Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm: Geri Dönüş

@hayalperestyazar02

 

Es selamu aleyküm canlar.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

Ameer ile konuşmam sona erdiğinde derslerime döndüm ama bu telefonun susacağı yoktu. Biri arıyordu ve numaranın kime ait olduğunu bilmiyordum. Umursamayıp açmadım eğer yine Uriel ise onun yüzünden canımı sıkamazdım. Yosef'in attığı mesaj afallamama neden olsa da karşıma çıkarsa vereceğim cevabı biliyordum. O bir yahudiydi ve bir yahudiye asla inanmazdım. Bize zulmeden bir topluluk düze gelmezdi. Aralarında iyi niyetli gibi görünenler olsa da aslında hepsi aynıydı. İsgalci israil gibi kâfir bir devletin kuruluşunu kabul etmeyen yahudiler de vardı ve onlar şimdiki bu sözde işgalci devletin kafir bir devlet olduğunu açıkça söylüyordu.

 

Karşı olanların da nedenleri vardı, bu neden Mesih'di onların inancında. Yahudilerin bir kısmı Mesih gelmeden kurulan İsrail devlerine karşıydı ancak Mesih gelirse bu devleti kurmaları gerektiğini düşünüyorlardı, yani olay yine aynı kapıya çıkıyordu. Sebepleri her ne olursa olsun yahudiler kendilerini özel bir ırk olarak görüyor ve şu an Filistin toprağı olan vatanımı zorla işgal ediyordu. Buna hakkı olduğunu söyleyip değiştirilmiş Tevrat'dan örnekler veriyorlardı. Oysa ki yüce Allah vaadedilen topraklar için kan dökmemelerini emretmişti ama israiloğulları yine isyan çıkartarak bu vaade karşı gelip anlaşmayı bozmuştu. Bozguncu, isyankar ve doymak bilmeyen bir milletti yahudiler. Yosef de onlardan biriydi ve ona asla güvenemezdim.

 

Telefonum ısrarla çalarken sinirlenip sessize almak için elime aldım arayan numara sonunda durdu ve telefonu sessize alacağım sıra arayan numaradan mesaj geldi. Kimdi şimdi bu ya, akşamın bu saatinde ne diye arıyordu açmayınca da mesaj atıyordu. Yosef'in mesaj attığı numara değildi kontrol ettim. Merak edip mesajı açtığımda şaşkınlıktan gözlerim büyüdü.

 

" Meryem benim Abdurrahman seni merak ettim konuşmak istemiştim ama açmıyorsun. Daha iyi misin lütfen cevap ver."

 

Abdurrahman benim numaramı nerden bulmuştu acaba? Off tabi ya İsra ile aynı semtte oturuyorladı kesin onun işiydi. Hastanedeyken bana çok yardımcı olmuştu kaç defa teşekkür ettiğimi ben bile bilmiyorum. En zor zamanımda yanımda olmuştu hastalığımı da öğrenmişti ve bunun için çok üzüldüğünü görebiliyordum. Konuşmak istiyordu fakat mesaj atacak ve beni bir daha aramamasını isteyecektim. Aklında ne olduğunu sadece tahmin etsem de ona umut vermek istemiyordum. Mavi gözlü adam iyi biriydi ve üzülmeyi hak etmiyordu. Onun için dua edecektim karşısına hayırlı bir kısmet çıksın ve çok mutlu olsun istiyordum.

 

"Daha iyiyim her şey için teşekkür ederim. Lütfen beni bir daha arama numaramı da sil üzülmeni istemiyorum ama söylemeye çalıştığın şeyin farkındayım. Olmaz ben kimseyi sevemem kalbimde Kudüs varken kimse kalbimi çalamaz."

 

Mesajı yazıp beklemeden yolladım ona, çok geçmeden tekrar aradı. Vazgeçmeyeceğini anlamıştım konuşmalıydım onunla. Benimle konuşmasının etrafımda dolanmasının doğru olmadığını o da biliyordu elbet ama nefsine engel olamıyordu sanırım. Yapamazdım, ben evliydim, belki Bora'yı sevmiyor ona aşk beslemiyordum ama evliydim sonuçta ona ihanet ediyormuş gibi hissetmek canımı yakıyordu.

 

" Efendim."

 

"Meryem ne olur yapma bana bunu, seni merak ediyorum sesini duymak istiyorum. Meryem ne olur bir şans ver bana inan bana seni asla üzmem."

 

"Abdurrahman olmaz anlamıyor musun? Ben seni sevemem umut etmeni, beni beklemeni istemiyorum ne olur hayatına bak ve beni düşünme. Hasta bir kızım ben ve sonunda ülkeme döneceğim. Hem beni sevdiğini de düşünmüyorum sen kendinden bu kadar emin misin?"

 

Bir süre sessizlik oluştu düşünüyor olmalıydı cevabı belliydi aslında beni kendisine yakın gördüğündendi tavrı ama bunu anlamıyordu. Bazen gözlerinde kimsenin hissedemediği bir acı görüyordum. Aynı acıyı yaşadığım içindi belki de bu hissiyat. Vatanından uzak olmak zordu, en azından ben geri dönecektim ne kadar zor olsa da dönecektim ama o...

 

Abdurrahman istese de dönemiyordu vatanına, savaş değildi onlarınki bizzat katliamdı onlar katliamdan kaçmıştı. Filistin halkı nasıl sürgüne zorlandıysa onlar da zorlanmıştı bu sonuca.

 

"Meryem sana karşı hislerimden eminim ne olur bir şüphen olmasın. Bak biz aynıyız, sen beni anlıyorsun ama başkası anlamıyor beni. Yanlış anlama seninle ciddi düşünüyorum okul bitinceye kadar beklerim seni."

 

Delirmiş olmalıydı ciddi ciddi bunları mı düşünmüştü? Uzatmanın alemi yoktu evli olduğumu bilmesi en iyisiydi.

 

" Abdurrahman olmaz çünkü ben evliyim eşim de uzakta ve onun dönmesini bekliyorum."

 

Hafif de olsa bir kahkaha sesi duydum. " Başka yalan bulamadın mı Meryem ya? Evlisin öyle mi peki neden yüzüğün yok eşin neden bir kez olsun yanına gelmedi?"

 

İnanmıyordu bana yalana sarıldım diye düşünüyordu. Sanki görecekmiş gibi sinirle kaşlarımı çattım beni dinlemiyordu en iyisi suratına kapatıp engellemekti yoksa benden hep bir umut bekleyecekti. Tek kelime etmeden telefonu kapatıp Abdurrahman'ı engelledim. Benzer durumlar yaşamış olsak da bu onunla olabileceğim anlamına gelmiyordu. Bende ne bulduğunu ise asla anlamıyordum. Eskiden yani hasta olmadan önce gayet güzel bir kız olduğumu düşünürken şimdi öyle düşünmüyordum.

 

Fazlasıyla zayıftı bedenim ve bunu giysilerimle kapatıyordum. Yüzüm ise adeta çökmüştü, ilaçlar olmasa ayakta duracak mecalim yoktu. Kalbime bir hançer misali saplanan vatan hasretim ise gözlerimi yaşlarla dolduruyordu. Hasretimi yanımdaki fotoğraflarla gidermek yetmiyordu. Aksa beni istiyordu, beni özlemişti geleceğim yanına sevgilim biraz sabret... Döneceğim ve seni iblislerin elinden kurtaracağım. Rabbim o güne ulaşmayı bana nasip etsin. Zafer çığlıklarıyla yankılanan Kudüs sokaklarında kanlarımız oluk oluk aksa da Beytulmakdis'i şerefine kavuşturup Müslümanların himayesine almak şerefini nasip et bize Ya Rabbi...

 

***************

 

Tamamen iyileşip sıkıcı derslerime geri dönmüştüm. En azından arkadaşlarım vardı, onlar günüme neşe ekliyor özlemimi az da olsa unutturuyordu. Atiye ve İsra ile öğleden sonra bir yerlerde yemek yiyecektik sonrasında benim dersim vardı ve kızlarla ayrılacaktım. Okul kapısına vardığımızda gördüğüm kişi beni eski günlere ışınlamıştı sanki. Yosef, onun burada ne işi vardı? Yanımdaki arkadaşlarımı gördüğünde konuşmaya yeltenmeye çalışsa da vazgeçti açtığı dudaklarını aynı hızla kapattı.

 

Bakışlarımı ondan çevirdiğimde gördüğüm manzarayla şaşırıp kaldım. Gözde kendisini son model bir araçla bekleyen hain Uriel ile gayet samimi şekilde konuşuyordu. Kızlar ilerlemeye yeltenirken benim durmam ile onlar da durup bana baktılar. Hiç beklemediğim bir şeydi bu, Gözde ellerini Uriel'in omzuna dolayıp kimseye aldırmadan onunla öpüştüğünde başımı çevirdim. Ah Gözde bilmiyordu gerçekleri, Uriel bir haindi ve onun canını fena yakardı.

 

Bir kez daha acıdım ona, dininden bir haber oluşuna o kadar üzüldüm ki, beni dövmesini bile unutmuştum. Müslüman olduğunu biliyordum en azından Güzide ablası öyle olduklarını söylemişti fakat dinini yaşama konusu onlara fazla uzaktı. Gözlerim doldu, Gözde güzel bir kızdı dikkat çekmek için elinden geleni yapıyordu. Hata yapıyordu, Müslüman bir kız asla Yahudi bir erkekle olamazdı bu haramdı. Bakışlarımı kaldırdığımda Yosef'in hâlâ bana baktığını hissederek ona doğru korkusuz bir tavırla döndüm.

 

" Senin ne işin var burada?" diye saf bir öfkeyle sordum.

 

Atiye ve İsra korkmuş olsalar gerek yamacıma vardılar ve önümde durmaya çalıştılar fakat buna izin vermedim. Parmağımı simsiyah montunun üzerine doğru tutup dişlerimin arasından adeta tısladım.

 

"Ne oldu, Kudüs az mı geldi, biraz da burada mı zulmedeceksin? Sen kendin gibileri de alıp çek git bana bulaşma."

 

Kimden bahsettiğimi biliyordu, siyaha çalan koyu kahve gözleri mahçup bir edayla bakıyordu. Sanki bir hata işlemiş de özrünü yapamıyordu. Yapamazdı onu tanıyordum yaktığı canların haddi hesabı yoktu. Karşımda bir gence ateş açmış onun şehit olmasına vesile olmuştu. Kanı Kudüs sokaklarına aksın diye kasten bekletilmiş her yer kan kokusuna esir olmuştu. Onlar değişmezdi, yahidiler haindi şiddete meyilli isyankar bir topluluktu onlar.

 

Benim orada olduğumu bilmiyordu ama görmüştüm ve herkes ondan bahsediyordu. Ne kadar gaddar bir yahudi olduğunu herkes biliyordu. Müslümanlara karşı olan tavrını bildiğimden bana karşı devamlı beni sevdiğini söylemesine asla inanmıyordum. Ben bir Müslümanım ve düşmanımı asla sevemem, onunla asla aynı masaya oturmam. Vatanımı bana hasret eden hainlerle hesabım ahirete bile kalsa sonuna değin savaşacak onlara asla boyun eğmeyecektim.

 

" Uriel'in burada olduğundan haberim yoktu, daha doğrusu onunla en ufak bir alakam dahi yok. Maryam benimle biraz konuşsan..."

 

Keskin bir bıçak misali lafını kestim, bu adam fazla oluyordu artık. " Kes..." Derin nefesler aldım gözlerim öfkeyle büyürken düşmanımın zihninde geçen düşünceleri bilmeyi arzuladım. "Sen hainsin ve sana asla inanmayacağım şimdi git buradan, bir daha da karşıma çıkma!"

 

Tüm öfkemi üzerine kusmaya çalıştığım anda önümde beliren bedenle ne olduğunu anlayamadım. Abdurrahman önüme geçti, bakışları bana döndüğünde ne yapıyorsun der gibi ona baktım.

 

"Meryem kim bu adam seni kızdıracak ne söyledi?" diye sordu kaşları çatık mavi gözleri öfkeliydi.

 

Bıraksam eminim ki ikisi de birbirine girer güzel bir kavga çıkardı ama Abdurrahman zarar görsün istemiyordum. " Önemsiz biri, zaten gidiyordum ben. Sen de her şeye karışmasan iyi edersin. Bir yahudiyle ilk karşılaşmam değil bu."

 

Kızlar öfkeli halimden korkup koluma girdi. Onlardan sakin olmalarını isteyip Abdurrahman ile Yosef'e arkamı dönüp uzaklaşmaya başladım. Atiye ve İsra olmasa ne yapardım, bana iyi geliyordu varlıkları. Kafeye girene kadar bana soru sormadılar oturup sakinleştiğimde İsra elini omzuma indirip hafifçe okşadı.

 

"Meryem kimdi o adam neden kızdın ona? Ha bir de Gözde'nin öptüğü adam var sanki onu da tanıyor gibiydin? Mesele neyse anlatabilirsin."

 

"O adam Gözde'nin canını çok yakacak ama o bunun farkında bile değil. O adamın ismi Uriel, yahudi ve benim düşmanım, çocukluğumdan beri beni öldüreceğini söyleyip duruyor. Karşıma çıkan adam ise Yosef, o da yahudi ama gariptir ki beni sevdiğini söylüyor amacını bilmiyorum ama ona asla güvenmiyor ve inanmıyorum."

 

İkisi de şaşkın gözlerle bakarken gelen garsonla soru sormayı bırakıp sipariş verdik. Yemekten sonra biraz sohbet ettik konu kapanmıştı ikisi de üstüme gelmemeye çalışıyordu beni anlıyorlardı. İsra yine ısrarlarına başladığında artık gerçekleri anlatmam gerektiğini düşündüm.

 

" Meryem neden kaçıp duruyorsun ki Abdurrahman'dan? Bence birbirinizi tamamlarsınız bir şans versen aslında mutlu olursun onunla belli etmiyor ama çok eğlenceli biridir." dediğinde hafifçe kıkırdadım.

 

Atiye telefonundan göstermişti o aklıma geldi, Abdurrahman'ın instagram hesabına attığı hikaye çok komikti bayağı güldürmüştü beni onun bu halleri. Uzanmıştı ve alnının üzerine maden suyu şişesi koymuş o şekilde ayağa kalkarken biri onun videosunu çekmişti. Bir an izlerken şişe devrilip düşecek diye düşünsem de düşmemişti ama bana fazlasıyla komik gelmişti. Gerçekleri haykırmanın tam sırasıydı.

 

" Kızlar ben Abdurrahman ile olamam çünkü ben zaten evliyim."

 

Gayet ciddi bir tonda söyledim ama ikisi de bana garipçe baktıktan sonra kahkahayla gülmeye başladı. "Ya ne komiksin canım ya güldürdün beni." diyen İsra'ya kaşlarımı çatarak baktım.

 

" Şaka yapmıyorum ben gerçekten evliyim."

 

Tekrar güldü ikisi de, bu sefer Atiye aldı sözü. " Şimdi kiminle evlisin diye sorsam kesin kocamla dersin. Ay Meryem cidden komiklik olsun diye karnıma ağrılar soktun hay sen çok yaşa."

 

Şaka yaptığımı sanıyorlardı bana inanmıyorlardı. Telefonumu elime alıp eski resimlerimizi arayıp bulduğumda ekranı onlara çevirip gösterdim. İsra şaşkınca bakarak telefonu elimden aldı ilgiyle ve ciddiyetle inceledi.

 

"Ama bu şarkıcı Bora Yiğiter!"

 

" Evet ben onunla evliyim zaten."

 

Off şaka yapmıyordum ama bana inanmıyorlardı. Ekrana tekrar baktığında dudağını kıvırıp gülmeye başladı. Sinirlerim bozulmuştu, dalga geçiyorum sanıyorlardı ama öyle değildi.

 

" Meryem sen bu adama aşıksın galiba o kadar uğraşıp damatlık giymiş gibi göstermişsin kendin de gelinlik giymişsin." deyip kahkahasını arttırarak devam etti.

 

Ben ise ciddiyetimi hiç bozmadan sinirle bir nefes verdim. Bora da bu kadar ünlü olmak zorunda mıydı yani? Herkes tanıyordu resmen ve ben ağzımı açıp tek kelime edemiyordum. Şimdi konuşacağım tutmuştu ama ona da kızlar inanmıyordu.

 

" Atiye bir de sen bak buna bana fazla gerçekçi geldi sen anlarsın bu işlerden bu fotoğraf sahte mi gerçek mi?"

 

Telefonu Atiye'ye uzattığında fotoğrafa şaşkınca baktı. Bir süre sonra eliyle ağzını kapattı. " Ama yuh artık, bu sahte değil bildiğin gerçek bir fotoğraf ama siz ne ara evlendiniz? Adam bununla ilgili tek bir açıklama dahi yapmadı ki."

 

İsra ve Atiye benden bir cevap beklerken bu sefer ben o onlara güldüm. " Hani Türkiye'ye gelmeden önce vurulduğumu söylemiştim ya, işte yoğun bakımda kaldım ve böbrek nakli ihtiyacım olduğu ortaya çıktı demiştim size..."

 

" Eeeee devam et ya çatlayacağım ya nasıl olur bu ben hâlâ inanamıyorum." Atiye yine fazlasıyla meraklıydı.

 

Hafifçe kıkırdadım. "Bora ile evlendiğim gün üzerimde gelinlik ile vuruldum. Ha Bora da benim dayımın oğlu yani akrabalık var. Bora Kudüs'e geldiğinde bir tanıdığımız beni istemeye gelmişlerdi Bora da benim istemediğimi anlayınca ben talibim kızınıza dedi sonra annem de ısrar etti ben de birbirimize uygun olduğumuzu düşünüp kabul ettim öyle başladı işte. Evlendik ve zamanla eşini sevmeye başladım." Evet sevgi vardı ama boyutu neydi bilmiyorum.

 

"Hadi ya ciddi olamazsın ben Bora Yiğiter'i senin yanında görmezsem inanamam bu duruma çok garip ya."

 

"İnanmazsan inanma İsra, Bora geldiğinde görürsün hatta birlikte yemek yeriz olmaz mı?"

 

Atiye hafifçe kıkırdadı. " Ama sen onunla gerçekten evliysen bizim yemek yememiz mümkün olmaz ben hasta derecede hayranıyım ve seni çok kıskandım şimdi. Off hayallerimi yıktın kız..."

 

Atiye'nin şaka yaptığını anladım dudağının kenarından gülüyordu. Neyse yakında Bora dönecekti o zaman tanıştırırdım onları. Ah Atiye'nin hayranlığını da biliyordum kaç defa yanımda Bora'nın instagram hesabını açıp resimlerini gösterip çok yakışıklı demişti. Sadece susmuştum, arkadaşımdı ama ona bunu nasıl açıklayacaktım ki. Beni anlamış gibi şaşkın bir ifâde belirdi yüzünde.

 

" Ay ben kaç defa Bora hakkında yakışıklı dedim senin yanında off çok utandım şimdi ya. Meryem özür dilerim bilseydim yapmazdım yemin ederim."

 

Samimi bir gülümseme belirdi yüzümde, Atiye ben ve İsra gibi tesettürlü olmasa da çok iyi bir kızdı. Ona hep dua ediyordum, bir gün tesettüre girdiğini görmeyi fazlasıyla arzuluyordum. " Ya canım sorun değil artık biliyorsunuz gerçeği."

 

Kızlar vatandaşlık olayını da sordu, Bora döndüğünde düğün olacağını ve bunu herkesin duyacağını söyledim. Bora'yı sevdiğimi söylediğimden evliliğim hakkında bir şüpheleri olmamıştı. Zaten gönlüm olduğunu söyledim. Bora ile aramdaki mevzuları bizden başkası bilmemeliydi. İsra hâlâ şaka yaptığımı sanıyordu sanırım çünkü sesi çıkmıyordu. Çantamı karıştırdım ve evlendikten sonra burada kullandığım kimliğimi çıkartıp ona uzattım.

 

Eline aldığında kimliğimi inceledi. "Nasıl ya soyadın El Hatib Yiğiter yazıyor, yok bu kadar da olmaz sen cidden evlisin! Ya ama niye söylemedin bunu bize, ben de kalkıp seninle Abdurrahman'ın arasını yapmaya çalışıyorum. Tövbe tövbe."

 

"Anlatmak istedim ama yapamadım bana inanmayacağınızı düşündüm ki zaten sizi inandırmak çok zor oldu. Neyse başka zaman detaylı şekilde anlatırım size, ders saatim yaklaşıyor gitmem lazım."

 

Ders saatim yaklaşmıştı kızlarla vedalaşıp okula döndüm. Yine sancılarım başlıyordu ilaçlar yan etkisini gösteriyordu ama benim bunlara dayanmam gerekiyordu. Kendimi zorlayarak tuvalete girdiğimde lavaboya ellerimi dayayıp nefesimi düzeltmeye çalıştım. Suyu açıp yüzüme sertçe çarptım, havlu kağıdı alıp yüzümü kurtulacağım sırada tuvaletten çıkan Gözde ile bakışlarımız kesişti. Umursamaz görünüp beni görmemiş gibi davrandı, ben yüzümü kurularken o elini yıkamaya başladı. Onu uyarmalıydım bunu Allah rızası için yapmalıydım sonra beni suçlu bilmemeliydi.

 

" Uriel seni çok üzer Gözde ondan uzak dur."

 

Havlu kağıdı alıp elini kuruladıktan sonra hırsla çöpe atıp mavi harelerini bana çevirdi. "Sana ne benim yaptıklarımdan ha sana ne! Kocan gitti ve ben hayatıma birini aldım. Beni çekemiyorsun, mutluluğumu kıskanıyorsun, bizi ayırmak istiyorsun bunun başka açıklaması yok. Bir daha benimle konuşma pis Arap."

 

Tüm sinirini üzerime kusmuş gibi konuştuktan sonra gitmeye yeltendi fakat tekrar konuştum ve söylediklerimle yerinde durdu. "Gözde seni kıskandığım yok ben Uriel'i tanıyorum o zalim bir adam seni sevmiyor sadece kullanıyor ve senden sıkıldığında terk edip gidecek. Akıllı ol ona kendini sunma yoksa pişman olursun."

 

Sesim sakindi onu ikna etmek istiyordum, yardım etmekten başka bir amacım yoktu ama Gözde bana inanmak istemiyordu. Kırmızıya boyadığı dudaklarını kıvırarak alaylı bir tavır aldı. "Kendimi sunduğum ilk erkek Uriel değil ama sonuncu o olacak sana inat evleneceğim onunla. Sen her şeyi kendi çıkarına çevirmeye çalışıyorsun, sana inanmıyorum boş boş konuşmaya devam et."

 

"Gözde bana inat evlenme seviyorsan evlen ama şunu da bil ki Müslüman bir kızın yahudi bir erkekle evlenmesi dinimizce yasak. O Müslüman olursa ancak öyle evlenebilirsin onunla, Uriel ise bunu asla yapmaz. Yapma Gözde hem bu dünyanı hem ahiretini yakma."

 

"Kes sesini, yeter artık senin saçma nasihatlerine ihtiyacım yok benim."

 

Hızla kurduğu cümlelerin ardından tuvaletten çıkıp gitti. Ben de çıktım yürürken gözlerimde saklı kalan bir damla yaş yanaklarıma süzüldüğünde gözlerimi kapattım. " Allah'ım ne olur ona hidayet nasip et doğru yola ilet Gözde'yi. O kız çok yanlış bir yolda onu doğru yola sevk edecek insanı karşısına çıkar Rabbim." diye dua ettim onun için.

 

**************

 

Aradan uzun bir zaman geçmişti nerdeyse iki yıl oluyordu. Bora hiç gelmemiş Amerika'da eğitimini sürdürüyordu. Aylardan Hazirandı, artık okul da bitmek üzereydi ve Bora tamamen dönecekti. Dersler ağır gelse de üstesinden kalkmayı başarmıştım. Yosef hâlâ ara sıra da olsa karşıma çıkıyor takıntılı hali deli ediyordu beni. Ne söylersem söyleyeyim dinlemiyor Türkiye'den dönmeyeceğini söylüyordu. Okulun bahçesinde ağacın gölgesinde İsra ve Atiye ile oturuyordum.

 

Yan tarafımızda oturan bazıları Suriyeli bazıları ise benim gibi çeşitli Arap ülkelerinden gelen erkek öğrenciler oturuyordu. Aralarından biri Arapça bir şarkı söylemeye başladığında diğerleri de eğlenceye katıldı. Ben ise kızlarla gülüşüp durdum. Eğlenceye katılamazdım erkeklerin olduğu bir ortamda halay çekmek doğru değildi sadece kadınlar arasında bu tür eğlenceler yapılabilirdi.

 

Erkekler halay çekerken araya bir kaç Türk de girdi. Pek yakın davranmasalar da arada konuşuyorlardı. Eğlenceleri sona erdiğinde çoğunluğun Abdurrahman'ın ismini söyleyip ısrarla ondan bir şeyler okumasını istediğini duydum. Önüme dönüp telefonumu kurcalarken duyduğum ses ve tanıdık olan ezgiyle babamı anımsadım.

 

Mawtini ezgisini okuyordu Abdurrahman ve ben onun sesinin bu kadar güzel olduğunu ilk defa duyuyordum. Bana defalarca kez yaklaşmaya çalışsa da devamlı ondan kaçmıştım konuşmamıştım onunla. Evli olduğumu söylememe rağmen inanmamıştı. Şimdi ise sesiyle gözlerim doluyordu. Sonunda dayanamayıp hıçkırığımı saldığımda elimle ağzımı kapattım gözlerimi yumdum. Geçmişime gittim babamın yaşadığı o güzel günlere...

 

Babam, ah güzel babam Filistin şehidi babam, mezarına bile gelemiyorum babam...

 

Sekiz evladın babası, birini toprağa veren sonra kızının ardından şehitlik makamına yükselen babam, seni çok özledim biliyor musun? Söylesene neden hiç gelmiyorsun rüyalarıma, neden uğramıyorsun kızının yanına? Ben deli gibi ağlarken Atiye beni kaldırdı ellerimi tutup gözyaşlarımı sildi.

 

" Meryem neyin var sakin ol. Gel bir elini yüzünü yıkayalım kendine gel."

 

Başımı onaylar biçimde salladım. İsra endişe etse de beklemesini istedim. Atiye ile tuvalete doğru giderken arkamdan gelen seslere kulaklarımı kapattım. Atiye yüzüme su çarparken ben hâlâ hıçkırıyordum.

 

" Meryem ne oldu güzelim neden böyle ağlıyorsun?"

 

Kendimi sıkıp yaşlarımı sertçe sildim boğazımda tadı acı bir yumru vardı sanki. "Abdurrahman'ın okuduğu ezgiyi babam çok severdi. Babamı hatırladım, ben daha 18 bile olmadan kaybettim babamı. Yanımda olmasını çok isterdim ama biliyorum ki o şehit düştü bana iyi gelen tek şey bu."

 

"Ah canım benim, çok zorluklar çekmişsin kendine gel baban yaşasaydı senin bu halde olmana üzülür kızardı sana."

 

Başımı salladım, hafifçe gülümsedim aynen öyle yapardı bir güzel azarlardı beni. Maryam güçlü olmalısın sen geleceğin fertlerinden birisin ülkemizi kurtarmalısın derdi. Atiye'yi gönderdim biraz daha ağlayıp dönmeliydim kızların yanına. Zaten dayım da şoförü yollayacaktı aramamı bekliyorlardı. Şanslıydım kimse gelmemişti tuvalete ağlamam kesilirken yüzüme tekrar su vurdum ve kapı sertçe açıldı. Karşımda Abdurrahman'ı görmeyi beklemiyordum. Bana endişe dolu bakışlarla bakıyordu.

 

" Meryem iyi misin? Seni üzecek bir şey mi yaptım?"

 

Başımı iki yana salladım bakışlarımı ondan kaçırdım gözleri acı kokuyordu. " Babam Mawtini'yi çok severdi ne zaman duysam aklıma şehit düşen babam gelir."

 

"Seni anlıyorum Meryem ailenden birini kaybetmek nedir bilirim."

 

Sesinde bariz bir acı çekmişlik seziliyordu. Suriye iç savaşın yaralarını saramayıp katliama uğrayan bir sonla bitmişti. Bakışlarımı ona kaldırdığımda dudaklarını tekrar araladı. "Biz aynıyız Meryem sen ve ben aynıyız. Sen beni anlarsın, kimliğinde mülteci yazmasının acısını en iyi sen bilirsin. Bir kimliğe bile sahip olamamak nedir bilirsin."

 

Tekrar hıçkırdım, doğruydu kimliğim bile yok sayılıyordu aynen onun gibi...

 

" Kimliğinde vatansız yazmanın acısını anlarsın Meryem..." Sözlerine devam ettiğinde acısına acımı katmıştım. Vatansız ne acı bir sözdü böyle.

 

Vatanına hasret kalması zordu, ben ülkeme dönecektim fakat o gidemiyordu. Suriyeliler için savaştan kaçtılar deniliyordu fakat gerçekler öyle değildi. Silahsız bir halk silahlarla dolu terör örgütüyle neyle savaşacaktı ki? Soykırım ve katliamdan kaçmıştı onlar. Biliyordum genç kızlara kadınlara tecavüz edilip yapılan en iğrenç şeyle karşılaşmıştı Suriye halkı. Başka çareleri kalmamıştı. Allah'a devamlı dua ediyordum zulüm altında olan tüm Müslüman ülkeler refaha ve kurtuluşa kavuşsun diye. Kendime gelmeye çalışıp bakışlarımı onun puslu bakışlarına çevirdim.

 

"Meryem bana bir şans ver inan bana seni asla üzmem. Biz birbirimize benziyoruz ve birbirine benzeyen insanlar iyi bir aile kurabilir."

 

Başımı utançla eğdim, doğruydu bibirine benzeyen insanlar mutlu olabilirdi fakat biz olmazdık. Ben evli gibi değilsem bile, Bora ile evliydim ve o çok yakında dönecekti. Abdurrahman zihnimi karıştırsa bile biliyordum ki o benim için imkansızdı. Ona karşı hislerimden emindim bir arkadaş bir abi gibiydi benim için. Gitmeye yeltendim fakat önümde durup buna izin vermedi.

 

" Bırak gideyim sana olmaz demiştim benden ümidini kes."

 

" Neden Meryem beni redetmenin bir nedeni olmalı? İnan bana beklerim seni yeter ki ufacık bir umudum olsun."

 

O iyi biriydi onu üzmek istemesem bile gerçeği söylemeliydim. Canım yanıyordu yapamazdım onun canını yakmaya hakkım yoktu. Başımı kaldırıp ona sertçe baktım umut eden bakışlarını kesip parmağımı ona doğru tutup dudaklarımı araladım. " Seni sevmiyorum anla artık bunu, olmaz ben seninle asla olamam. Ben Filistinliyim ve benim vatanımda şiddet hiçbir zaman bitmez. Beni anladığını biliyorum senin de ülkende çok fazla zulüm katliam ve işkence oldu ama olmaz. Ben seninle olmam olamam."

 

Durdum onun üzgün hali beni de üzse de daha fazla beklenti içinde olmamalıydı. Çantamı kurcalayıp içinden kimliğimi çıkarttım ardından telefonumdan düğündeki fotoğraflarımızı bulup ona uzattım.

 

" Sana yalan söylemedim ben evliyim ve ne olur benden uzak dur. Yakında eşim gelecek, sana evli olduğumu söylemiştim ama inanmadın."

 

Kimliğime baktı evli olduğum ve soyismim eklenmişti artık. Başını sallayıp dolan gözleriyle telefonu ve kimliğimi uzattı. " Özür dilerim benden uzak durmak için yalan söylüyorsun sanmıştım. Parmağında yüzük göremeyince ve eşine dair bir belirti de olmayınca öyle düşündüm."

 

"Hastalığım kötü olduğu için yüzüğü takamıyordum parmağımdan düşüyordu ve bir yerde bayılıp kalırsam çalınacağından korkup takmadım. Ha sahte tak diyeceksin ama olmuyor imitasyon takamıyorum çünkü alerji yapıyor o yüzden yüzük takmıyordum. Eşim de iki yıla yakındır yurt dışında ve arada dönme imkanı olmadı yakın bir zamanda dönecek o yüzden görmedin yani."

 

"Tekrar özür dilerim, seni bir daha rahatsız etmem. Allah mesut etsin sizi."

 

" Amin, Rabbim sana da hayırlı bir es nasip etsin." diyerek yanından sertçe geçip çıktım.

 

Karşımda Gözde'yi görmeyi beklemiyordum. Arkamdan Abdurrahman da çıkınca dudaklarını kıvırarak yanıma iyice yaklaştı. "Hem kocanı hem de bu Suriyeli genci parmağında oynatmakta zorlanmıyorsun. Harikasın Meryem bana laf edip durdun ama sen benden bile betersin."

 

Gözlerimi kapatıp dişlerimi sıktım onu tekrar dövme isteğiyle tekrar dolup taşsam da kendimi tuttum. "Benim onunla aramda hiçbir şey yok, kendi kendine uydurduğun şeye inanıyorsun. Sana acıyorum çünkü bu yolun sonunda üzülen sen olacaksın."

 

Sarıya boyadığı saçlarını savurup mavilerinde biriktirdiği küçümseyen bakışlarla hafifçe gülümsedi. Bana yaklaşıp kulağıma fısıldadı, Abdurrahman'ın duymasını istemiyordu. Belki de bu işine geliyordu. "Göreceğiz bakalım, yakında sevgili kocan gelecek ve senin yakışıklı Suriyeli gençle yaşadıklarını duyduğunda sen ne yapacaksın merak ediyorum? Bana acıman kadar saçma bir şey yok çünkü ben istediğimi her zaman alırım. Senin kocanı istemiyorum, o sadece amaçlarım uğruna harcanacak bir piyondu. Olmasa da olur ama Uriel ile evleneceğim ve senin bu laflarını sana yutturacağım."

 

Dudakları konuşmasına son verip benden uzaklaştığında kendinden emin tavrı sindirimi bozdu. " Sen bilirsin Gözde yaşamadan öğrenmeyeceksin. Ben sadece uyardım seni, bundan sonrası sana kalmış."

 

Dudağını büküp bana iğrenç şekilde bakarak uzaklaştı. Abdurrahman ise benim tersi yönüme dönüp yürümeye başladı. Umursamadan girmem gereken derse girip Gözde'nin sinir laflarını arkamda bıraktım. Derse girdim ama zihnimde bir sürü sorunla boğuşuyordum.

 

**********

 

Eve geldiğimde herkeste bir telaş fark ettim nedenini sorsam da kimse bir şey söylemiyordu. Odama girip üstümü değiştirdim. Saçlarım uzun zamandır benimle değildi onları çok özlemiştim. Saçlarım döküldükten kısa bir süre sonra kaşlarım da dökülmüştü psikolojim alt üst olmuştu. Esma ile bir güzellik salonuna gidip gerçeğe yakın kaş yaptırmak zorunda kalmıştım. Dini yönden günah mı diye korkup sordurmuştuk ve hastalık durumum olduğundan günahı yoktur denilmişti.

 

Zaruret hali olduğundan yapıyorsam da gerçek kaşlarımı özlüyordum. Ah Bora nerdeyse iki aydır beni bir kez bile aramamıştı. Nedenini bilmiyordum ve galiba hiç bilmeyecektim, onu seviyor muydum bundan bile emin değildim ama sesini özlemiştim sanırım. Bana okuduğu ayetler ve onların tefsirini yapmasını özlemiştim.

 

Okuduğu kalbimi bombalara atan o ilahiler iki aydır yoktu. Bir boşluğa düşmüş gibiydim. En kötüsü de bugün Abdurrahman'ın okuduğu ilahi ile ağlamam olmuştu. Sesi neden bu kadar güzeldi ki? Bora'nın sesini özlemiş olsam da mavi gözlü adamın sesi de huzur veren cinstendi. Aklım karmaşık bir haldeyken Esma odama hızla girip heyecanla konuştu.

 

" Aaaaa Meryem oturuyor musun sen? Hadi kalk bakalım en güzel elbiseni giy bugün özel bir gün."

 

Sözlerine anlam veremedim ne için özel bir gündü acaba? " Esma ne oluyor, mutfakta herkes telâşlıydı zaten. Seni istemeye geliyorlar da benim mi haberim yok?"

 

Dudağını büküp yanıma oturdu. "Aman ne istemesi, hem benim okulum bitmedi. Hele bitsin kısmet nereyeyse oraya gideriz. Özel olmasının nedeni en çok da seni ilgilendiriyor."

 

" Esma yeter ama çıkar ağzındaki baklayı."

 

Gülümsedi elimi hafifçe tutup okşadı. " Bora abim geliyor tamamen dönüş yaptı okulu bitmiş sadece diploma töreni için gidecek ve hemen geri dönecek onun dışında bir sorun kalmamış."

 

" Ne Bora dönüyor mu? Yaaa Esma bana neden haber vermediniz aşk olsun?" diye hafifçe kızıp dudağımı büktüm.

 

Esma göz kırpıp beni dolaba doğru itti elbise beğenmeli ve eşime güzel görünmeliydim ona göre. Esma ile hazırlık yaptık ve üzerime lila renk dantel detaylı bir elbise giyip akşam yemeği için hazırlandım. Merdivenlere vardığımızda aşağıdan gelen seslerle Bora'nın döndüğünü anladım. Esma heyecanla merdivenleri hızla aşarken ben yavaş adımlarla aşağıya inmeye başladım.

 

Salonun başına vardığımda Bora ile gözlerim kesiştiğinde yeşil gözlerindeki parıltıyla bana doğru gelip kollarına aldı beni. Kollarım omuzlarına inerken gözlerim istemsizce doldu. Öyle sıkı sarıldı ki kemiklerimi kıracaktı resmen, canımın acıdığını fark ettiğinde ellerini gevşetip başını baş örtümün üzerinden omzuma gömdü. Kokumu içine çektiğinde duyduğu özleme anlam veremedim ben de özlemiştim ama sevgim onunkiyle kıyaslanmazdı. Beni seviyordu keşke ben de seni sevseydim Bora ama olmuyordu işte.

 

" Meryem'im seni çok özledim mücahidem."

 

Benden ayrıldığında ikimizin de bakışları Bora'nın arkasında bekleyen kıza döndü. Sanırım Bora ile gelmişti ama kalbim neden bu kadar acıyla kavrulmuştu ki. Kızı inceledim Bora ile yaşıt olmalıydı iri ela gözleri, doğal sarı saçlarıyla güzel bir kızdı. Bora elimi tutup beni kızın yanına götürdüğünde kız başını dikleştirip elini uzattı. Bora dudaklarını araladığında acıyla yutkundum.

 

" Meryem bu arkadaşım Buse, Amerika'da tanıştık evli olduğumuzu biliyor sizi tanıştırmak istedim. Umarım iyi anlaşırsınız."

 

Bora güler bir yüzle konuşurken Buse beklemediğim sırada bana sarıldı ve kulağıma fısıldadığı şeyle gözlerim acıyla doldu.

 

" Merhaba Meryem, üzgünüm ama kocanı benimle paylaşacaksın. Onu senin elinden almak beni çok zorlamayacak kendini ayrılığa hazırla."

 

 

"

Loading...
0%