Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17.Bölüm:Vasiyet

@hayalperestyazar02

Keyifli okumalar.😊💖

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

Şaşkın bakışlarla olduğum yerde çakılı kaldım, beni kendime getiren Bora'nın elimi tutarak içeri gitmeye çalışmasıydı. Yeşillerine baktığımda umut ve neşe saçan hareleri bana sevgiyle bakıyordu. Buse cadısı içeri geçerken Bora ellerimi ellerinin arasına alıp öptü. Ellerimi hafifçe okşadığında yüzünde umudunu kaybetmiş bir ifade gezindi.

 

"Meryem çok zayıflamışsın ellerin küçücük kalmış kendine dikkat etmiyor musun?"

 

Haklıydı hastalığım başladığından beri fazlasıyla zayıflamıştım. Aynada yüzüme bile bakmaya tahammülüm kalmamıştı. Okula bile gitmek istemiyordum ama ailem için onlara umut olmak için gitmek zorundaydım.

 

" Hastalığım ilerliyor ve ilaçlar beni kötü etkiliyor. Bora, ben korkuyorum vatanıma dönemeden ölürüm diye çok korkuyorum..."

 

Gözlerim dolsa da kendimi tutup onları geldikleri yere gönderdim. Bora bana yavaşça sarılıp başımın tepesinden öptü. Bakışlarını bana kenetlediğinde dudaklarını isyan eder gibi araladı. "Mücahidem bir daha ölümden bahsetme. Kurtulacaksın inşallah ve birlikte Kudüs'e gidecegiz."

 

Başımı olumlu anlamda salladım salona geçmeliydik. Buse'nin bana söylediği saçmalığı o gittikten sonra Bora ile konuşacaktım. Bora ile pek ilgili görünüyordu, dayım, yengem ve Zehra ninem de memnun değildi bu durumdan ama misafir olduğundan ses etmediler. Buse gittiğinde eminim ki evde büyük çaplı bir kavga çıkacaktı. Yemek masasına geçtiğimizde Zehra ninem olaya attı helal olsun nineme.

 

"Bora'm madem misafir var biz mutfağa geçelim ayrı yiyelim böyle karışık oturmak yakışı kalmaz."

 

Buse de tam oturacaktı ah yazık şaşkın şekilde nineme döndü bakışları. "Ayrı mı yiyeceğiz yemekleri yani? Eee ama siz birlikte yiyorsunuz ben olsam ne fark edecek ki?"

 

Hay Allah kızın dinden haberi yoktu sanırım. Neyse ninem ve dayım araya girip açıkladılar, pek memnun olmasa da kabul etti. Bora ve babası salonda yemeğe otururken biz mutfağa geçtik.

 

Esma hemen yanıma oturdu tam karşımda ise Buse vardı. Kimseden ses çıkmıyordu. Yemeklerimizi yedikten sonra salona geçtik, Esma hepimize Türk kahvesi yapmak için mutfağa gitti. Sanki fırsatını bulmuş gibi Fatih dayım Buse'yi şöyle bir süzüp pek memnun olmamış bir gülümseme takındı. Buse fark etmese de ben anladım, dayımın hiç de hoşuna gitmemişti bu durum ve devamının gelme olasılığını tamamen ortadan kaldırmalıydı yoksa büyük sorunlar çıkacağı belliydi.

 

"Bora ile nasıl tanıştınız öğrenmemde bir mahsur yoktur umarım. Genelde Bora erkek arkadaşları dışında kimseyi eve getirmezdi de biraz şaşırdık biz."

 

Buse gülümseyip cevap verdi tavrı hiç de oturaklı bir kızı andırmıyordu fazlasıyla rahattı. "Demek evine getirdiği ilk kız benim buna sevindim doğrusu."

 

Fatih dayım zafer kazanmış gibi gülümseyip elini omzuma indirdi. "Hayır ilk sen değilsin. Bora'nın evine getirdiği ilk kız Meryem'dir hem kızımız hem gelinimiz."

 

Onun sözleriyle tebessüm edip ona döndüm. Sözleri gururumu okşamıştı Bora hiçbir şey olmamış gibi umursamaz davranırken Buse bu sözlere pek de aldırış etmiyor gibi görünüyordu.

 

"Arkadaşı olarak gelen ilk benim ama. Siz sormadan söyleyeyim Fatih bey, benim Bora ile aramda arkadaşlık dışında hiçbir durum söz konusu değil. Hem benim sevgilim var, Bora zaten evli ve eşine sadık bir adam."

 

Bora bozulmuş gibi beti benzi atarken, durumu Buse'nin fark etmesine içerlemiş gibiydi. Esma kahve tepsisiyle geldiğinde ağrılarımın arttığını hissedip yüzümü buruşturdum. Hep olmadık zamanlarda gelen sancılar canımı fazlasıyla yakıyordu.

 

"Meryem iyi misin hastaneye götüreyim mi seni? Yüzün birden soldu iyi görünmüyorsun."

 

Bora hızla cümlelerini sıralarken elimi tutmuştu ben ise yavaş ve derin nefesler alıp ağrının azalmasını ümid ediyordum. "Biraz ağrım var geçer şimdi..."

 

Boğazımda acı bir tat hissettiğimde midemin alt üst olduğunu anladım elimle ağzımı kapattığım gibi Bora beni kucağına aldı ve tuvalete götürdü. Yediğim ne varsa boşalttım Bora'ya gitmesini söylesem de gitmedi, midem tamamen boşaldığında beni kaldırıp lavaboya götürdü suyu açtığında akan ılık suyu ağzıma çarptı. Kötü tadın gitmesi için ağzımı çalkaladım, su yüzümde ve saçsız başımda geziniyordu. Bora hangi ara baş örtümü açtı anlayamadım bile. Bazen öleceğimi düşünüyordum, en çok ettiğim dua ise imanlı şekilde ölmekti. Hiçbir Müslüman son anında şeytana uymayı istemezdi. Yüce Rabbim beni ve tüm Müslüman kardeşlerimi şeytanın fitnesinden korusun.

 

Acıdan kendimden geçerken bitkin vücudumu kucağına aldı başım ise benden izinsiz göğsüne indi. Üst kata çıkmaya başladı. Özlemiş miydim onu bilmiyorum ama canımın acısı gözlerimin dolmasına neden oluyordu. Yatağa uzanmadan önce üstümü değiştirmeye başladı oda oldukça sıcaktı kendi tişörtlerinden birini başımdan geçirdi. Beni yatağa uzattığında kendimi zorlayarak vücudumu sağa çevirdim Bora ise yanıma kıvrılıp enseme sıcak nefesini bıraktı. Daha fazla dayanamadım hıçkırıklara teslim olduğumda kollarıyla canımı yakmadan sarılıp açıkta kalan boynuma dudaklarını bastırdı.

 

"Meryem ne olur üzülme dayanamıyorum. Elimden hiçbir şeyin gelmiyor oluşu yüreğimi yakıyor."

 

Cevap vermedim ağlamaya devam ettim yeşil gözlü adam ise teselli eder gibi yumuşak dokunuşlarla sakinleşmemi sağlıyordu. " Uyu güzelim uyu..."

 

***********

 

Gözlerimi açtığımda kendimi yatakta bulmayı hiç beklememiştim. Yavaşça doğruldum yalnızdım odadaki ışık oldukça azdı başımda feci bir ağrı varlığını sürdürüyordu. Midem kazınıyordu acıkmıştım ama hiçbir şey yiyesim yoktu fakat yemeğe mecburdum ilaçlarımı almamıştım onları alıp biraz daha rahat olmak adına bir şeyler atıştırmalıydım hiç değilse. Yataktan doğrulup ayaklandım, başım dönüyordu elimle odanın duvarına tutunup kapıya vardım kapıyı açtığımda odaya gelmek üzere olan Bora ile karşılaştım. Bana önce şaşkın bir bakışla bakarken sonra kaşları öfkeli bir edayla çatıldı.

 

"Senin ayakta ne işin var yatağa geç dinlen kızdırma beni."

 

" Karnım acıktı bir şeyler yemem lazım ilaçlarımı almadım ağrılarım devam ediyor ilaçları al..."

 

"Tamam Meryem ben getiririm başka istediğin bir şey var mı?" Sesi oldukça yumuşak ve kırmaya korkar gibiydi.

 

Odaya geçti ve beni yine kucağına aldı. " Bora iyiyim ben biraz başım dönüyor o kadar abartma."

 

Kusursuz güzellikteki kaşları tekrar çatılırken azarlar gibi konuştu. "Abartmayayım öyle mi? Meryem şaka mısın sen ya? Hastasın bunu da hepimiz biliyoruz bundan sonra ben yanındayım, herkese ulaşacağım ve senin için uygun böbrek bulunacak iyileşeceksin mücahidem."

 

Başımı sallamakla yetindim ve beni uzattığı yatağa kıvrıldım. Bora bana tebessüm ederken sevecen bir tavırla baktı. Odadan giderken ona hislerimin hâlâ net olmayışı yaktı beni. Oysa o sevdiğini her türlü belli ediyordu. Bu çirkinleşmiş halimi nasıl seviyordu bilmiyorum. Görüntüm fazlasıyla kötüydü, zayıftım eski güzelliğimden eser kalmamıştı. Bora bana nasıl bakıyordu hâlâ anlamıyordum.

 

Hiç mi acımıyordu ya da acıma hissini neden zerre hissettirmiyordu bunu anlamıyordum. Beni en çok yakan şey Bora'nın bana olan tavrıydı. Herkesin acıyan benim için üzüldüğünü belli eden bakışlarının arasında tek farklı olan Bora'ydı. Onun bakışı, gülüşü, ses tonu bile bana acıdığını göstermiyordu. Bana nasıl, hangi ara aşık olmuştu bilmesem de tavırlarından şikayet edemiyordum.

 

Onu üzmekten ölesiye korkuyordum. Belki de beni yüreğinin en kuytusuna alıp orada sevmesi ve aynı sevgiyi benim ona veremeyişim üzüyordu beni. Dış görünüşüm kötü de olsa ufacık bir sevgisizlik bile hissettirmemişti bana. Bir süre sonra Bora elinde tepsiyle geldi, gülümseyerek yamacıma oturdu. Nedenini bilmesem de gördüğüm en güzel gülümseyiş ona aitmiş gibi bir hissiyata kapıldım.

 

Yemeğimi zorlanarak yedim ve ilaçlarımı aldım. Bora her şeyle ilgilenirken ben ise bana hizmet eden adamdan memnundum. Saat ilerlemişti uykumu aldığım için uykum olmasa bile merak beni cezbeden bir duygu olmuştu. Buse gitmiş olmalıydı peki bana söylediği o saçmalık da neydi sormazsam kesin çatlardım.

 

"O Buse denen kız gitti mi?"

 

Bora sorgular gibi bakarken başını salladı. " Evet gitti, zaten sen bayılınca odaya geldi kendinde değildin senin için çok üzüldü."

 

Hadi ya üzülmüş yani, bana o sözleri söylerken pek de tehditkardı. Niye bu kız bana fazlasıyla itici geliyordu acaba anlamıyordum. Şimdi konuşmazsam bir daha bu fırsatı bulamazdım. Hadi Maryam topla kendini off nasıl soracaktım şimdi? Neyse kocan değil mi ya sor gitsin diyen iç sesimi dinledim. Yutkunup düşünmeden konuştum ve gözlerimi Bora'nın yeşillerine diktim ne tepki vereceğini merak ediyordum.

 

"Buse sana aşık mı ya da aranızda bir şey mi var?"

 

Öfkeyle karışık bir şaşkınlık ifadesi belirdi yüzünde. Tek kaşı havalanırken düşünür gibi oldu bakışlarını kaçırmıştı ve bu beni üzmüştü. " Nerden çıkardın bu saçma düşünceyi yok öyle bir şey?"

 

Sözcüklerini kurduğunda bakışları bana dönmüş gayet ciddi bir tavırla tepki vermişti. Hafifçe gülümsedim. " Buse kulağıma doğru benim duyacağım bir tonda seni kendisiyle paylaşacağımı ardından da kocanı elinden alacağım ve bu benim için zor olmayacak gibi sözler söyledi. Sence ne düşünmem gerekli, şaka yapar gibi görünmüyordu."

 

Ne söyleyeceğimi merakla bekleyen adam cümlelerim biter bitmez kahkahayla gülmeye başladı. Yine ayarlarımla oynuyordu beni kızdırmak mıydı niyeti evet başardı. Sinirden gerildiğimi hissettiğimde kahkahasını bir son verip kıvrılan dudaklarını araladı.

 

"Buse sana şaka yapmış daha buraya gelmeden önce sana bu şakayı yapacağından bahsetmişti sen de gayet ciddiye almışsın."

 

Kahkahası hafiflese de hâlâ devam ediyordu. İnanmıyordum o kız yalan söylüyor olmalıydı ya da rolünü fazlasıyla iyi oynuyordu. Bakışları devamlı Bora'nın üzerindeydi ona karşı hislerim yok demesi bana asla inandırıcı gelmiyordu.

 

"Sana olan bakışları aşık bir kız gibiydi ama bunu da reddedecek misin?"

 

Gülüşü beklemediğim şekilde solarken bakışları kahvelerimle kesişti. Sanki bir şeye fazlasıyla üzülmüş gibi görünüyordu. Arkasını dönerken kurduğu son cümle beni de yerime adeta çivilemişti.

 

" Keşke sen de bana birazcık bile olsa aşık bir kız gibi bakabilsen..."

 

Yarım kalan cümlesiyle öylece kalırken Bora'nın hiddetle odadan çıktığını fark ettim. Üzmüştüm onu, sevemiyordum, yapamıyordum kendimi birine bağlamak fikri bana hep uzak geliyordu. Hayatımda sonsuz şekilde bağlı olduğum vatanımın kurtuluşuydu, uğruna verdiğim mücadelem bile bu uğurdaydı. İyileştiğimde yani eğer bir gün iyileşirsem Bora ile sonumuz nasıl olacaktı? Bu konu benim içimde hâlâ bilinmezlikle dolu bir denizdi. Ve ben o denizde kayboluyor, yerimi yönümü şaşırıyor kime neye tutulacağımı bilmeden çırpınıyordum.

 

Korkuyordum, kendimi ait hissetiğim topraklarıma dönememekti en büyük korkum. Vasiyet etmeliydim eğer ölürsem cenazemi kesinlikle Kudüs'e götürmeliydiler. Ben oraya aittim İstanbul her ne kadar çok güzel bir şehir olsa da, burası benim vatanım Filistin değildi. Gözümden akan yaşları elimin tersiyle itip yataktan kalktım daha iyiydim ve banyo yapıp temizlenip namaz kılmam gerekiyordu. Bana engel olacak ya da yardım etmek isteyecek olan Bora gitmişti zaten rahat olabilirdim.

 

Dolaptan kıyafet seçme işini sonraya bırakıp hemen banyoya yöneldim, sıcak ve rahatlatıcı bir banyo iyi gelecekti eminim. Elimden geldiğince hızlı davranıp banyodan çıktım bornozun kuşağını sıkıca bağladım. Bora odada mı diye kontrol ettim, odada değildi rahatlamış bir şekilde nefes verip dolabımdan kıyafetlerimi çıkarttım. Üstümü giyinirken en son geniş elbiseyi üstüme geçiriyordum ki kapının açılma sesiyle irkildim. Arkamı dönüp baktığımda elbiseyi başımdan ancak geçirmiştim, üzerimde atlet, ince bir tayt yarım yamalak giydiğim elbisemle ona şaşkın şekilde baktığımda hafifçe gülmeye başlayıp odaya adımını attı.

 

Yanaklarım kızarmıştı sanırım ve Bora bunu fark etmişti hoşuna gitmiş gibi gülerken arkamı dönüp kollarımı geçirip elbiseyi düzelttim. Düştüğüm durumu umursamadım zaten beğenebilecek bir tarafım da yoktu ilgisini çekeceğimi bile düşünmüyordum. Başıma boneyi takacağım sırada boğazını temizlemesiyle konuşacağını anlayıp bakışlarımı ona çevirdim.

 

" İntikamını beni böyle umursamayıp mı alıyorsun?"

 

" Ne intikamı anlamadım?" diye sordum gayet de ciddi görünüyordu tek kaşını kaldırıp başını umursamaz bir edayla eğip ayak uçlarına baktı. Aklını dağıtmak istiyor gibi görünüyordu.

 

"Arkadaşım Buse yüzünden bana trip atman çok saçma, onunla aramda bir şey olduğunu düşünmen ise daha da saçma. Beni yok sayma Meryem yoksa çok kötü bir adam olurum."

 

Son sözleri neden böyle tehditvariydi anlamıyordum? Beni uyarır gibi değil de başka bir anlama geliyor gibiydi ama neydi? Onu hâlâ tam anlamıyla tanımıyor olmaktı sanırım bu, ne düşündüğünü neler yapabileceğini kestiremiyordum. Nerdeyse iki yıldır evli olsak da kısa bir süre sadece aynı yatakta uyumuştuk gerisi yoktu ona alışmamıştım, ona karşı aşk ve benzeri bir duygu belirmemişti kalbimde. Nedenini bilmiyordum lakin onunla evlenmemde bir hikmet olduğu açıktı. Rab Teala onu kaderime yazmıştı. Belki de kendimi onu sevmeye zorlamalı ya da bunu zamana bırakmalıydım. Düşüncelerimi bir kenara itip cevap vermeliydim.

 

" Ona güvenmedim bakışları rahatsız ediciydi ne yapayım inkar mı edeyim yalan mı söyleyeyim sevmedim arkadaşını. Ayrıca söylediği sözler şakaya vurulacak cinsten değildi. Bu sözü benden başkasına yapsa yine aynı şekilde tepki alırdı emin ol. Sorun ben değilim, sorun senin arkadaş olarak bir kızla evine gelmen. "

 

" Meryem biliyorum biraz abarttı onu savunmuyorum ama söylediği sözlerde ciddi olmadığına eminim. Buse'yi sorun yapma bakışları da oyunculuk eğitimi aldığı için gerçekçi gelmiş olmalı iyi rol yapar. Ayrıca onun hakkında bana soru da sorma çünkü cevabını alamazsın sadece arkadaşım ve aramızdaki dostluktan öteye gidecek diye bir düşünceye asla kapılma. Benim kalbimde sen hüküm sürerken bir başkasına o kapının anahtarını vermem."

 

Düşündüm, galiba açıklamadığı ya da açıklamaya çekindiği şeyler vardı, laf kalabalığı yapıp aradan kaçmaktı niyeti. Son sözlerine takıldım, kalbinin kapısının anahtarını vermeyeceğini söylüyordu yanılıyordu kalp birini severse anahtarı ona vermezdi ki o kişi anahtarsız da o kapıdan geçerdi. Gülümsedim aşkın manasını hâlâ kavrayamamış oluşuna üzüldüm.

 

" Yanılıyorsun Bora, kalp birini severse anahtarı kimseye vermez, kalbine giren kişidedir anahtar, o açar o karanlığa haps olan kalbi. Ayrıca kapının anahtara da ihtiyacı yoktur, seven her daim o kapıyı açar yeter ki açmayı bilsin."

 

Dudakları arsız bir edayla kıvrılıp gülerken hemen solup gitti. "Beni sevmen hiç mi mümkün değil Meryem? Kalbinde bana ufacık da olsa bir yer yok mu mücahidem?"

 

Yeşilleri harelerime odaklanmış kalırken acıyla yutkumdum. Geldiğinden beri bana olan bu tavrı da neydi böyle? Kalbime birini almam kolay değildi, Bora'yı insan olarak sevsem de ona karşı aşk beslemiyordum. Yalan söyleyemezdim ona ümit de veremezdim.

 

"Rabbim kalbime o sevginin tohumunu atarsa bunu anlarsın."

 

Gülümsedi bir kaç adımla bana iyice yaklaştı eli belimi kavrarken başımı kendine yaklaştırıp sakallı yanağını yanağıma dayadı. Eli enseme giderken saçlarımı olmayışı zihnime doldu. Şimdi yoktu saçlarım ve bu kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu. Nefesi kulağıma değerken dudakları yanaklarıma değerek döktü tüm cümlelerini.

 

"O sevginin tohumunun atıldığı günü sabırsızlıkla bekleyeceğim mücahidem."

 

Benden uzaklaştığında samimi şekilde gülümsediğini gördüm. "Daha iyi misin namaz kılacaksın galiba? Rahat etmiyorsam yani istersen çıkayım."

 

" Yok kal iyiyim namaz kılıp uyuyacağım yarın son sınavlarım var onları da geçersem benim için iyi olacak."

 

" Ne sınavı ya bitmedi mi daha? Ben de seni yarın hasteneye götürecektim. Eee tahmini ne zaman biter sınavın ona göre gelip seni alayım."

 

"Geç biter ama akşam olmadan biteceği kesin, yani yarın mümkün değil diğer gün gideriz sınavlarım tamamen biterse daha rahat olurum."

 

" Hmmm haklısın tamam o zaman beni ararsın gelir seni alırım ben gelemezsem de birini yollarım."

 

Onaylar biçimde başımı salladığımda tekrar merakıma yenik düştüm. " Bora bana kızmadın değil mi?"

 

"Neden kızacakmışım ki anlamadım?"

 

" Hani sana aşkla bakan biri gibi değilim ya..."

 

Cümlemi bitirmeme fırsat vermeden tekrar kollarıyla sardı beni, başını omzuma indirip kokumu içine çekti. " Kızmadım, sadece senin de beni sevmeni istedim. Bencillik yaptığımı düşünüyorum ama sen benim kaderimsin ve biliyorum ki bir gün beni seveceksin. İşte bu bana umut veriyor, kendini üzme sana kızgın ya da kırgın değilim iki yıla yakın bekledim seni yine beklerim."

 

Yüzümde hafif bir tebessüm peyda olurken boşta kalan elimi omuzlarına doladım. Sevmesem de sevilmek güzel histi doğrusu.

 

**************

 

Telefonumun alarm sesiyle kendimi zorlayıp yataktan kalktım sabah namazından sonra tekrar uyudum lakin pek vakit geçmeden tekrar uyanmak zorunda olmak sinir ediyordu. Of ya bu derslerden bir kurtulsam sınavlar ve hastalığım birleştiğinde resmen bitiyordum. Yatağa baktığımda Bora'yı göremedim gerçi uyumak için yatağa girdiğimde odada değildi. Ayaklarımı yataktan sarkıttğımda ayağıma değen yumuşak şeyle irkilip kocaman olan gözlerimle eğildim. Çığlığı bastığımda Bora uyku mahmuru gözlerini bana dikmiş şaşkınca ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

" Allah seni ne etmesin ne işin var yatağın dibinde ödüm koptu ya!"

 

Elimle kalbimi tutarken Bora gözlerini ovuşturdu. " Sana da günaydın."

 

Kendime gelmeye çalışıp kenara gittim, yataktan çıkıp Bora'nın başında durdum ellerimi önümde birleştirdim. "Neden yerde uyudun hasta olabilirsin?"

 

Umursamadan doğrulup esnerken eliyle ağzını kapattı. Gözlerini iyice açarken dudaklarını açıklama yapmak için araladı. "Yanlış anlama çok zayıflamışsın ben de biraz deli uyurum sana ayağım kolum falan çarpar Allah korusun o yüzden yerde uyudum. Sana zarar vermemek için yani."

 

Allah'ım ben ne yapmıştım ki böyle düşünceli biriyle evlenmiştim acaba? Ayrı yatmış olsa da kızmadım, haklıydı çok zayıftım, okulda genç bir kız değil de bir çocuk gibi göründüğümü söyleyen çok fazla kişi olmuştu. Başta bu durum beni üzse de sonradan kimseyi umursayamaya başladım, hasta olmayı tercih eden ben değildim. Bu bana Rabbimin vermiş olduğu bir sınavdı ve Rabbimin izniyle iyileşecektim inşAllah.

 

"Ama ben namaza kalktım sen burada değildin yoksa görmedim mi seni, diğer taraftan mı çıktım yataktan acaba?"

 

Ben düşüne durayım Bora yine o arsız gülüşünü takındı. " Sen uyuduktan sonra geldim burada uyudum, namaza kalktığında beni fark etmedin diğer odada kılıp uyumak için döndün ve beni uyku sersemi halinle fark etmedin sanırım."

 

Olabilirdi ama garipti namaza kalkmıştım Bora'yı yatakta göremeyince gelmedi ya da diğer odada uyudu diye düşündüm. Hatta aklıma onun da namaza kalkmış olabileceği bile geldi neden ben namaza kalkarken o uyumuştu?

 

" Bora sen namaza kalkmadın mı seni yatakta görmeyince namaz için aşağıya indin sandım sonra gelip tekrar uyudum."

 

Gözlerini kaçırıp parmaklarıyla burnunu sıvazladı." Kalkamadım namaza neyse işte sorma."

 

Uzatmak istemedim ama gözüm onun üstünde olacaktı dün gelmişti ve hali tavrı bir garipti anlam veremiyordum bu hâline fakat ilk günden de üstüne gelmek istemiyordum. Üzerinden attığı uyku mahmurluğuyla yeşil gözlerini gözlerime dikti, içinden bir orman çıkacakmış gibi görünen gözleri neden böylesine güzeldi? Ve ben neden o bakışlarda takılı kalıyordum? Evet kocamdı ve onu fazlasıyla beğeniyordum, kalbime ise sevgisinin dolması için Allah'a duâ etmekten başka çıkar yolum yoktu.

 

"Sınava vaktin var değil mi kahvaltı yapalım seni bırakırım olur mu?"

 

Başımı salladım, hemen hazırlanmam gerektiği gerçeğiyle banyoya doğru hızla gittim. İşlerimi halledip üstümü değiştirirken Bora banyoya girdi, su sesinden duşa girdiğini anlayıp çantamı alıp odadan çıktım. Allah'ım yardım et bana şu sınavlarım iyi geçsin de biraz rahat edeyim yoksa kafayı yememe ramak kalmıştı gerçekten. Her yıl bir diğerine göre daha zor geçiyordu hastalığım olmasa bu kadar zorlanmazdım elbet ama son zamanlarda çok zorlanıyordum.

 

Ara ara gelen kusma isteği, şiddetli baş ağrıları ilaçların vücudumda bıraktığı ağır etki nedeniyle aşırı derece halsiz olmamı saymıyordum bile. Salona geçtiğimde Fatih dayım ve Bahar yengem birbirlerine sevgiyle bakıyordu ve bu beni çok mutlu ediyordu. Yıllar geçmesine rağmen ikisinin de birbirlerine sevgisi, saygısı hâlâ eskisi gibi diriydi. Zehra ninem onlara memnun bir ifadeyle bakarken benim geldiğimi fark edip gülümsedi.

 

" Oy kuzum gel yanıma dün kötüydün hastaneye gidin dedim ama dinlememişsin daha iyi misin yavrum?"

 

Gülümseyip yanına vardım tam yanındaki her zamanki yerim olan yanına oturdum. " İyiyim ninem merak etme biraz dinlenince geçti ilaçlarımı almadım ya ondan oldu sanırım. Yarın kontrol için gideceğim bugün sınavlarım bitiyor inşallah geçerim de bir süre rahat olurum."

 

Bana samimi şekilde gülümseyip eliyle omzunu hafifçe sıvazladı. "İnşaAllah sınavların iyi geçer dualarım seninle yavrum. Canım kızım dikkat et kendine olur mu? Bora bıraksın seni boş oturacak zaten evde bir işe yarasın bizim hayta."

 

"Beni hayta da yaptın ya nine aşk olsun sana!"

 

Bora merdivenlerden inerken gülümseyerek nineme cevap vermişti. Zehra ninem ise umursamadı bile. Bana gülümserken Bora yanıma oturdu. Esma ve Büşra da geldiğinde kahvaltımızı yaptık, artık son sınavıma yani inşallah gitmeliydim. Bora ile arabaya bindiğimde ön koltukta içimden bildiğim tüm duaları sıraladım. Üniversiteye yaklaştığımız vakit kızlar geleceğim hakkında mesaj yağmuruna tutmuştu beni.

 

" Meryem gelmiyor musun merak ettim enişteyi o da geliyor mu?🤔" diyen İsra olmuştu.

 

" Sus sen kız girme araya ah Meryem benim için bir imza alırsın değil mi kırmazsın biricik arkadaşını😉"

 

Gülümsedim üçümüzün olduğu whatsapp grubunda bazen atışıp dururduk. Sanırım cevap verip birazdan geleceğimi söylemeliyim. " Kızlar abartmayın geldim sayılır ve evet Bora ileyim bizi beklerseniz görürsünüz enişte beyinizi😁🤭" diyerek cevap verdim.

 

Bora aracı durdurduğunda kapısını açıp hızlıca çıktı. Ben çıkmaya yeltendiğim vakit kapıyı nazikçe açıp bana gülümseyerek baktı. "Buyrun efendim." dediğinde sesi gayet tatlı bir tondaydı.

 

Gülümseyerek çıktığımda az ötede bakışları üzerime dikili kızları gördüm. Gülümseyip gözlerimle yanıma gelmelerini işaret ettim. Bora sıcaklamış olacaktı ki gömleğinin cebine iliştirdiği güneş gözlüğünü taktı ve bu haliyle daha da karizmatik göründü. İsra ve Atiye yanıma vardığında Bora anlamaz bakışlar atıp gözlüğünü kaldırdı.

 

" Meryem bir sorun mu var sınava yetişmen gerekiyordu, yani biliyorum daha vakit var ama sen ısrar ettin erken gelmek için."

 

Atiye salak salak sırıtırken İsra onun kolunu çimciklemişti. " Of manyak kız ne yapıyorsun ya bir dur?" diye atarlandığında gülmeden edemedim. Onları tanıştırma vakti gelmişti. Bakışlarım Bora'ya döndüğünde gülümsedim.

 

" Arkadaşlarım İsra ve Atiye seninle evli olduğuma inanamadılar o yüzden şaşkınlar yani."

 

Bora da gülümseyip gözlüğünü başının üzerine bıraktı. " Memnun oldum kızlar şimdi pek vaktim yok ama bir gün hepimiz oturup sohbet edelim. Meryem ile arkadaşlık kurmanıza da çok sevindim."

 

Kısa bir süre konuştuktan sonra sınav saatinin yaklaşmasıyla hızlı davranmam gerektiği gerçeğiyle yüzleştim. Kızlar kendi derslerine giderken ben de kendi sınavıma girdim. Sınavların hepsinin bitmesiyle derin bir nefes verip sırt çantamla okuldan çıkmaya koyuldum. Sevinçliydim sınav çok da zor geçmemişti, yazın rahat olsam en azından o bile yeterdi bana. Gözlerim İsra ve Atiye'yi arasa da onları etrafta göremedim.

 

Dışarı çıktığımda yakınımda Gözde ve Uriel'in yılışık hallerini görmemle yüzümü ekşitip başımı önüme eğdim. Bora'ya haber vermeliydim gelip beni alacağını söylemişti, çantamı sırtımdan alıp telefonuma uzanacaktım ki karşımda bana doğru yürüyen bedeni görmemle olduğum yerde kaldım. Gözlerim dolarken yüreğim vatanıma sevdiklerime olan özlemimle kaynadı.

 

Gözlerimin yaşlarla dolmasına tezat yüzümde kocaman bir gülümseme peyda oldu. Heybetli beden bana yaklaşırken elimle ağzımı kapatıp hıçkırığımı susturdum. Dayanamayıp adımlamaya ardından ona doğru koşmaya başladım. Bana sarıldığında başımdaki şalı kokladığını anladım.

 

" Ablam çok özledim seni..."

 

Gözümün nuru koca adam olmuş karşımda duruyordu. Âlâ benim bıraktığım 16 yaşındaki gençten daha iri bir hale bürünmüştü, artık 18 olmuş boyu oldukça uzamış omuzları iyice genişlemiş ve gayet iri birine dönüşmüştü. Benden ayrıldığında ellerimle yüzünü avuçlarımın arasına aldım, iri kahveleri heyecanla titriyor yaşlar kirpiklerinden süzülüp yakışıklı yüzünü ıslatıyordu.

 

Babam gibi çok yakışıklı heybetli bir adam olacağı öylesine belliydi ki, onda babamdan bir parça görmek yüreğime su serpti. Tekrar sarıldım mücahid yürekli Âlâ'ma. Bu sefer ben kokladım onu ah kardeşim Kudüs kokuyorsun sen, vatanım kokuyorsun, özlem kokuyorsun. Bana az da olsa Aksa kokusunu getirmişsin, tanıyorum bu kokuyu insanın aklından çıkmayan o nadide koku sarmıştı seni de ve bana getirmişti kokuyu. Belki de çağırıyordu beni ama gitmek nasip olmuyordu.

 

" Âlâ kocaman olmuşsun, nasıl da büyümüşsün annem ve kardeşlerim nasıl? Sen ne zaman geldin, neden haber vermedin?"

 

Sabırsızlıkla sorduğum soruların ardından genişce gülümsedi. "Sürpriz yaptım ablacığım, geleli bir kaç saat oluyor eniştem gelir sonra, benden haberi var biz gidip biraz vakit geçirelim ister misin?"

 

Buna kesinlikle hayır demezdim Âlâ ile yürümeye başladığımızda başıma şiddetli bir ağrı girdi aniden yerime çivilenmiş gibi kaldığımda karşımda duran mavi hareleri gördüm iki taneydi biri Abdurahman diğeri Gözde'ydi. Mavi göz renkleri birbirinden farklı olsa da ikisinin de gözlerinde endişe hakimdi. Her şey etrafımda dönüp kararmaya yüz tutarken duyduğum sesler fazlasıyla karmaşık gelmeye başladı.

 

Sonrasında gözlerimi zorlanarak açtım bana endişeyle ıslanmış gözlerle bakan Âlâ " Ablam iyi misin?" dediğinde başımı hafifçe salladım. Kendimi iyi hissetmiyordum tüm vücudum tarif edilemez bir acıyla cebelleşiyordu. Zihnime dolan korkuyla etrafıma dolan insanlara baktım. Gözde baş ucumda ağlamaklı mavi gözlerini bana dikmiş bakıyordu. İsra ve Atiye ise ağlamıştı bile, kendimi zorlayarak gülümsedim.

 

" Hepiniz burdasınız vasiyetimdir eğer ölürsem cenazemi vatanıma Kudüs'e götürsünler."

 

Boğazıma bilinmez bir acı otururken öksürmeye başladım. "Abla deli deli konuşma iyi olacaksın."

 

Âlâ hâlâ anlamıyordu iyileşmem nakile bağlıydı ve geçen iki yıla yakın dönem bile beni bu denli kötü duruma düşürürken kalan zamanımdan asla emin olamıyordum. Yorgun ve bir o kadar ölüme yakın bakışlarımı Gözde'ye çevirdim bana neden böylesine yalansız, pişman olmuş ve bana acıyor gibi bakıyordu ki? Oysa ki üstüme gelen, sabrımı sınayan, düşmanımın önüne beni atan oydu.

 

Bunları yaparken bana acımayan yüreği şimdi mi çözüyordu içindeki buzları? Bana oldukça yakın eline uzandı parmaklarım, elim avuçlarının içinde kaybolurken ellerimin küçücük kaldığı gerçeğini fark etmiş gibiydi. Dudaklarımı zorlanarak açıp mavi gözlere yardım dilenir gibi baktım. İçimden ise ona dualar ediyor doğru yola gitmesi için sonsuz istekle doluyordum.

 

" Yardım et Gözde bana yardım et. Sen beni üzdün ama ben sana dua ettim ne olur benden kaçma...Gözde yy- yardım et..."

 

********

 

Yazardan

 

♡♡♡

 

Maryam son sözlerinden sonra tekrar bayıldığında düşmesine izin vermeyen kişi kardeşi Âlâ olmuştu. Abdurrahman hızlıca atılıp yardım etmek istese de Âlâ hiddetli bakışlarıyla tersledi onu.

 

" Sakın ablama dokunma gebertirim seni."

 

Âlâ ablasını kucağına aldığında etrafına toplanan kalabalığa anlam veremedi. Arabası yoktu, Bora'ya haber vermeliydi ama ablası baygındı ve acilen hasteneye gitmesi gerektiğini biliyordu. Mavi gözleriyle ve endişeli yüzüyle Gözde ona yaklaşıp durdurdu onu.

 

"Meryem iyi değil ambulans geç gelir o zamana kadar benim arabamla gidelim."

 

Âlâ kızın kim olduğunu sormadan başını onaylar biçimde salladı. Atiye ve İsra Meryem'i tekrar aynı şekilde görmenin şokuyla Âlâ'nın yanına varıp olayı çözmeye çalıştı. Âlâ kısaca ablasının bayıldığından bahsederken Gözde lüks arabasının kapısını açmıştı bile. Âlâ ablasıyla arka koltuğa geçerken İsra da hemen yanına geçti, arkadaşına bir şey olacağı korkusuyla kalbi sızlıyordu. Aynı şekilde Atiye de ön koltuğa atılırken Gözde beklemeden sürücü koltuğuna geçti. Uriel aniden gelip Gözde'nin arabasının önünde durduğunda Gözde çattığı kaşlarıyla baktı sevgilisine. Camı kaldırıp ona seslendi.

 

"Uriel ne var yine, hastaneye yetişmemiz lazım çekil önümden."

 

" Saçmalama seni rezil eden kızı hasteneye mi götüreceksin? Bırak ne hali varsa görsün sana ne ya ondan."

 

Uriel bu durumdan memnun olmadığını açıkça belli ediyordu. Gözde ise bakışlarını kardeşinin kucağında baygın yatan Meryem'e çevirdi, kalbinde bir sızı oluşmuştu acımıştı ona ve böyle bir durumda onu bu halde bırakmak istemiyordu. Sert bakışlarla sevgisine tavrını belli eden sert ses tonuyla karşılık verdi.

 

" Seni dinleniyorum lütfen çek git, önümde durma yoksa arabayla ezerim seni."

 

Uriel fazlasıyla bozulmuş olsa da arabanın önünden çekilip bezgin bakışlarla intikam dolu bakışlarını Gözde'ye dikti. Gözde beklemeden arabayı çalıştırırken İsra ve Atiye de arabaydı. Ah ne kadar da hayırsever insanlar diye geçirdi içinden alaycı bir tavırdı bu.

 

" Bu yaptığını ödeyeceksin Gözde, hepsini burnundan fitil fitil getireceğim."

 

*********

 

Meryem'den

 

Kulağıma dolan anlamsız seslerle zorlayarak araladığım kirpiklerime emir verip gözlerimi açtım. Bedenim neden bu kadar yorgundu, bembeyaz ışıklı tavan gözlerimi alırken başımı çevirdim. Kolumda serum vardı, odadaki aletlerin sesleri birbirine karışıyordu. Hastanedeydim ne kadar zaman burada olduğumu bilmiyordum. Dudağımın kuruduğunu hissettim parmağımı bile kıpırdatacak halim yoktu öylesine yorgundum ki öylesine ağrım vardı ki yüzümü ekşitip gelen savcıyla gözümden bir damla yaş süzüldü.

 

Kapı açıldığında içeri gelen hemşirenin beni görmesiyle yüzünde bir gülümseme peyda oldu, serumu kontrol edip giderken uyandığımı haber edeceğini anladım. Kapı tekrar açıldığında odaya kıpkırmızı gözleriyle Bora geldi, yamacıma varıp dizlerini kırarak önümde eğildi, zayıf ufak elimi avuçlarına bir inci misali sakladı.

 

" Mücahidem sonunda uyandın."

 

Gülümsüyordu oysa ki ben öleceğimi düşünmüştüm sahi ölecek olsam Azrail as. çıkmaz mıydı karşıma ama yok kimseyi anımsamıyordum demek ki daha vaktim vardı. Yeşil gözleri ağlamış olmasına rağmen hâlâ çok güzeldi, yüzü hafif de olsa çökmüş gibiydi kirpikleri titriyordu ağlayacak mıydı? Hayır ağlamasını istemiyordum benim acımla o da yeterince acı çekmemiş miydi?

 

" Aa - Ağlama Bora..."

 

Yapmadı ağladı ama yüzü gülüyordu avuçlarında sakladığı elimi öptü. Dudakları öylesine sıcaktı ki üşüdüğüm gerçeğiyle yüzleşmemi sağladı. " Meryem gözümüz aydın nakil yapılacak uygun böbrek bulundu iyileşeceksin!"

 

Bakışlarım şaşkın bir ifadeyle sarsılırken duyduğum şeyin gerçek olup olmadığını sorguladım. " Bora doğru mu duydum nakil oluyorum yani öyle mi?"

 

Elimi tekrar öptüğünde yeşillerinden bu sefer dökülen yaşlar mutluluktandı. " Doğru duydun mücahidem, biraz kendine geldiğinde beklemeden nakil yapılacak sonunda dualarımız kabul oldu çok şükür."

 

Sevinçle kendimi zorlayıp gülümsedim acılarım bitecek sonunda sağlığıma kavuşacaktım. Allah'ım çok şükür sağlığımı bana geri verdiğin için. Bora'nın dilinden dökülen ayetlerle bir kez daha ölümün bana şimdilik uzak kılındığının farkına vardım. Allah'ın bu hastalığı bana bir nimet bir sınanma olarak verdiğiyle yüzleştim. Çok şükür Rabbim tüm ism-i şeriflerin hürmetine şükürler olsun Yüce Rabbime. Bora, Âl-i İmrân Sûresi 145. Ayet'i okurken benim gözlerimden yaşlar süzülmüştü bile.

 

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تَمُوتَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًاۜ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَاۚ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْاٰخِرَةِ نُؤْتِه۪ مِنْهَاۜ وَسَنَجْزِي الشَّاكِر۪ينَ

 

Vemâ kâne linefsin en temûte illâ bi-iżni(A)llâhi kitâben mu-eccelâ(en)(k) vemen yurid śevâbe-ddunyâ nu/tihi minhâ vemen yurid śevâbe-l-âḣirati nu/tihi minhâ(c) veseneczî-şşâkirîn(e)

 

Hiçbir kimse Allah'ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.

 

Loading...
0%