@hayalperestyazar02
|
Keyifli okumalar oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
❤️❤️❤️
Bora'dan
Yine nefsime yenik düşüp alkol batağında kendimi buldum. Bana ne olduğunu anlamıyordum alkolü bırakmak için kendi kendime verdiğim sözleri bile tutamıyordum. Birden bire içime gelen beni dürtükleyen hislere engel olamayıp tekrar içmeye başladım. Ah akılsız başım, Meryem yine bana çok kızacaktı. Kavga edeceğimizden eminim. Çakır keyif olup elimdeki şişeyle nefessiz kalmışım gibi dışarı çıkmak istedim. Kalabalığın içinden geçip kendimi dışarı attım, şişeyi kafama dikip hafif soğuk esen rüzgarla gözlerimi kapattım.
Rüzgar şiddetli bir halde esmeye başlayınca gözlerimi açtım. Başım dönüyor olayları idrak edemiyordum sallanıp duruyordum ne söylediğimin farkında bile değildim. Karşımda biri vardı lakin kim olduğunu anlayamadım gözlerimi açmaya çalışıp garip görünen adama baktım. Onun da bakışları üzerimde geziniyordu. Bembeyaz bir cübbe vardı üzerinde yüzü güzel olmasına rağmen bana çatık kaşlarıyla öfkeli bir halde bakıyordu. Bu bakışlar beni oldukça korkutuyordu. Bana sanki beni öldürecekmiş gibi bakmaya başladı. En iyisi gece kulübüne geri dönmek diye düşünüp arkamı döneceğim sırada bana seslendi.
"Nereye gidiyorsun benimle konuşmayacak mısın?"
Ne demeye çalışıyordu ki? Zaten aklım yeterince bulanık, aman boş ver diye düşünüp adım attığımda biri omuzlarımdan şiddetli bir hamleyle tutup beni yere serdi. Yere düştüm, ne oluyordu böyle? Sarhoş halde dayak mı yiyeceğim diye kapattığım gözlerimi açtım. Nefes nefese kalmış şekilde korkarak bana öfkeyle bakan adama bakıyordum. Adam bana doğru eğilip tek koluyla sağ kolumu tutarak beni havaya kaldırdı. Ama bu nasıl olurdu imkansız gibi bir şeydi bu? Korkarak adama baktığımda gözleri gittikçe büyüdü.
"Bir daha o pis şeyi içmeyeceksin! Allah'a yönelip haram kılınana uzak duracaksın. Eğer bir daha içki içersen yine gelir bu sefer diğer kolunu da yakarım!"
Korkuyla başımı salladım, derin nefesler alıyordum, sonra beni bıraktı ve kulağıma çalınan sesler duymaya başladım. Başta anlayamadım çünkü sarhoştum sonra sesler yavaş yavaş anlam kazanmaya başladı.
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْاَنْصَابُ وَالْاَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerden ibarettir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.
اِنَّمَا يُرٖيدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَعَنِ الصَّلٰوةِۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُنْتَهُونَ
Şüphesiz şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?
Boğazıma bir şey oturmuş gibi yanmaya başladı. Adam hâlâ karşımda duruyordu ve bana son kez bakıp tuttuğu kolumu tekrar tuttu ve sıktı. Bu sefer farklıydı, ateşte yanıyor gibi büyük bir acıyla cebelleştim. Kolumu tutmaya çalışsam da tutamadım canım fazlasıyla yanıyordu adam elini kolumdan çekince acım birden bire dindi. Büyük bir çığlık atıp kolumdaki acıyla kalkmaya çalıştım lakin faydasızdı.
*************
Yaşadığım acı ve korkuyla büyük bir çığlık atarak gözlerimi açtım. Nefesim kesilmiş gibiydi, terlemiştim öyle ki su gibi olmuştum. Kalbim deli gibi atıyordu sanki hiç durmadan koşmuşum gibiydim. Benim uyanmamla Meryem de kalkıp gözlerini ovuşturdu. Kenime gelmeye çalıştım ne oldu bana böyle?
"Bora neyin var, ne bağırıyorsun? Sen iyi misin?"
Bakışlarımı ona çevirdim gördüğüm rüya boşuna değildi, bu bana büyük bir uyarıydı. Evet evet artık içki içmemem gerekiyordu gerçi nasıl başladım ne diye içiyorum ona da anlam veremiyordum ya neyse. Korkulu gözlerimi gördüğünde Meryem de korktu, elini koluma değdirdiği esnada tekrar aynı acıyı hissedip bağırdım. Meryem daha bir korkarak yutkunup kolumu sıyırmaya başladı. Kolumu tamamen açtığında eliyle ağzını kapattı.
"Bora koluna ne olmuş senin beş parmak iz var sanki yanmış gibi?"
Koluma baktığımda acıdığını hâlâ hissedebiliyordum. Rüyamda gördüğüm adam koluma dokunmuş bana büyük bir uyarı vermişti. Meryem'e durumu hızlıca anlatıp yerimden doğruldum hemen gusül abdesti alıp tövbe etmem gerekiyordu. Namaz kılmalıydım Kur'an'a sarılmalıydım. Her kul gibi ibadetlerimi eksiksiz yerine getirmek zorundaydım. Meryem anlam veremez bakışlarla beni izlerken hızlıca banyoya gidip gusül abdesti aldım. Yüce Allah bana bu sefer güç vermişti abdest alırken ne baş ağrısı çekmiştim ne de şeytanın beni kandırmak için fısıldayışını duymuştum.
Odaya geldiğimde hâlâ duruma anlam veremez bakışlar atıyordu. Dolaba yönelip üstümü giyinmeli ve namaza durmalıydım. Ben giyinmeye çalışırken elim ayağım titriyordu Meryem de bu arada tuvalete gitti. Seccadeyi serip uzun zaman sonra kendime gelip Allah ile en yakın olunan durumun lezzetiyle yandım. Aylar sonra alnım secdeye varmıştı, Rabbim beni huzuruna kabul etmişti ve ben Rabbime yakınlaşıp secdeye varmıştım. Öyle büyüyordu ki hislerim, öyle kendimden geciyordum ki hatalarım için kalbim sıkışıyordu bir yandan da seviniyordum sonunda Allah beni huzuruna kabul etti.
Sağımdaki ve solumdaki meleklere selam verip namazımı bitirdiğimde gözlerim bu denli heyecanlı bir ana dayanamadı. Hıçkırıklarım vücudumda her hücremi yakıp yıkarak dağıldı. Tesbih çekip duâma başladım. Ellerimi kaldırıp dua ettim. Tövbemi affedeci Allah'a sundum. Yaşlarla dolan gözlerimle yaşadığım bunca saçma olay için af diledim. Ne kadar da çok yanlış işler yapmıştım böyle? Meryem'i üzmüştüm bana baştan beri haram biriyle arkadaşlık kurmuştum ve sonunda Buse kaderimdeki kadını mücahidemi öldürme yoluna kadar ilerlemişti.
Şeytanın bana verdiği vesveseye nasıl da kanmıştı bu aciz bedenim. Namaz müminin miracı değil miydi? Miracıma ulaşmış olmanın mutluluğuyla kalbim ferahlamaya başladı. Namaz kılarken aldığım lezzetti tekrar hissediyor olmak bana verilen en büyük nimetti. Beni kötülüklerden kurtaran Rabbime binlerce kez şükürler olsundu. Titreyerek ağlarken Meryem yanıma vardı elinde Kur'an'ı Kerim vardı.
O kadar özlemiştim ki elinden alıp öpüp alnıma götürdüm. Meryem'in gözleri yaşlarla doldu yüzünde mutlu bir ifade vardı. Elimden Kur'an'ı alıp açtı ve okumaya başladı. Sesi öyle güzeldi ki mücahidemin dilinden Allah kelamını dinlemek kalbime ferahlık veriyordu. Uzun zamandır okumadığım için takip ederek okumaya çalıştım. Meryem okudukça unuttuğum ayetler zihnime dolmaya başladı. Meryem okurken bazen gözleri doluyor yaşlar yanaklarından süzülüp çenesine kadar ilerliyordu.
Önce Yasin Sûresini okudu ardından Mülk Sûresi, Bakara Sûresinden farklı ayetler okuyup Ayetel Kürsi ve en son 7 kez İnşirah Sûresini okudu. Meryem okurken sanki içimdeki kötülükler ölüp yok oluyordu. Meryem Kur'an okumayı devam ederken bende ağladım gözyaşlarımız bile birlikte süzülüyordu. Bitirdiğinde sanırım bir saatten fazla süre böyle kalmıştık dudakları kurumuş olsa da döktüğü gözyaşları benim gibi Allah'a yakınlaştığını gösteriyordu. Kur'an'ı Kerim'i kapatarak üç kez öpüp alnına hafifçe bastırdı. Sonra bana da yapmam için gülümseyerek Kur'an'ı uzattı. Elime alıp öpüp alnıma bastırdım sonra iman tahtası denilen göğsümün tam üzerine tutup sıkıca sardım. Meğer ne kadar da çok ihtiyacım varmış.
Meryem'e Kur'an'ı uzattığımda eline alıp yerine indirdi. Yanıma oturup elimi tuttuktan sonra bana sarıldı. Baş örtüsüne bir öpücük bırakıp yüzünü kendime çevirdim. Sevinçten ağlıyordu sonunda beni böyle gördüğü için gözleri mutluluk yaşları döküyordu.
"Ağlayacaksan hep böyle sevinçten ağla mücahidem."
Ellerini yüzüme indirip ona yaptığım gibi sakallı yüzümü okşadı.
" Ben rüya görmüyorum değil mi? Sen gerçekten namaz kılıp tövbe ettin. Beni Kur'an okurken dinleyip ağladın. Bora'm, mücahid yüreklim dualarım kabul oldu seni ilk tanıdığım zamanki haline döndün."
Yanaklarından süzülen yaşları parmaklarımla silip biricik eşimin yanağını öptüm.
" Özür dilerim mücahidem dün seni yine üzdüm yine sözümü tutamadım. Allah'a söz verdim bundan sonra ağzıma dahi sürmeyeceğim."
Meryem de yanağımı öpüp avuçlarıyla sakallarımı karıştırdı. " Allah'a söz veren tövbe eden eşime nasıl olur da kızabilirim ki? Geçmişte yaptığın şeyleri unuttum bile Rabbim kalbine Allah aşkını daha da çok versin, versin ki evimizde huzur olsun. Bora'm bir daha özür dileme sadece ibadetlerini yerine getir ben senden razıyım Allah da senden razı olsun."
Güzel yüzüne bakıp hafifçe gülümsedim, bakmaya doyamadığım yüzü bana daha da güzel geliyordu artık. Başını omzumun üzerine indirip gözlerini kapattı. Bende ona uyup gözlerimi kapattım eşimle birlikte aldığım ibadet lezzetiyle kalbim Meryem'im gibi yandı.
*************
Meryem'den
Huzur sevdiğim adamın kalbinin Allah'a yönelmesiydi. Huzur cenettimin kapısının beni cenettine çağırmasıydı. Sonunda Umeyr Bora'm kötü alışkanlıklarını bırakıp namaz kılmaya başladı. Ben Kur'an okurken beni dinleyip benimle birlikte ağladı. Dün gece sarhoş halde geldiğinde ona öyle kızmıştım ki ama kendinde değildi yapacak bir şey de yoktu. Ameer'in yardımıyla onu odaya getirip banyoya soktum banyosunu bile ben yaptırdım öylesine sarhoştu.
Üstünü giydirip yatağa zorlukla götürdüğümde başını yastığa koyduğu gibi uyudu. Bora uyuduktan sonra ağlayarak dua etmeye başladım. Kalbim öyle yanıyordu ki öyle sıkışmıştı ki sanki boğazımı sıkan biri vardı. Kızlar da Bora eve gelince gitmeyi uygun buldular. Sevde, Atiye ve İsra, Arda ve Yiğit yardımıyla evlerine giderken Esma ve Muna bizde kaldı. Gözde zaten odasına geçmişti Ameer ise Yiğit ile gidecekti otele gitmesine izin vermediler Allah razı olsun. Bora'nın arkadaş konusunda şanslı olduğu gibi bir gerçek vardı.
Arda ve Yiğit aslan gibiydi ne derdim olsa yetişeceklerine emindim. Bora ile kardeş gibiydiler aralarına Ameer de girecek gibiydi. Bora geçmişiyle yüzleşiyor pişman olduğu hallerine üzülüyordu. Bir süre yalnız kalmak isteyince odadan ayrıldım kızlar uyanmış mı diye bakmak istedim bu güzel haberi paylaşmak istiyordum. Gözde'nin odasına gideceğimde kapının aralık olduğunu fark edip odaya baktım Gözde beni gördüğünde gel diyerek gülümsedi. Muna ve Esma da uyanmış Gözde ile yatakta oturup konuşuyordu.
Yanlarına gidip olanları anlattım. Esma öyle sevindi ki inanamayıp Bora'ya bakacağını söyledi. Yanlız kalmak istiyor desem de dinlemedi gidip bakıp döndüğünde onun da gözleri yaşlarla doluydu. Kızlar çok şükür deyip benim mutluluğumu paylaştılar. Aşağıya inip kahvaltı hazırlayalım diye konuştuk. Birlikte mutfağa gidip kahvaltı hazırlamaya başladık Muna Gözde ile mutfakta yemeyi uygun bulup Esma da bizimle yiyecekti. Sofrayı hazır ettiğimizde Bora elindeki telefonuyla merdivenlerden inmeye başladı.
Yanıma geldiğinde bana bir haberi var gibiydi. " Mücahidem daha önce bahsetmiştim ya önemli bir anlaşma için Antalya'ya gidiyorum tahmini bir ay kadar kalabilirim."
Gülümseyip, " Hayırlısı olsun sağ salim gidip gel." dedim.
Bora uzun süre beni tek başıma bırakmak istemiyordu her şeyi geçtim kendine yeni yeni gelmişti. Korkuyordum ya yine içerse diye ama Allah'a söz vermişti bu aklıma gelince korkum azalıyordu. Bora'yı özleyecek olsam bile zaman çabuk geçerdi bir bakmışım işlerini halletmiş dönmüş diye düşünüp kendimi teselli etmeye çalıştım.
Sofraya geçip kahvaltı yapmaya başladık. Esma abisine takılıp dururken Bora öylesine mutluydu ki keyfini hiçbir şey kaçırmıyordu. Muna ve Gözde mutfakta kahvaltı yaparken kapının çalınma sesiyle kim geldi diye düşündüm birini beklemiyorduk. Bora kalkıp kapıyı açtı bazı sesler duyunca bende ayaklandım. Kapıda kumral tenli siyah saçlı gayet yakışıklı uzun boylu biri vardı içeri geçmek istiyordu lakin Bora ile kavga ediyor gibiydi. Beni görünce bana seslendi.
"Meryem ne olur sen izin ver içeri geçmem lazım Gözde ile konuşmalıyım çok önemli."
Bana biraz tanıdık gelse de nerede gördüğümü düşünmeye başladım. "Sen kimsin sanki görmüş gibiyim ama nereden çıkaramadım? Hem Gözde'yi ne yapacaksın sen?"
Bora'dan fırsat bulup içeri geçmeye çalıştı ama olmuyordu. " Meryem ben komutan Yosef'in arkadaşı Benjamin. Buraya Gözde ile ilgili bazı önemli bilgiler için geldim ne olur dinleyin beni çok kalmayacağım."
Bora'nın önüne geçip koluna asıldım. İçeri geçmesi için izin vermesini istedim, Bora güvenmese de benim hatrıma girmesine izin verdi. Benjamin adetlerimizi bildiğinden ayakkabılarını çıkartıp içeri geçti. Muna ve Gözde sesleri duyup salona gelmişti. Benjamin, Gözde'yi görünce ona doğru adımlayıp tam karşısında durdu.
"Merhaba buraya bunun için gelmek istemezdim lakin bunları bilmek zorundasın bende yeni öğrendim ve seni uyarmak için geldim."
Muna tanıyor gibiydi çünkü Benjamin ona baktığında konunun kendisiyle ilgili olduğunu düşünmüş olacak ki başını eğip yaşlarını saklamaya çalıştı. Muna'nın sakladığı bir şey mi vardı Benjamin ile ne ilgisi olabilirdi? Bora ile odaya geçip Benjamin' e oturmasını söyledik. Tekli koltuğa oturup konuşmaya başladı.
"Geçmiş olsun durumundan yeni haberdar oldum. Bak Gözde biliyorum çok kötü olaylar yaşadın bebeğini kaybettin ama Uriel ile ilgili bu gerçekleri bilmek senin de hakkın. Bunları sana eğer karşına bir daha çıkarsa tedbirli ol diye söylüyorum."
Bebek meselesinden neden bahsetmişti ki? Muna ve Esma bunu bilmiyordu Gözde ağlamaya başlarken ikisi de ona sarılıp teselli vermeye başladı. İşte benim canlarım yargılamak yerine yanında oluyorlardı. Kimseye söylememiştik bebek durumunu sadece Arda, Yiğit, ben ve Bora biliyorduk diğer kızların da haberi yoktu hastalandı bizde kalıyor diye biliyorlardı. Benjamin başını geriye yaslayıp aklını toplamaya çalıştı. Gözde'ye üzüldüğü her halinden belliydi.
"Gözde, özür dilerim niyetim seni üzmek değildi. Bir iş için Uriel'i izlemeye başladım, onunla ilgili bilgi toplarken seninle hastaneye gittiğini öğrendim işin ne olduğunu merak edince olayları da öğrendim. Uriel tam bir şerefsiz benim de haberim yoktu meğerse evliymiş 8 yaşında bir oğlu ve 7 yaşında bir kızı varmış. Eşi de kendi gibi yahudi biri ve şimdi 8 aylık hamileymiş seninle evlenme niyetinin olmamasının nedeni bunlardı. Bir oğlu daha olacakmış ve senden olan bebeğin kendisine ayak bağı olacağını düşünüp öldürmeye karar vermiş. Eğer inanmıyorsan elimde kanıtlar var ses kayıtları ve kamera görüntüleri mevcut."
Gözde hıçkırıklara boğulurken Bora Benjamin'i sorguladı. " Bu kadar şeyi nasıl öğrendin ne iş yapıyorsun sen?"
Benjamin hafifçe sırıttı. "Bana bak beni sorgulamaya kalkma senin telefonunda ne var ne yok hepsine sızabilirim ele geçirmem benim için zor olmaz. Sizde hacker deniyor ya ona benzer bir işim var diyelim. Detaylı söylemem doğru olmaz."
Bora da şaşırıp bana boş boş baktı. Yahudi birinden bunu beklerdim aslında bir de konu Yosef ise. Yosef her türlü eğitimi almış biriydi arkadaşı da keza kendi kadar tecrübeli ve eğitimli olmalıydı. Gözde hıçkırıkları arasından, " Bebeğimi öldürdü katil o." deyirek koşarak üst kata çıkmaya başladı. Benjamin söylemesi gereken ne varsa söylemişti bunun bilinciyle ayağa kalkıp Bora'ya elini uzattı fakat Bora tahmin ettiğim gibi o eli tutmadı.
"Ben düşmanımla el sıkışmam." dediğinde Benjamin'in yüzünün düştüğünü görmek yüzümü gülümsetmeye yetmişti.
Benjamin ise hiç bozuntuya vermeden elini indirip meydan okur bir tonda son sözlerini söyledi.
"Beni bugün düşman olarak görüyorsun fakat ilerde dostun olmayacağımın bir garantisi yok."
Bu sözleri söylerken sırıttı, Bora ise kaşlarını çatıp cevap vermedi. Benjamin gidince Bora sinirle bağırdı.
" Bu adam neden bu kadar yakışıklı yeminle sinirlerim bozuldu."
Elimde olmadan kıkırdamaya başladım. Haklıydı evet ama tavrı garipti. Bana baktığında hâlâ kaşları çatıktı ne oluyordu kocama acaba?
"Sen şimdi sırf yakışıklı diye mi sinir oldun adama yani?"
Oflatarak, " Evet adam İtalyan mankenlere benziyor sanırım kendimden yakışıklı birine tahammülüm yok bunu anlamış oldum."
Yanına gelip gömleğinin yakasından her iki elimle hafifçe tuttum. " Bir kere senden yakışıklı değildi, hem senden yakışıklı olsa bile ne fark eder sen sevdiğinle değil misin? Kendini bu kadar beğendiğini bilmiyordum narsist biri gibi değilsin ama..."
Erkeksi bir sesle gülmeye başlarken hafifçe sırıttı. Ay adamım benim eski haline dönünce daha bir yakışıklı olmuştu sanki. " Yok narsist değilim bunu en iyi sen biliyorsun. Ben herkes gibi Allah katında bir hiçim, kendimi beğenmiyorum üstünlük taslamak gibi bir huyum da yok Elhamdullilah. Ne bileyim sevmedim o adamı, sinirlerim bozuldu. Yahudi değil de Müslüman olsaydı belki sevebilirdim sempatik birine benziyor ama ben o yahudiyle dost olmam olamam o yüzden el sıkışmadım çünkü ben de bir Filistinliyim."
Gözlerimi kapatıp onu onayladım Filistinli yarimin elini tutup Gözde'nin yanına gitmek için izin istedim. Bora başını sallayıp beni onayladı onun da işleri vardı bedelli askerlik yapacağı yer belli olmuştu. Bir süre uzağımda olacak olması beni üzse de yapacak bir şey yoktu. Gözde'nin odasının başına gelirken Buse'ye hazırladığım oda gözüme değdi. Bavulu hâlâ odadaydı ve gelip almamıştı, gündersem mi diye düşündüm lakin karışmak da istemiyordum. Elbet birini gönderir eşyasını aldırtırdı beni de ilgilendirmiyordu zaten.
Gözde'nin yanına gidip onu sakinleştirmeye çalıştık Muna ve Esma'nın da olayı duyması onu üzmüştü. Kızların bunları öğrenmesini istemiyordu kendisinden uzak durup yargılayacaklarından korkuyordu. Oysa ki bizim kızlar böyle değildi günahından tövbe ettiyse geçmişi kendisini ilgilendirirdi. Allah ile kul arasına girilmezdi. Allah günah işleyip tövbe eden kullarını affedeceğini söylüyorsa bizim bunu yargılamak gibi bir niyetimiz dahi olamazdı. Gözde ile konuşup o pislik Uriel'in yaptığı hiçbir şeyin yanına kalmayacağını Allah'ın zalimler için büyük bir azap hazırladığını söyledim.
" Bak Gözde dünyada zalimlik yapanlar elbet cezalarını çekecektir bu dünyada da olabilir ahirete de saklanabilir en doğrusunu en hakkaniyetli olanı Allah Celle Celaluhu bilir. Beni düşün vatanımı düşün Allah bize Yahudilerle bir savaş olacağını Peygamber Efendimiz (s.a.v) aracılığı ile bildiriyor ve bu savaşı Müslümanlar kazanacak bu bize verilen bir vaad. Elbet kıyametin bu alameti de gerçekleşecektir peki benim ülkemde çektiğim zulüm neden bu kadar uzuyor olabilir? Bu durum devam ediyor diye pes mi etmeliyim yoksa Allah'ın vaadine inanıp o güne kavuşmayı dileyerek savaşmalı ve vatanımı korumaya mı çalışmalıyım? Eğer kaçmış olsaydık vatanımıza sahip çıkacak kimseyi bulamazdık, belki Mescid-i Âksa bile tamamen Yahudilerin eline geçerdi fakat az bir nüfus bile olsak ölüm pahasına o günün gelmesini bekliyoruz. Hepimiz biliyoruz ki bir gün Filistin kurtulacak bir gün Mescid-i Âksa kurtulup tamamen Müslümanların olacak. İbrahim Sûresinin 42 ve 43. Ayetleri buna bir delildir. Zalimler elbet cezalarını çekecektir.
وَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَؕ اِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فٖيهِ الْاَبْصَارُۙ
مُهْطِعٖينَ مُقْنِعٖي رُؤُ۫سِهِمْ لَا يَرْتَدُّ اِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْۚ وَاَفْـِٔدَتُهُمْ هَوَٓ
Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.
Başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.(İbrâhîm Suresi - 42-43 )
Şimdi beni daha iyi anlıyor musun? Kendine gelip geçmişini bir kenara bırakıp geleceğine daha güzel bir yön vermek istiyor musun? Ağlamak çözüm olsaydı ben her zaman ağlardım ama biliyorum ki hayata devamlı ağlamak için gelmedik. Gözümüzdeki yaşlar dünya için değil Allah için akmalı hatalarımıza pişman olup tövbe etmeli ve daha iyi bir kul olmaya çalışmalıyız."
Gözde sözlerimi bitirince bana sarılıp ağladı ve toparlanmaya başlayıp, " Abdest almalıyım namaz kılıp okula gitmeliyim işime dönmeliyim artık kendime gelme zamanı geldi. Meryem iyi ki varsın sen olmasan belki de ben canıma kıyardım."
Saçlarını okşayıp kaşlarımı çattım. " Deme öyle canı veren Allah'tır ancak Allah alır böyle düşünmüş olman bile çok kötü bir halden kurtulduğunun işareti. Şimdi iyi bir Müslüman ol ve Allah'ı hoşnut etmeye çalış."
Gözde bana tekrar sarılırken Muna ve Esma da bana sarıldı. Arkadaş değil de güzel kardeşlere sahiptim bunu bir kez daha anladım.
**************
Gözde'nin işe ve okula tekrar dönmesiyle toparlanma süreci daha da hızlanmaya başladı. Ev konusunda yanımızda kalmasını istesem de bize yük olduğunu düşünüp ev arama telaşına girdi. Bunları konuşurken yanımızda Atiye de vardı ve kendi evinde kalabileceğini söyledi. Atiye'nin ailesi İstanbul'daki işlerini toparlayınca memleketlerine Zonguldak'a dönmüşler burada da evleri dükkanları varmış. Dairelerden biri boşalınca Atiye de üniversite için İstanbul'a gelince ailesi kendi evlerinde kalmasını istemiş.
Ev arkadaşıyla kavga ettiğinden yabancı biriyle kalmak istemiyordu Gözde ile anlaşıyor olmaları güzeldi. Muna bunu duyunca çekinerek ev aradığını uygun görürse kirasını verip kalmak istediğini söyledi. Atiye sevinçle Muna'yı da kabul etti tabi kira almayacak sadece mutfak giderleriyle diğer harcamalara ortak para vereceklerini söyledi. İsra durmadı tabi buna bile takılıp Atiye'yi kızdırmayı başardı. Deli kız işte aklı bir karış havada Sivaslı bir deli kızdı bizim İsra.
Kızlarla okula yakın olan kafede otururken Sevde yanımıza gelip yanıma oturdu. Hepinizle selamlaşıp telefonunu eline aldı. Atiye çağırmıştı Sevde de dünden razıydı bizim gibi her kafaya uygun kızları bulmuş kaçırmıyordu tabi. İyi arkadaş olmuştuk Sevde de Arda gibi şakacı, tatlı ve sempatikti. Telefonuyla bir şeylere bakarken bana döndü.
"Canım benim, Bora abim neler yapmış görmek ister misin? Ay günlerdir açıp açıp kahkaha atıp gülüyorum." diyerek telefonun ekranını bana çevirip videoyu açtı.
Bora'nın sarhoş hâlde saçmalaması, ardından benim onu oklavayla kovalamam. Kendimi öyle izleyince beni de bir kahkaha bastı. Ah Sevde nasıl akıl edip de çekmiş bunları? Diğer kızlar da gördüğünde o günü tekrar anımsayıp güldük. Benim için en güzeli o günün sabahıydı çünkü Bora o günün sabahında içkiye tövbe edip namaz kılmaya başlamıştı. Çok şükür günlerdir benimle namaz kılıyor Kur'an okumaya bile başlamıştı. Günden güne daha iyi bir Müslüman olma yönünde ilerliyordu.
Kızlarla gülüşüp durduktan sonra Sevde videoyu bana gönderip sildi. Eee pek tabi kocamın rezilliğini başkaları görsün istemiyordum. Eminim ki Yiğit ve Arda bunları görmüş fakat Bora'ya söylememişti yoksa Bora kesin bahsederdi. Eve keyifle gittikten sonra odama gidip üstümü değiştirdim mutfağa inip yemek yapmak istemesem de açlık büyük bir imtihandı Bora gelince yemeksiz karşılamak olmazdı. Canım eşim doğru yoldan ayrılmasın yeter ben her zorluğa katlanırdım. Eminim ki Bora da benimle bu zorluklara severek katlanırdı.
Sabahtan buzdolabına attığım tavuğu çıkartıp çözünmüş mü diye baktım. Evet buzlu değildi, işte pratik olmanın faydaları. Tencerede kaynayan suya tavuğu ekleyip pişmesini bekledim. Yanına pirinç pilavı yapacaktım tavuğu da didikleyip yağda kızartınca üzerine ekleyecektim. Bora yağı fazla olmasın deyip duruyordu ona göre yapıyordum. Yaptığım yemekleri seviyordu, aslında vatanımın yemeklerini yapardım da bazıları vakit alıyordu benim de okulum derslerim derken yapma fırsatım haliyle olmuyordu.
Neyse karnımızı doyursun da yarına başka bir şeyler yaparız diye düşünüp radyoyu açtım. Açmamla gözlerimin dolması bir oldu Arap kanallarına ayarlıydı ve çalan şarkı beni çocukluğuma götürdü. Sevgili babam anneme bu şarkıyı söyleyip evin içinde onunla dans ederdi ben ve kardeşlerim de onları gülerek izlerdik sonra babam bizi çağırıp şarkıya eşlik ederdik. Babam her ne kadar dışarda şarkı söylemese de evde bizi mutlu etmek için bazen söylerdi özellikle annemi sevindirmek için çokça yapardı bunu.
Müzik bitip şarkı başlarken bende salata malzemelerini dolaptan çıkartıp yıkamaya başladım. Eski şarkılar daha samimi daha güzeldi sanki bir de bana babamı hatırlatması yüzümde buruk bir gülümseme oluşturuyordu. Hatırlayacağım bir babamın olması ne güzeldi babasını hiç görmemiş onunla vakit geçirmemiş nice çocuk vardı. Bende yetim kalmıştım belki ama olsun Allah'ın yazdığı olur babamın ömrü bu kadarmış en güzeli de şehitlik mertebesine yükselip şehadet şerbetini içti, bundan daha güzel ne olabilirdi ki? Şarkının başları Türkiye'de uzun hava denilen türe benziyordu.
Denizi yararak yola çık, ey mektup Sevdiğime selam söyle, ey mektup Korkarım, korkarım, uzağa gideceksin ey mektup Ve unutacaksın bizi uzun bir süre
Ve anlat ona, hallerimi Ve anlat ona, hallerimi Ruhum ona bir hayli hasta...
Es rüzgâr onun diyarına es Sevdiğime selamımı söyle Ve anlat ona, hallerimi Ve anlat ona, hallerimi Ruhum ona bir hayli hasta
Ey rüzgâr, dağların üstünden es Ulaşman bir gün sürsün istemem
Ona de ki: Onu bekliyorum, usanmadan, yorulmadan oturup sabrediyorum
Ve anlat ona, hallerimi Ve anlat ona, hallerimi Ruhum ona bir hayli hasta
Ey rüzgâr onun diyarına es Sevdiğime selamımı söyle Ve anlat ona, hallerimi Ve anlat ona, hallerimi Ruhum ona bir hayli hasta
Fahd Ballan Suriyeli popüler bir şarkıcı ve oyuncudur. 1933 yılında doğmuş ve 1960lı yıllarda Halep, Şam ve Beyrut'ta en popüler şarkıcısı haline gelmiştir. 1997 yılının Aralık ayında vefat eden Ballan'ın şarkıları halen Suriye başta olmak üzere bölge ülkelerde dinlenmektedir.
Şarkıya eşlik ederken şarkının bitmesiyle dudak büküp radyoyu kapattım telefonumu elime alıp internetten Fahd Ballan, Vaşrah Leha yazıp çıkan şarkıyı açtım. Ve tekrar çalındı kulağıma o tanıdık melodi. Şarkıyı söylerken salatayı da yapıyordum keyfim yerindeydi kenara ayırdığım pirinçleri de yıkamam gerekiyordu. Elimi yıkayıp onu da halledeyim dediğimde belime dolanan elle irkilip arkama baktım.
Bora kollarını bana dolayıp beni kenisine çevirdi. Videoyu durdurup gülen yüzüyle çarpık sekilde gülümsedi. "Güzelim sen böyle şarkılar dinliyor muydun?"
"Yok ben sadece Türkçe şarkı dinliyorum. Ay Bora şaka mısın babam Arap unuttun mu? Haliyle Arapça şarkıları da dinledim ve dinliyorum ayrıca bu şarkıyı babam anneme söylerdi, babamın sesi çok güzeldi."
Gözlerinde saklı iki damla yaş yakışıklı yüzüne süzülürken acımı hissettirmemek adına gülümseyip yaşlarını sildim. "Bora yapma böyle ben üzülmüyorum artık babam şehit oldu, benim mutlu olmamı isterdi."
"Yok mücahidem babanı hatırladım şehit olmadan önce Türkiye'ye gelmişti ben o zamanlar 20 yaşındaydım üniversiteye gidiyordum babanla o zaman karşılaştım uzun uzun benimle konuştu öyle babayiğit öyle temiz biriydi ki gözümde öyle büyüdü ki gıpta ettim doğrusu. Hatta senden bahsetti bana dedi ki kızım senin gibi temiz biriyle evlensin çok isterim bende utandım ama ses etmedim."
"Ne, nasıl yani, sen babamla tanışmış mıydın? Ne konuştunuz, benimle ilgili başka ne dedi?"
"Sakin ol mücahidem, tek kızım var bana bir şey olursa ardımda Meryem'im kalacak diye korkuyorum benim yokluğuma dayanamaz, bana çok düşkün demişti."
Doğruydu kardeşlerimin arasında babama en düşkün olan bendim. Belki de kız çocuğu olmamdan kaynaklanıyor olabilirdi. Babam gidince hepimizde bir burukluk olsa da zamanla alışmaya çalıştık, başka çaremiz yoktu zaten. Tutamadım, gözümde biriken yaşlar yanağıma süzülürken Bora yaşlarımı silip videoyu tekrar başlattı. Ocağın altını kısarken ben ona laf yetiştirme derdine düşmüştüm bile.
"Bora ne yapıyorsun yemek yapıyordum, akşama yetişmeyecek dur?"
Tabi ki sözlerim faydasızdı Bora beni dinlemeyip beni salona götürdü şarkıyı kendi de söyleyip babamın anneme yaptığı gibi benimle dans etmeye başladı. Babamla yaşadığım anılar bu şekilde tekrar yaşanmaya başladı. Bir kez daha Bilal El Hatib kalbime özlemini ekip rüzgarını estirip gitti.
**************
Bora'nın iş için gitme vakti gelmişti kalbimde büyük bir burukluk olsa da zaman geçtikçe eskisi gibi ibadetlerine özen gösteriyor olması beni mutlu ediyordu. Bora'nın ailesi bizim evde toplanmıştı hep birlikte onu uğurlayacaktık. Bora elinde telefonu dururken arama geldi merakla pencereye dönüp bakarak telefonu açtı.
"Ne oldu Cihan abi sıkıntılı bir durum mu var?"
Cihan abi kapıda bekleyen korumalardan biriydi. Son zamanlarda riskli bir kaç işe girince evi de koruması için bazı korumaları görevlendirmişti. Cengiz abiyi dinledikten sonra sinirle bir nefes verip, " Tamam al içeri ama hemen çıkacak, zaten bizim de çıkmamız lazım vaktimiz yok."
Telefonu kapatınca ona doğru adımlarım kolunu omzuma indirip baş örtümün üzerinden öptü. " Mücahidem kızacaksın ama dışarda da olay çıksın komşular şikayet etsin istemedim, Buse gelmiş bavulu buradaydı onu alıp gideceğini söylemiş bende tamam dedim."
İsmini duymamla kaşlarımı çatıp yüzüme öfke dolu bir ifade takınmam saniye sürmemiştir sanırım. O kadar zaman geçti neredeyse bir ay oluyor ama Buse hanım Bora iş için Antalya'ya gideceği gün bavulu aklına geliyor. Ağzımı açıp çemkirmeme fırsat kalmadan kapı çalındı, Esma içeri geçip aşağıda bekliyoruz hadi çıkalım derken neyse diyerek Buse pisliğini yok saymanın en güzel hareket olduğuna kanaat getirdim. Görmezden gelmek en iyisi olacaktı.
Bora bavulunu tutarken bende küçük çantamı alıp Bora ile aşağıya indim. Merdivenlerin başında Buse ile karşılaşmış olsak da görmezden geldim Bora ise ona taraf asla bakmadı. Onu bildiğin yok saydı. Bavulu zaten kaldığı odadaydı. Fatih dayım bizi görünce yanıma çağırdı ikimizin de omuzlarına kolunu indirip güzel cümleler kurdu.
"Bora'm yavrum sağ salim git gel inşeAllah. Aklın bizde, Meryem'de kalmasın kızım benimle gelecek dayısının yanında kalacak. Canım yavrularım siz mutlu mesut olun yuvanıza hayırlısıyla kurun bizim en büyük dileğimiz bu. İkiniz de benim canım kanımsınız."
Bora babasına sarılırken bende arkamı döndüm. Baba ve evlat sarılmaların beni her zaman ağlatmaya yetiyordu. Babam varlığıyla yanımda değildi belki ama biliyorum ki yanımdaydı şehitler ölmezdi onlar sevdiklerini ziyaret edebilirdi. Babam yanımdaydı ve ben bir gün babam gibi şehit olup ona kavuşacaktım. Dayım bana seslenip beni de kucaklayınca zor tuttuğum yaşlar sessizce salınıp gitti.
Bahar yengem ve kızlar hazır bekliyordu çıkacağımız sıra Bora Buse'nin evde olduğunu söyledi o çıksın öyle gidelim dedi lakin Fatih dayım hemen çıkalım geç olacak dediğinde korumaları uyardık Buse bavulunu almış mi kontrol edin diye üst kata gönderdik. Koruma bize seslenip tuvalete girdiğini birazdan çıkacağını söyledi. Pek umursamayıp evden çıktık. Bora korumalara da evden hemen çıksın diye defalarca emirler verdikten sonra dışarıda beklemeye başladık.
Sevdiğimden ayrılırken bir süreliğine ayrılacak olsam da sulugöz bir Meryem olup ağladım. Mücahid yüreklim bana sıkıca sarılıp kokumu haps etmek ister gibi içine çekti. Hepimizle vedalaştı ayrılırken kulağıma fısıldadı. Bana bir söz verdi peki tutabilecek miydi?
"Mücahidem bekle beni gül yüzlüm işlerimi halledip döneceğim inşeAllah. Ben dönünce artık aramızda hiçbir engel kalmayacak."
Ne dediğini anlasam da gülümsedim bende kulağına fısıldadım. " Umeyr'im ne yapalım gülü seviyorsan dikenine de katlanacaksın."
Yeşilleri ışık saçarken bir taraftan buruk gibiydi. Bavulunu yerleştirmiş arabasına bilecekti. Herkeste ayrı bir heyecan ve hüzün vardı. Bora'nın bindiği araç yola çıkarken ardından yaşlı gözlerle baka kaldım. Her ne kadar çok beklemeyecek olsam da onu şimdiden özledim.
*********
Yüzümde eşsiz bir gülümseyle bizim evde hazırlıklar yaparken Arda ve Yiğit gidip Bora'yı alacak beraber eve geleceklerdi. Bora aracını bozmuştu tamire vermişti bir arkadaşı getirecekti. Bora da uçakla geliyordu. Bora'yı aradım ama ulaşamadım sanırım hâlâ uçaktaydı. Arda'yı aradım şükür ki açtı. Bora'nın uçağının inmek üzere olduğunu ve beklediklerini söyledi. İçim ferahlamış şekilde beklemeye başladım. Aradan bir saatten fazla zaman geçmişti şimdiye gelmeleri lazımdı aslında ama belki yolda bir sorun olmuştur geç geliyorlardır diye düşünmeye başladık.
Esma ve Fatih dayımın evindeki çalışan kızlar mutfakta yemekle uğraşırken Esma'nın zoruyla üst kata çıktım. İlla hazırlanmam lazım zaten üstüm uygundu ama Esma özenli olamamı istiyordu. Odaya geçip en güzel elbisemi giydikten sonra üzerine feracemi giyindim. Arda ve Yiğit gelince feracesiz evde durmam doğru olmazdı.
Heyecanım tavan yapmıştı sevdiğim adam işlerini halletmiş evine dönüyordu. Allah'a bin kere şükürler ettim. Elime telefonumu alıp Bora'yı aradım ama bu sefer meşguldü biriyle konuşuyordu. En azından biriyle konuşuyor birazdan gelir diye düşündüm. Elimde telefonla inmeye devam ederken dayımı gördüm elinde telefonuyla konuşuyordu elleri titriyordu ne oluyordu öyle? Merdivenlerden inerken Fatih dayımın sesiyle ne olduğunu anlamaya çalıştım.
"Arda oğlum geliyor musunuz yolda mısınız?"
Sessizlik, dayım neden susup kalmıştı öyle? Yutkundum dayımı izlemeye başladım.
"Na- na- nasıl olur Bora'm oğlum iyi mi?"
Adımlarımı hızlandırdım, çabucak yanına vardığımda çoktan ağlamaya başladığını fark ettim. Bahar yengem aceleyle telefonu eline alıp ne olduğunu sorduktan sonra hıçkırıklara boğuldu telefonu düştü elinden ve düşüp bayıldı.
"Oğlum..." diye bağırdı.
Attığı çığlık yüreğimi delip geçti zaten dolan gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı bile. Bora'm ölmüş müydü? Düşünmek bile istemiyorum yok yok olmazdı değil mi? Yanlış anladılar değil mi? Ne olur ona bir şey olmasın ne olur? Karşısında durduğumu bile fark etmemişti. Titreyen ellerini tuttum nefeslerim hızlanmaya beni deşip geçmeye başladı. Acının en büyük derecesi sardı beni.
Kaybetmek...
Olmazdı babamın ardından bir sevdiğimi daha kaybetmek bitirirdi beni. Sevdiğim adam gitmezdi benden gidemezdi. Dilinden kötü bir cümle duymamak için canımı bile verebilirdim.
"Dayı ne oldu anlat, Bora'ya bir şey mi oldu?"
Acıdan ve endişeden sesim yüksek çıkmıştı. Başını kaldırdı bana baktı gözleri yüzüme kaydı. Üzülmemden endişe ediyordu farkındaydım. Ona beklenti dolu bakışlar atarken aralandı dudakları.
"Bora kaza geçirmiş ameliyata almışlar." dediğinde dizlerimde derman kalmadı, acıyla bir çığlık atıp dizlerimin üstüne çöktüğümde başıma gelebilecek en büyük imtihanla karşı karşıya kalmıştım.
Acım bitmiyor daha da bateriyle sınanıyordum. Düşündüğüm tek şey sevdiğim adama bir şey olmamasıydı. Bana acı çektiren sevgisiyle, aşkıyla sınayan adam beni terk etme. Allah'ım ne olur alma sevdiğimi, birbirimize doyamadan ölmesin.
Acı dolu hıçkırıklarımla birilerinin beni yerden kaldırmaya çalıştığını fark ettim. Yapmazsın değil mi gitmezsin benden. Gidersen yaşayan bir ölü olur çıkarım.
"Meryem kendine gel ameliyattaymış hadi kalk gidelim. Bora güçlüdür seni, bizi bırakmaz." demişti titrek sesiyle Esma.
Zorlansam da yardımlarıyla ayağa kalktım ayakta duramıyordum duvara dayadım bedenimi. Yanımdaki kapıdan güç alıp tutundum. Bir telaş başladı herkeste Muna ve Ameer koluma girdi. Yine acı çeke çeke hıçkırıklara boğdum kendimi. Öyle tarifsiz bir acıydı ki lâl olmuş gibi kalmıştım.
Muna'ya dönüp feryat figan sözlerimi savurdum. "Ölmez değil mi beni bırakmaz..." Kirpiklerimden süzülen yaşlar kurumuyordu, içim devamlı ağlama hissiyle doluydu.
Akıttığı yaşları elinin tersiyle silip acı çekerek kurdu cümlelerini. " İnşallah bırakmayacak seni dua et."
Ben ne olduğunu bile bilmeden ağlamaya devam ederken Esma merdivenlerden inip karşıma geçip omuzlarımdan tutarak beni sarsmaya ve bana bağırmaya başladı.
"Meryem kendine gel abim ölmedi. Bırakma kendini abim iyileşecek anlıyor musun iyileşecek..."
Kalbim hâlâ canhıraş çığlıklarla ağlarken kendi sessizliğimde boğulmaya devam edip hıçkırıklarla ağlamaya devam ettim. Çektiğim acıyla vücudumu yere attığımın farkında bile değildim.
"Bora benden gitme, gidersen ben ne yaparım? Allahım sevdiğimi bana bağışla..."
Esma ve Büşra kollarıma girip benimle ağlamaya başladı bir yandan da beni merdivenlerden inmeye zorlanıyorlardı. Hani bana o Arapça şarkıda ne söylemiştin sen?
Ona de ki: Onu bekliyorum, usanmadan, yorulmadan oturup sabrediyorum
Ve anlat ona hallerimi Ve anlat ona hallerimi Ruhum ona bir hayli hasta
Ey rüzgâr onun diyarına es Sevdiğime selamımı söyle Ve anlat ona, hallerimi Ve anlat ona, hallerimi Ruhum ona bir hayli hasta
Bende seni bekledim, bende sabrettim gelsene mücahid yüreklim...
|
0% |