@hayalperestanka
|
Keyifli Okumalar Dilerim ❤️ *** ~YAZARDAN~ Tekin'in eve geldiğinden beri düşünceli hali evdekilerin dikkatini çekse de, herkes sınav stresinden dolayı olduğunu düşünüp sessiz kalmış ve üzerine gitmemişti. Zaten Gözde'nin şu an bunu sorgulayacak hali bile yoktu. Akşam ailecek içilen çay da bile üç bardak çay içmeden kalkmayan çocuk, bu akşam bir bardak içerek odasına çekilmişti. Kulaklığını takıp yatağına uzanırken, müzik listesinde karşısına ilk çıkan müziği açıp gözlerini kapatarak uyumayı denedi. Şansına Pinhani'nin en sevdiği müziği çıkmıştı. Hiç olmazsa Müslüm Baba dinleyecek kadar kederli değildi.. Bir süre sonra Metin de ailesine çok yorgun olduğunu söyleyerek salondan ayrıldı. Odasının kapısını yavaş bir şekilde açtığında, Tekin'in yatağına uzanmış bir şekilde uyumaya çalıştığını gördü. Ses çıkarmadan odanın ışığını kapatıp gece lambasının loş ışığı ile hemen yatağına girerek uzandı. Deneme sınavlarıydı, Buğra'nın kız meselesiydi, antrenmanların yoğunluğuydu derken, günün getirdiği yorgunlukla birlikte, gayri ihtiyari gözleri ağırlaşarak kapandığında yüzüne gelen yastıkla birlikte, hem uykusu kaçmış hemde gözleri hızla açılmıştı. “Vicdansız ! Ben uyuyamazken sen nasıl oluyorda uyuyorsun ?.." Bu soru karşısında Metin gülümsedi. Kardeşiyle tip olarak birbirlerine hiç benzemeselerde, ikiz oldukları için huzursuz olduğunda veya bir yerleri acıdığında, nasıl oluyor bilemiyorlardı ama aynı hisleri otomatik olarak diğeri de hissediyordu. Mesela Metin'in Cansu ile ayrıldıklarında uyuyamadığı gecelerde, Tekin de ister istemez uyuyamıyordu. Şimdi Tekin uyuyamazken, Metin'in totosunu dönerek rahat bir şekilde uyuması ise Tekin'i oldukça sinir etmişti. Metin yerinden kalkmadan kafasını çevirerek aynı şekilde gülümsemeye devam etti. “Demek ki gerçekten huzursuz değilsin" Tekin kaşlarını çatarak bu durumu sorgularken, Metin ise bu defa kafasını çevirip tavana bakarak konuştu. “İlk aşık olduğum zamanı hatırlıyor musun ?" Diye sorduğunda, Tekin de kardeşi gibi bakışlarını tavana sabitleyip; “evet " diyerek yanıtladı. Metin aynı gülümsemeyle; “o gece çok heyecanlı olduğum için uyuyamazken sende benim yüzümden uyuyamamıştın. Daha sonra ise Cansu ile ayrıldığımda, üzgün olduğum için gözüme uyku girmezken, sen yine ne kadar uğraşırsan uğraş benim yüzümden uykusuz kalmıştın.." Tekin bu gece mantığına bir türlü ulaşamadığı için karışık olan duygularına kardeşinin tercüman olması için sessizce dinliyor, bu sayede dağılan duygularını bir bir toparlıyordu. “Yani kardeşim demem o ki, aşk ile hoşlanma duygusu çok farklı şeyler. Bana soracak olursan sen Eylül'e aşık değildin, sadece hoşlanmıştın. Eğer tam tersi olsaydı zaten emin ol bu sefer de benim gözüme uyku girmezdi.." Tavandan çektiği bakışlarını tekrar Tekin'e doğru çevirdi. “Soruna cevap verebildim mi ?" Karışık olan duygularına tercüman olan Metin sayesinde, aklı başına gelen Tekin anından kendi moduna dönmüştü. Tavandan çektiği bakışlarını gülümseyerek kardeşine doğru çevirdi. “Eh işte, benim kadar uzman bir açıklama yapamasanda sende fena sayılmazsın"dediğinde Metin gülerek; "gerzek herif !" Demiş ve ona attığı yastığını tekrar Tekin'e doğru fırlatmıştı.. Tekin gülerek yastığını havada yakalayıp tekrar kafasının altına koyarken, Metin de üzerini sıkıca örterek gözlerini tekrar kapatmıştı ki; "sağ ol kardeşim" diyen Tekin ile birlikte tebessüm ederek kapattığı gözlerini tekrar açtı. Tam rica ederim diyecekti ki, Tekin yine Tekin'liğini yapmıştı.. "Hah, hazır dönmüşken şimdi biraz da sen izle kıçımı !.." Muzip bir şekilde sırıtıp, hızla Metin'e doğru arkasını dönerken, son lafını sokup huzurla uykuya teslim oldu.. *** Hayat engebeli yokuşunu bir kez daha belli edercesine kapıyı çaldığında, bu sefer tek kafası karışık olan Tekin değildi. Gözde de ona eşlik edercesine oldukça sessiz bir şekilde düşüncelere dalmıştı. Yan yana odalarda Tekin kendi çaresini bulmuş olsa da, Gözde her zamanki gibi o kadar da şanslı değildi. Yaşama sevinci adeta bi geliyor bi gidiyor, hayatındaki temassızlık her mutlu olduğunda karşısına bir şekilde çıkıyordu. Yatağına uzanıp üzerini örttüğünde, aklını ve kalbini meşgul eden tek bir isim vardı ki, o da Yağız dan başka biri değildi.. O gün Yağız bahçede terfiyi reddettiğini söylediğinde Gözde genç adamın yanında kalmayı tercih etmesinden dolayı çok mutlu olurken, ardından gelen sözler mutluluğuna adeta perde düşürmüştü. Genç adam çok uzun zamandır aradıkları çete liderinin Şırnak'ta olduğunu ve o operasyona katılmasının zorunlu olduğunu söylediğinde, Gözde'nin yüreğindeki sevinç bir anda korku dalgalarına teslim oldu. Bir de Yağız'ın iki gün sonra gidecek olması onu tamamen hüzünlendirmişti.. Yağız ise sevdiği kadının gözlerinde korkuyu gördüğünde, tuttuğu küçük naif elleri öperek genç kadına doğru tebessüm etti. “Korkma güzelim, en fazla bir hafta içinde burada olacağım." Demesi bile Gözde'nin içini ferahlatmasada, genç adamı daha fazla üzmemek için o da hafif bir şekilde tebessüm ederek, kafasını olumlu bir şekilde salladı. O günden sonra ise Gözde herşeye karşı daha bir agresif, daha bir endişeli olmuştu. Öyle ki bunu fark eden Sinem bile Gözde'nin derdini eninde sonunda öğrenmiş ve genç kadının kafasını dağıtması için Yağız gidene kadar işe gelmemesini söyleyerek izin vermişti. Neyse ki Gözde'nin şansı bir yerde yüzüne gülmüş ve o gün Yağız da amirinden izin alabilmişti. Beraber gün boyunca güzel vakit geçiren çift, havanın kararmasıyla yine ayrılmak zorunda kaldı. Ve böylelikle iki gün göz kapatıp açana kadar geçerken, genç çift bu sefer havaalanında el eleydi. Ama bu sefer onları ayıran ne geceydi, ne de hızlı geçen zaman. Tek ayıran uçağın kalkış anons sesiydi. Gözde ağlayarak Yağız'a sımsıkı sarılırken, içinden geçen tek şey ona sağ salim kavuşmak için Rabbine ettiği duâlardı. Yağız ise Gözde'nin sımsıkı sarılışına aynı şekilde karşılık verirken, bir daha bu kadını ağlatmamak için elinden geleni yapacağına dair içinden yemin etti. Belki mutluluktan ağlayabilirdi ama bir daha onu hüzünlendirmemek için kesinlikle elinden gelenin en iyisini yapacaktı. Hatta bunu döner dönmez yapacak, belki de genç kadını bundan sonra mutluluktan ağlatacak, en büyük adımı atacaktı.. İki kalp birbirine sımsıkı sarılırken, havaalanının diğer köşesinde onları izleyen bir çift gözden bir haberlerdi. Kim bilir, belki de Yağız en büyük adımı çoktan atmıştı.. *** ~GÖZDE~ Fiziken ayakta, ruhen yatakta ama Psikolojik olarak nerdeyim bilmiyordum.. Yağız gittiğinden beridir sanki orduya yeni katılmış asker gibi günleri saymaktan bir hal olmuştum ve bugün tam tamına beşinci gündü. Normalde belki de bu kadar endişe etmezdim ama hem gittiği yer çok tehlikeliydi, hem de dağlık bir yer olduğu için gittiği günden beridir telefonu kapalıydı. Sanırım en büyük endişem de sesini duyamadığım içindi.. Bir de bunun üzerine havalar iyice soğumuştu. İstanbul'da kar soğuğu olsa da kendisi hâlâ yoktu. Yağız'ın olduğu bölgede ise kar dizlere kadar geliyor ve bu durum beni daha çok üzüyordu.Yine hüzünle yataktan kalkıp lavaboya doğru gittim. Bu beş gün resmen depresif bir halde gece zar zor yatarken, sabah ise tam tersi horozlar daha ötmeden erkenden kalkıyordum. Depresyonda değildim tabi ki, bu sadece provasıydı.. Bu zamanlarda en büyük destekçilerim ise annem, Feyza ve Sinem olmuştu. Annem, işten eve geldikten sonra sırf düşüncelere boğulup kötü şeyler düşünmeyeyim diye bana yaptırmadığı yemek ve tatlı çeşitleri kalmamıştı. Tabi bu sayede mutfakdaki becerilerimi keşfederek eğer ileride işsiz kalırsam, artık sadece milleti evlendirmekle kalmaz bu gayretle bir de üzerine pastane açardım. Ama tabi bu durum şimdiki piyasa ile biraz zordu. Çünkü en son marketten aldığım 18 Tl olan yumurta şuan 28 TL olmuştu. Sanırım Tavuk Horoz dan boşandığı için nafakayı da biz ödüyorduk. Bunu artık işsiz kalırsam düşünürdüm.. Doktor Cevriyem ise hastaneden vakit buldukça her akşam yanıma gelmiş, bir dost edasıyla farklı konulardan sohbetler açarak kafamı dağıtmıştı.. Ama biri çıksa sorsa ki, aralarında en iyi kafa dağıtma yöntemini kimindi diye ? Kesinlikle Sinem'in yöntemi derdim.. Yağız için evham yapmama hiçbir şekilde fırsat vermemişti. Beni ajansın mankenlerinin olduğu kata indirmiş ve bu beş gündür çakma barbilerin resim katalogları için kendi hazırladığım kıyafetleri giydirip, resim çekimlerinde yardımcı olmamı istemişti. O kadar yoğun bir tempo vardı ki, çoğu zaman yemek yemem bile aklıma gelmiyordu. Tabi arada Sinem de yanıma gelerek manken seçmeme yardımcı oluyordu. "Şuna bak, kızın boyu 1.55 mesleğine manken yazmış. Molfix'in yeni reklam yüzü herhalde.." Bu ve daha nice sözlerle kendinden güzel olan mankenleri sessizce gömerek rahatlıyordu ama olsun, yine de kafa dağıtmak için oldukça güzel bir yöntemdi.. Kısaca iki köy arasında kalmış gibiydim. Dışarıya çıksam tahtalı köy, eve girsem Bakırköy misali birşeyler yapıp duruyordum.. Bugün ki şansıma ise hem Feyza hemde Sinem dışarıda bir şeyler yapmak için ısrar edince, her ikisinide reddetmemiş ve orta bir yol olarak beraber takılmayı önermiştim. Bu duruma her ne kadar Feyza fazla istekli olmasada, Sinem'in de ondan yana kalır bir yanı yoktu. Ama gel gör ki bu her iki ponçik kadın da, beni düşündüğü için bu durumu el mecbur kabullenmişti. Benim ise tek ümidim beraber sağ salim bir akşam geçirmekti.. Sabah kahvaltısını hazırlamak için mutfağa girdiğimde annem de kısa bir süre sonra ardımdan mutfağa gelerek bana yardım etti. Babam yine kahvaltısını erkenden yapıp karakola giderken, bende hemen hazırlanıp çocuklarla birlikte evden çıktım. Çocuklarla durakta vedalaşıp taksiye bindiğimde ise sessizliğin verdiği sakinlik aklımda çoktan yine kötü senaryolar oynatmaya başlatmıştı. Kesinlikle bana yeni bir kafa lazım ! Eskisi çok düşünüyordu.. Tek ümidim hemen ajansa gidip kendimi bir an önce meşgul etmekti.. Telefonumun çalmasıyla bakışlarımı camdan çekerek yanımdaki çantama yönelttim. Hızla çantamın fermuarını açarak telefonu elime aldığımda, ekranda uzun zamandır görmeyi beklediğim ismi görünce, yüzümde anında güller açmış, gözlerim ise mutluluktan dolmuştu. 'SEVDİCEĞİM ARIYOR…' Hızla telefonu açıp kulağıma doğru götürdüm. Bir yandan; "Yağız.." Diye haykırırken, diğer yandan ise bir an önce varlığına dair sesini hemen duymak istiyordum.. "Güzelim.." Kelimesini duyduğumda ise kalbim anında hareketlenmiş, sesinin iyi gelmeside yüzümdeki gülümsemeyi genişletmişti.. "Nasılsın, iyi misin ?" Diye sorduğunda, sorusunu anında es geçip büyük bir neşeyle; “sen beni boşver, asıl sen nasılsın ? İyisin dimi ? İki gün sonra kesin geliyorsun, bir aksilik yok dimi ?" Bütün merak ettiğim soruları art ardına hızla sorduğumda, bu sefer karşı taraftan gelen erkeksi kahkahası, ağzımın neredeyse gülümsemekten yırtılacak hâle gelmesine neden olmuştu. Ah be adam, sen hep böyle gülsen keşke.. "Evet güzelim merak etme, iki gün sonra nasip olursa yanındayım" kalbimin üzerine elimi bastırarak gülümsedim. "Çok şükür.. Senin için o kadar çok endişelendim ki, ne yapacağımı şaşırdım resmen." "Farkındayım güzelim ama sana giderken de söylemiştim, gizli bir görev olduğu için ben sana ulaşana kadar sen bana hiçbir şekilde ulaşamazsın." "Evet ama ne yapayım, bu endişe mi azaltmak yerine daha fazla artırdı." "Biliyorum, özür dilerim." "Özür dileme yanıma gel yeterli.." Bu sözüme karşı bir an sessizlik oluştuğunda, Yağız'ın karşı taraftan gülümsediğine yemin edebilir ama bunu kesinlikle kanıtlayamazdım.. "Geleceğim.." Dediğinde ise tek söylediğim şey; "bekleyeceğim'di.." Sonunda vedalaşarak telefonları kapattığımızda beş gündür aklımda oluşan bütün evham ve kötü senaryolar anında yok olmuş, eski enerjim ve pozitifliğim hemen yerine gelmişti. Ve umarım bu durum akşama da devam ederdi.. *** ~TEKİN~ Metin ile konuştuktan sonra rahatlayan aklım ve mantığımla gece güzel bir uyku çekmiştim. Ta ki Metin'in baş ucuma gelip; "Tekin hadi kalk, sabah oldu !" Diye seslenmesine kadar.. Tek gözümü açarak Metin'e doğru baktım. "Ne demek sabah oldu ya ? İyi bak olmamıştır o.." Metin sözlerimi duymamazlıktan gelip odadan çıkmak için arkasını dönerken; "lavaboya gidiyorum, gelene kadar kalkmış olsan iyi olur" diye tehdit ederek odadan çıkmasına karşı sadece gözlerimi devirdim. Tam tekrar başımı yastığıma koyacaktım ki, bu defa da telefonuma gelen mesaj sesi dikkatimi dağıttı. Sabahın bu erken saatlerin de kim ne diye mesaj atardı ki ? Merakla gözlerimi ovuşturarak komidine doğru uzandım. ✓Buğra: Kanka ben evden şimdi çıkıyorum, siz beni beklemeyin. ✓Tekin: Hayırdır nereye bu saatte ? ✓Buğra: Meltem'i evden alacağım beraber gideceğiz okula. ✓Tekin: Havanı yesinler mal sanki araban var. Gerçekten mallık yapıp iki kez otobüse mi bineceksin ? ✓Buğra: Sevgilisi olmayan anlamaz ıssız adam😎 Ben sabahın köründe dünyanın en güzel şeyi olan uykumdan kalkıp bu inceliği gösteriyorum, sonra gün içinde muhattap olduğum tiplere ve konulara bak. Totomun kenarı !.. ✓Tekin: Okulda görüşeceğiz yürek yemiş !.. Buğra yüzünden kaçan uykuma saydırarak yerimden kalktım. Sanırım bende 'Panik yatak' hastalığı vardı. Yataktan ne zaman kalkıp uzaklaşsam sinirleniyordum. Metin'in odaya girmesiyle bu sefer ben lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkayarak artık son uyku kırıntılarını da hüzünle yok edip fazla oyalanmadan lavabodan çıktım. Odaya geri döndüğümde Metin telefonla konuşuyordu. Tam okul formamı alıp giyinecekken Metin'in; "Tamam canım Tekin de gelecek merak etme" demesiyle, formayı yatağa atarak sorgular bir şekilde Metin'e doğru döndüm. Ben yine nereye gidiyordum acaba ?.. Metin de sonunda telefonu kapatınca gülümseyerek bana baktı. "Hayırdır kardeşim nereye gidiyoruz ?" "Yarın Cansu'nun abisinin nişanı olacakmış. Mutlaka bizi de davet ediyor." "Banane oğlum damat adayı olan sensin." "Ne yani kardeşini tek mi göndereceksin?" Diye sorduğunda, sinsi bir şekilde sırıtıp; "evet" diyerek hızla arkamı dönmüş ve üzerimdeki tişörtü çıkarmıştım. "Nişan Cansu'nun evinin bahçesinde olacak ve ben Cansu'nun ailesiyle ilk defa tanışacağım. O yüzden tek gönderme beni sende gel.." Okul gömleğimi giyip önümü iliklerken, güzel acıtasyon yapan kardeşime doğru döndüm. "Tamam be tamam, hadi yine iyisin kerata. Bak sırf seni korumak için geleceğim o yüzden kıymetini bil.." Metin şakayla karışık koluma vurarak gülümsedi. Neyse gideyim bari, belki bu fırsatla zengin fabrikatör sahibi bir kayınpeder bulurdum.. *** ~GÖZDE~ Yağız ile konuştuğumdan beri oldukça huzurlu bir gün geçirmiştim. Normalde geçmeyen zaman bile adeta su gibi akıp geçmişti. Umarım bu son iki günde böyle geçer ve ben sonunda Sevdiceğime kavuşurdum.. Akşam çıkış saatimiz geldiğinde önce Sinem'in önerdiği restorana gitmeye karar vermiştik. Kahküllüyle vedalaşıp Sinem'i beklemek üzere direk otoparka inerken, bir yandan da birazdan çıkıyor oluşumuzu Doktor Cevriyeme mesaj atarak bildirdim.. Hastanede olduğu için önce gidip onu alıp sonra akşam yemeğine gidecektik. Fazla beklemeden Sinem de gülümseyerek yanıma geldi. Beraber kırmızı mini cooperına binerek ajanstan ayrıldık.Yol boyunca sohbet ederek hastaneye vardığımızda, Feyza da tam kapıda bizi bekliyordu. Her ikiside benim sayemde birbirini görmeden tanıyor gibiydiler. Sinem ile birlikte takılırken, Feyza dan bahsediyor, aynı şekilde Feyza ile muhabbet ederkende Sinem ile olanları anlatıyordum. Feyza gülümseyerek arka kapıyı açıp otururken; "hoşgeldin kuzucum." Sarılmak için ön koltuktan arkaya doğru hamle yaptığımda, Feyza da aynı şekilde öne doğru gelerek; "hoşbuldum canım." Deyip gülümseyerek sarılmama karşılık verdi. Hemen ardından geriye doğru çekilip bu sefer kızları birbiriyle tanıştırdım. “Evet, sonunda sizi tanıştırma fırsatınıda bulabildim. Feyzacığım bu sana çok bahsettiğim patronum Sinem, Sinemciğim yine bu da sana çok bahsettiğim dostum Feyza.." Dediğimde Feyza, Sinem’e oldukça resmi bir şekilde elini uzattı. "Memnun oldum.." “Bende öyle tatlım.." Selamlaşırlarken havada esen soğuk rüzgar, adeta üşümeme neden olmuştu. Bu durum karşısında hafif bir şekilde tebessüm ederek önüme döndüm. İçimden bir ses bu akşamın çok uzun olacağını söylüyordu.. Ne diyelim o zaman, artık gazamız mübarek ola.. Sinem ile daha önceden havalı bir şekilde girip, daha sonra havası sönmüş balonlar gibi polis memurlarıyla çıktığımız restorana gittiğimizde, içten bir şekilde gülümsedim. Ne yalan söyleyeyim, o gün o kızları yolarken bayağa eğlenmiştim. Demek ki Sinem de öyle düşünüyordu ki yine buraya gelmiştik.. Arabayı valeye verip, arabadan inerek yan yana restorana girdik. Akşam saati olduğu için gündüze nazaran daha kalabalık olan salonda, rezervasyonumuz sayesinde güzel bir masaya geçerek oturduk. Gerçi garsonlar bizi gördüğünde tanımış olacaklar ki, sanki mafya babalarını görmüş kadar endişelenmişlerdi. Tabi onlar da kendince haklıydı, o gün kavga ettiğimizde bizi ayırmaya çalışırlarken gariplerim onlar da epey bir dayak yemişti.. O yüzden de bütün erkeklerin bilmesi gereken küçük ama çok önemli iki kurallar vardı. Erkekler bir kadının elinden iki şeyi alamazdı. 1- Sevdiği Adamı.. 2- Dövdüğü Kadını.. Feyza ile yan yana otururken Sinem de hemen benim karşımda oturuyordu. Siparişlerimizi verdikten sonra sırf ikisinin kaynaşmaları için saçma sapan muhabbet konuları açıp durdum. Ama gel gör ki, hiçbir işe yaramamıştı. Nasıl becerdi iseler artık her muhabbetin sonunda illa ki birbirlerine bir laf sokuşturmuşlardı. Ve ben her kızışan olayı yalandan gülerek değiştirmeye çalıştırmaktan yorulmuştum. İşte o zaman aklıma bir Karadeniz sözü düşü verdi.. 'Baktun olmay, bakmayacasun..' Diyen söze ayak uydurarak, sonunda önümdeki yemeğime güzelce odaklanmış ve afiyetle yemiştim. Yemekler bitip tatlıya geçtiğimizde ise hâlâ birbirlerine nispet yapmaya devam ediyorlardı. Hatta bir ara birbirlerine laf sokuşturmaya o kadar çok kaptırmışlardı ki, beni bile unutmuşlardı. İkisinin bu laf dalaşı yüzünden beynimin bir köşesi yanarken, sanki etrafımızdaki garsonlarda arkalarına aldıkları küçük yangın tüpleriyle, her an bir şey olur korkusuyla hemen müdahale etmek için tetikte bekliyorlardı.. Ee tabi adamlar baktı her kadın kavgasında dayak yiyoruz, onlarda kazasız belasız olaya yangın tüpüyle dalmaya karar vermişti. Ya da bunlar sadece yanan beynimin bir oyunuydu !.. Tatlılarımızıda yedikten sonra restorandan kavgasız gürültüsüz ayrılmış olmamıza büyük bir memnuniyet duyarken, benden daha memnun olanlar kesinlikle bizi uğurlayan garsonlardı. Adamlar utanmasa neredeyse olay çıkmadı diye arkamızdan ağlayacak haldeydiler.. Bu seferki rotamız ise Feyza'nın dediği gece kulübüydü. Sırf bu akşamı güzel bitirmek ve kızların enerjilerini dans ederek atmaları için kabul etmiştim. Ortak kararımızla yine Sinem'in bildiği ünlü ve güvenilir bir gece kulübüne gittik. Bir saat süren yolculuğumuz yüksek sesli gece kulübünün önünde son bulduğunda, yine arabayı valeye bırakarak beraber yan yana kulübe doğru girdik. İçeriye girer girmez ise yüksek ses kaşlarımı çatmama neden olmuştu. Hiç alışık olmadığım bir yer olduğu için köyden indim şehire gibi etrafa bakarak yürürken, Feyza da benden farksız değildi.. Zaten loş ışık ve kalabalık sayesinde fazla bir şeyde göremiyor, önden giden Sinem'in peşinden giderek onu takip ediyorduk. Zar zor pistten uzak bir locaya geçerek oturduk. Bu sefer Feyza ile aramıza Sinem oturmuştu. Zaten oturur oturmaz hemen ardımızdan garson olduğunu düşündüğüm bir genç yanımıza gelerek, içecek siparişlerimizi aldı. Hepimiz birer soda isteyerek garsonu gönderdiğimizde Sinem öne doğru eğilerek; “Fatih'e haber versem iyi olur. Burada olduğumu başkasından duyarsa çok kızar." Dediğinde gülümsedim. Zamanında kimseyi umursamayan kadın şimdi nişanlısı yanlış anlar diye endişeleniyordu.. “Olur tabi sen konuş" dediğimde telefonunu alarak daha sessiz bir yere gitmek için yanımızdan ayrılırken, garsonda içeceklerimizi getirdi. Sinem kısa bir süre sonra yanımıza tekrar geldiğinde müziğin ritmine ayak uydurmuş ve pistte inmeden oturduğumuz locoda rahat bir şekilde oynamıştık. Biz kendi aramızda öylece eğlenirken, sonunda Feyza ve Sinem birbirlerine alışmış ve gülerek karşılıklı dans etmeye başlamışlardı. Bir süre böyle devam ettikten sonra müzik değiştiğinde, yorulduğumuz için tekrar aynı yerlerimize gülüşerek oturduk. İçeceklerimizi içmeye başladığımızda artık daha samimi sohbet ediyor oluşumuza acayip mutlu olurken, maalesef ki bu eğlencemiz fazla uzun sürmedi.. Değişmek için susan müzikle karşı taraftaki locada oturan karışık gruptan bir adam yanındaki kadına; “aptal ! " Diye bağırması, bütün dikkatimizi oraya çekmeye başarmıştı. Belli ki içmişler, kafalarıda oldukça kıyaktı. Bir de üzerine zayıf bedenli kızı bir çuval gibi yere fırlattığında yanındaki diğer adam ve kadınlar hiçbir şey yapmadan sadece olanları izliyordu. Hatta susan müzik bununla birlikte tekrar gürültülü bir şekilde çalmaya devam etmiş, resmen olay örtbas edilmişti !.. Bu durum karşısında ister istemez sinirlendim. “Niye kimse birşey yapmıyor ?" Sinem'e doğru döndüğümde, Sinem de kaşlarını çatarak; “genelde bu locada oturanlar tanınmış kişiler olur, o yüzden sanırım kimse cesaret edemiyor !.." Diye sinirle konuştu. “Tanınmışlıkları batsın bunların ya ! Adam değiller ki !.." Öfkelenen Feyza'ya bir yandan hak verirken, yerde duran kız bir anda hızla kalkıp eşyalarına uzandığında, onu iten adam bu seferde kızın bileğini tutarak zorla yanına oturmak isterken, kız adeta kuş gibi çırpınıyordu. Belli ki kız gitmek istiyor ama bu şeref yoksunu buna müsade etmiyordu !.. “Yeter ama yemişim tanınmışlıklarını !.." Diye öfke ile yerimden kalkınca, kızlarda sorgusuz sualsiz hemen ardımdan peşine takılmıştı. Hızla karşı locaya doğru gittiğimde kızın bileğini kelepçe gibi tutan adamın kolunu hızlıca çevirerek kızdan uzaklaştırdığımda, Feyza ve Sinem de hızla kızı yanlarına doğru çekti. “Ne oluyor lan ! Siz de kimsiniz ?" Kolunu elimden kurtarmaya çalışan adama; "senin anlayacağın dilden konuşan birileri ! " Demiş ve adamın daha fazla konuşmasına müsade etmeden, tekmeyi kıçına vurarak ileriye doğru ittim. Sanırım içmiş olduğundan dolayı da bana karşı koyamayıp gerisin geriye düştü.. O sırada Feyza kızın eşyalarını eline alırken, az önce kız yere düşerken bir yerlerini kaldırmayan adamlar, sanırım kendini adam sanmış ve yerinden kalkarak üzerimize gelmeye başlamıştı. “Bana bakın ! Bize dokunduğunuz anda kırarım o ellerinizi !.." Sinirle söylediğim tehditim işe yaramış olacak ki, adamlar bir anda duraksadı. Bende bunun fırsatıyla olay daha fazla büyümesin diye hızla kızlara doğru döndüm. “Hadi kızlar gidelim buradan" kızlarla birlikte arkamıza bile bakmadan hızlıca locadan pistte doğru indik. Feyza ve Sinem kızın kollarına girerek onun daha hızlı yürümesini sağlarken, bende hemen arkalarında onları takip ediyordum. Zaten kalabalığa karıştık mı bizi bulmaları çok zor olurdu.. Tam ben bunları düşünürken loş ışık bir anda aydınlandı ve son ses çalan müzik bir anda durdu. Hay ben şansıma !.. “Şunları tutun !" Bağıran şeref yoksunu yüzünden, bir anda pistin ortasında suçlu gibi kalakalmıştık. Bu da yetmezmiş gibi birde karşımıza iri yarı iki adam çıkarak önümüzü kesmiş ve az önce pistte oynayan insan kalabalığı bir karınca sürüsü misali kenara çekilerek, pisti bir anda rink salonuna dönüştürmüştü.. Kızlar bana doğru dönüp korkuyla bakarken Sinem sessizce; “sanırım mekan bu pisliğin" diye fısıldadığında, başımdan aşağıya resmen kaynar sular dökülmüştü. Buyrun şimdi cenaze namazına !.. “Ne o hanımlar, korkmuş gibisiniz !" Pisliğin sesiyle hızla arkama doğru döndüm. İşin kötü yanı kendisine gelmeye başlamıştı. Ah Sevdiceğim şimdi sen burada olsaydın da, şunun gevşekçe sırıtan yüzünü bi güzel dağıtsaydın.. Kızlarda yanıma geldiğinde Sinem hızla adamın karşısına doğru geçti. “Bana bak züppe ! Hepinizi bir kaşık suda boğarız ama elit çizgimiz ve hanımefendi kişiliğimiz sizin seviyenize inmiyor !.." Sinem'in fazla gaza gelmiş olması hiç de hayra alamet değildi.. Sinem'in sözlerinden sonra kahkahalara boğulan adamın suratına bir tane çakmak isterken, adam Sinem'e doğru; “sen ne tatlı bir kadınsın böyle.." yaklaşıp yanağına dokunmaya kalkışınca, bende ki devreler yine alarm verdi ! Hızla öne doğru atılıp tam yine pislik herifin bileğini tutup çevirecekken, herşey bir anda oluverdi !.. Sinem geriye doğru çekilirken, şeref yoksununun yüzüne vurmak istediğim yumruk, Fatih beyin elinden çıkmıştı. “Lan sen kime dokunuyorsun !" Diye gürleyerek adamı adeta uçuran Fatih beyin gelmesi ile kızlarla far görmüş tavşan gibi kala kalırken, etraftaki kalabalıktan uğultu sesleri yükseldi. Fatih bey ve yanında gelen arkadaşları diğerleriyle kapışırken, biz bayanlar ise kenara çekilmiş ve adeta bir boks maçı gecesine katılmış gibi tezahüratlar yapmaya başlamıştık. Valla bir çekirdeğimiz eksikti !.. Tabi durum yine karakolda son buldu. Kesinlikle annem ve babam göbek bağımı karakol bahçesine falan gömmüş olmalıydı. Aksi takdirde buraya her defasında bir olay yüzünden geliyor oluşumun, başka bir mantıklı açıklaması olamazdı.. Neyse ki durumumuz nezarette bitmedi. Meğer o gece kulübü o zengin züppeye değil de, amcasına aitmiş. Şansımıza bir de amcası Fatih bey'in aile dostlarından biri çıkınca, durum hemen çözüldü. İki tarafta birbirinden şikayetçi olmadığı için tutanak tutularak karakoldan rahat bir şekilde çıktık. Asıl kızlarla içimizin eridiği kısım ise o zengin züppenin amcası tarafından şikayet edilerek, bir gece nezarethanede kalacak oluşuydu. Kurtardığımız kızın yakın arkadaşı kısa bir süre sonra gelip kızı alırken, sağ olsun Fatih bey de Feyza ile beni taksiye bindirmemiş ve hep birlikte arabasına doğru geçmiştik. Sinem kuyruğunu kıstırmış kedi misali sessizce ön koltuğa geçip otururken, bizde arka koltukta ona eşlik ediyorduk. Al sana eğlence, al sana olay diye içimden düşünürken, bir yandan da 'Allah'ım ne olur bundan sonra ki tek ekşınım, naneli şeker yedikten sonra hemen arkasından içtiğim su olsun' diye içimden duâlar ediyordum.. *** B Ö L Ü M S O N U |
0% |