@hayalperestyazar02
|
Selamun aleyküm sevgili okuyucularım yeni bölümle geldim umarım severek okursunuz. Çok değerli oy ve yorumlarınızla bölümü süslerseniz çok sevinirim.😊💕
Rica etsem kitabımı sevdiyseniz arkadaşlarınıza ve sevdiklerinize önerir misiniz?
Keyifli okumalar dilerim sizi seviyorum.😘❤
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Uyuklayıp kalmış nerdeyse bütün gün uyumuştum. Gözlerimi açtığımda Bora yine odada değildi ikindi vaktini kaçırmak istemedim, hareket edebildiğim kadarıyla işlerimi halledip abdest aldım. Banyodan çıktığımda duvarlara tutunarak kendimi yormadan yürüyüp yatağıma vardım. Bu kadarcık mesafede bile canım yanmıştı, evet iyiydim ama ameliyat yerim hâlâ ağrıyor beni zorluyordu.
Yatağa geçtiğimde düzenli nefesler verip kendime gelmeye çalıştım. Kapı açıldığında Bora elinde tepsiyle odaya girdi. Ne getirdiğine bakma fırsatım dahi olmamıştı yine tatsız tuzsuz yemekler ve ben yiyemiyordum işte. Aç kalmamak uğruna kendimi zorlamaktan başka bir şey değildi bu. Yine de burun kıvırmıyor ses etmiyor midemin el verdiği kadarıyla yiyordum. Bu yiyeceği bulamayan insanlar da vardı. Açlık herkes bilmese de aslında Allah'ın bizlere sunduğu bir hazineydi.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Açlık, hikmetin nuru, tokluk ise Allah'tan uzaklaşmadır. Sakın tıka basa yemeyin ki kalbinizdeki hikmetin nuru sönmesin!" [Deylemî]
Dünyada açlıkla mücadele eden insanları düşünerek tıka başa yemiyor sünnet-i seniyyeye uymaya gayret ediyordum.
Hz. Aişe'den (r.a.) rivayet edilmiştir. Allah'ın Resulü (sav) şöyle dedi:
"Cennetin kapısını çalmaya devam ediniz ki size açılsın."
Hz. Aişe sordu: "Ne ile çalalım?"Efendimiz (sav) şöyle cevap verdi: "Açlık ve susuzlukla."
Bir başka hadis: Hz. Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edilmiştir. Allah'ın Resulü (sav) şöyle dedi:
"Kıyamet günü, insanların Allah'a en yakın olanları, dünyada uzun süre aç, susuz ve mahzun kalanlardır... Şayet gücün yeterse, miden aç ve dudakların kuru olarak ölmeye gayret. Açlık ve susuzluk sayesinde şerefli mevkilere ulaşır, peygamberlerle oturursun. Bedeninden ayrılan ruhun ile melekler sevinir ve Cebbar olan Allah-u Teâlâ sana rahmet eder."
Bunun gibi açlığı ve susuzluğu tavsiye eden bir çok hadis vardır. Peygamber Efendimiz şişmanlıkla ilgili bizlere bildirdiği hadisler fazla kilonun hem sağlığa zararlı olduğunu hem de ruhun kemale ermesini zorlaştıracağını gösterir.
"Ümmetim hakkında en çok korktuğum şeyler: Karın büyüklüğü, çok uyku, tembellik ve yakîn (iman) azlığıdır." (Suyuti, Fethu'l-Kebir, I, 58; Kenzü'l-ummal, 3/185)
Bu hadisler demek değildir ki her kişinin göbeğine veya kilosuna bakarak karar verip onu kötülemeliyiz, bu asla doğru olmaz, bu yalnızca suizan olur.
Nitekim, az yediği halde fazla kilo alan kimseler vardır, çok yediği halde fazla kilo almayan kimseler vardır. Yeme içme adabına uygun şekilde yaşayıp bizi yaşatacak kadarını yemeli Allah'ın bize sunduğu vücudumuza eziyet etmeden sabırlı olarak karnımızı yemekle fazlasıyla doldurmamalıyız. Fazla yemek karnın bir kısmının aç olmaması bizleri Allah'tan uzaklaştırır.
Bir insanın hayatında yeme ve içme bir yasam şekli olmuşsa, onda ahiret hayatı adına bir hazırlık beklemek de zordur. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) söyle buyurdular.
"Ademoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Oysaki Ademoğlu için belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. Şayet mutlaka yemesi gerekiyorsa, o zaman (midesinin) üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefes için ayırsın." (Tirmizi, Zühd, 47)
Açlığın sunduğu ahiret saadetini bildiğimden tebessüm ettim. Bora elindeki tepsiyle yamacıma vardı ama ben oldukça düşünceli olduğumdan soru sormamış beni zihnimle baş başa bıraktı. Tepsiyi bana doğru çektiğinde ölmeyecek kadar yemem gerektiğinden sessizce yemeğimi yemeğe başladım. Dünya aç insanlar için fazla acımasızdı midemi hep bir miktar boş bırakmaya alıştırmıştım.
Belki de beni ölüme sürükleyen nedenlerden biri de kendime ettiğim bu zulümdü çünkü ben zaten zulmün koynunda doğmuştum. Filistin acının ve kan gölüne dönen şehirlerin diyarıydı. Kalbimle dualar ettim Rabbime, "Allah'ım affet beni kendime bilmeden, istemeden zulmettiysem beni bundan sorumlu tutma. Söz veriyorum Yüce Allah'ım vücuduma zarar vermeyecek derece karnımı doyuracak razı olduğun gibi yaşacağım."
Duam içten içe devam ederken gözlerimden yaşların süzüldüğünü yeni anladım. Yanaklarımdan süzülen yaşı silen parmaklara değdi gözlerim. Narin bir çiçeğe dokunuyor gibi davranıyor konuşmuyor lakin sanki beni anlıyor gibiydi. Kendimi açıklamaya ihtiyaç duydum bunu neden yaptığımı bile anlayamadım.
" Şey, ben açlığı ve susuzluğu hatırladım bizlere verilen en büyük mucizemiz Peygamber Efendimizin hadisleri zihnimde dolaştı ve ben dayanamıyorum o yüzden ağlıyorum. Biz açlıkla sınanan Hz. Muhammed (sav) Efendimizin doymak bilmeyen ümmeti olmuşuz."
Bakışlarım gözlerine tırmanınca yeşillerinin dolduğunu fark ettim. Dudakları aralandığında tuttuğum hıçkırığımı sonunda saldım.
"Allah Rasulü hayatının büyük bir kısmında yokluk sebebiyle açlık çekmiş varlıklı olduğu zamanlarda ise azla yetinerek elindekileri daima ihtiyaç sahiplerine infak etmiştir.
Ebû Talha Radıyallâhu Anh anlatıyor; "Resûl-i Müctebâ Efendimiz'e açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkes karnına bir taş bağlamıştı. Resûlullâh da karnını açtı. Baktık ki onda iki taş vardı." (Tirmizî, Zühd, 39)
Fahr-i Kâinât Efendimiz bu gibi durumlarla çokça karşılaşmıştır.
Ebû Hureyre Radiyâllâhu Anh'den nakledildiğine göre, Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e bir gün sıcak bir yemek getirilmişti. Yedikten sonra; "Elhamdulillâh, epey zamandır mideme sıcak bir yemek girmemişti." dedi. (İbn-i Mâce, Zühd, 10)
Gözümden yaşlar süzülürken bu sefer hıçkırıklarıma engel olamadım, canım öylesine yanıyordu ki bizlerin yaşadığı da zorluk muydu? Bolluk bereket içinde yaşamamıza rağmen ne kadar da az şükrediyorduk...
*************
Odada fazlasıyla sıkılıp Bora'nın yardımıyla alt kata indim. İyileşme sürecini iyi atlatmak adına arada yürümeli temiz hava almalı tabi bunu yaparken sağlığıma da dikkat etmeliydim ve öyle de yapıyordum. Herkes çıkmış evlerine gitmişti, Fatih dayım, anneannemi, Bahar yengemi ve annemi de alıp biraz gezdirecek ardından akşam yemeğine götürecekmiş. Evde Esma, Büşra ve sanırım benim kardeşlerim vardı.
Annem muhtemelen yanına Yaser'i de almış olmalıydı. Yaser hâlâ çocuk yaşta olsa da başının çaresine bakabilirdi ama annem onu yalnız bırakmayı istemez yanında götürürdü. Ürdün'e bile amcamın ısrarları sayesinde gidebilmişti ayrıca yanında Âlâ da vardı ve amcamın ikisine de öz evlatları gibi bakacağını biliyordu. Bu yüzdendi ki eğitim için kısa süreli de olsa göndermişti yavrularını. Bora gelen telefonla üst kata çıkarken ben duvarlara tutunup yavaş hareketlerle dolaşmaya başladım.
Oturdukça hem sıkılıyor hem de ağrılarım artıyordu az da olsa yürüyebilmek iyi geliyordu. Mutfağa doğru adımlarken gelen gülüşme sesleriyle kaşlarımı çattım kim gülüyordu böyle, üstelik birden çok ses vardı. Düşündüm, evdeki sorumlu kadın ve kızlar gitmiş olmalıydı zaten akşam yemeği hazır olunca ev ahalisi gerisini hallederdi. Evdeki plan bu yönde ilerlemiş bozulmamıştı. Adımlarım artarken arkamdan gelen adım sesleriyle hafifçe arkamı döndüm. Sami nefes nefese kalmış şekilde koşturmuştu ne yapıyordu böyle merakla ona baktım.
" Sami ne oluyor sen niye koştun öyle?" diye sordum kendi dilimizle.
" Maryam pencereden abimi gördüm yanlarına gidip fotoğraflarını çekip ondan para koparmak için koştum. "
Ben şaşırıp kalırken neyden bahsettiğine anlam veremez bakışlar attım. Sami muzur bir gülüş takınıp gelen kahkaha sesleriyle beni mutfağa yöneltti. Kapıya vardığımızda gizlice başımızı oraya yönelttik, Sami hızlıca telefondan fotoğraflar çekerken ben şaşkınlıkla kardeşime baktım. Olamaz ama ya daha uyarılı kaç saat geçmişti Âlâ efendi bana inat eder gibi Büşra ile samimi şekilde konuşuyor onu güldürüyordu.
Büşra da az dikkat çekmiyordu hani, fazlasıyla güzeldi, her haliyle kendini sevdiren bir kişiliğe sahipti. Âlâ da kim olursa olsun karşındakini güldürmeyi becerir herkesle iyi anlaşırdı. Allah'ım ben bu çocukla ne yapacaktım acaba? Bir de Sami'ye bak büyümeyen deve, abisinden para koparmaya çalışıyor bundan zerre utanç duymuyordu. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Sinirden dişlerimi sıkarken bana dönen Sami'ye göz kırptım.
" Sami bana ayağımdaki terlikleri verir misin ben eğilemiyorum ameliyat yerim ağrıyor. "
Sami ne yapacağımı anlamıştı, o da aynı şekilde bana göz kırpıp terliklerimi ayağımdan çıkartıp elime verdi. Sıkıca tuttuğum terliklerle kapıdan geçtim ve nişan alıp terliklerden birini fırlattım. Ah tabi iyi nişancıydım, sapanla taş atmak çocuk oyuncağıydı bana göre. Terlik kardeşim Âlâ'nın başına isabet etti, Âlâ sesli bir haykırışla yüzünü buruşturup başını terliğin geldiği yöne yani bana çevirdi. Büşra ise kahkahayla gülmeye başladı bu durum ona fazlasıyla komik geliyordu.
" Ahh abla ya deli misin nesin, kafama terlik atmak da nedir, çocuk muyum ben ya?" diyerek eliyle başını sıvazladı.
" Çok acıdı ya." diye devam edip ağzının içinden homurdanmaya başladı.
"Bana bak koca deve kızdırma beni Sami'nin parasını almışsın, çocuk üzülmüş seni şikayete geldi, ben de kızıp terliği attım sana. Küçük müsün sen Sami'nin parasını alıyorsun?"
Başka çarem yoktu, Büşra ile konuşuyor diye attım terliği diyemezdim ya. Gerçi yalan sayılmazdı Sami'den az da olsa para almıştı, geri vermesi için de Sami böyle bir oyun kurmuştu. Elinde fotoğraflar vardı ve ben ona yardım edecek eline parayı tutuşturup burada biraz eğlenmesini sağlayacaktım. Ne zamandır luna parka gitmeyi istediğini biliyordum. Eee kardeşime yardım etmek de ablalık görevim ne de olsa.
Âlâ durumu anlamış olsa gerek bakışlarını Büşra'nın yeşil gözlerine çevirip yutkunarak bana döndü saçlarını karıştırıp dudağını büktü durumu bozmamak adına beni onayladı. "Hee para almıştım, unutmuşum abla ya kusura bakma veririm ben şimdi."
Eli pantolonunun cebine giderken Sami'ye dönüp kısık bir sesle sordum. " Sami ne kadar para almıştı senden?"
Sami gülerek cevapladı. " Hmmm Türk parasına çevirince 70 ediyor."
Haince sırıttım fazlasını istemekte zarar yoktu. " Âlâ kardeşim sen ver bakalım ordan bir Yunus Emre resmi olandan."
Âlâ kocaman olan gözleriyle bana dönerken Büşra tekrar kıkırdayıp güldü. Bizim koca deve yine bu güzel kıza bakıp içi geçse de dayağımı yiyeceğinden korkup bana dönüp hayırdır der gibi kaşlarını oynattı. Boynumu umursamazca büküp bana ne vereceksin dedim tavrımla. Cüzdanından mecburen 200 tl çıkarıp gözleri ışık saçan Sami'ye uzattığında somurtup duruyordu. Sami heyecanla gitmeye yeltenirken omzuna elimi indirip onu uyardım.
" Sami canım kardeşim sakın harcayayım deme sakla paranı benden sana söz luna parka götüreceğim sizi." deyip göz kırptım ona.
Sami bana hafifçe sarılıp elimi öptükten sonra neşeli sesini sunarak gitti. " Seni çok seviyorum küçük anne." Arapça kurduğu cümleyle gülümsedim, canım kardeşim kucağımda büyümüştü adeta, annelik yapmıştım kardeşlerime hepsi benim elimden geçmişti.
Büşra gülmeye devam ede dursun bu sefer ona çattığım kaşlarımla bakıp bir uyarı mesajı yolladım. " Büşra çok hoşuna gitti sanırım, senin kafana da terlik fırlatmamı ister misin?"
Büşra anında susup kalırken bu sefer Âlâ çarpıkça gülümseyip başını çevirdi. Büşra kızacağımı anlamış gibi hemen ortaya atıldı.
"Aman yenge terlik yediğim yaşları çoktan geçtim, ben almayayım."
Şüpheyle karışık ikisine de izleyip dudaklarımı araladım. "Siz ne konuşurdunuz öyle gülüşmeleriniz evin her yerinden duyuluyordu resmen."
Büşra kısa bir an erkek kardeşime baktığında yüzüne dikkatle baktım utanmış ve sanki heyecanlanmış gibi görünüyordu. Olamaz ya bizim Âlâ'dan hoşlanmış ondan etkilenmiş olamazdı değil mi? Pekala da olabilirdi Âlâ genç ve yaş aldıkça daha da yakışıklı olan, erkeksi görüntüsü üzerine ayrı bir karizma haline düşerken Büşra'nın kardeşimi beğenmemesi aptallık olurdu. Âlâ da sevilmeyecek gibi değildi yani. Büşra kırmızıya dönen al yanaklarıyla başını hafifçe eğerken parmaklarıyla oynuyordu.
" Şey yenge seninle fazla konuşma fırsatımız olmuyor yani hastalığından dolayı öyle oluyordu seni asla suçlamıyorum. Ben Filistini merak ediyordum Âlâ'ya da sorular sordum onu anlatıyordu âdetleriniz, yemekleriniz, günlük yaptığınız şeyler gibi."
Âlâ demişti, bizimki ondan 2 yaş büyük olmasına rağmen Büşra abi dememiş kardeşime ismiyle hitap etmişti. "Âlâ değil canım benim, Âlâ abi diyeceksin senden yaşca büyük ne de olsa."
Büşra yeşil gözlerini kaldırıp bana bakarken düşen sarı tutamları hareketiyle hafifçe sallandı. " Şey yani evet aramızda 2 yaş var ama abi diyeceğim kadar da değil yani."
Bu durumdan rahatsız oldum ikisi de birbirlerinden hoşlanmış gibi olsalar da ikisinin de yaşı oldukça küçüktü ve böyle haram işlere kalkışmaları ileride pişmanlık olarak onlara dönebilirdi. İkisini de uyarmalıydım yoksa sonları kötü olurdu. Âlâ beni dinlemese de Büşra sözlerimden eminim ki etkilenirdi, büyüklerinin sözlerine değer veren bir genç kızdı.
Bakışlarım ikisinin de üzerinde gezindi, biri babama çok benzeyen bir yiğit delikanlı, biri narin bir çiçekti. İkisi de oldukça güzeldi ama olmazdı ki, Fatih dayım vermezdi ki kızlarını uzak yerlere.
Kardeşim kuzenine kapılıp giderse ve bu iş olmazsa daha çok üzülürdü. Bu yüzdendi başlamadan bitsin isteyişim, bu yüzdendi kendisini etkileyen güzelliğe engel oluşum, bu yüzdendi katı tavrım. Âlâ, can parem seni üzenin düşmanı olan ben bu kıza kızamazdım ki, o yüzden seni tekrar uyarmalı kalbine aşk tohumu girmeden engel olmalıydım size. Büşra kendini toparlayıp utanarak izin isteyip gitti.
"Neyse müsadenizle ben odama gideyim."
Âlâ kızın koşarak gidişiyle savrulan sarı saçlarının arasında takılı kaldı. Büşra bizim deveyi etkilemiş olmalıydı, bakışlarını onun üzerinden alamıyor hayran şekilde ona bakıp duruyordu. Bunu fark etmediğimi düşünse de anlamıştım her şeyi. Yanıma gelip elini omuzlarıma indirdi, şefkatle baş örtümün üstünden öptü usulca.
" Kardeşim kendine bunu yapma olmayacak bir işe girişip ahiretini sıkıntıya uğratma. Bu kız seninle olmaz."
Morali bozuldu, evet kuzendik Büşra ile ama o bize ayak uydurmakta zorluk çekerdi. Âlâ ile anlaşmakta zorlanırdı, her şeyi geçtim Âlâ asla vatanından başka yerde yaşamazdı. Bu konuda benim gibi düşünüyordu ve asla taviz vermezdi, bir kız uğruna kararlarını değiştirmezdi. Beni onaylayıp başını salladı üzgün görünüyordu.
"Maryam haklısın ama ne bileyim onunla biraz konuşmak iyi geldi. Ben de biliyorum ki o narin kız benim vatanımın zulmüne dayanamaz. Neyse zaten gideceğiz bir kaç güne o zamana kadar bari ses etme ya."
Allah'ım ya, 18 olmuş ama akıl hâlâ aylaklık peşinde, önce olmaz deyip beni onaylıyor sonra gidene kadar konuşayım diyor gel de delirme yani. Elimde tuttuğum diğer terliği de başına geçirip kızdım. Âlâ ise "Abla yapma yeter." nidaları eşliğinde koşmaya başladı.
Onun bu şapşal haline gülmeye başladım çok geçmeden salondan bana gülüp, " Koşamaz ki beni yakalayamaz ki." demeye başlayıp daha çok gülmeme vesile oldu.
Bora yukarıdan gelip yanıma vardığında ne olduğunu sorar bakışlar attı. Ben anlatmaya fırsat vermeden Âlâ atladı lafa.
" Enişte senin verdiğin 200' lük var ya şimdi o para ablamın sayesinde Sami'nin eline geçti ben beş parasız kaldım ya."
Bora kahkahayla ona bakarken eli pantolunun cebine gitti. " Bora sen para mı veriyorsun bu deveye? Verme ya vardır onun parası hem amcam her ay yolluyor kirli çıkıdır o illa vardır bir yerlerde birikmiş parası."
Bora beni duymamış gibi Âlâ'ya göz kırparken Âlâ ise parlayan gözleriyle bize yaklaştı. Bora cebinden 200 tl çıkardığında Âlâ eliyle cüzdana uzandı. " Enişte ya cimrilik etme bak bir 200'lük daha varmış onu da alayım yalnız kalmasın garibim benim, cebimde kardeş kardeş dururlar."
Pis kârcı diye geçirsem de içimden gülmeme engel olamadım. Bora şaşırmış olsa da ses etmedi, aksine hoşuna gitmişti bu durum. Kardeşlerimin ondan çekinmeden şakalaşması onu mutlu ediyordu.
*********
2 Ay Sonra
"Geldin mi yani! Sen şimdi Türkiye'desin, eee ben nereye geleyim bir yerlerde buluşalım özledim seni ya."
Sözlerimle Ameer hafifçe gülmeye başladı. " Tamam sen Eminönü Sahiline gel orada buluşalım ararım ben seni hazırlanıp gel bugünü birlikte kutlayalım. Bu arada sana bir sürprizim var."
" Ne sürprizi ya meraktan çatlarım ben çabuk söyle."
"Gelince görürsün Kudüs Çiçeği hadi seni bekliyor olacağım ona göre hazırlanıp gel."
Telefonu kapattığımda ne olduğunu merak etsem de yüzümdeki gülümseme genişlemiş, uzun zaman sonra güzel günler bana uğramıştı. Evet evet iki gün önce perhizime son verilmiş yavaş yavaş diğer besinleri yemeğe başlamıştım. Başta tuzsuz yemeğe alıştığım için bana biraz tuzlu gelse de mutluydum sağlığıma kavuşmuştum. Hâlâ dışarıda maske takmak zorunda olsam da bugünü kutlamak hakkımdı. Heyecan ve hızlanan kalp atışlarımla telefonumu bir kenara bırakırken dolaba yönelip giyebileceğim uygun bir elbise aradım. Rahat olması adına etek kısmı oldukça geniş açık yeşil sade bir elbise seçip hızlıca giyindim üzerine ise siyah geniş feracemi alacak baş örtümü da bağlayıp Ameer ile buluşacaktım.
Dolabın önüne geçip aynaya bakarak hazırlanmaya başladım. Başına boneyi geçirirken yüzümdeki gülümseme genişledi tekrar saçlarım kök vermiş çıkmaya başlıyordu kaşlarım da aynı şekilde canlanmaya ve çıkmaya başlamıştı. Pek yakında kaşlarımın görünmesini sağlayan boyadan kurtulup kendi doğal kaşlarıma kavuşacaktım. Perhiz bitmişti, bu en güzel haber olmuştu benim için. Bir çok yemeği canım çekmesine rağmen yiyemiyor olmak kötü bir duyguydu. İlaçlarımı hâlâ kullanmaya devam etsem de dozları düşürülmüş bu da bendeki iyileşme hızına etki etmişti tabi. Boneyi başıma sıkıca bağladıktan sonra toz pembe tonlarındaki başörtüyü elime aldım. Büyük boy başörtümü bağlarken açık kapıdan Bora içeri gelmiş somurtarak bana baktı. Örtümü bağlayıp iğneledikten sonra ona baktım bu hali de neydi böyle neden bu kadar kızgın görünüyordu.
" Bora bir sorun mu var iyi misin?"
Çekinerek sorsam da merakıma yenildim. Ona dikkat kesilerek baktığımda elini yumruk yapıp sıktığını gördüm yüzü ise kavgaya gidecek biri gibi görünüyordu. "Yok bir şey sen nereye gidiyorsun böyle fazla özenli gibisin?"
Üzerime şöyle bir baktım ferecenin fermuarını çekmemiştim elbisem görünüyordu ama çok da özenmiş değildim bana göre, normal zamanda da aynı şekilde dışarı çıkardım. Belki de son zamanlarda eve tıkılıyor olmak ve dışarı çıkacağım için ona öyle gelmişti.
" Yo o kadar da özenli değilim her zamanki halim. Arkadaşım ile buluşacağım Filistin'den geldi."
" Hmmm demek Filistin'den gelen arkadaşın var, çok mu özledin onu?"
Ne diyordu bu adam böyle bir şey ima ediyor gibi. Kaşlarımı hafifçe çatarken onun da hâli benden farksız değildi düşmanına saldırmaya hazırlanan bir aslan gibi görünüyordu. Ne oluyordu bu adama böyle ya hali garipti?
" Evet özledim ne var bunda sen neden bu kadar sinirlisin neyin var anlamadım?"
Kardeşim Âlâ bir şeyler söylemişti ama ben hâlâ ona soramamıştım değişimini. Ara ara evden çıkıyor saatlerce gelmiyor bazı geceler gizlice evden çıkıyordu. Benim bunları anlamadığımı düşünüyor olmalıydı fakat fark etmiştim. Bazı şüpheler belirse de zihnimde bunları Ameer geldiğinde paylaşmayı düşünmüştüm. Beni en iyi anlayan ve bana fikir verebilecek, gerekirse Bora ile konuşabilecek tek kişi Ameer'di. Benim için en kıymet verdiklerimden biriydi, tabi ki ona duyduğum sevgi de çok fazlaydı.
" Yok bir şey neyse sen o çok özlediğin arkadaşının yanına git. İşin bitince beni ara ben seni alırım olur mu?"
Göz devirip feracamin fermuarını çektim, onun yeşillerinin üzerimde gezindiğini bilsem de umursamadım. Anladım tabi ki salak değilim ya, basbaya kıskançlık yapıyordu neyin atarıydı bu ya beni tanımıyor muydu? Bana haram biri ile buluşacağımı nasıl düşünürdü? Aferin sana Bora, boş yere moralimi bozdun. İnat değil mi ben de açıklama yapmayacak onun içini rahatlamayacaktım sinir olup dursun biraz, bu da ona ceza olsun.
"Gerek yok ben kendim gider gelirim, taksiye binerim sen de git o Buse cadısıyla oyalan."
Aferin ya Meryem aptal kız şimdi de sen kıskanıyormuş gibi konuştun. Ellerimle alnıma vursam tam yeriydi yani. Bora erkeksi bir şekilde kıkırdarken gözlerim istemsizce gülüşüne takıldı. Belki de ona bakışımın haram olmayışındandı uzun uzun bakışlarım. Yüzü her geçen gün daha dikkat çekici bir güzelliğe bürünürken gözlerim gülüşüne takılıp kaldı. Kendime gelip yutkundum, bakışlarımı yere indirip düşündüm Bora bir kadının nefsani arzularını körükleyecek derece yakışıklıydı. Nefsim miydi onu isteyip beğenen, evet galiba öyleydi ama ben kalbim istesin istiyordum belki o da bir gün olurdu kim bilir.
"Sen beni kıskandın mı mücahidem?"
Bana her seferinde mücahidem deyişi yüzümde gülümsemeye neden oluyordu. Gülme Meryem yoksa kabul etmiş olursun onu. Başımı kaldırıp dik tutarak karşılık verdim. " Yooo ne kıskanması, Buse arkadaşın ya hani her gün konuşuyorsunuz belki bir planınız vardır diye dedim."
" Anladım anladım tamam uzatma mücahidem, hadi seni bırakmamı ister misin?"
Ah yine kiminle buluştuğumu görmek için çabalıyordu. Çok beklersin Bora efendi, seninle gelmeyeceğim çatla da patla diye bağırıp duran iç sesime hak verip hazırladığım çantamı koluma takarak kapıya vardım. " Gerek yok taksiyle gider gelirim sen keyfine bak."
Merdivenlerden aşağıya gülerek inerken kapının açıldığını fark edip kimin geldiğine baktım, Ameer olamazdı evin adresini bilmiyordu ayrıca buluşacaktık ve akşam ailemle tanışacaktı zaten. Kapı tamamen açıldığında sahte olduğu belli bir gülümsemeyle Buse içeri geçti. Yüzüm anında düşerken Buse beni gördüğünde bir kaç saniyeliğine de olsa gözlerini devirdi, benim varlığımdan rahatsız olduğunu anladım. Yanıma gelip fazlaca makyajlı yüzüyle yine sahte bir gülümsemeyle konuşmaya başladı.
" Ah Meryem sen evde miydin tatlım, Bora gelmeyince ben geleyim dedim birlikte bir şeyler yapsak diyorum sen de gelir misin?"
Emrivaki gibi olmuştu ama zaten benim planım vardı Bora da arkadan geldi Buse'yi görünce şaşırdı. Buse eline telefonunu alıp bana döndü. "Meryem tatlım instagramdan birbirimizi takip edelim diyorum nasıl olur hem birbirimizi de etiketleriz yan yana olunca."
Tepkisiz bir ifadeyle Bora'ya döndüm ne alakaydı şimdi sosyal medyadan takip konusu? Şaşırsam da başımı sallayıp telefonumu çantamdan çıkardım. " Olur senin hesabın neydi?" diye sordum kibarca.
Buse yanıma varıp hesabını söyledikten sonra onu takibe aldım, hesabına ise hiç bakmadım sonra bir ara bakardım çok da önemli değildi. Buse de hesabımı öğrenip beni takibe aldığında tekrar sordu.
" Bora ile takipleşmiyor musunuz?"
Nasıl fark etmişti ki evet arada Bora'nın hesabına bakıyordum ama takip etmemiştim, zaten o ünlü biriydi hesabında mavi tiki vardı beni takip etmezdi ki bu yüzden pek önemsemedim.
" Ben bilmiyordum ki hesabın olduğunu dur hemen takibe alayım mücahidemi."
Bu adam neden böyle heyecan yapmıştı ki? Neyse dedim beni takibe alacak olması hoşuma gitmişti. Telefonum hâlâ elimdeydi gelen bildirimle şaşkınlıkla kaldım hesabımı söylememiştim ki sadece Buse'ye göstermiştim telefonu ama Bora hemen hesabımı bulmuştu. Hemen ben de onu takip edip bakışlarımı yeşillerine odakladım.
" Söylemedim ki hesabımın adını nerden bildin?"
Göz kırpıp o çapkın gülüşüyle gözlerimin ta içine baktı. " Tahmin ettim."
İkisini baş başa bırakıp çıkacaktım, yalnız değillerdi kizlar evdeydi çalışanlar da vardı. Üst katta ise kızlar oturuyordu birazdan gelirlerdi bu ikisini tek bırakmazlardı. Gideceğim sırada mutfaktan Esma çıkıp garipçe bize baktı. Yukarda odasında sanıyordum ama mutlaktaymış meğerse. Buse'den o da pek haz etmiyordu, ona hoş geldin deyip kolumdan tutup beni mutfağa doğru çekiştirdi.
" Bana bak Meryem bu cadıya bir ders ver yoksa ben kovacağım o olacak. Abim için ses etmiyorum ama eminim ki gözü abimde. Çabuk git kocanı öp bu kızı da gönder yoksa bu kızın üstüne atları, saçlarını yolarım sarı cadının."
Nasıl da sinirliydi ya evet Buse'yi sevmiyordum ama Bora da kalkıp ona bakacak değildi, her haliyle bana olan sevgisini belli ediyordu. Hem o kıza da farklı şekilde baktığını hiç görmemiştim.
" Saçmalama Esma yapamam öyle bir şey, benim gitmem lazım arkadaşım bekliyor acelem var tutma beni."
"Tamam öyle olsun yengecim bunu sen istedin."
Ne çeviriyordu yine ya ne zaman kızsa bana ismimle hitap etmeyip yenge derdi yine bir şey yapacaktı. Aman bensiz yapsın aklın varsa çabuk sıvış aradan Meryem. Mutfaktan dönüp Bora ile konuşan Buse'yle bakıştım, Bora telefonuna gelen mesaja bakarken ben yanına yaklaşıp Esma bir haltlar yemesin diye en azından yanağından öpeyim de Buse de kızıp gider belki diye düşünürken Bora beni kolları arasına aldı.
Şaşkınlıkla kalakalırken elimi omuzlarına indirdim Buse bizi izliyor Esma ise sırıtıp duruyordu. Bora benden ayrıldığında ona yaklaşmamı fırsat bilip yanaklarımı avuçlayıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ne yapıyordu bu adam ya kardeşiyle Buse'nin önünde beni öpüyordu bildiğin. Dudakları benden ayrıldığında tepkisiz ve şok olmuş şekilde kaldım, ben yanağını öpecekken o ne yapmıştı öyle? Kesin utançtan kıpkırmızı oldum. Esma bana göz kırparken bunun onun başının altından çıktığını anladım. Kesin o mesajı atan Esma'ydı ve abisini Buse'yi kovmak onu dövmekle tehdit etti.
" Hayatım birlikte gidelim mi arkadaşının yanına ha?"
Delirmeme ramak kalmıştı resmen, inadıma Ameer ile buluşmama mani olacaktı. Buse'ye inatla gülümseyip Bora'nın omzuna elimi koyup gülümsedim. Bizi izliyordu ve eminim ki sinirden kuduruyordu, ya bu kız Bora'nın evli olduğunu bilip nasıl ondan hoşlandığını bu denli belli edebiliyordu anlamıyorum.
"Hayatım ben gider gelirim sen beni merak etme hem şirkette toplantı vardı sen gitmeyecek miydin?" diye sorup konuyu değiştirmeye çalıştım. Aferin Meryem başardın helal kız sana diye övüyordu beni iç sesim.
Düşünür gibi yapıp baş örtümün tepesinden öptü. " İptal edildi o toplantı, benim bugün başka bir işim var. Neyse ben seni ararım nerede olduğunu haber et merakta bırakma beni hâlâ tam olarak iyileşmedin aklım sende kalıyor."
Bu yüzden miydi devamlı sorması hastalığım için endişe ediyordu kıskançlık değildi yani. Düşünmeyi bırakıp başımı salladım. " Tamam haber veririm sana ben Eminönü sahiline gideceğim. Arkadaşımla gezeceğim, eve gelmeden ararım seni olur mu?"
Yüzü ciddi bir hal aldı aklında dönen tilkiler ne yapıyordu acaba. " Tamam canım görüşürüz."
Esma'ya ve Buse'ye selam verip evden çıktım. Yanaklarım alev almış gibi yanarken benim elimi dudağıma hafifçe bastırdım. Bora ikinci kezdir öpmüştü beni ve yine benim isteğim dışında, gerçi ilkinde ben razı olmuştum ama yine de kalben istememiştim bunu. Dudaklarımı birbirine bastırdığımda dudağıma bıraktığı o farklı fakat hoşuma giden tatla utanç sardı vücudumu. Bunları düşünmeyi bırakıp yola vardığımda rahat bir nefes aldım. Sonunda çocukluk arkadaşım koca devem Ameer ile buluşacaktım.
Taksiye binip yola koyuldum, yol boyunca Esma ile konuştum bana haber verdi. Buse ne kadar ısrar etse de Bora işi olduğunu söyleyip onun gezi fikrini geri plana atmıştı. Buse sinirli bakışlarla gitmişti evde,n Bora ile tartışma içinde olduğunu söylemişti. Her ne kadar arkadaşım dese de o kıza zerre güvenmiyordum bir şey vardı onda Bora'yı değiştirmiş olmalıydı diye düşünüyordum çünkü Bora eskisi gibi dindar ve Allah'a bağlı değildi.
Buse ile Amarika'da tanıştığını ve buraya gelmeden 3 ay kadar önce olduğunu söylemişti yani onun öncesinde namaz kılan dindar bir adamken Buse hayatına girince namazı terk etmişti yani benim düşüncem bu yöndeydi. Allah'ım yanlış düşünüyorsam affet beni bunu dilime vurup günaha girmekten korkuyor o yüzden Bora ile tartışmıyor kavga etmek istemiyordum. Beni seviyorsa doğru yolu bulurdu Allah'ın izniyle.
Eminönü sahiline vardığımda ücreti taksiciye uzatıp taksiden indim. Hem yürüyor hem etrafıma göz gezidiriyordum neredeydi acaba bu deve? Birazdan onunla telaki edecek olmak beni fazlaca heyacan silsilesine sokuyordu. Kalbim delicesine bir hisle çarpıyordu. Banklardan birine geçtiğimde kocaman eller yüzüme kapanıp gözlerimin görüş acısını kapattı. Arapça çıkan sözlerle gülümsedim.
" Bil bakalım ben kimim?"
" Ameer sensin hadi bırak şebekliği ya."
Ellerini gözlerimden çektiğinde banktan kalkıp ona baktım. Sırık efendi baya irileşmişti görmeyeli, omuzları oldukça genişlemiş yüzü eskisinden de yakışıklı bir hale bürünmüştü. İri kemikli oluşundan fazla kilosunu boyu sayesinde belli etmezdi boşuna Muna ile ona sırık demiyorduk Kocaman gülümseyip bana açtığı kollarına sığındım nasıl da özlemişim kaç yıldır görmüyorum onu resmen Kudüs kokusuyla gelmişti koca deve.
" Ameer hemen gitme olur mu çok özledim seni."
Bakışlarım ona döndüğünde göz kırptı ben ise uzanıp o simsiyah saçlarını karıştırdım. Yine somurtup bana baktı. " Yapma Maryam kısmetimi kapatacaksın."
Hafifçe kıkırdadım ne kısmeti ya bir hafta önce amcasının kızıyla zorla nişanlanmıştı, off üzülüyordum ona ya. " Ne kısmeti sen nişanlısın ya hatırlatayım mı?"
Yüzünü limon yemiş gibi oldukça ekşi bir bürünüme sokarken Türkçe konuşmaya başladı. "Aman hatırlatma ya, kendimi şu Marmara Denizine atasım var yeminle; amcam hapiste olmasa bizimkiler mecbur bırakmasa o nişan asla olmazdı ama biraz geçsin atacağım nişanı olmaz bu iş ben sevmiyorum onu ya sevmiyorum."
Türkçesini bayağı geliştirmişti,ne ara bu kadar iyi konuşmaya başlığını anlamasam da dil kursuna gittiğinden bahsetmişti sanırım o kurstan çok fazla katkı sağlamıştı kendisine. " Saçmalama Ameer zorunda kaldığını biliyorum ama..."
Cümlemi bitirmeme izin dahi vermedi. " Sus kız mahvetme günümüzü hadi şu ilerde bir kafe var oraya gidelim. Seni orada bekleyen bir sürprizim var."
Kolunun altına girip yürümeye başladık biri görse bunlar sevgili diye düşünebilirdi lakin durum hiç de öyle değildi. Ameer'in o güzel yüzüne güldüğümde aynı şekilde o da bana gülümseyip göz kırptı. Tam kafenin önüne geldiğimizde biri Ameeri çekiştirdi arkamı döndüğüm gibi çığlık attım aralarına girmeye çalışıp yardım istedim.
Adam delirmiş gibi Ameer'i dövüyordu manyak mıdır nedir ne oluyordu anlamadım ki. Etrafımıza toplanan kişiler de onları ayıramıyordu. Ameer'e kimin saldırdığını göremiyordum adamın arkası hâlâ bana dönüktü. Ameer de karşılık veriyor olsa da ayağa kalkacak kuvveti kendisinde bulamıyordu. Çığlık çığlığa bağırırken duyduğum sesle şoka girdim.
" Lan sen kimsin ki benim karıma dokunursun gebertirim lan seni."
Bora'nın sesiydi bu ah yanlış anlamıştı işte. Hemen aralarına girip bağırdım yoksa Bora durmayacaktı.
" Bora bırak yeter artık vurma Ameer benim süt kardeşim yanlış anladın."
Bora duyduklarıyla nefes nefese öylece kalırken bir bana bir Ameer'e baktı. Ben hemen Ameer'e bakarken kanayan kaşını ve hafifçe morarmış olan gözüne bakıp akmaya yüz tutan yaşlarımı saldım. Dayanamadım onu böyle görmeye, canım yandı. Bora bize doğru adımladı ama ben sinirle ayağa kalkıp tüm öfkemi üstüne kusup ellerimle göğsünden ittim onu.
"Ne yapıyorsun sen ya, anlamadan dinlemeden şiddete başvuruyorsun? Bora sen bu musun? Her şeyi geçtim beni tanımıyor musun, yabancı bir erkekle buluşacağımı nasıl düşünürsün ya? İnanamıyorum sana."
Ağlayarak tekrar Ameer'e döndüm çantamdan hızlıca peçete çıkarıp kanayan yere bastırdım canı acıyordu farkındaydım. " Tamam Maryam iyiyim bir şeyim yok korkma."
Etrafımıza toplanan kalabalığa kafedeki çalışanlar gitmelerini söylediğinde hepsi söylene söylene uzaklaşmaya başladı. Bora sakin ve ifadesiz bir yüzle bakıyordu Ameer ayağa kalktığında Bora yardım etmeye çalışsa da izin vermedi o da sinirliydi.
"Of enişte beyin de yumruğu sertmiş neyse ki alışkınız bu durumlara." diye söylendi olayı makaraya vursa da ben hâlâ ağlamaya devam ediyordum.
Koluna girdiğimde başımı göğsüne çekip rahatça ağlamama izin verdi. Ne zaman dayanamayıp ağlayacak olsam bunu kimsenin görmesini istendiğimi bilerek göğsünde ağlamama izin verirdi süt kardeşim. Bir süre ağlayıp kendime gelmeye çalıştım, kardeşimden ayrılıp kolumun tersiyle yaşlarımı sildim. Ameer iyi görünüyordu sadece yüzünde biraz hasar vardı.
" Ameer iyi misin hastaneye gidelim mi?"
Gülümsedi saçlarını karıştırdım ben de gülümsedim. " İyiyim ya meraklanma."
"Ben özür dilerim yanlış anlamışım kusura bakma kardeşim."
Bora elini uzattığında Ameer önce bana baktı ifadesiz duruyordum onu bir şeye zorlayacak değildim. Hiçbir suçum olmamasına rağmen kendimi suçlu hissediyordum. Ameer gülümseyip Bora'nın uzattığı eli tuttu.
"Seninle böyle karşılaşmayı beklememiştim ama olsun yalnız nereye gidiyorsan beni de götür de ufak bir kaç tüyo kapayım yumruğun oldukça sertti."
Bora utanmış olsa da başını olumlu anlamda salladı. Ona kızgındım ama bunu şimdi konuşmayacaktım eve gidince enine boyuna hesap verecekti bana zaten. Ameer beklemediğim şekilde yaklaşıp Bora ile bildiğin kucaklaştı. Allah'ım ya az önce birbirlerine girmişlerdi şimdi kucaklaşıp kardeş kardeş sohbete girdiler. Yüzümde garip bir gülümseme peyda olurken karşıma geçen kızı görmemle gözlerim kocaman açıldı.
|
0% |