@hayalperestanka
|
Yorum ve küçük ⭐Yıldızınızı lütfen esirgemeyin. *** Akşam üstü Feyza ile telefonlaşıp aynı anda eve gelmek için sözleşmiştik. Konuşacak o kadar çok konumuz birikmişti ki işten eve taksiyle dönerken hiç üşenmeyip, telefonumun not kısmına Feyza'ya söyleyeceğim ve soracağım soruları bir bir not almıştım. Sonuçta biz kadınlar, küçük bir ayrıntıyı bile atlamayı sevmeyiz. Feyza ile taksi durağında buluşup, akşam yemeğini yemek için bizim eve geçtik. Mahallemiz ile durak arasında fazla mesafe olmadığı için maalesef sorularımı eve saklamak zorunda kaldım. Tam eve girdik, daha rahat konuşuruz derken bu sefer de annemin sofrayı hazırlıyor oluşunu görünce yine susmak zorunda kalmıştım. Feyza ile beraber ellerimizi yıkadıktan sonra anneme sofrayı kurmaya yardımcı olmuş, sonunda hep beraber masaya oturmuştuk. Muhabbetler eşliğinde yediğimiz yemekte yine Feyza'ya soru soramayacağımı düşünsemde neyse ki babam, konuyu çocukların okul mevzusuna getirdiğinde konumuz bir anda değişti. Bunun fırsatıyla sinsice gülümseyerek çaktırmadan yanımda oturan Feyza'ya doğru yanaştım ama sessiz sedalı sorular soruşum, malesef ki terminatör annemin dikkatini oldukça çekmişti. Neyse ki annem, babamın yanında pot kırmamak için açık ve net sorular soramamıştı. Tabi bu durum sofrayı toplarken geçerli değildi. Mutfak ve salon arasında resmen annem ile beraber kedinin fareyi kovalarcasına birbirimizi kovalamış ve annem sayesinde iyi bir akşam sporu yapmıştık. Ailecek çay keyfi yapacağımız saat geldiğinde ise sonunda annemi babamın yanına zar zor oturtup, bunun fırsatıyla birazda olsa nefes alabilmiştim. Elimdeki çay tepsisi ile salona girip, babama doğru ilerledim. "Buyur babacığım" diyerek, elimdeki çay tepsisini televizyon izleyen babama doğru uzattığımda bakışlarını hemen televizyondan çekip, içten bir şekilde bana bakarak gülümsedi. "Sağolasın, güzel kızım benim" diyerek uzattığım tepsiden çayını alırken, bende aynı şekilde gülümsedim. "Afiyet olsun" diyerek geri çekildiğimde, sıra anneme gelmişti. Anneme döndüğümde gözlerini kısarak tepsideki çayına uzandı. "Sağ ol annemm" diyerek 'm' harfine vurgu yaparak uzatıyor oluşu, bana alttan gizli bir mesaj veriyor olmasından ibaretti. Duruşu sakin bakışları ise adeta; 'ben senin hesabını sonra keseceğim' diyen bebek yüzlü katili anımsatıyordu. Anneme gülümseyerek afiyet olsun dedikten sonra Metin ve Tekin'in de çaylarını verip, en son benim ve Feyza'nın çayını alarak odama kaçabilmiş ve annemin soru azabından şimdilik de olsa kurtulabilmiştim. Anneme şimdi aşık oldum falan desem, net bir şekilde adamın TC kimlik numarasına kadar her şeyini öğrenmek isteyecekti. Hayır yani bilsem sorun değil söylerdim... Şu an ise odamda yatağımın üzerinde, Feyza'nın bugünkü komik hikayesini dinlerken bilmem kaçıncı kez gülmekten yataktan düşünce, ortak bir kararla yerdeki minderlerin üzerinde oturmaya karar verdik. Beraber marketten aldığımız çekirdek ve cipsleri hunharca yerken, arada nefes alabilmek için çayımdan bir kaç yudum alıyordum. Daha doğrusu gülmekten boğulmamak için çayımı yudumlamaya çalışıyordum... Feyza ortadaki tepsiden çay bardağına uzanırken, bana sinirle söylendi. "Gülme artık ya ! Vallahi bak, sinirim daha çok bozuluyor." Dediği zaman daha çok gülesim geldi. "Ne yapayım ama çok komik olmuş ! Sen kalk yeni Kalp Cerrahını, Akıl ve Ruh Sağlığı Doktoruna yönlendir." "Gözde ya !" "Ay tamam, sustum. Karnım ağrıdı zaten." Bir daha ki gülme krizimi önlemek adına hemen konuyu değiştirdim. "Sude hanım hastaneden ne zaman çıkıyor? Çıkmadan gelip de tebrik edeyim." Feyza sorumla birlikte hafif bir şekilde gülümsedi. "Bebek şuan küvezde olduğu için bir gün daha kalacaklar." "Ee tamam o zaman, ben yarın öğle arasında hastaneye gelirim beraber gideriz." "Tamam olur." Önümdeki kaseden cipsi alıp ağzıma attığımda, Tekin odaya mağazada indirim bekleyen insanlar gibi bir anda dalınca, yediğim bir avuç cips ile boğuldum. Sevgili kardeşimin ya bana garizi vardı, ya da biricik ablasını en kısa yoldan ucuz cips ile öldü dedirtecekti. Neyse ki bu sefer imdadıma Doktor Cevriyem yetişti. Yerinden hızla doğrulup sırtıma bir iki kez vurunca, denize kavuşmuş balık misali nefes alabildim. "Gözde iyi misin?" "Abla iyi misin?" Ardı ardına gelen sorulara cevap vermeden önce hızla çayıma doğru uzandım. Bir yudum aldığımda ise işte tam anlamıyla kendime gelmiştim. "Tamam tamam, şimdi iyiyim" dediğim anda, Tekin hemen gülümseyerek benim yanımdaki mindere oturunca, keskin bakışlarım anında onu buldu. "Hayırdır gereksiz element, niye oturdun?" Dediğimde, Tekin'in gülen yüzü anında düştü. "Aşk olsun abla. Bu kalbim anamızın porselen takımı değil ha, kırıyorsun ama.." Diyerek acıtasyon yapan kardeşime karşı gözlerimi devirdim. Feyza bu duruma alışkın olduğu için Tekin'in bu muzurluğuna gülümseyerek, telefonuyla ilgilenmeye başladı. "Çokta tındı Tekinciğim, hadi çık dışarıya." Diyerek işaret parmağımla kapıyı gösterdim. Tekin önce parmağımla gösterdiğim yere bakıp ardından tekrar bana döndü. "Vay be, ben sana gizlice haber taşıyayım sen kalk beni kov, iyi tamam sen bilirsin." Haber mi dedi o ? Yerinden kalkmaya yeltenen kardeşimin kolundan hızla tutup yerine tekrar oturttum. Yine merakıma yenik düşmüştüm... "Ay tamam alınma hemen, söyle bakalım ne oldu?" Feyza da bu habere benim kadar merak etmiş olmalı ki, elindeki telefonunu bırakarak bize doğru döndü. Tekin yüzündeki sinsi sırıtması ile bize sır verircesine öne doğru eğilip, sessizce konuştu. "Az önce annemi bir arkadaşı aradı. Yarın eğer müsaitsek bize gelip önemli bir konu hakkında konuşmak istiyormuş. Annem de onayladı, buyrun gelin dedi" diyerek geri çekilirken, tepsideki cipsten bir avuç alıp ağzına attığında ensesine doğru hafif bir şekilde vurdum. "Ee, ne var bunda ?" Dediğimde Feyza da hemen bana destek oldu. "Aynen, önemli konunun Gözde ile ne ilgisi olabilir ki?" Diye mantıklı bir soru yöneltti. Bu soru karşısında Tekin gözlerini devirmiş ve ağzındaki cipsleri bitirme zahmetine girmeden; "süzde hakketten safsiniz hea" diye, saçmalamıştı. Bunun üzerine kızıp tekrar ensesine vurdum. "Pislik yapma ! Ağzındakileri bitirde konuş" dediğimde, sözümü ikiletmeden yutkunmuş ve ardından tekrar konuşmuştu. "Tamam yuttum. Bu arada konuya gelecek olursak, bilirsiniz dedikodu hiç sevmem" deyip, delikanlı havaları atmasının on ikinci saniyesinde dile geldi... "Ama bu arayan kadın annemin altın günü çetesinin en değerli üyesi. Kendisi evlendirme üzerine Master yapmış ve teyzeler arasında 'evle beni Gönül' diye bilinen, Gönül abla.." Kırk yıllık dedikoducu kadınlarına taş çıkartacak bir performansla olayı özetlemesi, Feyza ile aynı anda gözlerimizi büyütmemize neden olmuştu. "Şaka yapıyorsun !" "Oha !" Dedi Feyza da en az benim kadar şaşkınca. "Çok ciddiyim. Hatta inadına babamın yanında anneme ne diye geliyormuş Gönül abla diye sordum. Bana sen karışma eşek sıpası diyerek ayağındaki terlikle kıçıma vurdu, hâlâ yanıyor bak." Diye tam arkasını dönecekti ki, Feyza çığlık atıp elleriyle yüzünü kapattığı sırada bende; "Tekin !" Diye kızarak kafasına vurdum. "Şaka yapıyorum be ! Kıymetli kıçımı size açacak değilim ya" diye gülünce, ister istemez biz de gülmüştük. "Bana bak Tekin, yarın eve gelen misafirler hakkında ajanlık yapıp bana mesaj atıyorsun. Eve gelincede sıkı bir rapor istiyorum ona göre." "Tabi ki ablacım o iş bende. Peki ben ne kadar alırım ?" Diye sırıtarak elini açması ile gözlerimi kısarak hızla ayağa kalktım. Kardeş değil, kalleş ergenus... Çantamdaki cüzdanımdan elli TL çıkarıp avucuna tutuşturdum. "Al bakalım, bilgi toplamaya anca elli lira veririm." "Para paradır ablacım, kabul" diyerek odadan sırıtarak çıkarken, ardından tebessüm ettim. Artık ne diyelim, sabah ola hayrola... *** ~TEKİN~ Okulun arka bahçesine doğru kimseye görünmeden koşturdum. Evden çıkmadan önce Gönül ablanın eve öğlen geleceğini öğrenmiştim. Hiç bir olayı kaçırmamak için son iki dersi kırarak kaçacaktım. Herkes derse girdiğinde sakladığım tuvaletten çıkıp arka bahçeye doğru yağdırarak koştum. Kameralara gözükmemeyi umarak duvarlarla bütün haline gelmiş bir şekilde, kameraların altından adeta sürüngen gibi geçtim. Şimdi ise asıl olay demirlere tırmanıp duvardan atlamaktı. Şu yaptığım performans ile garanti ya komando olurdum, ya da Survivor'a davet edilirdim. Demirlere tırmanıp tam tepeye gelmişken, cebimdeki telefonumun çalmasıyla durdum. Kolumdaki yıllardır hamal gibi taşıdığım çantamı diğer tarafa atıp rahatlarken, cebimde horon gibi tepen telefonumu çıkarıp bakmadan açtım. "Efendim" "Neredesin sen ?" Metin'in annem gibi konuşmasına gülümsedim. "Ne o hayatım, beni mi özledin ?" "Lan oğlum entel dantel konuşma benimle neredesin ?" "İzin olursa eğer okuldan kaçıyorum." "Hayırdır, nereye ?" "Eve gitmem lazım, ablam için özel bir görev aldım." "Ulan ben üvey miyim ? Benim niye haberim yok ?" "Sevgilin ile yedi yirmi dört konuşmasaydın haberin olurdu beyzadem. Neyse oyalama beni şimdi akşama atarsın tribini." "İyi be tamam." Deyip tam telefonu kapatırken, Metin'in son anda "Tekin.." Diye uyarmasıyla durdum. "Ulan televizyon anteni gibi kaldım burada, çabuk söyle !" Metin'in kahkahasını çok yakınımda duymam ile telefonu kapatıp aşağıya baktım. "Ulan Metin doğruyu söyle, sırf kıçıma bakmak için geldin dimi ?" "Yok kardeşim, ben daha çok demirler bir tarafına batmadan nasıl atlayacaksın onu merak ettim de geldim." "Ha ha çok komik, izle ve gör bakalım abin nasıl kaçıyor." "Bak dikkat et ! Sonra acıyor diye bağırma yardım etmem." "Tamam be git. Hoca beni sorarsa da Buğra ile bir şeyler uydurun." Diyerek cevap vermesini beklemeden son demirleri de tırmanıp sonunda duvar kısmına geldim. Biraz soluklanmak için oturduğum esnada Metin'in gidip gitmediğine bakmak için aşağıya doğru tam bakmıştım ki, okulun güvenlik görevlisi olan Hakan abinin sesini işittim. "Kim var orada !" Diye seslendiğinde, beni fark etmemesi için oturduğum yerde adeta şengloza uzanır gibi iki seksen uzandım. "Benim abi Metin." "Ne yapıyorsun burada?" "Saatimi düşürmüşüm abi, ona bakıyordum." "Oğlum ders zili çaldı, sen git şimdi dersine teneffüsde ararsın." "Tamam abi, bende gidiyordum zaten." Hakan abi ile arka bahçeden çıkan Metin arkasını dönüp bana baktığında, gülümseyerek öpücük attım. Benim öpücüğüme karşı onun bana orta parmak göstermesine kısık bir kahkaha atarken, korkuluk gibi daha fazla dikkat çekmemek için yavaşça arka taraftaki çimenliğe doğru atladım. Neyse ki arka taraf sadece çimenlikten ibaretti, bir de dikenlik olsaydı işte o zaman ayıkla dur müsait bir taraflarında ki dikenliği... Gülümseyerek yerdeki çantamı alıp eve doğru koşturdum. Okulla ev arasında fazla bir mesafe yoktu en fazla otobüsle on beş dakikada evde oluyordum. Vakit kaybetmeden durağa gidip hemen gelen otobüse bindim. Kısa bir süre sonra otobüs bizim mahalleye yaklaştığında hemen atlayarak eve doğru koşturdum. Apartmana hızla girip cebimdeki anahtarı çıkarak direk asansöre bindim. Bizim kata gelir gelmez inip kapının önünde farklı ayakkabı var mı, yok mu diye kontrol ettim. Daha kimse gelmemiş. "Heyt be tam vaktinde geldim." Diyerek bir yandan kendimi tebrik ederken, diğer yandan da kapıyı açarak içeri girdim. "Anne ! Ben geldim." Sesimi duyan annem her zamanki gibi mutfaktan çıkmış, elini havluyla kurulayarak yanıma gelmişti. "Tekin, hayırdır oğlum erken geldin?" "Hayır anacım hayır, son iki dersimiz boş olunca erken çıktık. Buğra arkadaşları ile Metin de Cansu ile buluşmaya gitti. Bende uslu bir çocuk olup, dışarıdaki serserilere takılmadan doğruca eve geldim" diyerek otuz iki diş sırıtarak anneme baktığımda, anında şüpheli bakışlarını üzerimde toplamıştı. "Bak sen şu şansa, bugün misafirlerim varken erken geldin öyle mi ?" "Milli Eğitim sistemini sorgulamak bize mi düşmüş anacığım, git dediler geldim işte" dediğimde sonunda annem sorgulamayı bir kenara bıraktı. "İyi öyle olsun bakalım. Hadi üzerini falan değiş, ellerini de yıka gel. Ben sana yemek hazırlayayım ondan sonrada misafirler gidene kadar odanda oturursun." "Tamam anneciğim, geliyorum hemen." Odama girip çantamı bir kenara atarken, hızla cebimdeki telefonu çıkarıp ablama şu an ki durumu açıklayan kısa bir mesaj attım. Daha sonra yine aynı hızla üzerimi değiştirip, ellerimi yıkadım ve annemi daha fazla çıldırmamak adına hızla mutfağa geçip kurulmuş olan masaya oturdum. O esnada annem telefonla konuşarak mutfağa girdi. "Olur Gönülcüğüm sen getir oğlanı, madem dersi iptal olmuş bırakma evde tek. Hem bizim oğlan da evde, abisi olarak ilgilenir onunla." Annemin sözlerini idrak ettikten bir saniye sonra yediğim pilav boğazımda kalınca öksürdüm. Misafir çocuğu mu geliyor ! En sevmediğim ! Annem bir yandan gülerek telefonda konuşurken, diğer yandan ise arkama geçip sırtıma bir iki kez vurduktan sonra masadaki suyu uzatarak içmemi işaret etti. Ablamın dediği gibi annem işini çok iyi biliyordu. Sırf onları dinlemeyeyim diye bir de başıma misafir çocuğu çıkarmıştı. ~ Ağlayan misafir çocuğu.. Ajanlık mı yapacaktım yoksa misafir çocuğu ile mi uğraşacaktım ? Olmadı en iyisi koli bandıyla çocuğu bantlar, olaylar bitene kadar da dolabımda misafir ederdim. Evet evet, bu fikir güzeldi.. Aradan geçen yarım saatte odadaki bütün sevdiğim şeyleri yatağımın altın zulalayıp saklamıştım. Metin ile aynı odada kaldığımız için kardeş yüreğim dayanamamış ve onun da sevdiği bir kaç eşyasını onun yatağının altına saklamıştım. Bu saatten sonra bırak misafir çocuğunu, sakladığım şeyleri k9 köpeği gelse zor bulurdu. Bir tek saklamadığım şey bilgisayar kalmıştı onu da zaten annemin dantellerinden birini alarak iyice kamuflaj haline getirmiştim. Misafirler gelene kadar oyalanmak adına yatağıma uzanmış bir şekilde telefonumdan twitterı gezerken bir mesaja gözüm takıldı. Kızın biri; 'bütün erkeklerden nefret ediyorum' yazmış. Benim şimdi ne suçum var arkadaş ? Ben evde oturuyorum ! Bazı kızlar harbi çok cinsti. Sanırım o yüzden uzun zamandır sevgilim yoktu. Gerçi en son ilkokuldayken, teneffüste sevdiğim kızın adını romantiklik olsun diye tahtaya yazmıştım ve daha sonra hoca gelip bu mu konuşuyor diyerek, kıza bir ders boyunca tek ayak üstünde durma cezası vermişti. İşte o günden beri ne romantiklik yaparım, ne de sevgili... Twitter'dan sonra WhatsAppa bakayım dedim ama bakmaz olaydım. Ne bir mesaj, ne de bir merak edenim vardı. Ve o an anladım ki WhatsApp'ın 'sap' kısmı sadece bendim. En son instagrama girdim, daha önceden takip ettiğim kızları bir bir takipten çıktım. Güzel kızları önce takip ediyor sonradan da takipten bir bir çıkıyordum ki, vazgeçilmez olduklarını sanmasınlar... Bu ulvi görevimi tam bitirmişken kapı ziliyle yattığım yerden hızla doğruldum. İşte o büyük an gelmişti. Bir süre kadınların kapı ağzında selamlaşma faslının bitmesini gizlice bekledim. Sonunda salona geçip oturduklarında, hızlıca odamdan çıkarak mutfakta hazırlık yapan anneme çaktırmadan salona doğru süzüldüm. Hiç olmazsa annem gelene kadar kadınlardan birkaç şey öğrenebilirdim. Salona geçtiğimde Gönül abla ve yanında daha önce hiç görmediğim bir kadın vardı ve bu kadın kesinlikle altın gününden değildi.. Neden bu kadar kesin konuştuğum konusuna gelirsek de; ilk başlarda amacım sırf börek, çörek ve kısır yemek için katıldığım altın günleri, bir anda hayatımın anlamı oluvermişti. Annem ilk başlarda gitmeme izin vermesede zorla gidip teyzelere kendimi sevdirmiş ve şimdi ise altın günlerin vazgeçilmez oğlanı oluvermiştim. "Hoş geldiniz" diyerek gülümseyerek salona girdim. Gönül abla da benim gibi gülümseyerek yerinden kalkıp, sıkıca bana sarıldı. "Hoş bulduk Tekinciğim, çok özlemişim seni. Geçen ayki günde yoktun nasılsın, neler yapıyorsun görüşmeyeli ?" "Aynen Gönül abla, üniversite sınavı var malum o yüzden bir süre kısıra ve sizlere veda etmek zorundayım." "Ay evet sınavlar hiç bitmiyor ki. Bak abisi bu da benim oğlum Furkan, o da bu sene lise sınavlarına girecek." Diyerek, yanındaki kanepede oturan gözlüklü çocuğu gösterdi. Çocuk ayağa kalkınca "hoş geldin abicim" diyerek, göstermelik kafasını bir iki kez sevdim ve bu defa bakışlarımı diğer kadına doğru çevirdim. Gönül abla anlamış gibi hemen tanıştırma faslına geçti. "Bu da benim kuzenim Suzan. Bursa'dan ziyarete geldi." "Öyle mi, sizde hoş geldiniz" "Hoş bulduk evladım." O an annem elindeki çay tepsisi ile içeri girdi. "Hah paşam, tanıştınız mı Furkan ile ?" "Hı hı, tanıştık anne." "Ee iyi madem, hadi oğlum Furka'nın canı sıkılmasın. Al sen Furkan'ı odana götür, ben size tabak yapar getiririm." Ee ben ne konuştuklarını nasıl duyacağım? Hadi oğlum Tekin, çalıştır içindeki Einstein'ı der demez aklıma acayip bir fikir geldi. İstemeyerek de olsa; "tabi tabi, hadi gel Furkan gidelim biz" diyerek salondan çıkmadan önce cebimdeki telefonumun ses kaydını açtım. Furkan'ın çantasını almasına yardım eder gibi yaparak, telefonumu gizlice cam kenarına koyup salondan öyle çıktım. Odama girerken Furkan da hemen arkamdan geldi. Kapıyı kapatıp yatağıma uzanırken misafir çocuğu da ayakta dikilmeye başladı. "Bakma oğlum öyle, şu sandalyeyi çek otur." Diyerek çalışma masasındaki sandalyeyi işaret ettim. Anında söz dinleyip sandalyeyi almış daha sonradan ise benim karşıma geçerek oturmuştu. Sanırım bu çocuk, diğer yaramaz misafir çocuklarından daha farklı olabilirdi... İçimdeki ses tam bunları söylemişken, Furkan eliyle bilgisayar masasını gösterince bu misafir çocuğunda diğerlerinden bir farkı olmadığını anladım. "Hayır bilgisayarımla oynayamazsın" diye kesin ve sert bir şekilde uyardım. Furkan ise çantasındaki test kitabını çıkarıp, şaşkın gözlerle bana baktı. "Yok Tekin abi, ben sadece masadaki kalemini alabilir miyim diye soracaktım. Yanıma kalem almayı unutmuşumda.." dediğinde içimdeki vicdan azabı anında devreye girdi ! "Ne yani sen şimdi bilgisayarla oynamak varken, test mi çözeceksin ?" Şaşkınca sorduğum soruya, gözlüklerini düzelterek cevapladı. "İstediğim liseye girebilmek için çok iyi çalışmam lazım. Hem ben uzun zamandır bilgisayar oyunları oynamıyorum, annem izin vermiyor." Ah ulan bak yine vicdan yaptım ! Küçücük çocuk oynaması gerektiği yaşta testlere mahkum oluyordu. "İstediğin kalemi alabilirsin" dediğimde Furkan ayağa kalkıp, masadan rastgele bir kalem alarak tekrar kalktığı yere oturdu. "Tekin abi, sen lise son sınıfsın değil mi ?" "Evet" "Peki lise kolay mı ?" Diye merakla soru sormasına karşı, sırıtarak cevap verdim. "Tabii, mesela sen sınavlara girmiyorsun" "Gerçekten mi ?" "Evet, çünkü daha çok sınavlar sana giriyor." Demem ile Furkan korku dolu gözlerle bana bakınca, kahkaha attım. Şaka maka, uzun zamandır ilk defa bir komşu çocuğuna ısınmıştım. "Furkan, sen günde kaç saat test çözüyorsun ?" "Okulda iki ders, ondan sonra dershaneye gidiyorum. Orada da dört saate yakın çözüyoruz. Akşama da eve gelince biraz bakıyorum işte." "Höh be oğlum, arada nefes alsana bu ne çalışma." "Annem ve çevremdeki herkes çalışmazsam eğer başarısız olacağımı söylüyor. Hem alıştım artık, fazla arkadaşımda yok o yüzden canım sıkıldıkça test çözüyorum." Çocuk çocukluğunu yaşayamazsa eğer ileride ne kazanırsa kazansın, nasıl mutlu olabilirdi ki ? "Bundan sonra Tekin diye bir abin var. Kalk bakayım ayağa, bırak elindekileri." Demem ile Furkan şaşırsa da, dediklerimi yapıp kalktı. Karşısına geçip ensesinden tutarak gözlerine baktım. "Bak koçum, bundan sonra her hafta sonu beraber halı saha maçlarına gidiyoruz. Ha bir de benim ikizim Metin ve kankam Buğra var. Artık onlar da senin abin sayılır. Onlarla da arada basketbol oynarsın. Son olarak da, canın her sıkıldığında veya dertleşmek istediğinde hemen bize geliyorsun." Demem ile Furkan'ın yüzü bir anda aydınlanıp, bir anda söndü. "Ama annem.." Diye, başladığı cümlesini bitirmesine izin vermedim. Çünkü endişe duyduğu şeyi tahmin etmek pek de zor değildi. "Sen o kısmı hiç dert etme, ben Gönül Teyzeyi ikna ederim." diyerek kafalarımızı tokuşturduktan sonra Furkan kocaman gülümseyerek bana sıkıca sarıldı. İşte herşey bazen göründüğü kadar mükemmel olmaya bilirdi. Gazetelerimizin bulmaca kısmına bile, örnek olarak gösterilen kişi kısmına 'komşu çocuğu' yazılan bu devirde, belki de komşu çocuklarının ne çektiğini bilmeden yargılıyorduk. Tabi bu durum her komşu çocuğu için geçerli değildi ! Ve bazen şu içimdeki yufka yüreğime benim de sarılasım gelmiyor değildi... *** B Ö L Ü M |
0% |