Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27.Bölüm:Filistinli Sevgili

@hayalperestyazar02

Keyifli okumalar oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

Saat epey ilerleyip dururken Bora'yı odada bırakıp mutfağa gideceğimde o da peşimden geldi. Gözde'nin aç olup olmadığını sormak aklıma bile gelmemişti. Aç değilse bile bir şeyler yemesi gerekiyordu gücünü kaybetmişti psikolojik olarak da iyi değildi. Bu kadar sorun ve sıkıntının arasında bir de Buse ile uğraşmak zorunda kalmak da cabasıydı. Dolabı açtığımda bana sırıtarak bakan Bora'ya döndüm. Ah benim düşünceli eşim annesine yemek yaptırıp eve de yollamış.

 

Bahar yengem kızmazdı ama gelinim de yemek yapmıyor diye düşünür mü diye de içimden geçmedi değil. Kesin yarın Esma bana şaka yollu yenge abimi aç bırakıyorsun diye mesaj atacaktı. Eee ne yapalım görümce işte arada şakasını da çekmek lazım. Çok şükür ki Esma da Büşra da beni seviyordu bende onları seviyorum ikisi de benim olmayan kız kardeşim gibiydi. Ha söylemeden olmaz Atiye ve İsra da öyleydi ikisi de benim kan bağım olmayan kardeşlerimdi.

 

Yemekleri ısıtıp tepsiye indirdim Bora da bana yardım edip işlerimizi çabucak bitirmeye çalıştık. Yukarıya gittiğimde Gözde yatağında oturur vaziyette durup çocukların oyununa ayak uydurmaya çalışıyordu. Osman'a Gözde ablasının hasta olduğunu söylediğimde minik bedenini onun koluna dolayıp tatlı tatlı konuştu.

 

" Bana ne gitmem ben ablamı çok sevdim onunla kalcam."

 

Türkçeyi benden iyi konuşuyordu minik paşa, Gülsüm ise anlamsız şekilde bakıp duruyordu. Ah garibim Türkçe bilmiyordu ki. Ona yaklaşıp Arapça konuştum uykusu geliyorsa uyuyalım dedim. Başını sallayıp benimle uyumak istediğini söylediğinde Bora'ya baktım. Kollarını Gülsüm'e açıp hadi gidelim dedi. Gülsüm koşarak kollarına atlarken ben Gözde'yi zorlayarak yemek yedirmeye çalıştım.

 

Israrlarım sonucu gitmeyeceğimi bildiğinden yemeği yedi. Osman da Gözde'nin yatağında uyuyup kaldı. Kaldırmak istesem de kalsın burada yatak geniş beni rahatsız etmiyor dedi. Dikkat etmesini isteyip tepsiyi mutfağa bırakmaya gittim. Mutfağa gittiğimde Buse kendisine su doldurmuş içiyordu. Tabakları acele şekilde makineye atıp tepsiyi yıkadım. Annem beni küçüklüğümden beri tembihlerdi asla bulaşığı kirli şekilde bırakıp gece uykusuna yatma derdi. O yüzden alışkanlık olmuştu ve bulaşık bırakmıyordum tabi bunları yapmamızın bazı nedenleri de vardı.

 

İşimi bitirip odama giderken Buse arkamdan ağır ağır geliyordu gözüm devamlı üzerinde olmalıydı ne çevirdiğini öğrenmeliydim. Odama geçtiğimde Bora hâlâ Gülsüm ile oynuyordu. Gülsüm'ü yanıma çağırıp çantasından onun pijama takımını çıkarttım onu kucağıma alıp giysi odasında ikimiz de üstümüzü değiştirip döndük. Bora da bu arada üstünü değiştirmişti. Gülsüm'ün tatlı halleriyle yatağa geçip uyumaya koyulduk. Minik kız uyumadan önce öyle bir şey söyledi ki içim cız etti.

 

" Senin saçın da annem gibi. Annem hastalanmadan önce saçları vardı şimdi saçları yok. Meryem, annem ölürse kim benim annem olacak?"

 

Gözlerim anında dolsa da ona belli edemezdim. Kucağıma alıp ona sarıldım şimdiden annesine üzülüyordu korkuyordu. Babasız olmak elbette zordu ama annesizlik kadar zor olamazdı. Baba her ne kadar evladına anne olmaya çalışsa da annenin verdiği duyguyu vermesi zordu. Oysa ki anne varsa bir nebze baba da vardı. Anneler eşleri olmadan da evlatlarına yetebilir onlara güzel bir gelecek bırakabilirdi. Baba ise bunu bir eş olmadan yapamazdı yapsa bile çok zorlanırdı. Anne yoksa hiçbir şey yoktu.

 

Bora da yanımıza sokulup ikimize de sarıldı. Gülsüm bu sefer kıkırdayıp durdu. "Babamla annemin arasına girince de bana böyle sarılıyorlar." dediğinde onun sevincine biz de mutlu olarak artık uyumamız gerektiğini söyledik. Gülsüm tatlı tatlı ikimize de bakıp durdu sonra önce Bora'ya dönüp yanağından öptü ardından benim yanağımı da öpüp hadi uyuyalım dedi.

 

***************

 

Telefonun alarmıyla gözümü açıp yatağımdan kalktım sabah ezanının okunma vakti girmek üzereydi. Üstümü değiştirip abdest aldım odanın küçük ışığını açmıştım. Bora da Gülsüm de uyuyordu. Ezan sesini duyunca kalbimi ferahlatan sesi duymak adına pencereyi hafifce açtım sesi dinledikten sonra pencereyi kapatıp namaz elbisemi giydim ve Allah'ın huzurunda durdum. Namazdan sonra uyku ağır bastırınca tekrar yatağa geçtim alarm kuruluydu okul vaktinden önce kalkıp bir şeyler yiyip çıkacaktım.

 

Alarm tekrar çaldığında sinirimi bozan sesi susturmak için yerimden doğruldum. Bora da Gülsüm de uyanmış olmalıydılar yatakta değillerdi. Neyse diyerek ayağa kalktım, okula gidecektim yine yorucu bir gün beni bekliyordu ama olsun yarın dersim yoktu tüm gün evde durup Buse'yi izleyip kontrol etme imkanına sahip olacaktım. Banyoya girip elimi yüzümü yıkayıp hızlıca hazırlandım hemencecik bir şeyler yiyip çıkmalıydım. Merdivenlerden inerken mutfaktan gelen Gülsüm'ün kıkırdama sesini işittim. Yüzüme bir gülümseme konarken mutfağa doğru adımlayıp kapıdan onları izledim.

 

Bora kahvaltılık bir şeyler çıkarıyor bir yandan da kucağında Gülsüm'le oynuyordu. Aklıma ne kadar güzel bir baba olacağı geldiğinde kendimce iç çektim. Bende ileride anne olmayı çok istiyordum tabi önce okulumu bitirmeli bir de Bora efendinin bu alkol denilen zıkkımdan tamamen kurtulması gerekliydi. Mutfağa girip onların sohbetine katıldım hızlıca masayı hazırladık ve bana hazırlanan tostu yiyip çantamı koluma taktım.

 

Gülsüm, Bora'nın kucağından inerken yanıma koşup yanağımı öptü. Yanaklarını tutup sevdikten sonra çalan kapı sesiyle Atiye'nin geldiğini anladım. Ben çıktığımda Atiye de bir süre çocukları ve Gözde'yi idare edecekti. Bora da benimle çıkacağı için sorun yoktu. Bora ile çıkıp okuluma gittim. Dersler yoğun bir günün bitimini bekleyerek geçip gitti. Eve dönmek için okuldan çıktığımda dışarıda beni bekleyen şoförü gördüm. O kadar yorgun düşmüştüm ki dersler sınavlar beni bitiriyordu. Eve gidince de tekrar yapıp çalışmam gerekliydi. Bazı konuları dikkatli dinleyememistim arkadaşlardan not alıp o konulara çalışacaktım.

 

Eve geldiğimde saat ikiyi geçiyordu bahçede kalabalığı görünce şaşırdım. O kadar kişi bahçede ne yapıyordu öyle? Yaklaştığımda Bora ve Arda ellerinde kazma ile toprağı kazmış benim gelmemle de kazmaları bırakmıştı. Onlara garipçe bakarken Buse yanımıza gelip tohum dolu küçük paketi Bora'ya uzattı. Ne ekiyorsunuz diye sordum. Bora tere marul gibi yeşillikler ekiyoruz dediğinde garipsedim. Neden bunu bana söylememişti ki? Buse söze atılıp konuştu.

 

"Meryem aklıma geldi de bahçe gözüme çok boş göründü şöyle bir bostan yapalım siz de mahsulü bol bol yersiniz diye düşündüm."

 

Başımı sallayıp gülümsedim bu kızın niyeti neydi böyle, her hali garip geliyordu. " İyi yapmışsın." deyip geçiştirdim.

 

İlerideki küçük fidanı görüp daha önce var mıydı diye düşündüm. Hayır bu fidan her neyse daha önceden burada değildi. "Şu fidan nerden çıktı önceden yoktu sanki?"

 

Bora bana dönüp tohumları saçmaya devam etti. "Buse getirdi sen gitmeden önce uyanıp bunları alıp geldi anca fırsat bulduk işte."

 

"Tamam hadi çabuk bitirin de bir kahve içelim olur mu?"

 

Hepsi iyi olur diyerek beni onayladı. Eve doğru giderken arada dönüp Buse'ye bakıyordum. Şimdilik bir gariplik olmasa da fazlasıyla şüphe çekiyordu. Kapıyı Atiye açtı Gözde'yi sordum odasında dinleniyor dedi sonra beni kenara çekip heyecanlı bir halde konuşmaya başladı.

 

" Meryem sana bir şey soracağım ama doğru cevap ver olur mu?"

 

"Ne oluyor kız kenara çektin beni? Hayırdır ne var o dilinin ucunda?"

 

Utanarak dudağını ısırıp durdu sanki sormak istiyor da çekiniyor gibiydi. "Kız çatlatma insanı ne soracaksan sor hadi."

 

Yerdeki bakışlarını bana çevirip mutfağın penceresinden Arda'nın olduğu yere baktı. "Meryem hani Gözde hasta olmuş ya Arda onu kucaklamış falan..."

 

Tek kaşımı kaldırıp gülmemek adına dudaklarımı birbirine bastırdım. "Eeee işte Arda yani Gözde'den hoşlanıyor olabilir mi? Ya da yakın davrandığına tanık oldun mu?"

 

Ah şimdi gülmenin tam sırasıydı. Kahkahayı patlattığımda bana sinirli bir ifadeyle bakmaya başladı. Kendimi toparlayıp bizim İsra gibi ona takılmayı ihmal etmedim. " Ay Atiye hiç güleceğim yoktu ne kıskanç bir kızsın sen ya? Yani evet Arda Gözde'yi kucağına aldı taşıdı ama yardım etmek için korkma balım nikahına almadı."

 

Atiye evin içinde beni kovalarken ben kahkaha atıp kaçmaya başladım. Kapı çaldığında hızlıca kapıya varıp açtım. Tam da Arda kapının önündeydi Atiye ile göz göze geldiklerinde Arda da bir garip olmuş gibiydi. Aha oldu bu iş dedim, belli ki ikisinin de çocukluk aşkları depreşmiş. Arda bakışlarını kaçırıp yere bakarak salona girdi sonra bana dönüp konuştu. Biz de Atiye'yle salona geçtik.

 

"Yenge o sesler neydi kavga mı ediyorsunuz korkup geldim bende?"

 

"Yok bir şey Atiye'yle biraz şakalaştık o kadar."

 

Zehir gibi aklıma bir şey daha geldi, bu sanırım bunların arasını yapmaya yardımcı olacaktı. "Arda sen de Bora gibi mimarsın değil mi? Atiye de mimarlık okuyor bence bazı konularda yardımcı olabilirsin."

 

Arda başını kaldırıp kısa bir an Atiye'ye baktı sonra yine yere bakarak konuştu. Ay ne temiz çocuk MaşaAllah diye geçirdim içimden. " Atiye isterse tabi yardımcı olmaya çalışırım. "

 

Atiye'ye baktığımda Arda'nın mavi gözlerini görmek ister gibi yüzüne bakıyordu ve yüzünde utangaç bir sırıtış vardı. Aralarından ufaktan sıyrılıp çalan kapıyla kapıyı açtım. Bora içeri girerken Buse hâlâ bahçede bir şeyler yapıyordu. Bora'ya belli etmeden mutfağa geçip Buse'yi izledim. Toprağa bir şeyler ekiyor gibiydi sanırım tohumları ekiyordu ters bir şey yok gibiydi. Salona geçip oturduğumda Bora'ya baktım yorgun gibiydi. İşten erken çıkıp eve gelmişti Osman ve Gülsüm bizde olduğu için içi rahat etmemiş tekrar eve dönmüştü yani bana öyle söyledi.

 

Buse de gelince Atiye kalkıp bize kahve yaptı. Kahvelerimizi içerken sohbet etmeyi de ihmal etmedik. Akşam yemeğine Atiye'yi de Arda'yı da bir yere bırakmam diyerek zorla tuttum. Bu akşam birlikte yemek yiyecektik belki bu sayede Buse'yi daha iyi incelerdim. Akşam yemeğini yedikten sonra yukarıya çocuklara bakmaya gittim onlar Gözde ablalarıyla yemek istemişti yanımıza gelmemişlerdi. Hele Osman Gözde'ye ayrı bir düşkün olmuştu. Odadaki tepsiyi alıp mutfağa bırakmak için aşağıya doğru inerken mutfaktan gelen fısıltı gibi seslerle kapıdan geçmeden dinlemek istedim. Buse, Bora'nın karşısında durmuş gözleri dolu şekilde konuşuyordu.

 

"Ne olur bir şans ver bana yemin ederim seni çok mutlu ederim. Bora anlamıyor musun sana deli gibi aşığım, Meryem hep senden uzak duruyor bırak ben seni her anlamda mutlu edeyim."

 

Gözlerim dehşetle büyürken Bora'yla aramda bir şey geçmediğini nereden biliyor diye düşündüm. Bora söylemiş olamazdı birbirimize sözümüz vardı bunu kimseye söylemeyemezdi. Tek seçenek Buse'nin bunu tahmin ediyor oluşuydu.

 

"Buse saçmalıyıp durma eğer böyle yapmaya devam edeceksen çek git evimden. Anlamıyor musun seni görmeye tahammül bile edemiyorum. Ne olur benden uzak dur yoksa Meryem'in hatrına bile olsa seni evimden kovarım."

 

Buse ısrar edip dururken Bora devamlı ona karşı çıkıyordu ve beni sevdiğini, kalbinde başka bir kadına yer olmadığını söyleyip duruyordu. Arda'nın bize seslenmesiyle bende yeni inmiş gibi yapıp hafifçe öksürdüm. Mutfağa gülümseyerek girip tepsiyi bıraktım. Bora'ya bakıp ona sarıldım elinde fırsat olsa bile beni aldatmayağını biliyordum. Bana duyduğu sevgi çok fazlaydı. Bora neden sarıldığımı anlayamasa da başımı kaldırıp gülümsedim.

 

"Seni çok özledim mücahid yüreklim."

 

Sahici bir gülümsemeyle," Bende seni mücahidem." dedi.

 

Başıma bir ağrı saplanırken üst kata çıkacağımı söyledim. Zihnim öyle doluydu ki şimdiye Buse'yi evden kovmam gerekirken ben onu daha çok incelemek istedim. Yavaş adımlarla merdivenleri çıkarken zihnime bazı anılar dolmaya başladı. Buse'yle tartıştığımı ardından odadan çıktığımı anımsadım. O gündü, düştüğüm gün, Bora ile nişanımızın herkese duyurulduğu gündü.

 

Bir şey olmuştu kavga etmiştik ama neydi hâlâ aklıma gelmiyordu kendimi zorlayıp durdum. Odadan çıkmadan önce ne olduysa işte onlar zihnimde değildi. Belki de en önemli olanlarıydı ama asla hatırlayamıyordum. Sonunda zihnimde bir şeyler belirmeye başladığında merdivenlerin önüne baktım hatırlıyordum beni Buse itmişti. Bana sarf ettiği o son sözlerden sonra beni itmişti. Bora yüzünden kavga ettiğimiz kesindi fakat sanki başka bir şey daha vardı ama neydi? Hepsi beynimi kemirir gibi belirmeye başladığında delirecek gibi olmuştum.

 

Üstüme yürümeye başladığında tıslayarak konuştu. " Lanet olsun ki seviyor seni, ne yaptıysam girmedi koynuma. Senin veremediğin her şeyi verdim ama o beni istemedi. Ölmelisin..."

 

Ondan korkmaya başlamıştım delirmiş gibiydi. Odadan hızlıca çıkıp merdivenlere yönelip bağırdım.

 

" Bora yetiş!" diye bağırdım lakin ne olduğunu bile anlayamadan sırtıma aldığım darbeyle tutunmaya çalıştığım merdivenlerden yuvarlanarak düşmeye başladım.

 

Her şey böyle olmuştu zihnimde beliren sahneyle beni öldürmeye yeminli Buse'ye karşı duyduğum öfke beni delirtmeye başladı. Sakin olmalıydım evde çocuklar vardı onları üzmek istemiyordum. Odalarına gidip Gözde'ye telefondan müzik açıp sesini yüksek tutmasını istedim. Garipsese de tamam dedi. Acıyla yutkunup tekrar merdivenlere yöneldim. İnerken sanki o anları tekrar yaşıyor gibi oldum. Buse'nin bana öfkeyle kurduğu o cümleler beynimin içinde yüksek bir sesle yankılanıyor bir şey beynimi ele geçiriyor gibi geliyordu. Ellerimi başımın üzerine tutup akan gözyaşlarımla duyduğum seslerin ne olduğunu anlamaya çalıştım.

 

Bora o Arap kadından ayrılıp benim olacak...

 

Bora'yı kandırmak zor oldu ama iyi oldu sözümden çıkmıyor...

 

Seni küçük fare demek beni dinledin ha...

 

Sırtındaki yırtığı görmedin mi...

 

Ölmelisin...

 

Ölmelisin...

 

Ölmelisin...

 

Hâlâ tam olarak aramızda nasıl bir kavga çıktığını hatırlayamıyordum. Bu cümleler zihnimde dolanıp duruyor adeta beni delirtiyordu. Kendimi toplamaya çalıştım, güçlü olmalıydım bu pislik kadına meydanı bırakamazdım. Bana yaptığı bu iğrenç haraketin bedelini ödeme vakti gelmişti. Derin nefesler alırken akan yaşlarımı silip merdivenlerden inmeye başladım. En azından beni öldürmeye çalıştığını hatırladım ve Bora'ya duyduğu aşkı kulaklarımla işittim. Bu saatten sonra onunla işim bitmişti artık gitme vakti çoktan gelmişti.

 

Öfkeyle soluyarak aşağıya indiğimde Bora yanıma geldi bana gülümsese de ona değil bize doğru ilerleyen Buse'ye bakıyordum. Şaşırmış gibi gelip karşımda durduğunda ona doğru yavaş adımlar attım, beklemediği bir anda yüzüne sert bir tokat attığımda afallayıp kaldı. Sanırım fazla şiddetli vurmuştum ki yüzü yana gitmişti eliyle yüzünü tutarken kaşlarını çattı.

 

"Manyak mısın ne diye tokat attın bana?" diye bağırdığında bakışlarım Bora'ya döndü.

 

Gerçekleri bilmesi gerekiyordu. "Beni nişan günü merdivenlerden Buse itti, o günü hatırlamaya başladım beni ittiğini hatırlıyorum."

 

Bora öfkeli bir halde Buse'ye dönerken Buse yutkunup kaldı, onun bildiği ama benim bilmediğim ne vardı acaba?

 

"Bu doğru mu sen mi ittin Meryem'i?"

 

Bora adeta kükremişti olayın şoku ve siniriyle kendimi tutamayıp Buse'ye saldırdım. Saçlarından tutup evire çevire dövdüm hak etmişti bunu fazlasını bile hak etmişti elimden kurtulduğuna şükretsin. Bana hakaretler ederken ben cevap bile vermeden onu bir güzel dövdüm. Bana hamle yapmaya çalışsa bile Bora buna asla izin vermedi. Sonunda Arda ve Atiye gelip beni tutmaya başladığında Buse harap halde ayağa kalkıp bağırıp çağırdı.

 

"O gece sen gelmeseydin Bora'nın koynuma girecegini de öğren o zaman bakalım sevgili kocanın yanında duruyor musun?"

 

Öfkem katlanıp büyürken üzerine yürümeye çalıştım lakin Arda beni bırakmıyordu. Bora ise hâlâ şoktaydı kendine gelemiyordu.

 

"Seni pislik âdi kadın kocamı ayartmaya çalıştığını biliyorum. Bora bana her şeyi anlattı seni sevmediğini biliyorum. Beni acımadan oradan ittin bana açık açık ölmelisin dediğini hatırlıyorum, şimdi çek git evimden bir daha da karşıma çıkma öldürürüm seni."

 

Bora öfkeyle soluyup duruyordu Buse'nin koluna yapışıp canını yakar vaziyette sıktı. " Sana demiştim değil mi? Meryem'i iten sensen seni öldürürüm demiştim. Neden yaptın bunu ha neden Meryem'e bir şey olsa sana bakacağımı mı sandın? Dünyadaki tek kadın bile olsan dönüp sana bakmam çek git hayatımdan bir daha da hayatını kurtardım sözleriyle benimle görüşmeye çalışma. Eğer karşıma çıkarsan bu sefer derdini polise anlatırsın. Hakkında uzaklaştırma kararı da alacağım bitti Buse benimle bir daha görüşmeye çalışma karşıma çıkma..."

 

Buse öfkeyle Bora'nın karşısında durup salak saçma tehditlerini sıraladı. " Bunu ağır ödeyeceksin ikinizi de bitereceğim, hele sen Bora ölmek için yalvaracaksın. Bu yaptığınızı yanınıza bırakmayacağım."

 

Ben hâlâ kurtulmaya çalışıp Buse'ye saldırmak isterken o çantasını ve ceketini alıp evden tüm öfkesiyle homurdana homurdana çıkıp gitti. Kapı kapanınca Arda ve Atiye beni bıraktı yaşadığım o kötü anı hatırlamak psikolojimi alt üst ediyordu. Bora'ya yaklaşıp tüm sinirimi ondan çıkarmaya başladım. Göğsüne yumruğumu indirip onu suçladım.

 

"Hepsi senin yüzünden o pisliği hayatımıza sen aldın beni öldürecekti. Bıktım bu hallerinden bıktım..." diye bağırırken Atiye beni tutup geri çekti.

 

Arda karşıma geçip beni sakinleştirmeye çalıştı. " Yenge yapma Bora zaten kendini suçlayıp duruyor onun için de kolay değil hadi biraz sakinleşip öyle konuşun."

 

"Sakinleşeyim öyle mi o gün ben seslenmesem o şeref yoksunu kızla Allah bilir ne yapacaktı. Nasıl susmamı sakin olmamı beklersin. Söylesene haklı olan ben miyim yoksa Bora mı?"

 

Arda aramızı düzeltmeye çalışıyordu lakin Bora'ya çok kızgındım o kızı evime ailemin içine sokan kendisiydi.

 

"Yenge evet haklı olan sensin, Bora uzun zamandır yanlış hareketler yapıyor ne olur sabırlı ol vatanında atlattığın musibetleri düşün demek ki bunları yaşaman gerekiyordu ki başına geldi. Allah ne isterse o olur Bora'yı suçlama ona yardım etmeyip sırtımızı çevirirsek Allah korusun daha kötü yollara saparsa bundan biz sorumlu oluruz.

 

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

 

"O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de kendilerine ısınmanız için, size içinizden eşler yaratması, birbirinize karşı sevgi ve şefkat var etmesidir. Elbette bunda, düşünen kimseler için ibretler vardır." (Rum, 30/21)

 

Beni anlıyorsun değil mi? Ne olur kendine gel Bora ile konuş aileleriniz bu durumu duyarsa iki taraf için de sıkıntı olur. Allah sizi birbirinize eş olarak yazmış iyi gününüzde de kötü gününüzde de birlik içinde olmalısınız, sıkıntılara sabırlı olmalısınız."

 

Arda'ya hak verip başımı salladım.Derin nefesler alıyor sinirden gözümden yaşlar süzülüyordu. Son uyarımı yapmam gerekiyordu yoksa kararımı gerçekleştirecektim. " O pislikle bir daha konuşup görüşürsen ülkeme dönerim bir daha da senin yüzüne bakmam. Seni son kez uyarıyorum ya kendini düzeltirsin ya da ben çekip giderim."

 

Sesim titrek ve az çıksa da Bora ağlayan gözleriyle başını sallayıp beni onayladı. Biraz düşünüp sakinleşmek adına üst kata çıkmaya başladım. Atiye de ardımdan geliyordu yatak odasına geldiğimde yatağın üzerine kıvrılıp hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Atiye yanıma varıp başımı dizlerinin üzerine indirip sakinleşmem adına benimle konuştu. Biz konuşurken kapı açılınca Osman ve Gülsüm içeri daldı.

 

Onları görünce doğrulup yaşlarımı sildim. Gözde de ayaklanmış ara sıra gezinip duruyordu ama hâlâ tam olarak iyileşmemişti. Gülsüm ağladığımı anlamış gibi minik parmaklarıyla gözlerimin altını sildi. Neden ağladığımı sordu, yalan olmadan cevapladım onu başım ağrıyor ondan dedim. Başım cidden ağrıyordu ama bu minik kıza kavga ettik diyemezdim ya. Dudağını büküp, "Annem de başı ağrıdığında çok ağlıyor." dedi ve ağlamaya başladı.

 

Annesini özlemişti, Raziye ablada çoklu organ yetmezliği vardı ve bu durum onu günden güne bitiriyordu. İki evladına da yansımıştı. Minik kız annesine bir şey olacak diye şimdiden korkuyordu. Onu kucağıma alıp başımın ağrısının geçtiğini oyun oynamak istediğimi söyledim. Başını sallayıp yanağımı öptüğünde sıkıldığını çizgi film izlemek istediğini söyledi. Osman da ellerini çırpıp hadi gidelim diye bağırdı. Birlikte alt kata indik. Gözde asansörle geldi çok sıkılmıştı biraz evde dolanmak istiyordu olayı daha anlatmasam da Buse'nin gittiğini anlamıştı kısaca kavga ettik çekip gitti dedim. Müsait olunca Gözde'yle de konuşacaktım zaten.

 

Salona geçtiğimizde Atiye çocuklara çizgi film açtı. Bora da Arda ile konuşuyordu göz göze geldiğimizde bakışlarımla diğer odada konuşalım diye işaret ettim. Ayağa kalkıp benim ardımdan ilerledi.

 

Odaya geldik ve onun konuşmasını bekledim. "Sana yaşattığım her şey için özür dilerim mücahidem. Sakın bir daha bana gitmekle ilgili bir cümle kurma sen gidersen ben zaten ölmüş olurum."

 

"Tamam gitmek yok ama bir daha onunla görüşmeyeceksin bana söz vermeni istiyorum yoksa abilerimi ararım bir dakika bile burada tutmaz gelip beni alırlar biliyorsun."

 

"Biliyorum ve söz veriyorum bir daha Buse ile asla görüşmeyeceğim. Benim en kıymetlime zarar vermeye çalışan biri ancak benim düşmanımdır. Mücahidem seni seviyorum benden asla gitme."

 

Kollarını bana açtığında kızgınlığımı bir kenara bırakıp ona sarıldım. Hıçkırıklarım bedenimi sarıp dururken Bora'nın dudakları arasından dökülen Arapça şiir beni sanki vatanıma götürdü.

 

"Ve ant içerim ki,

bir mendil işleyeceğim yarına kadar, gözlerine sunduğum şiirlerle süslü ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı:

"Bir Filistin vardı,

bir Filistin gene var!"

 

Gözleriyle Filistin,

kollardaki, göğüslerdeki dövmelerle Filistin,

adıyla sanıyla Filistin.

Düşlerin Filistin'i ve acıların, ayakların, bedenlerin ve mendillerin Filistin'i,

sözcüklerin ve sessizliğin Filistin'i ve çığlıkların.

Ölümün ve doğumun

Filistin'i, taşıdım seni eski defterlerimde

şiirlerimin ateşi gibi.

Kumanya gibi taşıdım seni gezilerimde.

Koyaklarda çağırdım seni bağıra bağıra,

inlettim senin adına koyakları:

 

Sakının hey

kayaları döve döve şarkımı koparan şimşekten!

Benim gençliğin yüreği!

Benim beyaz kanatlı atlı!

Benim yıkan putları!

Kartalları tepeleyen şiirleri benim eken

tüm sınırlarına Suriye'nin!

Zalim düşmana bağırdım, ey Filistin, senin adına:

"Ölürsem, ey böcekler, vücudumu didik didik edin!"

Karınca yumurtasından kartal çıkmaz hiçbir vakit,

yalnız yılan çıkar zehirli yılanlardan! Ben barbarların atlarını iyi bilirim.

Bir ben dururum onların karşısında, bir ben,

gençliğin yüreğiyim her daim, yüreğiyim beyaz kanatlı atlıların.

 

Bora bana Filistinli şair Mahmud Derviş'in Filistinli Sevgili şiirini okudu. Mahmud Derviş Filistinli söz yazarı ve şairdir. 1948 yılında henüz çocukken, doğduğu köy İsrail tarafından işgal edilerek yıkılınca, ailesiyle Lübnan'a göç etmek zorunda kaldı.1949'da ülkeye geri döndüler fakat kendi köyleri yerle bir olduğu için Deyru'l-Essed köyüne yerleştiler.

Bir çok sıkıntı yaşayan şair şiir yazmaya çocukken başlamış vatanına olan özlemini şiirlere dökmüştür.

 

Bu sefer vatanıma duyduğum özlemle dolan gözlerim Bora'ya döndü. " Sen bu şiiri nereden biliyorsun son kıtalarını okudun aslında çok daha uzundur bu şiir."

 

Başını salladı, " Ezberlemek zor oldu, sonu aklımda kalmış olmamış mı Filistinli Sevgili?"

 

Başımı göğsüne yaslayıp her şeyi bir anlığına da olsa unuttuğum için gülümsedim. Bir gün dönmemek üzere sana geleceğim Filistin işte o zaman güneş bana daha güzel parlayacak. Acılarımın, sıkıntılarımın artacağını bile bile, belki de gözyaşımın dinmeyeceğini bile bile sana geleceğim. Sende bana kollarını açıp saracaksın, hasret dolu yüreğime vatan aşkımı ekleyerek.

 

"Çok güzel oldu Filistinli Sevgili..."

 

Ben Filistinliysem Bora da Filistinliydi. Ben ne kadar Türksem o da o kadar Türk ben ne kadar Filistinliysem o da o kadar Filistinliydi.

 

***************

 

Aradan geçen bir haftada Gözde toparlanmaya başlamıştı. Zeyd abi iki geceden sonra çocuklarını alıp eşiyle İstanbul'u az da olsa gezip ülkesine dönmüştü. Osman Gözde'den ayrılamamıştı, Gülsüm de dilimizi bilmese de Gözde'ye bayağı alışmış giderken ona sarılıp ağlamıştı. Yanımızda çok kalmasalar da onları şimdiden özlemiştim ikisi de çok tatlı çocuklardı ve yaramazlık bile yapmamışlardı. Babaları ne dese sözlerinden çıkmıyorlardı yetiştirilme tarzları ve huyları buna müsait olacak ki ikisi de sakin ve uyumluydu.

 

Gözde de onlara alışmıştı ikisini de özlediğini anlıyordum. Hepimizden çok onunla vakit geçirmişlerdi, belki de bu iki gün Gözde çocuklar sayesinde acısını unutmuştu çünkü onlar buradayken ağlamamıştı tam tersine yüzü hep gülüyordu. Osman ve Gülsüm gittiğinde ise giden bebeği aklına düşüp durduk yere ağlamaya başlıyordu. İşlediği günahlara, yalan olan geçmişine yanıyordu. Kolay değildi, ona anlamak istiyordum ama sanırım bunu anlamam mumkun değildi çünkü onun işlediği günahı işleyip bu pişmanlığı tatmamıştım. Allah tattırmasın lakin dualarım hep onunlaydı. Bu kötü dönemi atlatıp hayatına temiz bir şekilde devam etmeliydi. Yatağında otururken yine dalıp gitmişti, yanına oturup omzuna elimi indirip hafifçe okşadım. Bana dönüp gülümsedi.

 

"Meryem ben bir karar verdim artık namaz kılmak istiyorum senin bana verdiğin kitaplardan bir çok şey öğrendim sence tövbe etmeye hazır mıyım?"

 

Yüzümde beliren gülümsemeyle elini tuttum. " Sen hazırsan gerisinin önemi yok. Önce gusül abdesti almalısın ardından günahına dönmemek üzere nasuh tövbesi etmelisin ve namaza durmalısın.

 

Nasuh kelimesi de sözlükte "en halis, en safi ve en içten" anlamına gelir. Ayrıca bu kelime yırtığı, söküğü dikip kapayan, bozulanı ıslah eden ve hiçbir gedik bırakmayacak şekilde onaran manasını da içine almaktadır. Şu halde tövbe-i nasuh, hüsn-i niyet, hulus-i kalp, ciddi ve yürekten tövbede bulunmak demektir.

 

Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de:

 

Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah'a tövbe edin. Umulur ki rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar. O gün Allah, peygamberi ve onunla aynı imanı paylaşanları utandırmaz. Onların nuru önlerinde ve sağ yanlarında ilerleyerek yollarını aydınlatırken şöyle derler: "Rabbimiz! Nurumuzu arttır eksiltme ve bizi bağışla. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter."

 

Sözlerimden sonra dolan gözlerini silip kalkmaya çalışırken tırnağındakileri fark ettim. Ellerini tutup tırnaklarına baktım aslında evet bence de güzel görünüyordu ama bu şekilde de abdest olmuyordu. Bunu da söyleyip uyarımı yapıp öyle tövbeye yönlenmeliydi yoksa abdesti sayılmazdı günahı bana bile gelebilirdi.

 

" Gözde bu tırnağındaki oje mi?"

 

"Evet niye kötü mü görünüyor?"

 

"Kötü değil de bu şekilde abdest sayılmaz, şöyle söyleyeyim kadınlar bu günaha çok bulaşır gece eşleriyle birliktelik yaşarlar tırnakları ojelidir ve bu şekilde gusül aldıklarını sanarlar fakat tırnakta oje olduğu için su tırnağa temas etmez ve gusül sayılmaz. Yani kadın aslında cünüp bir şekilde gezip işlerini yapar bu da şeytanı evine davet etmektir.

 

Abdest alırken, yıkanması gereken organlardan birinde kuru yer kalması halinde abdest sahih (geçerli) olmaz. Gusülde ise vücutta, suyun ulaşabildiği her yerin yıkanması gereklidir. Abbdest veya gusül alacak kişinin, yıkanması gereken organlarında, suyun altına ulaşmasına engel olacak bir tabaka bulunmamalıdır. Oje ve ruj gibi vücut üzerinde tabaka oluşturup suyun bedene ulaşmasına mani olan maddeler abdest ve gusle engel olur. Bunların abdest veya gusülden önce giderilmesi gereklidir."

 

Gözde utanarak başını eğip, "Bilmiyordum bundan sonra tırnaklarıma hiç oje sürmem." dedi.

 

Saçlarını okşayıp, " Gözde çok iyi yaparsın ha bir de eğer çok yapmak istersen regl halindeyken tırnaklarına oje sür gusül gerekeceği zaman tekrar tırnaklarını temizlersin."

 

Çantasından çıkardığı asetonla tırnaklarını temizledik hiç kalıntı kalmadığını iyice kontrol ettikten sonra Gözde'ye ayırdığımız dolaptan kendine kıyafet çıkarttı. Ona namaz kılması için namaz elbiselerimden biriyle seccadeyi getirdim. Kıyafetlerini yatağın üzerine bıraktığında dolan gözleriyle yanıma gelip bana sarıldı ağlamaya başladı.

 

"Meryem sen çok iyi birisin en kötü zamanımda bana yardım ettin. Çok yük oldum sana çok yordum seni merak etmeyin bir ev bulduğum gibi gideceğim."

 

Ondan ayrılıp kaşlarımı çatarak mavi gözlerine baktım. "Saçmalama ne yük olması ne yorması sen iyi ol yeter bana. Ev konusunu da düşünme ayarlarız bir şeyler hem sıkıldın mı sen bizden ne güzel arkadaş olduk işte, biraz aynı evde yaşayıp derleşmiş oluyoruz."

 

"Allah senden de Bora'dan da razı olsun biliyorum Bora tek kelime etmiyor aylarca kalsam yine bir şey demez ama benim de kendime bir hayat kurmam lazım bir iki güne okuluma ve işe dönmeliyim durumları biliyorsun."

 

Başımı salladım ve odadan çıktım. Gözde kendisine ait ne varsa elinden çıkartmıştı, yaşadığı evi satmış bankadaki parasını hayır kurumlarına bağışlamıştı. Bunu yaparken bizden de akıl almıştı, mankenlik yaptığı için kazancına haram giriyordu ve bu paranın kendisinde kalmasını istemiyordu.

 

Bora'nın şirketinde çalıştığı sürede de daha maaş bile alamamıştı ama Bora evden ayrıldığında ona para vereceğini söylemişti. Çalıştığı günlerden alacağını yeni çıkarttığı karta göndermişti bile. Gözde geride kalan her şeyini bırakmıştı sattığı evine gidip sadece ailesinin aldığı özel eşyalarını alıp diğer her şeyi olduğu gibi bırakacağını söyledi. Bir ev bulup okul ve iş döngüsüyle aklını dağıtması ona da iyi gelecekti.

 

Yatak odasına gidip bizim kızlarla olan gruba ne yapıyorsunuz diye yazdım. İsra sanki beni bekliyormuş gibi hemen yazmaya başladığında gülmeye başladım. Acaba yine ne düşünüyordu bu kız diye geçirdim içimden. Çok geçmeden bu akşam herkes müsaitse bir yerde toplanıp kız kıza eğlenelim dedi. Atiye de yazmaya başladığında aramızda bir sohbet ve ne yapalım fikirleri uçuşup durdu.

 

Sonunda Esma ve Gözde de müsaitse bizim evde toplanıp sohbet edelim diye karar verdik. Aslında Gözde'ye sormaya gerek bile yoktu bir işi yoktu zaten hem bu kızlarla bir araya gelme olayı ona da iyi gelecekti. Esma'ya mesaj atıp sorduğumda gülücük emojisi yollayıp hemen geliyorum hazırlık yapalım dedi. Kıza bak dünden razı şaka maka bana görümce değil de kardeş gibiydi çok şükür. Kızlarla konuşurken Atiye, Sevde'yi de çağırma teklifi edince tamam dedik. Arda'nın kız kardeşini tanıma fırsatımız olacaktı hem bu arada Atiye ile de görümce yenge muhabbetini açıp İsra ile ortalığı biraz karıştırırdık.

 

Bora'ya da mesaj atıp akşam kızlarla vakit geçireceğimizi Arda ve Yiğit ile buluşmasını istedim. Bana tamam diyerek akşam hep birlikte yemek yiyelim sonra erkekler çıkarız siz de evde takılın dedi. Esma geldiğinde mutfağa girip yemek yapmaya başladık Gözde de namaz kılıp yanımıza geldi ve birze yardım etmeye başladı. Akşama daha vardı lakin kızlar yavaştan gelmeye başlamıştı. Atiye yanında Sevde ile ellerinde pasta, kek ve börekle geldi.

 

İsra da Sivaslı olduğundan kendi yöresine ait yemekler yapıp getirdi, peskütan çorbası ve etli ekmek de gelince bize daha fazlasını yapmamak kalmıştı. Ben de Filistin'e özgü meşhur yemeğimiz olan maklube ve çok özlediğim falafel yapmıştım. Akşam olmak üzereydi namaz vaktinden önce yemeğimizi yiyip kızlarla sohbet başlayacaktık. Mutfakta işlerle uğraşırken bir yandan da sofrayı hatırlıyorduk. Gözde salata ile uğraşırken Esma da ayran yapıyordu diğer kızlar salonu erkekler için hazırlarken ben de mutfaktaki büyük masayı hazırlamaya başladım.

 

Biz ayrı yiyecektik en doğrusu buydu İsra çekiniyordu ve ben erkeklerle aynı masada yemem diyordu. Arda ve Yiğit yabancı olmasa da ayrı yememiz daha faydalı olacaktı. Kapı çaldığında kapıyı Atiye açtı oraya baktığımda Bora ve diğerleri geldiğini gördüm. Mutfağa gelip selam verdiler yemekleri servis etmek için Bora geldi hazırladığım tepsiyi alıp kendileri için hazırlamaya başladı. Bizim yemekler de hazırdı beklemeden yemeğe başladık. Herkes ayrı keyifliydi Gözde durgun görünse de belli etmemeye çalışıyordu.

 

Yemekten sonra bulaşıkları hızlıca halledip işleri bitirdik namazımızı da kılıp üst kata çıkacak vakit geçirecektik. Kapının sesiyle beklediğimiz kimse olmadığı için şaşırıp Bora ile bakışıp birlikte kapıya gittik. Kapıyı açtığımda çığlık atıp boynuna atlamam bir oldu. Muna ve Ameer karşımda duruyordu. Muna'ya sıkıca sarılıp sevinç yaşlarımı salarken Ameer şakayla karışık bana takılmayı ihmal etmedi.

 

"Beni özlemedin mi hain süt kardeş?"

 

Muna'yı bırakıp bu sefer sırık efendiye sıkıca sarıldım. "Sizin ne işiniz var burada bana da hiç söylemediniz geleceğinizi bilsem gelip sizi alırdım."

 

Ameer bana göz kırpıp, " Sürpriz yaptık fena mı oldu? Hem yeni haberlerle geldik ikimiz de artık burada İstanbul'da üniversite hayatımıza devam edeceğiz." dediğinde Muna'yı baktım.

 

Başıyla onaylayıp evet dedi. "Bazı durumlar vardı o yüzden mecburen kaydımı burda bir üniversiteye aldırdım Ameer de tek kalmamı istemedi o da kaydını aldırıp benimle geldi yoksa Muaz ile gelecektim ama onun da işleri vardı gelmesi zordu."

 

Onlarla salona geçip biraz sohbet ettik ailemden selamları vardı. Bora ayağa kalkarken elini Ameer'in omzuna indirip, "Aslanım biz çıkacağız kızlar yalnız kalacak bu gece hadi sende bizimle gel dolaşırız biraz."

 

Ameer gülümseyip ayağa kalktı Arda ve Yiğit de onunla iyi anlaşmıştı şimdiden iyi arkadaş olmuşlardı. Kapıya varıp çıkarlarken Ameer'in etrafa baktığını fark ettim. Dikkatimden kaçmamıştı üst katın merdivenlerine bakarken durdu yüzünü saran gülümseme normal değildi. Oraya baktığımda Esma da aynı şekilde Ameer'in gözlerine bakıyordu. Yüzü kızarmış sanki heyecanlı gibi görünüyordu utanmış olacak ki başını yere eğdi Ameer'e döndüğümde o da başını çevirip dışarı çıktı.

 

Aldım mı başıma belayı? Ameer zaten nişanlıydı evet evlenmeyi istemiyordu nişanı atacağını çoğu kez söylemişti fakat bu işin olmayacağını da biliyordum. Dayım Esma'yı vermezdi böyle bir evliliğe müsade etmezdi. ikisine de dikkatle bakmıştım gelip geçici bir heves gibi değildi bakışları, tam tersine aşk doluydu hasret doluydu. Ah sırık efendi senin yüzünden başım ağrıyacak şimdi.

 

Erkekleri gönderip kızlarla üst kattaki büyük odalardan birine geçtik yatsı namazından sonra rahat olmak adına başörtülerimizi açıp gündelik giyimimizle konuşup gülüşüp konuştuk. Saatler epey ilerlerken uykumuz geldiğinden kızlara ayrı odalar ayarlamaya başladım. Birden dışardan gelen seslerle ne olduğunu anlamak adına başıma örtümü alıp pencereyi açtım ay görmez olaydım.

 

Bora bağırıp duruyor Arda, Yiğit ve Ameer de onu zapt etmeye çalışıyordu. Salak Bora yine içmişti zil zurna sarhoştu sinirden delirmek üzereydim üzerime namaz elbisemi giyip hızlıca alt kata inmeye başladım. Diğer kızlar da üst başlarına dikkat edip ardımdan gelmeye başladı. Kapıya vardığımda çalmalarına fırsat vermeden kapıyı açtım. Bora sallana sallana ne dediğinin farkında bile olmadan şarkı söylüyordu.

 

"Düşmeye doyamadığım dipsiz kuyumsun. Kırılan hayallerimin baş rolü oldun. Seni affedecek yollar bulmaktan yoruldum. Seni ben gibi kim sever sanıyorsun."

 

Beni görünce açamadığı gözlerini kırpıştırıp bana iyice baktı. "Kapıyı dipsiz kuyum açmış ya." diyerek kahkahayla gülmeye başladı.

 

Arda'ya bakıp,"Ne olmuş buna içine Aleyna Tilki kaçmış, Bora bu şarkıları nerden biliyor bu ne hal?" diye serzenişte bulundum.

 

Arda mahçup şekilde dudağını büküp Bora'nın kafasına hafifçe vurdu. "Sorma yenge bir ara tuvalete gidiyorum diye ortadan kayboldu aradık durduk telefonu da açmadı sonunda barmen açtı yeri söyledi gidip aldık bu manyağı. İnan ki bizim bir suçumuz yok kendi gitmiş yanında da kimse yokmuş."

 

Arda'ya inanıyordum yalan söyler gibi durmuyordu. Hem diğerlerinin ne işi vardı öyle yerlerde üçü de temiz gençlerdi. Beyler içeri geçerken Bora kollarını omzuma dolayıp sallana sallana yürüyordu. Dur sen şimdi sana ne yapacağım diye içimden neler neler geçiyordu bir bilse. Salona geçtiğimizde kızlar da gelmiş Bora'nın bu haline şaşkınca bakıyorlardı. Bora beni kendine çektiğinde koluna yumruğumu vurup elinden kaçtım.

 

" Manyak mısın ne derdin vardı da yine o zıkkımı içtin?" diye bağırdım.

 

Bora sendeleyip durdu az kalsın düşecekti lakin toparlanıp gözlerini bir açıp bir kapattı. Kendinde olmadığı açıkça belli oluyordu. " Meryem bana kızdı. Mücahidem ne yapsam affedersin söyle önüne güller sereyim sevgilim..."

 

İsra dayanamayıp gülmeye başlığında bende bu salak haline güldüm sabah hiçbir şey hatırlamayacaktı ama şimdiki hali acayip komik duruyordu. Diğerleri de izlemeye başladı herkes Bora ne yapacak diye bekliyordu. "Ha ben biliyorum sana bir türkü söyleyeceğim, sende beni affedeceksin."

 

Konuşmasından sarhoş olduğu öyle belliydi ki saçma sapan konuşup duruyordu. Arda'ya yaklaşıp onu koltuktan zorla kaldırdı salonun ortasına gelip bağıra bağıra türkü söyleyip halay çekmeye başladı. İzzet Altınmeşe'nin Meryem türküsünü söylüyordu.

 

"Dama vurdum bir depik

Damın direği kertik

Dama vurdum bir depik

Damın direği kertik

 

Kız ben seni alırım le

Korkarım çoban öpük

Kız ben seni alırım le

Korkarım çoban öpük

 

Hele Meyrem meyrem meyrem

Kele meyrem meyrem meyrem

Eller kınalı meyrem de

Gözler sürmeli meyrem

Eller kınalı meyrem de

Gözler sürmeli meyrem

 

Dam başından pıtırak

Gelin kızlar oturak

Dam başından pıtırak

Gelin kızlar oturak

 

Oturmaktan ne çıkar le

Düğün edek kurtulak

Oturmaktan ne çıkar le

Düğün edek kurtulak

 

Hele Meyrem meyrem meyrem

Kele meyrem meyrem meyrem

Eller kınalı meyrem de

Gözler sürmeli meyrem

Eller kınalı meyrem de

Gözler sürmeli meyrem"

 

Artık delirme eşiğine gelsem de o kadar komikti ki hali herkes gibi bende dayanamıyıp gülmeye başladım. Arda da gülüyordu ama ne yapsın Bora kendinde değildi salonun ortasında halay çekiyordu meyrem meyrem deyip duruyordu. Yorulmuş olacak ki durdu kendini koltuğa atıp yine saçmalamaya başladı.

 

"Meyrem'im ay pardon Meryem'im nasıldı performansım iyi miydi? Güzel türkü söyledim mı?"

 

Gülmeyi bırakıp sakinleşmeye çalıştım. Sinirliydim ve bu hatasını ödemeliydi gülümseyip, "Evet ya çok güzeldi benim de sana bir sürprizim var görmek ister misin canım?" dedim.

 

Başını sallayıp, " Meryem bana sürpriz yapmış ne acaba siz biliyor musunuz? Söylemezseniz hepinizle küserim."

 

Mutfağa gidip elime oklavayı aldım ha bir de bu yeterli değildi kızlar da ardımdan gelip ne yapacağımı merakla bekliyordu. İsra tam da istediğim şeyi yapacak potansiyelde bir deliydi sürahiyi doldurup eline verdim.

 

"Bora'nın yüzüne suyu dök sonra olacakları izle."

 

Sinsice gülümsedi. " Tam adamını buldun kız, diğerleri olsa bunu asla yapmazdı ama ben görevlerime sadık bir askerim emredersiniz komutanım."

 

Gülmeye başladım bir dakkada sinirli olunmuyordu ya, ne çatlak bir kız bu İsra. Salona geçtiğimizde işaretimle İsra suyu Bora'nın yüzüne döktü. Bora irlilip bağırınca az da olsa kendine gelmeye başladı. Beni gördüğünde elimdeki oklavayla onu kovalamaya başladım.

 

"Dur kaçma çoktan hak ettin bunu, kaçma bak askerlerim var benim hepsi tutar seni bak."

 

Biz evin içinde birbirimizle kavga edip oradan oraya giderken herkes gülüyordu. Bir an Sevde gözüme takılmıştı elinde telefon Bora geldiğinden beri her şeyi kaydediyordu. Gülmekten yere yatacaktı resmen. Ameer yanıma gelip elimdeki oklavayı alırken ben hâlâ Bora'ya bağırıyordum. Evet çok gülmüştüm ama acayip derecede sinirliydim. Kendine geldiğinde bu saçma hareketinin bedelini ödetecektim.

 

Loading...
0%