Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21.Bölüm:Gerçek

@hayalperestyazar02

Esselamu aleyküm canlarım.

 

Keyifli okumalar oy ve bol bol yorumlar istiyorum.

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

 

🌷

 

Kalbe ağır gelen bir yükle sınanmak ne kadar da zordu. Yükler sırtlanırken ağırlığın altında ezilen bedenim çektiği acıya ah bile etmiyordu. Gazetecilerin sardığı etten duvarın arasına sıkışmış ne yapacağımı bilemez bir haldeydim. Hep bir ağızdan farklı sorular soruluyor ama ben kimin ne dediğini anlamıyordum. O kadar çok ses vardı ki ve yüreğimin kapanmayan yarasıyla yüzleşmek mevzusu, ikisi birbirine karışmış beni dumura uğratmıştı. Bora elimden narince tutup diğer elini de belime doladı. Kendisine doğru uzatılan mikrofona doğru gülümseyerek konuşurken ben o tatlı sesini dinledim.

 

"Öncelikle hayırlı geceler, yanımda gördüğünüz hanımefendi sözlüm Meryem El Hatib'dir, ayrıca aramızda imam nikâhı da var yani yanlış anlaşılacak bir durum yok."

 

Cevaplar verilmiş olsa da tekrar tekrar gelen sorularla Bora tuttuğu elimle beni buradan çıkarmaya çalıştı. Şaşkın bir ördek gibi kalmış olduğum durumun garipliğiyle yapay bir gülümseme takınıp duygularımı saklamaya çalıştım.

 

" Bora bey sözlü olduğunuzu söylediniz nişan olacak mı düğün ne zaman evlilik tarihi belirlediniz mi?"

 

Kafayı yiyecektim ya, ne kadar çok soru sorup bıktırıyorlardı böyle? Neyse işleri buydu ama pek de doğru bir iş olduğunu düşünmüyordum. Sonuçta bir insanın özel hayatını çekip ekranlara atıyorlardı. Belki bazıları kasten yapılan reklam amaçlı ilişkilerdi ama yine de hoş değildi. Bunları düşünmeyi bırakıp kalabalığın arasından kurtulmaya çalıştık. Bora önümüzde duran arabanın arka kapısını açıp bana binmem için izin verdi. Beklemeden araca bindim fakat Bora'nın son sözlerini duydum.

 

" Nişan yakında olacak iki ya da üç hafta içinde düşünüyoruz. Size net tarihi atarım iyi geceler."

 

Bora yanıma oturacağı için kenara çekildim, arabayı ise kim kullanıyor ve ön koltukta kim vardı bilmeden ortadan kaybolmayı istedim.

 

" Kardeşim ne yapıyorsun sen ya, haberi aldığım gibi hemen geldim yoksa sizi burda uzun süre tutacaklardı. "

 

Arda hangi ara gelmişti merak etsem de ses etmedim, ön koltuktan gelen başka bir sesle Bora adamın eline uzanıp sevecen bir tavırla sıktı.

 

" Yiğit sen buralardaydın ha arada görüşelim mahşerin üç atlısı bir araya gelsin bakalım."

 

Yiğit benim tarafıma hafifçe dönünce Bora arkadaşını tanıştırdı. "Canım, bu hergele hem arkadaşım hem menajerim Yiğit. Arda'yı zaten tanıyorsun o da benim gibi mimarlık okudu."

 

Baş selamıyla, " Memnun oldum." diyerek tekrar önüme döndüm. Ağlama isteğiyle dolu olsam da kendimi sıktım gözyaşlarımı akmamaları adına tutuyordum.

 

Yiğit ve Arda ile erkeksi bir sohbete girerlerken ben bıkkınlıkla Bora'dan en uzak noktada durmuş dışarıyı izliyordum. Konuşmalarını dinlesem de ses etmeden onları dinledim. Konuşmaları son bulunca Bora'nın eli bana doğru uzansa da elini tutmadım, cama dönmüş dışarıyı izler gibi yapıyor ama konuşmaları dinlemekten de kendimi alı koyamıyordum. Bozulduğumu onun elini tutmayacağımı anlayıp sinirle bir nefes verdi.

 

" Arda benim evin anahtarı sendeydi, istemiştim hani yanında değil mi?"

 

Ne anahtarı, ne evi, ne diyordu bu adam böyle? Hemen ona taraf döndüğümde Arda gülümseyerek arabanın torpido gözünden anahtarı çıkartıp Bora'ya uzattı. Bora arsız bir sırıtış takındığında bu sefer nefesini sinirle salan ben oldum.

 

" Nereye gidiyoruz biz, beni eve bırak?"

 

Çapkın gülüşünden taviz vermeden bana iyice yaklaştı. "Evimize gidiyoruz itiraz kabul etmiyorum."

 

Kaşlarımı daha çok çatıp sesime saf bir öfke bıraktım. "Gelmiyorum, eve bırak beni sen de nereye gidiyorsan git."

 

" Bora, yengeyi fazla kızdırmışsın gerçi bana kalsa güzel bir dayağı hak ediyorsun ama neyse işte."

 

"Arda boş yapma yola bak, bu arada ev temiz mi oraya gideceğiz ya?"

 

"Evet kardeşim ev temiz merak etme."

 

Kollarımı önümde birleştirip somurtarak yolu izledim. Telefonum çaldığında Bora çantamı adeta elimden kapıp konuşmama izin dahi vermedi. Telefonu açtığında şaşkınca büyüyen gözlerimle kalakaldım.

 

" Ameer merak etme Meryem yanımda siz eve gittiniz mi?"

 

Onu dikkatle dinlerken Ameer'in Muna'yı dayımın evine bırakıp arkadaşının evine geçeceğini öğrenerek rahatladım. Ardımdan onları da sürüklemek onları da kendimle üzmek canımı sıkıyordu. Yol bittiğinde durduğumuz yere göz gezdirdim. Etrafta fazla ev yoksa bile güzel bir site olduğu aşikardı. Arabadan kızgınca indiğimde Bora arkadaşlarıyla konuşup Arda'dan evin anahtarlarını alıp gülüştüler. Bora yanıma varıp elini omzuma indirdiğinde arkadaşları yanımızda diye ses etmedim ama onlar gittiğinde büyük bir kavganın eşiğine gireceğimizi biliyordum.

 

Arda ve Yiğit giderken istemeye istemeye Bora'nın eliyle işaret ettiği evin bahçe kapısına vardık. Kapıyı açtığında beklemeden ondan önce bahçeye geçtim. Bahçe aydınlatmalarla çevriliydi, sanırım birileri gelip ışıkları açmış evi temizlemişti Bora da Arda ile bunu konuşmuştu. Ev dışarıdan fazlasıyla lüks görünüyordu. Ancak televizyonlarda dizilerde falan görebileceğim lüks villanın şaşalı görüntüsüne bakarak ilerledim.

 

Bahçe fazlasıyla güzel görünüyordu, evin önünde bir havuz vardı, gündüz çok daha güzel göründüğüne eminim. Kapıya vardığımızda Bora beklemeden kapıyı açtı. İçeri geçerken iznimi almadan elimi tutup beni evin içine çekti. Bahçe ışıklandırması açıktı ama evin ışıkları kapalıydı Bora ışığı açtığında evi incelemeye başladım. Amerikan tarzı mutfağı gayet geniş ve gösterişliydi. Salonda otururken mutfağı görüyor olmak farklı gelse de siyah mobilyalarla evin tüm dekorasyonu birbiriyle uyumluydu.

 

" Hadi odamıza gidelim canım."

 

Yine beni çekiştirip merdivenlere yöneltti. Konuşmadan düşen yüzümle yatak odasına gittik. Kapıyı ve ışığı açtığında elimi çekmeye çalışsam da buna engel oldu. Kocaman yatağın baş ucuna vardığımızda sinirle çektim elimi ama çabam boşaydı elimi asla bırakmadı.

 

" Bıraksana elimi yeter ya." diye bağırdım dolan gözlerimle.

 

Bora ise ağlayacağımı anlamış gibi başımı göğsüne indirdi. Hıçkıra hıçkıra ağladım, canım öyle yanıyordu ki tarifini asla veremiyordum. Aldatılmış mıydım? Bunu bilmesem de göğsünde ağladığım adamın tek sözüne kanmak istiyordum. Ona aşık mıydım emin değildim ama kalbimde ona karşı olan sevginin normalin dışında bir sevgi olduğunu anladım. Kaderime eş diye yazılan adamı bir başka kadının kollarında görmek yüreğime bir kurşun sıkmıştı. Galiba ben uzaktan uzağa yavaş yavaş Bora'ya aşık olmuştum ve bunu anlamam uzun zaman almıştı. Kendimi zorlayarak dudaklarımı araladım.

 

" Ben seni bu kadar severken sen nasıl başka bir kadınla beni aldatırsın?"

 

Elleri başımı kaldırıp yeşillerini görmeme vesile olurken yukarı kıvrılan kaşlarıyla sırıttı. " Sen ne dedin öyle?"

 

Ne dediğimi unutmuştum bile. Kalbimde deli bombalar patlıyordu, bu savaşta ben yavaş yavaş ölüyordum. Kısık sesimle cevap verdim. " Bora beni aldattıysan seni terk ederim! Ciddiyim bak bırakır giderim."

 

Büyük elleri yüzümü kavrarken yeşil hareleri yüzümde gezinip durdu. " Beni sevdiğini söyledin, evet evet ben seni bu kadar severken dedin."

 

Kızgınca ondan ayrılmak istesem de yine bırakmadı. " Sevmiyorum seni boşa ümit etme." diye cırlasam da eliyle ağzımı kapatıp beni susturdu zira bir patlama yaşayıp evi dağıtacaktım artık.

 

Büyüttüğüm gözlerimle onun benzersiz güzellikteki yeşil harelerine dalıp gittim. Bir insanın gözleri bile susturabilir miydi? Bakışları gözlerinin ve yüzünün güzelliği, susturmuştu bile beni, elini yavaşça çekerken baktıkça bakasım gelen yüzüyle yutkundum. Allah'ım ben neyle sınanıyordum böyle? Çarpık şekilde gülümserken elleri yanaklarımda gezindi.

 

"Meryem sen her şeyi yanlış anladın seni aldattığım falan yok."

 

Bakmak ile görmek aynı şey değildi elbet fakat Buse kollarını onun boynuna dolamış Bora ise buna ses etmemişti. Peki buna vereceği bir cevabı var mı diye aralanan dudakları arasında çıkacak cümlelere odaklandım.

 

"Gördüklerin sandığın gibi değil, Buse sevgilisinden bir süre önce ayrıldı, bu sefer de sapığın biri peşine takılmış. Benimle konuştu bizi sevgili sansın diye kollarını boynuma doladı olay bu."

 

Bora ya kendini çok zeki sanıyordu ya da beni fazla aptal, buna inanacak değildim. Başka yöntem mi kalmadı da evli adamı sevgili gibi gösteriyordu, Buse'ye olan sinirim daha da arttı.

 

Bir kaç adım geri atıp ellerimi önümde birleştirdim. Elleri yanaklarımdan kayıp gittiğinde ona inanmadığımdan olsa gerek yüzü düştü. " Sen bana inanmıyor musun yani?"

 

Ses etmedim Buse ne diyorsa yapması başlı başına garipti zaten. Kocaman adamsın o kızı dinlemek, her dediğini yapmak zorunda mısın? Kollarını belime dolayıp beni kendine çevirdiğinde yüzüme ifadesiz bir hal takınmak adına kendimi zorladım. Yumruklarım göğsüne inse de iki elimi de kavrayıp arkamda birleştirdi. Fazlasıyla güçlüydü ona karşı koymam tamamen hataydı.

 

" Güzelim, delirme kotanı doldurduysan uyuyalım artık yemin ederim yalan söylemiyorum dinlemiyorsun ki beni."

 

Yemin etmişti ve bildiğim kadarıyla Bora boş yere yemin etmezdi. Bahar yengem bu konularda oldukça hassas olduğundan bahsetmişti. Belki de gerçekten doğruydu ama bu olayın yanlış olduğunu değiştirmezdi. Her şeyi geçtim Buse ile fazla samimiyetini çözemiyordum bunun nedenini öğrenmeliydim.

 

"Tamam sapığın tekinden kurtarmak için böyle yaptınız peki bu olay çok mu doğru? Savunuyor musun bunu? Ha bir de Buse ile nasıl tanıştın sendeki yeri nedir ki aynı masada alkol alıyorsunuz?"

 

Bu sefer yüzü beklemediğim şekilde değişti arkamda bağladığı ellerimi serbest bıraktı. Söyleyip söylememek arasında kaldığını düşündüm, benden bir kaç adım uzaklaştı düşünceli görünüyordu. Sonra verdiği karardan eminmiş gibi hafifçe sırıttı, gözleri bana döndüğünde sessizliğin esiri gözlerime engel olamayıp uzunca baktım iç ısıtan gözlerine. Bana yaklaşıp gömleğinin düğmelerini açmaya başladığında çattığım kaşlarımla ne yaptığına anlam veremedim.

 

" Bora ne yapıyorsun sen öyle?"

 

Erkeksi bir sesle gülerek cevapladı beni. " Soyunuyorum daha doğrusu görmeni istediğim bir şey var."

 

Başımı çevirdim ne diyordu bu manyak kocam ya? "Her neyse de görmek istemiyorum." deyip kestirip attım. Allah'ım aklımı çelen şeytan mıydı yoksa ben mi yanlış anlıyordum bilmiyorum ama yüzüm resmen alev aldı.

 

Kolları beni tekrar kavradığında dirensem de beni kendine doğru çevirdi. "Bora bırak beni ne yapıyorsun ya bırak kızgınım sana?"

 

Gömleğini indirmişti beni de çıplak göğsüne bastırıyordu. Kızsam da kalbim bana inat eder gibi yapma diyordu. Sevgisinden bu kadar emin olduğum bir adam beni sırtımdan vurmazdı. Bora böyle biri değildi, yapmazdı bunu fakat ortada çözemediğim konular cevapsız sorular vardı. Yine cırlayıp elinden kaçmaya çalıştım.

 

"Dur kız sen şimdi Buse ile aramdaki konuyu öğrenmek istemiyor musun?"

 

Öfkenin esiri gözlerimle onun yeşillerine baktığımda çapkın şekilde gülümsüyordu. " Bunun senin yarı çıplak olmanla ne alakası var?"

 

Gülümseyişi büyürken karşı koymayı bıraktım, onun elinden kurtulmak zordu ama imkansız değildi. Bir kadının en güçlü silahını kullanırsam kurtulabilirdim belki de. Her ne kadar eskisi kadar normal kiloda olmasam da nakil olduktan sonra kilo alıp biraz düzelmeye güzelleşmeye başlamıştım. Bir kaç kilo daha alırsam eski normal kilomda olacaktım. Yüzüm zayıf görünmeyecek Bora'ya karşı güzelliğimi kullanabilecektim. Bunu şimdi yapmanın da bir sakıncası yoktu.

 

" Sen şimdi gerçeği öğrenmek istemiyorsun yani."

 

Başımı olumsuzca salladım sanki bir şeyleri bahane edecekmiş gibi geldi bana. Bir şeyler uydurup konuyu kapatacaktı, gömleğini neden çıkardığını ise hâlâ anlamadım ama ona kanmayacaktım. Başımı dikleştirip dudaklarına baktım, Bora yaptığımı hemen fark edip başörtümü açmaya başladı sonra ellerimi gevşetip beni biraz serbest bıraktı. Sanırım bana hâlâ güvenmiyordu kaçacağımı düşünüyordu gerçi onun yerinde ben olsam ben de kendime güvenmezdim çünkü elinden kaçacaktım.

 

Başörtümü çıkarıp bir kenara attığında bonemi de çıkarttı, hafif de olsa acımıştı fakat ses etmedim, kurtuluşa giden her yolda atılan her adım mübahtı sonuçta. Dudakları dudaklarıma iyice yaklaştığında ellerimi tamamen serbest bıraktı kendini anın büyüsüne bırakmıştı. Ne yani alkol alan kocamı öpecek miydim? Tabi ki hayır, iyice sürünmeliydi ki kıymetimi anlasın değil mi? Elimi onu istiyor gibi ensesine attım, kendimi gülmemek adına resmen sıkıyordum. Birazdan elinden hızla kaçacaktım o da isteyip de almadığı öpücükle öylece kalacaktı.

 

Gözlerini kapattığında nerdeyse dudakları dudaklarıma değiyordu. Hadi Meryem şimdi kaçma vakti diyem iç sesimle hızlı bir hamle yapıp kollarının arasından sıyrıldım. Kahkahayla gülerken Bora'nın hâline bakmadan edemedim, kapattığı gözlerini açıp boştaki ellerini önünde birleştirdi. Bana baktığında dudaklarını tehditvari araladı.

 

" Seni yaramaz kız gel buraya."

 

Ben kaçarken Bora beni kovaladı, odadan hızla ayrılıp diğer odalardan birine girip kapıyı hemen kilitledim. Karanlık olduğundan ışığı açtım fakat Bora kapının ardından sesleniyordu. Odaya şöyle bir göz gezdirirken kocaman bir kitaplık olduğunu fark ettim. Ne kadar çok kitap vardı böyle.

 

" Meryem hadi aç kapıyı yemin ederim bir şey yapmayacağım."

 

" Bak yemin ettin beni sıkmak bir şeye zorlamak yok."

 

"Ya tamam söz aç kapıyı."

 

Kitapların hepsine bakıp bağrıma saklamak istedim. Kapıya dönüp kilidi açtığımda Bora sinirini yok etmiş şekilde odaya girdi. L koltuğa otururken yanını işaret edip oturmamı istedi. Başımı sallayıp kitaplara yöneldim aradığım kitabı bulunca ise hâlâ üstü çıplak olan Bora'nın yanına oturdum.

 

" Önce bir üstünü mü giysen?" diye sorup tepkisini ölçtüm.

 

" Sorun değil bu şekilde de konuşuruz."

 

Omuz silkip kitabın kapağını araladım. Kalbimden ettiğim dualarla onu etkileyip yanlışından döndürmek istedim.

 

" Bora biliyorsun ki içki ve içerisinde zerre miktar dahi olsa alkollü içecekler Yüce Rabbimiz tarafından kesinlikle haram kılınmıştır. Bu yasaklama da birden olmamış, önce "sarhoş iken namaz kılmak" menedilmiş (Nisâ 4/43), sonra "içki ve kumarın bazı faydaları bulunmakla beraber zararının daha büyük olduğu" bildirilmiş ve böylece insanlar kesin yasaklamaya hazırlanmış; nihayet "İçki, kumar... şeytan işi iğrenç şeylerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz" (Mâide 5/90) buyurularak içki ve kumar müslümanlara kesin olarak haram kılınmıştır.

 

Rasûlüm! Sana içki ve kumarın hükmünü soruyorlar. Şöyle de: "Onlarda büyük bir günah ve zarar, bununla birlikte insanlar için birtakım faydalar da vardır; fakat günah ve zararları faydalarından daha büyüktür." Yine sana Allah yolunda neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "İhtiyaç fazlası olup kolayınıza geleni verin." Allah, etraflıca düşünesiniz diye size âyetleri böylece açıklıyor.(Bakara / 219)

 

Bir diğer ayette ise şöyle buyuruluyor.

 

Ey iman edenler! İçki, kumar, tapınmak ve putlara kurban kesmek için dikilen taşlar, fal ve şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. ( Mâide / 90)

 

Ve yine Mâide Süresinin devamında Allahu Teala şöyle buyurulur.

 

Hiç şüphesiz şeytan içki ve kumar yoluyla sizin aranıza ancak düşmanlık ve kin bırakmak, sizi Allah'ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz, değil mi?

 

Hz. Peygamber ( s.a.v) söyle buyurmuştur.

 

"Her sarhoşluk veren şey şaraptır ve her sarhoşluk veren şey haramdır. Bir kimse şarabı dünyada içer de ona devam üzere iken Tövbe etmeden ölürse âhirette kevser şarabını içemez"

 

"Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır"

 

İslâm, içkinin içilmesini yasakladığı gibi, Müslümanlar arasında ticaretini de yasaklamıştır. Bu konuda

Hz. Peygamber ( s.a.v) şöyle buyurmuştur:

 

"Peygamber (s.a.s) içki konusunda on kişiyi lanetlemiştir: Sıkan, kendisi için sıkılan, içen, taşıyan, kendisi için taşınan, içiren, satan, parasını yiyen, satın alan ve kendisi için satın alınan..."

 

Durup Bora'ya baktım yüzünü yere eğmiş düşünüyordu pişmanlığını anlasam da bana sıkı sıkıya bağlı olduğu ibadetlerinden neden vazgeçtiğini anlatmıyordu. Yaptığının haram olduğunun bilincindeydi ama ne oluyordu da bundan tövbe edip dönüş yoluna gelmiyordu bilmiyorum.

 

" Meryem haram olduğunu biliyorum ama sana anlatamayacağım şeyler var. Sadece benim için dua et çünkü ne dilim Allah kelamını okuyabiliyor ne de alnım secdeye varabiliyor. Denedim ama yapamadım Allah beni affetsin inşallah bu yanlışımdan dönerim. "

 

Gözleri dolu doluydu, ne yaşadığını bilmesem de bunu bana anlatmasa da yanında olmalı onu doğru olana sevk etmeliydim. Bora benim eşimdi ve yanlışından dönmeliydi.

 

" Bora bir anlaşma yapalım mı? Hani içki içen biri kırk gün temiz değildir ya kırk gün içki ve sarhoşluk veren her türlü yiyecek içecekten uzak dur..."

 

" Eee sonrası, bir de ben kırk gün dayanabilir miyim ondan da emin değilim?"

 

Gülümseyip elimi omzuna indirdim, gözlerim ona teselli verir gibiydi. " Kırk gün beklersen biz karı koca oluruz evliliğimiz gerçek olur. Bora, ben senin temiz bir adam olmanı istiyorum. Yanıma tertemiz gelmeni istiyorum."

 

Gözleri büyüdü şaşırdı, sonra zihnine dolan hadisi şerifi dilinden döktü.

 

"Abdullah b. Ömer'in rivayetine göre Resûlullâh ( s.a.v) şöyle buyurmuştur:

 

"İçki içen kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz. Tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse Allah yine tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse yine tevbesini kabul eder. Dördüncü sefer içki içmeye devam ederse yine kırk gün o kimsenin namazını kabul etmez tevbe etse bile tevbesini de kabul etmez ve ona Cehennemde Habal nehrinden içki içirir." Bunun üzerine Ey Ebû Abdurrahman Habal nehri nedir? Diye soruldu. O da dedi ki: Cehennemliklerin irinlerinden meydana gelen bir ırmaktır."

 

Ağlamaya başladığında hâline üzülüp elimdeki kitabı yerine bıraktım. Bora'nın yanına oturup kollarımı ona açtım. Beklemediğinden şaşırsa da sarıldı bana, başını boynuma gömdüğünde hıçkırığı canımı yaktı. Onu ağlarken görmek istediğim son şey bile değildi.

 

"Bora anlaştık mı kırk gün veriyorum sana, eğer bu süreyi atlatırsan kendi isteğimle geleceğim sana."

 

" Meryem, benim için yapma bunu sonra pişman olmanı istemem."

 

Sesi oldukça çatallı ve boğuk çıksa da omzunu sıvazlayıp başımı gömdüğüm boynunu öptüm. "Bora ben seni sevmeye başladığımı fark ettim, pişman olmayacağım çünkü biliyorum ki kalbimde senin izlerin var ve senden başkası da olmayacak. Ne olur ağlama beni de üzüyorsun."

 

Benden ayrılıp gözlerime baktı. "Sen ciddi misin?"

 

Başımı salladım elimi tutup benimle birlikte ayağa kalktı. Sonra beni kucağına alıp dudaklarını araladı. " Anlaşma kabul edildi deneyeceğim ve ne olur bana dua et, çok zorlanıyorum sanki bir şeyler beni bu günahlara haramlara sürüklüyor. Nedenini anlamıyorum isteyerek yapmıyorum ama kendime engel olamıyorum."

 

**********

 

Saat epey geçmiş giyeceğim bir şey olmadığından Bora'nın bu evdeki tişörtlerinden birini giyip uyumuştum. Sabah ezanını işitince uykulu gözlerle yataktan kalkıp işlerimi halledip abdest almaya gittim. Odaya geldiğimde elbiselerimi alıp diğer odaya gittim. Üstümü giyinip başörtümü taktıktan sonra seccadeyi serip namaza durdum. Namazımı kılıp tesbihatımı yaptıktan sonra duama başladım. Dualarım günaha bulanan eşime giderken secdeye varıp hıçkırarak ağladım.

 

"Allah'ım ne olur evli olduğum adamın kalbine nurundan parçalar ver, onu kötülüklerden alıkoy , harama bulaşmaktan koru. Yüce Rabbim senin gücün her şeye yeter, Bora kuluna hidayet nasip eyle, tekrar alnını secdeye vardır, günahlarını bağışla bizi birbirimize hayırlı kıl. Evliliğimizde huzur, sevgi ve muhabbet bahş eyle."

 

Duam uzun uzun devam etti uykum gelmeye başladığında odadan çıkıp yatak odasına vardım. Üzerimdekilerle uyumak istemedim tekrar aynı tişörtü giyip yatağın diğer ucuna girip gözlerimi kapattım. Bora uyuyordu uykusu ağırdı kalktığımı duymamıştı bile, oysa ki ilk evli olduğumuz zamanlarda kıpırdasam bile uyanırdı. Namaza beni o uyandırırdı. Uyumadan önce namaza kalkmasını istedim lakin o hayır dedi. Neden namaz kılmadığını bilmemek de beni üzüntüye boğuyordu. Bunları düşünmeyi yarına bırakıp uyumaya koyuldum.

 

Sabahın aydınlattığı odada yataktan kalkıp çıplak ayaklarımı soğuk zemine indirip uyanmak adına gözlerimi ovuşturdum. Alıştığım için devamlı erken uyanırdım, telefonumu alıp saate baktığımda saatin 08.30 olduğunu görüp banyoya yöneldim. Yüzüme su çarpıp uykumu tamamen açtım odaya geldim Bora hâlâ uyuyordu. Ah gece bile üstü çıplak uyumuş beni dinlememişti. Nedensizce gülümseyip onun olduğu tarafa adımladım, bir insanın yüzü uyurken bile bu denli güzel olur muydu ya?

 

Bora'nın yüzü öyleydi, sağ tarafına yatmış sağ kolunu büküp başının altına almıştı, diğer kolu ise yanına düşmüştü. Gözlerim insanın aklını alan adamın üzerinde gezindi. Gerçekten de bir kadının onun yakışıklılığıyla başa çıkması çok zordu. Spor yaptığı belliydi kolları ve karnı kaslıydı, gözlerim karnına değdiğinde garip bir iz fark edip yaklaştım. Karnında bir iz vardı, iyice bakmak adına eğildim tam dokunacağım sıra anlayamadığım şekilde kolumdan tutulup kendimi yatakta bulmam bir oldu. Bora kollarımdan tutmuş üstümde duruyordu ne oluyordu bu adama böyle?

 

" Bora ne oluyor ya bıraksana beni?"

 

Gülümsedi, kollarımı gevşetti yatağın diğer köşesine geçip bana açıklamak ister gibi baktı. Off bu adam uyumuyordu, kasten yapmıştı ve ben onu izlemiştim, o da bunu görmüş ama çaktırmamıştı. Utançtan fazlaca kızarmış olmalıydım yanaklarım alev almış gibi yakıyordu beni.

 

" Şey yani ben..." derken uzatmadan konuya dalmanın en iyisi olacağını düşünüp beklemeden tekrar konuştum.

 

" Karnında bir iz görünce ondan eğildim yani. Özür dilerim uyuyorsun sandım yoksa..."

 

Gülümseyip cıkladı. " Uyanmıştım ama beni seyretme keyfinden seni mahrum etmek istemedim."

 

Bu adam cidden ayarlarımla oynuyordu, ne yapacaktım ben ya, beni kendinle sınıyordu resmen. Derin bir nefes alıp utangaçlığımı bir kenara bırakıp karnındaki ize parmağımla dokundum. " Bu iz ne Bora, eskiden de var mıydı?"

 

Gülüşü solarken elimi tutup öptü, beni kendine çekip kucağına oturttu. Ben yine kızarırken o yanağıma sıcak bir öpücük bıraktı. " Meryem, söyleyeceğim ama bu aramızda kalacak başka kimse bilmeyecek oldu mu?"

 

Başımı sallarken yeni yeni çıkan saçlarımla oynamaya başladı. "Ben Amerika'dayken Buse ile aynı okuldaydık aramızda arkadaşlıktan başka bir şey yoktu yani sadece merhaba merhaba fazlası olmadı konuşmazdık bile. Sonra artık dönüşüme üç ay kadar kala oradaki evime gideceğim sırada biri karşıma çıkıp beni bıçakladı ne oldu nasıl oldu anlayamadım bile."

 

Başımı anlam veremediğim cümlelerimle kaldırıp yüzüne baktım. " Bora nasıl yani sen gerçekten bunu yaşadın mı? Peki kim yaptı bunu sana? Bize neden söylemedin, son iki ay benimle hiç konuşmadın beni unuttuğunu sevginin bittiğini sandım."

 

"Beni kimin bıçakladığını bilmiyorum yüzünde kar maskesi vardı görmedim, kameralardan da bir şey çıkmadı. Size gelince, anlatamadım, yapamadım sizleri üzmek istemedim. Zaten bir kaç gün sonra uyandığımda telefonuma baktım hepiniz defalarca kez arayıp ulaşamamıştınız bana. Allah'tan Buse ben bayılmadan önce şifremi öğrendi ve benim yerime size mesaj attı yoksa başıma geleni öğrenirdiniz."

 

" Buse miydi bizi cevaplayan, peki neden? Bora bize neden söylemedin bunu, bu yüzden mi Buse'yle geldin, bu yüzden mi o ne derse yapıyorsun? Hayatını kurtardığı için mi?"

 

" Aynen öyle, işte bu yüzden kendimi ona karşı mahcup hissediyorum çünkü karşıma çıktı ve beni hastaneye yetiştirdi. Kan kaybından ölebilirdim o gece, ameliyata alınmışım bir süre yoğun bakımda kaldım. Sonrası da Buse'yle iyi arkadaş olduk evli olduğumu biliyordu arkadaşlık dışında bir şey yok, olmadı, olmayacak da yani korkma."

 

"Sen öyle diyorsun ama onun sana bakışları arkadaşlık gibi değil. Bora, bak tamam Buse yardım etmiş sana ama o olmasa başkası seni kurtarırdı, o sadece Allah'ın gönderdiği bir vesile. Alacağın nefes varmış ki ölmemişsin. Bak korkuyorum, o hayatımıza girdiğinden beri sen değiştin. Arkadaşlığınıza bir çeki düzen verseniz yani sonuçta sen evlisin ve kadın ve erkeğin baş başa olması, arkadaşlık kurması doğru değil. Biliyorsun ki bu konuda da bir sürü hadisi şerif var."

 

Boğazımı temizleyip sözlerime devam ettim.

 

"İbni Abbas radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.

 

"Hiçbiriniz, yanında mahremi bulunmayan bir kadınla baş başa kalmasın. (Zira üçüncüleri şeytandır.)"

 

 

Bora başını sallayıp beni onayladı. "Artık buna da el atmamız gerek, sen olmadan Buse ile görüşmeyeceğim gerekirse aramıza mesafe koyarız, ne o ne ben günaha girmeyelim."

 

Aklına bir şey gelmiş gibi durup yüzümü okşadı. " Mücahidem diyorum ki biz iki haftaya nişan yapalım gazeteciler de gelip fotoğraf çeksinler herkes görsün nişanı. Hem zaten şimdi her yerde haberlerimiz geziyordur milletin de sesi kesilir."

 

Başımla onayladım. " Baban kızacak sana belki bana da."

 

" Sana kızmaz da bana kızacağı kesin, neyse ben herkesin gönlünü alırım merak etme. Bu arada annen abilerin falan da gelsin nişan da bu evde olsun ne dersin?"

 

Ev gayet büyük ve güzeldi sözleri hoşuma gitti. " Olur." deyip boynuna atladım. Bora dualarıma değen, yıllarca hayırlı bir eşim olsun diyerek ettiğim dualarımın mükafatı olmuştu.

 

***********

 

Beklenen gün gelmişti aradan iki hafta geçmiş bugün herkes nişanımıza şahit olacaktı. Bora'nın evinde hazırlanmış aynada kendime bakıyordum. Makyaj yapmamıştım zaten gerek de yoktu elbisem göğüs kısmından neredeyse etek ucuna kadar taşlarla süslenmişti. Fazlasıyla şaşalı ve güzel görünüyordu. Toz pembe elbisem tüm dikkatleri üzerime çekeceği için ailem dışında kimse beni böyle görmeyecekti. Bora üzerine giymem için aynı renk aynı kumaştan pelerin diktirmişti. Baş örtüm istediğim gibi yapılmış omuzlarımın üzerinden salınmıştı, sadece başımda çiçekli bir aksesuar vardı. Fazlasıyla heyecanlıydım, Bora'yı her geçen gün biraz daha sevmeye başladığımı fark ettim. Beni buna item en büyük neden de geçen iki haftada ağzına alkol sürmemiş, Buse ile buluşmamış, benimle daha fazla ilgilenmiş olmasıydı. Nişan işini iki haftaya sığdırmak herkesi yormuş olsa da gün sonunda bu yorgunluğu atacaktık.

 

Kapı açıldığında gülen gözlerimle aynada olan bakışlarımı çevirdim. Bora giydiği takım elbiseyle fazlasıyla karizmatik ve her zamankinden fazla yakışıklı görünüyordu. Işık saçan gözleriyle odaya gelip karşımda durdu, ellerimi tutup öptüğünde alev alan yanaklarımla heyecandan derin bir nefes çektim ciğerlerime.

 

" Mücahidem çok güzel olmuşsun. Bu iki hafta sana iyi yaradı kilo aldın yanakların eskisi gibi zayıf değil her gün biraz daha güzelleşiyorsun."

 

Utançtan eğdiğim başımı kaldırıp yeşillerine özlemle baktım. Bana iyice sokulduğunda burnunu burnuma dayadı beklemeden araladım dudaklarımı.

 

"Senin kendinden haberin var mı? Yüreğime indireceksin bu kadar da yakışıklı olunmaz ki benim de kalbim var."

 

Elleri sırtımda gezinirken dudakları yanağıma sıcak bir öpücük bıraktı. " Meryem yakıyorsun..."

 

Utançtan ne yapacağını şaşıran halimden beni kurtaran kapı sesi oldu. Bakışları bana döndü, yanaklarımı avuçlayıp başını olumlu anlamda salladı. "Bizi bekliyorlar seninle böyle uzun uzun kalmayı isterdim ama olmuyor."

 

Üzerime pelerini geçirdim ve iplerini sıkıca bağladım. Kimsenin ne giydiğimi görmesine gerek yoktu. Bora elimi tuttu, birlikte kapıya vardık, kapıyı açtığında Esma bizi bekliyordu. Gülen gözleriyle bizi izlerken eliyle ağzını kapattı. Duygulanmış gibiydi ağladı ağlayacaktı. " Abi ikiniz de çok güzel olmuşsunuz nasıl yakışıyorsunuz ya anlatamam!"

 

Esma önümüzden inerken biz biraz mesafe bırakıp adımlamaya başladık. Merdivenlerden inerken bile bize doğru yanıp sönen ışıklar içeride gazetecilerin de olduğunun kanıtıydı. Aşağıya indiğimizde etrafımızı saran kalabalığa kısa cevaplar verip yanımıza varan kayınbabam olan Fatih dayım ve Süleyman dedemle yüzüklerin takılmasını bekledik. Fatih dayım yüzüğü parmağıma takarken dedem de Bora'ya yüzük takıyordu.

 

Ucunda takılı kırmızı kurdeleyi kesmek için Zehra ninem geldi. Benimle birlikte olan Ameer ve Muna'ya sevgiyle baktım. Muna kız tarafı olarak yüzük tepsisini tutmuş makası ise makası kesmiyor diyerek vermemişti. Buranın adetlerini fazla bilmese de kız tarafı olarak bunu yapmaya hakkı vardı, sanırım Esma söylemişti bunu. Fatih dayım cebinden para çıkarıp Munaya uzattığında, " Şimdi kesiyor mu makas?" diye gülümsedi. Muna parayı beğenmiş olacak ki makası uzatıp " Hayırlı olsun." dedi gülümseyerek.

 

Ha bu arada Muna ile sevdiği adamı da konuşmuştuk lakin kim olduğunu söylemeyip devamlı kaçmıştı benden. Söyleyemem deyip durmuş aklıma bin türlü ihtimali sokmuştu. Yüzüklerin ucundaki kurdeleyi dualarla kesip yine dualarla nişana son verdik. Fatih dayım dua ederken Zehra ninem kurdeleyi kesti. Bora birine göz kırptığında bize doğru gelen kişinin Arda olduğunu gördüm, Yiğit de yanındaydı. Atiye ve İsra da çıkan haberlerle beni defalarca kez aramış nişana gelmişlerdi. İkisi de bana sevgiyle bakıyordu, Muna ve Esma ile de iyi anlaşmış aralarında sohbet ediyorlardı. Ameer de gitmemiş yanımda kalmıştı kardeşlerim yengelerim yeğenlerim hepsi buradaydı. Ailemi uzun zaman sonra görmek beni çok mutlu etti.

 

Arda ve Yiğit gazetecileri uzaklaştırırken gözüme takılan kişiyle yüzüm düştü. Buse nişanımıza gelmişti ve tam karşımda alev almış gözlerle bana bakıyordu. Bakışlarım onun üzerinde gezinirken Gözde ile karşılaşması ile ikisinin de konuşmaya başlamasına şaşkınlıkla baka kaldım. Daha önceden tanışıyor gibi görünüyorlardı ikisi de güleç bir yüz ve samimiyetle konuşuyordu.

 

"Meryem iyi misin güzelim?" diyen hafif sesle ona döndüm.

 

"İyiyim sorun yok sadece Buse'yi beklemiyordum."

 

"Merak etme çok durmaz gider birazdan." Başımı olumlu anlamda salladım.

 

************

 

Nişan bitmiş aile üyelerimiz gidecekleri yerlere gitmişti. Evde sadece Fatih dayım ve Bahar yengem, Esma ve Zehra ninem vardı. Benim ailemden ise annem kardeşlerim Âlâ, Sami ve Yaser vardı. Ameer ve Muna da yanımdaydı, böyle bir günde beni yalnız bırakmamışlardı. Ameer nişandan sonra dönecekti, ailem ise Muna'yı da alıp gidecekti. Muna hem süt kardeşimdi hem de ailesi aileme güvenir birbirimizi eskiden beri severdik. Bazen keşke abilerimden biriyle evlense diye düşünsem de yengelerimi seviyor kaderde ne varsa o gelir diyerek Muna için de hayırlı bir eş diliyordum.

 

Bora'nın abileri aileleriyle gittiği ve mahrem bir erkek kalmadığı için pelerinimi çıkartıp kızlarla koltuğa oturdum. Atiye ve İsra öyle sevinçli ve mutluydu ki benim bu mutlu hallerim onlara da bulaşmıştı. Esma ve Muna da gelince tam kız grubu olmuştuk. Yakında okullar açılacak arkadaşlarımla geçireceğim vakitler tekrar başlayacaktı üstelik bu sefer nakil olmuş sağlıklı bir halde okuluma devam edecektim.

 

Biz sohbet ederken Gözde ile Buse'nin bahçe kapısından konuşarak geldiğini görüp bakışlarımı onlara çevirdim. Buse'yi hâlâ sevemiyor olsam da Gözde'nin bana karşı hâlâ mahçup olmasına anlam veremedim. Güzide ablası yine iğneleyici sözleriyle bana ve Bora'ya laf sokup gitmiş eşiyle de kavga etmişti.

 

Gözde ise bana en ufak kötü söz söylemiyor ilk gördüğüm halinden farklı olarak daha oturaklı, en azından uzun, vücudunu tamamen göstermeyen kıyafetler giyiyordu. Buse ise inat etmiş gibi kısa bir elbise giymişti, üstüne ise ince bir şal almıştı, sanırım göğüs dekoltesi vardı ve bizimkiler onu uyarmıştı eteğine bir şey yapamasalar da en azından göğsünü kapatmışlardı. Bizim de ailemizde erkekler vardı ve yabancı olan sadece oydu, onun da uygun giyinerek gelmesi gerekirdi.

 

Ailem Buse'nin kim olduğunu bilmediklerinden sorup durmuş kim bu kız ne işi var nişanda demişlerdi. Ben ise uzaktan bir tanıdık diyerek geçiştirmiştim. Bora gelmesi adına ısrar etmese onu burada istemezdim ama galiba Buse gelmeyi istemiş Bora da onu kıramamıştı. Ortam nişan havasından uzaklaşırken Atiye ve İsra gitmek için izin istedi.

 

Dışarıda bekleyen şoförlerden birine rica edip arkadaşlarımı evlerine gönderdim. Kapıda vedalaşıp tekrar içeri dönerken karşımda Gözde'yi buldum. Bana gülümsüyor gitmek için hazır bekliyordu. Yaklaşıp bana sarıldığında kendimi garip hissetsem de onun için dualar ettim. Gözde hâlâ iyi yola girmemiş de olsa bana karşı eskisi gibi değildi ondaki değişimi görmüştüm ve bu beni biraz da olsa mutlu ediyordu.

 

"Meryem, size mutluluklar dilerim. Bora ile ömrün boyunca mutlu yaşa."

 

Gülümseyip " İnşAllah." dedim o gitmeye yeltenirken elinden tutup onu durdurdum.

 

"Gözde yanlış anlamazsan Uriel ile hâlâ görüşüyor musun? Ona güvenme seni çok üzer o adam."

 

Yutkunduğunda söylemek istediği bir şey var da bundan vazgeçmiş gibi duruyordu. Gözleri anlık bir saniyeyle doldu ama belli etmemeye çalıştı dudaklarını ıslatıp bana gülen gözleriyle döndü. Ah Gözde, beni kandırdığını sanıyordu ama ortada kötü durumlar olduğu aşikar bir gerçekti.

 

" Devam ediyoruz yani bilmiyorum böyle giderse evleniriz diye düşünüyorum."

 

Dehşete düşmüş bakışlarımla elimi omzuna samimiyetle indirdim. " Gözde yapma bunu kendine. Ben Uriel'i az çok tanıyorum o seni üzer mutlu olamazsın, ayrılmak istesen o istemeden bırakmaz seni, yol yakınken dön başına kötü bir iş açmanı istemem. Hem sen Müslümansın o ise yahudi evlenmeniz günah ve haram Allah'ın yasakladığı şeyi yapma. "

 

Mavi gözleri kırmızıya boyandı. Harelerine dolan yaşlarını saldığında anlatamadığı konular olduğunu fark ettim. " Meryem, ben sana neler yaptım ama sen bana asla kötü davranmadın hep iyiliğe sevk ettin. Meryem, affet beni ama yapamıyorum anlatamam anla beni. Senden ricam ablam ve eniştem Uriel'i bilmesin zaten ablamla eniştem çok zor evlendi hâlâ da evliliklerinde çatırtılar var. Benim ailem, belki bilmiyorsun ama pek dindar bir aile değildir ablama da sırf bu yüzden evlenmesine karşı çıktılar. Ailem Uriel'i duysa bir şey demez ama eniştem beni siler lütfen duymasın aram kötü olsun istemem."

 

Başımı salladım lakin fazlasıyla da üzüldüm. Güzide yenge fazla ters bir kadındı ve eşiyle de çeşitli bahanelerle kavga ediyordu, çocuklar olmasa boşanacağını Bahar yengemden işitmiştim. Gözde ablasına göre daha sakin biri haline gelmişti, ona dualarım devam edecekti. Gözde elbet bir gün Allah'ın izniyle doğru yolu bulacaktı.

 

Gideceği sırada aklına bir şey gelmiş gibi durup tekrar bana döndü. " Meryem ben Buse'yi liseden tanıyorum aynı kolejdeydik aramız iyiydi. Bora ile nasıl arkadaş olmuş bilmiyorum ama dikkatli ol Buse pek tekin biri değildir. Bakışları da normal değildi yani..."

 

"Farkındayım..." diyerek lafını böldüm.

 

" Ben sadece uyarmak istedim dikkatli ol ve asla Buse'ye güvenme her an sırtından vurabilir."

 

Onu ne kadar tanıdığını bilmesem de teşekkür edip gülümsedim. Gözde giderken içime yersiz bir endişe yerleşti. Kalbim sıkıştı sanki çok kötü bir şey olacak gibi hissetmem normal miydi? Derin bir nefes alıp eve girdim, saat neredeyse gece yarısına varıyordu. Fazlasıyla yoruldum ve artık uyuma moduna girmek istiyordum. Üstümdeki elbiseden kurtulmak adına odoya gitmek istedim. Annem gülen gözleriyle bana bakıp ellerimi tuttu gözleri dolu doluydu.

 

" Güzel kızım benim seni böyle mutlu gördüm ya artık ölebilirim."

 

"Deme öyle annem, sensiz ben ne yaparım." diyerek anneme sarıldım. Kokusunu içime çektim çok özlüyordum onu, burada sevdiklerimin yokluğuyla savaşmak zorluyordu beni.

 

"Baban da görüyordur senin bu mutluluğunu. "

 

Gülümseyerek anneme döndüm. "Görüyordur değil mi sevinmiştir de."

 

" Şehitler ölmez güzel kızım elbette ki görüyordur halimizi."

 

Annem kardeşlerimin yanına dönerken Bora'yı sordum üst kata gittiğini öğrenip yanına gitmek adına merdivenlerden adımlamaya başladım. Yatak odasının kapısına yaklaştığımda güzel sesiyle kalbimi fetheden adama seslendim.

 

" Bora..."

 

Bir kaç kez seslendim ama etrafta yoktu yatak odasına adımladığımda Bora endişe ve korkunun esiri yeşilleriyle kapıyı açıp odadan hızlıca çıktı. Hali garip gelmişti ceketini indirmiş beni görünce yutkunmuştu.

 

"Seni arıyordum ne yapıyorsun odada?"

 

Kapıya kolunu indirip odaya geçmeme izin vermedi, bana yaklaşıp çapkınca gülümsedi. "Giyinme odasında üstümüzü değiştirsek olur mu? Hem çok yoruldum, hem de takım elbise sıkmaya başladı."

 

Onu onaylayıp başımı salladım. Elimi tuttuğunda artık onun heyecanına benim de heyecanım eşlik ediyordu. Odaya girdiğimizde dolaba yöneldim fakat Bora aynanın karşısına geçip kendine bakmaya başladı. Dolabı açtığımda aklım hâlâ garip duran adamda kalmıştı. Ne olduğunu sormak istedim, benden bir şeyler saklıyor gibiydi. Neyi vardı bilmesem de yaklaşıp elimi omzuna indirdim. Ben yokmuşum gibi davranıyordu neden böyle transa girmiş gibiydi ki? Arkasına geçip boynunu öpeceğim sırada gömleğinin yırtılmış olması dikkatimden kaçmamıştı. Elimi sırtındaki yırtığa attığımda bana kocaman olan gözleriyle döndü.

 

" Bora gömleğine ne oldu, yırtılmış?"

 

Yutkunup dudaklarını araladı lakin vazgeçip durdu. Gözlerini yere indirip eliyle alnını sıvazladı. "Kilo aldım, sanırım patladı gömlek."

 

Pek inandırıcı gelmese de sorun etmeden yavaşça ona sarıldım. Sarılışıma hemen cevap verip kollarıyla beni sardığında sevgisine layık mıyım diye düşündüm. Beni çok sevdiğini her defasında belli ediyordu. Onu bu kadar bekletmek hata gibi geliyordu, aslında başka bir kadını hayatına alır diye de korkuyordum çünkü biz hâlâ kârı koca olmamış evliliğimizi gerçek yapmamıştık. Bu konu onu sıkıyor olabilirdi, sonuçta o bir erkekti ve nefsine yenilmesini istemiyordum. Hem artık ben de kendimi hazır hissediyordum, onu seviyordum.

 

"Bora şey biz bu gece..." dediğimde durdum utandım ve dudağımı ısırdım.

 

Çenemi kaldırıp yeşil harelerine bakmamı sağladığında havalanan kaşlarıyla ne olduğunu anlamaya çalıştı.

 

" Şey yani biz hâlâ gerçekten evli değiliz ya. Diyorum ki ben her şeye hazırım yani senin kadının olmayı istiyorum."

 

Kesin yine utançtan kıpkırmızı oldum ama açık konuşmasam bu konu uzayıp gidecekti. Bora beni süzüp dururken utancımı daha fazla hissettim. " Sen, yani bana karşı..."

 

Parmağımı dudağına bastırıp onu susturdum. " Seni seviyorum adam, beklemenin manası yok, kırk gün geçsin tamamen temizlen isterim ancak seni daha fazla bekletmek istemiyorum. Bugün birlikte namaz kılalım tövbe et ve bir daha içki içme."

 

Sanki ben bunları söylememişim gibi dumura uğramış gibi kaldı. Ya inanıyor ya da rüya gördüğünü düşünüyor olmalıydı. Ayak uçlarımla yükselip dudaklarına ilk defa bir öpücük bıraktım. Ayrıldığım vakit elini belime dolayıp çapkın gülüşünü bana yolladı.

 

"Yok öyle koklatıp gitmek, hasretinden ölüyorum kız."

 

Ben kıkırdarken o beklemeden dudaklarıma öpücüğünü bıraktı. Kalbim onunla dolup taşarken ben de ona acemice karşılık verdim. Bir süre bu durum devam etti, Bora kendine engel olamayıp eli elbisemin fermuarını uzandığında dudaklarından ayrılıp onu durdurdum.

 

" Bora herkes aşağıda bizi bekliyor, zaten birazdan giderler yalnız kalırız olmaz mı?"

 

Derin bir nefes verip ellerimi öptü. " Hadi üstünü değiştir de gidelim."

 

"Arkanı dön korktum ben senden ya." dediğimde erkeksi sesiyle kıkırdadı. Dolaptan tişört alırken bana göz kırpıp arkamda giyindi. Fermuara uzanan elim onun eliyle buluşunca fermuarı açıp yardım etti.

 

" Ben çıkıyorum sen de giyinip gel olur mu?"

 

"Tamam git hadi basacak şimdi biri bizi."

 

Ufak bir kahkaha atarken odadan çıktı. Elbiseyi indirip geniş ve daha rahat gündelik bir elbise giyindim. Buraya ilk geldiğim gün burada giyecek bir şeyim yoktu hemen sonraki gün Bora'yla alışverişe çıkıp benim için oldukça fazla kıyafet alınmıştı. İstemesem de Bora bana beğendirip almıştı. Odadan çıkıp merdivenlere yöneleceğim sırada yatak odasında şarja taktığım telefonum aklıma geldi ve adımlarımı oraya yönelttim. Kapıya vardım lakin içerden gelen sesle ne olduğunu anlamaya çalışıp hafif aralık kapıyı biraz daha açtım. Buse elinde telefon ve önünde bir kaç şeyle bir şeyler yapıyor gibiydi. Ne işi vardı bizim yatak odamızda? Ne yapıyordu böyle?

 

"Onu bunu bilmem tonla para saydım sana, Bora o Arap kadından ayrılıp benim olacak."

 

Gözlerim dehşetle büyürken elimle ağzımı kapattım, beni duymamalıydı niyeti baştan beri kötüydü onu sevmememin nedeni ortaya çıkıyordu.

 

"Ne demek Meryem'in ettiği dualar ondaki etkiyi azaltıyor, hepsinin işine bak ne söylüyorsan yapıyorum işte."

 

Yatak odasının duvarına, önünde duran küçük krem kutudan bir şey çıkarıp sürerken başta ne olduğunu kavrayamadım. Sonra beynim öyle bir gerçekle yüzleşti ki dehşete düştüm. Gözlerim dolarken ne yaptığını izlemeye başladım. Elinde tuttuğu muskalardan birini makyaj masasının aynasının olduğu kısma sıkıştırdı, diğerlerini yapışkan bir şeyle yatağın altına ve evin çeşitli yerlerine saklarken hâlâ konuşuyordu.

 

"Bora'yı kandırmak zor oldu ama iyi oldu sözümden çıkmıyor. Namazı da bıraktı, artık tamamen elimde. Tek sıkıntı karısı, onu da hallet bir büyüyle, başına bir bela aç da Bora ile asla olamasın."

 

Her şey onun başının altından çıkmıştı, Bora'ya büyü yaparak onu dininden uzak tutmuştu şimdi ise onu elde etmek niyetindeydi. Gözleri büyürken beni fark ettiği gibi kapıya vardı. Çatık kaşlarıyla avını öldürmeye hazır bir aslan misali bakıyordu bana.

 

" Seni küçük fare demek beni dinledin ha."

 

Başımı olumsuzca sallarken dudaklarımı araladım. " Sen hainsin, Bora'ya bunca kötülüğü yapan da sendin."

 

Umursamıyor gibi gülümsedi. "Evet her şeyi ben yaptım hatta sen gelmeseydin Bora benim koynuma girecekti, senin sesini duyunca odadan kaçar gibi çıktı."

 

Duyduğum şeyle şoka girerken bunun da büyünün verdiği tesirle olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

 

"Sırtındaki yırtığı görmedin mi?"

 

Sözleri alay eder gibiydi fakat Bora onun istediğini yapmamıştı, onu suçlayacak değildim bunları kendi isteğinin dışında yaptığı aşikardı.

 

" Hepsi senin yaptığın büyüler yüzünden yoksa Bora benden başkasına bakmaz. Bora beni seviyor."

 

Üstüme yürümeye başladığında tıslayarak konuştu. " Lanet olsun ki seviyor seni, ne yaptıysam girmedi koynuma. Senin veremediğin her şeyi verdim ama o beni istemedi. Ölmelisin..."

 

Ondan korkmaya başlamıştım delirmiş gibiydi. Odadan hızlıca çıkıp merdivenlere yönelip bağırdım.

 

" Bora yetiş!" diye bağırdım lakin ne olduğunu bile anlayamadan sırtıma aldığım darbeyle tutunmaya çalıştığım merdivenlerden yuvarlanarak düşmeye başladım.

 

Loading...
0%