Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15.Bölüm: Tehdit

@hayalperestyazar02

Es selamu aleyküm canlar.

 

Keyifli okumalar oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

Okuldaydım ve Akif hocanın bana verdiği ceza ya da ödül mü demeliyim bu şekilde geçmişti iki haftam. Hocam önündeki ders notlarını incelerken ben de fazla olan dosyaları dolaplara dizmeye başladım. Cezam ders dışı zamanlarda hocama yardım etmekti. Emin olmasam da bana hak verip büyük bir ceza vermediğini düşünüyordum. Dosyaları dizme işim bitince kalkmaya hazırlanan Akif hocama baktım. Kır saçları yılların kendisine verdiği bir tecrübe misaliydi, boşa ağarmamıştı o saçlar. Bilgili oluşu ve bizlere iyi davranmaya çalışmasını sevmiştim. En önemlisi de adaletliydi, kimseyi kayırmıyordu bana verdiği ceza az gibi görünse de bir daha olay çıkartmamaya çalışacaktım. Gözde benim cezamdan pek memnun olmasa da ona da beni tahrik ettiği için burslu öğrencilere bağış yapmak cezası verilmişti. Aslında bence güzel ve hayırlı bir cezaydı. Gözde sinirini belli etse de mecbur kalmış bağışı yapmıştı. Onu gördüğüm her yerde yolumu değiştiriyor karşılaşmak istemiyordum. Akif hoca eşyalarını topladıktan sonra bakışlarını bana çevirip dudaklarını araladı.

 

"Meryem kimseyle sorun yaşamıyorsun değil mi?"

 

Konunun Gözde olduğunu anladım. "Yok hocam kimseyle sorun yaşamıyorum sadece bazıları bana garip bakıyor fakat ben umursamıyorum."

 

Başını onay verir gibi salladı. "Gözde ile muhatap olma, o kız tehlikeli ve biz ne yazık ki bir şey yapamıyoruz. Eli kolu uzun sanırım, ben bile uyarıldım, o yüzden aranızdaki çekişme devam etmesin; yoksa ben yardımcı olamam sana. Biliyorsun kavga ettiğiniz o gün ben değil başka biri gelseydi sen daha büyük bir ceza alırdın. İkinize de hakkıyla verdim cezayı seni de yordum kızım ama bitti cezan."

 

Hafifçe tebessüm edip başımı salladım. "Ne derse desin karşılık vermeyeceğim merak etmeyin hocam. Ceza değil de ödül gibi oldu benim içi,n kafamı dağıtmama yardımcı oldu."

 

Kısa bir süre sohbet ettikten sonra Akif hoca odadan ayrıldı. Masayı da silip eşyalarımı toplamaya başladım. Çantamı sırtıma atıp okuldan çıktım. Çıkışa doğru giden Abdurrahman'ı görünce dudağımı acıtarak ısırdım. Bu genç adam neden devamlı karşıma çıkmaya çalışıyordu ki? Konuşmaya çalıştığının farkında olsam da sözün özü ondan kaçıyordum. Haramdı, ben evliydim o bunu bilmese de ben biliyordum ve ona umut verecek hiçbir şey yapmayacaktım. Bana söylemek istediği şeyi tahmin ediyordum, onunla konuşmaya ise ölesiye korkuyor sırf bu yüzden gördüğüm yerde kaçıyordum ondan. Sanırım en kısa zamanda evli olduğumu söylemeliydim. Telefonum ısrarlı şekilde çaldığında tanımadığım bir numara arıyordu açmalı mıydım bilemiyorum. Umursamadım yürümeye devam ettim lakin arayan kişi usanmadan dönüşümü bekliyor tekrar arıyordu. Cevap verdiğimde duyduğum sesle şok oldum.

 

"Ailene bir zarar gelmesini istemiyorsan çabuk okulun arka bahçesine doğru yürümeye başla ve arkana bakma. İsrail'deki kardeşin Yaser ölsün ister misin?"

 

Bu ses beni çocukluğumdan beri beni öldüreceğini söyleyen yahudi gencin sesiydi. Ne işi vardı burada? Vatanımdaki tehditleri bitmek bilmiyordu, burada da karşıma çıkmıştı. Gözlerim dolsa da parlaklarımla gözlerimi silip arka bahçeye doğru yol aldım. Başıma ne geleceğini bilmesem de ailemle tehdit ediliyordum, onlar için canımı bile verirdim ailem benim her şeyimdi. Yaser, kıymetlim kalp gözüyle gören biriciğim, onun tırnağına diken batsa canım yanardı. Ablaydım ben, onlara örnek olacak vatan sevdalısı ablasıydım Ala, Sami ve Yaser'in, kız kardeştim Abdullah, Yakup ve Abdüssamed'in ben güçlüydüm kimse beni korkutamazdı gözüm karaydı. Etrafıma hafifçe bakınarak yürümeye devam ederken karşıma çıkan düşmanım kolumdan tutup beni çekiştirdi. Karşı çıksam da gücüm yetmiyordu ki. Yahudi köpeği Uriel çocukluğumdan beri yeminlerle karşıma çıkan hepimizi öldüreceğini sağ kalanları köle yapacaklarını söyleyen iblis. Beni okulun köşesine sıkıştırdığında o kocaman elleriyle yüzümü sertçe avuçları arasına alıp sıktı. Çenem kırılacak diye düşünsem de gözlerimde öfke vardı. Adım seslerini duyduğumda yanımıza birilerinin geldiğini anladım. Bir eliyle yüzümü sıkarken diğer eli ellerimi sıkıca tutuyor adeta kemiklerimi kıracak şekilde sıkıyordu kollarımı. Bu nasıl bir kindi böyle aklım almıyordu almayacaktı. Yanımıza gelen kişilerle eli yüzümü bıraktığında ağzımı tükürüğümle doldurup onun suratına tükürdüm. Suratıma yediğim darbe ile yere kapaklanmam bir oldu. Ağzından İbranice çıkan ahlaksız kadın anlamındaki söz umurumda değildi. Başımı hafifçe kaldırdığımda karşımda izbandud gibi iri yarı üç adam ve yanlarında bana sırıtarak bakan Gözde vardı. Ağzımı açıp konuşmama bile firsat vermeden dik duruşuyla haklı gibi görünen ve benimle adeta alay eden Gözde küçümser bakışlarla dudaklarını araladı.

 

"Sana yaptığını ödeyeceksin bunu yanına bırakmam demiştim. Şimdi elimden nasıl kurtulacaksın bakalım?" derken yanındaki adamlara kaşıyla işaret edip haince sırıttı.

 

" Kameralar halledildi mi? Başımıza iş almayalım." diyen Uriel beğeni dolu bakışlarını Gözde'nin üzerinde gezdirdi.

 

Gözde beğenildiğinin farkında olsa da umursamayıp hafifçe tebessüm etti. " Merak etme kameralar halledildi bizi gören duyan olmayacak Meryem ismimizi verirse ailesinin başına geleceklerden o sorumlu." dediğinde yerde acıyan canımla boğazımda kocaman bir yumru varmış gibi kaldım.

 

Acıyla yutkundum ailemle tehdit ediyordu beni. Can damarımdan vuruyordu. Biliyordum ki onlar isterse aileme zarar verebilirdi ve bundan ölesiye korkuyordum. Yine de onlara boyun eğmeyecek ayakta duracaktım.

 

"Allah'ım yardım et bana ailemi ancak sen koruyabilirsin onları sana amanet ediyorum. Zalimlere karşı bize güç ver Rabbim." diye arapça dua ettim.

 

Gözlerimden yaşlar firar ederken Uriel'in hâlâ iğrenç bir varlığa bakıyor gibi bakışları üzerime döndü. Benden nefret ediyordu merhamet denilen duygu İsrailoğullarından alınmış nasipsiz cehennem ateşiyle şereflenen iblisler olmuştu hepsi.

 

"Şimdi pis Müslüman, susacaksın dilini tutacaksın, yoksa aileni bitiririm bir sözüm yeter buna."

 

"Korkmuyorum senden aileme hiçbir şey yapamazsın onları Allah korur." diye öfkeli bir sesle karşılık verdim.

 

Uriel histerik bir kahkaha atıp bana döndü tekrar yüzündeki öfke dolu bakış belirdi. Korkutucu görünüyordu ama ben ondan korkmuyordum. "Yaser'in zarar görmeyen tek gözü benim sözümle bekletildi. Kardeşinin gözlerinin kaybının nedeni benim, ona göre düşün ailene nasıl zarar verebilirim diye."

 

Gözlerimden yaşlar süzülürken hıçkırdım elimde olmadan, dudaklarımı kanatır gibi ısırdım. Yaser, göz bebeğim en küçük kardeşim... Gözüne plastik mermi yediğinde ambulans gelmiş olsa da siyonistler bekletip karşılık veren gençlere gaz bombası atmış kardeşimin diğer gözünü de kaybetmesine neden olmuştu. Nedeni Uriel'di demek! Canım öyle bir yandı ki anlatamıyordum bu acıyı.

 

Uriel ailesiyle kadim kent eski şehirdeki Mescid-i Aksâ'ya en yakın yerleşim yerinde yaşıyordu. Dinine bağlı Yahudilerdendi ve bizlere düşmandı. Komşumuzun evini zorla ellerinden alıp aramıza virüs gibi yerleştiler. Babası bildiğim kadarıyla İsrail meclisinde milletvekiliydi ve Uriel de bu yetkiyi sonuna kadar kullanıyordu. Herkese zararı dokunan bu adam hepimizi öldürmeye yemin etmiş gibi hepimizi ölümle tehdit ediyordu.

 

"Hadi başlayın ben de biraz hıncımı alacağım."

 

Üzerimdeki şaşkınlığı atamadan Uriel ve diğer adamlar bana yaklaşmaya başladı. Ne yapacaklarını bilmediğim için korksam da belli etmemeye gayret ettim. Ayağa kalkmaya çalıştım birine sesimi duyurup bu pisliklerin elinden kurtulmalıydım. Biri tek eliyle elimden tutarken kocaman eli ağzımı kapattı ve bedenimi yere yatırdı. Çırpınsam da bağırmaya çalışsam da olmuyordu. İlk darbeyi Uriel yapıp ayağındaki postalıyla karnıma vurdu. Gözümden acı dolu yaşlar süzülüp dururken diğerleri de vurmaya başladı vücuduma. Kaçtın mı sen zulümden, kurtuldun mu acılardan? Zulüm seni yine bırakmadı Maryam, nereye gidersen git zulüm buldu seni. Ölüm her daim yakınındaydı.

 

Gözlerime çocukluğum serildi okuldan dönerken siyonist askerlerin etrafımı çevirip beni sözleriyle tahrik etmeye çalışmaları sanki bugün yaşanıyordu. Bağırdım ve 'Bu ülke bize ait dedim korkaksınız çünkü silahsız insanlara silah doğruluyorsunuz yiyorsa bizimle silahlarla savaşın.' diye karşılık verdiğim gibi biri yüzüme tokat atıp 10 yaşındaki Maryam'ı yere fırlatmıştı. O iğrenç postallarla vücudumu çiğnediler başıma değen kanlı postallar çiğerime nefes değil zehir saçıyordu. Vücuduma darbeler yerken ağlamıştım, küçük bedenim ağrıyor canım yanıyordu küçüktüm ve karşılık veremiyordum. Kalkmaya çalışsam da başarısız kalmıştım minik bedenimi bir siyonist yere atıp postalıyla karnıma vurup hakaretler etti.

 

Anlam veremediğim bir ses duydu kulaklarım. "Gelsin de kurtarsın seni Yosef bakalım."

 

Yosef beni kendi gibi yahudi çocuklardan koruyan çocuktu. Minik bedenim kıvranıp karnımı tutarken vücuduma yediğim darbelerin haddi hesabı yoktu. Düşüncelerim tükenmiş zihnimde sadece çektiğim acı vardı. Gözde'nin sözleriyle beynim durmuş gibi kalıp o sözler yankı yapıp durdu beynimin içinde.

 

"Allah bilir ne yaptın ki bu Yosef sana kafayı taktı. Ha belki de yatağına almıştır seni."

 

Gözde kahkahayla gülerken adamlar bana vurmayı kesti. Uriel yanıma yaklaşıp hareket dahi ettiremediğim bedenimi zorla kaldırıp yüzümü tekrar avuçları arasına alıp o cineyet yüklü avuçlarıyla sıktı çenemi. Canım yanıyordu en çok kalbimin yandığını Allah dışında bilen yoktu. Suratıma şiddetli bir tokat yedim, burnumu kaldırım taşına vurdum kan kokusu anında burnuma ve dudaklarımın üzerine konarken ağrımayan tek bir yerim dahi yoktu. Tekrar kaldırdı beni, iğrenir gibi bakıp gözümün üzerine vurdu; yine savruldu bedenim. Ne oldu sana Maryam, ne oldu o güçlü kıza? Hani sana kimse zarar veremezdi? Gittin mi sen Kudüs'ten, kutsal mescidini yalnız bıraktın diye düşman mı olmuştu bu şehir sana? Ey İstanbul sen de mi zulmediyorsun bana, kabul etmiyor musun beni mekanına? Hani Filistin askeriydin sen, Maryam neredesin; güçlü kız neden kalkamıyorsun yerden? Zihnim kendimi sorgulayıp dururken kanlı gözyaşları döküyordum. Dilimde ise zulme uğradığımdan beri çıkan cümleler sıralanıyordu devamlı.

 

"Hasbunallahu ve nimel vekil.(Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.)"

 

Devamlı bir şekilde ettiğim duadan sonra birinin elleri başörtüme kaydı. Zor da olsa baş örtümü tuttum ve tektar, "Hasbunallahu ve nimel vekil." dedim.

 

Baş örtümü koruma çabam boşa giderken Gözde'nin şaşkın çığlığı sardı etrafı. Saçlarımın olmayışına şaşırmıştı hasta olduğumu dahi bilmiyordu. Düşmanlarım beni yeterince yerle yeksan ettiklerine inanarak uzaklaşırken isimlerini verirsem aileme verecekleri zararları tekrar sıraladılar. Etrafım karanlık bir çukura dönüşürken hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Siyonistler çiğnedi vücudumu çocukluğum gözlerimin üzerine serildi tekrar. Yaşadığım bu acı aynıydı her şeyiyle aynı. Minik bedenim acıyla kıvranırken ayaklarımı karnıma çekip zulmün ortasında kalan küçücük ellerime baktım. Kanıyordu ellerim, Kudüs kan dolu bir tastı; o tası her gün kanla dolduruyordu israiloğulları. Bir ses işittim babamdı bu beni mi arayordu. Ah babam minik hurma fidem diye sevdiğin evinin tek çiçeği yerde acıyla yatıyordu.

 

"Maryam kızım ne oldu sana yavrum?"

 

Hıçkırarak ağladım dudaklarım kurumuş kanla dolmuştu. Cevap dahi veremedim utanıyordum büyüyemedim diyeydi ağlayışım, hani büyüyünce ülkem adına savaşıp mücahide bir genç kız olacaktım? Böyle mi mücahide olacaksın Maryam? Minik bedenin yerde yatarken, Allah ömür verirse sana; büyüdüğünde böyle mi mücahide olacaksın? Böyle mi koruyacaksın ülkeni, böyle mi savaşacaksın siyonistlerle? Babam ellerimden tutarken koyu kahve gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Başını kaldırdı dolan gözlerindeki yaşları saldı.

 

"Hasbunallahu ve nimel vekil."

 

Gözlerini kapattı açtığında gözlerime odaklandı bakışları. Yanımıza hızlıca gelen çocukluğum en güzel hediyesi Ameer simsiyah saçlarıyla kara gözleriyle geleceğin mücahidi olacağını belli ediyordu yürekli duruşuyla.

 

"Maryam ne oldu sana?" diyen Ameer elimi tutup öptü. Ameer öldürüyorlar beni her geçen gün biraz daha canım yanıyor ama asla isyan etmiyorum. Filistinde çocuk olmak sapanla arkadaş olmaktı. Filistinli bir çocuk doğuştan mücahitti oyun bilmezdik biz, silahımız taşlarımız ve sapandı. Ben Filistinli bir çocuğum! Oyunlarımızda bile şehitliğin olduğu, okula her gittiğimizde kinli bakışlarla esirler gibi ittirip kaktırılarak canı acıtılan; dilinde daha minicikken dualar olan çocuk. Sevdiklerimiz suçsuz yere türlü bahanelerle tutuklanırken, siyonistlere yapabildiğimiz tek şey ah etmekti. Ağlamak arkadaştı bize, Peygamber sancağında büyüyen yüreklerle yetişen nesillerin olduğu yerdi Filistin...

 

" Maryam ne olur ölme ben seni çok seviyorum biliyor musun?"

 

Ameer ilk defa beni sevdiğini söylüyordu. Hep ben söylerdim ona bunu ama onun dudaklarından ilk defa duymuştum bunu. Tebessüm etsem de babam kollarına sardı bedenimi.

 

"Ameer git haber ver Maryam'ı hastaneye götürmemiz lazım."

 

"Tamam hemen gidiyorum. Maryam ne olur iyi ol seni seviyorum."

 

Ameer giderken ben acıyla inledim canım çok yanıyordu. Gözlerimi kapattım ağlarken, babam tekrar sordu.

 

"Maryam ne oldu, kim yaptı bunu sana?"

 

Ses babam mıydı emin değildim lakin bana bunu yapanları biliyordum. " Siyonistler..." dedim hıçkırıklarım arasından vücudum titreyip duruyordu. Başımdaki örtüyü mü düzeltti babam? Ben çocuktum ya örtüm yoktu ki başımda, miniktim ben koynumda ateşten bir çanak tutuyordum doğduğum günden beri.

 

"Siyonistler geldi, yine o pis postallarıyla vurdular vücuduma. Dövdüler beni acımadan her yerime vurdular..." Zar zor çıkıyordu ağzımdan cümleler. Kan tadı öyle tanıdık geliyordu ki alışmıştım artık bu kokuya.

 

" Maryam siyonist yok Türkiye'desin. Kendine gel ne olur, kim yaptı sana bunu?"

 

Cevap veremiyordum karşımdaki Abdurrahman mıydı sesi ona benziyordu? Ama ben daha yeni çocuk değil miydim hangi ara büyüdü bedenim? Babam neredeydi, ben Filistinde değil miydim? Abdurrahman beni kaldırmaya çalıştığında karşı çıktım o bir erkekti ve ben erkeklerin bana dokunmasına katlanamıyordum. Harama asla taviz veremezdim, böyle yetişmiştim ben. Etrafında erkeklerden oluşan bir duvarla büyütülmüş ve sonunda helal yolla evlenmiştim. Haramdı onun elleri dokunmamalıydı bana.

 

"Bırak beni dokunma bana..."

 

Beklemeden cevap verdi bıraksana beni be adam ölsem bile sana ne?

 

"Kızarsan kız Meryem, seni bu halde bırakıp gidemem."

 

Beni kaldırıp yürümeye başladığında başım nerede duruyordu bilmiyorum. Yapma be adam alışma bana, kendini bana alıştırıp sevdirme. Biliyorum ki olmazdı ben seni sevemezdim. Senin bana karşı hislerinin olduğunu düşünsem de aslında bana acıyorsun ve bunu kendin bile bilmiyorsun. Atiye ve İsra'nın seslerini de duyduktan sonra arabaya bindirildim. Başım İsra'nın dizlerindeyken Atiye baş örtümü düzeltip saçlarımın olmayışının nedenini sordu. Sesinde öyle bir acı çekişlik vardı ki anlatamıyordum. Hastalığımdan behsettim kısaca ve yine hıçkırıklarla ağlamaya devam ettim.

 

*********

 

Gözlerim hafifçe açılırken etrafıma kısaca baktım. Abdurrahman karşımda duruyor elindeki Arapça kitaptan duâ okuyordu. Koluma takılan serumu fark ettim kıpırdayacak halim dahi yoktu. Sol gözüm ağrıyordu, sanırım morarmıştı dudağımda ise şişlik varmış gibiydi yoksa bana mı öyle geliyordu?

 

"Neden burdasın?"

 

Boğazım yanıyordu konuşamıyordum. Abdurrahman'ın mavi hareleri bana dönerken irislerinde saklanan acı ben burdayım diyordu. Gözlerinin beyazı kırmızıya mesken olmuştu.

 

"Uyandın sonunda çok şükür."

 

Sol gözüm acısa da gözlerimi kırptım. Beklemeden korktuğum soruyu sordu tekrar. "Kim yaptı sana bunu? Polis gelip soracak her şeyi. Bak Meryem gerçekleri anlat kimseden korkma Gözde miydi sana bunu yapan ya da yaptıran?"

 

Sustum, konuşamazdım ailem söz konusuydu halimi merak ediyordum ayna istedim lakin gönlü yok gibiydi ısrar ettiğimde telefonumun kamerasını açıp bana doğru doğrulttu. Kendi yüzüme bakarken bile korktum. Sol gözüm boşuna ağrımıyordu şişmiş ve morarmıştı. Dudağım patlamış bayağı bir şişmişti yüzüm berbat haldeydi. Çizikler ve hafif kurumuş kanla kaplıydı yüzüm, silinmiş olsa da berbattı.

 

Allah razı olsun kızlar başörtümü ihmal etmemişti. Ferace üzerimde değildi ama üzerime çarşaf çekilmişti. Zaten giydiğim elbisem de genişti bir sorun olmamıştı o konuda. Vücudumun diğer bölgelerini anlatmama gerek bile yoktu her yerim sızlıyordu. Abdurrahman anlamış gibi telefonu çekerken kızları sordum. İsra namaz kılmaya gitmişti Atiye ise çay almak için çıkmış.

 

Uzanmaktan sıkıldım yastığımı düzeltti, dayıma haber vermeliydim bu halde eve gidemezdim gitsem bile beni sorguya çekeceklerdi. Kendimi zorlayarak doğrulduktan sonra kapı çalındı, içeri giren kişiyi gördüğümde gözlerim kocaman oldu.

 

"Beyefendi odadan çıkar mısınız serumunu değiştirmem gerekiyor polisler gelip Maryam hanımla görüşecek."

 

Abdurrahman bakışlarını üzerime çevirdiğinde şüphelenmiş gibi sordu. "Meryem bir sorun mu var kireç gibi oldun?"

 

Uriel kaşlarını kaldırıp sakın konuşma diyordu bana. Acıyla yutkundum belli etmemeliydim, şüphe etmemeliydi, söz konusu ailemdi.

 

"Yok bir şey, başıma geleni aileme nasıl anlatacağım onu düşündüm bir sorun yok." Kendimi tebessüm etmeye adeta zorladım.

 

Abdurrahman başını onaylar biçimde sallarken bakışları Uriel'in üzerindeydi. Uriel yanıma varıp serumu çıkarttıktan sonra yenisiyle değiştirdi. Abdurrahman'ın şüphe etmesini o da istemiyordu. Mavi gözlü adam uzaklaşıp odadan çıkınca Uriel gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi. Kocaman iri parmakları ağrıyan çenemi kavradığında bağırmamak için dişlerimi sıktım.

 

"Ağzını açıp tek kelime edersen öldürmeye ailenden başlarım. Sana da sıra gelecek ama şimdi değil, seni canını yaka yaka öldüreceğim kahpe Kudüs'lü."

 

"Sensin kahpe serefsiz herif." dedim dişlerimin arasından.

 

Kapıya baktı ellerini gevşetmiş olsa da hâlâ parmakları çenemin üzerindeydi yine elimde olmadan haram eller dokunuyordu bana. Allah'ım affet beni onlara gücümün yetmediği anlardan beni sorumlu tutma.

 

Ateş saçan gözleri tekrar bana dönerken uyarısını tekrarladı. Elleri çenemden ayrılıp telefonunu eline aldı. Bana dönen telefonuna baktığımda annemle Kudüs sokaklarında gezen ailemi gördüm. Annem yanında göz bebeği Yaser, beni paylaşamayan kardeşim Sami ve koca adam olan Âla birlikteydiler. Nereye gittiklerini bilmesem de dudaklarımı ısırdım, onları çok özlemiştim. Kamera ailemden uzaklaşırken telefonu tutan kişi elindeki silahı gösterdi. Bu açıkça bir tehditti, ailemi öldürmekle tehdit ediliyordum. Yok, hayır yapamazdım onlara en ufak bir zarar gelirse kendimi sorumlu tutardım. Varsın şimdilik onların istediği olsun ben hepsini Allah'a havale edecektim.

 

"Tamam dokunmayın aileme konuşmayacağım tanımıyorum görmedim diyeceğim." dedim hıçkırıklarım arasından.

 

Uriel telefonu çekerken pis pis gülüyordu alay eder gibiydi bakışları. Uriel gider gitmez polislerin de gelmesi uzun sürmemişti. Bana bunu kimin yaptığını sordular cevabım bilmiyorum oldu. Uriel ve Gözde dışındakileri tanımadığım yalan değildi. Allah'ım affet konuşamıyorum bildiklerimi söyleyemiyorum. Polisler ne kadar ısrar etseler de gerçekleri anlatmadım beni bu hale getirenleri tanımadığımı söyledim.

 

Sonunda gittiler olayın üzerinde duracaklarını söylediler. Polisler gidince zihnimi meşgul eden şüphe tohumu sardı beni. Tutuklu olduğum zaman bayılmıştım uzun süre kendime gelemememin nedenini bilmesem de Yosef'in bana dokunmuş olma ihtimali kalbimi paramparça etmişti. Bu yüzden mi annem Bora ile evlenmemi istemişti bildiği bir şey mi vardı? Ya Bora, başıma böyle bir şey geldiyse ve bunu biliyorsa? O yüzden mi dokunmamıştı bana? Düşündüm, bayıldığım gün uyandıktan sonra az da olsa kanamam olmuştu ama kısa süre sonra durmuştu bunu unutmuş muydum ben acaba? Zihnim acıyla dolup taşarken Bora'yı aradım, şimdi ihtiyacım olan tek kişi oydu.

 

"Maryam canım nasılsın?" Sesi yine sevecen bir tınıyla çıkıyordu.

 

"Bora nasıl diyeceğimi bilmiyorum ama sormak zorundayım, hani ben tutuklu olduğum o pis hapiste bayılmıştım ya..."

 

" Evet söylemiştin ne oldu ki?"

 

Yutkundum düşüncesi bile beni böyle bitirirken gerçek olma ihtimali ne yapardı. " O gün komutan Yosef bana dokunmuş olabilir mi? Bana kafayı taktığını sen de gördün, belki de sebebi budur diye düşündüm. Hem sen gitmeden önce bana dokunmadın bildiğin bir şey var bence."

 

Hıçkırarak ağlamaya başladım sonra kendime gelmeye çalıştım. Bora önce sakin olmam gerektiğini söyledi. Bir süre sessizlik olsa da Bora başladı konuşmaya.

 

"Maryam'im öyle bir şüphen olmasın sen tertemizsin kimse dokunmadı sana."

 

" Nerden biliyorsun Bora? Yosef geçen gün bana mesaj attı Türkiye'ye geleceğini söylüyordu. Bu adam başıma bela olacak diye korkuyorum."

 

" Maryam eminim çünkü sen vurulduktan sonra yoğun bakımda kaldığın günlerde annen doktor getirtip seni kontrol ettirdi doktor cinsel saldırıya uğramamış dedi. O şerefsiz Yosef de yanına yaklaşacak olsun gelir öldürürüm o pisliği. Korumalara söyleyeceğim seni sıkı korumaya alsınlar baktık olmuyor ben hemen gelirim."

 

Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkarken gözlerim büyüdü. Annem neden söylememişti bunu bana?

 

" Tamam Bora sakin ol. Annem neden bunu söylemedi neden sakladınız bunları, bende kendi kendimi üzüyorum."

 

Bora tekrar başladı sözlerine.

 

"Mücahidem ben annen ile konuştum üzülürsün diye söylemedik bunu. Hastanedeyken Muna da sordu bunları onunla da konuştum bu konuyu, bir daha bu konuyu açmayın dedim. O yüzden uzatmadık konuyu çünkü hepimiz emindik ki sen temizsin tertemiz."

 

Gözümden bir damla yaş süzülürken gülümsedim. Gözde sözleriyle kafamı karıştırmıştı ama Yosef'in bana olan takıntısını anlamam için bir neden yoktu. Peki Bora, ona haksızlık yapmıştım benden iğreniyor diye düşünüp dokunmadı sanmıştım.

 

" Bora özür dilerim senden şüphe etmem hataydı hakkını helal et."

 

Kısaca zihnimdeki boşluğu anlatıp ondan şüphe ettiğim için özür diledim. Bora yine kendine yakışanı yaptı, beni üzmeden azarlayıp bana olan sevgisini dile getirdi. Sonrasında tekrar konuşmaya başladı.

 

"Meryem'im üzülme ne olur geçecek bu günler iyileşeceksin ben döneceğim ve yuvamızı kuracağız."

 

" Hayırlısı olsun, sen nasılsın?" dedim hâlâ burnumu çekiyordum kendimi hiç iyi hissetmiyordum.

 

"Sesin iyi gelmiyor, iyiyim ben merak etme senin neyin var hemen sorulara boğunca sormaya fırsat vermedin."

 

"Aklıma takıldı işte iyiyim ben hastalığım beni yoruyor o yüzden sesim kötü geldi her halde."

 

Bir süre daha konuştuktan sonra telefonu kapattım. Bora ile konuşmak iyi gelmişti. Yaşadığım olayı anlatmaya gücüm yetmedi. Hemen dönerdi Amrika'dan bu işin peşini de bırakmazdı. Aileme zarar gelmemesi adına susmak zorundaydım. Muna'yı merak ediyordum onu aradım bir süre havadan sudan konuştuk. Bugün başıma geleni duyduğunda ise adeta delirdi.

 

"Kim yaptı Maryam gelirsem öldüreceğim o pislikleri?"

 

" Boş ver sen onu Ameer nerde sesi çıkmıyor hiç bayağıdır aramıyor beni. Görürsen hesaba çek, bir arasın beni özledim onu."

 

Hafifçe kıkırdadı. " Yurt dışındaydı biliyorsun, yeni geldi işte arayacaktı seni dur hemen haber ederim ona arasın seni. Yanına gelmeyi istiyordu ama durumları biraz karışık gelemez bence."

 

"Gelmese de arasın sesini özledim devenin. Bir ilahi okusun o güzel sesiyle yeter bana."

 

" Maryam benim okul var canım sonra konuşalım mı? Biliyorsun tıp fakültesi zor bölüm şimdiden kafayı yiyeceğim o derece yani ilk seneden pes etmekten korkuyorum."

 

"Muna dayanırsın sen hem belki benim de doktorum olursun ha. Görüşürüz Kudüs çiçeğim."

 

Karşılıklı olarak telefonu sevgiyle kapattık. Telefonu kapattığımda odaya İsra ve Atiye geldi. Onların varlığı bana güç veriyordu Fatih dayımı arayıp hastanede olduğumu söyledim hemen geleceğini söyleyip kapattı telefonu. Abdurrahman da içeri girdi bana acıyarak baktığını biliyordum ama o bunun acımak değil de sevgi olduğunu düşünüyordu öyle sanıyordu.

 

*************

 

Hastaneden çıktıktan sonra eve gelmiştim doktor 2 hafta rapor vermişti. Fatih dayımla ve diğerleriyle konuşup bu olayı Bora'dan saklamanın en iyisi olacağına karar verdik. Çok sordular üstüne fazlasıyla düştüler lakin gerçeği söyleyemedim. Ailemi riske atamazdım bana bunu yalanların kim olduğunu bilmediğimi yüzlerinin kapalı olduğunu söyledim. Polisler de inceleme yapsalar bile bir sonuca varamamıştı. Buradaki ailem durumuma üzülse de toparlanmama da yardım ediyorlardı.

 

Allah hepsinden razı olsun. Raporum olduğundan okula gitmemiştim ama arkadaşlardan notları isteyip evde az da olsa çalışıyordum. Sınavlar yakında başlayacaktı biraz daha iyiydim. Evde kalalı 3 gün oluyordu, off ben yerimde durmayı sevmezdim ki sıkıntıdan resmen patlayacaktım. Telefonuma baktım, tekrar ofladım, hain Ameer aramadı beni. O aramadan aramayacaktım ben onu. İnsan hiç mi merak etmezdi ya, hani çok seviyordu beni yalancı pislik diye geçirdim içimden.

 

Çalışma masamda duran soru bankasını alıp çözmeye başladım sıkılmaktan iyiydi. İlk yıl nasıl geçecek diye düşünüp hayaller kursam da üniversite hiç de kolay değildi. Hocaların çoğu sanki kasten notlarımızı kırıyor, zaten zor olan hayatımızı bir de onlar zorlaştırıyordu. Aklım da almıyordu ya, soruları cevaplarken aklım karışıyordu. Telefonumun sesiyle irkilip ekrana baktığımda gördüğüm isim ile fazlaca şaşırıp beklemeden açtım telefonu.

 

"Pis deve beni niye aramıyorsun kızgınım sana?" dedim sitemle.

 

" Ya Maryam yapma biliyorsun durumları firsat olmadı."

 

"Tabi canım ben de senin nişanına gelmem olur biter." Onu kızdırmayı çok seviyordum.

 

" Ne nişanı sen de? Okulum daha bitmedi el kızıyla uğraşamam şimdi." Şaşkın şey bilmiyor muydu ailesinin onu amcasının kızıyla evlendirmeyi düşündüğünü?

 

"Ameer bilmiyor musun seni Amina ile düşünüyorlar ben de ne güzel görümce olurum." dediğimde kahkahayı bastım.

 

Kaç gündür gülmeyen yüzüm onun sesini duyunca gülmeye başlamıştı. Ameer bana hep iyi gelirdi. Bu durum onun hiç hoşuna gitmemişti ki burun kıvırdığına adım gibi emindim.

 

"Deme öyle ya ben istemiyorum Amina'yı. Amcam hapiste diye herkes bu iş olsun istiyor ama ben istemiyorum. Amina'yı biliyorsun hava atmayı sever hiç bana göre değil. Sen ordan bana bir Türk kızı bulsan olmaz mı? Hani orda eşlerin kız kardeşlerine ne deniyordu onun gibi?"

 

Kahkaham daha da arttı. Türkçe biliyordu ama biraz geliştirmesi lazımdı. "Görümce deniliyor ona, istersen Bora'nın iki kız kardeşi var ama söyleyeyim Bora gebertir seni."

 

Ameer de gülmeye başladı konu ne ara buralara gelmişti ya. "Büyüğü Esma benimle yaşıt küçüğü daha güzel ama yaşı küçük olmaz sana."

 

"Hmmmm Esma ismi de güzelmiş aslında." dediğinde olmayacağını bildiğimden hayalini kurdum ufak da olsa. Olsa ne de yakışırlardı? Havasından geçilmeyen, beni bile kıskanan Amina'dan iyi olurdu aslında.

 

"Maryam şaka yapıyorum ha ciddiye alayım deme. Ben evlenirsem aşık olmak isterim, onu da bilmiyorum. Beni tanıyorsun kızlara bakmayayım diye hep bakışlarım yerde yürürüm."

 

Başımı salladım, Ameer kimseyi sevmemişti, neşe saçan biriydi ama hayatına haramı sokmamıştı. Ben vatan aşkıyla kavrulurken o hayatını birleştireceği kişiye aşık olmak istiyordu. Gülümsedim usulca, içimden dualar savurdum Ameer için. Sevsin ve sevdiğiyle evlensin mutlu olsun istedim.

 

"Aşık ol tabi ama çok da uzatma çabuk evlen Filistin'in nüfusa ihtiyacı var senin de faydan olsun." dedim onu güldürmek keyiflendiriyordu beni.

 

Kahkahası kulaklarımı doldurdu, ah benim genç mücahidim zulüm altında bile aile olmayı becermek herkese nasip olmuyordu. "Tabi canım haklısın, ben de evlenmeliyim ve Filistin nüfusunu patlatmalıyım. Ülkeye mücahit ve mücahideler lazım."

 

Uzun süre konuşup gülüştük, Ameer durumunu düzeltince Türkiye'ye geleceğini söyledi. Özlemiştim deveyi, gördüğüm an kocaman sarsılacaktım ona, simsiyah saçlarını karıştırıp karizmasını bozacaktım az da olsa. Telefonu kapattıktan soruları çözmeye devam ettim. Telefonumun mesaj sesiyle kalemi bırakıp telefonumu elime aldım, mesaja baktığımda tanımadığım numaranın kime ait olduğunu attığı mesajdan anlamam zor olmadı.

 

" Maryam ben Türkiye'deyim daha önce de söylemiştim geleceğimi. Bora'yı sevmediğini biliyorum ne olur benden uzak durma nereye gidersen git ardında olacağım."

 

Yosef'ti bu, geleceğini söylese de umursamadım ama başıma bela olacağa benziyordu. "Allah'ım beni zalimlere karşı muzaffer eyle." diye dua ederken bu adamın neden peşimde olduğunu hâlâ anlamıyordum.

 

Loading...
0%