Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm : Kıymetlilerimdeki kıyamet

@hayalperestbegonya

 

 

 

*** Bu kitapta bulunan tüm hesaplar , kurgudan ibarettir. ***

 

Nefesimi tuttum , korkmuyorum

 

...

 

 

Kimi insanlar vardır. Herkes tarafından çok sevilir , saygı görülür. Öyledir ki , o insanlara olan bağlılığımız onlara daha fazla sevgi beslememize sebep olur. Bu sevilip , saygı gören insanlar ise bu sevgi ve saygıyı hak etmese dahi sanki bunu hak ediyormuş gibi davranır. Gerçekten bu sevgi ve saygıyı hak edenler dışında...

Ve yine bazı insanlar vardır.

Bu insanlar ise toplum tarafından öyle bir dışlanmış , ayrıştırılmıştır ki onların varlığı bile topluma nefret ve kin aşılar. Bunlar kim midir ? Hepimiz biliyoruz ki zengin dilinde alt tabaka ,toplum için yoksul olan o kesimdir. Suçları yoktur. Ama buna rağmen insanlar onlardan nefret eder. Toplum için zarar olduğunu düşünürler.

Ama bilmedikleri bir şey vardır.

Asıl bu zihniyetle , onlar toplum için tehlike olandır.

Ve yine bazı insanlar vardır ki , bunlar nefret ile beraber sevgiyi de elde ederler. Bazıları için tehlikeden ibaretken , bazıları için dünyayı pisliklerden kurtaran kahramanlardır.

Evet , onlar katillerdir.

Hepimizin içinde yaşayan , ortaya çıkmak için doğru anı kollayan , o bir diğer kişiliğimizdir.

Başıma her ne gelirse gelsin bu yolu asla tercih etmedim. Ben Mahra Kandemir , sevgi ve saygıyı en dibine kadar gören o kesimdeydim. Annemi kaybettiğimde bile içimdeki o katil ortaya çıkmadı. Buna izin vermedim. Ben kimseye zarar veremezdim. Ufacık bir yaraya bile iyileşmesi için yol ararken , bir canı bedeninden ayıramazdım.

Ya da sadece öyle zannediyordum.

Vücudumda hissettiğim keskin ve sancılı ağrılar sanki üzerimden tır geçmiş gibi hissetmeme neden oluyordu. Özellikle saç diplerimde hissettiğim o ince sızı , saçlarım yolunmuş gibi hissetmeme neden oluyordu. Ağrılarım o kadar fazlaydı ki , gözlerimi açmaya mecalim yoktu. Olsa dahi üzerime çöken ağrıdan ziyade gözlerimi açamıyordum.

Tâ ki , saçlarımı koparırcasına çeken bir elin varlığını hissedene dek. Her kim ise saçlarımı öyle bir çekmişti ki , dudaklarımdan firar eden çığlığa engel olamadım. Buna bile mecalim olduğunu sanmıyordum. Ama bu çığlık beni bile şaşırtmıştı.

Yüzüme dökülen buz gibi suyla aniden, tüm ağrılarıma rağmen bir hışımla gözlerimi açtım.

" Sonunda uyandın , uyuyan güzel."

Duyduğum ses kulağıma yabancı gelirken , bulunduğum yeri sorguluyordum. En son hatırladığım şey , önümüzdeki hafta düzenlecek olan defile için katıldığım provadan sonra , eve gidip duş almış ve yeşilin hakim olduğu odamda , beyaz çarşaflarla bezenmiş yumuşacık yatağıma uzanıp uyumuş olduğumdu.

Şimdi ise bulunduğum yer kapkaranlık bir odadan ibaretti. Tabi kenarda duran küçük gaz lambasını saymazsak. Ellerimi hareket ettirmek istediğimde , ellerimin milim yerinden oynamaması kaşlarımı çatmama neden oldu.

Ellerim ve ayaklarım bir sandalyeye bağlıydı.

Bir dakika , bir dakika. Benim ellerim ve kollarım neden bağlıydı ?

Lanet olsun ! Ben bu hâle ne ara geldim , dahası benim burada ne işim vardı , buraya nasıl gelmiştim ?

Gözlerimi az önce benimle konuşan kişiye çevirdim. Yüzündeki siyah maske yüzünden kim olduğunu anlamamıştım. Ki zaten sesi de yabancıydı.

" Siz kimsiniz , benim burada ne işim var ?"

Bu insanlar kesinlikle kiminle uğraştıklarını bilmiyordu. Ben Mahra Kandemir , ünlü iş adamı Somel Kandemir'in kızı olmakla beraber , defilelerin bir numaralı yüzü olarak , o podyumlarda yer alan bir mankendim !

Beni beni , dünyanın yüzünü nasıl kaçırırlardı !

" Hatırlamıyor musun uyuyan güzel ?"

Kaşlarımı çatarak karşımdaki adama baktım. Sahi bu adamlar evime nasıl girmişti? Evimde yirmiden fazla koruma vardı. Dahası babam sayesinde geliştirdiğim teknolojiyle , eve yabancı biri girdiği anda evdeki tüm alarmlar devreye giriyordu. Korumaları atlatsalar , muhakkak ki o alarmın gürültülü sesine uyanırdım. Bir şeyler yanlıştı. Yabancı kimse evime giremeyeceğine göre , evimde bir düşman besliyordum.

Bu düşünce beynimde peyda olup gezinirken , hainin kim olabileceğini düşünüyordum. Tabi öncesinde bu lanet yerden kurtulmanın bir yolunu bulmalıydım.

" Ne saçmalıyorsun , sen karşında kimin olduğunu biliyor musun ?"

Bir eli çeneme gidip , orayı bir kediyi okşar gibi hafifçe parmaklarıyla okşadı. Daha sonra gözlerini tekrar gözlerime çevirip , çenemdeki eliyle yüzümü yüzüne yaklaştırdı.

" Bilmez miyim. " dedi kinayeli bir sesle. " Koskoca Somel Kandemir'in kızı , ünlü mankan Mahra Kandemir'i kim nasıl tanımaz ?" diyerek resmen alay etti.

" O zaman hangi cesaretle beni bu lanet yere getirirsin !" diyerek tek kaşımı kaldırdım. Bu hareketime karşımdaki yabancı gülerken , ben deli olabileceğini düşünüyordum.

" Cılız bir kadına göre cesaretin fazla büyük prenses."

" Ne saçmalıyorsun be ! "diye hiddetle bağırdım. Evet ben bir mankendim. Boyuma göre vücudumun zayıf kalması beni cılız yapmazdı. Hem tanrı aşkına benim vücudum yeteri kadar zaten dolgundu , göğüslerim dışında... Yani bu yabancının dediği şeyi sadece iltifat olarak algılayabilirdim. Aksi mümkün bile değildi !

Karşımdaki adam bir anda tekrar saçlarımı çekince elimde olmadan tekrar bağırdım.

O pis elleri bir daha saçlarıma değerse , onu geldiği yere geri gönderirdim. Bunu cidden yapardım.

" Bir daha sesini yükseltirsen , zarar gören tek şey saçların olmaz. "

Ellerini saçlarımdan çekip , parmakları arasına dolanan bir kaç tel saçımı , elinde pislik varmışçasına silkeleyerek yere attı. O saç tellerine bakarken içim acıyordu. Kıvırcık saçlarımı annemden almıştım. Onun da benim gibi dolgun kıvırcık saçları vardı. Ki canımı yakan bu değildi. Benim canımı acıtan , her bir saç telime özenle bakan annemden sonra , bir daha ben bile saçlarıma ellemeden , güvenilir ellere bırakarak bakımını yaparken , bu adamın hiç acımadan saçlarıma elleyip onları koparmasıydı...

Bunu nasıl yapabilmişti ?

Kıymetlilerime nasıl zarar verebilmişti ?

Gözlerim dolarken tek düşündüğüm annemdi. Onu yıllar önce bir trafik kazasında kaybetmişim. Evet , doğru duydunuz. Ben annemin öldüğünü babamdan öğrendim. Bilmiyordum ki... Komadaymışım babamın dediğine göre. Neden komada olduğum ise bir muammadan ibaretti. Ne ailem biliyordu ne de ben hatırlıyordum nedenini. Benim henüz komada olduğum bir dönem , annem beni ziyarete gelirken bir trafik kazasına kurban gitmiş. Öyle ki ben annemin cenazesine bile gidemedim. Bu canımı zaten yakarken , bir de annemden bana yadigâr kalan saçlarıma zarar veriyordu bu pis eller.

Benim canım yanmasındı da , kimin canı yansaydı ?

Ağlamamak için gözlerimi kırpıştırıp tavana doğru baktım. Bu lanet olası adamın ağladığımı görmemesi gerekiyordu.

" Aferin. Böyle uslu ol kedicik."

Bu adam deli miydi ? Uyandığımdan beri lakaplar takıp duruyordu. Bir uyuyan güzel , bir prenses şimdi de kedicik!

Kesinlikle kafasında birkaç tahtası eksikti !

" Neden buradayım ?"

Söylediklerim karşısında sırtı bana dönük olan adam tekrar bana döndü ve bu sefer yolduğu saçlarımı okşamaya başladı.

Tanrı aşkına , biri o eli saçlarımdan çekmesini söylesin yoksa adabımı bozup o eli bir taraflarına sokmasını bilirdim !

" Pek önemli değil prenses. Birazdan buradan gideceksin merak etme."

" Nasıl yani , para falan istemiyor musun ?" diye hayretle sordum.

Bu adam para falan istemeyecekse beni neden kaçırmıştı , üstelik bu işkence niyeydi !

Kaşlarımı çatarak karşımdaki adama baktığım sırada gür bir kahkaha patlattı.

" O dediğin şeyden bende fazlasıyla var prenses. Senin Parana ihtiyacım yok yani... Ama senin varsa , diğer odaya geçebiliriz. " diyerek göz kırptı.

Bu düşünce midemi bulandırırken , iğrenerek yüzümü ondan geriye çevirdim.

Hayır, hiç birliktelik yaşamamış değildim. Daha önce de birliktelik yaşadığım birkaç kişi olmuştu. Lakin onların hepsi duygusal bağ yaşadığım insanlardı. Yani sevgililerimdi. Bir kişiye his beslemediğim sürece onunla değil ilişkiye girmek, yan yana yürümek bile benim için bir azaptan ibaretti. Ki karşımdaki adamdan iğreniyordum. Üstelik bunun için para teklif ediyordu.

Pardon da beni Orospu ya da fahişe mi sanıyordu bu adam ?

" Düşüncelerini kendine sakla ve beni buradan çıkar. "

Beni umursamadan odadan çıktıktan sonra onun ardından içeri iki kişi girdi. İkisinin de yüzünde diğer adam gibi maske vardı. Lakin birinin elinde çuval benzeri bir şey vardı.

Onu kafama sokmayacaklardı değil mi ?

İki adam bana yaklaşırken elinde çuval olan , hiç düşünmeden tek seferde çuvalı kafama geçirdi. Diğeri ise kol ve bacaklarımdaki ipleri çözerek beni azad etti. Biri bir kolumdan , diğeri diğer kolumdan tutup , tabiri caizse beni sürükleyerek odadan çıkardılar. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. tek bildiğim bana yabancı olan bu adamların beni bir yere götürdüğüydü.

Önce dümdüz yürüdük. Daha sonra yaklaşık iki kat kadar merdivenlerden aşağı indik. sonra tekrar düz yürüdük ve tekrar merdivenlerden indik. Daha sonra kapı sesinden dışarı çıktığımızı anladım. Beni tekrar sürüklercesine yürüttükten sonra bir arabaya soktular tahminimce. Ki doğru tahmindi , çünkü beni içeri soktukları bu araç ilerlemeye başlamıştı. Kimseden çıt çıkmıyordu.

Böyle bir ortamda konuşmak doğru olur mu diye merak ediyordum. Ama daha karşımda kim olduğunu bile göremiyordum. Göremediğim biriyle nasıl iletişime geçebilirdim ki ?

Derken bir anda araba durdu. Yine o iki adam beni kolumdan sürüklercesine arabadan indirdi ve biraz ilerledikten sonra beni bırakıp gittiler. Arkamdan duyduğum araba sesiyle gitmiş olduklarını garantiledim ve kafamdaki çuvalı çıkardım.

Tam karşıya bakıyordum ki sağ tarafımdan gelen arabayı görmemle , küfürü basmam bir oldu.

" Hassiktir ! "

Hızla koşarak karşı kaldırıma geçtim. Arabanın içindeki adam söve söve ilerlerken ben bir elim kalbimde diğeri dizlerimde korkuyla yerimde dikiliyordum.

Bu caniler beni ana yolun ortasına atıp gitmişlerdi !

Ölme riskimi düşünmeden yapmışlardı hem de !

Bir elim hâlâ kalbimdeyken , gelen araba var mı diye sağıma soluma baktım. Gelen herhangi bir araba görmediğime emin olarak karşı kaldırıma geçtim. Yanımda hiçbir şeyim yoktu. Ne sekreterimi arayabileceğim telefonum, ne de taksi çağırabilecek param vardı.

Bir dakika ya ! Benim paraya ihtiyacım yoktu ki , eve gidince korumalara ödetirdim.

Aklıma gelen bu fikirle , yoldan geçen bir taksiyi durdurdum. Tabi durdurmak denebilirse. Taksi şoförü beni gram umursamadan yanımdan geçip giderken arkasından aval aval bakıyordum. Onu boş verip ardından gelen diğer taksiyi durdurmaya çalıştım , lakin çalıştığımla kaldım.

Bu lanet taksiler toplu anlaşma falan mı yapmıştı , Mahra'yı bindirmiyoruz diye !

Hayır yani kırk yılın başında bir taksiye ihtiyacım oluyordu ve o da en büyük şanssızlığım olsa gerek ki , hiçbir taksi durmuyordu. Ayakta dikilmekten ayaklarım bir hâl olduğu ve bu halime ağlama isteği sebebiyle kaldırım kenarına çöküp oturdum. İki dizimi kendime çekip , kollarımı ayaklarıma doladım. Kafamı ise dizlerime yasladım.

Ben Mahra Kandemir , ne hallere düşmüştüm böyle ?

Eve gittiğim gibi ilk işim çalışanların hepsini değiştirmek olacaktı. Bugün bana bir şey yapmamış olabilirlerdi lakin evime rahatlıkla giren bu adamlar , yarın ya da başka bir gün beni öldürmeyeceklerinin garantisini veremezdi. Bu riski alamazdım.

Evim hakkında yapmam gereken güvenlik önlemlerini düşünürken , bir arabanın durduğunu işittim. Ama kafamı kaldırmak gibi bir zahmete düşmedim. Arabanın kapısının açılma sesini duydum. Daha sonra arabadan inen kişinin varlığını hissettim.

" İyi misiniz ?"

Oradan bakınca kesin bir zavallı gibi görünüyordum.

Neden mi ?

Çünkü üzerimde geceden kalma yeşil askılı atletim ve şortum vardı. Ha bir de en önemlisi , ayaklarımda beyaz pofuduklu terliklerim vardı. Gerçeği artık pek beyaza benzediği söylenebilir mi meçhul... Kesin oradan bakınca komik görünüyordum , ya da zavallı mı demeliydim ?

Evet , hiçbir kelimemi yanlış duymadınız. Şu sokaklarda yeşil pijama takımım ve pofuduk terliklerimle bir macera yaşamıştım az önce ...

Normalde asla utanmazdım. Lakin duyduğum ses bir erkeğe aitti. Hayır hayır , erkek olduğu için değil , bu halime acıyıp arabasını durdurduğu için utanıyordum. Ben cevap vermeyince , kim olduğunu bilmediğim adam yanıma oturdu.

Biraderin canı sıkkın herhalde.

Kısa süre sonra burnuma dolan sigara kokusuyla hızla ayağa fırladım. Adamdan en az beş adım geriye çekilirken , karşımdaki adam da anlam veremeyerek ayağa kalktı

Neden mi öcü görmüş gibi fırladım ?

Sigaraya karşı alerjim vardı. Kokusunu bir dakikadan fazla soluyunca , bir hafta süren bir grip dönemi geçiriyordum. Dahası nefes alma yitimi kaybediyordum. Hayır astımım yoktu. Sadece normal insanlara göre daha farklı reaksiyonlar gösteriyordum.

Karşımdaki adam elindeki sigarasını yere atıp ayakkabısının ucuyla ezdikten sonra bana baktı. Tabi benim onu zaten süzdüğümden haberi yoktu. Keskin bir çene hattına sahipti karşımdaki adam. Geceyi anımsatan dolgun siyah saçlarına parmaklarımı geçirsem , parmaklarımın o doygunluk içerisinde kaybolacağını hissettiriyordu. Yapılı vücuduna çok yakışan siyah takımı , kaslarını saklayamıyordu. Ama bunlar bir hiçti. Çünkü beni en çok mest eden karşımdaki adamın gözleriydi.

Safir.

Gözlerine baktığım an aklıma gelen tek şey buydu. Garip bir şekilde bu Safir mavisi gözler beni heyecanlandırmıştı. Öyle ki karşımdaki adamın dudakları harekete geçip konuşmaya başladığında bile tek odağım Safir mavisi gözlerdi...

Hiç şüphesiz böylesine güzel bir göz rengine sahip kimseyi görmemiştim. Mavi değildi. Safirdi...

" Safir." dudaklarımdan istemsizce bu kelime dökülürken , " Efendim?" diyen karşımdaki adamın gözlerine son kez bakıp kendimi toparladım.

" Sigaraya alerjim var. Bu nedenle biraz garip bir davranış sergilemiş olabilirim. Kusuruma bakmayın lütfen."

Önüme düşen bir tutam kıvırcık saçımı geriye doğru attım.

" Sorun değil." diyerek kafasını hafifçe eğdi. Bir süre daha şüpheyle beni inceledikten sonra , " Orada neden oturuyordunuz ?" Keyfimin kahyası öyle istiyor da ondan , hah ! Gözleri bu sefer üzerimdekileri süzmeye başladı.

Lanet olsun ! çok rezil bir durumdayım şuan...

" Üstelik bu haliniz..."

" Sizi alakadar ettiğini düşünmüyorum beyefendi. Lütfen kendi işinize bakar mısınız ?"

Dediğimi hiç takmadan , birkaç adımda açtığım mesafeyi kapatıp yanıma geldi.

" Tanışmadık. Karen... Karen Erkuran."

Duyduğum isimle gözlerim faltaşı gibi açılırken , dilim tutulmuştu. Karşımdaki adam önümüzdeki hafta düzenlenecek olan defilede , giyeceğimiz kıyafetleri tasarlayan adamdı.

Tesadüfün böylesi !

Şansıma binlerce kez küfür ederken uzattığı elini sıktım.

" Mahra. Mahra Kandemir."

Karşımdaki adam da beni tanımış olacak ki , elimi bıraktan sonra boşta kalan elini cebine koydu ve konuştu.

" Ünlü manken Mahra Kandemir siz misiniz ?"

Beni böyle tanımamalıydı , en rezil tanışma anım ...

" Ne münasebet , Mahra hanım kadar güzel olamam. Sadece isim benzerliği... "

Ben ne saçmalıyordum ? Adam zaten bir hafta sonra hepimizi görecekti !

" Karıştırdım sanırım. Kusura bakmayın. Dediğiniz gibi , isim benzerliği olmalı."

Kafamı hafif eğerek onu onayladım. Adının Kaner olduğunu , daha doğrusu defilenin asıl sahibi olduğunu öğrendiğim adam bakışlarını uzun süre kıvırcık dolgun saçlarımdan ayırmadı. Daha sonra onunkine kıyasla , kehribar olan gözlerime bakıp , "Peki o zaman. İyi günler Mahra hanım. " dedi.

" İyi günler Kaner bey."

O arkasını dönüp giderken bilmediği bir şey vardı , o Safirleri beynime çoktan kazımıştım...

Yakışıklı adam , hakkını yemeyelim.

Beynimin en ücra köşelerinden gelen bu sesi onayladım. Ama şöyle bir şey vardı ki , yakışıklılar çok can yakıyordu be !

Ne alaka ? dediğinizi duyar gibiyim.

Demeyin öyle. Onlar kendilerinin farkında olan insanlar. Bu yüzden arkalarında bıraktıkları enkazları düşünmezler. Sadece eğlenir ve sonra bir çöpmüşçesine o enkazı arkalarında bırakıp giderler.

Üstelik Karen Erkuran bildiğim kadarıyla , bir zamanlar gece hayatıyla tanınan bir adammış. Tâ ki bir kadınla tanışana dek .

İzel Erkuran .

İzel hanımla tanıştıktan sonra , soyadından da anlayacağınız üzere , gece hayatını bırakmış. Ve bu kadınla kısa bir süre de olsa , bir ömür geçirmiş. İzel hanım bir psikologmuş. O zamanlar , yaklaşık 3 yıl önce, Dissosiyatif kişilik bozukluğu tanısı konmuş bir hastası tarafından canice öldürülmüş. O günden sonra da Karen Erkuran'ı bir daha magazinlerde gören olmamış. Garip ve tüyler ürpertici bir hikâyesi vardı...

Sevdiğim birini kaybetmek istemezdim.

Ama kaderin karşımıza ne çıkaracağı belli olmuyordu. Şuan yaşayan biri 5 dakika sonra ölebilirdi. Tıpkı annem gibi ya da İzel Erkuran gibi ...

Hayat acımasızdı ve nereden vuracağını çok iyi biliyordu. Öyle bir yerden vururdu ki , içiniz sızım sızım sızlardı. Göğsünüzün tam ortasına bir yük binerdi. Bir daha da geçmezdi o yük , sızı.

Bir şey yapamazdınız. Sadece, ‘ tamam , eyvallah ‘ derdiniz. O yükün içinizi sızım sızım sızlatacağını bilseniz de , o yüke ‘ eyvallah ‘ derdiniz. İçiniz paramparça olurdu. O anın bir daha geri gelmeyeceğini bilirdiniz. Bilirdiniz , çünkü hayat size acımasızca göstermiştir.

Bu yükü tatmak istemezdim. Ölmek isterdim ama , o acılı yükü tam kalbimin ortasında hissetmek istemezdim. Ama yapabileceğim bir şey yoktu. Zamanı geri alamazdım. Acımı dindirmek için bir çare bulamazdım. Annemin acısı yüreğimi öyle bir yakıyordu ki, onu en son yıllar önce görmüş olmak içimi dağlıyordu.

18’ime girmiştim. Çok mutluydum. Annem her zamanki gibi yanımdayken , babam ise beni hiç şaşırtmamış ve gelmemişti. Ama mutluydum , çünkü hayatımda değer verdiğim bir insan en azından bu güzel günümde yanımdaydı. Gülüp , eğlenmiş ve odalarımıza çekilmiştik.

Buydu. Anneme dair son anım buydu...

Ben fark etmeden gözlerime dolduğunu anladığım gözyaşlarımı yukarıya bakarak geriye ittim. Canım yanıyordu ama burası, acımı hatırlamak için ne uygun yerdi ne de doğru zaman dilimiydi.

Bana doğru gelen bir taksiyi gördüğümde , elimle durmasını işaret ettim. Neyse ki diğer taksicilerin kurduğu anlaşmayı bozmuş ve taksici arabayı durdurmuştu. Taksinin arka kapısını açıp arabaya geçtim. Koltuğa otururken , şoför koltuğundaki adama dönüp ,

“ Kandemir Malikanesine, lütfen.”

Adam onaylarcasına birkaç mırıltı çıkarıp arabayı sürmeye başladı. Tanıdık sokaklardan geçerken , bir yandan Safir mavisi gözleri düşünüyordum. Adam beni bir hafta sonra görecekti.

Peki benim açıklamam ne olacaktı ?

Adamın yüzüne baka baka , ben Mahra değilim , demiştim. Beni görünce , bir yalancıdan ibaret olduğumu düşünecekti.

Her ne kadar aslını inkâr etmek istesem de , edemeyecektim. Çünkü adam zaten bir yalanımı duymuştu. Bu yalanı anladığı gibi , kendimi aklamak için söylediğim doğrunun , yalan olmadığını nereden bilecekti ? Yine yalan söylediğimi düşünecekti. Ben olsam , ben de kendime inanmazdım. Ki Safir gözlerinde inanacağını düşünmüyordum.

Ben düşüncelerimde kaybolup giderken , taksicinin Kandemir Malikanesinin önünde durduğunu fark ettim. Arabadan inmeden önce,

“ Paranızı korumalar aracılığı ile göndereceğim. Üzerimde nakit yok.”

Dedim. Taksici kafasını sallayarak beni onaylarken , arabadan inip korumaların yanına gittim. İlk baş tüm korumalar beni bu hâlde gördüğü için şok geçirdiler. Daha sonra benim şahsi korumalığımı yapan Gediz , koşar adım yanıma geldi.

“ Mahra hanım , iyi misiniz ?”

“ İyiyim Gediz , iyiyim.” Arkamda korna öttüren taksiyi işaret ederek , “ Şu taksiciye ücretini öder misin ? Biri sorarsa odamda olacağım.”

Gediz kafasını sallayarak yanımdan ayrılırken , dev Malikane kapısından içeri girdim. Kendi evime gitmek istemiştim lakin gidemezdim. Dünkü haberlerden sonra Muhabirlerin hâlâ kapımın önünde dikildiğine emindim. Dünkü haber yetmezmiş gibi , onlara bu kılığımla yeni bir magazin haberi sunamazdım.

Dünkü habere gelirsek...

Sabah bir randevuya davetliydim. Tabii doğal olarak muhabirlerin de bu randevudan haberi vardı. Bu sektöre ilk adım attığım yıllar , muhabirlerin bu tür davetlerden nasıl haberi olduğunu çok sorgulamıştım , lakin sonraki yıllar alışmış ve sorgulamayı bırakmıştım.

Randevuya gelirsek...

Ünlü Karyeli Lojistik şirketin CEO’su , Nizar bey benimle sekreterim aracalığı ile iletişime geçmişti. Beni bir randevuya davet edip , sabah konum atmıştı. Attığı konuma gittiğimde , benden şirketinin modelliğini üstlenmemi istemişti. Tabi ücrete kadar her şeyi gerekli belgelerde sunmuştu. Lakin yaptığı iş bana uygun olmadığı için red etmiştim.

Biz yemek yerken fotoğraflarımızı çeken muhabirler ise bunu bambaşka bir hâlde halka sunmuştu.

ÜNLÜ İŞ ADAMI NİZAR KARYELİ ve ÜLKEMİZİN GÜZELLER GÜZELİ YÜZÜ MAHRA KANDEMİR , YENİ BİR BAHARA ADIM MI ATIYOR ?"

Akşam eve geldiğimde , bu haberleri görünce ufak bir kriz geçirmiş , haber ajansını arayıp bu haberi silmelerini istemiştim. Gerçeği iş işten geçmiş , bu haberi gören herkes , çoktan konuşmaya başlamıştı. Eminim ki Lara hanım efsane bir açıklamayı benden bekliyor olacaktı. Aynı zamanda çok sevgili magazinlerde...

Bunu düşünmeyi de sonraya bırakıp Malikanenin geniş bahçesinde ufak adımlarla yürüdüm. Bahçenin bir bölümünde , ben seviyorum diye , daha ben çok küçükken, anne ve babam kiraz ağacı ekmişlerdi. O kirazlar ne zaman kıpkırmızı olsa toplar ve yerdim.

Son birkaç yıldır her ne kadar içimden gelmese de...

Geniş bahçeden çıkıp havuz tarafındaki bahçe kapısından evin içerisine girdim. Kimseye görünmeden yukarı kattaki odama çıkmayı planlıyordum , lakin istediğim gibi olmadı. Hizmetlilerden Behice hanım beni görmüştü.

“ Günaydın Mahra hanım , kahvaltı için bir isteğiniz var mı ?”

“ Hayır , kahvaltıya kalmayacağım. Yine de sağ ol Behice “

Kafasını sallayıp yanımdan geçti ve masaya tabak , bardak gibi gerekli eşyaları yerleştirmeye başladı. Onu arkamda bırakıp üst kattaki odama çıktım. Kapının önünde durduğumda , duvarda asılı olan aile fotoğrafımıza gözlerim ilişti. Ben anneme sarılırken , babam da küçük kardeşim Eflah’ı kucağına almış ve bize gülümseyerek bakıyordu. Fotoğrafa tebessüm edip , odamın kapısını açtım. Beyazla döşeli bu oda beni boğarken , hızla odamdaki banyoya girip hızlı bir duş aldım.

Üzerimdeki rağbetten kurtulmak iyi gelmişti.

Üzerime bornozumu geçirip banyodan çıkıp odama girdim. Saçlarımı yıkamamıştım. Onu birazdan gideceğim kuaförüm halledecekti.

Saçlarıma ellemeye korkuyordum.

Beyaz kapaklı gardırobumun önüne geçip kapağını açtım ve ne giyebileceğime bir göz attım.

Son olarak , dizimin bir karış kadar altında biten , yırtmacı neredeyse kasıklarıma kadar gelen beyaz bir etek ve üzerine siyah saten gömlek giymiştim. Gömleğin ilk üç düğmesini açık bırakmış, bir kolunu omzumdan geriye yatırıp omzumu açıkta bırakmıştım. Siyah stilettolarımı ayağıma geçirmiş ve siyah deri çantamı da takıp odamdan çıkmıştım. Makyajım ve saçımı da kuaförüm halledecekti.

Merdivenlerden inerken , topuklularımın çıkardığı sesler çok hoşuma gidiyordu. Bu yüzdendir ki , yüzümdeki tebessüme mani olamamıştım. Merdivenler bittiğinde , tam kapıdan çıkacaktım ki bir anda boynuma sarılan Eflah’a engel olamadım.

Dudaklarımdan ufak bir kıkırtı kaçarken ben de kollarımı kardeşime doladım.

“ Ne o , çok mu özlendim ?”

“ Arayı bu kadar uzatmayacağına söz vermiştin.”

Birbirimizden ayrılırken , benden 6 yaş küçük kardeşime baktım.

“ Elimde olmadığını biliyorsun. Yoksa söyle bakalım , sana verdiğim hangi sözü tutmadım bu zamana kadar ?” tek kaşımı kaldırarak sorduğum bu soruya kardeşim hafifçe tebessüm etti.

“ Önümüzdeki hafta doğum günü partim var. Bari ona gel !” dedi sitem edercesine.

“ Söz , bu doğum günü partini de kaçırmayacağım. Ama şimdi gitmem gerek. Bu saçların bakıma ihtiyacı var. “ diyerek saçlarımı işaret ettim. Eflah buna gülerken ,

“ Peki, o zaman daha sonra görüşüyoruz ablacık?”

“ Görüşürüz , miniğim.”

Diyerek yanaklarından öptüm ve bana annemi hatırlatan bu evden çıktım. Özel korumam Gediz beni görünce , önceden getirttiği arabamın kapısını açtı ve binmemi bekledi. Onu bekletmeden arabaya bindim.

“ Nereye gidiyoruz Mahra hanım ?”

“ Kuaförüme , Gedizciğim.”

Gediz arabayı kuaförüme sürerken aklımda kardeşim vardı. Onun da saçları benimki gibi kıvırcıktı , lakin daha sönüktü kıvırcıkları. Gözleri benimkinin aksine yeşildi. Kemikli yüz hatları onu daha bu yaşında çekici kılarken , ilerleyen yılları düşünemiyordum.

Bugün oldukça yoğun bir gün olacaktı benim için. İlk önceliğim evimin dolaylı olarak da benim güvenliğim olacaktı. Bunun için Gediz’e güveniyordum. O hallederdi. Eminim ki yeni koruma ve hizmetlileri bulması pek zor olmayacaktı. Tabi öyle hepsi bir günde gerçekleşemezdi. En az bir hafta süreceğini düşünüyordum. Bu süreçte evimde olmayacaktım. Çünkü , korumaların olmadığı bir evde duramazdım. Gerçeği korumaların olması da pek işe yaramamıştı ama...

Bir sonraki işimse Lara hanım olacaktı. Eminim ki o yemek mevzusunu konuşmak isteyecekti. Tabi bir de basına açıklama yapmamı isteyecekti. Eminim ki , şimdiye çoktan yayın için gerekli kişileri ayarlamıştı. Daha sonrasında , önümüzdeki hafta için ayarlanan defilenin provasına katılmalıydım. Tabi bir de yeni gelen mankenlere birkaç taktik...

Bu işlerim bittikten sonra ev bakmam gerekiyordu. Evet , tabii ki eski evimde kalamazdım. Orası artık güvenli değildi. Tıpkı korumalar gibi... Yeni ev bakmak biraz uzun sürecekti. Çünkü kolay kolay beğenen bir insan , hiçbir zaman olamamıştım. Son olarak da bir otele kısa süreliğine yerleşmem gerekiyordu. Malum yeni evin dizaynını ayarlayana kadar ve tabii çalışanlar ile korumalar gelene dek boş bir evde tek başıma kalamazdım. Tabi bir de eski evimdeki birkaç parça eşyamı almalıydım.

“ Gediz.”

“ Buyurun Mahra Hanım.”

“ Biz bizeyiz , hanım deneme gerek yok Gediz. “

“ Ne yapayım kızım , o itlerin yanında hanım diye diye dilime yapıştı. “ Bu sitemine hafifçe güldüm.

Gediz ve ben yaklaşık beş yıl önce bir moda defilesinde tanışmıştık. O zamanlar beni gözüne kestiren bir modacının sekreteriydi. Defile bittikten sonra yanıma gelmiş ve konuşmuştuk. Bana Nizar bey gibi iş teklifinde bulunan adamı red etmiştim. Lakin Gediz bundan memnun olmayınca numarasının yazılı olduğu kartı bana vermiş , ve muhakkak aramamı beklediğini söylemişti. Onu aramamıştım...

Bir gün , muhabirlerin eline düşmüştüm ve o gün Gediz bir kahraman edasıyla beni o muhabirlerden kurtarmıştı. O gün ona duyduğum minnet sayesinde biraz daha konuşmuş ve bu konuşma işini ilerletip arkadaşlığa devretmiştik. Arkadaşlığımız güzel ilerliyordu. Hiçbir sorun yoktu. Ve olmadı da. Lakin bir gün patronu öldürüldüğünde işsiz kalmıştı.

Yanlış duymadınız , evet öldürüldü.

Son yedi yıldır aramızda bir seri katil vardı. Yılda bir kez bir cinayet işliyordu. Ve arkasından bazı eşyaları bırakıyordu. Bu , kimi zaman bir tomar para , kimi zaman bir dosya kağıt ,kimi zaman ise kesici aletler oluyordu. Arkasından bu kadar eşya bırakmasına rağmen ne polisler ne de dedektifler o katili bulamamıştı.

Psikopat herif kendine Yeis diyordu. Bunu da öldürdüğü kişilerin kanıyla , bulduğu herhangi bir yere yazdığı yazı sayesinde öğrenmiştik. Tabi bu sayede yedi yıldır işlenen bu cinayetlerin onun yaptığını da anlamış oluyorduk... Saçma olansa bu cinayetler herkes tarafından tanınıp , sevilen insanlardı. Ve maalesef bir çoğunu ben de tanıyordum. Hatta aralarında amcam Beha da vardı.

Üç yıl önce evinde canice öldürülmüştü. Yeis denen herif , amcamın yanı başına ucu keskin bir dehre bırakmıştı.

Erkek olduğunu nereden biliyorsun Mahra ?

Zihnimin dehlizlerinden gelen bu ses belki de haklıydı. Lakin bir kadının , o kadar canice bir vahşet yaratabileceğini düşünmüyordum. Sonuç olarak kadınlar narin ve nahif varlıklardı. Vahşet onlara göre değildi.

Zihnimin dehlizindeki bu ses güldü. Sanki benimle alay ediyordu.

Zihnimdeki bu sese göz devirdim. Bence kesinlikle , katil bir erkekti. Gediz’in patronu öldürüldükten sonra , arkadaşlığımız üzerinden ona iş teklifinde bulunmuştum. Yapılı bir vücudu vardı ve sicilini okurken öğrendiğim kadarıyla eski polisti. Bu bilgiler işime yaramış ve onu özel korumam yapmıştım. Benden yalnızca iki yaş büyüktü ve açıkçası yıllar süren arkadaşlığımıza rağmen, polisliği neden bıraktığını bilmiyordum.

“ Tabi sen de haklısın. Uzun zamandır biz bize takılmıyorduk. “ diyerek dikiz aynasından arkadaşıma baktım. “ Sonunda bir arkadaşın olduğunu hatırladın. “ dedi tekrar sitem ederek. “ Hafta sonu barbekü mü yapsak ?”

“ Harika olur , güzel bir ete hayır demem.” Bu lafına ikimiz de gülerken , asıl konuya geçtim.

“ Şu koruma ve çalışanları değiştirelim. “

“ Ben de seninle bunun hakkında konuşmak istiyordum. Sabah neden o hâldeydin ?”

Derin bir nefes aldım. “ Sağa çek.”

Dediğimi yaptı ve sahil kenarında arabayı durdurdu. Arabadan inip kaportasına oturdum. Gediz yanıma gelip o da kalçasını arabanın kaportasına yasladı. Cebinden bir paket vişne aromalı sigara çıkardığında tebessüm ettim. Bir dal sigarayı dudaklarının arasına götürüp yaktı. Daha sonra paketi bana uzattı. Sigaraya karşı alerjim vardı lakin aromalılar aynı rahatsızlığı bana vermiyordu. Normal sigaranın dumanı beni zehirlerken , aromalılar aynı zehri vermiyordu. Bunu bildiği için yıllardır , Gediz hep vişne aromalı sigara kullanıyordu. Onun sayesinde ben de vişne aromalı bu sigaranın tiriyakisi olmuştum.

Bana uzattığı sigara paketinden bir dal alıp dudaklarımın arasına yerleştirdim. Sigaramı yakması için Gediz’e doğru döndüm. Yıllardır kullandığı gümüş Zippo çakmağı sigarama yaklaştırdı ve ucunu aleve verdi. Tebessüm edip önüme döndüm. Sigaradan derin bir nefes çektim içime. Dumanı havaya doğru üfledikten sonra yaşadıklarımı anlatmaya başladım.

“ Dün eve geldikten sonra , her nasıl olduysa biri evime girip beni kaçırdı. “ Bir nefes daha.

“ Ne ?”

Gediz’in aniden bana dönmesiyle üflediğim duman onun yüzüne doğru savruldu. O endişeyle vücudumda herhangi bir yara var mı diye kontrol ederken , ben tebessüm ettim.

Vücudumda değil , kıymetlilerimde kıyamet koptu Gediz...

“ Bitirmeme izin ver. “

Her hangi bir yaram olmadığını anladığında kafasını hafif eğerek devam etmemi bekledi.

“ Uyandığımda karanlık bir oda ya da depo gibi bir yerdeydim. Bir adam vardı ama yüzüne taktığı maske yüzünden kim olduğunu göremedim. Zaten sesi de yabancıydı. Bana zarar vermediler , hatta para bile istemediler. Kim olduğumu bilmelerine rağmen garip bir şekilde hiçbir şey istemediler de yapmadılar da. Tam tersi beni bir yolun ortasına atıp gittiler.” Bazı kısımları anlatmamıştım. Bilmesine lüzum yoktu. “ Sonra zaten taksiye atlayıp malikâneye geldim. Sabah beni göremeyince buraya geleceğini tahmin etmiştim , doğru bilmişim. “ Hafif tebessüm ederek ona baktım.

“ Senden para istemediler , zarar vermediler ve bunu, kim olduğunu bilerek kaçırmalarına rağmen mi yapmadılar ? Fazla garip.” Daldığı yerde kafasını kaldırıp siyah gözlerini kehribarlarıma çevirdi. “ Başka bir şey hatırlıyor musun kıvırcık ?” Başımı iki yana doğru olumsuz bir şekilde salladım.

“ Senden bu yüzden korumaları ve tabii çalışanları değiştirmeni istiyorum. Evime rahatlıkla girebildiklerine göre , aralarından biri hain. “ Gözleri yüzümü incelerken , dudaklarını araladı. “ Değiştiririm. Lakin ya onlar değilse ?” Kaşlarımı çatarak , anlam veremeyerek ona baktım. Ne demek istiyordu ?

“ Ya tanıdığın biri yaptırmışsa bunu , onlar da eve rahatlıkla girebiliyor. “ Alay edercesine güldüm. “ Saçmalık. Neden tanıdığım biri böyle bir şey yaptırsın ki ?” Omuzlarını indirip kaldırdı.

Gediz yakışıklı adamdı. Kapkara gözleriyle bir bütün yaratan siyah dolgun saçları vardı. Orta dolgunluktaki dudakları kiraz kırmızısıydı. Onu tanıdığım günden beri kullandığı kirli sakal ona yakışıyordu. Tabi yüzü yetmezmiş gibi vücudu da harikaydı. 187 boyundaydı. Kol ve bacak kasları onu gereğinden fazla çekici kılarken , karnındaki sıkı sekizlik baklavalardan bahsetmek istemiyordum.

Ah , nereden bildiğimi sorguluyorsunuz ,farkındayım. Sadece birkaç kere , o spor yaparken , onu izlemiştim. Genelde sadece şort ya da eşofman altı giyerdi , spor yaparken. Bu yüzden baklavalarından haberdardım.

Bir süre daha Gediz’e baktıktan sonra arabanın kaportasından indim. Sigaramdan son bir kez içime çektim ve geride kalan izmaritini yere atıp siyah stilettomun ucuyla ezdim.

“ Bugün ev de bakalım. O evde yaşayamam artık. “

Kafasıyla beni onayladı. Onayını gördükten sonra ona sırtımı dönerek tekrar arabanın arka koltuğuna geçtim. Benim hemen ardımdan da Gediz şoför koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı. İstikamet kuaförümdü.

Gediz arabayı sürmeye devam ederken çantamdan telefonumu çıkartıp , sosyal medyaya girdim. Mesaj kutumdaki +99 bildirimi görmek hafif tebessüm etmeme vesile oldu. Genç kızların mesajları oluyordu genelde. Benim gibi bir manken olmak istediklerinden ya da beni ne kadar çok sevdiklerinden bahsediyorlardı. İlk önce galerime girip dün provada çektirdiğim bir fotoğrafı, uygun bir şarkıyla paylaştım. Anında beğeni ve yorum bildirimleri gelirken mesaj kutuma girdim. Birkaç kişiye geri dönüt yapıp uygulamadan çıktım. Tam telefonu kapatacakken mail’imden gelen bildirimle , önemli olabileceğini düşünerek açtım.

Birdelirüzgar@gmail.com

Yorulmadın mı ?

Tanımadığım birinden gelen bu mesaj , kaşlarımı çatmama neden oldu.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%