Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm: Özel Bölüm

@hayalperestyazar02

ÖZEL BÖLÜM: Part 1

 

Esselamu aleyküm canlarım.

 

Keyifli okumalar oy ve bol bol yorumlar istiyorum.

 

Birinci yılımızı doldurduk inşallah daha da büyüteceğiz daha da güzel yerlere geleceğiz.

 

Desteğini esirgemeyen herkese teşekkür ederim. İyi ki doğdun Filistinli Mücahidem hayatıma çok güzel renklerle geldin inşallah başka hayatlara da birlikte dokunuruz.🤲

 

Sizleri çok seviyorum canlarım.😊😘♥️🌺

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

Bora'dan

 

Yüksek çıkan sese inat kalbimde derin bir sessizlikle savaş veriyordum. Kimse nedenini bilmiyor içimdeki sıkıntıyı sorgulamıyordu, sorgulasa bile buna izin vermiyordum. Olmuyordu, yapamıyordum, asla taviz vermediğim değerlerimi bir kenara atmak beni ne denli üzüyordu bunu bir tek Allah biliyordu. Kalbim sancılı bir süreçten geçerken tekrar gözlerim doldu.

 

Neden bunları yaşıyordum ki neden eskisi gibi olamıyordum? Ne zaman secdeye varmaya niyet edip abdest alacak olsam başıma şiddetli bir ağrı giriyor ne yaparsam yapayım gitmiyordu. Namaz kıldıkça, elim Allah kelamına değdikçe ağrılarım sancılarım artıyor dayanılmaz boyuta varıyordu. Sonuçta tek çare olarak ibadetlerimi bırakıp yanlışa saptım. Namaz kılmaz, tersine alkol alır oldum.

 

Hayatımdan memnum olmasam da içine düştüğüm kuyudan çıkamıyordum. Gece kulübünden çıkıp odalardan birine geçip pencereyi açtım, içime çektiğim zehirli dumanı soluyarak dumanını dışarı savurdum. Canım fazlasıyla sıkkındı ve Buse gitmeme izin vermiyordu, nedenini bilmesem de ona hayır diyemiyordum. Evet hayatımı kurtarmıştı ona minnettardım ama hareketleriyle beni bıktırır vaziyete gelmişti. Sanki biri onu dinlemem adına kulağıma üflüyor ben de onu dinliyordum.

 

Sigaramdan son bir duman çekip kül tablasına bastırıp gideceğim sırada kapıda bana doğru gelen Buse'yle karşılaştım. Gözlerimi sinirle devirip beni görmemesi adına arkamı döndüm. Bana yaklaşmasına dayanamıyordum, benden hoşlandığını en başından beri anlamış olsam da sevgilisi olduğundan bunu umursamamıştım.

 

Şimdi ise sevgilisinden ayrılalı bir ay olmuş bu bir ayda bana fazlasıyla yaklaşmıştı. Gelmek istememiştim ama beni yine zorlayıp peşinde bir sapığın olduğunu söylemişti. Her ne kadar beni sinir etse de hayatımı kurtarmış olması onu koruma isteği oluşturmuştu. Ne olursa olsun bir kadının zarar görmesini istemezdim. Elleri karnıma dolanırken vücudunu da sırtıma dayamıştı, kaşlarımı çatıp ellerini sıkıca bir kavrayışla çekip ona doğru döndüm.

 

"Buse sana sınırlarını aşma demiştim!"

 

Ela hareleri üzerimde gezinse de başımı çevirdim, onunla bu ortamda olmam bile hataydı biliyorum ama kendime engel olamıyorum ve bunun nedenini de bilmiyorum.

 

" Seni sevdiğimi, seni istediğimi biliyorsun, bırak da sana aşkımı dökeyim."

 

Onunla bu meseleyi defalarca kez konuşmuştuk, bana karşı ilgisi olduğunu anlamıştım lakin evli olmam bile Buse'nin bana karşı olan takıntısına son vermemişti. Bıçaklanıp yaraladığım gün evli olduğumu öğrenmişti öncesinde bunu bilmediğinden haberim dahi yoktu.

 

" Sana o gözle bakmadığımı söylemiştim."

 

Adımlayıp kulübün mekanına doğru gideceğim sırada koluma dokundu. Başımı hırsla ona çevirdiğimde eli kollarımda gezinmeye başladı.

 

" Yapma Bora, sen de erkeksin sadece bir kere, başka olmayacak bir kereden bir şey olmaz kim görecek bizi."

 

Yine aynı şeyi istiyordu onunla tek gecelik bir ilişki yaşamak demek benim ölümüm demekti. Onunla aramı çoktan bozmuş olmam gerekirdi lakin dilime bir türlü varmıyordu, kendimi her defasında söylediklerini yaparken buluyordum.

 

" Allah görecek ya o yetmez mi?"

 

Kolunu üzerimden çekip adımlarken arkamdan homurdandığını duydum. Buse fazla hırslıydı, aklımı karıştırmak adına elinden geleni yapıyordu. Yüksek voltajlı sesin olduğu kulüpteki yerime varıp barmene seslenip kadehimi doldurmasını istedim. Saatlerdir buradaydım ama tek kadeh içmemiştim, sıkıntıdan olsa gerek sigaraya sarılmıştım ama o da beni kesmiyordu artık. Vücudum deli gibi alkol istiyordu, bir gün içmesem o gün kendimi delirecekmişim gibi hissediyordum. Dolan kadehi beklemeden kafama diktiğimde Buse yanıma vardı bile. O da benim gibi hafif bir şeylerle başlarken kendini kesen takıntılı adamı gösterip bana doğru yaklaştı. Sesini duymak zor oluyordu o yüzden mecburen kulağıma doğru eğilmesi gerekiyordu.

 

" Buraya gelmiş, korkuyorum Bora ne olur yanımda ol."

 

Yavru kedi bakışlarını bana yollarken gözlerini bir an bile Buse'den kesmeyen adama hırsla baktım. Buse onu istemiyordu ve bir kadın istemediği bir adam tarafından rahatsız edilemezdi. Yanımdaki kadın Buse değil başkası da olsa yine koruyup kollardım onu. Benim de annem, eşim, kız kardeşlerim vardı ve hepsinin de yeri ayrıydı.

 

"Bırak da adamı döveyim aklı başına gelsin."

 

"Saçmalama Bora başına iş açmanı istemem sevgilim gibi davransan yeter."

 

Gözlerimi devirip önüme konan kadehi alıp dudaklarımın arasından hızlıca içip bardağı sertçe indirdim. " Buse beni bu işlere bulaştırma, ne o öyle ergen liseliler gibi sevgili oyunları çocuk muyuz biz?"

 

" Ya lütfen bak bırakmaz beni sapık gibi peşimde geziyor korkuyorum."

 

"Off tamam ya uzatma, ne yapacaksan yap ama ben sana dokunmam söyleyeyim."

 

Onu onaylamam hoşuna gitmiş olacak ki kahkaha attı tabi ortamın sesinden onun sesi duyulmayacak kadar az çıkıyordu. Önüme konan içkiyi tek dikişte bitirdiğimde Buse bardağı elimden alıp barmene uzattı. Çalan müziğe ayak uydurup kollarını boynuma dolarken bunu umursamamaya çalıştım. Tepkisiz bir şekilde dururken etrafa değen gözlerimle yanlış mı görüyorum diye düşündüm.

 

Karşımda Meryem duruyordu. Yanlış görmüyordum değil mi? Gözlerimi bir kaç kez kırpıp gördüklerime anlam vermeye çalıştım. Meryem hâlâ karşımdaydı, içimi kanatan kahveleri dolu doluydu. Beni Buse ile görüp yanlış anlamıştı kesin. Peki onun burada ne işi vardı?

 

Buse'nin ellerini sertçe tutup üzerimden çekerken kaçmaya yeltenen eşimle kendime geldim. Meryem koşup uzaklaşırken ben de onu yakalamak için koşmaya başladım. Ona yetişmem zor olmadı. Kapıya yakın bir mesafede koluna asıldığımda gitmesine izin vermeyip bana doğru dönmesini sağladım.

 

"Meryem dur beni dinle yanlış anladın?"

 

Bileğini kurtarmaya çalıştı, beni dinlemiyordu açıklama yapmama izin vermiyordu. Her şeyi yanlışa yoruyordu, ortada doğru olmayan şeyler olsa da mücahidemi aldatmamıştım gözümün gördüğü tek güzellik oydu. Kaşlarını çatıp tüm öfkesiyle araladı dudaklarını.

 

"Bırak kolumu seninle konuşacak hiçbir şeyim yok benim, yalancı."

 

Bu sefer olmayacaktı Buse emeline ulaşamayacaktı, bu iş ya onun başının altından çıkmıştı ya da başka bir düşmanımız vardı. Kolundan tutup onu çekiştirerek dışarı çıkmaya başladım, beni zorluyor olsa da umursamadım. Bu gece her şeyi öğrenecekti. Gecenin karanlığında loş sokak lambasının ışığının altında durdum, kolunu hâlâ sıkıyordum ve bunun farkına yeni varmıştım.

 

"Bak beni dinle biliyorum hatalıyım ama açıklayabilirim."

 

"Neyi açıklayacaksın ya neyi kız kollarını sana ahtapot gibi sarmış daha neyini açıklayacaksın?"

 

Başıma öyle bir iş açmıştım ki ne yapacağımı bilmiyordum. İki kadının arasında kalmak beni oldukça zorluyordu. Meryem yaşadığım her ne varsa öğrenip aklındaki soru işaretinden kurtulmalıydı tabi önce onu sakinleştirmem gerekiyordu. Omuzlarından tutup sevdiğim kızı hafifçe sarstım hıçkırıklarla ağlamaya başladığında akıttığı yaşlarla kalbime de kocaman bir kor attı. Gördüğüm ilk günden beri vurulduğum kadınımı göğsüme saklarken yumruğunu göğsüme indirip acı çeken sesiyle bağırdı.

 

"Yapma ne olur yapma yeterince acı çekiyorum zaten beni kendinle sınama..."

 

Güzel kadınımı koynuma saklarken yüzünü avuçladım. Karanlığın içinde ışık vuran yüzüne bakıp iç çektim, gözleri, yüzü neden bu kadar güzeldi. Güzelliği her geçen gün biraz daha artarken yanaklarını avuçladım. Aralanan dudaklarımla kendimi açıklayacağım sırada paparazzilerin bizi çektiğini fark edip şaşkınlığımı belli etmemeye çalıştım. Suskun ve bir o kadar da korkmuş bakışlarıyla yutkunup bana baktığında kulağına eğildim.

 

" Meryem paparazziler bizi çekti sen hiç konuşma sadece bana ayak uydur sakin ve normal davran."

 

Başını hafifçe sallarken bıraktığım elimi elinin arasına gömüp onlara döndüm. Kısaca Meryem'i tanıttım ve nikahlı olduğumuzu yakında nişan olacağını söyleyip gelen arabayla ortamdan uzaklaştık. Arda ve hem arkadaşım hem menajerim olan Yiğit ile sohbet ederken Meryem başını cama doğru çevirip bana tavır alıyordu. Çok az konuştu, Yiğit ile tanıştırdığımda bana bakmadı bile.

 

Eve değil de evleneceğimizde kalacağımız eve gittiğimizi öğrendiğinde sinirlenmiş olsa da bu gece eşimin gönlünü alıp gerçekleri ona anlatacaktım. Elini tutmama bile izin vermedi. Telefonu çaldığında kucağından alıp onun yerine konuştum. Ameer arıyordu, ona Meryem'in benimle olgunu, meraklanmaması gerektiğini söyledim. Tabi benim kızgın kadınım sinirlendi ama ne yapayım onu durdurmam gerekiyordu.

 

Araba eve vardığında anahtarı Arda'dan alıp onlarla vedalaştım. Bana kırgın ve kızgın olan eşime bakıp elimi omzuna indirdim. Ses etmiyordu çünkü arkadaşlarımın yanında kavga çıkartmak tartışmak istemiyordu, işte tam da aradığım kadındaki özellikler daha ben istemeden o ne yapacağını biliyordu. Bahçe kapısını açtığımda geçmesini izin verdim etrafı incelediğinde burayı beğendiğini anladım.

 

Yuvamız olacaktı burası, geniş ailemin adımlarımı attığım ilk mekan olacaktı. Bahçeden geçip eve vardık, kapıyı açıp evi de incelemesine izin verdim. Biliyorum ki fazlasıyla sinirliydi onu yatıştırmak zor olacaktı fakat sonunda sevdiğim kadının gönlünü alacaktım, almalıydım yoksa nefes almak bile zehir olurdu bana.

 

Meryem, Filistinli mücahidem gördüğüm ilk gün kalbime kurşun saplayan kız, her baktığımda yüreğimden sıcacık bir sıvının akmasına neden olan güzel, sensiz bir hayat yok bu garip yüreğime. Yeterince incelediğine kanaat getirip elini tuttum. Kaçmasına izin vermeyecek şekilde sıkıca olsa da canını yakmamaya gayret ettim.

 

"Hadi odamıza gidelim canım." dediğimde istemeye istemeye ardımdan gelmeye başladı.

 

Merdivenlerden çıkıp yatak odasına vardık, kapıyı ve ışığı açtığımda elini çekmeye çalışsa da buna engel oldum. Yatağın baş ucuna vardığımızda yine ayni şeyi deneyip elini kurtarmaya çalıştı, tabi bırakmadım. Gözleri dolmuş şekilde bağırdı bana.

 

" Bıraksana elimi yeter ya."

 

Ağlayacaktı ve onun gözyaşlarına dayanamıyordum, çok acı çekmişti, artık mutlu olmalıydı. Gözlerinin kahvesine, kirpiğinin teline hasret olduğum kadınımın başını göğsüme indirdim. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında tekrar kızdım kendime. Aldatılmış olduğunu düşünüyordu lakin hiç de öyle değildi. Evlendiğim, aşık olduğum kadın bana aşık mı bunu bilmesem de benden hoşlandığına emindim.

 

Ara ara bakışlarını yakalıyordum, utançtan kızaran yanakları ise beni beğendiğini haykırır nitelikteydi. Yüzünün her zerresine hasretle baktım, akmamalıydı o yaşlar gülmeliydi sevdiğimin o güzel yüzü. Ben ne yapmıştım böyle diye düşünsem de elimde olmadan istemeden günaha bulanıyordum. Bunun nedenini anlayamasam da beni zorlayan şeyin nefsimin olduğunu biliyordum. Ağlayan gözlerinin arasından zorlukla dudaklarını araladı.

 

" Ben seni bu kadar severken sen nasıl başka bir kadınla beni aldatırsın?"

 

Parmaklarım çenesini yavaşça kavrarken yere düşürdüğü başını kaldırıp kırmızıya dönen kahvelerine baktım. Kaşlarım yukarı kıvrılırken kalbimdeki sevinçle sırıttımm. "Sen ne dedin öyle?"

 

Kısık sesiyle cevap verdi. " Bora, beni aldattıysan seni terk ederim! Ciddiyim bak bırakır giderim."

 

Ne diyordu benim küçük kadınım böyle? Aldatmak mı, onu mu? Bana beni sevdiğini söylemişti ya, artık tüm dünyalar benimdi. Ellerim yüzünü kavrarken yeşil harelerim yüzünde gezinip durdu. Bu kız neden bu kadar güzeldi ki. "Beni sevdiğini söyledin, evet evet ben seni bu kadar severken dedin."

 

Öfkeli bakışlarla ayrılmak istese de yine bırakmadım güzelimi. "Sevmiyorum seni boşa ümit etme." diye cırtlak bir sesle bağırmış olsa da elimle ağzını kapatıp onu susturdum.

 

Bakışlarım yüzünde gezinirken onun da eli tutulmuş gibi kaldı. Biliyordum ,hatta emindim ki beni beğeniyor karşı koymakta zorlanıyordu yakışıklı adamdım vesselam. Elimi beni delirten dudaklarından yavaşça çekerken yutkunduğunu fark ettim. Bana aşık oluyordu sanırım, umarım öyle olurdu çünkü sadece yüzümü değil beni her şeyimle sevmesini istiyordum. Yakışıklı olmam, zengin ve ünlü olmam buna neden olmamalıydı. Dudaklarım kenara doğru kıvrılırken yüzümdeki gülümsemeyle ellerim yumuşacık yanaklarında gezindi.

 

"Meryem sen her şeyi yanlış anladın seni aldattığım falan yok."

 

Biliyorum, hatalıyım Buse kollarını boynuma dolamış olsa da nedeni benim istediğim için değildi. Buna izin vermemeliydim sevdiğim kadını üzmeye hakkım yoktu.

 

"Gördüklerin sandığın gibi değil, Buse sevgilisinden bir süre önce ayrıldı, bu sefer de sapığın biri peşine takılmış. Benimle konuştu bizi sevgili sansın diye kollarını boynuma doladı olay bu."

 

Bana inanmıyordu bunu bakışlarından anlamamak aptallık olurdu. Bir kaç adım geri atıp benden uzaklaştı ellerini önünde birleştirdi. Ellerim yanaklarından kayıp giderken yüzüm düştü beni üzen kadınıma sitemkâr cümleler kurdum. "Sen bana inanmıyor musun yani?"

 

Ses etmedi ve bu sessizlik beni bitirdi. Kollarımı beline dolayıp mücahidemi kendime çevirdim. Kendini sıktığını anlamamak mümkün değildi. Yumrukları göğsüme inse de canım yanmadı bile, iki elini de kavrayıp arkasında birleştirdim. Benden kurtulması artık mümkün değildi.

 

"Güzelim, delirme kotanı doldurduysan uyuyalım artık yemin ederim yalan söylemiyorum dinlemiyorsun ki beni."

 

"Tamam sapığın tekinden kurtarmak için böyle yaptınız peki bu olay çok mu doğru? Savunuyor musun bunu? Ha bir de Buse ile nasıl tanıştın sendeki yeri nedir ki aynı masada alkol alıyorsunuz?"

 

Hatamı yüzüme öyle bir vuruyordu ki ona diyecek tek sözüm kalmıyordu. Biliyorum suçluyum ama bunları neden yaptığıma ben bile anlam veremiyorum ki. Ellerini serbest bırakıp tüm kinini öfkesini kusmasını beklemek en doğrusu olacaktı. Yaşadığım her şeyi öğrenmeliydi, sonunda beni suçlu bulsa bile yapmalıydım bunu.

 

Bir kaç adım uzaklaşıp gülümsedim kararımı vermiştim, sevdiğim, kaderim olan kıza her şeyi anlatacak üzerimdeki yükten bir nebze olsun kurtulacaktım. Bakışlarımı onun kahverengi gözlerine çevirdim başıma geleni öğrenmeliydi. Harelerime uzun uzun baktığını görmek içimi ısıtıyordu sevdiğim kadının da beni beğeniyor olması anlatılmaz bir duyguydu. Ona doğru adımlayıp gömleğimin düğmelerini çözerken kaşlarını çatıp bana şaşkınca baktı.

 

"Bora ne yapıyorsun sen öyle?"

 

Ah benim fesat karıcığım neler düşünüyordu böyle? Gülerek cevapladım onu. " Soyunuyorum, daha doğrusu görmeni istediğim bir şey var." dediğimde utanarak başını çevirdi. Ah Meryem göstereceğim şey ameliyat izimdi ama senin aklın yine nerelere gitmişti.

 

"Her neyse de görmek istemiyorum."

 

Kaçmaya çalışıyordu ama yemezdim bu numaraları. Dosdoğru anlatmak yerine onu biraz utandırmak daha iyiydi bundan keyif alıyordum. Yanaklarını çevirse de kıpkırmızı bir hal aldığını görebiliyordum. Allah'ım ben ne yapmıştım da böylesine güzel kalpli bir kadın çıkmıştı karşıma. Meryem hayatıma giren en güzel şeylerden biriydi. Bana bakmamasını fırsat bilip gömleğimi indirdim.

 

Kollarım onu kavrarken direnmesine müsade etmedim, onu kendime doğru çekip göğsünü göğsüme dayadım. "Bora bırak beni ne yapıyorsun ya bırak kızgınım sana?"

 

Bir insan sinirlenince bile bu kadar tatlı olabilir miydi? Meryem her haliyle beni delirtiyordu. Elimden kaçmaya çalışsa da onu bırakmadım. Bağırıp çağırıyor beni alt edebileceğini düşünüyordu.

 

"Dur kız, sen şimdi Buse ile aramdaki konuyu öğrenmek istemiyor musun?"

 

Gözleri fazlasıyla öfke doluydu ne zaman Buse'nin bahsi geçse yüzü öfkeli bir hâle bürünüyordu. Beni kendisine kilitleyen kahveleri yeşillerime değdiğinde sadece ona baktığımda oluşan o çapkın gülüşü takınıp gülümsedim. Dudakları isyankar bir edayla kıvrılırken bu kadınla çok işim olduğunu düşündüm

 

" Bunun senin yarı çıplak olmanla ne alakası var?"

 

Gülümseyişim daha da büyürken düşünceli hâli aklımı karıştırdı. Bu kadının aklından ne geçiyordu acaba? Gözlerim yüzünde gezinip dururken tekrar teklifimi sundum.

 

" Sen şimdi gerçeği öğrenmek istemiyorsun yani."

 

Başını olumsuzca salladı, bana güvenmiyordu, evet haklıydı belki ama ben Meryem'i bu kadar severken onu aldatmayı nasıl düşünürdüm ki. Meryem'e bu yüzden kırgındım beni hiç mi tanımamıştı. Başını dikleştirip dudaklarıma baktığında, heyecandan kalbim duracak sandım. Bana karşı koyması imkansız gibi bir şeydi ve sanırım konuyu uzatmak istemiyordu. Elim başörtüsüne kaydı, dikkatli bir şekilde başörtüsünü açıp son olarak bonesini çıkarttım bir kenara indirdim. Yeni çıkmaya başlayan saçlarıyla karşılaştım. Onu biraz olsun serbest bıraktım lakin hâlâ kaçacağından endişe ediyordum.

 

Aramızda ucu bucağı görünmeyen bir sesizlik hakimdi, aldığı derin nefesler heyecanlı olduğunun kanıtıydı. Dudaklarım dudaklarına iyice yaklaştığında ellerini tamamen serbest bıraktım madem razıydı buna, zorla kollarını tutmayacaktım. Kaçacağını tahmin etsem de bir kere öpsem diye geçirdim içimden. Elini istekli bir edayla enseme attığında ona daha fazla yaklaştım. Kollarımın arasında duran eşimi öpecektim ama gözlerimi kapattığım gibi kollarımın arasından hızla kaçıp gitti. Kahkaha sesiyle açılan gözlerimle baktığım kadın haince kazandığını gösterdi. Ellerimi önümde birleştirip hain bir plan kurma derdine giriştim.

 

" Seni yaramaz kız gel buraya."

 

Meryem kaçmaya başladığında ben de onu kovalamaya başladım. Hızla koşup odalardan birine girip kapıyı kilitledi. Yetişememiştim kitaplığa girmişti, benim gizli dünyamın en güzel köşesine. Kapının ardından ona seslendim.

 

" Meryem hadi aç kapıyı yemin ederim bir şey yapmayacağım."

 

" Bak yemin ettin beni sıkmak bir şeye zorlamak yok."

 

"Ya tamam söz aç kapıyı."

 

Kapıyı açtığında kendi içimde bitirdiğim sinirimi yutup odaya girdim. L koltuğa otururken yanını işaret edip oturmasını istedim. Başını sallayıp kitaplara yöneldi biraz aradıktan sonra eline bir kitap alıp yanıma oturdu.

 

" Önce bir üstünü mü giysen?" diye sorduğunda onun yanından gitmeyi istemediğimden bu teklifi reddettim.

 

"Sorun değil bu şekilde de konuşuruz."

 

Omuz silkip kitabın kapağını araladı, ben ise onu pür dikkat dinledim.

 

"Bora biliyorsun ki içki ve içerisinde zerre miktar dahi olsa alkollü içecekler Yüce Rabbimiz tarafından kesinlikle haram kılınmıştır. Bu yasaklama da birden olmamış, önce "sarhoş iken namaz kılmak" menedilmiş (Nisâ 4/43), sonra "içki ve kumarın bazı faydaları bulunmakla beraber zararının daha büyük olduğu" bildirilmiş ve böylece insanlar kesin yasaklamaya hazırlanmış; nihayet "İçki, kumar... şeytan işi iğrenç şeylerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz" (Mâide 5/90) buyurularak içki ve kumar müslümanlara kesin olarak haram kılınmıştır.

 

Rasûlüm! Sana içki ve kumarın hükmünü soruyorlar. Şöyle de: "Onlarda büyük bir günah ve zarar, bununla birlikte insanlar için birtakım faydalar da vardır; fakat günah ve zararları faydalarından daha büyüktür." Yine sana Allah yolunda neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "İhtiyaç fazlası olup kolayınıza geleni verin." Allah, etraflıca düşünesiniz diye size âyetleri böylece açıklıyor.(Bakara / 219)

 

Bir diğer ayette ise şöyle buyuruluyor.

 

Ey iman edenler! İçki, kumar, tapınmak ve putlara kurban kesmek için dikilen taşlar, fal ve şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. ( Mâide / 90)

 

Hz. Peygamber ( s.a.v) söyle buyurmuştur.

 

"Her sarhoşluk veren şey şaraptır ve her sarhoşluk veren şey haramdır. Bir kimse şarabı dünyada içer de ona devam üzere iken Tövbe etmeden ölürse âhirette kevser şarabını içemez"

 

Meryem ayetleri okumaya devam ederken benim kalbimdeki sızıyı Rabbimden başka kimse görmüyordu. Bir süre sonra durdu bakışlarını bana çevirse de benim yüzüm yerdeydi. Pişmanlığımı anlatacağım tek bir cümle bile yoktu. Sıkı sıkıya bağlı olduğum ibadetlerden bir çırpıda kopmak en çok da beni üzüyordu. Yaptığımın haram olduğunun bilincindeydim, tövbe edip doğruya yönelmek istiyordum.

 

"Meryem haram olduğunu biliyorum ama sana anlatamayacağım şeyler var. Sadece benim için dua et çünkü ne dilim Allah kelamını okuyabiliyor ne de alnım secdeye varabiliyor. Denedim ama yapamadım Allah beni affetsin inşallah bu yanlışımdan dönerim. "

 

Gözlerim doldu yaşadığım buhran beni öldürürken yanımda kimse yoktu. Meryem tekrar sözlerine başladığında kendi içimdeki sıkıntı giderek artıyordu.

 

" Bora bir anlaşma yapalım mı? Hani içki içen biri kırk gün temiz değildir ya kırk gün içki ve sarhoşluk veren her türlü yiyecek içecekten uzak dur..."

 

" Eee sonrası, bir de ben kırk gün dayanabilir miyim ondan da emin değilim?"

 

Bir çiçek kadar narin elini omzuma indirdi, gözleri teselli verir gibiydi. " Kırk gün beklersen biz karı koca oluruz evliliğimiz gerçek olur. Bora, ben senin temiz bir adam olmanı istiyorum. Yanıma tertemiz gelmeni istiyorum."

 

Gözlerim büyürken şaşkınlığımı saklayamadım, zihnime dolan hadisi şerif dilimden döküldü.

 

"Abdullah b. Ömer'in rivayetine göre Resûlullâh ( s.a.v) şöyle buyurmuştur:

 

"İçki içen kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz. Tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse Allah yine tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse yine tevbesini kabul eder. Dördüncü sefer içki içmeye devam ederse yine kırk gün o kimsenin namazını kabul etmez tevbe etse bile tevbesini de kabul etmez ve ona Cehennemde Habal nehrinden içki içirir." Bunun üzerine Ey Ebû Abdurrahman Habal nehri nedir? Diye soruldu. O da dedi ki: Cehennemliklerin irinlerinden meydana gelen bir ırmaktır."

 

 

Ağlamaya başladım anlatamıyordum ki yaşadıklarımı, birine söylesem deli olduğumu düşünecek diye korkuyordum. Yine başımda şiddetli bir ağrının izleri belirdi. Nasıl olurdu da bir insan namaza niyet edip abdest alacağı esnada vücuduna şiddetli ağrılar girebilirdi ki? Benim başıma gelen aynen buydu, bu ağrılardan namazı terk ederek kurtulmak olmam ne acıydı.

 

Başta namazımı bırakmamak adına bu ağrılara dayanmaya çalışsam da sonra fark ettim ki ibadetlerimi yapacağım zamanlarda ağrılarım şiddetleniyordu. Namazı terk ettikten sonra ise bu ağrılar tamemen son bulmuştu. Hıçkırarak ağlarken yanıma oturup kollarını bana açtı. Beklemiyordum bunu lakin sevdiğime sarıldım, başımı boynuna gömüp hıçkırığıma devam ettim. Beni bu halde görmesini istemesem de olmuyordu işte.

 

"Bora anlaştık mı kırk gün veriyorum sana, eğer bu süreyi atlatırsan kendi isteğimle geleceğim sana."

 

" Meryem, benim için yapma bunu sonra pişman olmanı istemem."

 

Sesim çatallı ve boğuk çıksa da omzumu sıvazlayıp boynumu öptü. Meryem bana sevgisini gösteriyordu. "Bora ben seni sevmeye başladığımı fark ettim, pişman olmayacağım çünkü biliyorum ki kalbimde senin izlerin var ve senden başkası da olmayacak. Ne olur ağlama beni de üzüyorsun."

 

Ondan ayrılıp gözlerine baktım. "Sen ciddi misin?"

 

Başını salladığında elini tutup kendimle birlikte ayağa kaldırdım. Güzel kadınımı kucağıma alıp dudaklarımı araladım. " Anlaşma kabul edildi deneyeceğim ve ne olur bana dua et çok zorlanıyorum sanki bir şeyler beni bu günahlara haramlara sürüklüyor. Nedenini anlamıyorum isteyerek yapmıyorum ama kendime engel olamıyorum."

 

**********

 

Gözlerime derin bir uyku peyda olurken açılan kirpiklerimle nerede olduğuma anlam veremedim. Burası ama nasıl, ben tam da Mescid-i Aksa'nın önünde duruyordum. Üzerime baktım beyaz bir gömlek ve kot pantolon giymiştim. Ben hangi ara Kudüs'e gelmiştim ki? Düşüncelerim beni alıp götürürken iki ayrı yerde iki gelin ve iki damat gördüm kim olduklarını anlamak adına bakışlarımı oraya çevirdiğimde gelinlerden biri bana döndü.

 

Esma'ydı bu ne işi vardı Kudüs'te yanındaki genç adam da kimdi öyle? Sonra diğer geline baktım o da bana dönüp gülümsedi ne görüyordum ben öyle bu benim miniğim küçük kız kardeşim Büşra'ydı. Gördüklerime anlam veremezken yanımda elimi tutan kadına döndü bakışlarım. Gülen gözleriyle mutluluğunu belli eden Meryem bana hiç bakmadığı kadar aşkla bakıyordu. Meryem bana aşık mı olmuştu? İkimiz de Mescid-i Aksa'ya bakıyorduk büyük bir aşkla.

 

Elimden çekip sevgilisi olan Aksa'ya doğru gitmeye başladı, sonra elimi bıraktı parmağıyla bir yeri işaret etti. Neresi olduğunu bilmiyordum birden bire kendimi başka bir yerde buldum. Etrafıma baktım burası Mescidi Aksa yakınındaki Rahmet mezarlığıydı. Şehitler buraya gömülürdü, yeni bir mezar kazılmış cenaze namazı kılınmış kalabalık gitmeye başlamıştı. Sessizce oraya doğru gittiğimde mezarın başında ağlayan minik bir kız çocuğu gördüm.

 

"Mama mama..." diye ağlıyordu.

 

Bu kız Arapça anne kelimesini kullanıp hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Gözyaşlarım beni esir alırken küçük kızın yanındaki ondan büyük abla ve abilerine döndü bakışlarım. Hepsi birlik olmuş minik kızı teselli ediyordu. Bu kızın haykırışı neden yüreğimi bu denli yakmıştı, neden şehit düşen kim olduğunu bile bilmediğim kişi kalbimi sızlatmıştı? Bir el değdi omzuma teselli verir gibi. Başımı çevirdim halamdı, tek halam, kaynanam Fazilet.

 

"Hepimizin başı sağ olsun oğlum..." dediğinde şehit düşenin kim olduğunu bilmediğim gerçeğiyle yüzleştim.

 

Sesimi yükselterek döndüm halama, yalvarır gibi konuştum.

 

"Ne olur söyle kim şehit düştü?"

 

Konuşmadı tek kelime dahi etmedi. Arkasından gelen annemi fark ettim, kucağında altı aylık bir erkek bebek taşıyordu, gözleri ise ağlamaktan kızarmıştı.

 

"Anne kim şehit düştü Esma mı Büşra mı kim söyleyin artık?"

 

Cevap vermedi sonra herşey sessizliğe büründü gökyüzüne baktım kurşunların kol gezdiği, yeryüzünün görüp görebileceği en büyük savaştaydım. Füzeler hızla ilerlerken gökyüzünü yarar gibi ateşlerle dolduruyordu. Karşı taraf derin bir karanlıkla boğuşurken benim olduğum taraf açmaya başlayan güneşle tüm renklerini gösteriyordu.

 

Bir taraf kaybediyor bir taraf kurtuluşa erme yolunda ilerliyordu. Her yerden Allah nidalarıyla koşan asker ve gençlerle ne olduğunu kavrayamadım. Yaşadığım acı ve bilinmezlikle yere çömeldim, omzumdan tutan kol kalkmalısın diyordu. Ayağa kalktım, arkama baktım önümde bembeyaz giyinmiş iki kişi hızla geçerken beni kaldıran Ameer'e sordum.

 

"Bu geçenler kimdi böyle, biz neredeyiz, ne oluyor?"

 

Ameer gülümsedi. " Onlar daha önce yahudi olan fakat Müslümanlıkla şereflenen kardeşlerimiz, biz Allah'ın vaadettiği savaşa gidiyoruz. Filistin'i, Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'yı kurtarmaya gidiyoruz."

 

Yüzümde bir gülümseme oluşurken tekrar şehit düşen kadını anımsadım.

 

"O şehit düşen kadın kimdi?"

 

Tekrar gülümserken gözlerinden bir damla yaş firar etti. " Allah uğrunda savaşmayı göze alıyorsak şehit düşmeyi, sevdiklerimizi kaybetmeyi de göze almalıyız Umeyr. Üzülme kardeşim o ölmedi şehitler ölmez."

 

Sonra kulaklarıma dolan ayetle donup kaldım.

 

Allah yolunda öldürülenler için, "ölüler" demeyin. Bilakis, onlar "diri"dirler, ancak siz, bunu kavrayamazsınız.

 

وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبيلِ اللّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْيَاء وَلَكِن لاَّ تَشْعُرُونَ

 

Ve la tekulu li men yuktelu fi sebilillahi emvat, bel ehyaun ve lakin la teş'urun.

 

Loading...
0%