Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30.Bölüm:Yüzleşme

@hayalperestyazar02

Keyifli okumalar oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

❤️❤️❤️

 

Öncelikle depremde hayatını kaybeden herkese Allah rahmet eylesin kalanlara sabır versin. Depremi yaşamış biri olarak yaşadığım korkuyu ve acıyı anlatamam. Hiçbir zaman bu kadar korkmadım, Allah bizleri doğru yola iletsin kötülükler artıyor ahir zamandayız ard arda kötü olaylar yaşıyoruz hüküm ancak Allah'ındır hiçbir şey bize ait değil. Yüce Rabbimiz her şeyin sahibi olduğunu bir kez daha hatırlattı. Birinci dereceden yakınlarıma bir şey olmadı fakat bir çok akraba ve sevdiklerimi kaybettim. Köyümüzden sadece bir aileden 17 kişi enkaz altında can verdi. Çok zor günlerdi aç kalsak da hiçbir yerden bir şey çalmadık haram lokma yemedik yağma yapmadık en azından bu konuda rahatım. Dualarınızı eksik etmeyin herkese hayırlı Ramazanlar dilerim. Bu ayı inşeAllah hayırlı ve güzel geçiririz. Allah'a emanet olun sizi seviyorum ❤️❤️❤️

 

Her dua kabul edilmeye mahkumdu demiştim ya, bu dünyada kabul olunmasa bile ahirete saklanan dualarımız bizlere sevap olarak dönecekti. Hepimiz gözyaşları içinde Bora'nın iyileşmesine sevindik. Bahar yengem yemekleri hazırlayıp masayı kurmaya gelince her şeyin bitmiş Bora'nın iyileşmiş olduğunu görüp ağlayarak oğluna sarıldı. Sanki aylardır onu görüyormuş gibi gözlerinden öpüp, "Kıymetlim Allah seni bize bağışladı çok şükür." dedi.

 

Esma ve Büşra da gelip abilerine sarıldılar dayım bir süre sarılma hususunu eşine ve kızlarına bıraktıktan sonra Bora'nın saçlarını okşayarak hiç görmediğim şekilde ağlayıp sarıldı. Hep vakarlı hep güçlü görünüyordu lakin içten içe evlat acısıyla yandığı çok belliydi. Ameer yanımıza geldiğinde gözleri dolu dolu kolunu omzuma bıraktı. Bora tek kaldığı vakit yanına gidip onunla konuştu. Böyle güzel bir ailede olduğuma çok seviniyordum. Erkekler ve İsmail hoca salonda hazırlanan masaya geçip yemeklerini yerken biz ise mutfakta yedik.

 

Bora kalkamıyordu yemeğini sehpaya bırakıp yemesini bekledim. İsmail hoca fizik tedavinin şimdi işe yarayacağını söyledi. Yürüyemediği süre bir ayı geçiyordu o yüzden hemen ayaklanması da saçma olurdu tabi. Olsun ayaklarını hissediyordu ya Allah'ın izniyle devamı da gelecekti. Esma ile yemekten sonra bulaşıkları yıkayıp çay yapmaya başladık. Bahar yengem, Zehra ninem ve Büşra otururken biz de yanlarına geçip oturduk. Esma merakla bana bakarak dudaklarını araladı.

 

"Meryem, babanın başına gelen olay ne? Hani cinlerle ilgili bir sıkıntı yaşamış demiştin ya merak ettim?"

 

Boynumdaki cevşeni feracemin üstünden tuttup çıkartarak gösterdim. Bu babamın hatırasıydı emanetiydi. "Babam üniversitede okurken arkadaşları bir yere gitmek için sözleşip babamı da yanlarında götürmüşler. İşte orası meğerse büyücünün eviymiş babam da evdeki garipliği fark edip evdeki yardımcı kadına ne olduğunu sormuş öğrenince de arkadaşlarıyla kavga edip evden ayrılmış."

 

Esma ve Büşra merakla dinliyordu, sanırım ninem ve yengem olayı biliyordu ki yüzlerinde şaşkınlık ifadesi yoktu. "Babam oradayken büyücünün cinlerinden biri babamı görüp aşık olmuş babam çıkınca da aklı onda kalmış babamı bulup uzaktan izlemiş sonra dayanamamış babamın rüyalarına güzel bir kadın gibi girmiş yaklaşmış ama babam rüyada bile uzak durmuş. Biliyorsun işte babam bir tek annemi sevmiş, o zamanlar da seviyordu, işler bir süre böyle devam etmiş ama sonra rüya yoluyla babamı kendisiyle evlenmeye zorlamış, babama görünmeye başlamış. Babam da artık delirmenin eşiğine gelmiş annem durumunu fark edip sorunca da babam ağlayıp her şeyi anlatmış annem de kolundan tutup aile dostları olan Süleyman hocaya götürmüş, yani İsmail hocanın babasına, o da babamı kurtarıp bu tılsımlı cevşeni yazmış."

 

"Vay be sizinkilerin aşkı da ne büyükmüş dedem niye vermemiş ki halamı annem de hiç söylemedi."

 

Bu benim de en çok merak ettiğim şeydi lakin annem hep babasının uzağa gitmesini istendiğinden babamla evlenmesine karşı çıktığını söylüyordu. Ninem ve yengeme bakma gereği duydum ikisinin yüzü de kireç gibi olmuştu. Sanki bu konuyu konuşmak dahi istemiyor gibiydiler. Sordum lakin bana da annem gibi cevap verdiler. Annem üniversite okurken babamla evlenmeden önce okulu tamamen bırakmıştı nedenini sorsam da söylemiyor geçiştirip duruyordu.

 

Okuldan sıkıldığı için üniversiteyi yarım bıraktığını söyleyip duruyordu fakat bana nedense hiç inandırıcı gelmiyordu. Annem evlenince Kudüs'e gitmiş anne olunca da okuluna devam etmemişti. Hatırlıyorum da zenginlik içinde yaşayan annem terzilik yapıp para kazanmaya çalışır babama destek olurdu. Evden çalışıp dikiş yaptığı için komşular kumaşlarını getirir annem ne istiyorlarsa ona göre dikerdi. Zenginlik içinde yaşayıp birden bire fakirlikle sınanması, başka bir ülkede zulüm içinde kalması kolay olmamalıydı. Okuyup mesleğini eline almak istemişti ama benim bilmediğim bir nedenden bırakmak zorunda kaldığını düşünüyordum. Annem bu konuda fazlasıyla gizemliydi tek kelime etmek istemez lafı değiştirip dururdu.

 

Biz küçükken çok anlamasak da büyüdükçe annemin çektiği sıkıntıları anlamaya başlamıştım. Abilerimden sonra gelen ilk kız çocuğu olduğumdan ailedeki yerim hep farklı olmuştu. Herkes tarafından sevilen bir çocuktum. Zorluklarla dolu bir çocukluk yaşamış olsam da ailem için hep güçlü olmaya çalıştım. En çok da annem için onun gözünden dökülen her yaşta benim canım fazlasıyla yanıyordu yine aklıma düşmüştü güzel annem arayıp yanıma gelmesini istesem gelir miydi acaba? Çok özlemiştim annemi ve kardeşlerimi anılarım gözümün önünde belirip duruyor vatanıma duyduğum özlemim giderek artıyordu.

 

****************

Aradan iki hafta geçmişti, okuldan dönüp yemekten sonra Bora ile odamıza çıkacaktık. Evde ben ve Bora dışında kimse yoktu. Fatih dayım, Bahar yengemi ve Zehra ninemi alıp yemeğe gitmişti, Esma ve Büşra da bizim Muna ile gezmeye gitmişti gerçi amaçlarını biliyordum ama galiba Esma ve Ameer'i uyarmam gerekiyordu çünkü önceden gizliden görüştüklerini anlamış olsam da şimdi benim biliyor olmamı umursamıyorlardı.

 

Dayım Esma ile Ameer'in evlenmesini istemeyecekti çünkü annem ile babamın da evlenmesine karşı çıkmışlardı. Fatih dayım kızlarımı uzağa vermem deyip duruyordu. Ameer ile bir kez konuşmuş olsam da umursamamıştı, meğer Esma ile dil kursu başladığından beri konuşuyormuş ve aralarındaki çekime ikisi de engel olamayıp konuşmalarını ciddiye bindirmişlerdi fakat bir sorun vardı Ameer nişanlıydı Esma bunu biliyordu ama nişanın bozulacağı günü bekliyordu. Esma ile nişanından önce görüştüğünü söylemişti ve ben ne dersem diyeyim Esma'dan vazgeçmeyeceğini söylüyordu. En iyisi şimdilik bu konuyu sonraya bırakacaktım.

 

Bora tekerlekli sandalyede ayaklarını az da olsa haraket ettirip başladığı fizik tedavi egzersizlerini yapıyordu. Günlük yapması gereken egzersizler vardı, devamlı gidip gelmek zor olacağı için evde fizik tedavi görüyordu ve durumu giderek iyiye gidiyordu. Ona bakarak hafifçe gülümsedim yavaş yavaş iyileşecek olması çektiği zorluk ve sıkıntıların ardından okul bitiminde Allah'ın izniyle düğünümüz olacak sevdiğim adamla tamamen kavuşacaktım.

 

Kapının zil sesiyle kendime gelip kapıyı açtım dışarıda bekleyen korumalardan biri elinde bir kargo paketiyle durup konuşmaya başladı. " Meryem hanım buraya bir kargo paketi geldi, bu saatte gelmez aslında ama anlamadım bırakıp gitti adres burası imza bile istemedi paket size gelmiş."

 

Şaşırmış olsam da başımı sallayıp paketi aldım teşekkür edip kapıyı kapattım. İçimde bir şüphe olsa da pakette ne var diye merak ediyordum elimle kontrol ettim bir kutuya benziyordu eğer Buse'den geldiğinden şüphe edersem atacaktım. Üst kata çıkacağım sıra Bora'nın sesiyle irkildim düşünceliydim ona döndüm.

 

"Canım iyi misin bir sorun mu var ? Kapıya baktığından beri durgunsun."

 

"İyiyim bir şey yok bana kargo gelmiş ona bakayım gelirim birazdan."

 

Merdivene doğru adım atacağım sırada tekrar seslendi. "Meryem." Durdum ona baktım endişeli görünüyordu kendine gelmeye başlayan gözlerini şüphe çevrelenmişti. " Dikkat et Buse'den gelmiş olabilir ona güvenmiyorum yine bir şey yapacak diye korkuyorum. Gelip paketi yanımda aç, benden bir şey saklamıyorsun değil mi?"

 

Zihnim durmuş gibi kaldım. Başımı salladım akıl edemiyordum ki doğru ya en iyisi Bora'nın yanında paketi açmaktı birbirimizden gizli saklımız olmamalıydı. Paketle yanına gelip oturdum yutkunarak paketi açmaya başladım kutuyu da açtığımda içinden kameraya takılan kasetler çıktı. Bunlar da neydi böyle onlara bakarken Bora, "Meryem baksana kasetlerin altında bir zarf var." dedi.

 

Haklıydı zarfa garipçe baktım elime alıp açtım üzerinde arapça ismim yazıyordu Buse'den gelmediğine emin olmuştuk ama ne olduğunu da anlamamıştık. Zarfı açtığımda içinde yazan şeyle şok içinde kaldım.

 

Babanın katilinin kim olduğunu öğrenmek istiyorsan görüntüleri izle yakında tekrar görüşeceğiz bekle.

 

Gözlerim yaşla dolup taşarken mektubu elimde sıkı sıkıya tuttuğumu Bora seslenince fark ettim.

 

"Meryem iyi misin ne yazıyor orada?"

 

Mektubu ona verip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bora yazıyı okuyup şaşkınlık içinde kalırken kasetleri alıp üst kata doğru koşmaya başladım. Bora bana seslense de bunlara bakmam gerekiyordu. Aceleyle odaya girip kamerayı aradım bulduğumda çok şükür deyip kasetlerden birini takıp izlemeye başladım. Biri vardı bir siyonist asker ve bu asker konuşlandığı yerde elindeki tüfeğin ucundaki namluyu babama doğru uzatmıştı. Kayıt askeri ve babamın olduğu yerleri çekiyordu görüntü net olmasa da babam olduğunu anladım. Görüntüsü, boyu posu, giyimi babamla aynıydı sonra yanına ben gidiyordum babamla son konuşmamı yapıp şehitliğine şahit oluyordum. Aynı anlar aynı acılar tekrar tekrar yüreğime çöreklendi.

 

Duyduğum o kurşun sesi babamın üzerine yığılıp ağlamam askerlerden birinin gelip başımdaki örtüyü çekip çıkartması ve kıvırcık saçlarımı çekmesiyle bağırarak çektiğim acı...

 

Babam son nefesini vermişti ben ne yaparsam yapayım geri dönmeyecekti. Babamı bir kez daha kaybetmiştim özlemim binlerce kat arttı. Tek bir kurşun beni daha 16 yaşında yetim bırakmıştı. Babasız kalmıştım sığındığım tek limanım babamı gözümün önünde düşmanın kurşunuyla vurmuşlardı. Kalbim hızla atıyor içimde biriken acı büyüyerek taşıyordu. Nefes nefese kalmış ağlarken diğer kasetleri de takmaya çalışırken Bora'nın sesini duydum.

 

" Meryem ne oldu çabuk gel düşeceğim!"

 

Kalbim ağzımda atarken kasetleri yere atıp koşarak merdivenleri inmeye başladım. Bora ayağa kalkmaya çalışıyordu düşmesi an meselesiydi, onu nasıl tek başına bırakmıştım? O beni düşünürken benim aklım gitmişti. Bora merdiven trabzanlarına tutunmaya çalışıyordu, nerdeyse düşecekti ayaktaydı lakin dengesini sağlayamıyordu. Yanına vardığım gibi koluna tutunup düşmesini engelledim. Koluyla hâlâ tutunuyordu benimle birlikte düşeceğinden endişe ediyordu ağlayarak sarıldım sevdiğime.

 

"Özür dilerim, özür dilerim seni burada tek bırakmamam gerekirdi. Bora canım çok yanıyor dayanamıyorum."

 

Başörtümün üzerinden öpüp başımı omzuna yasladı. Düşmesinden korkup aceleyle tekerlekli sandalyeyi getirip Bora'nın oturmasına yardım ettim. Elini tutup gördüklerimi anlattım diğer kasetlere bakma fırsatım olmamıştı aklım hâlâ onlardaydı. Bora beni sekinleştirmeye çalıştı babamın ölümünü izlemek beni o anlara götürmüştü Bora seslenmese kendime gelemezdim sanırım. Ağlamam azalınca Bora ile asansöre binip üst kata çıktık odamıza gidip kasetlere birlikte baktık.

 

Net bir görüntü yoktu o kadar bakmamıza rağmen tetiği çeken askerin yüzü görünmüyordu. Sadece Bora rütbesinden az da olsa anlayıp üst kademede biri olabileceğini söyledi. Çözmeliydim bu meseleyi, bu kasetler tesadüf değildi kasten yollanmıştı ve babamı vuran kişiyi bulmamı istediğimi biliyorlardı. Bora düşüncelerimi tahmin etmiş gibi elimi tutup başımı göğsüne yasladı.

 

"Mücahidem, kasetleri birlikte izledik tetiği kim çekti belli bile olmuyor. Bence bu işin peşinden gitme, belli ki birileri senin üzülmeni istiyor sana zarar vermek istiyor. Kendine bu acıyı yaşatma, baban şehit oldu belki yanında değil ama senin hep mutlu olmanı isterdi."

 

Başımı kaldırıp yeşillerine dolup taşan gözlerimle burukça baktım. " Yapamam bu çok zor eskiden beri çok istedim fakat bu bilgilere sızmak sanıldığı kadar kolay değil. Benim de bu konuda bilgim olmadığından umursamamaya çalıştım ama şimdi elimde kanıtlar var ve babamın katilini bulmadan rahat etmeyeceğim. "

 

"Meryem yapma güzelim, bulsan ne olacak karşısına çıkıp ne diyeceksin nasıl hesap soracaksın? Ne yaparsan yap baban geri gelmeyecek."

 

Babam gelmeyecek...

 

Biliyorum gelmeyecekti fakat onu vurup benden alan kişi neredeyse onu bulmalıydım. Bora'dan saklayacak değildim merakım beni nereye götürecekti bilmiyorum ama babamı vuran katili bulmak istiyordum. Başımı olumsuzca sallayıp öfkeden inip kalkan göğsümü elimle tuttum. Bora'ya acı dolu gözlerle baktım.

 

"Ne yapacağımı bilmiyorum ama babamı vuran kişiyi bulmak istiyorum. Belki suratına tükürüp içimde tuttuğum öfkeyi savurursam rahatlarım. Bana sakın karşı çıkma ne olursa olsun o kurşunu sıkan pislik siyonist askeri bulacağım."

 

"Meryem bu işin sonunda üzülen sen olacaksın. Birileri bizimle uğraşıyor, bu iş neden şimdiye kadar ortaya çıkmadı da kargoyla kapına gelen bir paketle babanın katilinin ardına düşmeni istediler hiç düşündün mü? Birileri senin canının yanmasını istiyor niyetleri nedir bilmiyorum ama bu işin içinden iyi şeyler çıkmayacak o yüzden ardına düşme kendini yıpratıp üzme sen ağlarsan ben dayanamam mücahidem."

 

Kararım kesindi Bora ne söylerse söylesin o askeri bulacak hesabımı soracaktım. Bedeli ne olursa olsun bunu yapacaktım.

 

************

 

Zaman ardına düştüğüm çukurda bana yardımcı olmuyordu. Aylar hızla geçip giderken Şubat ayına girmiştik bile ilk sömestr tatiline bir şey kalmamıştı belki annem de gelirdi belli olmazdı. Çok özlemiştim annemi her gün konuşsak da tabi ki yetmiyordu. Kudüs'e gitmeyeli iki yılı geçiyordu oraları fazlasıyla özlemiştim. Dersler bitmiş kızlarla bir kafede otururken telefonuma gelen bildirim sesiyle çantamdan telefonumu alıp gelen mesaja baktım. Yabancı bir numaradan gelen mesajla şaşkınlıkla kaldım. Bora'nın dediği gibi biri benimle fazlasıyla uğraşıyordu.

 

Babanın katilinin kim olduğunu bilmek istiyorsan sana gelecek olan pakete bak gerçekleri göreceksin. Teşekkür etmene gerek yok o katilin yüzüne tükürmen yeterli olacak.

 

Ama bu, bu ne demekti öyle? Çok uğraşmıştım o kasetlere defalarca kez bakmıştım ama bulamamıştım. İsra bilgisayar programcılığı bölümünü okuyordu ondan bile yardım almıştım ama elime geçen tek şey omzunda İbranice yazan isminin baş harfi olmuştu. Tek şey buydu y harfiyle başlayan bir ismi vardı bu siyonistin kim olduğunu araştırsam da bulamadım. İsra da etrafından yardım aldı ama yok olmamıştı görüntüler net değildi nereden geldiği belli değildi. Bu işi yapan kişi fazlasıyla profesyonel haraket ediyordu.

 

Kızlar durgun halimi fark edip sorunca gelen mesajı gösterdim. Onlar da Bora gibi uğraşma üzülen sen olacaksın dese de Muna suskun şekilde durup acı çeker bir ifadeyle yutkundu. Halinde ve tavrında bazen gariplikler fark etsem de bana anlatmıyordu. Kime aşıktı bunu da asla söylemiyordu böyle yaparsa ciddi anlamda küsecektim bu kıza da neyse deyip uzatmıyordum. Zamanı gelince söyler diye bekliyordum.

 

Durgunluğum sürüp giderken kendimi kötü hissettiğim için kızlarla vedalaşıp kafeden ayrıldım. Muna benimle gelecekti ama bir süre yalnız kalmak istiyorum dediğim için kafede beklemesini söyledim. Dışarı çıkıp sahile doğru yürüdüm boş duran banklardan birine oturup dalgalanan denizi izlemeye başladım. Bir süre kendi halimde düşünüp dururken yanıma gelen bir adamla irkilip kalkmaya çalıştım adam elimdeki paketi gösterip bana sus işareti yaptı.

 

Yerime tekrar oturup başımı salladım. Adam kutuyu bırakıp sessizce giderken şaşkınca onu izledim. Mesajda bahsedilen paket bu olmalıydı. Elime alıp açtım, tekrar içinden bir kutu çıktı onu da açtım ve çıkan çeşitli dosya, belge ve resimlerle karşılaştım. İbranice yazılmış bazı dokümanlar vardı hızlıca bir göz attım. Babamın katilinin ismini gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm.

 

Yosef Levi

 

Ama bu isim, olamazdı değil mi? O pislik komutan Yosef babamı öldürmüş olamazdı değil mi? Nefes almayı unutmuştum resmen, canım öyle yanıyordu ki çıkan diğer dosyalara bakmaya başladım. Bir belge vardı babamın ismi geçiyordu ve birinin babamın ölmesini istediği yazıyordu. Bu işi kimin yapacağının bir önemi olmadığı sadece kurşunu sıkıp görevini yerine getireceği yazıyordu. Neden peki, babam kime ne yapmış olabilirdi ki bu denli büyük bir kine mazhar olup ölümü tatmıştı. Her belgede biraz daha yıkılırken bir kamera kasetiyle daha karşılaştım sanırım her şey bunun içindeydi çünkü üzerinde babamın ismiyle Yosef'in ismi yazıyordu.

 

Eğer bunu yapan oysa onu kandırıp babama çektirdiği acıyı ona da çektirecektim. Öfkem ve kinim giderek büyürken elimdekileri çantama atıp Muna'ya mesaj attım, eve gitmeli bu kasette ne varsa izlemeliydim. Muna acele içinde geldiğinde koluna yapışıp taksiye bindik. Muna defalarca kez ne olduğunu sorsa da söylemedim, şu an kimseyle konuşacak durumda değildim. Hayatımın şokunu yaşıyordum büyük bir öfke tüm bedenimi sarmış kanımda gezinip duruyordu. Yosef'i öldürmek istiyordum babama kıyan o ellerini kırmak istiyordum.

 

Sonunda eve vardığımızda kimsenin yüzüne bakmadan odama çıktım. Bora ve diğerleri ardımdan sesleniyordu ama umurumda değildi herkese her şeye tepkisizdim. Odaya girdiğim gibi kapıyı kilitledim ve kamerayı alıp takmaya çalıştım fakat kaseti titreyen parmaklarımda tutamayıp düşürdüm. Zangır zangır titriyordum ve bunun farkına yeni varıyordum. Kendimi toplayıp kaseti taktım ve izlemeye başladı.

 

Yosef'ti bu babamı vurduğu yerde bekliyordu babası onu kameraya çekiyor ve konuşuyordu. Babama yani Bilal El Hatib' e doğru kurşunu sıkmasını istiyor onu yüreklendiriyordu. Yosef başta istemediğini söylüyor ama babası onu zorlayıp duruyordu. Birinin emrinin olduğunu ve bunu yapması gerektiğini söylüyordu. Yosef uzun bir süre bekledikten sonra kurşunu sıktı ve ardından benim çığlığım ve kalabalığın içinde çıkan hengameyle vurulan diğer mücahidler.

 

Ve kaset bitiyordu bende bittim, babamın ölümünü defalarca kez izlemiştim fakat ilk defa bunu yapan kişinin kim olduğunu öğrenerek izledim. Nasıl kıydın babama ha nasıl? Ben, beni koruyup kolladığın bana zarar vermediğin için Müslüman olmanı dualarımda dilerken sen benim babama nasıl kıydın?

 

Gözyaşlarım sessizce akıp dururken hıçkırıklara esir oldu, kapım çalınıyordu fakat kimseyi görmek istemiyordum. Elimdekileri öfkeyle fırlatıp delice bir hisle bağırdım sinir krizi geçiriyordum. Ben nasıl dayanacaktım bu acıya nasıl? Babamı, beni koruyan bana aşık olduğunu sanan adam öldürmüştü. Şimdi anlıyordum işte bana yakınlığını, aşk olmadığını biliyordum, meğer çektiği vicdan azabından beni sevdiğini sanıyormuş. Bunu yaparak günahlarının azalacağını düşünüyor olmalıydı. Benim ona hiçbir zaman bakmayacağımı ve onu asla affetmeyeceğimi bildiği için oynadığı oyuna aşk demişti.

 

Ondan nefret ediyordum kapım deli gibi çalarken ben odada hiçbir şey bırakmamıştım gördüğüm her şeyi devirip kırmıştım. Sonunda kapı açıldığında Fatih dayım yanıma gelip kollarımdan tutarak beni kendine çekip sarıldı. Ben hıçkırıklarla ağlarken dayım bana ne olduğunu sormaya başladı.

 

"Güzel kızım neyin var ne oldu sana? Sen böyle yapmazdın bizi endişelendirme. Bak Bora aşağıda çok korktu, kendine bir şey yaptın sandı. Kızım kendine gel, ne derdin varsa söyle çare olalım kendini heder etme."

 

Tek kelime edecek takatim yoktu içimde tuttuğum öfkeyi kusacağım kimse yoktu. Dayımın kollarında sessizce ağladım. İyi olduğumdan emin olmak adına beni yatağa oturtup konuşmaya başladı. Neyim olduğunu sorduğunda annemi vatanımı özlediğimi söyledim. Evet özlemiştim ama beni bu hale getiren sebep bu değildi bir nevi yalan söylemiştim. Dayım beni sakinleştirmek adına yanımda olup annemi aradı bir süre konuştuktan sonra annemi bize davet etti.

 

Annem biraz düşünceli olsa da geleceğini söyledi. Bir nebze annem gelecek diye sevinsem de kendimi babamın katiliyle yüzleşmeye hazırlamalıydım. Dayım gidip Bora yanıma gelince söylediğim yalana inanmadığını söyledi. Beni bu hale getiren şeyin sebebini sordu lakin sustum fazlasıyla dolmuştum ve onun kalbini kırmak istemiyordum. Bu acıyı kendime saklama kararı alıp bir süre düşünmeye karar verdim.

 

**************

 

İki Hafta Sonra

 

Planım tıkırında ilerlerken annem ve kardeşlerim dayım ve yengemle salonda oturup sohbet ediyordu. Zehra ninem namaz kılmak için odasına gitmiş olmalıydı. Herkes evdeydi sömestr tatiline girmiştik ve abilerimle kurduğumuz planı devreye sokup o siyonist pislikten hesap soracaktık. Abilerimle bu durumu konuştuğumda delirmenin eşiğine gelmişlerdi annemle Türkiye'ye gelip benimle birlikte bir plan kurmaya karar verdik.

 

Yosef her zamanki gibi beni arayıp mesaj atmaya devam ediyordu engellemekle uğraşmayıp ne istediğini sordum önemli bir konuda konuşmak istediğini söyledi uzatmayıp buluşmak için geleceğimi söyledim. Önceden ayarladığımız tenha bir kafede buluşma ayarladık etrafta kamera olmamasına da dikkat etmiştik ormanlık alanda bir yerdi ve orada Yosef'i kolaylıkla kaçırabilirdik yani inşeAllah.

 

Heyecanla telefonu kapattığında kendime kızdım. Bora'ya bunların hiçbirini söylemiyor ondan saklıyor olmak beni bitiriyordu. Koltuk az da olsa değnekleriyle yürüyebiliyor olsa da üzülmesini sağlığını etkilemesini istemiyordum. Onunla bunları konuşsam eminim ki engel olacaktı. Annemin yanına gidip yanağından öptüğümde gülümseyerek bana sarıldı. Abdullah ve Yakup abim dışarda beni bekliyordu Yosef'e kurduğumuz oyunu oynamanın zamanı gelmişti.

 

Abdullah abim İstanbul'da çalışmak istediğini söylediğinde annem kendisine babasından kalan mirastan abime düşen payı istemişti. Abim kendisine kalan payı burada bir dükkan ya da lokanta açarak değerlendirmeyi düşünüyordu. Kaldığı evi de bize bırakmayı düşünüyordu. Yani Kudüs'e gittiğimde annemin evinin karşında duran şimdilik abimin oturduğu evde yaşayacaktık.

 

Neyse konumuza dönelim Bora'ya dönüp gülümsedim abimlerimle gezeceğimizi söylemiştim o da karışmamış iyileştiğinde hep beraber tekrar gezeriz demişti. Dikkat etmemi isteyip beni abilerimle gönderdi. Dışarı çıktığımda abilerimle birbirimize sarılıp söz verdik, babamızın canı nasıl yandıysa o pisliğin canı da yanacaktı. Araca geçtik ve yola koyulduk. Şoför koltuğuna ben geçtim abilerim ise arkaya geçmiş Yosef geldiğinde saklanıp onu ayarladığımız yere götürecektik.

 

Uzun bir süre sonra

Yosef beni aradı araçtan inip abilerime beklemelerini söyleyerek dışarı çıktım. Yosef bulacağımız kafede bir masaya geçmiş beni bekliyordu. Öfkeyle yutkunup yumruk yaptığım elimi sıktım onu öldürmek istesem de şimdi değildi şimdi hiç sırası değildi. Kendimi gülümsemeye zorladım kafeye girmeyecektim o adamla aynı ortamda tek kalmayacaktım onu biraz bekletmem gerekiyordu.

 

*************

 

Yosef'den

 

Meryem'in gelmesini beklerken gözlerimi kapatıp hayali bir sahneye daldım. Meryem gülümseyerek geliyordu ayağa kalkıp sandalyesini geri çekip oturmasına yardım ettim. Normalde buna asla izin vermeyen Meryem şimdi kendi isteğiyle izin veriyordu. Keşke dedim içimden keşke babana kıymasaydım vicdanım sızlıyordu ve vicdanımın sesi Meryem'i sevdiğimi söylüyordu. Garson geldiğinde çay söyledik, çaylar gelene kadar benimle konuşmadı. Meryem çekinerek de olsa çayından bir yudum aldığında beklemeden konuşmaya başladım.

 

"Gelmeni beklemiyordum hatta yine kaçacaksın diye düşündüm ama geldin Meryem iyi ki geldin sana söylemem gerekenler var nasıl başlasam bilemiyorum."

 

Sözümü bitirmesine izin vermeyip gülümsedi, bu halleriyle kalbime bir şeyler oluyordu anlayamadığım şeyler. " Beni sevdiğini söyleyeceksin değil mi? Evet Yosef biliyorum, peki hislerinden emin misin ona göre benim de söyleyeceklerim var?"

 

Yüzümde şaşkın bir ifade gezindi ama bu hoşuma gitmişti. Bir süre ne dediğini anlamaz şekilde durup bekledim sonra dudaklarımı aradım. " Şey evet söylemiştim ama sen evlisin yani eğer..."

 

"Onu sevmiyorum."

 

Yüzüm şaşkın ifadesini terk edemezken gülümseyip devam etti.

 

"Ah Yosef başından beri seni seviyorum ama senin yahudi olman aramızda büyük bir engeldi aileme bunu açıklayamazdım şimdi düşünüyorum da hiçbir şeyin önemi yokmuş sana olan aşkım varken gerisi boşmuş."

 

Ben şok halinde dururken Meryem devam etti. "Ben çok sıkıldım, Kudüs'te gördüğüm zulümden, fakirlikten, çektiğim sıkıntılardan bıktım. Artık rahat bir hayat istiyorum. Yosef, düşündüm de belki de bu hayatı bana sen verebilirsin."

 

Yüzümdeki şaşkınlık giderek artsa da bir yanım ona güvenmiyordu şüpheliydim bana söylediği şeyler gerçek miydi beni kandırıyor olabilir miydi?

 

"Meryem şaka yapmıyorsun değil mi? Seni tanıyorum bu sözleri söyleyecek biri değilsin hele de konu vatanın olunca. Konu evliliğine gelirse evlendiğin gün o adama aşkla baktığını görmedim. Belki hastalığın süresince yanında olması sana minnet duygusunu aşılayıp şu an mutlu gibi görünüyor olabilirsin ama ben ona aşık olduğunu sanmıyorum. Bak Meryem eğer gerçekten evli olduğun adamı sevmiyorsan sana istediğin her şeyi verebilirim gerekirse kaçarız bile."

 

Kurduğum cümlelere gülümseyip karşımda duran elini elimin üzerine bıraktı. Diğer elimle elini tutup okşadım. Sevdiğim kadının eli avuçlarımın arasındaydı. Gülümsemesi devam ederken dudakları tekrar aralandı.

 

"Bak Yosef ben ciddiyim artık mutlu olmak kendi zenginliğime sahip olmak istiyorum. Yurt dışına gidip ailemi yanıma almak rahat bir yaşam sürmek istiyorum. Bana kızma sana da aşık olmadığımı biliyorsun ama en azından deneyebiliriz Seni sevmeyi başarabilirim."

 

Bu sözleri asla beklemiyordum. Yüzümde garip bir gülümseme oluşsa da hemen söndü ve harelerimi kahvelerine kilitledim.

 

"Benjamin bize yardım eder. Onun ailesi İtalya'da yaşıyor kendi de zaten İtalyan yahudisi orada çok güzel bir hayatımız olur ne zaman kaçalım ona göre bir karar verelim."

 

Başını sallayıp okşadığım elimi tutup öptü.

 

"Benim eve gitmem lazım bavulumu hazırlayıp gizlice evden çıkarım sende gelip beni alırsın olur mu?"

 

Sözleri kalbimde bombalar patlatırken gülümseyerek başımı salladım. " Bavul hazırlamana gerek yok neyin eksikse alırız." dedim. Pasaportunu mecburen alması gerektiğini söyleyip beni ikna etti. Gülümseyerek yerinden kalkıp uzattığım elimi tuttu hayalimdeki gibi bana sevgiyle bakıyordu.

 

Telefonumun sesiyle hayalimden sıyrılıp gözlerimi açtığımda arayan kişinin ismini görmemle gülümsedim. Meryem arıyordu hâlâ gelmemişti onunla önemli bir konu hakkında konusacaktım bana karşı duyduğu nefreti bilsem de onu korumak istiyordum. Başı dertteydi Benjamin sayesinde ona yapılacak planları öğrenmiştim tarihi öğrenince onu korumak adına elimden gelen her şeyi yapacaktım. Babasını öldürmüştüm bunu ona borçluydum. Meryem'e kimsenin zarar vermesini istemezdim.

 

Telefonu açtığımda Meryem arabada konuşmak istediğini söyledi, kafeye gelmeyecekti tanıdığı birinin oraya geldiğini görünce arabaya döndüğünü söyledi. Beni yanına çağırıyordu. Aslında başıma gelecek şeyleri bilsem de umursamadım öldürecek değillerdi değil mi? En fazla dayak yerdim ki bunu istiyordum da, yaptığım kötülüklerin bedelini az da olsa ödemenin zamanı gelmişti. Kendi ayaklarımla Meryem'in yanına gidecek beni kaçırıp öfkelerini dindirmelerine izin verecektim.

 

Meryem benimle asla aynı ortamda tek kalmazdı, beni asla sevmeyeceğini biliyordum. Benjamin beni uyarmıştı ama umurumda değildi böbreğimi verdiğim kadına inanmış gibi yapıp canı yanan bu ailenin bana yapacaklarına göz yumacaktım. Meryem beni asla affetmeyecekti babasının katili olabilirdim ama bunu başkasının isteği üzerine yapmak zorunda kalmıştım. Bana bunu da soracaktı fakat uzun süre söylemeyi düşünmüyordum benden hırslarını alana kadar dayak yemek hakkımdı.

 

Hak etmiştim bunları gıkım bile çıkmayacaktı asıl canımı yakan vicdanımdı. Kalbime yediğim hançerler beni mahfederken onların beni dövmesi canımı yakmazdı. Tek istediğim hepsinin beni affetmesiydi. Bilal El Hatib'in eşi ve evlatları beni affetsin ve öldürdüğüm diğer insanların aileleri başka bir istediğim yoktu. Arabaya doğru yaklaştım Meryem sürücü koltuğunda duruyordu kapıyı açıp girmemi istediğinde başıma gelecek şeyleri umurmadan ön koltuğa geçtim. Tahmin ettiğim gibi başıma dayanan soğuk metalle Yakup'un sesini işittim.

 

" Sesini çıkarma yoksa beynini dağıtırım."

 

Meryem'e bakıp başımı hafifçe salladım. Meryem oldukça öfkeliydi yüzü kireç gibiydi kötü görünüyordu bir eli direksiyonu kavrarken diğer elinde tuttuğu tabancayı bana doğrulttu.

 

" Sakın kaçmayı düşünme ben her şeyi göze aldım hiç düşünmem vururum seni. Bana ne olacağı umurumda olmaz, zaten yeterince zor şeyler yaşadım varsın bundan sonrası da bitmek bilmeyen zulümler, işkenceler ve hapis olsun."

 

Sesinde öfkenin en bariz tınısı vardı korkusuz bir ifadeyle bana meydan okuyordu. Bir kadında gördüğüm en büyük cesaret Meryem'e aitti sanırım. Korku nedir bilmeyen bir kadının canını yakmak zordu. Ama ben onun babasını öldürmüştüm ve en büyük korkusuna neden olmuştum. Canını en çok ben yakmıştım affedilmeyi istesem de buna layık mıydım bilmiyorum. Önüne döndüğünde gözünde zorla tuttuğu bir damla yaş sağ yanağından süzülüp o güzel yüzünü ıslattı. Hayalimdeki kadındı ama beni asla sevmeyecekti, o kocasına aşık bir kadındı ve bana sonsuza değin haramdı.

 

İtaat edip sesimi çıkartmadım istesem kaçabilirdim, Meryem tehlikeli biri olduğumu, nasıl profesyonel çalıştığımı biliyor olmalıydı bu yüzden seni vururum demişti.

 

****************

 

Meryem'den

 

Sandalyede oturan Yosef'e tüm öfkemle bir yumruk atıp tekrar sordum. " Neden yaptın neden öldürdün babamı sana bu emri kim verdi?"

 

Ağzı yüzü kan olmuş olsa da cevap vermiyordu. Abdullah ve Yakup abim bir güzel dövüp adeta pestilini çıkartmıştı. Dünden beri dayak yiyen bu siyonist şerefsiz konuşmamaya yeminli gibiydi. Onu kullanılmayan eski bir fabrikada tutuyorduk, ellerini ayaklarını bağlamış sandalyede duran pisliğe sorular soruyor cevap alamayınca tekme atıyordum. Ne yaparsam yapayım hırsım öfkem bir türlü dinmiyordu. Kapının açılma sesiyle gelen kişiye baktım bizim Âlâ hiddetle geliyordu. Yanımıza vardığı gibi Yosef'e yaklaşıp gömleğinin yakasından tutup onu sarstı.

 

"Lan şerefsiz nasıl kıydın babama neden vurdun babamı neden yaptın bunu pis hain?" diye bağırdı.

 

Âlâ'nın ardından Ameer ve Abdurrahman da geldi iyice kalabalık olduk. Hepsi birden ona vurmaya başladığında birinin bağırmasıyla hepimiz durup sesin geldiği yöne döndük. Bora koltuk değnekleriyle Arda'nın yardımıyla geliyordu. Onu gördüğümde utançtan kıpkırmızı oldum. Yaptığım şeyin doğru olmadığını söyleyecekti ama bende yerimde böyle duramazdım. Bir şey yapmalıydım babamın katili cezasız kalmıştı ve cezasını bizim vermemiz en doğal hakkımızdı.

 

"Siz ne yapıyorsunuz delirdiniz mi? Öldüreceksiniz onu, intikam böyle mi alınır? Hani hepiniz Müslümansınız ya yaptığınızın yanlış olduğunu bilmiyor musunuz? Allah varken ceza kesmek sizin hadidinize mi?"

 

Haklıydı yanlış yapmıştık nefsimize öfkemize hakim olamamıştık. Utançla başımı eğip ağlamaya başladım ben ne yapıyordum öyle? Babam bu halimi görse yaptığım şeyden utanç duyardı, bana kızardı Allah'a havale etmek varken aynı karşılığı verip kötülük yapmak kul hakkına girdiğimiz için kızardı hepimize. Bana hep İbrahim Sûresinin 47. ayetini hatırlatarak şöyle derdi. Allah intikam alanların en hayırlısıdır, kimseyi cezasız bırakmaz.

 

فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِهٖ رُسُلَهُؕ اِنَّ اللّٰهَ عَزٖيزٌ ذُو انْتِقَامٍؕ

 

"Rasûlüm! Öyleyse, sakın Allah'ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Çünkü Allah, karşı konulamaz kudret sahibidir ve inkârcılardan intikam alandır."

 

Yanlış yapmıştım başından beri Allah'a havale etmeliydim ardına düşüp ona bu kötülükleri yaparak ondan farkım kalmamıştı. Evet hak etmişti ama bu adalet değildi gerçek adalet Allah'ın verdiği ceza olacaktı. Arda'nın yardımıyla yanımıza gelirken ben utançla kaldım herkes durdu Yosef'e vurmayı kestiler benim gibi pişmanlık duyuyor olmalıydılar. Bora yanıma vardığımda Yosef hırıltılı şekilde konuşmaya başladı.

 

"Ben sadece piyondum emir aldığım kişi babanın arkadaşı Kartal Cihan."

 

Duyduklarım gerçek miydi ne söylemişti öyle? Hepimiz onun yanına gelip sözlerini tekrarlanmasını istedik.

 

" Babamın arkadaşı dediğin adam kim neden babamı öldürmek istedi? Bunu neden yaptı nerede bu adam?"

 

Ard arda sorularımın karşılığı çabuk geldi. Yosef hafifçe öksürdükten sonra dudaklarını araladı.

 

"Kartal Cihan denen şerefsiz babanın arkadaşıydı annene aşıktı anneni kaçırıp tecavüz etti hamile kalmasını istiyordu bir sorun çıkınca anneni tek bırakmak zorunda kalıp kaçtı. Annen oradan kendi çabasıyla kaçtı polise sığındı baban olayları duydu ama bunu Kartal'ın yaptığını kimse öğrenemedi."

 

Ne diyordu bu adam böyle annem, tecavüz, kaçırılma...

 

Yalandı anneme iftira atıyordu öfkem katlanıp büyürken elimdeki tabancayı başına dayayıp bağırdım. " Yalan söyleme, anneme iftira atma! Ne tecavüzü bu yalanları kim söyledi sana Kartal denen pislik nerede çabuk konuş yoksa ölürsün."

 

Yosef kanla kaplanmış yüzünü kaldırıp bana baktı. " Doğruyu söylüyorum annenle babanın evlenmesine izin vermediler o şerefsiz annene bu kötülüğü yapınca annen kendine gelemedi intihar edecekken baban engel oldu kabulümsün evlenelim dedi anneni zor da olsa ikna etti. Annenin başına bu olay gelince evlenmelerine izin verdiler yoksa deden anneni vermeyecekti gurbetlik çeksin istemiyordu. İnanmıyorsan git sor doğruları söylüyorum. Ha Kartal şerefsizi de Cihan Holdingin sahibi. Annen onun yüzünü görmediği için bunu kimin yaptığını bulamadılar annene sor ensesinde yılan dövmesi var ordan tanırsınız."

 

Geldiğim hale baksanıza inanamıyorum bu nasıl olurdu? Yalandı değil mi evet evet yalandı. Annem böyle bir kötülüğe uğramamıştı. Ben şok içinde kalmışken kapıdan Benjamin ve Muna'nın geldiğini gördüm. Bora yanıma gelip elini omzuma indirdi elimdeki tabancayı alınca elim boşluğa düştü. Şok içindeydim kendime gelemiyordum. Benjamin nefes nefese kalmış şekilde Yosef'e baktı bakışlarını bana çevirip bağırmaya başladı.

 

"Nasıl yaparsın bunu ona, o seni düşünürken sen onu nerdeyse öldürecektin öyle mi?"

 

Bir de başıma ikinci siyonist yahudi çıktı, şimdi kalkıp dövecektim bunu. Kaşlarımı çatıp karşılık verdim.

 

"İyilik ha aman ne iyilik, babamı öldüren bir pisliği dövdüm diye beni hemen kötü yaptın peki sizin yaptığınız kötülüklere ne demeli?"

 

Hafifçe güldü ve beni delirtecek o cümleleri sıraladı. " Yosef sana böbreğini verdi o olmasa ölebilirdin. Bir de ne iyiliği diyorsun kendi tek böbrekle yaşamayı kabul edip senin hayatını kurtardı senin yaptığına bak."

 

Yok, olamazdı bu da yalandı, yalandı değil mi? Yosef'e baktım başını salladı. " Senden sakladım ama doğru böbreğimi verdim ve pişman değilim yine olsa yine yaparım ölmeni istemedim."

 

İpin ucu koptu çığlık çığlığa ağlayıp bağırmaya başladım. Dayanamıyordum duyduklarımın hangisini hazmedebilirdim ki? Birine alışmadan diğerini duyuyordum meğer benden saklanan ne kadar çok gerçek varmış. Bora beni tutamayacağı için Âlâ kollarımı tutup beni susturmaya çalıştı. Abdurrahman ve Muna sanki biliyor gibiydi. En kötüsü de Muna endişeyle Yosef ile ilgileniyor yüzündeki kanları temizleyip ona yardım etmeye çalışıyordu.

 

Ben ne kadar da aptalışım öyle? Gözümün önündekileri göremeyecek kadar aptal. Susup Abdurrahman'a döndüm o da bana çekinerek bakıyordu.

 

" Biliyordun değil mi böbreğini bana verdiğini biliyordun ve sustun."

 

"Ben söylemeye çalıştım ama sen bildiğini söyleyince sustum, bildiğini sandım kabullendiğini düşündüm özür dilerim niyetim saklamak değildi."

 

Onu bir nebze anlardım ama Muna, onu anlayamıyordum. Başından beri sevdiği kişi Yosef'ti bana büyük yalan söylemişti. Ona nasıl baktığını, nasıl ilgilendiğini görünce kan beynime sıçradı dayanamayıp Âlâ'nın kollarından kurtulup Muna'nın yüzüne tokadı bastım. Ayaktaydı bunu fırsat bilip tokat atmıştım. Eliyle yüzünü tuttuğunda gözleri anında yaşlarla doldu.

 

"Özür dilerim affet beni Meryem."

 

Başımı olumsuzca salladım bana verdiği sözü tutmamıştı. "Birbirimize söz vermiştik bir yahudiye aşık olmayacaktık ben sözümü tuttum ama görüyorum ki sen düşmanımıza babamın katiline aşık olmuşsun. Hiç utanmadın mı ha, babam seni kızı gibi severdi onun katilini nasıl seversin? Kalbine bir yahudiyi, en önemlisi bir katili nasıl alırsın?"

 

Bora yanıma gelip elimi tuttu sinirden titriyordum. " Meryem yapma kimseyi suçlama insan kalbine söz geçiremez seveceği kişiyi seçemez. Muna'dan özür dile barışın o senin süt kardeşin."

 

Bora'ya bakıp sinirle gülümsedim hemen ardından parmağımı Muna'ya doğrultup ona baktım. " Benim Muna diye bir kardeşim yok. Bir daha karşıma çıkma senin yüzünü görmek istemiyorum. Sevdiğin bu pislik yahudiyle mutluluklar."

 

Gitmek istiyordum, anneme sarılmak istiyordum, bunlar gerçek mi yalan mı öğrenmek istiyordum. Bora'ya dönüp hıçkırarak ağlarken gidelim dedim. Canım öyle yanıyordu ki dayanmak zor geliyordu.

 

Eve geldiğim gibi annemin odasına çıktım beklemeden kapıyı açıp içeri geçtim annem okuduğu Kur'an-ı bitirmiş dua ediyordu. Beni görünce ellerini yüzüne sürüp duasını bitirdi, bana gülümseyerek bakıp oturmam için eliyle yatağın kenarını gösterdi. Şu an en çok ihtiyacım olan şey annemin sevgisiydi. Yanına varıp buruşmaya yüz tutan ellerini tuttum, yaşlanmış olsa bile yüzü hâlâ çok güzeldi. Babam boşuna sevmemişti ki annemi, hem çok güzel hem çok asildi. Başımı göğsüne yaslayıp ağlamaya başladığımda elleriyle omuzlarımı sıvazlayıp alnımdan öptü. Aklıma anneme söylediğim anneciğim şiiri gelince ağlayarak dudaklarımın arasından şiiri söyledim.

 

Ak saçlı başını alıp eline,

Kara hülyalara dal anneciğim!

O titrek kalbini bahtın yeline,

Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

 

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,

Gecenin ardında yine gece var;

Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,

Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,

Kanadın yayılmış, çırpınmak için;

Bu kış yolculuk var, diyorsa için,

Beni de beraber al anneciğim!

 

Necip Fazıl Kısakürek

 

Loading...
0%