Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️


***


~GÖZDE~


Bıraksalar serbest stil adında pijamalarımla geleceğim iş yerine, bugün adeta yeni gelinler gibi nazik ve kibar bir takım giyinerek gelmiştim. Bu durum elbette ki müstakbel kayınvalideciğim buraya gelişine özeldi. Sırf bu yüzden sabah erkenden kalkıp uzaktan bakıldığında; ‘tam senlik gelin adayıyım’ diye mesaj veren, güzel bir takım seçip giyinmiştim..


Ve bugün Zehra Hanım sabah erkenden ajansa gelerek, Sinsirella ile konuşmuştu. Yarım saat süren özel konuşmaları, Sinsirellanın beni ofis telefondan araması ile son buldu. Telefonda beni odasına çağırdığında sesinde ki samimiyetsizliği bir tek benim anladığıma yemin edebilirdim. Kesin Zehra Hanım yanında diye samimi konuşmak zorunda kalıyordu. Gerçi samimi dediğim “Gözde, lütfen odama gelir misin?” Demesinden başka bir şey değildi.


Tabi ben Sinsirellanın emrivaki konuşmalarına alışkın olduğumdan dolayı, bu durum bana Full HD de film izlemek gibi gelmişti. Odaya girdiğimde Zehra hanım bütün zarifliği ile ayağa kalkmış, beni yine samimi bir şekilde sarılarak selamlamıştı. Bu kadın kesinlikle benim kaynanam olmalıydı.


Zehra hanımdan ayrıldıktan sonra Sinsirellanın patlıcan renginde ki yüzü ile karşılaştığımda içimdeki ben, beyaz mendili çoktan eline almış horon başına geçmişti. Zehra Hanım yerine tekrar otururken, bende hemen karşısındaki koltuğa oturdum. Sinsirellanın boğazını temizlemesi ile bakışlarımı ona doğru çevirdim. Masanın üzerinde ellerini birleştirerek imalı bakışları ve yaptığı vurgularla bu olaydan memnuniyetsiz


olduğu açık ve net belli oluyordu.


“Gözdeciğim fazla uzatmıcam, siz zaten dün Zehra hanımla herşeyi kararlaştırmışsınız. Burcu hanıma haber verelim, hemen elbisenin ölçüleri ve renk seçimi alınsın.” Cümlelerinde ki gizli vurgular ve kıskançlığın kokusu buram buram geliyordu ama bu kimin umrunda? Oh olsun sana ! “Tabi ben bizzat ilgileneceğim Sinem hanım, siz hiç merak etmeyin” diyerek karşımda oturan Zehra hanıma bakarak gülümsedim.


“Zehra hanım, isterseniz biz vakit kaybetmeden ölçü alma işlemlerine başlayalım” dediğimde, kadıncağız sanki bunu bekler gibiydi. Bana içten bir şekilde gülümseyerek ayağa kalkınca, bizde Sinem ile aynı anda kalktık. “Aslında çok iyi olur canım, biliyorsun vaktim kısıtlı. Bu arada Sinemciğim yarın kızımı hemen yanına yolluyorum, gerisi sizin ortak zevkinize kalmış.” Ben Zehra hanıma karşı içten bir şekilde gülümserken, Sinem ise sahte bir tebessüm ile bakmakla yetindi. “Tabi Zehra Hanım siz hiç merak etmeyin, Cansu'ya şahane bir elbise tasarlayacağım.”


“Buna eminim canım. O zaman daha sonra görüşmek üzere.” Diyerek arada masa olmasından dolayı elini Sinem'e doğru uzattı. Bu durum karşısında Sinem, Zehra hanımın uzattığı eline kısa bir bakış atıp, samimiyetsiz bir gülümseme ile sıkmak zorunda kalmıştı.


Sol tarafımdaki Şeytan “oo, sana mucuk mucuk Sinsirellaya yallah” diyerek güldüğünde, bende içimden kahkahalarla karşılık veriyordum. Sağ tarafımdaki Melek ise “oturmaya mı geldik hadi..” Diyerek bu sefer eline beyaz mendilimi o almış, kınamın ön hazırlığı için oynamaya başlamıştı.


Gün içinde kayınvalideciğimin ölçüm işlemlerini bitirip, kısa detayları da gözden geçirdikten sonra Zehra hanımı keyifle ajanstan uğurladım.


Kolumdaki saate baktığımda ise öğlen arası olmasına çok az bir vakit vardı. Hemen masadan kalkıp toparlandım. Bugün hastaneye, Doktor Cevriyemin yanına gidecektim. Tam odadan çıkacakken cebimdeki telefonumun titremesiyle durdum. Telefonu çıkarıp elime alırken, mesajın ajanlık yapan kardeşimden geldiğini görünce hemen açıp baktım.


GELEN MESAJ: TEKİN


Olay yerinden bildiriyorum. Misafirler adı altındaki örgüt, daha eve ulaşamadı. Akşama net bir şekilde rapor verilecektir ;)


Mesajı okurken sesli bir şekilde güldüm. Tekin'in bu işin üstesinden geleceğine emin olduğumdan dolayı rahat bir şekilde dışarıya çıktım. Ofisin önündeki taksi durağına gidip sırada bekleyen ilk taksiye bindim. Hastanenin adresini şoföre verirken bir yandanda çantamdan telefonumu çıkararak Feyza'ya yolda olduğuma dair kısa bir mesaj attım. Doktor Cevriyem anında; 'bekliyorum' diyerek kısaca yanıt verdiğinde, gülümseyerek telefonun ekranını kilitleyip geriye doğru yaslandım.


Yirmi dakika süren yolculuğum hastanenin önüne gelmem ile son buldu. Taksinin ücretini ödeyip indiğimde, bu defa Doktor Cevriyemi aradım. Feyza telefonu açana kadar ben çoktan hastaneye girmiş yürümeye devam ediyorken, sonunda telefon açıldı.


“Geldin mi ?”


“Evet canım geldim, kaçıncı kata geleyim?”


“Üçüncü kata çıkacaksın. Ben zaten asansörün önünde seni bekliyorum” dediğinde, gülümsedim.


“Tamam canım görüşürüz” diyerek telefonu kapattım. Hızla ilerideki asansörlerin olduğu bölüme doğru gidip düğmesine basıp beklemeye başladım ama asansörün yedinci katta olduğunu gördüğümde gözlerimi devirdim. Ayağımda topuklu ayakkabılar olmasaydı eğer, üç kat beklemektense spor adında merdivenleri depar atar tırmanırdım ama malesef ki sabır gösterip beklemekten başka yapacak bir şeyim yoktu. Oflayarak sabırla beklemeye başladım. Asansörün tam önünde beklerken, arka sırama gülüşerek konuşan bir çift geldi. Onlara hiç bakmadan beklemeye devam ederken, arkamda ki kişi kolunu uzatarak asansörün düğmesine bastı. Yanaklarımı şişirip kafamı kaldırdığımda asansörün altıncı katta olduğunu gördüm. Tam o esnada arkamdaki adam bu sefer de asansör tuşuna peş peşe basarak geri çekildi.


Sanırım asansör çağırma tuşuna defalarca basarak daha hızlı geleceğini sanan tek millet bizdik… Ben tam bu düşünceme gülümserken, arkamdaki kızın sesini duymam ile gözlerim anında far görmüş tavşan gibi açıldı. Bu ses ? Bu sesi nerde olsa tanırdım ! Arkama hızla döndüğümde tanıdık simayı görmem ile şaşkınca; “Tuğçe !” Diye sorgular bir şekilde baka kaldım. Namı değer yılan Tuğçe !


Lise yıllarımızda aynı sınıftaydık. O zamanlar da ben, Feyza ve Tuğçe lise birinci sınıfta çok yakın arkadaşlardık. Bizden bir sınıf yukarıda olan okulun yakışıklısı ve basketbol takımının kaptanı olan Emre ise o zamanlar okulun en popüler çocuklarından birisiydi. Emre uzun bir süre Feyza' nın peşinden koşmuş ve sonunda sevgili olmuşlardı. İşte tam da o zamanlarda demek ki bu Emre gavatının ne yapacağını hissetmiş olacağım ki, hiçbir zaman bu ilişkiyi onaylamamıştım ama gel gör ki, Feyza aşık olmuştu ve benim elimden gelen hiçbir şey yoktu.. Kısa bir süre sonra bende bu durumu mecburen kabullenmiştim. Feyza ve Emre bir süre sonra okulun en gözde çiftlerinden biri olurken, yılan Tuğçe sinsi bir şekilde Emre'nin aklına girmiş ve onu etkileyerek gizli saklı bir aşk yaşamışlardı.


Dersin Aşk-ı Memnu dizisi çekiyorlar..


O derece iğrenç bir durum içerisinde, Feyza iki sene o gavatla çıktı. En son lise üçüncü sınıfta Feyza'nın şüpheleri ve benim olayı didiklemelerim ile birlikte, bütün olaylar sonunda gün yüzüne çıktı. Feyza hem dost kazığı hemde aşk acısı çektiğinden dolayı o dönem malesef ki bunalıma girdi. Feyza'yı eski güler yüzlü haline getirebilmek için elimden geleni yapsamda, Emre gavatı okuldan mezun olana kadar benim Doktor Cevriyem tam anlamıyla içine kapanmıştı.


“Aaa Gözde, bu gerçekten sen misin ?” Yok canım bu benim çakmam. Ben şaşkınlık ile tepki veremez iken tekrar konuştu karşımdaki; Bim den ucuz- Bizans


dan daha kahpe olan kadın..


“Emre aşkım bak, yıllar sonra kiminle karşılaştık !” Emre'nin ismini duyunca şaşkınlığımdan dolayı aklıma Tuğçe’nin yanındaki adama hiç bakmadığım geldi.


“Merhaba Gözde. Uzun zaman oldu gerçekten, nasılsın ?” Sizi gördüm beter oldum demek çok istesemde bunu şimdi demeyecektim. Sakin ol kızım, Sakin ol !


“Çok iyiyim sağolun, sizi sormalı ?”


Tuğçe soruma karşı Emre ile tutuştukları ellerini gözüme sokarcasına havaya doğru kaldırdı. “Gördüğün gibi tatlım, bizde çok iyiyiz” deyince gülümsedim. İçimden 'he canım he, gavatın boynunda bir tasması eksik' demek istesemde, yine lafımı yutarak sahte bir tebessüm kondurdum yüzüme.


“Aman ne güzel, evlendiniz mi bari?” Diye kinayeli bir şekilde soru sorduğumda, bu sefer Emre cevap verdi.


“Yok hayır, nişanlıyız.”


Tuğçe eksik kalır mı ? “Düğünümüz iki hafta sonra, bugün de buraya bir akrabamıza davetiye vermek için gelmiştik” diye hemen dipnot paylaştı.


Milletin hayatı sürprizlerle dolu olurdu, bizimkiler de anca Sinsilerle…


“Hayırlı olsunda da çok merak ettim, siz kaç senedir çıkıyorsunuz ?” Tuğçe yüzündeki zafer gülümsemesi ile “sekizinci senemiz” diyerek kafasını Emre'nin


omzuna koyduğunda, ikisine bakarak içten bir şekilde gülümsedim.


“Sekiz mi ? Ee maşallah, zaten biraz daha sevgili olarak takılsaymışsınız devlet sizi


ilişkiden emekli yapacakmış” diyerek şaka ile karışık laf soktuğumda, biraz da olsa rahatlamıştım.


Sözlerimi idrak eden Tuğçe sinirden kıpkırmızı olurken, Emre ise esprime karşı sanırım ayıp olmasın diye hafif bir tebessüm etti. Laf sokmanın vermiş olduğu zaferle gülümseyerek bir türlü gelmeyen asansöre dönüp baktığımda, sonunda üçüncü katta


olduğunu gördüm. Ha gayret gelecek inşallah.


Tuğçe az evvelki laf sokuşumu kaldıramamış olacak ki, anında savunmaya geçti. “Ee Gözde, sen neler yapıyorsun. Bekar mısın hâlâ ?” Diye bana taş atmaya çalışıyor oluşuna gülümsedim. Bak bak, laf sokmaya çalışıyor haspam...


“Evet canım hâlâ bekarım. Şu anda da ünlü bir şirkette moda tasarımcısı olarak çalışıyorum.”


“Ne hoş, artık darısı senin başına” Samimi olmayan bir tebessüm ile “teşekkürler” diyerek tam gözlerimi devirmiştim ki, bu seferde Emre gavatı bana bir soru yöneltti.


“Bu arada geçmiş olsun, hasta mıydın ?” Belli ki hastaneye geliş amacımı soruyordu ama bu sorusunu ona çok ağır bir şekilde yutturacaktım…


Bu sefer içten bir şekilde gülümsedim. “Yo hayır, ben iyiyim teşekkür ederim. Tabi siz bilmiyorsunuzdur, Feyza bu hastanede Doktor bende onun yanına gelmiştim.”


Emre, Feyza'nın ismini duyunca sanki bir mors olmuş ve yüzünde şaşkınlık emojisi yerini almıştı. Tabi yanındaki kahpe bizans Tuğçe'nin yüz halini söylemiyorum bile. Feyza'nın burada çalıştığını bilse adım gibi emindim ki Emre'yi buraya hayatta getirmezdi.


“Ya öyle mi ? Doktor oldu demek.”


“Ya öyle, Doktor oldu benim kuzum” dedim. Resmen şu an yavrusuyla gurur duyan anne kartal gibiydim.


“Ee peki hâlâ okulda ki gibi içine kapanık mı?” Tuğçe'nin yaptığı bu ima sinirlerimi iyice bozarken, Emre’nin “Tuğçe !” Diyerek koluna asılması ile saçını başını yolma isteğimi zar zor dizginledim.


Sol omzumdaki Şeytan “hadi Gözde çalıştır saksıyı, şu kahpe bizansa çok iyi bir kapak yapman lazım !” Diyerek beni gaza getirirken, sağ tarafımdaki Melek ise doğaçlama takılmamı söyler gibi; “aklına gelen ilk şeyi söyle gitsin” dedi. İşte tam da o anda aklıma gelen ilk şeyi söyledim…


“Hayır canım, senin bildiğinin aksine Feyza o durumu atlatalı çok oldu ve şu an ünlü bir Cerrah ile sevgili. Hatta çifte kumrular aynı yerde” deyip gülümseyerek, işaret parmağımla etrafı gösterdim.


“Yani burada meslektaş olarak çalışıyorlar.” Ben zafer kazanmışcasına gülümserken çakma Behlül ve Bihter’den kısa bir süre ses çıkmadı. Tam Tuğçe ağzını açıp bir şeyler zırvalayacak iken, uzaydan gelen asansörümüz sonunda gelebilmiş ve beni bu durumdan kurtarmıştı. Kalabalık bir grup dışarı çıkarken ezilmemek adına kenara çekildim. Hepsi çıktıktan sonra hemen girdim içeriye, amacım her ne kadar onları burada bırakıp gitmek olsa da Emre zekisi anında atağa geçerek Tuğçe ile beraber içeriye girdi. İstemeye istemeye sordum..


“Kaçıncı kat ?” Tuğçe samimiyetsiz bir gülümse ile “altıncı kat canım” diye kelimeleri yayarak konuşunca, ister istemez yüzümü buruşturdum. Hay canına senin..


Dur bir dakika ! Ee bunlar şimdi altıncı kata çıkacak, bende üçüncü kata. Bu asansörde ilk benim katta


duracağına göre Feyza beni asansörün önünde beklediği için ben çıkar çıkmaz, Feyza'nın bu Aşk-ı Memnu çakmaları ile karşılaşması kaçınılmaz olacaktı ! Riske giremem.. Ben bu durumu anlatmadan önce Feyza’nın bu iki haini öylece görmesine izin veremezdim ! O yüzden direk altıncı kata basarak asansörün kapanmasını bekledim. Artık yapacak bir şey yoktu, onlar indikten sonra üçüncü kata bir daha inecektim. Asansör hareket ettiğinde arkamda duran Tuğçe'nin bana seslenmesi ile gözlerimi devirerek isteksiz bir şekilde arkama doğru döndüm.


“Gözdeciğim, hazır buraya kadar gelmişken Feyza ve sevgilisiyle de görüşüp davetiyemizi vermek isterdim ?” Ben şaşkınlıktan dolayı Tuğçe'nin sözlerine ne cevap vereceğim diye düşünürken, çakma Behlül anında Tuğçe'ye parladı. “Tuğçe ! Ne saçmalıyorsun ?”


“Ne var ki bunda sevgilim? Sonuçta geçmiş geçmişte kaldı. Hem bu bahane ile Feyza'yı da sevgilisini de görmüş oluruz.” Sinsi şey hemen anladı yalanımı ! Ben bu kıza boşuna yılan demiyordum. En iyisi sonuna kadar mücadele etmek...


“Ee tabi canım orası öyle. Eğer çok istiyorsan gider söylerim, beraber kafeteryada buluşuruz" dedim, kabul etmemelerini umarak. Neyse ki Tuğçe bir şey demeden önce Emre ekmeğime bal sürer gibi konuşmuştu. “Tuğçe belki yoğunlardır, rahatsız etmeyelim. Biz davetiyeleri Gözde'ye verelim o verir”dediğinde, planımın işe yarıyor oluşuna içten bir şekilde sevindim.


“Ya tabi ki canım, elime mi yapışacak sanki veririm ben.” Diye gülümsedim zafer kazanmışcasına ama o zaferim malesef ki bir saniye bile sürmedi...


Tuğçe yapma bir gülümseme ile Emre’ye baktı. “Hayatta olmaz aşkım. Buraya kadar gelmiş iken kendi ellerimle vermek isterim” deyip, ardından gülümseyerek bana döndü. “O zaman Gözdeciğim senin de davetiyeni kafeteryada veririm” diye sırıttığında, malesef ki elimden daha fazla bir şey gelmedi. Çünkü lanet asansör altıncı kata gelmişti. Çakma Bihter kılıklı Emre'yi çekiştirerek asansörden çıkarırken bana gülümseyerek “Gözdeciğim bizim yirmi dakikalık bir işimiz var, sende bu arada Feyza'ya haber verirsin kafeteryada görüşürüz” diye, cümlelerini ardı ardına sıralayarak gitti.


İşte benim hikayemin sonu da böylelikle yazıldı. Daha mutlu bir yuvam olmadan Feyza tarafından on sekiz yerimden bıçaklanmıştım. Hatta o hırsla gözü dönen Feyza, bana iki kez kalp masajı yaparak beni dünyaya tekrar getirmiş ve hemen ardından nereden bulunduğu bilinmeyen bir silahla kafama üç kez sıkmıştı.. Tabi olaylar bununla da kalmadı. Göz dönmesi bir türlü geçmeyen Feyza, beni sedye ile hastanenin çatısına çıkarmış daha sonra da, boşluğa yavrusunu uçması için tekmeleyen kartal gibi tekmeleyerek atmıştı. Tek sorun, kartal yavrusunun kanatları var iken benim ise sadece sedyedeki çarşafım vardı. Haberlere ve gazetenin üçüncü sayfasına konu olacak şekilde olan sonum, böylelikle bitti…


Gözümün önünden geçen bu sahneler bana dehşet anları yaşatırken, aynı zamanda ayaklarımda da derman bırakmamıştı. “Tövbe estağfurullah” diyerek yere oturdum ve; “Allah'ım ! Ne olur sen bir çıkış kapısı göster bana” diyerek son bir umut, ellerimi açıp duâ etmeye başladım. Tam da o sırada “hanımefendi, siz iyi misiniz ?” Diye bir ses duymam ile kafamı kaldırıp, bana seslenen kişiye baktım. Karşımda uzun boylu, ela gözlü bir adam vardı. Hayda, ben az önce bu asansörde tek değil miydim ? Demek ki çakma Behlül ve Bihter'in ardından ağzı açık bir şekilde bakarken, adam da asansöre girmişti. Ben bu durumu idrak etmeye çalışırken, karşımdaki adam bu sefer oldukça endişeli bir şekilde dizlerinin üzerine çökerek nabzımı kontrol etti.


İşte o an da fark ettim ki, üzerinde beyaz önlük ve yakasında ‘Dr.Efe Ağaoğlu’ yazan bir kartvizite vardı..


“Biz en iyisi acile inip  tansiyonunuza bir bakalım” diyerek, hızla ayağa kalkıp en alt tuşa bastı. “Valla doktor bey, ben onun yerine bi doz sakinleştirici alsam hiç fena olmaz..”


Çünkü şuan sakinleştiriciye çok ihtiyacım vardı. Ya bugün bu işin üstesinden gelecektim, ya da Feyza tarafından kim vurduya gidecektim…


***


B Ö L Ü M


S O N U


Loading...
0%