@hayalperestanka
|
Keyifli Okumalar Dilerim ❤️ *** ~TEKİN~ Üniversite sınavları iyice yaklaşmıştı ama benim çalışma isteğim sıfırdı. Adeta titanik batarken keman çalan adamın rahatlığı vardı üzerimde. Bu konu da neyime güveniyordum bende bilmiyordum. Hayır ne vardı yani sınava tâbi tutmak yerine yeteneklere göre seçilsek ? İşte o zaman gerçek bir Psikolog olabilirdim.. Daha şimdiden biz böyle çekiyorsak gelecek neslin hali daha zor olacak gibiydi. O yüzden gelecek nesile çok güzel bir tavsiyem vardı. 'SAKIN GELMEYİN !' Neyse ki son iki dersimizi spor salonunda, basketbol hocamızla küçük bir veda partisiyle bitirmiştik. Bir altın günü kadar olmasa da idare eden bir sofra hazırlatarak vedalaşmış ve böylece lise de tek sevdiğim şey olan basketbola da güzel bir şekilde veda etmiştim.. Son tenefüs zilinin çalmasıyla çantamı sırtlanıp gülümseyerek bizimkilerle birlikte okuldan çıkarken, daha şimdiden eve gidip uyuma hayallerimi kurmaya başlamıştım. Ta ki, Metin gideceğimiz nişan törenini hatırlatana kadar. Ne oldu şimdi ? Beş dakika önce mutluyken yine çökmüştüm ! Valla bir gün tam delirip kendimi sarıp sarmaladıktan sonra üzerime kısa bir notla cami avlusuna bırakacaktım ya, hadi hayırlısı.. Okuldan çıkıp durağa doğru giderken, Buğra'ya doğru dönerek sırıttım. “Ne oldu Buğra bey, bugün Meltem'i eve bırakmayacak mısın ?" Önceki otobüs macerasına gönderme yaptığımda, Buğra da sırıtarak yanıma gelip omzuyla omzuma hafif bir şekilde vurdu. “Kıskanma kankacığım ama Meltem bugün bize ders çalışmaya gelecek." Ben sırıtarak önüme dönerken, Metin de gülerek Buğra'nın omzuna vurdu. Birbirimize takılarak okulun hemen ilerisindeki otobüs durağına geldiğimizde, kalabalığın arasına zar zor sıvışarak bir köşede beklemeye başladık. Hava her ne kadar güzel gibi görünse de soğuk kendini yeterince belli ediyordu ve durakta bekleyenlerin yüzde doksan beşinin bizim okulun öğrencileri olduğunu varsayarsak da, şuan ki görüntümüz adeta kuzey soğuklarından korunmaya çalışan penguen sürüsünü andırıyordu.. Ellerimi montumun ceplerine sokup sırtımı duvara yaslayarak otobüsün gelmesini beklerken, Metin hafif bir tebessümle Buğra'ya doğru döndü. “Demek bugün bizimle gelmiyorsun ha." Ona takılmaya devam ettiğinde gözlerimi devirdim. Sanki ben çok istiyordum gitmeyi !.. Buğra, Metin'in sorusuyla elini saçlarının arasından geçirip sırıtarak havalı bir bakış attı. “Maalesef kankacığım, bugün bensiz takılacaksınız." Dediğinde bu hâline güldük. Umarım Buğra'nın bu gaz dolu havası, bir yerlerinde patlamazdı. Sırıtıp elimi kalbimin üzerine koyarak, duygusal bir ses tonuyla Buğra'ya doğru baktım. “Gelemeyecek olmana nasıl üzüldüm anlatamam" Buğra sırıtmaya devam ederek kolunu Metin'in omzuna doğru attı. “Kankacığım acaba sende bir kız arkadaş bulsan da, aramızda ıssız adam gibi gezmesen mi artık ? Yok yani sonra sevgilisi olanların halini anlamıyorsun da." Şaşkınca ona bakıp hemen ardından Metin'e doğru döndüm. “Duydun mu Metin ? Daha düne kadar beta balığı gibi kadınların soyunu kurutan totomun kenarı, gelmiş bugün bana ders veriyor !.." Metin ikimizede hiç bir şekilde müdahale etmeden gülmeye devam ederken, Buğra kolunu Metin'in omzundan çekerek karşıma doğru geçti. “Tamam kardeşim eyvallah, Meltem ile senin sayende sevgili oldum ona hayatta bir şey demiyorum ama sende artık birine bir adım at. Hiç bir kızla ciddi bir şekilde görüşmüyorsun. İyice ıssız adam oldun başımıza." Aklınca bana akıl veren Buğra'yı bir süre ciddi bir şekilde dinledim. Sanki oğluşunu bir an önce evlendirmek isteyen anne gibi konuşması, ayrı bir komediyken bir de bana kız bulma çabası ayrı bir olaydı !.. Bugün tenefüste Metin, Buğra'ya dün Eylül ile bir çocuğun takıldığını söylediğinde Buğra benim adıma çok üzülmüş, hatta olayı bir de telefonundan İbrahim Tatlısesin 'Nankör kedi' şarkısını açarak dinlemek istemişti, müzik zevkine tükürdüğüm !.. Gerçi ortada üzülecek bir şey de yoktu. Sonuçta biz Eylül ile sadece arkadaştık. Bir an hoşlanmış gibi olmuş ama onu da Metin ile konuştuktan hemen sonra atlatmıştım. Tabi bu durum Buğra'yı yine de durdurmadı. Her tenefüste beni Meltem'in bütün yakın arkadaşlarıyla tanıştırmaya kalkışınca, en son benden küçük çaplı bir dayak yiyerek sonunda sakinleşti ve böylelikle Buğra'nın bana sevgili bulma hayalleri de bununla birlikte suya düşmüştü.. Ne var yani, illa herkesin sevgilisi olacak veya herkes efsane bir aşk yaşayacak diye bir kanun mu vardı ?.. Leyla ile Mecnun Kerem ile Aslı Ferhat ile Şirin Ben ile Priz.. Al sana efsane bir aşk listesi “Sizi anlayacağım diye illa bir kız arkadaşımın olmasına gerek yok. Hem bu ağaçta meyve mi lan ! Kafama göre birini bulayım hemen." “Kankacığım bende sabahtan beri onu diyorum ya, ağacın meyve vermesine gerek yok ki. Sen azıcık etrafına baksan bir sürü kız bulursun zaten" deyip ardından hayretler içinde Metin'e doğru döndü. “Hayır adam ıssız adam gibi ama bütün kızlar bununla konuşabilmek için peşinden koşuyor ! Yeminle ben bu yaşıma kadar harcanmışım" Metin gülerek Buğra'ya teselli ederken ben ise gelen otobüs sayesinde Buğra'nın düşüncelerinden şimdilik kurtulmuştum. *** Buğra ile ufak çaplı sataşmalar yaşayarak sonunda apartmana girdiğimizde Metin'in; “Susun artık apartmandakiler rahatsız olacak !" Diyen ikazıyla birlikte durduk. Sessizce asansöre binip evin önüne geldiğimizde ise sakinliğimiz Metin'in eve önden girmesiyle bozuldu. Buğra ile kapı ağzında çıkardığımız ayakkabılarımızı birbirimize doğru dönüp hızla attık. Neyse ki bana ayakkabı isabet etmezken Buğra'nın kıçına gelen ayakkabım sayesinde, keyfim oldukça yerine gelmiş ve hızla evin kapısını yüzüne kapatmıştım. Tekin 1 - Buğra 0 Gülerek lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra direk üzerimi değiştirmeden mis gibi yemek kokan mutfağa doğru uçtum. Annem sağ olsun yine döktürmüştü. Güzelce yemeğimi yerken Metin de bir süre sonra elinde tuttuğu telefonuyla ardımdan gelerek yanıma oturdu. “Cansu ile konuştum şimdi. Havaların soğumasından dolayı nişan yerini değiştirmişler." Diyen Metin'e şaşkınca baktım. Ağzımdaki lokmayı bitirdikten sonra; “nerede olacakmış peki ?" O da benim gibi yemeğinden bir lokma alıp bitirdikten sonra; “otel salonunda.." Valla benim için farketmez, ne de olsa öyle de böyle de gidecektik.Yemeklerimizi yedikten sonra çıkan bulaşıkları akıtıp bulaşık makinasına tıkarken, annemin bize salondan seslenmesiyle mutfaktan çıkıp salona geçtik. Anneme nişana gideceğimizi daha önceden söylemiştik. O da sağ olsun dolaptaki takım elbiselerimizi erkenden ütüleyip yerine asmış olduğunu söyledi. Metin ile gülümseyerek aynı anda kanepede oturan annemin sağ ve sol tarafına geçip yanaklarını zorla öperek teşekkür ettik. Ardından hızla odaya geçerek hazırlanmaya başladık. Dolapta asılı olan jilet gibi ütülü takımımı elime aldığımda gülümsedim. Bu takımlar Metin ile doğum günü hediyemizdi. Benimkisi en sevdiğim renklerden biri olan lacivert iken, Metin'in ise en sevdiği renk olan siyah bir takımdı. Ablam geçen sene bu takımları bize özel doğum günü hediyesi olarak tasarlamıştı. O yüzden bu takımlar bizim için oldukça kıymetlilerdi.. Daha önceden bir yerde giymeye fırsatımız olmamıştı. Gerçi biz mezuniyette giyeriz demiştik ama ben okula gidip karne bile almayı düşünmüyorum. Takımları güzelce giyindikten sonra tekrar lavaboya giderek musluğu açtım. Elimi ıslatarak saçımın önlerini biraz havalandırdığımda artık hazırdım. Sanırım erkek olmanın en güzel yanı şipşak hazırlanmaktı. Metin de hazır olunca havaların soğuk olmasından dolayı takımların üzerine bir de kabanlarımızı giyindik. Tam herşey oldu deyip evden çıkacakken, bu sefer de kapı ağzında anneme yakalandık. Biz on beş dakika gibi kısa bir zaman diliminde hazırlanmışken, bir yarım saat annemin bizi kem gözlerden korunmamız için ayaküstü okuyup, üflemesini beklemiştik. Neyse buna da şükür, sonuçta annem kapı ağzında kurşunda dökebilirdi.. En son annemi Metin ile birlikte öpücüğe boğup, daha fazla geç kalmadan evden kaçarak apartmandan çıktık. Ben taksi durağına kadar gideceğimizi düşünürken, Metin bey taksiyi apartmanın önüne kadar çağırmıştı. Demek ki Aslan kardeşim para konusunda kendisine epeyce güveniyordu. Bu görüntü karşısında tek kaşım havada sırıtarak Metin'e doğru; 'bu ne cesaret yiğidim' bakışı atarken, bir yandan da hızla atak yapıp, ondan önce ön koltuğa geçerek yerleştim. Bakalım zengin nişan töreni nasıl oluyormuş ? *** Biraz Metin ile sohbet edip biraz da sessizce dışarıyı izleyerek geçirdiğimiz zaman, sonunda taksici abinin Lüks otelin kapısında durarak; “geldik beyler" demesiyle son buldu. Ben korkudan taksimetreye bile bakmazken taksici abiye gülümseyerek; “kolay gelsin abi" demiş ve ardından dikiz aynasından arka koltukta oturan kardeşime; 'gazan mübarek olsun gardaşım' der gibi hüzünle bakıp hızlıca arabadan inmiştim.. Sırf Metin'in vereceği parayı görüp üzülmemek adına arabadan indim. Yoksa yardıma ihtiyacı olursa elbette ki kendi cebimdeki parayı seve seve verirdim ama şuan değil.. Metin arabadan inene kadar, bende bakışlarımı otelin hemen karşısında olan Yeniköy sahiline doğru çevirdim. Ellerimi kabanımın cebine sokarken duruşum dik, bakışlarım ise adeta keskindi. Hava soğuk ve karanlık olduğu için sahilde yürüyen bir iki kişi haricinde kimse yoktu. Otelin kapısından bu şekilde sahile bakmak bir an kendimi zengin hissettirmiş, adeta iki saniye içinde duruşum bile değişmişti. Demek ki zenginlik hissi bile, insanın totosunu kaldırmaya yetiyordu. Ama eğer şimdi zengin olmuş olsaydım eminim ki, şu an ki kişiliğimden çok farklı bir kişiliğe bürünmüş olurdum. Kurban olduğum Rabbim işte ! Dağına göre kar, zamanına göre de zenginlik veriyordu. Ben bu düşüncelere dalmışken, taksi kapısının açılmasıyla düşüncelerimden hızla sıyrıldım. Taksi yanımızdan hızla uzaklaşırken Metin'e bakarak gülümsedim. “Geçmiş olsun kardeşim umarım fazla girmemiştir." Taksi ücretini imâ ettiğimde, Metin bu halime gülüp kolunu omzuma doğru attı. “Merak etme hazırlıklı gelmiştim." Yüzümdeki gülümseme daha da genişledi. Ben demiştim işte ikizim diye söylemiyorum ama garantisi olmadan bir işe hayatta adım atmazdı. Aynı ben kerata.. Gülüşerek büyük otel kapısından havalı bir şekilde içeriye girdiğimizde, içerisinin ihtişamı ve büyüklüğü hemen dikkat çekiyordu. Ortam fazla kalabalık gibi gözükmesede, her iki tarafta da içinde kalabalık gruplar dolu restoran ve cafe tarzı mekan bulunuyordu. Bir yandan etrafı incelerken, diğer yandan da Metin'in yönlendirmesiyle resepsiyona doğru ilerledik. Çalışanlara nişan töreninin nerede olduğunu sorduğumuzda ise güler yüzlü çalışanlar, asansörle bir kat aşağıya inmemizi söyledi. Metin ile aynı anda teşekkür ederek ilerideki asansöre doğru ilerledik. Asansöre bindiğimizde otelin gayet sıcak olmasından dolayı üzerimizdeki kabanlarımızı çıkartırken, Metin hızla cebinden telefonunu çıkardı. Sanırım Cansu'ya geldiğimizin haberini verecekti. Asansör hemen bir alt katta durduğunda yine beraber yan yana inerek, bu sefer büyük ve geniş holide ileriye doğru yürüdük. Hemen ileride salonun önünde 'Şahin & İlda'nın Nişan Törenine Hoşgeldiniz' pankartını gördüğümde Metin'e hitaben; “burası sanırım" diye sorduğumda; “evet burası" diyerek onaylayınca adımlarımız o tarafa doğru yöneldi. Tam Metin den önce salonun kapısından havalı bir şekilde girecekken, karşımda gördüğüm kapı gibi görevlilerle anında durunca Metin de benimle beraber durmak zorunda kaldı. Yalnız adamlar harbi kapı gibi dev cüsselere sahipti. Giydikleri takım elbiseler sayesinde biraz kibar gibi gözükselerde, her an bir yanlışımız ile bizi bir sülük gibi duvara yapıştırabilirlerdi. İçlerinden biri; “hoşgeldiniz efendim, davetiyenizi alabilir miyim ?" Diye sorduğunda, yapma bir gülümseme ile Metin'e doğru döndüm. Harbi lan ! Biz böyle havalı ve şekilli giriyorduk da acaba bizim davetiyemiz var mıydı ?.. Metin benim sorgulayan bakışımı görmemezlikten gelip, adamlara karşı rahat bir şekilde gülümsedi. “Aslında bizim.." Diyerek başladığı sözleri ise ileriden gelen Cansu'nun; “Aşkım.." Diyen sesiyle kesildi. Sesin geldiği tarafa baktığımda Cansu, gülümseyerek bize doğru geliyordu. Neyse ki adamlara; “onlar benim misafirim" deyince adamlar sorgusuz sualsiz hemen geri çekilerek bize yolu açtı. İşte o anda kaçan havam 'geldim yiğidim !' Der gibi yerine geldiğinde gülümsedim. Ceketimin yakalarını düzeltip görevlilere göz kırparak, tekrar havalı bir adım atacaktım ki, bu sefer de Cansu'nun koşup direk Metin'in boynuna atlamasıyla, Metin yanlışlıkla bana çarptı ve ben yine bir adım geriledim. Hay ben sizin kavuşmanıza ama !.. Metin ve Cansu'nun her zaman ki kavuşma sahnelerine gözlerimi devirerek izlerken, kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Bunları görende bir yıldır gurbette aşk yaşıyor sanar ama alt tarafı bir buçuk gündür görüşmüyorlardı !.. “Şu kavuşma sahnesini bin kere yaşamaktan bıkmadınız dimi ?" Sorumla birlikte sonunda unuttukları beni fark ederek ayrıldıklarında, Cansu gülümseyerek bana baktı. “Bıkmadık Tekinciğim, bu arada gelmene de çok sevindim hoş geldin" bende aynı içtenlikle; "hoş buldum" diyerek karşılık verdim.. “Ee hadi kabanlarınızı vestiyere verip hemen içeriye girelim" dediğinde ise içimden 'çok şükür' diyerek, Metin ile birlikte elimizdeki kabanları görevli çalışana doğru uzattık. Ardından Cansu Metin'in koluna girerek yürümeye başladığında, bende hemen yanlarında onları takip ediyordum. Cansu'nun bizi yönlendirmesiyle çok büyük bir salona girdiğimizde, birçok sosyetik insan ile karşılaştık. Sanırım yıldızlar geçidine girdik de, benim haberim yoktu. Herkes bu kadar şık ve dikkat çekerken sanırım nişanlanan çift salona anca at üzerinde falan gelirse dikkat çekerdi.. İşte bunu normal bir nişanda görmek ise pek mümkün değildi. Çünkü orada nişanlanacak çift direk belli olurken, burada anca bulmaca çözerek bulunabilirdi. Yürümeye devam ettiğimde bu sefer daha farklı birşey dikkatimi çekti. Kulaklarıma dolan klasik müzik sesi !.. Daha nişanın en başından kaşlarımı çatmama neden olmuştu. Normal nişanlarda çalan erik dalı ve kemençe havasıyla, pistten inmeyen insanlar dolu olurken burada ise bebeğe zorla dinletilen klasik müzik sesi, birazdan herkesi uyutacak gibiydi.. Ya da sadece ben uyurdum, hiç sorun değildi. Artık gece sonuna kadar sosyete ve normal gelirli nişan törenlerini kıyaslayarak eğlenir dururdum. Yürüdükçe daha çok şey dikkatimi çekiyordu. En az otelin içi kadar salonda çok gösterişliydi. Gözle görülebilecek her yer neredeyse altın varaklarla süslenmiş, adeta 'altın günü' sözünün hakkını verebilecek bir dekorasyona sahipti.. Mekanın geniş ve ferah olması bir yana, gelen misafirler de oldukça kalabalıktı. Salonun kırmızı halısında Cansu ve Metin gözde çiftler gibi kol kola yürürlerken, ben ise Metin'in diğer yanında kara kedi misali onları takip ediyordum. Normal yemek masalarında orta yaşlı kişiler ve aileler otururken, hemen arka tarafta kokteyl masalarında grup halinde birçok genç vardı. Cansu'nun yönlendirmesiyle oraya doğru giderek en dikkat çeken masalardan birine geçtik. Aslan yengem be ! Belli ki bu masayı bizim için ayırmıştı.. Herkesi çok net görebiliyor olmak bir yana bir de üzerine milletinde dikkatini çekmiştik. Cansu ve Metin el ele gülüşürken, bende etrafı izleyerek masadaki kuruyemişleri yemeye başladım. Kısa bir süre sonra bende Metin ve Cansu'nun sohbetine ortak olurken, hemen ardından garsonun getirdiği içeceklerden aldık. Tam muhabbet eşliğinde içeceklerimizi içmeye başlamıştık ki, Cansu'nun ileriye doğru bakıp. “Sonunda annemi gördüm, hadi gelin sizi annemle tanıştırayım." Metin'e karşı sinsice sırıtıp hemen Cansu'ya doğru döndüm. “Siz gidin ya ben böyle iyiyim. Hem damat adayı o, annen rahat rahat onunla ilgilensin." Metin'i öne attığımda Cansu da sağolsun beni fazla zorlamamıştı. “Tamam o zaman sende lütfen rahat ol, biz hemen geri döneriz." Metin'in koluna girdiğinde, Metin hafif bir gülümse ile Cansu'ya bakarken diğer yandan da bana; 'ben sana sonra soracağım' bakışı atarak ileriye doğru yürürlerken, Metin'in ardından gülerek havalı bir şekilde asker selamı çaktım. Metin yaptığım harekete bir şey diyemediği için anca gözlerini kısıp sabırla önüne dönmüştü. Bu haliyle keyfim daha çok artarken, arkasından sessiz bir şekilde kahkaha attım. Ne yani, gerçekten onu Cansu'nun aile fertlerinden koruyacağı mı falan mı düşünüyordu ? Kesinlikle kardeşime zarar verilmediği sürece işim olmazdı.. İçeceğimden bir yudum daha alıp masaya bırakırken, bayan garsonlardan biri yanıma geldi. Gülümseyerek tepside sunduğu kanepeleri bana doğru uzatınca teşekkür ederek bir tane aldım. Sadece peynir- ekmek yersen gariban, peyniri ekmeğin üzerine koyup bi de kürdan saplayınca sosyete oluyorsun. Vay be.. Gülerek elimde tuttuğum küçük kanepeyi tek lokmada yediğim esnada, telefonum çaldı. Hızla elimdeki kürdanı masaya bırakıp ceketimin cebindeki telefonumu çıkartarak ekrana baktım. Arayan kişi Buğra'ydı. Gülümseyerek telefonu açıp kulağıma doğru götürdüm.. *** ~YAZARDAN~ Buğra, Tekin’in attığı ayakkabı darbesiyle totosunun üzerine oturamazken, bir de üzerine Meltem'in eve ders çalışmaya gelecek olması ayrı bir sorun olmuştu. Kızın yanında durumu pek çaktırmamış olsada canı epeyce acımıştı. Öyle ki oturduğu yerden mecbur olmadığı dahilinde neredeyse hiç kalkmamıştı. Neyse ki Meltem'in ablası, fazla geç olmadan kız kardeşini eve geçmeden mahalleye gelerek almış, Buğra ise o an bütün öfkesini atmak için hemen Tekin'i aramıştı.. Tekin, Buğra ile bugünkü ayakkabı faciasını telefonda konuşurken, ortamdaki sesten ve en önemlisi çalan klasik müziğin ritminden istemsizce kaşlarını çattı.Tam adımları salonun çıkış kısmına doğru giderken arkası dönük bir kızın hemen ilerideki sürgülü kapıyı açarak, teras gibi bir yere çıktığını fark etti. Tekin dışarıya çıkmaktansa terasa çıkmayı tercih edince, kulağındaki telefonla konuşarak ileriye doğru gitti. Kapanan cam çerçeveli sürgüyü kenara çekerek dışarıya çıktığında ise temiz hava şimdiden iyi gelmişti.. Ortamın sessizliği bir yana, terasın geniş ve manzarasının denize karşı sıfır olması Tekin'in yüzünde memnun bir ifade oluşturmuş, sol elini pantolonunun cebine koyarak manzaraya doğru ilerlemişti. Gecenin güzelliği denizde dalga sesleri oluştururken, bu manzaraya daha çok yakışan ay ise tam tepede kendisini göstermekteydi. Tekin bu görsel şöleni izlemeye dalmışken, Buğra ise telefonun diğer ucundan hâlâ Tekin'e saydırmaya devam ediyor, karşılık olarak bir cevap alamayınca da daha fazla çıldırıyordu. “Tekin !" Diyerek bağıran Buğra'nın ses telleri, neredeyse çatlayacak duruma geldi. Karşı tarafta Tekin ise daldığı düşüncelerden Buğra’nın yüksek sesle bağırması ile telefonu hızla kulağından çekip sessiz bir küfür savurdu. Hemen ardından telefonu tekrar kulağına götürüp; “Ne bağırıyorsun mal ! Kulağım sağır oldu" diyerek kızınca, Buğra ağrıyan totosuna inat güldü. “Oh olsun sana ! Totom hâlâ çok acıyor ! Senin yüzünden Meltem'in yanında da zar zor oturdum." Buğra'nın isyanına karşı, Tekin'in cevabı bu sefer kahkahası olmuştu. Tam cevap vermek için kafasını diğer tarafa çevirdiğinde ise gördükleri karşısında yüzündeki gülümseme bir an da silindi. Az önce terasa çıkan arkası dönük kız bu sefer terasın korkuluklarına çıkmış, aşağıya doğru bakıyordu. Tekin ise donmuş bir şekilde kulağında telefonla öylece kaldığında, tekrar Buğra'nın sesiyle kendisine geldi. “Kapat sonra konuşuruz." Deyip telefonu cebine koyarken yanlış görüp görmediğini anlamak için bir iki adım daha attığında ise gördüklerinin yanlış anlaşılır bir yanı olmadığını anladı. O an fazla düşünecek bir şey yoktu, hızla kıza doğru koştu.. *** Sosyetenin en gözde ailelerinden biri olan Doğan ailesi, nişan törenine ailecek katılmışlardı. Tek kızları olan Levent bey ve eşi Aygül hanım yemek masasında arkadaşlarıyla otururken, kızları Dolunay da diğer tarafta olan gençlerin arasındaydı.. Böyle ortamları oldu olası hiç sevmeyen genç kız illa bir bahane bulup kaçsada, bu sefer babasının ricasını göz ardı edememiş ve nişan törenine katılmıştı. Bütün sosyetenin çocukları genelde aynı kolejde olduğundan dolayı, Dolunay hepsini tanıyor ama tanımamazlıktan geliyordu.. Dersleri ve notları oldukça yüksek, öğretmenleri arasında da sevilen bir öğrenciydi. Okulunda ve akranları arasında; 'havalı kız' olarak bilinse de, bu lakaba yakışır bir havası yoktu. Tam tersi kimseye yüz vermiyor, kimse ile de muhatap olmuyordu.. En yakın arkadaşı Naz ve takıldığı bir kaç arkadaşından başka kimse ile de kolay kolay takılmazdı. En büyük eğlencesi hiçbir lafın altında kalmadan cevap vermek ve günlüğüne not aldığı hedeflerini tek tek yapıp, daha sonra hedeflerinin yanına bir tık işareti atmaktı.. Dolunay, içerideki kalabalığın saçma sapan muhabbetlerinden oldukça sıkılmış kaçacak bir yer arıyordu. Bir süre takıldığı masada insanları izlemekten sıkılan genç kız, daha sonra salonun terasını keşfederek gülümsedi. İşte tam da aradığı yerdi.. Manzaranın muazzamlığına karşı içten bir şekilde gülümseyerek büyük terası keşfe çıktığında, ileriden gelen kuş sesi dikkatini çekti. Adımlarını hemen sesin geldiği yere doğru ilerletti ama etrafta hiçbir şey yoktu. Sesin nereden geldiğini tespit etmek için dikkatlice sesi dinledi ve hemen sonrasında trabzanlarda kabloya sıkışan küçük bir serçe gördü. Şaşkınlık ve endişeyle elini boşluktan uzatmaya çalışsada, küçük kuşa bir türlü ulaşamadı. Endişe ile hızla doğrulup, bu sefer ayağındaki topukluları çıkartarak demirlikten aşağıya doğru uzanmaya çalıştı. Ama bu sefer de dengesini kaybetti. Çığlık atıp tam aşağıya doğru düşecekken ani bir şekilde belinden tutulup geri çekilmesiyle, bu sefer de çimenliklere doğru düştü. Korkuyla yumduğu gözlerini açtığında ise kafasının altındaki kolu fark ederek, hızla dönüp kolun sahibine doğru baktı. Tekin de oldukça şaşkın ama daha sakin bir tavırla. “Kalkarsan eğer kolumu geri alacağım" Dolunay şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırıp hızla uzandığı yerden kalktı. Saçını ve elbisesini düzeltirken; “ben çok teşekkür ederim" Tekin de uzandığı yerden daha bir şaşkınlıkla doğrulup tozlanmış olan üzerini eliyle temizlemeye başladı. Ne yani, intihar etmesini engellediği için hakaret değilde teşekkür mü alıyordu ? Dizi ve filmler de tam tersi olmuyor muydu ya ?.. Gelen bu teşekküre oldukça şaşıran Tekin kıza bakarak; “önemli değil de, sen intihar etmiyor muydun ?" Diye sorduğunda, Dolunay bu defa gözlerini büyüterek baktı. “Ne, saçmalama niye intihar edeyim ?"Dedikten hemen sonra aklına gelen küçük serçe ile tekrar arkasını dönerek trabzandan aşağıya baktı. “Serçe kabloya sıkışmış onu kurtarmaya çalışıyordum !" Dolunay’ın cevabıyla daha çok şaşıran Tekin hemen genç kızın yanına doğru geçti. O da aşağıya baktığında gerçekten de küçük bir serçe ışıklandırma kablosuna sıkışmış, öylece çırpınıyordu. Bu sefer Tekin kolunu boşluktan sokmaya çalıştığında ceketi yüzünden rahat edemeyince, kolunu aynı hızla geri çekip ceketini çıkarmaya başladı. Dolunay karşısındaki çocuğun ne yaptığı izlerken Tekin ceketi çıkartıp genç kızın eline verdi. Dolunay bu sefer şaşkınca bir elindeki cekete, bir de önündeki çocuğa baktı. Tekin ise daha rahat bir şekilde küçük serçeye uzanmayı denediğinde, bu sefer başardı. Kabloyu gererek açtığında küçük serçe esaretten kurtulmanın rahatlığıyla hızla uzaklaştı. O ait olduğu gökyüzünde süzülürken, Dolunay ve Tekin de gülümseyerek kuşun gidişini izledi. Kuş tamamen gözden kaybolduğunda ise Tekin Dolunay'a doğru döndü. Elindeki ceketine uzandığında, genç kız da içten bir şekilde gülümseyerek ceketi uzattı. “Süperman falan mısın ?" Diye sorduğunda, Tekin gülerek ceketini giyerken; “ya sorma işte normalde taytsız ve pelerinsiz kimsenin karşısına çıkmazdım ama durum acildi." Dolunay uzun zamandır ilk defa başka birinin esprisine bu kadar içten bir şekilde gülmüştü.. Daha sonra bu çocuğu hiç okulda görmediği aklına geldiğinde, gülüşü sakinleşti. “Seni daha önce hiç görmemiştim, bizim kolejden misin ?" Merak ile sorduğunda Tekin ceketinin yakalarını düzeltirken gülümsedi. “Görmemen normal çünkü ben devlet lisesindenim hani şu türk film sahnelerindeki yakışıklı, zeki ama memur gelirli ailenin çocukları olur ya. Hah işte o benim" dediğinde Dolunay, Tekin'e bakakaldı. Acaba ciddi miydi yoksa şaka falan mı yapıyordu ?.. “Sen ciddi misin ?" Diye şaşkınca sorduğunda, Tekin de kafasını sallayarak onayladı. Ardından yine çalan telefonu dikkatini dağıtınca, telefonu cebinden çıkarıp arayan kişiye baktı. Metin arıyordu, belli ki masa da göremeyince merak etmişti.. Telefonu reddederek bakışlarını merak ile ona bakan genç kıza doğru çevirdi. “Kusura bakma artık benim gitmem lazım" deyip Dolunay'ın konuşmasına dahi müsade etmeden, arkasını hızla dönerek terastan çıktı. Tekin tekrar salona girerken, ardında oldukça şaşkın bir genç kız bırakmıştı.. *** Sonunda Tekin'in en sevdiği gün olan cumartesi günü gelip çatmış ve Tekin dün gece nişan törenindeki yorgunluğunu öğlene kadar uyuyarak gidermişti.. Öğleden sonra ise Buğra'nın gelip onu uyandırmasıyla, toto kavgası tekrar devam etmiş ve sonunda Metin'in cinnet geçirmesiyle her ikiside korkudan birbirlerinden özür dileyerek konuyu tamamen kapatmışlardı. Daha sonra Buğra dün gece ki nişanı sorduğunda ise Metin, Cansu'nun ailesiyle geçirdiği güzel vakti anlatırken, asıl olay Tekin'in 'güzel kızdı' diye bahsettiği olay ile patladı.. Tekin terastan çıkıp masaya geri döndüğünde Metin'i masada görememişti. Cebinden tekrar telefonunu çıkartarak nerede olduğunu sormak isterken, masasına gelen Dolunay'ın varlığı ile şaşkınca telefonu kapatıp genç kıza doğru baktı. Dolunay ise elini Tekin'e doğru uzatıp hafif bir şekilde gülümsedi. “Ben Dolunay Doğan" diyerek tanışmak istediğini belli ettiğinde, Tekin de hafif bir tebessümle uzatılan eli tuttu. “Memnun oldum Dolunay, ben de Tekin Gündoğdu" Genç kızın elini sıkıp bıraktığında, Dolunay hiç düşünmeden cep telefonunu Tekin'e doğru uzattı. “Numaranı verir misin ?" Dediğinde şaşkınca karşısındaki kıza baka kalırken, bu duruma bir tek şaşıran Tekin değildi. Dolunay'ı tanıyan çoğu kişi uzaktan kızın yabancı biriyle bu kadar samimi konuştuğunu, hatta numarasını almaya kalktığını görünce oldukça şaşırmışlardı.Tekin ise; “ha ?" Diyerek doğru duyup duymadığını sorguladığında, Dolunay tekrar telefonu göstererek gülümsedi. “Süper bir kahraman veya fakir ama gururlu bir gence ihtiyacım olursa aramak isterim" Tekin hafif bir şekilde kaşlarını çattı. Ne yani, bu kız şimdi onunla dalga mı geçiyordu ? Madem öyle Tekin de onunla geçerdi.. Genç kızın elinden hızla telefonunu alıp numarayı yazdıktan sonra ona geri uzattı. O an yine Metin arayınca bu sefer telefonunu açıp kulağına doğru götürdü. “Tekin neredesin ? Otelin girişinde seni bekliyorum." Kısa ve net; “geliyorum" diyerek telefonu kapatıp, karşısındaki kıza doğru döndü. “Fakir ama gururlu gençten kaçman için sana bir şans veriyorum, diğer türlü sen kaşınmış olursun." Tekin'in ne ima ettiğini anlamayan Dolunay, sormak için tam ağzını açtığında Tekin; “iyi eğlenceler sana" diyerek genç kızın konuşmasına yine müsade etmeden oradan hızla uzaklaştı. *** Çocuklar Tekin’i sabırla dinledikten sonra yaptığı son şeyle birlikte Metin; “ne yaptın ?" Diye şaşırarak sorarken, Buğra ise; “benim kankam harbi mal ya !" Diyerek eliyle yüzünü sıvazladı.. Tekin ise uzandığı yatağından sonunda kalkmış ve gülümseyerek ayakta dikilen Buğra ve Metin'in karşısına doğru geçmişti. “Ne olmuş yani kendi telefon numaram yerine mahallemizin pidecisinin numarasını vermişsem ? Adam azıcık iş yapsın komşuluk öldü mü ?.." Buğra sinirle Metin'e doğru döndü. “Yok yok, bu harbiden delirmiş.." Tekin çocukların bu hallerine gülüp, her ikisininde yanaklarından makas alırken; “aynen öyle kardeşim burası benim kişisel ruh ve sinir hastanem sizlerde oda arkadaşlarımsınız." Sonra ikisinin arasında geçip; “ben bakkala gidiyorum, hadi yine iyisiniz oda arkadaşınız size abur cubur alacak." Diyerek odadan çıktığında, ardında korku dolu başlıklarla birbirine bakan Buğra ve Metin'i bırakmıştı.. Eşortman takımının üzerine askılıktaki montunuda giyinerek evden çıkan Tekin, annesi Selma hanımın komşuya gittiğini bildiği için rahat bir şekilde markete gidip, abur cubur alabilirdi.. Dışarıda gördüğü konu komşuya baş selamı vererek markete girdiğinde, rafların arasında kısa bir süre gezinerek sevdiği tüm abur cuburları topladı. Buğra ve Metin'e her ne kadar çaktırmasada o tanıştığı güzel kızın zengin ve havalı çıkmasına içten içe üzülmüş ama bunu çok iyi saklayabildiği için duygularını şakaya vurarak örtbas etmişti.. Kasaya gidip aldıklarını bırakırken, bir anda aklına Dolunay'ın onu aramak istediğinde karşısına pidecinin çıkmasıyla yüzünün alacağı hâli geldiğinde, istemsizce gülmeye başladı. O an kasadan ürünleri geçiren Ahmet amca ise Tekin'in durduk yere gülmesiyle; “oğlum hayırdır iyi misin ?" Diye şaşkınca sordu. Tekin ise hemen gülmesini dizginleyip, ona bakan adamın yanlış anlamaması için; “yok bişey Ahmet amcam kusura bakma lütfen aklıma komik bir şey geldi de." Diyerek durumu açıklarken, içinden ise; 'ulan bir gün harbi deli sanacaklar beni' diye geçirdi.. Aldıklarının ücretini ödeyerek marketten çıkan Tekin, apartmana doğru giderken yolda Eylül ile karşılaşınca mecburen durmak zorunda kaldı. Eylül ise Tekin ile karşılaştığı için oldukça memnun olmuş bir şekilde gülümserken, Tekin de aynı şekilde karşılık verdi. “Nasılsın Tekin ?" “İyiyim sağol Eylül, sen nasılsın ?" “Bende iyiyim çok sağol" dediğinde bu sefer Tekin; “bir yere mi gidiyorsun ?" Diye sordu. Maksat muhabbet etmekti. Eylül bir kaç gündür aklını bulandıran soruyla yine baş başa kalınca, zoraki bir şekilde gülümsedi. Ona iyi gelen kişi mi önemliydi yoksa onu çok iyi tanıyan kişi mi ?.. Bu soruyu üstü kapalı Tekin'e sormak ve onun cevabına göre hareket etmeye o an karar verdi.. “Evet, bir arkadaşımla buluşacağım." Dediğinde ise Tekin gülümseyip; “o zaman ben seni tutmayayım iyi eğlenceler" diyerek tam ileriye doğru adım atacakken, Eylül'ün; “Tekin" diye seslenmesiyle tekrar genç kıza doğru döndü. “Efendim." “Müsaitsen sana bir şey danışmak istiyordum.." “Elbette buyur" Eylül derin bir nefes alıp aklını bir kaç gündür karıştıran o soruyu sordu. “Eğer birinden hoşlandığım zaman bir diğeri kafamı karıştırıyorsa eğer sence ne yapmalıyım ?" Tekin gelen soruyla birlikte hafif bir şekilde tebessüm etti. Sanırım Eylül'ün hoşlandığı kişi kendisi, kafasını karıştıran kişi de o gün ki gördüğü çocuktu. Tekin eğer Eylül'den gerçekten hoşlanmış olsaydı, onu şu anda kıskanması ve engellemesi gerekirdi ama kalbinde hiç bir kıpırtı olmadı. O yüzden de Eylül'ün sorusunu dürüst bir şekilde cevapladı. “Demek ki hoşlandığım dediğin kişiden gerçekten hoşlanmıyorsun. Eğer kalbin emin olsaydı inan bana hiç kimse kafanı karıştıramazdı" bu sefer Eylül tebessümle karşılık verdi. “Yani arkadaş kalmaya devam et diyorsun ?" Gülümsemeye devam eden Tekin elinde tuttuğu poşetin içinden bir cips alıp, Eylül'e doğru uzattı. “Kesinlikle öyle diyorum arkadaşım. Hadi bak yine iyisin, normalde cipsimi paylaşmayı hiç sevmem" Eylül ona doğru uzatılan cipsi tebessüm ederek alırken, bununla birlikte cevabını da net ve açık bir şekilde almıştı. “Teşekkür ederim." “Rica ederim." Hem sorusuna cevap verdiği için hemde ona karşı dürüst olduğu için teşekkür eden Eylül, arkasını dönüp uzaklaşırken bu sefer gülümseyerek ardından bakan kişi Tekin'di.. Sanırım dünyanın en güzel şeylerinden biri, aşık olduğun insanın da seni aynı duygularla sevmesiydi.. Tekin bu defa rahatlamış olmanın verdiği huzurla birlikte önüne döndüğünde ise belki de hayatındaki en büyük şaşkınlığını o an yaşadı. Burun buruna geldiği Dolunay ile korkudan geriye doğru sıçrayarak dengesini sağlayamamış ve hızla yere doğru düşmüştü. Sanırım Buğra'nın bedduası da şuan tutmuş ve Tekin de totosunu birazcık çatlatmıştı.. Suçlu bir çocuk edasıyla hâlâ yerde durarak hafif bir tebessümle karşısındaki genç kıza bakarken, Dolunay ise Tekin'e epeyce bir sinirliydi. Bu sabah arayıp buluşmak istediğini söylemek isterken, telefonun diğer ucundan; “buyrun, Pide bizim işimiz" diyen amca ile resmen şaşkınlığa uğramıştı.. Yerde oturmaya bir son veren Tekin ise düştüğü yerden hızla kalkarken; “sen nasıl buldun beni ?" Diye şaşkınca sordu. Dolunay ise bu soru karşısında yapma bir tebessümle; “Pideci Eşref abi sağ olsun. Senin ismini verince aynı mahallede oturduğunuzu söyledi" diyerek duruma açıklık getirmişti.. Tekin istemsizce gülümseyip ardından daha bir merakla; “peki niye benimle görüşmek istedin ?" Diye sorduğunda Dolunay hiç çekinmeden cevap verdi. “Çünkü ben seninle gerçekten arkadaş olmak istiyordum ama sanırım sen beni yanlış anladın. Dün sen gittikten sonra biraz düşününce, şaka bile olsa öyle fakir ve gururlu demem hiç hoş değildi. Bunun için seni arayıp özür dilemek istemiştim ama bu sefer de senin eşek şakan ile karşılaştım.." Tekin farkında olmadan Dolunay'ı gülümseyerek dinliyorken, kalbinin deli gibi çarptığını o an iliklerine kadar hissetmişti.. Dolunay ise karşısında sırıtan çocuğun hâlâ onunla dalga geçtiğini düşünmüş ve buraya kadar geldiğine pişman olmuştu. “Ama sanırım yanlış bir karar vermişim kusura bakma, rahatsız ettim" tam arkasını dönerken, Tekin hızla genç kızın bileğini tutarak onu tekrar kendisine doğru dönmesini sağladı. “Dediğin gibi seni yanlış anladım. Benimle dalga geçiyorsun sanıp aynı şekilde sana karşılık vermek istemiştim." Ardından genç kızın gözlerinin içine pişmanlıkla bakarak; “bende özür dilerim" dedi.. Gelen bu samimi sözler ve tatlı özür ile büyük öfkesi kuş misali uçuşan Dolunay'ın kalbi ise bir anda sıcacık olurken; “arkadaş mıyız yani ?" Diye sorduğunda Tekin hemen öne atıldı. “Arkadaşız.." Bu defa iki gencin yüzü sonunda birbirlerine bakarak içten bir şekilde gülümsemişti. Dolunay ve Tekin yolun ortasında öylece gülümseyerek bakışırken, komşudan çıkıp eve geçen Selma hanım ise oğlunu fark edince hızla yanına doğru gitti.. “Oğlum.." Tekin şaşkınca annesine doğru döndü. “Anne.." Selma hanım ise Tekin'in yanındaki genç kızı daha yeni fark ederek gülümsedi. “Yavrum, bu güzel kızda kim ?" Diye hafif bir imayla sorduğunda, Tekin kendisini bir an Bihterle Adnan beye yakalanmış gibi hissederek panikledi.. “Kim ? Bu mu ? Şey ya.. Kız arkadaşım" dediğinde, Selma hanım kız arkadaşım lafıyla imayla gülümseyerek oğluna baktığında, Dolunay ise şaşkın ama bir o kadar da utançla Tekin'e doğru bakıyordu. Sonunda ne söylediği fark eden Tekin ise bu defa annesine dehşet ile baktı. “Yok ! Öyle değil, sevgilim değil yani sadece arkadaşım !.." Durumu daha da komik bir hale soktuğunda, Selma hanım daha fazla dayanamamış ve gülmeye başlamıştı. “Neyse tamam öyle olsun. Ee siz niye eve çıkmıyorsunuz da kapıda böyle dikiliyorsunuz ?" Bu sefer Tekin'den önce söze Dolunay atladı. “Tekin beni davet etmedi ki.." Selma hanım anında gözlerini büyüterek oğluna doğru döndü. “Eşek sıpası sen misafiri eve davet etmedin mi ?" Diyerek yumruk yaptığı elini Tekin'in omzuna hafifçe vururken, Dolunay bu görüntü karşısında gülümseyip; "etmedi efendim" diyerek Selma hanımı daha çok gaza getirdi.. Tekin şaşkınlıkla Dolunay'a bakarken, Selma hanım ise oğluna kızmayı sonraya bırakıp genç kıza doğru döndü. “Sen bu eşek sıpasının kusuruna bakma kızım, bu soğukta da seni bekletiyor. Hadi gel eve geçelim biz" Dolunay adeta yeni gelinler gibi kıkırdayarak; “olur tabi efendim geçelim" demişti.. Dolunay ve Selma hanım kol kola eve doğru çıkarlarken, arkalarında bıraktıkları Tekin şok içinde kalakalmıştı. Bu kız kesinlikle Tekin'in kız versiyonu falan olmalıydı.. *** Selma hanım Dolunay ile birlikte sohbet ederek apartmana doğru girerken, Tekin ise yaşadığı şaşkınlığından dolayı bir süre donup kaldı. Dolunay'ın sözleri ile ayak üstü hem annesinden azar işitmiş, hemde yine annesi tarafından şiddete maruz kalmıştı.. Kesinlikle bu kız birinden nasıl intikam alınır çok iyi biliyordu. Tekin bir yandan acıyan kolunu ovuştururken diğer yandan da bu haline gülmeye başladı. Zaten adı çıkmıştı deliye, şimdi tam olmuştu.. Elinde alışveriş poşetleri ile yolun ortasında öylece durup kendi haline gülmeye devam ederken, annesi ve Dolunay'ın gözden kayboluşuyla, yüzündeki gülüşü bir anda donuklaştı ve o anda uçup giden mantıklı yanı gökten inen şimşek misali Tekin'in gözlerine doğru çaktı.. Onlar şimdi ciddi ciddi eve mi çıkıyordu ?.. Hemde evde bir adet patavatsız Buğra ve onun diğer versiyonu olan doğrucu Davut Metin varken !.. Tekin ağzında sessiz bir küfür savururken, aynı anda ayaklarınıda deyim yerindeyse totosuna vurarak apartmana doğru koştu. Hızla apartmana girdiğinde, bu sefer de asansörün çoktan kapanmış ve yukarıya doğru çıktığını gördü. “Hay aksi !" Diye söylenerek, elindeki poşetleriyle birlikte merdivenlere doğru yöneldi. Basketbol antrenmanlarının vermiş olduğu bir hızla merdivenleri çıkarken, bir yandan da içinden her gün onlara egzersiz yaptırdığı için koçuna teşekkür ediyordu. Tabi bu durum, daha önceden her antreman günü koçuna içinden sövmek olsa da, bugün hızlı koşabildiği için teşekkür ediyordu. Neyse ki dün koçuna veda ederken adamdan helallik almıştı da, içi şimdi daha rahattı.. Tekin merdivenleri koştura dururken, Selma hanım ve Dolunay ise çoktan asansörden inmişti. Selma hanım evden çıkarken yanına aldığını düşündüğü anahtarını bir türlü bulamayınca en son çare zile bastı. Kapı çaldığında Metin oturduğu kanepeden kalkarak kapıyı açmaya giderken, Buğra da mutfaktan aldığı tava ile Metin'in ardından kapıya doğru ilerledi. Metin'in niyeti kardeşinin akıl sağlığını konuşarak düzeltmekken, Buğra'nın tek amacı ise biricik kankasının kaçırdığı aklını kısa yoldan tava ile geri getirmekti.. Kapıyı açtıklarında ise asıl neden ile karşı karşıya geleceklerini bilmeden Metin önde, Buğra hemen ardında kapıya doğru gittiler. Metin ve Buğra kapıyı açtıklarında Tekin'i görmeyi beklerken, Selma hanım ve yanındaki genç kıza şaşkınca bakakaldılar. Neyse ki Buğra kapı açılmadan önce, tavayı son anda arkasına saklayabilmişti.. Metin annesinin yanındaki kızı tanımazken, annesine karşı hafif bir şekilde gülümsedi. “Hoşgeldiniz" diyerek geri çekildiğinde, Buğra da hemen onunla beraber geri çekilmişti. Selma hanım çocuklara karşı gülümseyip; “hoşbulduk" demiş ve ardından Dolunay'ın eve çekinmeden girebilmesi için aynı tebessümle; “buyur geç kızım" diyerek genç kızın önden girmesini beklemişti. Bu harekete karşı içten bir şekilde gülümseyen Dolunay ise hemen eğilip ayakkabılarını çıkarmaya başladı. Buğra ve Metin 'bu kız kim ?' dercesine birbirlerine şaşkın gözlerle bakarken, asıl merakları ise arkadan maratonculara taş çıkaracak bir performansla koşturarak gelen Tekin'i görmeleri ile olmuştu. İşte şimdi işin içinde bir pokluk olduğu anlaşılmıştı.. *** Selma hanım elindeki çayını keyifle içerken, sonunda Tekin'in de bir kız arkadaşıyla oturup muhabbet ettiği için oldukça keyifliydi. Bir de karşısındaki kız hem güzel, hemde hanım hanımcık bir kızdı. Selma hanımın her sorusuna usulünce cevap vermesi ve kızın saygılı oluşu, kesinlikle Selma hanımın gönlünü feth etmiş adeta muhabbetleri daha bir keyifli hâle gelmişti. Dolunay ve Selma hanım karşılıklı tekli berjerlere oturmuş, çay eşliğinde gülüşerek sohbet etmeye devam ederken, hemen yanlarındaki kanepede yan yana oturan üç kafadar ise sessizce sohbetleri dinleyerek çaylarını içiyordu. Dışarıdan görüntüleri adeta altın günlerindeki kankilerin yan yana oturup, sessizce milleti çekiştiriyor izlemi oluştursa da, durum Tekin için tam tersiydi.. Tekin'in gözünde Buğra ve Metin şu an da ‘oğlunu kız evine götürmüş, kızı da zorla beğendirmeye çalışan anne ve teyze gibiydi..' Gözleri ister istemez annesiyle güzelce sohbet eden Dolunay'a kayarken, bir yandan da Buğra ve Metin'in ani bir patavatsızlık yapmaması için ilgilenmiyormuş gibi yapıyordu.. O yüzden elinde tuttuğu bardağından bir yudum çay almak için bardağı dudağına doğru götürürken, sol tarafında oturan Buğra'nın kolunu dürtmesiyle neredeyse içtiği çayın da boğulacaktı. Sinirle Buğra'ya doğru dönüp onu kötü bakışlarının tek hedefi yaparken, Buğra ise keyifle gülümseyerek Tekin'e doğru baktı. Kaşlarını çatan Tekin 'ne var ?' Dercesine baktığında, Buğra sırıtarak Tekin'e iyice yanaştı. “İnat etme bak bu kız tam senlik, biraz deli çokça da zeki.." Sessizce söylediği sözlere karşı, Tekin gözlerini devirirken bu sefer de diğer tarafında oturan Metin kardeşine doğru yanaştı. “Bence de Buğra haklı, şimdiden hayırlı olsun kardeşim." Diye fısıldayıp gülümseyerek geri çekildiğinde, Tekin içinden, 'bunlar adam olmaz' diye söylenerek cevap vermeye dahi üşenmiş ve ya sabır çekerek geriye doğru yaslanmıştı. Tabi Buğra ve Metin ise Tekin'in bu hareketiyle daha bir keyiflenmiş ve birbirlerine karşı sırıtıp çaylarını hüpleterek geriye doğru yaslanıp, kaldıkları yerden Dolunay'ı dinlemeye devam etmişlerdi. Selma hanım ise Dolunay'ın yurt dışında üç sene kaldığını duyunca anne yüreği, sanki kendi yavrusu gurbete gitmiş gibi hüzünlenmişti. “Ah yavrum benim, gurbet eller zordur." Deyip hemen ardından aklına gelen soruyu merak ile sordu. “Bak şimdi aklıma geldi. Bizim Nurten'in kızı da sırf yabancı dil öğrenebilmek için yurt dışına gitmişti. İlla bunun için yabancı ellere gitmek mi gerekir ?" Diye sorduğunda, Dolunay en az sohbeti kadar kendisi de çok tatlı olan kadına karşı içten bir şekilde gülümsedi. “Elbette gitmek zorunlu değil ama aksanlı öğrenmek için bir süre yabancı ülkede kalmak gerekir." Buğra aklına gelen detayla kocaman gülümsedi. İşte şimdi istediği fırsat ayağına gelmişti.. Elindeki çay bardağını hızla önündeki sehpaya bırakıp sohbete hemen dahil olduğunda, Tekin'in onu durdurmak için elinden gelen hiçbir şey yoktu. “Bence de Selma teyzeciğim hiç gerek yok. Mesela bizim Tekin" deyip yanında ‘tek yanlışınla yakarım seni !..' bakışı atan kankasını görmemezlikten gelerek; “acayip iyi ingilizcesi vardır. Hatta bir keresinde ingilizce hocamızın sorusuna verdiği cevap ile neredeyse plaket alacaktı da, kendisi çok mütevazi olduğundan bunu reddetti. Yani o derece süperdir !.."Dediğinde Tekin şaşkınlıktan açık kalan ağzı ile Buğra'ya doğru baktı. Buğra ise Tekin'i bir an önce birisiyle baş göz etmeye kafasını o kadar çok takmıştı ki, Tekin'in sadece 'Yes, No ve Go' ile Türklerin yabancılara yol tarifi verir gibi ingilizcesinin olduğunu bir an unutmuştu.. Dolunay'ın; “ya öyle mi ?" Diye büyük bir merak ile Tekin'e bakmasıyla anca jetonu düşen Buğra, durumu nasıl toparlayacağını düşünürken Tekin ise Buğra'nın kafasını nasıl koparacağını hayal ediyordu. Dolunay'ın sorusuna karşı içinden; 'ulan Buğra seni suya gönderip, susuz getirmezsem banada Tekin demesinler !..' Diye Buğra'ya anlamlı bir bakış atarken, diğer yandan da genç kıza karşı vereceği bir cevap olmadığı için sadece gülümsemekle yetindi. Selma hanım ise Buğra'nın bu sorusunu ciddiye alıp gururla oğluna baktı. “Aferim benim zeki paşama." Diyerek gururlandığında, Tekin bu sefer yalandan güler gibi annesine baktı. Bir de ingilizce dersinde kopya çekerken sırf yakalanmamak için kağıdı yediğini duysa, adı gibi emindi ki annesi o yuttuğu kağıtla onu boğardı ! Tekin bunları düşünürken, onu gülümseyerek izleyen kızdan bir haber ne diyeceğini düşünüyordu. Dolunay ise Buğra'nın konuşmasından sonra bir an da Tekin'in şaşkına uğramış olan yüz halini gördüğünde, gülüşünü son anda bastırmış ve sadece gülümsemekle yetinmişti. Bu çocuk her haliyle nasıl oluyordu da fazla gülmeyen yüzünü her an güldürebiliyordu ?.. Dolunay bunun cevabını içinden sorgularken, Tekin annesine karşı gülümsemeye devam edip, Buğra'nın ensesinden tutarak sarılır gibi yaptı. “Yani anneciğim, çok da abartmaya gerek yok. Buğra kardeşim biraz abartıyor.." Deyip Buğra'nın ensesini iyice sıkarken bakışları adeta; 'hayatımla oynayanın, geleceğiyle dans ederim !' Raconunu kesiyordu.. Bunu fark eden Buğra ise aldığı sinyalle gözlerini büyüterek yardım ister gibi Metin'e doğru baktı. Ama istediği yardım Metin tarafından; ‘cesaretine hayran kaldım yiğidim, yolun açık olsun' bakışıyla reddedildiğinde, Buğra böylelikle son kurtulma umudunu da kaybetmişti. Tekin, Buğra'nın ensesini sıkarak daha sonra başına geleceklerin fragmanını gösteriyorken, Buğra ise o anda daha fazla düşünmeden hemen kararını verdi. Erkeklerin yüzde sekseninin sıkıştıkları bir durumda yaptığı taktiği uygulayacaktı. Gülümseyerek Tekin'in pençelerinden zorla da olsa kurtularak geri çekildi. “Aa çaylar bitmiş ! Ben hemen gidip tazeleyim." Salondan koşturarak kaçarken, Selma hanım şaşkınlıkla ardından bakakaldı. “Buğra oğlum, bardakları almadın ama.." Dış kapının hızla kapanma sesi salonda adeta yankılandı. Diğerleri şaşkınlıkla birbirine bakarken, bu duruma tek gülümseyen kişi Tekin olmuştu.. 'Eşek herif ! Kaç şimdi kaça bildiği kadar. Ne de olsa yine elime düşeceksin..' İçinden bunları düşünerek keyiflenirken, hâlâ duruma bir anlam veremeyen annesine karşı keyifle geriye doğru yaslanarak; “merak etme anneciğim. Bu aralar üniversitesi sınavına fazla çalışmaktan beyni yandı. O yüzden sanırım kendi evindeki çaydanlığı getirmeye gitti" diyerek güldüğünde, Selma hanım başta olmak üzere Dolunay ve Metin de bu duruma gülerek karşılık verdi. Güya Tekin'e hesap sormak için evine kadar gelen Dolunay, hem Tekin ile yanlış anlaşılmayı düzeltmiş hemde ailesinin bir kısmıyla güzel bir şekilde tanışmıştı. Bir de devreye çay ve sohbet girince aradan yaklaşık iki saat geçmişti. Dolunay artık eve gitmek için Selma hanımdan müsade isteyerek yerinden kalktığında, sanki yıllardır birbirlerini tanıyormuş gibi vedalaştılar. Tekin de genç kızla beraber apartmanın önüne çağırdıkları taksiye kadar eşlik etmek için evden çıktı. Beraber asansörden inip apartmandan çıkarlarken, Tekin elleri cebinde Dolunay ise omzuna astığı çantasını tutarak yan yana yavaşça taksiye doğru ilerlediler. Evden çıktıklarından beri hiç konuşmadan kaçamak bakışlar atan ikili, taksinin yanına geldiklerinde vedalaşmak için birbirlerine doğru döndü. Dolunay; “annen gerçekten çok tatlı bir insan" deyip hemen ardından, merak ettiği sorunun cevabını bulmanın hevesiyle gülümsedi. “Ailenin sadece bir kısmı ile tanıştım ama neden bu kadar mutlu bir insan olduğunu sanırım şimdi daha iyi anladım." Tekin, Dolunay'ın bu şekilde düşünmesine şaşırmıştı. Ne yani, onu çok mutlu bir insan olarak mı görüyordu ?.. “Neden öyle dedin ki ?" “Mutlu bir ailede büyümek herkese nasip olan bir şey değil çünkü. Sen ise nasipli olan o şanslı kişilerden birisin" dediğinde bu sefer Tekin içten bir şekilde gülümsedi. Elbette ki o da ailesinin değerini ve ne kadar şanslı bir insan olduğunu biliyordu. Sadece bunu dışarıdan birinin söylemesi oldukça hoşuna gitmişti. Hem kimin hoşuna gitmez ki ?.. “Sen bir de ablam ve babamı gör" dediğinde genç kız Tekin'in bu tepkisine karşı aynı tebessümle karşılık verdi. “Sen acaba şimdi beni bir daha evine davet etmek istediğini mi ima ettin ?" Diye dobra bir şekilde sorduğu soru karşısında, biraz gerilen Tekin bir an da ne diyeceğini bilemedi.. Kendisi genelde her konuda dobra olurken, şimdi karşısındaki kızın ondan daha da dobra oluşu onu biraz afallatıyordu. Cebindeki elini çıkarıp ensesine doğru götürürken, aklından geçeni direk söyledi. “Belki, sorun olur mu?" Diye sorduğunda Dolunay yüzündeki gülümsemeyle; “yok olmaz, hoşuma gitti" diyerek cevapladığında Tekin de hemen “güzel.." Diyerek onayladı. Tekin'in cebindeki telefon sesi ortamdaki atmosferi bir anda dağıtırken, hızla cebindeki telefonunu çıkarıp arayan kişiye baktı. Ekranda yazan 'Belasını Arayan Buğra' yazısıyla gözlerini istemsiz bir şekilde devirdi. Sanırım birileri hâlâ kaşınmaya devam ediyordu.. Aramayı direk reddederek telefonu tekrar cebine koyacakken, Dolunay hızla Tekin'in elinden telefonunu alarak hemen kendi numarasını yazmaya başladı.. Genç kız bu sefer işini garantiye almış ve numarasını yazdıktan sonra bir kez kendisini çaldırarak kapatmıştı. Tekin'in şaşkın ama gülümseyen yüzüne bakarak; “ne olur ne olmaz, bu sefer işimi garantiye alayım dedim.." Diye tebessüm ederek, telefonu tekrar Tekin'in eline verirken hızlıca; “hoşçakal” demiş ve Tekin’in cevap vermesine müsade etmeden onu bekleyen taksiye doğru hızlıca binmişti.. Araba hareket ettiğinde Dolunay, Tekin'e el sallarken Tekin de aynı şekilde gülümseyerek elini kaldırdı. Dobra falan ama oldukça da tatlı bir kızdı.Tekin hâlâ gözden kaybolan aracın ardından gülümsemeye devam ederken, karşı tarafta sırıtarak elindeki telefonu ile Tekin'in bu halini kamerasına fotoğraflayan bir adet çakma magazinci Buğra vardı.. Buğra eve kaçtıktan sonra annesinin istekleri üzerine zorunlu bir şekilde markete inmiş ve marketten çıkıp apartmana giderkende, kapıda o çifte kumruları görmüştü. Fırsattan istifade onlar Buğra’yı fark etmeden köşeye gizlenip Tekin'i aradı. Amacı pek sevgili kankasıyla uğraşmaya devam etmekti ama yüzüne kapanan telefon ile öylece kalakaldı.. “Vay hain, demek yüzüme kapatırsın ha.." Kendi kendine sessizce fısıldayışından sonra tekrar sırıtarak bu sefer telefonunun kamerasını açtı. Sonuçta gizli gizli resim çekip, sonra onunla arkadaşına şantaj yapan canlıya kanka denilirdi.. İşte şimdi Buğra da bu ulvi görevi yerine getiriyordu. Dolunay taksiye binip gözden kaybolduğunda, Buğra da sırıtarak resim çekmeyi bir kenara bırakmış ve bu seferde telefonunun video kısmını girerek adeta bir magazin muhabiri gibi Tekin'e doğru yaklaşarak konuşmaya başlamıştı. “Evet sayın seyirciler, şok ! Şok ! Şok ! Tekin bey uzun yıllar sonra bir kız ile samimi konuşurken yakalandı.” Tekin sesin sahibini ve ne yaptığını fark ettiğinde, Buğra'yı daha sonra gebertme fikrini zevk ile öne aldı ve hızla Buğra'nın üzerine doğru atıldı. “Ulan Buğra, iyi niyetimin son kullanma tarihi geçti gel buraya !" “Ama Tekin bey lütfen, şiddete hayır !" Bahçede kedi köpek gibi koşturan Buğra ve Tekin'i telefon kamerasına alan başka biri daha vardı.. Metin balkonda oturup kahkaha eşliğinde iki şebek kardeşini videoya alırken oldukça keyifliydi. O da sırf kardeşini dikizlemek için balkona çıkmışken, sonunun bu şekilde biteceğini bilmeden sadece seyirci olmanın keyfini sürdü.. *** B Ö L Ü M S O N U |
0% |