Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26.Bölüm:İtiraf

@hayalperestyazar02

Keyifli okumalar oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

Zihnim acı ihtimaller durağında gezinip dururken Buse'nin de kahvaltısını bitirmesiyle sofrayı hızlıca toplayıp Bora ile arabaya geçtik. Bora'ya su döktüğüm için koltuk ıslanmıştı ve anca sabah aklıma gelmişti. Bora da çözümü hemen bulup evdeki halı yıkama makinesiyle koltuğun suyunu çekip beni dertten kurtarmıştı. Evde bunların olduğunu bile bilmiyordum çünkü bu evde fazla vakit harcama fırsatım olmuyordu. Okulum ve sınavlarım de zaten bu tür işler yapmama engeldi.

 

Buse dün Bora ile geldiğinden arabasını başka yerde bırakmıştı, benim derslerime yetişmem gerekiyordu o yüzden Buse taksi ile çıkıp gitti. Bu kızda garip bir şeyler olduğu kesindi ama yakında kokusu çıkar diye düşündüm. Bora bana Gözde yüzünden hâlâ tavırlı olsa da bende ona kızgındım sözünden dönmüştü tekrar içmeye başlamıştı.

 

Hem başka çarem yoktu ailemle tehdit edilmiştim, Uriel ve Gözde'nin adını veremezdim. Gözde'yi merak ediyordum okulda onu aynı bölümdeki arkadaşlarına soracaktım. İlk dersimiz ortak dersti, o derse Gözde de giriyordu umarım onu orada görürdüm yoksa merak beni yiyip bitirecekti.

 

Bora işine dönerken ben acele etmeden kampüsten ilerlemeye başladım. İlk dersimizin hocası Meltem hanımı görünce kısa bir sohbet ettik ve kendisinden önce derse girip etrafa göz gezdirdim. Gözde üst taraflarda oturuyordu fakat nedense gözünde güneş gözlüğü vardı boynuna da şal dolamıştı. Sanki kendini saklamaya çalışıyor gibi görünüyordu ama onu tanımıştım. Gidip yanına oturduğumda selam verdim benimle kısa da olsa konuştu ama sesinden bir şeylerin ters gittiği belliydi.

 

"Dersten sonra konuşalım mı biraz?"

 

Soruma başını sallayarak onay verip, " Olur zaten anlatmam gereken şeyler vardı biriyle paylaşmazsam boğulacağım."

 

Gözlerimle olur der gibi iseret edip derse giren Meltem hocaya döndük. Ders boyunca çabuk bitsin diye kendimi yiyip durdum. Aklım fikrim Gözde'de kalmıştı. Ders bitince sessizce eşyalarımızı toplayıp birlikte çıktık. Yan yana yürümeye başladık, dışarı çıkıp konuşacaktık fakat Gözde birden bire duraksayıp eliyle ağzını tuttu sonrasında hızlıca koşmaya başladı bende durumu anlayamasam da ardından koşup ona yetiştim. Tuvalete girdiği gibi kapıyı kapatıp kusmaya başladı. Ne oluyordu bu kıza böyle hâli hâl değildi.

 

" Gözde iyi misin yardım etmemi ister misin?"

 

Bir süre daha kusmaya devam edip durduktan sonra cılız bir sesle, "İyiyim ben, çıkıyorum şimdi." dedi.

 

Kapıyı açıp halsiz bir şekilde lavaboya yöneldi suyu açıp yüzüne çaldığında gözünde gözlüğü boynunda şalı yoktu. Onu dikkatlice izledim gözünün içi kırmızı göz çevresi ise morarmıştı, boynu da aynı şekilde morluklar içindeydi. Gözlerim öfkeyle ve üzüntüyle büyürken havlu kağıt koparıp yüzünü kurulmasına yardım ettim. Hasta gibiydi Uriel pisliği ona bir kötülük yapmış olmalıydı bu morluklar hayra alamet değildi.

 

"Gözde neyin var bu morluklar da ne, gözünün hâli ne böyle ne oldu sana?"

 

"Anlatacağım, biraz kendime geleyim her şeyi konuşacağız."

 

Gözde'nin koluna girdim çantasını kurcalayıp şalını tekrar boynuna doladı gözlüğü ise takıp dikkatlice dışarı çıkıp boş bir banka oturduk. Havalar soğumaya yüz tutarken Gözde kış mevsimine girmiş gibi kasvetli ve ruhsuz görünüyordu. Konuşmasını bekledim gözlüğü çıkartıp derin bir iç çekti. Konuşmaya başlarken gözünden yaşlar da süzülüyordu.

 

"Meryem ben hamileyim, daha dün öğrendim bunu. Uriel bebeği istemiyor aldırmam deyince de beni dövdü."

 

Duyduklarıma inanamadım, evet aynı evde yaşadıklarını illa ki bir şeyler yaşadıklarını tahmin ediyordum. Kurduğu cümlelerinden bu belliydi ama hamile olması ve sırf bu yüzden dayak yemesi de neydi?

 

"Gözde nasıl olur bu, hani bir aydır görüşmüyoruz ayrılmak istiyorum beni rahatsız ediyor diyordun nasıl oldu bu bebek? Sen ne yaptın kendine, babası olacak şerefsiz de bu halinle dövmüş seni eli kırılsın o pisliğin."

 

Yediği dayaktan şişen ve iç kısmı kan kırmızıya dönen gözleriyle bana döndü. Kendini daha fazla tutamayıp hıçkırarak ağlamaya başladı. Onu sakinleştirmek adına başını göğsüme indirip saçlarını okşadım.

 

"Gözde ağlama bir hatadır olmuş bir kere, bundan sonra hatandan dönmen en faydalısı olacaktır."

 

"Meryem ben bilmiyordum hamile olduğumu, on haftalık olmuş iki aydır regl oluyordum anlamadım geçen karın ağrısıyla hasteneye gittiğimde öğrendim. Meğer bazı kadınlarda doğuma kadar her ay regl olur gibi kanama olabiliyormuş, benimki de öyleymiş anlamadım hamile olduğumu."

 

Gözde ağlarken bu kadar zaman hiç mi belirti vermedi diye düşündüm daha yeni istifra etmişti. " Madem hamilelik belirtisi yok peki neden az önce kustun?" diye sordum.

 

" Uriel bebek ölsün zarar görsün diye bana zorla içki içirdi fazla içmişim kendimde değildim o yüzden midem bulanıyor bir şey de yiyemiyorum zaten."

 

Öfkem katlanıp çoğalırken dişlerimi sıkıp elimi yumruk yapıp sıktım. Bu işin içinden nasıl çıkacağımızı düşündüm, aldırsa Allah'ın verdiği canı öldürmüş onun hayatına müdahale etmiş olacaktı, aldırmayıp doğursa Uriel kötü biriydi ne Gözde'ye eş ne de o bebeğe baba olurdu. Babasız bir çocuğu evlilik birliği dışında büyütmek de büyük sorunlara yol açardı. Nerden bakarsan bak ucu keskin bir bıçak ve yine en büyük sıkıntıyı çekecek kişi Gözde olacaktı. Allah'tan hayırlısını isteyip Gözde'ye akıl verdim. Uriel ile konuşmalıydı ama bunu yalnız yapamazdı başına bir iş açsın istemiyordum.

 

"Bak Gözde ben seninle geleyim hatta Bora da yanımızda olsun Uriel ile konuş bir karara varın."

 

Burnunu çekip başını eğerek konuştu. " Sizi görürse bana daha çok kızar, en iyisi tek konuşmak bebeği istemiyorsa bile onu doğuracağım hem anne hem baba olacağım. Bundan sonra da haramlardan uzak duracağım bebeğimle bir gelecek kurup içine kimseyi almayacağım."

 

Ne kadar ısrar etsem de Gözde kabul etmedi birbirimize sarılarak ayrıldık. Yaptığının hata olduğunu tek başına bir bebeği büyütmenin akıl karı olmadığını söyledim. Bir süre düşündükten sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki gülümseyip elimi tuttu.

 

"Meryem, bebek doğunca sizin nüfusumuza versem resmi olarak senin ve Bora'nın bebeği olsa ileride her şeyimi düzene katınca da kendi nüfusuma alsam bu şekilde sorunların çoğunluğu ortadan kalkar."

 

Belki bir bakıma iyi bir fikirdi lakin yine de bebeğin aile birliği içinde anneye ve babaya ihtiyacı vardı. Ayrıca bu şekilde de sorunlar olurdu nüfusu bizde olacak ama bebek yanımızda kalmayacak bu ileride sorunlar yaşatırdı. Sadece anneyi bilen bir çocuk ileride illa ki babasını soracaktı babası olan pislik ise öğrenmemesi gereken biriydi. Uriel faydasız bir pislikti ve bebeğe bırak babalık yapmayı ona büyük zararlar verebilirdi. Bir süre düşünsem de en iyisi Bora ile konuşup bir karara varmak diye düşündüm.

 

"Bak Gözde bunlar mantıklı konular değil en iyisi ben bunu Bora ile konuşayım sana bebeği aldır da diyemem ama bu şekilde dünyaya gelmesi de pek doğru gelmiyor."

 

Başını sallayıp beni ikna etmeye çalıştı, kırmamak için bebeği doğduğunda ona zarar verebilecek her şeyden koruyacağımı söyledim. Sakinleşti, biraz olsun rahatladı. Gözde için endişe ediyordum Uriel kötü biriydi, Gözde değişmeye başlıyordu ve o pislik yahudi bu değişimden asla memnun kalmazdı. İşin ucu tekrar bana dokunursa bu sefer Bora'yı tutmam mümkün olmazdı. Aileme zarar gelmesin diye susup şikayetçi olmamıştım acımı içime atmıştım lakin Bora öğrenip bana içerlenmişti belki haklı bile sayılabilirdi fakat benim elimden gelen tek şey susmaktı. Uriel pisliği bana başka bir çare bırakmamıştı.

 

Aklım Gözde'de kala kala okuldan çıktım bizim kızları da bugün göremedim, ders saatlerimiz farklı olduğundan birbirimizi görmemiştik. Okul dışına vardığımda kapıda Bora'nın arabasını fark ettim, gelip beni beklemişti öyle mi? Aramız tam iyi olmasa da içten içe sevinerek arabanın kapısını açıp ön koltuğa geçtim. Emniyet kemerini taktığımda Bora'ya döndüm taktığı güneş gözlüğünü çıkartıp üzerime doğru eğildi. Ne yapacağını bilmediğim için kendimi biraz geri çeksem de parmakları çenemi kavramıştı bile. Bazen öyle garip davranıyordu ki ne yapacağına anlam veremiyordum. Başımı mecburen ona çevirdiğimde endişenin hakim olduğu yesillerinde kayboldum.

 

" Neyin var mücahidem hâlâ kızgın mısın bana, küs müyüz?"

 

"Biraz kızgınım, boş yere kızdın kavga çıkarttın. Buse'nin amacı zaten aramızı bozmak sana aşık olduğunu biliyorum ve kavgalarımızın sebebinin Buse olmasını istemiyorum."

 

Pişmanlığı yüzünden okunuyordu parmaklarıyla yüzümü okşamaya başladığında hafifçe gülümsedi. " Mücahidem konu sen olunca sinirlerim tavan yapıyor canının yanmasını istemiyorum tepkim fazlaydı belki ama bende kendimce haklıyım sana bir şey olsaydı kendimi asla affetmezdim bundan sonra benden bir şey saklama. Konu ailen bile olsa söyle ki her şeyle tek başına savaşmak zorunda kalma birbirimize çare olalım çare bulalım. Seni üzdüm özür dilerim bana kırgın olmana tepkisiz davranmana dayanamam."

 

Sıcacık parmaklarının arasından parmaklarımı geçirip elimi kavrayan elini öptüm. "Sende benden bir şey saklama olur mu?"

 

Aklına bir şey gelmiş gibi yüzü düşerken endişeli bir ruh haline büründü. " Benden sakladığın bir şey yok değil mi?" diye sordum bekleyemezdim çünkü tavrı bunu gösteriyordu.

 

" Yok yok bir şey yok merak etme hadi biraz dolaşalım öğle yemeği yiyelim akşama kadar gezelim bugün benimsin."

 

Gülümseyip başımı salladım yola koyulduk tüm gün İstanbul'u gezip dolaşacaktık. Bir mağazaya girdiğimizde kendime bir şeyler bakınıp dururken başıma bir şeyin bırakıldığını fark ettim ellerimle tutacağım sırada tanıdık parmaklar ellerime dokundu. Bora karşıma geçip beni aynaya çevirirken onun yeşillerindeki mutluluk öyle güzeldi ki her geçen gün biraz daha seviyordum onu.

 

Aynadaki aksime baktığımda gülümsedim başımda taşlarla bezeli bir taç vardı. Bora da aynı şekilde duruyor hâlâ beni izliyordu. Bana duyduğu sevginin yoğunluğu beni biraz korkutsa da bu kadar sevilmek de fazla gibi geliyordu. Biliyorum ki çok sevilen hep acıyı bir nebze fazla çekerdi. Ne onun acısına dayanırım ne de beni acılarla başa çıkmaya çalışırken görmesine. Bora hastalığım süresince her ne kadar yanımda olmasa da devamlı beni arayıp motive etmişti beni hep güldürmüştü. Kendi içinde büyük acılar yaşadığı gerçeğini düşünmemiştim çünkü hastalığım düşüncelerimi etkiliyordu. Karşımdaki insanların benim yüzümden çektikleri acıyı anlamam sağlığıma kavuşmamla olmuştu. Ben aynada kendime bakarken onun gülen yüzüne dönüp dolan gözlerimle elimi sakallı yüzünde gezdirdim.

 

"Beni fazla şımartma olur mu çünkü buna alışırsam vatanıma döndüğümde çok sıkıntı yaşarım."

 

Yüzüne yine endişe hakim olsa da kısa sürdü, beni beklemediğim şekilde kolları arasına aldı. Başımdaki tacı tutup başımı hafifçe kaldırdı, dudakları alnıma değerken özlem bir kurşun misali bedenimi savurup durdu. Vatanıma öyle hasrettim ki ne zaman Mescidi Aksa'ma kavuşacağım diye düşünüp duruyordum.

 

"Bana bunu yapma mücahidem, sen babana en çok ihtiyaç duyduğun zamanda babasız kaldın şimdi izin ver de ben senin hem eşin hem baban hem hayatının her şeyi olayım. Bırak biraz seni şımartayım, çocukluğun bile acılara dayanmakla geçmişken ben nasıl seni hayatımın merkezi yapmam ki? Meryem'im bu yıl sonu düğünümüz olur sonra gideriz Kudüs'e okulun bitince de temelli gideriz söz veriyorum ne olur üzülme."

 

Tek kelime etmeye mecalim yoktu, göğsüne sinip ağladığım adam beni sevgisiyle sakinleştirdi. Biraz böyle kaldıktan sonra başımdaki tacı yerine bırakıp mağazadan çıktık. Akşam olmak üzereydi Bora hazır çıkmışken Galata kulesine de gidelim dedi. Uzaktan görmüştüm ama ilk defa gitme fırsatı buluyordum. Arabayı otoparka bırakıp el ele yürümeye başladık.

 

Sonunda iki sokağın ortasında, binaların arasında kalmış eşsiz güzellikteki meşhur Galata Kulesi karşımda duruyordu. Hep dizilerde belgesellerde gördüğüm yer karşımda tüm ihtişamıyla duruyordu. Tepesinde bir kubbesi vardı ve ışıklandırmasıyla bize müthiş bir görüntü sergiliyordu.

 

Yüzümde oluşan gülümseme mutluluk gözyaşlarına dönüştü, Bora elimi tuttuğunda onu bulan bakışlarım bana umut dolu bakışlarını yakaladı. Yürümeye başladık, etrafta yine esnaflar vardı, kolye tesbih türü şeyler satılıyordu yürümeye devam ettik.

 

Bora ücreti ödedikten sonra kuleye çıkmak için el ele tutuştuk ve adımlamaya başladık. Galata Kulesine girdik, sarmal şekilde merdivenlerinden çıkmaya başladık. Bora burada restoran da olduğunu söyledi. Yine el ele çıktığımız yolun sonunda kulenin tepesindeki balkona çıktık. Gerçekten kalabalıktı, mor, beyaz ışıklar etrafa güzel bir ambians oluşturuyordu. Balkondan İstanbul ' un ihtişamına bakıyordum.

 

Işıklarla dolan İstanbul denizin ışıltısıyla birleşip eşsiz bir görüntü oluşturuyordu. Etrafımızı çevreleyen binalardan çıkan ışıklarla her şey çok güzel görünüyordu. Manzara öyle güzeldi ki, anlatmaya kelimeler yetmiyordu. Işıklandırması çok güzeldi. Derin bir nefes alıp manzaranın tadına vardım. Bora birlikte fotoğrafımızı çekti. Uzun bir süre öylece kaldık, bakışlarımı Bora 'a çevirdim.

 

Son kez İstanbul'un eşsiz görüntüsüne baktım. Siyaha eşlik eden mor beyaz ışıklarla süslenmişti gece. Deniz öyle hoş görünüyordu ki ılık esen rüzgar şalımı hafiften savuruyordu. Bora da aynı şekilde manzaraya bakıyordu tekrar ikimizin de bakışları kesişti. Elini başıma götürüp beni kendine çektiğinde kalbim hızla atmaya başladı. Başımı kaldırıp aşkla bakan gözlerine tüm sevgimle bakıp gülümsedim.

 

"Gidelim mi artık yarın derslerim yoğun olacak yemek yiyip eve dönelim erken uyusam iyi olur." dedim.

 

Başını sallayıp alnımdan öptü elimden tutup yürümeye başladık. Kalabalık, bir girip çıkarken, biz de çıkmayı başarıp ışıklı sarmal merdivenleri indik. Tamamen çıkınca aracın olduğu yöne doğru tekrar yürümeye başladık. Fazla uzak olmasa da biraz mesafe vardı. Sonunda geçtiğimiz yolları tekrar geçip otoparka geldik ve arabamıza bindik. Bu adam güzel bir gün geçirmemi sağlamıştı. İçimde tarifi zor bir mutluluk mesken oldu.

 

Akşam yemeğimizi de yedikten sonra arabaya geçtik kemerimi takarken Gözde hakkındaki konuyu açıp konuşacaktım fakat Bora'nın telefonu çaldı. Anladığım kadarıyla arkadaşlarından biriydi, onunla bir süre sohbet ettikten sonra yüzünün düştüğünü fark ettim. Telefonu kapattıktan sonra bana döndü.

 

"Canım birlikte hasteneye gitsek sorun olur mu Zeyd'in eşi Raziye yenge hastaymış bizim Arda ve Yiğit de orda benim de gitmem lazım sen de yanımda olursun birlikte döneriz eve."

 

"Ya çok üzüldüm eşinin durumu nasıl bir de çocuklar vardı onlara kim bakıyor? Tabi gidelim sorun olmaz."

 

"Bir iş için gelmişti eşiyle çocuklarını da getirmiş biraz hava değişikliği olur iyi gelir diye düşünmüş. Zaten dün geldiler bugün de akşama doğru rahatsızlanmış. Zeyd'i anlıyorum benim yaşadığım acıyı yaşıyor eşini kaybetme korkusuyla başa çıkmak çok zor."

 

Boğazıma bir yumru oturdu konuşamadım öylece kaldım. Bora benim hastalığım yüzümden acı çektiğini ilk defa söylüyordu, beni kaybetme korkusunun ne denli büyük olduğunu anlayamamıştım. Hastalık insanı öyle etkiliyor ki kendi canını düşünmekten başkası aklına gelmiyor. Bunu ancak yaşayan bilirdi, vücuduma giren sızılar, halsizlikle mücadele etmek bunların yanında derslere odaklanmak öyle zordu ki şimdi sağlığıma kavuştuğum için Rabbime binlerce kez şükrediyordum.

 

Bir gün bana böbreğini veren kişiyi bulup ona teşekkür etmek istiyordum. Her ne kadar ismini gizli tutsa da, o kişi her kimse öğrenip hayatıma dokunup Allah'ın izniyle iyileşmeme vesile olduğu için onu tanımak ve teşekkür etmek de hakkımdı diye düşünüyorum. Çok geçmeden hastaneye vardık Raziye yenge üst katlardaydı asansöre binip kaldığı odaya geldik.

 

Kapıda Arda ve Yiğit de vardı, Bora ikisiyle de selamlaşdıktan sonra bana da baş selamı verdiler. İkisi de altın gibi delikanlılardı hele birinin bizim Atiye'yle çocukluk aşkı çıkması ne iyi olmuştu. Arada İsra gibi Atiye'ye takılsam fena olmazdı. Hem kim bilir belki de kaderleri bir yazılmıştır. Odaya geçtiğimizde Zeyd doktor ile konuşuyordu eşi ise baygın halde yatıyordu. Doktor burada fazla kalmamamızı hastanın durumunun kötüye gidebileceğini söylediğinde odadan çıktık.

 

Dokturun gidişiyle Zeyd de yanımıza ağladığı belli kırmızı gözleriyle gelip Bora'ya sarıldı. Bora da kardeşçe sarıldı ve ona teselli vermeye başladı. Zeyd için çok üzülüyordum eşine büyük bir sevgi besliyordu iki tane çocukları vardı fakat eşi çok hastaydı. Bir süre konuştuktan sonra Arda ve Yiğit, Zeyd ile vedalaşırken bakışlarım hastene koridoruna kaydı.

 

Gördüğüm kişiyi yanlış görüyorum herhalde diye düşünmeye çalışsam da yaklaştıkça o olduğunu anladım. Kalbime büyük bir korku saplanırken Gözde yavaş adımlarla duvarlara tutunarak yürüyordu koşarak yanına vardığımda Bora ne olduğunu anlayamadığı için bana seslendi. Gözde'nin yanına geldim ve haline baktım kötü görünüyordu. Bitkin ve hasta gibiydi, başını kaldırıp bana baktığında bayılacakmış gibi duruyordu. Kendini zorlayarak cümlelerini sıraladı.

 

"Meryem yardım et bana ne olur yardım et."

 

Gözleri kayarken düşeceğini anlayıp onu tuttum lakin bedenini tutamayıp bende düştüm. Gözde iyiydi vücudu yere düşmemişti lakin bacaklarından sızan kanı gördüğümde korkudan bağırdım. Bora ve arkadaşları da hemen yanıma geldiler. Arda Gözde'yi kucaklarken uzaktan gelen sedyeye Gözde'nin bedenini bıraktı. Korkuyla ağlarken Bora ve diğerleriyle bu sefer Gözde'nin durumu için beklemeye başladık. Acil kısmından odaya alındıktan sonra doktor odaya girdi. Bazı tahminlerim olsa da kötü bir durum olmasın diye dualar ediyordum. Bora ile odaya girdik ilk kontrollerden sonra doktor bizimle konuşmaya başladı.

 

"Şimdilik durumu iyi bedeni zayıf düşmüş o yüzden bayılmış. Kürtaj olduğu için de kendine gelmesi biraz sürebilir hastamıza iyi bakılması lazım."

 

Duyduklarımla şoka uğrarken Bora da bana bakıyordu bilmiyorum der gibi işaret ettim.

 

" Doktor bey emin misiniz Gözde bebeği aldırmak istemiyordu nasıl olur bu anlamıyorum?"

 

Doktor bana dönüp, " Hayır tam tersi imza bile atmış, bebek biraz büyüdüğünden riskli olabilir denmiş fakat bebeğin babasıyla gelmiş ve imzaları atmışlar. Kürtaj yaptık bebeği istemedikleri ortada. Merak etmeyin bir sorun yok tekrar hamile kalabilir daha yaşı çok genç toparlanma sürecinde yanında olmanızda fayda var. Sanırım kabullenememiş psikolojik tedavi de görürse iyi olur." dedi ve odadan çıktı.

 

Şok içinde kaldım, Bora halimi anlayıp beni Gözde'nin yanındaki tekli koltuğa oturttu. Hıçkırıklarla ağlamaya başladım daha bu sabah bebeği istediğini yeni hir hayat kuracağını söylüyordu. Eminim ki Uriel pisliği onu kandırarak bebeği aldırmayı başarmıştı. Yoksa Gözde bebeği aldırmaya kesinlikle yanaşmıyordu. Bora'ya olanları anlattım o da benim gibi üzüldü. Gözde bir süre sonra gözlerini açtığında bizi gördü katıla katıla ağlamaya başladı.

 

"Bebeğimi öldürdü o pislik bebeğimin katili oldu. İstemedim ben, bebeğimi aldırmak istemedim neden yaptı bunu bana neden?" diye ağlarken kolundaki serumu çıkartıp bağırmaya başladı.

 

Sinir krizi geçiriyordu ona öyle üzülüyordum ki hemşireler hemen odaya gelip koluna iğne yaptılar. Bir süre sonra sakinleşeceğini daha sonrasında hastayı alıp çıkabileceğimizi söyleyip odadan çıktılar. Gözde iğnenin de etkisiyle baygın düşüp kaldı, Bora'ya masum şekilde bakıp, " Bizimle kalabilir mi eminim ki ailesi yine kötü davranıp onu ezecek. Ben bakarım ona bunun için de bana kızma olur mu?" dedim.

 

Başını sallayıp, " Tamam ailesi de duymasın kendine gelene kadar bizde kalsın sonrasına bakarız sorun etme kızmam yani."

 

Gözde'nin uyanmasını beklerken Bora'ya bugün Gözde ile olan konuşmamdan bahsettim. Beni omzumdan tutup tek koluyla sarıldı. " Biliyor musun abim Güzide yengemle evlendiği zamanlar Gözde böyle bir kız değildi ne olduysa karşısına çıkan Oğuzhan'la oldu. Ondan sonra da toparlanamadı, hayatı ailesinin istediği gibi ilerlemek zorunda kaldı. O hiçbir zaman kendi seçimlerini yapamadı hep ailesi ona engel oldu."

 

Ağlarken gözlerine bakıp, " Neler olduğunu anlatır mısın? En azından ne olduğunu bileyim sonra Gözde her şeyi anlatır konuşur benimle." dedim.

 

Gözyaşlarımı parmaklarıyla silip dudaklarını araladı. " Nerde tanıştılar bilmiyorum o zamanlar Oğuzhan üniversite öğrencisiydi 20 yaşındaydı Gözde de daha 16'ydı. İşte bu çocuk Gözde'ye aşık olmuş etrafında dolanıp durmuş ama Gözde bakmamış hep reddetmiş. Oğuzhan da hata yapıp bağlama büyüsü yaptırmış, Gözde kısa süre içinde ona deliler gibi aşık oldu evden kaçıp onunla yaşamaya başladı. Abim de ailesi de çok uğraştı ama Gözde büyünün etkisiyle devamlı ona kaçıyordu okulu da bırakmıştı. Bu olaydan bir yıl kadar sonra Gözde kendine gelmeye başladı. Meğer büyünün etkisi bitmiş, Gözde abimi arayıp evine döndü. Oğuzhan da sıkıntılar yaşadı zar zor paçasını kurtardı yanıma geldi Gözde'yle barışmak istedi pişman olmuş ibadetlerini yapmaya başlamıştı. Abimle aralarını yapmaya çalıştık ama Gözde asla istemedi. Bana yolladığı fotoğraf olayını da yengem yapmış sonradan abimden öğrendim. Gözde bu olaylardan sonra daha da günahlara battı şimdi de cezasını ağır ödedi."

 

Duyduklarımı hazmetmem zor olsa da Gözde'nin pişman hâli iyiye gittiğinin işaretiydi içinde bir parça da olsa iyilik kalmıştı ve sonunda iyi biri olmaya başlamıştı. Ona yardım etmeliydim yaralarını birlikte sarmalıydık olan olmuştu yapacak tek şey ona destek olmaktı. Gözde kendine geldiğinde onunla enine boyuna konuştuk Bora bebek olayının yanlışlığını anlattı. Bebek nüfusta bizim bile olsa Uriel'in bana olan düşmanlığı bebeğe zarar verebilirdi onu almak isteyip hepimize düşmanlık besleyeceği kesindi. Gözde susup sadece ağladı ayağa kalkmaya mecali yoktu, üstü de hep kan olmuştu. Odadan çıkıp Gözde'ye giyecek bir şeyler ayarlamak lazım diye konuştuk. Arda ve Yiğit de olanları sordu kısaca anlatıp aramızda kalacak diye konuştuk. Zeyd abi de yanımıza gelip geçmiş olsun dedi elinde tuttuğu torbayı bana uzatıp konuştu.

 

"Sanırım hanımefendinin giyecek uygun bir kıyafeti yok. Bu Raziye'nin feracesi gayet geniştir bunu alabilirsiniz."

 

Tam da aradığım şeydi ama Raziye yenge ne giyecek diye düşündüm. Zeyd abi anlamış gibi tekrar başladı. "Merak etme yenge, ben Raziye'ye yenisini aldırırım zaten bu gece buradayız."

 

Başımı sallayıp teşekkür ettim. Çocukları biz eve geçince bize gönderin diye konuştuk Zeyd abi başta istemese de çocukların otel köşelerinde sürtünmesini istemedim. Bir kaç gün idare edebilirdim anneleri biraz iyileşene kadar bizim evde vakit geçirebilirdik. Konuşmamız bitince odaya döndüm, Gözde bitkin hâli ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle sessizce ağlamaya devam ediyordu. Yanına varıp feraceyi giydirdim üstü başı berbat haldeydi vücudu morluklarla doluydu.

 

Bu şerefsiz Uriel sinir krizi geçirme nedeniydi. Kızı mahfetmişti, hem bebeğini öldürmüştü hem şiddet uygulamıştı. Doktorlar neden sormamıştı bu morlukları acaba? Neden bunları yapan kişiyi sormayıp hakkında işlem başlatmamıştı. Kesin Uriel herkesin dilini parasıyla ve babasının mevkisiyle susturmuştu yoksa şimdiye sağlık çalışanlarının bu duruma göz yumması mümkün değildi. İşini iyi yapanlar olduğu gibi kötü yolda kullananlar da vardı.

 

Gözde giyindikten sonra çantasını da alıp Bora'nın getirdiği tekerlekli sandalyeye bindirdik hemencecik arabaya vardık zor da olsa Gözde arabaya bindi. Ben Gözde ile arkada otururken Arda Bora'nın yanına geçti. Yiğit de gidip Zeyd'in çocuklarını alıp bize getirecekti Arda ile döneceklerdi. Eve vardığımızda arabadan indik Gözde hâlâ ağlıyordu ve suskundu.

 

Kendini suçladığından adım kadar emindim. Hem Bora hem Arda ona acıyarak bakıyordu. Gözde arabadan inmekte zorlanınca Arda mecburen kucaklayıp getirdi, birlikte üst kattaki odalardan birine geçtik. Arda, Gözde'yi tekli koltuğa indirip odadan çıkarken Gözde kısık bir sesle teşekkür etti.

 

Arda başını sallayıp geçmiş olsun diyebildi onu da anlıyordum ne diyebilirdi ki cümleler bitmişti. Erkekler aşağıda otururlar ben de hemencecik Gözde'nin koluna girip onu banyoya götürdüm. Hızlıca bir duş almalı ve üstünü değiştirmeliydi dinlenmeli ve iyileşmeye başlamalıydı.

 

Gözde'ye yardım etmek istesem de zorlanarak da olsa kalkıp banyo yapabileceğini söyledi. Ona uygun bir şeyler bulup giymeye bile fırsat bulamadığım bir pijama takımını yatağının üzerine bıraktım. Odama gidip bizim kızlarla mesajlaştım yarın önemli derslerim vardı sabah dersleri yoksa Gözde'nin yanında kalacak birine ihtiyacım vardı. Çok şükür ki Atiye yarın dersinin olmadığını söyledi sabah bize gelecekti bende derse aklım Gözde'de kalmadan gidecektim.

 

Tabi bir de Zeyd abinin çocukları vardı sanırım birazdan gelirlerdi Atiye'ye de zahmet verecektim ama bir kaç saat idare etse çok iyi olurdu. Olaydan kısaca behsedip yarın görüşürüz dedim. İsra yine her zamanki matrak haliyle şakalar yapıp durdu. Tam çatlak, bunu alacak adamın ömrü uzun olur diye geçirdim içimden. Gözde'ye bakmaya giderken kapıyı tıklattım sesini duyunca içeri girdim, banyosunu yapmış ve giyinmişti yatakta oturuyordu saçları havluyla sarılıydı.

 

Beni görünce başını yere eğip sessizce ağlamaya başladı. Yanına oturup elimi omzuna indirdim ona teselli olmalıydım. Gerçek bir arkadaş sevgisini tatmamış olmalıydı onu arayıp soran bile olmamıştı. Uzun uzun konuşup olabilecek aksi durumlardan bahsettim. Kabullenmişti, bebeği artık dönmeyecekti pislik bir babanın evladı olmak belki de ona bir zulüm olurdu. Allah böyle layık görmüşse yapacak bir şey yoktu. Allah istemese bir yaprak dahi kıpırdamazdı demek ki o bebeğin babası tarafından öleceği Gözde'nin kaderinde yazılıydı ve gerçekleşmişti.

 

Gözde'ye dinimizi anlatmaya başladım başını kaldırıp beni dikkatle dinledi. İyi bir kul olmak için ibadetlerimizi yapmamız gerektiğini söyledim. Allah'ın emirlerine uymak zorunda olduğumuzdan bahsettim. Dikkatle dinlerken mavi gözleri dolu doluydu. Sonra ellerine bakıp dudaklarını araladı.

 

"Bu kadar günahla nasıl Allah'ın huzuruna çıkarım ki? Nasıl tövbe ederim ki? Allah beni affeder mi, benim gibi günah çukuruna batmış birini affeder mi?"

 

Hafif ıslak saç telleri havlunun dışında duruyordu. O telleri bir bebeğin saçını okşar gibi okşadım. Gülümseyerek ona bakıp konuşmaya başladım.

 

"Allah günah işleyip tövbe eden kullarını sever. İnsan fıtrat üzere günah işlemeye meyilli yaratılmıştır. Bizler bu dünyada bir imtihandayız, Allah'ın günahlarından tövbe eden kullarını sevdiğini şu hadisi şerifte anlayabiliriz.

 

Sahabe efendilerimiz kendi hallerinden şikayet edince;

 

"Ya Resulullah! Allah'a kul olamıyoruz, kendimize zulmediyoruz, günaha düşüyoruz, yanlışa düşüyoruz ve kendimizi kontrol edemiyoruz" dediler.

 

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) Efendimiz;

 

"Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı." (Müslim, Tevbe, 9, 10, 11) buyurdu.

 

Yeryüzü denilen bu mekan günahkar insanların vatanıdır. Tertemiz geldiğimiz bu dünyadan günahsız olarak ahirete göçmek hünerli bir iştir. Zaten Allah bizden bunu beklememektedir, bizden kulluk görevlerimizi yerine getirmemizi ister. Yani günahlarımızdan samimi bir dil ile tövbe edip bağışlanarak dünyadan göçmemiz gereklidir. Allah tövbe edenleri sevdiğini şu ayeti kerimeyle ortaya koymaktadır.

 

"Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever" [Bakara sûresi (2), 222]

 

Ben anlatırken bakışlarını üzerime çevirip yüzüne şaşkın bir ifade takındı.

 

"Yüce Allah Zümer Suresi 53. Ayette şöyle buyuruyor.

 

De ki: "Ey günah işleyerek kendilerine yazık eden kul­la­rım! Al­lah'ın rah­me­tin­den ümî­di­ni­zi kes­me­yi­n! Çünkü Al­lah, bü­tün gü­nah­la­rı bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir."

 

Bak Gözde Allah'tan ümit kesilmez Allah affedicidir affetmeyi en çok sevendir. Hatırlasana sohbete gittiğimizde neler anlatılmıştı neler öğrenmiştin şimdi hâlâ aynı düşüncede misin?"

 

Dolan gözlerinden yaşlar süzülürken bana sarıldı. Hıçkırıkları bedenini sarsarken düştüğü duruma yandım. Ne kadar da genç ve güzel bir kızdı. Onu gören dönüp tekrar bakardı yüzü fazlasıyla güzeldi ama başına olmadık işler gelmişti. En azından şimdi doğru yolda ilerleyecekti inşallah. Onun için ettiğim duaları hatırladım. Devamlı hidayete ermesini istemiştim ve galiba duam kabul oluyordu.

 

Benden ayrılıp gülümsedi. "Meryem ben nasıl tövbe edeceğim ne yapmam lazım?"

 

Sesi titriyordu işte bu dedim içimden sonunda doğru yolu buldu. Samimi şekilde gülümsedim. " Temiz bir niyetle tövbe etmelisin dua etmelisin. Şimdi namaz kılamazsın bebeğini kaybettin lohusa sayılırsın temizlendiğin zaman namaz kılmalı günahlarından tövbe etmelisin. Allah affeder, kendini suçlu hissetme Allah'ın affettiği kulu kimse yargılama yetkisine sahip değildir. Her şey Allah'ın izniyledir, sen ibedetlerine özen göster gününün bir bölümünü ilme harca inan ki hayatın düzene girecek."

 

Namaz kılıp Kur'an okuyamayacağı için Allah'ın isimlerini söyleyebileceğini dua edebileceğini Kur'an'ı sesli dinleyebileceğini söyledim ve bunun gibi bir çok şey. Konuşmamız ona iyi geliyordu aşağıya gideyim gelirim diyerek odadan çıktım. Alt kata indiğimde kapı açıktı ve Bora kapıdaydı, Yiğit de dışarıdaydı, içeri iki küçük çocuk girince bunların Zeyd abinin çocukları olduğunu anlayarak onların yanına gittim. Karınları aç mı diye sordum, yemek yiyip geldiklerini söylediler.

 

Zeyd abinin 6 yaşındaki oğlunun ismi Osman iken daha 4 yaşındaki minik prensesin ismi ise Gülsüm'dü. İksinin de elini tutup üst kata çıkmaya başladık. Osman heyecanla odaya geldiğinde beni beklemeden odaya dalıp Gözde'nin yanına koştu. İyi bir Türkçe'ye sahipti, Gözde başta şaşırsa da Osman'ı yanına oturtup ona hafifçe sarıldı. Onlar sohbet ederken Gülsüm de aralarına girdi. Minik kız Türkçe bilmiyordu konuşup duruyor Osman konuştuğu şeyleri Gözde'ye büyük bir merakla çevirip adeta hava atıyordu.

 

Onlara maşallah deyip odadan çıktım. Bora kapının önündeydi Arda ve Yiğit'i sordum ikisinin de gittiğini söyledi. Kolumdan tutup beni odamıza götürürken ne olduğunu anlamayıp şaşkınlıkla onu izledim. Odaya girince önemli bir konudan bahsedeceğini söyledi. Başımı sallayıp ne söyleyeceğini duymaya hazırlandım. Yutkundu gözlerini kaçırır gibi oldu sonra karşıma geçip dudaklarını araladı.

 

" Meryem sana anlatacağım olay nişan gününde oldu şimdi lafımı bölmeden beni dinle olur mu? Şimdiden senden özür dilerim affet beni sana bunu yapmayı asla istemedim ve yapmadım da ama bunu daha fazla içimde tutamam."

 

Başımı sallayıp, " Söyle dinliyorum." dedim lakin kötü bir şeyler olduğundan da emin gibiydim.

 

"Meryem'im ben nişan günümüzde üstümü değiştirip yanına dönmek için odamıza geldim odada Buse vardı konuştuk biraz daha doğrusu tartıştık onu odadan kovdum ama gitmedi."

 

Duymaktan korktuğum şeylerle yüzleşmek kalbimde bir bomba etkisi oluşturdu fakat âni davranmak istemedim. Gözlerim dolsa da ağlamamaya yemin ettim.

 

"Buse fazla cüretkar giyinmişti beni tahrik etmeye başladı nasıl oldu bilmiyorum az kalsın şeytanın oyununa uyup ona kapılıyordum ama senin sesin beni kendime getirdi. Yapmakta olduğum hatanın, haramın farkına vardım sana bunu yapamazdım niyet etmem bile kendimi sana affettirmez ama bunu benden duyman gerekiyordu çünkü Buse bunları anlatırsa benden gidersin diye korktum."

 

Daha fazla tutamadım ve biriken yaşlarımı da saldım. Yanaklarımda gözyaşlarım süzülüp dururken Bora bana doğru bir adım attı. Elimi kaldırıp önümde tuttum gelmesini istemiyordum.

 

"Ona dokundun mu?"

 

Sorumu beklemiyormuş gibi tekrar yutkundu başını önüne eğip, " Yemin ederim aramızda hiçbir şey geçmedi. Zinaya meyillendim sesini duyunca kendime geldim çok şükür zina yapmadım. Meryem bak yemin ederim bunları nasıl yaptım bende bilmiyorum gözüme senin gibi görünüyordu sanki karşımda sen vardın yani bana mı öyle geldi bilmiyorum ama Allah beni korudu sana ihanet etmedim. Ne olur affet beni seni çok seviyorum."

 

Bora'yı seviyordum ama bunu öğrenmek de canımı fazlasıyla yakmıştı. Nasıl bir başka kadına karşı şehvet duyardı nasıl bana değil de Buse'ye arzu duyardı. Benim de suçum vardı sanırım bana temiz gelsin diye onu bekletmek hata mıydı? Onun şehvetini dindirme görevini yerine getirmediğim için mi böyle olmuştu?

 

Bu saaten sonra ayrılık olmazdı, nişan gününde düştüğüm anı ne olduğunu hatırlamak için kendimi zorlasam da olmuyordu. Ne olmuştu nasıl düşmüştüm acaba? Buse'yle bir alakası var mıydı? Bora masum muydu? Beyninde binlerce tilki dolanırken kendimi suçlayıp feracemi indirdim sonra sinirle üstümdeki elbiseden kurtulup çamaşırlarımla kaldım. Bora'ya döndüm ne yapmaya çalıştığımı anlamamıştı. Ağlayarak karşısına geçtim.

 

"Senin için evlilik sadece şehveti dindirmekse tamam istediğini yap ne olacaksa olsun."

 

Hayal kırıklığına uğramış gibi yüzüme baktı. Bana yaklaşırken sesimi çıkarmadım sanki ona olan aşkımı söküp almışlardı. Saçlarımı okşarken bende hıçkırarak ağlamaya başladım.

 

"Mücahidem yapma böyle seninle evlenmek başıma gelen en güzel şey. Buse ile tanışmak ise hayatımın en büyük hatası. Ben ne zaman temizlenirsem ve sen ne zaman beni affedip bana inanırsan o zaman dokunurum sana yoksa asla olmaz. Allah'ın adına yemin ederim ki ne senden önce ne senden sonra dudaklarıma başkasının dudakları değmedi. Seni istediğim, sevdiğim kadar kimseyi isteyip sevmedim. O olay bir işaretti senin gelişin benim miladım oldu."

 

Ne kadar ona inanmak istesem de itirafı canımı yakıyor kalbim kor bir alevde yanıyordu. Düşünmeliydim, ne yapmam gerektiğine karar vermeliydim, ya çekip eski hayatıma gidecektim ya da gerçekleri öğrenmek için uğraş verip evliliğime devam edecektim. Buse hayatımıza girdi gireli Bora değişmişti bu davranışlarına kızsam da bunun Buse'yle alakalı olduğu kesindi. Bora'nın telefonu çalarken ondan ayrılıp üstümü giyindim. Telefon uzun uzun çalıyor fakat açmıyordu. Ekrana öylece bakıp kalmıştı. Yanına gittiğimde ısrarla arayan kişinin Buse olduğunu gördüm. Açmasını istedim olay her neyse öğrenip duruma el atmalıydım. Bora isteksizce telefonu açtı olmaz deyip durdu ne olduğunu sordum lakin cevap vermedi. Telefonu elinden alıp ben konuşmaya başladım. Buse evinde tadilat olduğunu babasının bir kaç günlüğüne tatile gittiğini evde kimsenin olmadığını söyledi. Yalnız kalmak istemediği için bizde kalabilir mi diye Bora'yı aramış meğer. Gülümseyip sahte bir samimiyetle elbette gelebilirsin deyip telefonu kapattım.

 

Bora şaşkın ve endişeli gözlerle bana bakarken saçlarını karıştırdı. "Meryem neden gelmesini istedin? Ben hayır dedim ya benden ayrılmaya bahane mi arıyorsun?"

 

Onu bırakacağım diye korkan adama dikkatlice baktım. Yeşil gözleri endişeyle titriyordu, bana olan sevgisini inkar edemezdim. Buse'nin oyunlarını çözmem için ona yakın olmam ve onu dikkatle izlemem gerekliydi buraya gelmesi ise buna fırsat sağlayacaktı. " Buse'ye yakın olmam gerekiyordu onu izleyip ne yapacağına bakmalıyım. Hanginizin suçlu hanginizin yalancı olduğuna karar vermem için biraz zamana ihtiyacım var."

 

Gözlerini kapatıp arkasını döndü, sanırım akan yaşlarını saklıyordu. "Ben ne suçluyum ne de yalancı, sadece bana ne olduğunu anlamıyorum. Sen benden gidersen kalbimi de alıp gidersin nefes alan bir cenaze olurum."

 

Benden bunu saklamasına kızsam da bir yandan da öğrenmem iyi oldu. Bora bundan sonra onu terkederim korkusuyla benden bir şey saklayamazdı. Buse ise bir şekilde kocamı etkisi altına almıştı bunu nasıl yaptığını öğrenmeliydim ne gerekiyorsa yapmalıydım. Bunu yaparken de Bora'yla da aramı iyi tutmalıydım. Ona kızsam da tavır alsam da Buse'nin yanında belli edip ona zafer kazandıramazdım. Arkasından gelip kollarımı beline doladım beni kendisine çevirip sarıldı. İkimiz de ağlarken başımı kaldırıp alnımdan öptü. Dudaklarına konan şiirin tınısıyla gözümden bir damla yaş yerini gülümsemeye bırakarak akıp gitti.

 

"Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi

Geceleyin ateşler içinde uyanarak

Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi

Ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz

Telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi

Seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi

İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık

İçimde kımıldanan bir şeyler gibi

Seviyorum seni 'yaşıyoruz çok şükür!' der gibi."

 

Bana Nazım Hikmet'in şiirini okudu gözleri hâlâ ağlamaklı hâlâ kaybetme korkusuyla doluydu.

 

"Seven; senin hatan yerine "Özür dilerim"diyendir. "Neredesin" yerine "Ben buradayım"diyendir. "Niye yaptığını anlıyorum" diyendir!.. (Müşfik Kenter)"

 

Gülümseyip ona sarıldım "Özür dilerim benim de hatalarım var seni seviyorum."

 

Sonunda yüzündeki gülümseme yerine yerleşirken dudaklarından su sözler döküldü.

 

" Ve aşk "Keşke" yerine "İyi ki" diyebilmektir."(Müşfik Kenter)

 

Loading...
0%