Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12.Bölüm:İlkimsin

@hayalperestyazar02

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

Keyifli okumalar oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

Kalbimde garip bir sızı vardı. Bora'nın evimize geldiği ilk gün düşmemem için beni tutmasına kızmış ardından Bora'nın söylediği sözlerle sadece ' Haklısın' deyip kestirip atmıştım. O sözler bugün söylenmiş gibi zihnimde dönüp duruyordu. Anlamış gibi başımı göğsünden kaldırıp yüzüne bakmamı sağladı.

 

"Sen ne düşünüyorsun öyle?"

 

Yalan söylemek olmazdı dilim alışık değildi olmasındı da zaten. "Hani bize geldiğin o gün düşmemem için beni tutmuştun, evde de ben kızmıştım ya sana..."

 

"Eeee ne olmuş ki o gün?"

 

Sözleri zihnimi meşgul ederken beni hangi ara beni sevmiş olduğu da ayrı bir soru işaretiydi bende. 'Türkiye'de o kadar kız varken sana bakacağımı mı sandın yani? Çok komiksin...' Bana bunları söylemişti, bir gün sonra ise benimle evlenmek istemesi aklımı fazlasıyla kurcalıyordu. Ben de biraz ileri gitmiştim kabul ediyorum fakat bana haram olan birinin en ufak dokunuşuna bile tahammülüm yoktu. Kendime bu konuda engel olamıyordum. Her şey üst üste gelmiş içimdeki siniri ona boşaltmıştım galiba. Suçluluk hissiyle tek kaşını kaldıran adama döndü bakışlarım.

 

" Hani bana demiştin ya Türkiye'de o kadar kız varken sana bakacağımı mı sandın diye, işte bu sözü söyleyip ardından bana talip olman ve şimdi beni sevdiğini söylemeni anlayamıyorum. Hangi ara sevdin beni? Beni tanımıyorsun bile?"

 

Gözlerini üzerimden ayırmadan çarpık şekilde gülümsedi. "Ne deseydim, bana sapıkmışım gibi davrandın sanki sana dokunmak için firsat kolluyormuşum gibiydi sözlerin. Ben de seni kızdırmak için öyle dedim. Seni sevdiğim konusuna gelince..."

 

Hata yapmıştım ama bazen dayanamadığımız zamanlar oluyordu. Bora o zamanlardan birine denk gelmişti. Utandım, başımı eğdiğimde parmakları çenemi kavrayıp, "Yüzüme bak." dedi yumuşak bir tonda.

 

Gözlerine baktığımda perdeden içerideki sızan ışık hafifçe yüzüne vuruyor yeşil gözleri parlıyordu. "Seni gördüğüm ilk anda inşAllah bu kız halamın kızıdır diye geçirdim içimden. Sonra dedim ki bu kız kim olursa olsun kalbine girmem lazım. Bilmiyorum, daha önce hiçbir kıza böyle hisler beslememiştim, kimse beni senin gibi etkilememişti. Kudüs'e gelmeden önce seni araştırdım, herkes hakkında iyi şeyler söylüyordu seni görmek ne kaybettirir ki bana dedim. Aslında kendi içimde oraya gitmek hep vardı ve senin o hırçın hallerin beni kendine çekti."

 

Kocaman olan gözlerimle ona baktım. "Şaka mı yapıyorsun? Hırçın hallerim etkiledi seni yani, gerçekten garipsin. Hem diyelim ki karşındaki kız halanın kızı değil yine de Filistinli bir kızla evlenmek ister miydin?"

 

Çarpık şekilde gülümsedi, kıvırcık saçlarımı hafifçe okşayıp burnunu burnuma dayadı. "Evlenirdim, Filistinli olması umurumda olmazdı. Ben insanları ırklarına göre ayırmam önemli olan bana uygun olması."

 

"Ben... Yani biz uygun muyuz birbirimize?"

 

Garip sözcükler dilimin ucunda kıvranarak çıkmış geleceğimdeki bilinmezlik yakıyordu canımı. "Allah bizi uygun görmüş ki evlenmek nasip oldu. Meryem, biliyorum evliliğimizin sahte olmayacağı için, eşin olduğum için yanımda duruyorsun kalbimi kırmıyorsun yoksa sen acayip zor bir kızsın."

 

"Ben mi zorum? Ne yaptım ki sana abarttın iyice ha."

 

Hafif bir kahkaha attıktan sonra saçlarımla oynamaya devam etti. "Zor mu? Hem de nasıl zorsun, fazla ketumsun çok yoruyorsun beni. Dindar olmasan beni yataktan atardın eminim ama şükür ki duruldun. Haram bir evlilik yaşamak istemiyorsun, bu yüzden suskunsun, buyüzden evliliği kabullenmeye zorluyorsun kendini. Meryem, kendine bunu yapma senin üzülmeni istemiyorum. Yarın hastaneye gidelim benim için de gerekli testler yapılsın böbreğim uyarsa rahata erersin benim de aklım sende kalmaz."

 

Zor bir kız olmamın nedeni yaşadığım hayattı sanırım. Filistinde çocuk olmak çok zordu. Okuldan çıktığım çoğu gün karşımda siyonist askerler pis pis bakarak bizi korkutmaya çalışır kışkırtırdı. Ben her defasında diklenerek laf atardım onlara korkmazdım onlardan. Okula ilk gittiğim yıllarda korkardım fakat sonra babam onlardan korkmamamız gerektiğini söyleyip bana dinimizi anlatmıştı. Bizi bu hale nasıl getirdiklerini öğrendiğimde söz vermiştim, büyüyüp Filistin'i kurtaracaktım hatta bu uğurda can verip şehit olacaktım. O makama ulaşmak kolay değildi, Rabbim beni böyle bir şerefe layık eylerdi inşAllah.

 

"Zor biriysem bu benim hatam değil, yaşadığım hayatı biliyorsun zor olmaya mecbur kaldım. Bora, seni üzdüysem beni bağışla, ben bir erkeğe nasıl davranılır bilmiyorum hayatıma erkek adına kimse girmedi."

 

Şaşkınca yeşil harelerini harelerime dikti. "Doğru muydu yani bu? Ben de belki sevdiğin biri olmuştur diye düşündüm. Meryem senin kalbini titreten biri olmadı mı?" diye sorduğunda tebessüm ettim.

 

"Oldu." dediğimde yüzü düştü. Ne söyleyeceğimi bile bilmeden hem de.

 

"Kalbimi çocukluğumdan bu yana titreten tek kişi Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa ( s.a.v) o ki dünyanın en güzel en merhametli en yüce insanı."

 

Tekrar gülümserken söylediklerimin hoşuna gittiğini belli ediyordu. Artık uyumalıydım yarın yorucu bir gün olacaktı.

 

**************

 

Geldiğimden beri bir gün geçmişti kahvaltı yaptıktan sonra hastaneye gidecektik. Uyandığımda Bora odada değildi, yataktan kalkıp rutin işlerimi halledip üstümü değiştirmeli kahvaltı için aşağıya inmeliydim. Dünden beri her regl döneminde olduğu gibi ara ara gelen kasılmalar ve sancılar canımı yakıyor hastalığımla sanki bu ağrılar eskisinden de şiddetli olmuş gibi geliyordu bana. Yüzüme su çarpıp kendime gelmeye çalıştım, ağrı kesici almak iyi gelebilirdi. İlk günler hep böyle sancım olurdu bazen yataktan bile çıkamaz hale gelirdim. Banyodan çıktığımda üstümü değiştirmeye başladım kapı aniden açıldığında korkarak yanımda duran çarşafla üstümü kapattım. Bora şaşkın bakan yeşil gözleriyle bana bakıyor ne oldu der gibi soruyordu. Kaşlarımı çatarak dişlerimi sıktım, pat diye odaya dalmıştı müsait değildim çıplak sayılırdım üzerimde iç çamaşırlarım vardı sadece. Giyinmeme bile fırsat vermemişti.

 

"Kapıyı çalmak gibi bir huyun yok mu senin? Giyiniyordum."

 

Hafif bir ses tonuyla azarlamış gibi konuştum. Dudakları kenara doğru kayıp gülümserken çapkın bir edayla sakalını karıştırdı. "Dün de söyledim sana burası benim odam ve kendi odama girerken kapıyı çalma ihtiyacı hissetmem. Hem ne olmuş seni görsem karım değil misin? Hani dün gerçekten evli olalım diyordun evliliğimiz hep böyle mi olacak birbirimizden utanarak mı?"

 

Bazen ne dediğimi ne düşündüğümü bile unutabiliyordum. Sahi dün gece öyle söylemiştim şimdi ise kavga çıkarıyor adeta bahane buluyordum. Üzerimdeki çarşafı atsam yapamıyor giyinmeye çalışsam beni görecek diye korkuyordum. Beni böyle görmesi nedensizce utanca boğuyordu beni. Zayıflamıştım ve vücudum eskisi gibi değildi. Hem beni bu halimle de beğenmezdi bir deri bir kemik kalmıştım resmen.

 

Bora düşünceli halimi anlıyor gibi kapıyı kapatıp giderken ben içten içe kendime kızdım. Aferin Maryam yine saçmalayıp durdun. Neyse diyerek giyinmeye başladım sonra özür dileyip gönlünü alırdım. Giyindikten sonra odadan çıkıp alt kata indim. Mutfaktan mis gibi kokular yayılıyordu. Mutfağa girdim açık olan televizyon ekranında az sonra diye çıkan habere takıldı gözlerim.

 

"Türkiye'nin tanınan mankenlerinden Gözde Özdemir hastaneden çıkarken kameralarımıza takıldı. Üzerine çay dökülen ünlü mankenin son durumu birazdan sizlerle."

 

Manken mi demişti kanal? O kız manken miydi yani? Gerçi inanırdım çünkü çok güzel bir kızdı ama güzellik her zaman her şey değildi. Bakışlarım beni görüp utanmış gibi olan Esma'ya kaydı. Esma yanıma gelip kanalı benim gibi izlemeye koyuldu.

 

"Esma bu kız yani Gözde mankenlik mi yapıyor?"

 

Esma dudağını büküp ona olan sinirini bakışlarıyla belli ediyordu. "Evet manken, Bora abim ona yüz vermeyince Ahmet abimi ikna edip onun referansıyla mankenlik ajansına girdi, giriş o giriş ünü aldı başını gitti. Sözde bizi kıskandırmaya çalışıyor ama bizim umurumuzda değil. Abime inat yapıyor aslında, belki abim onu beğenir ne kaybettiğini anlar sanıyor. Bilmiyor ki Bora abim en güzel kızı buldu, ona hiç bakmadı, bundan sonra da bakmaz."

 

Yanaklarım alev almış gibi yanarken beklediğim açıklama gelmişti. Gözde hastaneden çıkarken objektifelere poz veriyordu ve çayın çok sıcak olmadığını hafif bir yanık olduğunu kremlerle iyi olacağını söylemiş reklamını yapıp gitmişti. Ben çayı sıcak sanmıştım Bora yine beni kandırmıştı galiba, peki Gözde'nin ciyak ciyak bağırması, o da sahte miydi? Off kız bildiğin fırsatını bulmuş beni suçlu çıkarmak için bağırıp ortalığı gümbürtüye vermişti.

 

"Ya bir de yandım diye ayağa kaldırdı evi eee gazetecilere de yanmadım çay suyu ılıktı diyor manyak mı bu kız?"

 

"Hem de nasıl manyak."

 

Arkamdaki sesle utanarak döndüm. Bora beni duymuştu demek ki o da kasten suyun sıcak olduğunu düşünmemi istemişti. Bunu neden istediğini anlıyordum galiba. Gözde'nin bunu hak ettiğini düşünüyordu, böyle yaparak bizden uzak duracağına inanıyordu. Bora da yanımıza varıp habere bakarken gergin ve öfkeli gibi görünüyordu. Daha önce sinirli halimi görmesen iyi olur demişti öyle bir vaktine mi denk gelmiştim acaba diye düşündüm? Bahar yenge mutfağa geldiğinde masaya geçmemizi istedi haberi o da görmüş fakat pek umursamamıştı. Gelini Güzide ile arasında buz dağı olduğu çok belliydi. Diğer gelini Filiz yengeyle ise arası gayet iyi görünüyordu, ben ise daha dün gelmiştim ve aramız umarım iyi olurdu.

 

Kahvaltı sofrasına geçip az da olsa kendimi bir şeyler yemeye zorladım. Heyecanlıydım ve korkuyordum. Korkuyordum çünkü sonuçlarım nasıl çıkacaktı ne karar verilecekti bilinmezdi ve bu bilinmezlik beni bitiriyordu. Kahvaltımızı bitirip kalktık ve Bora ile yola çıktık. Hastaneye gelip sıramız gelince doktorun odasına girdik. Benimle ilgili tüm sonuçları doktora ilettikten sonra ağzından çıkacak kelimeleri beklemeye koyuldum.

 

"Meryem hanım tekrar testler ve tahliller yapalım ama bu sonuçlara göre diyalize gerek yok ilaç tedavisi işe yarayabilir fakat böbrek nakli mecbur olmalı. Sonuçlara göre konuşmam gerekirse evet bir böbreğiniz bitmiş durumda ve diğer böbreği de az da olsa etkilemiş, ilaç tedavisiyle rahatsızlığı sıfırlamamız mümkün."

 

Rahatlamış bir nefes verdikten sonra tebessüm ettim.

Diyalize girmeyeceğim için mutlu olsam da çok zor olacağını biliyordum. Hastalık beni kötü etkileyecek Kudüs'üme gitmem fazla bir zaman alacak diye korkuyordum. Doktorun bakışları bize döndüğünde açıklama yapmak ister gibi dudakları aralandı.

 

"Yalnız ilaçların yan etkileri olacağının farkındasınız umarım." dediğinde yaşayacağım zorlukları yüzüme vurur gibiydi. Bora ise elimi sıkıca tutup desteğini gösteriyordu.

 

"İlaçları hemen kullanmaya başlayalım devamlı iletişim halinde olmalıyız. Saçlarınız dökülecek hatta kaşlarınız bile, belki iki belki üç haftaya o yüzden hazırlıklı olun. Sizi üzmek için söylemiyorum kendinizi bu duruma alıştırmanız gerek. Başka çaresi yok, bu ilaçlar ağır ilaçlar ve zorlu bir süreçten geçeceğiz."

 

Haklıydı, bunlar olacaktı ve benim bunlara kendimi alıştırmam lazımdı, güçlü durmalıydım bir hastalık beni bitiremezdi. Doktor devam etti sözlerine. Filistin'de sadece böbrek nakli olmam gerektiği söylenmişti fakat doktor beni bu duruma kanserin ittiği görüşünde bulundu. Gerekli tüm tetkikleri yapacaktık, doktor sonuçları başka doktorlarla da konuşup ona göre bir tedavi şekli belirteceğini söyledi. Şu an ilaçlara başlamalı ve sonuçlara göre kendimi her duruma hazırlamalıydım. Bora için de çeşitli testler tahliller yapıldı. Ailem de Filistin'de gerekli testleri yaptırıp böbrek uygunluğu durumunda nakil olmam için yardımcı olacaktı. Oradaki hastaneyle de görüşüldü ve ailemin büyük bir kısmı hastalığımdan kurtulmama yardım edeceklerini söyledi. Bu konu beni mutlu ediyor ne kadar çok sevildiğimi anlamama yardımcı oluyordu.

 

Hastaneye gelmişken doğum doktoruna da gittik. Beni muayene ettikten sonra 3 ay boyunca doğum kontrol hapları kullanmam gerektiği söyledi. Geçici bir durum olduğunu ilaçlarla durumumum düzene gireceğini söyledi. Biz çıkmadan önce son kez aralandı dudakları ve beni fazlasıyla utandırdı cümleleri.

 

"Meryem hanım bu dönemde hamilelik düşünmeyin sağlığınız buna elverişli değil. Hamile kalsanız bile büyük ihtimalle kullanılan ilaçlar bebeğe ağır hasarlar verir ya da bebeği kaybederiz. O yüzden tamamen iyileştiğinizde bu konuyu düşünmenizde yarar var."

 

Ben kıpkırmızı olurken Bora oldukça şaşkındı. Kendini zorlayarak gülümseyip cevap verdi. "Öyle bir düşüncemiz zaten yok önceliğimiz Meryem'in sağlığına kavuşması."

 

Doktor memnun olmuş bir ifadeyle başını olumlu anlamda salladı. İşlerimiz bitince üniversiteye gittik haftaya başlayacaktım okuluma ve daha kayıt yaptırmamıştık. Bora ile üniversiteye gelip işlemleri yaptık. Ufak bir sorun dışında her şey normaldi. Bana göre sorun olmasa da nüfusta soyadımın hâlâ El Hatib olması Bora'yı germiş gibiydi.

 

Yurt dışında, daha doğrusu vatanımda Filistin'de evlendiğimiz için burada soyadım değişmemiş görünüyordu. Şimdilik soyadım belgelere eski şekilde geçerken bu durumu Bora daha sonra düzelteceğini söyledi. Neden bu kadar takıldı bu konuya bilmesem de biriyle konuşmak içimi dökmek istiyordum. Onu tanımıyordum, bazen onu seviyormuşum gibi hissediyordum yoksa bana mı öyle geliyordu bilmiyorum? Yaralı bir kalp sevebilir miydi ki? Ben vatanımdan başka bir aşk görmemiştim ki, bir erkeği sevebilir miydi yüreğim emin değildim? Boğazımda bir yumruyla düşüncelerimle birlikte üniversitenin kampüsünden çıkıp arabamıza bindik. Nerdeyse akşam olmak üzereydi gün boyu benim işlerimle uğraşmıştı Bora, ona çok şey borçluydum ama bunu nasıl ödeyeceğimi de bilmiyordum.

 

Düşünceli halim gözünden hiç kaçmıyor arabada bile sorup duruyordu durgunluğumun sebebini. Cevabım aklımın karışık ve kalabalık olması olmuştu. Öyleydi, bu hastalıkla başa çıkabilir miyim diye düşünüyordum. Çok sevdiğim siyah kıvılcık saçlarım dökülüp gidecekti, ben buna hazır mıydım? Peki ya kullanacağım ilaçların üzerimde bırakacağı etkilerle başa çıkabilecek miydim? Kendimden şüphe ediyor olmam normal miydi bilmiyorum? Ameliyat sırasında böbreğimin kanserli kısmı alınmıştı bu sayede diğer böbreğe hastalığın geçmesi önlenmiş ve diyaliz riskim de ortadan kalkmıştı ama nakil olmam daha iyi olacaktı benim için. Hastalığım ileri seviyeye gelmiş ve belirtiler ancak bu şekilde varlığını göstermişti lâkin vurulduğumda ortaya çıkmıştı.

 

Eve vardığımızda düşüncelerimi bir kenara bırakıp arabadan indim. Bora ile eve geldiğimizde kapıyı yine Esma açmıştı. Bize gülümserken bakışlarını bana çevirip konuşmaya başladı. "Meryem, misafirin var, içerde seni bekliyor ve çok sabırsız seni çok özlemiş."

 

Kim geldi diye düşündüm merak ettim. Beklemeden içeri geçtiğimde salonda oturan Ürdün'e sürgün edilip orada hayata tutunan ve durumunu düzelten amcamı buldum. İbrahim El Hatib, Kudüs için canını vermeye razı olan adam siyonistlerin zoruyla kendi topraklarına giremez olmuştu. Gittiğinde daha çocuktum ve yıllardır görmüyordum amcamı.

 

Geçen seneydi amcamı uzaktan gördüğüm gün. O gün önüme acı bir şekilde serildi, o gün gerçekleşecek görüşme için ailemle gitmiştim aramızdaki sınıra. Biz Ürdün ile işgal altındaki Batı Şeria arasında yer alan Şeria Nehri'nin batı kıyısına, amcam ise Ürdün tarafındaki doğu kıyısına gelmişti. Ailemle amcama el sallayıp, kısa sohbetler ettiğimiz o anlara sevinç ve gözyaşı eşlik etmişti. Filistinliler bölgedeki işgalci israil kontrolü nedeniyle aralarında sadece metreler olmasına rağmen aileleriyle kucaklaşamadı. Her iki taraftaki askerlerin gözetiminde bir saatten az süren görüşme sona erdiğinde ise aileler birbirine doyamadığını dile getirip ağlaşıyordu. Gözyaşlarıyla sulanan uzaktan kavuşmanın sonunda, bölgeden ayrılmak zor gelmişti.

 

Zulüm bizim için kaçınılmaz bir son olmuştu. Her noktada zulme uğruyorduk, bir gün müjde gelecekti ve vatanım kurtulacaktı o günü görmekti hepimizin tek gayesi. İsgalci israil, Filistin kökenli Ürdünlülerin de işgal altındaki Filistin topraklarına ziyaretini özel ve pahalı izinlere bağlıyordu.

 

Amcam beni gördüğünde koltuktan ayağa kalkıp dolu dolu olan gözleriyle bana baktı. Ben mi? Gözyaşlarımı salmıştım bile. "Amcam." diye bir nida döküldüğünde dudaklarım arasından, ona doğru koştum.

 

Amcam Türkçe biliyordu, beni anlıyordu, babam ailesine öğretmişti Türkçe'yi. Kollarına sağındığımda kaç yıldır onu görmediğim gerçeğiyle yüzleştim. Amcam siyonist askerlere karşı çıkmıştı, aralarında kavga çıkmıştı ve amcam önce hapse atılmış ardından para cezasıyla serbest bırakılıp zorla sürgüne gönderilmişti. Vatanına hasret kalmıştı, vatanını Ürdün yapmak zorunda kalmıştı. Müslüman olmak öyle zor bir şeydi ki, öyle acı bir yoldu ki bunu ancak dine sıkı sıkı sarılanlar bilirdi. Müslüman olmak karanlığın içinde doğan bir güneşe benzerdi. İslam benim kalbimde tüm dünyaya bedel bir aşktı.

 

Saçlarımı okşayan amcamla ağlayıp durdum. Göğsüne sinen başımla kokusunu içime çektim, belki babamın kokusunu alırım diye. Amca, baba yarısı derlerdi Türkler, benim amcam da baba gibiydi bize. Hep kol kanat gerip severdi bizi, babam şehit düşünce kardeşlerimi yanına almış onlara bir nevi baba olmuştu. Benim gelmemi istese de ben annemi yalnız bırakmak istememiştim. Gidersem ağlardı, şimdi de ağlıyordu değil mi annem?

 

"Maryam güzel kızım benim, ağlama artık bak yanında amcan iyiyim ben. Hadi ama bir hoş geldin demeyecek misin bana?"

 

Başımı kaldırıp babama benzeyen yüzüne baktım. "Hoş geldin amcam çok özledim seni."

 

"Ben de özledim güzel kızımı. Hayırlı olsun evlenmişsin gelemedik düğününe ama burada da olacakmış inşAllah o zaman geliriz."

 

Başımı salladığımda birinin gözlerimi kapatmasıyla neye uğradığımı şaşırdım. "Kimsin, bırak şakanın sırası mı?" dediğimde arkamdaki kişinin kıkırdamasıyla kim olduğunu anladım. Amcamın kızı Zeyneb El Hatib'di bu.

 

"Zeyneb sensin."

 

Gözlerimin üzerinden elleri çekildiğinde arkamdaki amca kızına dönüp sarıldım. Yıllardır çocukluk arkadaşıma, Kudüs'ün sokaklarını birlikte arşınlayıp Mescid-i Aksâ bahçesinde oyunlar oynadığım amcamın kızına olan hasretimi dindirdim sarılışımla. Ellerimi tutup gülümseyerek baktığında yanımıza yengem geldi.

 

"Bırakın da ben de sarılayım Maryam'a." diyen amcamın eşi Amine yengem ile göz göze geldim. Birbirimize hasretle sarıldık. Çocukluğum geçti gözlerimin önünden, annemle ettikleri dini sohbetleri merakla dinlerdim, gittikleri her yere ortak olmak için türlü oyunlar oynardım. Yengem, annemin arkadaşı olmuştu, birbirleriyle iyi anlaşırlardı fakat yollar ayrıldı hainler tarafından ve birbirimize özlem besledik. Onlar gelemedi biz ise çektiğimiz geçim sıkıntısıyla ancak Ürdün nehri arasında el salladık birbirimize.

 

Özlemin sardığı yüreklerimiz kavuşup uzun süredir hasret olan kavuşmanın acısını aldı. Amcam beylerle ve Zehra ninemle sohbet ederken ben yengem ve Zeyneb ile odama çıktım. Aslında benim odam değildi Bora ile ortaklaşa kullanıyorduk. Yengem odanın içine şöyle bir göz gezdirip yatağa oturan bedenime yakın şekilde oturdu. Gözlerinde farklı bir sırıtış sezmiştim anlamış gibi kaşlarımı kaldırıp sordum.

 

"Yenge niye öyle bakıyorsun sen ya korkutma beni?"

 

Zeyneb gülmeye başladığında şifreli konuştuklarını anlamıştım. Zeyneb'in koluna çimcik atıp, "Konuş bakalım amca kızı." diye tehditkâr sözlerimi savurdum.

 

Yerinden kalkıp ellerini avuç içlerini gösterecek şekilde açtı. "Annem konuşsun ben utanırım şimdi." dedi ve eliyle ağzını kapatıp tekrar kıkırdamaya başladı.

 

Yemgem kavga edeceğimizi anlayıp Zeyneb'i yanıma oturttu. "Maryam güzel kızım bizim Zeyneb'e hayırlı bir kısmet çıktı. Ürdün'e dönünce nişan yapacağız hayırlısıyla. "

 

Yengem ne demişti öyle? Bir yanım sevinse de bir yanım da Zeynep bari okulunu bitirseydi diyordu.

 

"Yenge nerden çıktı şimdi bu? Araştırdınız mı erkeğin ailesini falan bir de bari okulunu bitirseydi acele etmeyin."

 

Yengem tepkime şaşırmış olsa da bozuntuya vermedi. "Sakin ol kızım araştırdık tabi hem Zeyneb de seviyormuş Bora ile de konuştuk şimdi hastasın gelmen doğru olmaz düğüne geliriz inşallah dedi. Biz de ilk sana haber edelim dedik."

 

Gülümsedim Zeyneb yanıma geçtiğinde ellerinden tuttum. "Mutlu olursun inşallah canım."

 

Zeyneb de gülümseyip elimi hafifçe sıktı ve bu işe gönlü olduğunu belli etti. "Canım kardeşim merak etme okulumu bitireceğim Allah hayırlısını versin."

 

Bir süre daha sohbet ettik Zeyneb arada bana takılıp beni kızdırıyordu. Kaşlarımı çatıp kolunu çimcikledim. Zeyneb ile sakalaşırken yengem ise çocuk gibi atışan bu iki kızı gülerek keyifle izliyordu.

 

**********

 

Akşam saatleri geçmiş herkes evden ayrılmış beni ve Bora'yı koca evde yalnız bırakmıştı. Amcam, yengem ve Zeyneb ile ufak bir geziye çıkmışlardı. Amcam ailesiyle Türkiye'yi fazla gezmemişti bu da onlar için bir fırsat olmuş iki aile kaynaşmıştı. Dün temizlendiğim halde akşam bayılmış ve bütün gece hastanede serum altında kalıp anca kendime gelmiştim. Kalbimde adını koyamadığım bir sızı hüküm sürürken yatak odasında adeta volta atıyordum. Endişeliydim ve korkuyordum. Bora çalışma odasına gitmiş işlerinin olduğunu söylemişti, ben ise üstüme beyaz bir gecelik giymiş eşimi bekliyordum.

 

Bunları nasıl yaptığımı ben bile anlamamıştım. Normalde bu konularda cesur davranamaz kendimi geri çekerdim fakat evliliğin sahtesi olmazdı ve Bora yakında gidecekti. Gerçek bir evlilik yapıp gitmesini istiyordum günaha girmeye niyetim yoktu. Onun hakkına girip görevlerimi aksatamazdım. Geceliğin beyaz sabahlığını da giyip kuşağını bağladım. Beklerken Esma'nın Bora'ya kullanmam için aldığı makyaj malzemelerine gözüm değdi.

 

Hiç makyaj yapmayan ama az çok bu işlerden anlayan ben kendime makyaj yapmaya başladım. Kirpiklerim maskara sayesinde daha büyük ve kıvrımlı dururken gözlerime çektiğim göz kalemi siyaha çalan gözlerimi daha büyük ve belirgin hale getirdi. Dudaklarımı da hafif bir pembe tonda ruj ile renkledirip yanaklarıma hafif pudra sürdüm ve makyajı bitirdim.

 

Yatağa tekrar oturduğumda kıvırcık saçlarımla oynamaya başladım. Ayaklarımı belirsizlik içinde yere ritim halinde vurup durdum. Kapı aniden açıldığında korkarak kapıya döndüm. Bora elinde dizüstü bilgisayarıyla geldi ve onu karşıdaki masaya bırakıp yanıma yaklaştı. Karşımda durduğunda gözlerinden anladığım kadarıyla yorgun ve uykulu görünüyordu.

 

Esnerken eliyle ağzını kapatıp sonra, "Uyuyalım mı Meryem gece yarısı olacak nerdeyse, çok yoruldum. Dünden beri bir sürü iş çıktı yarın iyice dinlenirim kimse olmayacak evde."

 

Utandım, nasıl diyeceğimi bilmesem de kocamdı sonuçta, her şeyi onunla paylaşabilirdim. Yataktan kalkıp karşısında durdum, cesaretimi toplamalı niyetimi göstermeliydim. Ben evliliğimi gerçek yapmalıydım onu harama itmek istemiyordum.

 

"Bora hemen uyumasak mı?"

 

Bunu beklemiyor gibi kaşlarını çattı hafifçe. Beklemeden üzerimdeki sabahlığın kuşağını açıp indirip yere attım. Üzerimde sadece beyaz bir gecelik vardı nasıl göründüğüm ise zayıflamış olduğumdan zannımca çekici gelmiyordu ona ama bunu yapmalıydım. Başım yerdeyken kaldırıp ona döndürdüm bakışlarımı. Şaşkın görünse de beni süzmeyi ihmal etmiyordu. Bir adım daha atıp ellerimi tuttu bakışlarım yeşillerine değdiğinde bu kadar güzel bir yüz neden beni seçti diye geçirdim içimden.

 

"Emin misin Meryem sonra pişman olma?"

 

Gözlerinin içine bakarken başımı iki yana salladım. "Eminim evliliğimiz gerçek olmalı. Sana alışmam zaman alacak biliyorum ama yapabilirim bunu."

 

Beni onaylayıp başını salladığında dudakları isyan eder gibi aralandı. "Seni sevdiğim gibi sen de beni seveceksin. Meryem, sen gördüğüm en güzel mücevhersin."

 

Bana iyice sokulup bir elini belime dayadı. Başlıyordu, korkuyor olsam da korkum ilk gece korkusu değildi başka bir korku vardı içimde adını koyamadığım ama neydi anlamadım. Eşsiz güzellikteki yüzü yüzümü inceliyor sanki ezberlemeye çalışıyordu.

 

Parmakları çenemden başlayarak yüzümün her noktasında gezindi, parmakları sıcacaktı. Bora kalbime bir bıçak sapmıyordu sanki, kendimi birazdan ölecekmişim gibi hissetmem de neydi böyle? Düzgün burnu burnuma değdiğinde artık insanı derin bir ormana sürükleyen yeşil gözleri daha da yakındı bana.

 

Aldığı sık nefesler inip kalkan göğsü göğsüme değiyor nefesi nefesimle çarpışıyordu, birbirine kavuşmak ister gibi. Gözleri duraklarıma kayarken içimden ettiğim duâların haddi hesabı yoktu. Dudakları hareketlenip dudaklarımı kavradığında ilk defa dudaklarıma değen dudaklar suyuna kanmış gibi arzuyla öptü beni.

 

Ben ise tepki dahi vermedim çünkü ne yapacağımı bilmiyordum. Arzuluydu, dudaklarıma bıraktığı garip hisle sürüp giden öpüşü son bulmak istemiyor gibiydi. Dudaklarımdan ayrılan dudakları yanaklarımı öptü usulca. Ardından parmakları yüzümü bulup şefkatle okşadı. Teslimiyetimi kabul et Ya Rabbi diye geçiyoriyordum içimden. Boynuma değen sıcak nefes bende garip duygular oluştururken dudakları boynumu öpmeye başladı bile.

 

Vücudumu kollarıyla sardı ve belimdeki eli orada gezinip durdu. Düşecekmişim gibi hissedip kollarımı beline doladım. Keşke ben de sana karşılık verseydim diye düşündüm. Böyle olmamalıydı, içimde aşkın zerresi yokken kendimi teslim etmem canımı acıtıyordu. Öpüşleri artmadan sona erdiğinde tekrar yüzüme bakıp dudaklarıma sonsuz bir istekle adeta yapıştı.

 

Tadı neden böyleydi, yasak bir meyve gibi insanı içine çekiyordu. Gözlerimi kapatıp rahat olmak adına ona izin verdiğimde dudaklarımı serbest bıraktı ve durdu. Anlam veremediğim için gözlerimi usulca açtım. Bora karşımda durup gülümsüyordu, bana ne kadar da güzel bakıyordu öyle. Yatağa doğru eğilip çarşafı eline aldığında üzerime tuttu ve çarşafı omuzlarımdan arkama salarak vücudumu kapattı. Anlamsız bakışlar atıp ne olduğunu anlamaya çalıştım.

 

"Bora ne yapıyorsun beni istemiyor musun yoksa?"

 

Of Maryam yine saçmaladın istemese öyle istekli öpmezdi herhalde. Yine iç sesim bana akıl veriyordu. Yeşil hareleri yüzümde gezinirken bakışları masumiyet yüklüydü.

 

"Meryem seni deli gibi istiyorum ama bu gece o gece değil. Bu gece olmaz sana dokunamam." dediğinde şaşkınlık sırasına ben girmiştim.

 

"Bora biz evliyiz ben daha fazla günaha girmek istemiyorum. Evliysek bu evlilik gerçek olmalı. "

 

Parmakları saçlarımda gezdiğinde yeşillerindeki ışıltı gözümden kaçmıyordu. "Ben senden razıyım Meryem, hiç öyle düşünüp kendini üzme."

 

"Bana hakkın geçecek ama."

 

Gülümsedi burnunu burnuma dayayıp nefesini yüzüme vurdu. "Meryem sen hazır değilsin. Her şeyi geçtim ben sana dokunursam Amerika'ya asla gidemem."

 

"Hı" diye bir şaşkınlık ifadesi çıktı dudaklarımdan. Çapkın bir bakış attığında bana beklediğim şekilde sıkıca sarıldı.

 

" Meryem bu gece benim olursan özleminle yanar biterim o yüzden olmaz. Amerika'da iki yıl kalacağım ve arada kısa dönem gelme fırsatım bile olmayacak. Ben döndüğümde burada düğünümüz olacak ve o zaman bu evlilik gerçek olacak."

 

Ne tepki vereceğimi bilmeden boşta kalan elimi omzuna indirdim. "Sen nasıl istersen öyle olsun."

 

Aniden bana dönüp yanağıma sıcak bir öpücük bıraktığında donup kaldım. "Ben değil sen nasıl istersen öyle olacak. Sen benim gözümün bebeğisin Meryem'im."

 

Keşke dedim içimden, keşke ben de senin bana duyduğun sevgiyi sana karşı duyabilseydim. Yakışıklıydı hem de fazlasıyla, etkileyemeyeceği kadın belki de yoktu ama ben hissizdim, tepkisizdim ve nedenini ilk defa bilmiyordum. Madem dokunmayacaktı bana neden öyle delicesine bir istekle öptü? Merakıma yenilip sordum.

 

"Madem bu gece o gece değil neden öptün beni, o geceye saklayabilirdin?"

 

Gülüşü genişlerken dudaklarıma eğilip bir kez daha beni dumura uğrattı hareketiyle. Öptü beni ve nefesleri hâlâ düzensizdi. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıp kulağıma eğildi, dudakları kulağıma tüy hafifliğinde değiyor sıcak nefesi tenimi dağlıyordu.

 

"Seni bir daha öpme fırsatını bulamam diye korktum. En azından ilk öpüşümü karıma bırakıp öyle giderim dedim."

 

Şaşkınlıktan ağzım açık kaldı ilk öpücük mü demişti o? " Bora sen daha önce hiç..."

 

Sözlerim yarım yamalak kalmışken bana dönüp parmaklarını dudağımda gezdirdi.

 

"Hiç Meryem."

 

Sustu bu kadar temiz kalması sanırım benim en büyük şansımdı. Ben kimseyle sevgili olmamış konuşup görüşmemiştim o da benim gibiydi demek ki.

 

"Sen ilkimsin Meryem. Ben harama bulaşmadım, bulaşmak istemedim ilk kez öptüğüm de sensin ve sen hazır olmadan hiçbir şey olmayacak."

 

Hafif bir tebessüm yüzümü sararken neden bilmiyorum ona sarılma ihtiyacı hissettim. Kollarım ona dolandığında başımı göğsüne indirdim. "Teşekkür ederim Bora. Allah senden razı olsun beni hiç üzmedin." dedim dilimden cümleler nasıl çıktı böyle kendime inanamadım.

 

Elleri yanaklarımı avuçlarken alnıma bıraktığı öpücükle tebessüm ettim. Bu adam beni tanımadan nasıl sevdi hâlâ anlamasam da iyi ki

karşıma çıkmış dedirtiyordu.

 

"Allah senden de razı olsun Filsitinli mücahidem."

 

Loading...
0%