdı ! Fazla kalabalık olmayan koridorda şaşkın bakışlar arasında hızla koşturdum. Bazı kızların arkamdan fısır fısır konuştuklarını duyabiliyordum ama takmıyordum. Hatta birisi arkadaşına hitaben; “acaba hangi mağazada ℅ 70 indirim var ?” Dediğini duyduğumda, katıla katıla gülesim gelse de bunu sonraya erteledim. Sol omzumdaki Şeytan elinde tuttuğu küçük ajandaya; “1.Madde; Gözde'ye plan nasıl yapılır detaylı bir şekilde anlat 2. Madde ve en önemlisi arkasında delil bırakmamayı hatırlat vs vs...” Diye not yazarken, gözlerimi devirerek koşmaya devam ettim. Sağ omzumdaki Melek ise bana gülümseyerek “sakin ol Gözde, çok yaklaştın şu koridoruda geçtin mi tamamdır” diyerek kalpli öpücük attı. Ne demek istediğini anlamasamda odaya yaklaştığım için mutluydum. Gülümseyerek tam köşeyi dönmüşken, küçük bir sarsıntı yaşadım. Kafamı ve burnumu sert bir bedene çarpmamla tam geri geri düşecekken, güçlü bir çift kol beni belimden yakalamış ve son anda beni kıymetlimin üzerine düşmekten kurtarmıştı. Olayın şoku üzerine gözlerimi öyle bir yummuş beni tutan kollara öyle bir tutunmuştum ki bana yönelik sözleri anca idrak edebildim. “İyi misiniz ?” Kalın ve erkeksi sesin çok yakınımdan gelmesiyle yumduğum gözlerimi hızla açtım. Beni tutan kişi uzun boylu olduğu için başımı hafif bir şekilde yukarıya doğru kaldırdım. “Çok teşekkür ed..” Oha ! Çıkmak üzere olan cümlelerim boğazıma dizilerek beni öksürük krizine sokmuştu. Karşımda ultra yakışıklı ve karizmatik beyefendi ise şaşkındı. Beni yavaş bir şekilde doğrulttuğunda, ayaklarım yere zor basıyordu. “Ìyi misiniz ?” Dedi tekrar sesinde ki merakla. Ah be vicdansız, sen insan mısın ? Bende görüntü var ses yok olunca, donup kaldım. Acaba bu rüyamdaki prens olabilir miydi ? Ben hâlâ cevap vermeyince, karşımdaki adam biçimli kaşlarını hafifçe çattı. Tekrar iyi olup olmadığımı sorunca, bu sefer rezil olmamak adına hızla kendime geldim. “Aaa şey..Evet evet, gayet iyiyim” dedim başımı da onaylar bir şekilde sallayarak. Allah'ım ! Sanırım yirmi beş senelik hayatım boyunca, aradığım prensi sonunda buldum.. “Efendim ?” Adamın şaşırmış bir şekilde bana bakarak sorduğu soru ile gözlerim anında araba farı görmüş tavşan gibi büyüdü. Hayır ya..! Sesli bir şekilde düşünmüş olamam dimi ? “Ha, ben şey diyordum şey..” Diyerek elimi kolumu nereye koyacağımı bilmeden aklıma ilk gelen şeyi söyledim. “İngiltere prensi ! Evlenmiş diyordum.” Sunduğum bu akıl almaz açıklama ile sol omzumdaki şeytan, eliyle alnına vurup arkasından çıkardığı bezi bana doğru uzattı. “Bez getirdim canım, al iyice sıva.” Ben salak salak sırıtırken, karşımdaki adam ilk önce tek kaşını kaldırıp sorgular bir şekilde bana bakmış ve hemen ardından tebessüm etmişti. Cafer ! Bir bez daha getir çocuğum.. Utançla önüme döndüğüm esnada, adam da yanımdan gülümseyerek geçti. Sanırım rüyalarımdaki prensimi bulmuştum ! Ben hülyalı hülyalı ismini bilmediğim adamın ardından baka dururken, Sinsirella Sinem elindeki mavi dosyayla odasından koşturarak çıktı. “Fatma ! Şahin bey ajanstan çıktı mı?” Ay ismi Şahin’miy-miş... “Şuan çıkmak üzeredir, bir sorun mu var?” “Ay sanane !” Deyip asansöre doğru koştururken, Sindirella beni bile fark etmemişti. Ben hâlâ aklımı başımdan alan prensimin ardından hüzünle bakarken, sol omzumdaki Şeytan telaşla; “kız kendine gel ! Şansına Sinsirella odadan çıktı, koş çabuk !” Dediği anda hızla daldığım düşlerden sıyrıldım. Bir anda ne için koşturduğum aklıma bir füze gibi düştüğünde, Sinsirellanın gözden “Nasılsın tatlım?” “Teşekkür ederim Gözde hanım, iyi diyelim iyi olsun işte” diyerek zoraki bir şekilde gülümsedi. “Ne denir ki, gazan mübarek olsun demekten başka?” Sözlerimden sonra yüzünde bu sefer gerçek bir gülümseme oluştu. “Amin amin..” Diye ellerini yüzüne sürünce, bu sefer ikimizde kıkırdadık. Bu kadına da yazık ya. Şu Sinsirella gibi huysuz ve çekilmez birinin sekreteri olmuştu zavallım. “Neyse tatlım ben Sinsi.. Şey yani Sinem hanımın odasındayım, sonra görüşürüz.” “Tabi Gözde hanım, buyrun.” Gülümseyerek yavaş bir şekilde odaya girdim. Odanın kapısını kapatmam ile hareketlerim adeta bir çıta gibi hızlandı. İyi ki şu Sinsirellanın odası cam kaplama değildi Tam çıkmak için arkamı dönüp kapı koluna uzandığım esnada aynadan yansıyan makyaj masasının üzerindeki ışıltı, dikkatimi çekti. Hızla arkamı dönüp masaya doğru yaklaştım. Ne olur düşündüğüm şey olsun.. . Tam da tahmin ettiğim gibi. Demek ki temizlik görevlisi yerleri silerken, bilekliğimi Sinsirellanın bilekliği sanarak masaya koymuştu. Şimdi şurada horon tepmek vardı ama ilk önce şu lanetli lavabodan çıkmam lazımdı. Odaya girdiğimde kimsenin olmaması, yüzümdeki gülümsememi iyice genişletti. Hemen hızlı adımlarla masanın önündeki tekli koltuklardan birine oturarak derin bir nefes aldım. Odanın kapısı hızla açıldığında, kafamı çevirmeden sakince oturmaya devam ettim. Sinsirellanın homurtusu ondan önce geliyordu. “Sana dosyalar karışmış diyorum ! Benim çok acil doğru dosyayı Şahin'in annesine vermem lazım.” “Sinem hanım anlıyorum sizi ama önemli bir toplantınız var ve annenizde şu an yolda, neredeyse gelmek üzeredir.” “Ahhh !” Diye ciyaklayarak masasına oturduğunda, anca fark edebilmişti beni. “Senin burada ne işin var ?” Gözlerimi devirdim.. “Siz çağırmışsınız ?” Düşünür bir biçimde tek kaşı havaya kalkarken, Fatma derin bir nefes alarak bıkkınca araya girdi. “Sinem hanım, hani Gözde hanımla bu ayın koleksiyonu kararlaştıracaktınız ya” Diye hatırlatma yapınca, Sinem kıza küçümseyici bir bakış attı. “Unutmamıştım zaten.Tamam sen çık.” Diyerek kızı tersledi. Fatma ise onun bu çekilmez hallerini benden daha iyi bildiği için ağzını dahi açmadan odadan çıktı. Helal olsun valla, sabırlı kızmış. Fatma odadan çıktığında oturduğum yerden bakışlarımı Sinsirellaya doğru çevirdim. Ben tam kreasyonlar hakkında fikirlerimi sunacak iken, Sinsirella öyle bir şey söylemişti ki, diyeceğim her şeyi bir anda unuttum. “Bırak şimdi kreasyonu, kalk çabuk.” Diyerek beni yerimden kaldırmış ve hemen masanın üzerindeki çantasından arabasının anahtarını çıkarıp elime tutuşturdu. “Şimdi sana vereceğim adrese gidiyorsun ve Zehra hanımdan yanlış dosyayı alıp, doğru dosyayı ona veriyorsun.” Dediğinde, tek söyleyebildiğim söz; “ha ?” olmuştu. *** |
0% |