Yeni Üyelik
33.
Bölüm

33.Bölüm:Öldür Beni

@hayalperestyazar02

 

Keyifli okumalar oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

❤️❤️❤️

 

 

Yanağıma kondurulan öpücükle gülümseyip başımı hafifçe çevirdim. Bora çoktan kollarını karnımda birleştirmiş yapmaya çalıştığım kahveye büyük ölçüde mani olduyordu.

 

"Canım bıraksan da kahveleri yapsam üstüme dökülsün istemezsin değil mi?"

 

Elleri karnımdan kalkıp saçlarımda gezinmeye başladığında bu adamdan kurtuluşum olmadığını anladım hem kahve istiyordu hem yapmama izin vermiyordu. "İster miyim hiç sana kıyar mıyım gülüm sadece özlüyorum seni işte."

 

"Aman Bora abartma zaten hep yan yanayız sanki ayrı kaldığımız var."

 

Kahvenin köpüğünü alıp kaynayınca fincanlara döktüm. Sonunda hazırdı, bir kahve keyfi yapmak iyi olacaktı. "Mücahidem ben seni yanımdayken bile özlüyorum. Hem istemede ayrı yerlerdeydik Yiğit'in düğününde de ayrıldık bırak biraz seveyim karımı ya."

 

Dudağımı büküp tepside duran fincanların yanına su ekleyip salona doğru adımladım. Pek belli etmesem de kızgındım aslında ona, hani ufak bir tatile gidecektik tabi araya Yiğit ve Sevde'nin düğünü ardından Arda ve Atiye'nin isteme ve nişanı girince bizim tatil de yalan olmuştu. Koltuğa oturup kahvemi yudumlarken Bora da ardımdan gelip yanıma oturdu. Benim gibi kahvesini yudumlamaya başladı. Bana kenardan kenardan bakıyor pis pis sırıtıyordu kesin bir şey söyleyecekti ya da aklından başka şeyler geçiyordu. Kahvelerimizi içerken tek kelime konuşmadık tepsiye alıp makineye attıktan sonra odama geçmek için merdivenlerden çıkmaya başladım. Bora da ardımdan geliyordu fazlasıyla yorgundum ve saat geç olmaya başlamıştı kahve uykumu açsa da duş alıp uyumak istiyordum. Odaya varıp dolaptan kıyafetlerimi seçip yatağın üzerine attım bornozu elime aldığımda Bora önümde durdu.

 

"Nereye güzelim bensiz duşa mı giriyorsun sen çok ayıp bak?"

 

Kaşlarımı çatıp gözlerimi devirdim geçmek istedim lakin yine izin vermedi. " Bana bak Bora zaten kızgınım sana çekil önümden hiç çekemem şimdi senin isteklerini."

 

Ne yapayım sinirlerim bozulmuştu bir yerden çıkıyordu işte. Bora ise benim tersime gülümsüyordu şimdi çakacağım ağzının üstüne o olacak.

 

"Sırıtıp durma sinir oldum hem ne oluyor sana hayırdır?"

 

Önümden çekilip komodinin çekmecesini açıp içinden bir zarf çıkarttı. Hâlâ gülümsüyordu ne oluyordu bu adama böyle ya? Yanıma gelip zarfı uzattığında, "Bu ne ki ne var bunda?" diye sordum.

 

"Aç da gör bakalım ne varmış? Belki karın ağrına da iyi gelir."

 

Aman ya adam bildiğin kızdığım şeyi biliyor bana söylemiyordu aferin sana Meryem hemen de kendini belli et. Neyse deyip zarfın kenarını yırtıp açtım içinden çıkan kağıtlara baktığımda havaya kalkan kaşlarımla salak salak sırıtmaya başladım unutmamıştı bana sürpriz yapmıştı. Elimde duran uçak biletlerine baktım Morocco ismiyle gülümsedim yani Fas'a gidiyorduk Marakeş'e uçak biletimiz vardı. Bora'nın eline aldığı telefona bakarak boğazını temizleyip konuşmaya başlamasıyla bakışlarımı ona çevirdim. İnternetten bir şeylere bakıyordu ve benim de bir şeyler öğrenmemi fazlasıyla istiyordu.

 

"Fas bir Kuzey Afrika ülkesidir. Başkenti Rabat ve en büyük şehri de Kazablanka'dır. Mağrip ülkelerinden biri olan Fas'ın, Atlantik Okyanusu'dan Cebelitarık Boğazı'nı çevreleyip Akdeniz'de son bulan uzun bir sahil şeridi vardır. Doğuda Cezayir, kuzeyde İspanya (boğaz boyunca denizden bir sınır ve Ceuta ile Melilla adlarında iki küçük özerk şehir), güneyde ise Moritanya ile komşudur. Aynı zamanda ülke, Batı Sahra adı verilen bölgede, 1975'te koloni ülkesi İspanya tarafından terk edildikten sonra hak iddia etmiş ve günümüzde de bölgenin üçte ikisini fiilen yönetmektedir."

 

"Hmmm bilgilerini tazeleyelim diyorsun yani."

 

Adımlayıp yanıma vardı ve saçlarımı okşamaya başladı. "Daha önce gitmiştim ama sevdiğimle gideceğim ilk yurt dışı ziyaretim olacak. Hem biz balayı da yapmadık ne dersin uzun bir gezi ikimize de iyi gelir?"

 

Günlerdir boşu boşuna kendimi sinir ettiğime yandım. Şapşal kocam meğer planını kurmuş da bana çaktırmamış. Başımı göğsüne indirdiğimde onun yüzüne bakma isteğime yenildim. Parmağını burnumun ucuna dokundurup hafifçe sıktı. "Eee mücahidem geçti mi karın ağrın ne zamandır tavırlı hallerini anlamıyorum sanıyorsun oysa ki kocan düğünden önce plan yapmıştı ama gel gör ki Yiğit ve Arda işlerime çomak soktu."

 

Utanarak elimle yüzümü kapatmak istedim ama izin vermedi. " Özür dilerim düşünmüyorsun aklına gelmiyor diye düşündüm. Bende farkındayım tatil planı yapmıştık ama düğün ve kız isteme olayları üst üste geldi bende bu arada unuttun sandım."

 

Avuçları yüzümde yerini alırken üzerime doğru eğilip yanağımı öptü. "Unutur muyum hiç, yıllardır mücahideme kavuşacağım günün hayalini kurayım sonra baş başa tatili unutayım öyle mi alındım bak."

 

Yüzüne sahte bir kızgınlık eklemişti ellerimi boynundan geçirip parmak uçlarımda yükseldim. " Bora biliyor musun aslında ben seni ilk gördüğüm gün öyle beğenmiştim ki seni, gözüme öyle hoş görünüyordun ki heyecandan kalbim duracak sandım. Kendime bile itiraf edemedim yakışıklılığın beni etkilemişti sonra Mescid-i Aksa'da okuduğun ezanı duyunca kalbimde bir ferahlık oldu şimdi anlıyorum ki ben o zaman anlamasam da aslında sana aşık olmuştum ama bunu anlamam zaman aldı. Dedim ki bu adam beni Allah'a daha çok yaklaştırırsa kaderimde yazılıysa onu sevmemem mümkün değil. İyi ki karşıma çıktın iyi ki bana talip olup zorla bile olsa benimle evlendin. Kendime bile itiraf edemedim ama ben sana en başından beri aşıktım bunu nefsani bir istek olarak düşündüm bu da aşkımı anlamamı zorlaştırdı."

 

Yüzüne kocaman bir gülümseme eklenirken zorlanmamı istemediği için beni kucağına aldı. Gözleri gözlerime kenetliydi. " Bende seni ilk gördüğümde vuruldum sana mücahidem, Allah bizi birbirimize kader diye yazmış. Sen alnıma yazılan en kıymetli varlığımsın, sen benim Filistin çiçeğimsin sen doğmamış evlatlarımın güzeller güzeli annesisin."

 

Utangaçlığımı az da olsa atmıştım yüzüme derin bir gülümseme otururken gözlerim doldu. Bu adamdan evlatlarım olması düşüncesi beni öyle hayallere götürüyordu ki bir an önce okulumu bitirip ardından Kudüs'üme dönmek ve doğacak evlatlarımı vatanımda dünyaya getirmek istiyordum. Allah izin verirse biz çok güzel bir anne ve baba olabilirdik.

 

*************

 

Fas Kuzey Afrika'nın en renkli ülkelerinden biriydi. Kuzeyinde Cebelitarık güneyinde Atlas Okyanusu bulunur. Başkenti Rabat, Bou Regreg ırmağının denize döküldü yerdedir. Kazablanka en kalabalık şehriyken, Marakeş ise tam bir turizm merkezidir. Bu şehirler ülkenin en ilgi çekici yerleridir. Resmi dili Arapça olmakla birlikte Fransızca ve Berberice de konuşulmaktadır. Fas'ın en büyük gelir kaynakları tarım, tekstil ve turizmdir. Türkiye ve Fas arasındaki seyahatler karşılıklı olarak vizeden muaftır.

 

İnternetten ve Bora'dan duyduğum kadarı böyleydi. Dünden beri Marakeş'e gelmiştik ama uçakla gelmek bizi yormuş ve dinlemek istemiştik. Hiçbir yere gitmeden direkt olarak kalacağımız otantik yapısıyla herkesin ilgisini çeken otele geldik. Sabah namazını kıldıktan sonra tekrar uyuyup güzel bir uykunun ardından uyanıp kahvaltımızı yapmaya başladık. Kahvaltıda turistlere özel olarak da yapılan yiyecekler vardı. Pankek gözleme kızartılmış biber ve sosisler ve bunlara benzer kahvaltı çeşitleri vardı. Bu ülkeyi gezmek için can atıyordum Bora da bunu bildiğinden heyecanımı anlamış beni sakinleştirmek adına konuşuyordu.

 

Kahvaltımızı yaptıktan sonra bize eşlik edecek olan rehberimizle Marakeş'in tarihi yerlerini gezmek için yola çıktık. Bize rehberlik edecek kişi Bora'nın burada tanıştığı ve arkadaş oldu Camal'dı. Araplar gibi esmer tenli ve sakallıydı Bora ile de iyi anlaşıyor olmasına sevindim. Yollarda gördüklerime bakılırsa Fas müreffeh ve sürekli gelişmekte olan bir ülkeydi. Şehrin zengin kesiminde gökdelenler hızlı trenler vardı ve bu ülke her bakımdan oldukça karlı bir ülkeydi. Marakeş'te hayat geç başlıyordu, Camal sabahları açık dükkan bulmanın zor olduğunu söylemişti.

 

Sonunda aracı bir yere park edip yürümeye başladık öğle vaktine az kalmıştı bu yüzden yakınlardaki bir camiye gitmeyi uygun gördük. Duyduğumuz ezan sesiyle camiye de vardık. Erkeklerin namaz kılmasının ardından bende kadınlara ayrılan bölüme gidip namazımı kıldım. Bora Camal ile samimi şekilde konuşuyordu. Fas insanı oldukça samimi, insan canlısı ve sevecendi hele de Türk olduğumuzu öğrendiler mi size olan ilgileri artıyordu. Türkleri çok seviyor olmaları beni oldukça memnun etmişti. İnsanlarının kültürlü olması da bendeki artılar arasına girmişti.

 

Kaldığımız otelin sahibi bizimle sohbet ettiğinde Filistinli olduğumu öğrenince şaşırmıştı meğerse beni Faslı kadınlara benzetmiş onlardan olduğumu sanmış. En azından ben pek sorun yaşamayacaktım ama Bora için aynı şeyleri söyleyemezdim bunun nedenini meydana gittiğimizde öğrenecektik. Yürürken gördüğüm riad adı verilen öylesine güzel evler gördüm ki hayran kaldım. O evler size cennetten bir köşeye gittiğinizi düşündürüyor.

 

Uzun ve dar sokakları arşınlayıp biten yürüyüşden sonra sonunda Jemaa El Fnaa meydanına vardık. Meydanda çok fazla stand vardı ve öğleden sonra olmasına rağmen bazı yerler yeni açılıyordu. Akşam saatlerinde burası daha aktif oluyormuş öyle ki adım atacak yer bulunmuyormuş o derece bir kalabalık oluyormuş meydanda. Etrafı incelemeye başladım maymun ve yılan oynatıcılarını görmeyi beklememiştim. Kaybolmamak adına kolumu Bora'nın koluna dolamıştım. Garip bakışlarımı fark etmiş olacak ki gülümsedi.

 

"Buralarda normal karşılanıyor sadece izle anın tadını çıkar daha yeni geldik gezeceğimiz çok yer var."

 

Gezdiğimiz standlarda bana değil ama Bora'ya yaklaşıp bir şey alması adına onu zorluyorlardı. Kulağıma eğilip duymazdan gel ve ses etme başka kaçış yolu yok demişti. Aklınıza gelebilecek her şey satılıyordu burada. Kuşların olduğu yere gittiğimizde elimize beyaz tüyleriyle aşırı güzel güvercini alıp fotoğraf çekindik. Ardından çok tatlı muhabbet kuşları parmaklarımızda dolanıp güzellikleriyle bize eşlik etti. Hatta satıcı adam hayvan sevgimizi görüp bir tavus kuşunu Bora'nın omzuna indirdiğinde hayvan ses etmeden durdu. Umarım onları alacak kişi onlara çok iyi bakar diye geçirdim içimden.

 

Sevdiklerimize ufak tefek bazı hediyelik eşyalar aldıktan sonra acıktığımızı fark edip meydandan çıkmaya başladık. Yanımızda Camal olmasa kesin kaybolurduk çünkü dar sokakları birbirine benzeyen yerleriyle insanın aklı karışıyordu adate bir labirent gibiydi. Yakınlardaki bir lokantaya girip önce Fas'a özgü bissarra çorbası içtik. Ardından çıkıp başka bir mekana girdik buralar fazlasıyla otantik ve güzeldi. Fas'ın meşhur yemeği olan tajin yiyecektik.

 

Tajin yemeği isteğe göre etli, tavuklu, köfteli ve sebzeli yapılabiliyor. Tajin Türklerde güveç kaplara benzeyen çömleklerde pişiriliyor ve piştiği çömlekte servis ediliyor. Aslında tajin ismi yemeğin değil içinde pişen güvecin ismiymiş ve yemeğe de bu isim verilmiş. Yemekler gelince garson çömleğin kapağını açtığında etrafa yayılan güzel koku ve mis gibi tüten buharıyla tajin yemeği bizi bekliyordu. Önümde duran yemeğe baktım ben ve Bora etli isterken Camal tavuklu istemişti.

 

Önümde yumuşacık görüntüsüyle etler üzerinde kayısı, susam ve yumurta vardı. Ne olduğunu tam anlamasam da badem ya da kayısı çekirdeği de yemeği süslüyordu. Masanın ortasına da limonla pişmiş tavuklu bir yemek vardı, üzerinde kızarmış patates çeşitli baharat ve soslarla harmanlanmıştı. Yemeklerin tadına baktığımda ağzımda enfes bir tat kaldı. Her iki yemek de harikaydı hele tajin yemeğine bayıldım bunu kesinlikle denemem lazımdı o çömleklerden alıp evimde bu yemeği yapmalıydım.

 

Tandır ekmeğini yemeğe batırıp yerken geleneklerine özgü yemenin de güzelliğinin tadına vardık. Bazen çatal bıçak da insanı yoruyor bazı yemekler de elle yenilmeden olmuyordu yani. Eğlenceli bir günün ardından akşamın geç saatlerinde yürümekten yorgun düşen bedenlerimizle aracımıza doğru gidip otelimize doğru yol aldık.

 

***********

 

Yine en sevdiğim karşımda tüm ihtişamıyla duruyor bana gülümsüyordu. Vatanımın en güzel mekanı, kalbimi şenlendiren yegane sevdigim Mescid-i Aksa'm karşımda duruyordu. Hasret kavuşunca bitmez miydi benimki bitmiyordu işte, kavuştuğum halde her gün karşımda görmek onu doya doya izlemek istiyordum. Kucağımdaki miniğimin sesiyle ona dönüp yanağına bir öpücük kondurdum. Cennet kokulum güzel yavrum öyle tatlıydı ki minik ellerini ısırmak istiyordum.

 

"Anne." dediğinde bir yaşındaki Yusuf'umun güzelliğine daldım. Babasından aldığı yeşil gözleriyle görenin dikkatini hemen çekiyordu, en az benim kadar o da Mescid-i Aksa'yı seviyordu. Benimle birlikte bakıp çoğu zaman dalıp gidiyor bazen minik adımlarıyla kedileri kovalıyordu. Parmaklarını haraket ettirip kocaman gülümsedi ardından" Baba." dediğinde baktığı yönde bize doğru adımlayan Bora'yı gördüm. Yanıma gelip Yusuf'u kucağına aldığında miniğim kıkırdayıp gülmeye babasına sarılmaya başladı.

 

Yeşilleri beni bulduğunda aceleci bir tavırla kelimeleri sıraladı. "Gidelim mi mücahidem?"

 

Başımı sallayıp onu onayladım. Aksa'da yine karmaşa çıkacağa benziyordu bu yüzden en iyisi eve dönmemdi hem beni bekleyenler vardı. Yusuf'u kucağıma aldığımda miniğimin uykusunun geldiğini anladım benimle oraya buraya gitmekten o da yorulmuştu tabi. Başını omzuma indirdiğinde uyumak üzere olduğunu anladım. Dar sokaklardan geçip arabamıza varınca etrafın sessiz ve sakin oluşu bende büyük bir ürperti oluşturdu.

 

Ne zaman kendimi böyle hissetsem kötü bir şeyin olması tesadüf müydü? Bora bana arka kapıyı açarken etrafıma bakıp endişe ve korkuyla arabanın arka kapısından binerek oturdum. Yusuf'u kucağıma alıp yanağına bir öpücük kondurduktan sonra kollarımda hafifçe sallayıp uyumasını sağladım. Bora aracı çalıştırırken anneme alacağımız ilaç işini de halledip eve gidecektik. Canım annem en kıymetlilerimle bizi bekliyordu.

 

Kudüs'ün sokaklarında ilerleyip ama yola çıktık açık olan eczaneden ilacı aldıktan sonra tekrar geldi bana gülümseyip baktı ve bana doğru eğilip Yusuf'u öptü. Hafifçe kıpırdansa da tekrar güzel uykusuna daldı yavrum. Kudüs yine oldukça kalabalık görünüyordu Mescid-i Aksa'dan çıkalı çok oluyordu yolda çok fazla vaktimizi harcamıştık. Bora evimize doğru aracı sürerken önümüzde bizi durduran siyonist askerlerle korkuyla yutkundum. Silahlarını kaldırmış bize sinsice bakıyorlardı. Bora durmaya yeltendiği an duyduğumuz kurşun sesiyle araç hızlandı ben ise attığım çığlıkla bedenimi evladımın üzerine siper ettim. Kurşun sesleri daha da artarken içeri giren kurşunlar camları delip geçmişti korkuyla attığım çığlıklarla beraber bağırıyordum.

 

"Allah'ım yardım et, Hasbünallahü ve nimel vekil.(Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.)"

 

Bora ise beni sakinleştirmeye çalışıyordu korkum beni delip geçerken Yusuf'un uyanarak ağlaması ve korkması beni daha da korkutuyordu. Bitmiyordu kurşunlar deli gibi üzerimize yağıyordu Bora eğiliyor olsa da aracın hakimiyetini zor sağlıyordu bize bir şey olacak diye korkuyordu. Yusuf'un sesinin kesilmesiyle bayıldı mı acaba diye düşündüm ama onu kaldırıp bakamazdım hâlâ kurşunlar araca geliyordu. Sonunda sesler bittiğinde hafifçe kalkmaya çalıştım fazlasıyla korkmuştum. Elime değen sıcak sıvıyla vuruldum mu acaba diye düşündüm yok acı hisetmiyordum ki peki neydi bu?

 

"Tamam Meryem geçti sakin ol eve yaklaştık sen ve Yusuf iyi misiniz?"

 

Ben iyi miydim? Yaşıyor olmak iyi olduğumu gösterir miydi? Bora aracı aniden durdurunca kucağımda duran yavrumu kaldırıp ona baktım. Yusuf oğlum ama neden bedeninden kan geliyordu? Yavrum sesini çıkart hadi ağla oğlum ne olur ağla bana bu acıyı yaşatma. Bora bana döndüğünde şok içinde kalan gözlerime baktı, elini uzatıp Yusuf'un elini tuttu nabzını bakıyordu yazıyordu değil mi oğlum evet evet yaşıyordu.

 

"Meryem..."

 

Hayır olmaz olamaz bebeğim ölmemişti değil mi? Haraketsiz bedenine baktım göğsüne inen kurşun minik bedenini parçalamıştı elbisesi paramparça ve kanlar içindeydi benim yavrum benden gitmiş miydi? Bora'nın elini çekip minik elini tutup nabzını kontrol etmek istedim ama yok atmıyordu. Ellerim titrerken Bora'ya bağırmaya başladım.

 

"Hastaneye sür oğlum ölmüş olamaz hadi Bora kurtar yavrumuzu..."

 

Bora bana acı dolu yaşlı gözleriyle bakıp titreyen dudaklarını zorla araladı. "Meryem Yusuf'umuz öldü o yaşamıyor. Masum yavrumuz gitti."

 

Yok hayır olamaz ben bunu kabullenemem ki. Yavrumu göğsüme bastırdım üzerime değen kanlar umurumda bile değildi. Kimse bebeğimi alıp kara toprağa gömemezdi alamazlardı elimden. Arabanın kapısını açıp çıktığım gibi koşmaya başladım.

 

"Meryem dur nereye gidiyorsun hâlâ tehlikedeyiz yapma ne olur."

 

Kulaklarım her şeye sağır olmuşken duyduğum tek ses yavrumun ağlama sesiydi. Yusuf'a tekrar baktım kulaklarımda sesi yankılanırken bedeninde tek bir kıpırtı dahi yoktu. Bakmaya kıyamadığım bebeğime baktıkça yüreğimde kocaman bir acı oluşuyordu. Yarası açılmış ve görünüyordu bakmak istemiyor öldüğünü asla kabul etmiyordum. Evet evet benim oğlum hasta olmuştu ölmedi ki. Koşarken birinin bedenine çarpınca sendeleyip düştüm. Bebeğim kucağımda dururken karşımda duran kişiye baktım.

 

Uriel

 

Bana tüm öfkesi ve kiniyle bakarken bakışlarını bebeğime çekti. Oğlumu korumak için onu sardığımda bana yaklaşmasını umursamadan eğilip bebeğime sarıldım. Alnıma değen soğuk metalle bakışlarımı ona kaydırdım beklemeden kurşunu bebeğimin başına attığında bacaklarımın dışında duran bebeğimin başı geriye giderek kanla kaplandı. Bebeğimin başına vurmuştu ve bedenini paramparça etmişti attığım çığlık yeri göğü inletirken bebeğime sarılıp bağırdım.

 

"Bebeğim Yusuf'um ..."

 

Acım neden bitmiyordu imtihanım neden bu kadar zorluydu. Hıçkırıklarım gecenin ayazına karışırken Uriel'in pis kahkahasıyla kaşlarım öfkeyle çatıldı. Bora ağlayarak yanıma gelip bebeğimin bedenini elimden aldı Uriel'e döneceği sırada koluna dokunup durmasını istedim. Tam onun karşına geçip çektiğim acıyı umursamadan yüzüne tükürdüm. Uriel ise bunu umursamayıp koluyla yüzünü sildi ve soğuk metali alnıma dayadığında dudaklarından tekrar o dehşet sözler firar etti.

 

"Seni öldüreceğim pis Arap."

 

Ölürsem şehit olurdum kaybedecek hiçbir şeyim yoktu, bunca acıya göğüs gerek yüreğim evlat acısını kaldırmzdı ölmek belki de benim için en iyisi olacaktı.

 

"Öldür beni..."

 

Kimse celladına yalvarmazdı kimsenin son isteği ölüm olmazdı ama ben farklıydım artık şehitliği tüm hücrelerimle istiyordum. Bora çığlık atıp bağırsa bile son duyduğum ses onun Allah'a yalvarışı oldu. Alnıma dayanan silahla duyulan o yüksek ses alnımdan geçip ölümüme neden olurken ben yere yığılan bedenimi görüyordum.

 

***********

 

Çığlık çığlığa bağırıp açtığım gözlerimle etrafıma bakıp ne olduğunu algılamaya çalıştım. Nefes nefese kalmıştım göğsümü tutuyordum Bora da aniden kalkmış olacak ki hemen yanımda duruyordu. Kolumu tutunca gördüğüm şeylerin büyük bir kabus olduğunu anladım. Titreyen ellerimle Bora'ya sarılıp sarsılarak ağlamaya başladım.

 

"Mücahidem neyin var rüyanda ne gördün de seni bu kadar korkuttu?"

 

Hıçkırıklarım arasından zorlukla dudaklarımı araladım. "Bebeğimiz ölmüştü arabada üzerimize kurşun yağdırdılar Kudüs'te bebeğimizi öldürdüler. Bora çok korkuyorum Kudüs'e gidince ailemi kaybetmekten çok korkuyorum."

 

Korku dolu sesimle saçlarımı okşayıp dudaklarını alnıma bastırdı. " Korkma güzelim Kudüs'te değiliz Kazablanka'dayız, ben sana boşuna mı mücahidem diyorum biz Allah izin verdiği müddetçe her zorluğa göğüs gereceğiz. Şimdi korkma sadece bir rüyaydı gerçek değil bitti gitti bizim bebeğimiz yok ama olacak sen anne ben baba olacağız. Güzel yuvamızda mutlu olacağız sen nasıl Mescid-i Aksa'ya bağlıysan evlatlarımız da senin gibi bağlı olacak."

 

"Gerçek gibiydi çok korkunçtu. Bora ben böyle bir rüyayı neden gördüm ki acaba hamile falan mıyım?"

 

Yeşillerini gözlerime indirdiğinde dudakları kenara doğru kıvrıldı. "Bence hamile değilsin sende bir değişiklik görmüyorum."

 

Dediği şeyle onu garipsedim nasıl yani bende değişiklik mi olması lazımdı. " Ne demeye çalışıyorsun değişiklik derken kast ettiğin ne?"

 

Eliyle üstümdeki geceliği yukarı sıyırıp karnımın alt kısmında durup sıktı. Biraz acısa da ses etmedim. " Burada bir sertlik hissetmem lazım ayrıca vücudunda da hassasiyet olması gerekirdi ama bunlar yok yani hamile değilsin."

 

Bu adam bunları nerden biliyordu? Kaşlarımı çatıp öfkeyle yüzüne baktım. " Sanki hamile bıraktığın kadınlar varmış gibi konuşmandan ne anlamam gerekiyor? Bana bak sen bunları nerden duydun ben bile anlamazken sen nasıl böyle şeylere dikkat edebiliyorsun ki?"

 

Parmakları yüzümde gezinirken ona bakmayı kestim. " Annenden biliyorum abilerine ve sana hamileyken baban hep annendeki değişikliği anlıyormuş. Bunu da annemle konuşurken duydum eee bende hem yeğeni hem damadı olduğum için ayıp kaçacak bir şey yoktu. Annen karnının sertleştiğini söyledi sonra benim orda olduğumu unutmuş olacak ki babanın göğsünde hassasiyet olduğunu anladığında annenin hamile olduğunu söylediğini ağzından kaçırdı."

 

Bu sefer hafifçe kıkırdadım yumruk yaptığım elimi göğsüne indirdim. "Sana ne oluyor ya annemle babamın özel hayatını dinlemişsin tövbe tövbe."

 

"Ben mi dinledim hem annen öyle bir şey söylemedi ki sadece hamile kaldığımda göğsüm hassaslaşıyor Bilal de hemen anlıyor demişti. Yani cinsellikle ilgili söylemedi ama laf işte nereye çekersen oraya gidiyor annem de kahkahayı basmıştı bende annen benim orda olduğumu anlamasın diye odadan sıvışıp uzaklaştım."

 

"Her neyse ama ne olur ne olmaz bir tahlil yaptıralım biliyorsun çoğunlukla günüm geçiyor ve bana normal geldiği için hamile olsam bile anlamam uzun zaman alabilir."

 

Başını onaylar biçimde salladı. "Bence değilsin ama hatrın için yapalım şu tahlili."

 

***************

 

Aylar geçmiş okulların açılmasıyla okul hayatım tekrar başlamıştı İsra ile yürürken ona biraz takılma isteğimden kendimi alamayıp zihnime dolanlarla kıkırdadım. " İsra ya şu Yosef ve Benjamin'in seni ve Muna'yı kaçırdığı o geceyi bir daha anlatsana gerçekten gülmeye ihtiyacım var."

 

Yeşil gözleri bana öfkeyle dönerken dudağını iğrenir gibi büktü. " Neyini anlatayım bayan kaçak, senin düğününü kurtardık teşekkür edeceğine bir de alay ediyorsun. Senin bana işin düşer elbet bende İsra isem..."

 

"Sus be şapşal anlamıyorsun değil mi sana takılmak bana zevk veriyor. Hem ne olmuş o mafya bozuntusu ultra yakışıklı İtalyan yahudi sana hayran kaldıysa kötü mü olur belki adam müslüman olur hayrına ha."

 

Durmasıyla bende durdum yine bildiğimiz İsra işte biraz düşünüp sonra yine saçmalardı deliydi bu kız boşuna demiyorum ya. İç çektikten sonra elini çenesine indirip gülümsedi.

 

"Müslüman olsa çoktan aşık olmuştum ama hayır o yahudi asla ilgimi çekmiyor hem benim gibi bir deliyle uğraşmak her babayiğidin harcı değil. Bana beni anlayıp deli hallerimi çekecek biri lazım yoksa adamı deli edip sonunu tımarhane ederim."

 

İkimiz de gülmeye başlayınca kolumu benden biraz daha uzun İsra'nın sırtına indirdim. O da aynı şekilde kolunu sırtıma geçirdi ve çocuksu bir yürüyüşle yürüyüp beni de kendiyle rezil etme yolunda ilerledi. Ah bu kız yirmili yaşlarında olabilirdi fakat bazen tavırları küçücük bir çocuktan farksız olabiliyordu. Kolundan kurtulduğumda baktığımız yönde duran Abdurrahman bize doğru adımlayıp önce selam verdi ardından yanımızda yürümeye başladı. Arkadaş olduğumuzdan ondan bir çekincem yoktu hatta ben Bora'yla tatildeyken Abdurrahman Ameer ile yanımıza gelmiş bize kısa bir süre eşlik etmişlerdi. Onlar da bizden ayrı bir Fas turu yapmıştı Bora'yla da aralarında iyi bir arkadaşlık olmasına sevinmiştim.

 

"Eee Abdurrahman sen Benjamin ile görüşüyordun değil mi? Hani bizim düğünde gelmişti hatırlıyor musun?"

 

Mavi gözleri kısılırken İsra'ya bakıp gülmemek adına dudaklarını birbirine bastırdı. "Ha şu fazla yakışıklı abimiz mi? Evet ya arada görüyorum ve dua ediyorum bu adam müslüman olsa var ya bize kesinlikle çok faydası olur."

 

İsra durup bakışlarını Abdurrahman'a çevirdi. " Sen de mi Bürütüs?" dediğinde ikimiz de kendimizi tutamayıp gülmeye başladık.

 

Bir süre sonra Abdurrahman kendini toplayıp İsra'ya döndü. "Eee ne demişler Sezar'ın hakkı Sezar'a, bu adam da fazlasıyla kötüleri dize getirecek potansiyel var bunu görmemek için kör olmak gerek. Hem yalan mı yani benden bile yakışıklı kendimi onun yanında sönük hissediyorum ya."

 

Sönük mü dedi o, şaka mı yapıyordu? Evet Benjamin tıpkı benim kocam gibi yakışıklılığıyla fazlasıyla dikkat çekiyordu lakin Abdurrahman da çirkin değildi. İsra ona bakıp gülümsedikten sonra tekrar yürümeye başladı biz de onunla birlikte devam ediyorduk. " Dedi kendisi de Suriye'nin Kıvanç Tatlıtuğ'u olan sarışın bomba."

 

Abdurrahman utanarak eliyle yüzünü kapatıp erkeksi bir sesle güldü. " Deme öyle ya utanıyorum ben mi seçtim sarışın mavi gözlü olmayı? Hem o kadar yakışıklı değilim ki, ha bir de bana bomba kelimesini kullanma Allah korusun sana evlilik teklifiyle gelirim falan bombayı sen yersin."

 

İsra sinirlenip elindeki çantayı onun koluna vurunca Abdurrahman kahkaha atıp elini çekti. " Tamam tamam barış istiyorum hem ben seni alıp ne yapacağım delinin tekisin, sen beni de delirtirsin. Bana daha sakin biri lazım uğraşamam ben senin manyak hallerinle."

 

İsra çantasını bir kez daha vurup dudaklarını öfkeyle karışık bir delilikle araladı. "Anca benim deli hallerimi eleştir zaten. Sen önce kendine bak çakma Behlül."

 

Bu sefer ben araya girdim. "Aynen ya sen git Bihter'ini ara arkadaşımı da kızdırma." dediğimde İsra bana baktı.

 

"Bana manyak diyorsunuz ama siz benden manyak oldunuz. Fark etmedim sanma Benjamin konusunu açan da sensin bir daha o uyuz adam hakkında konuşmayın sinirlerim bozuluyor."

 

Gerçekten kızdığına emin oldum ve susup tekrar elimi sırtına geçirdim. Bana gülümsediğinde karşımızda bizi görünce gülen kızlara selam verdik. Atiye ve Gözde yan yana duruyor sohbet ediyordu yanımıza gelince ikisi de bize sarıldı. Atiye fazla güleç görünüyordu Arda ile aralarındaki çekim geçen hafta nişanla taçlanmıştı. Düğün ise okullar kapandığı zaman olacaktı. Gözde ile sarılınca da birlikte yürümeye başladık. İsra'nın yüzünde garip bir sırıtış fark ettiğimde düşündüğü şeyi merak ettim. Neyse ki beklemeden ağzındaki baklayı çıkarttı.

 

"Ya diyorum ki Abdurrahman ve Gözde yakışmaz mı? İkiniz de maviş gözlü, biriniz çok yakışıklı biriniz acayip güzel harika bir çift olursunuz bence."

 

Hepimiz olduğumuz yerde dururken İsra da durup bir Gözde'ye bir Abdurrahman'a baktı.

 

"Sen gerçekten delisin ya!"

 

Bu sözler Abdurrahman'ın dilinden döküldü. Gözde ise dudağını büküp göz devirerek konuştu. " Bence de deli, biz sana göre yakışıyor olabiliriz tanışmamız da pek iyi olmamıştı ama ben Abdurrahman'a hiç o gözle bakmadım bakmamı da beklemeyin benim gözümde olmayan abim gibi."

 

Abdurrahman duyduklarıyla çarpıkça gülümserken Gözde'ye kardeşine bakar gibi bakıp göz kırptı. " Aynen pek iyi tanışmadık ama sonradan sen değişip iyi biri oldun. Çok da iyi oldu ve bende aynı duygular içindeyim Gözde benim kardeşim gibi bu düşüncen çok saçma İsra."

 

İsra burnundan soluyup ofladı. "Aman be biri abim diğeri kardeşim diyor demeyin öyle ya lazım olur falan hem kan bağınız yok nasıl kardeş oluyorsunuz ki? Gerçi Abdurrahman nikahlı olduğundan Gözde'ye pas vermiyor olabilir bilemedim şimdi bir de duygularını saklıyor çakma Behlül."

 

Ben Gözde ve Atiye şok içinde kalıp üçümüz birden, " Ne?" diye adeta bağırdık. İsra da işaret parmağıyla sus işareti yapıp, "Bağırmayın ya kendisine sorun şart koşmuşlar bizim çakma Behlül de mecbur kalmış." dedikten sonra Abdurrahman'a bakıp tekrar konuştu. " Ne var ya Gözde'yi beğenmedim deme okula geldiğimiz ilk hafta duydum seni çok güzel kız ama bizim gibi değil keşke kendini düzeltse demiştin ya."

 

Abdurrahman elini şakağına bastırıp gözlerini kapattı. " Ya deli kız yanlış anlamışsın beni, ben güzel olduğunu söyledim aşık oldum demedim ya. Hem ne var bu sözde sanki sarkıntılık yaptım Gözde o zamanlar ters işler yapıyordu bunlar da beni rahatsız ediyordu doğru yolu bulmasını istiyordum. İnanmıyorsan tekrar söylüyorum Allah'ın adına yemin ederim ki Gözde'ye aşık falan değilim kız kardeşime hangi duygularım varsa o da öyle."

 

Gözde dikkatle dinlerken içinde tuttuğu korkuyu tek soluğuyla saldı. "Çok korktum ya bir saçma aşk işlerini daha çekemezdim. İsra sende su çöpçatan işlerini bırak da kendine birini bulup evlen bence, biraz da başkası uğraşsın seninle bizi bıktırıyorsun deli kız."

 

Dur bir dakka ya olay nereye geldi İsra nikah demişti ve ben bunu hatırlayıp lafa atladım. "Tamam aralarında aşk yok olmayacak da peki bu nikah işi ne kim zorladı seni anlatacak mısınız?"

 

Abdurrahman bıkkınlıkla dudağını büküp konuşmaya başladı. " Ailem zorladı amcamın kızıyla nikahımızı kıydılar ama o birini sevip isterse boşanmak için onu azad edeceğim."

 

Kaşlarımı çatıp etrafında dolanan mavilerine baktım yanlış anlaşılmasın tavrını anlamak adınaydı bakışım. "Amcanın kızı Sare mi?" diye sorduğumda başını sallayıp, "Evet o." dedi.

 

"O kızın yaşı küçük değil mi ya?"

 

Atiye'nin sorusuyla Abdurrahman ona döndü. "Kimsesi olmadığı için ve bize çok gelmek zorunda olduğundan ailem böyle olmasını uygun gördü. Ben sadece kolaylık olması adına annemi kırmak istemediğim için bu işi onayladım yoksa onu sevmiyorum. O daha küçücük bir kız okumasını kendi ayakları üzerinde durmasını istiyorum. Biliyorum ki o da birini sevip evlenmek isteyecek o gün ona yapmam gereken görevimi yapacağım."

 

İsterse boşanırız mı demişti o, ah şimdi anladım Sare'nin ona duyduğu hislerden bir haberdi. Başkasını seveceğini düşünüyordu, oysa ki o küçük kız Abdurrahman hakkındaki en ufak konuşmada yüzünde kocaman bir gülümseme oluşuyordu. Belki de bunu anlamasını sağlamalıydım. " Sen kurtulacağını düşünüyorsun ama bana kalırsa Sare senden boşanmak istemeyecek."

 

"Neden istemesin ki önünde uzun bir hayat var kaderindeki kişiyi elbet bulacaktır."

 

" Belki de kaderindeki kişiyle evlenmiştir sen anlamıyor olabilirsin ama o kız sana aşık bunu görmüyorsan kör olduğunu düşüneceğim."

 

Duyduklarıyla sanki kabullenmekten korkuyor gibi bir düşünceye kapıldı. Cebindeki telefonunu eline alıp kulağına götürdü. " Neyse kızlar benim işlerim var sonra görüşürüz." diyerek bizden uzaklaştı.

 

İsra beni dürttüğünde koluna hafifçe vurdum. Deli kız olayları nerelere getiriyordu patavatsız kız işte. " Ya Meryem ne diyorsun ya, yine kızıp gitti ne zaman Sare hakkında konuşmak istesem kaçıp gidiyor ağzından laf almaya çalıştım ama sen yine ne yaptın."

 

"Yeter İsra bırak bu saçma davranışları insanları kendi haline bırak adamı görmüyor musun gerçekleri kabullenmiyor bunları birinden duyması gerekiyordu. Hem ne belli belki zorla evlendiği amcasının kızını o da sevecek sen kalkmış Gözde'yle ilgili yakıştırma yapıyorsun kendine gel İsra zamanında benimle de yakıştırıyordun ama aramızda öyle bir şey yoktu ve ben evliydim zaten. Yeter İsra kalbini kırmak istemiyorum ama olmadık işlere burnunu sokmandan bıktım."

 

Beklemeden aralarından ayrılıp dersime girdim. Aramız biraz bozulmuş olsa da bizim aramızda küslük olmazdı illa ki barışırdık. İsra deliydi bazen şakayla karışık sözlerine gülsem de bazen ciddi anlamda insanı deli ediyordu.

 

************

 

İki günlük konuşmama ve uzak durma durumundan sonra İsra yanıma gelip bana sarılmış özür dileyip daha az delilik yapacağını söyleyip gönlümü almıştı. Birlikte alışveriş merkezine gidip hem gezip hem alışveriş yapıyorduk. Bir mağazaya girince Gözde beni çekiştirip gayet açık bir elbise gösterdi ben bunu nasıl giyebeilirdim ki neden bu açık kiyafeti gösteriyordu bana?

 

"Meryem baksana çok güzel değil mi bence sana çok yakışır bir denesene olursa alıp giyersin."

 

Göz devirip aslında üzerimde çok çekici ve güzel duracak kıyafete burun kıvırdım. " Gözde ben bunu nerde giyeceğim tamam hoşuma gitti ama sende biliyorsun ki bu dışarıda giyebileceğim bir şey değil."

 

Gülümseyip elbiseyi bana doğru uzattı. " Şapşal mısın nesin ya? Meryem dışarıda giy diyen mi oldu evde kocana giyersin anladın mı?" diyerek bana göz kırptı.

 

Utanıp kıkırdadım elimle ağzımı kapattım. Gözde evlenmemiş olsa da önceki hayatında kötü deneyimleri olmuştu bunun yüzünden sanırım bir erkeği etkileme yöntemlerini biliyor ve bana biraz akıl vermeye çalışıyordu. Sanırım aklımdan geçenleri anlamış olacak ki dudağını ısırıp bana döndü.

 

"Sakın beni yanlış anlama önceki hayatımdan yaşadıklarımı biliyorsun bir erkek nasıl etkilenir biliyorum ama bundan sonra hayatıma Allah'ın rızasıyla devam edeceğim için bu yöntemleri kullanmak yok. Bende sen eşine bunları yaparsan ikiniz de mutlu olursunuz diye düşündüm. Yani sen böyle kıyafetlerden pek anlamıyorsun ben yardımcı olurum yani istersen."

 

Gülümseyip elbiseyi tuttum gerçekten çok güzeldi bu kız acayip zevkliydi tabi bunu eşim dışında kimse görmeyeceği için bir sorun oluşturmuyordu. "Gözde bu çok güzel gayet zevklisin ve haklısın eşim için giymeye değer ama saçlarıma da bir şey yapmam lazım sence nasıl yapsam şu kıvırcık saçları bazen beni yoruyorlar onlara iyi bakmak zorundayım yoksa çok kabarıyorlar."

 

Düşünceli bir hal alıp bir süre düşündü sonra tekrar bana döndü. " Saç şekillendiricin vardı sanırım onunla saçına güzel şekil verebilirsin hatta sana anlatırım, istersen de görüntülü konuşuruz sen saçına şekil verirken ben yapman gerekenleri anlatırım olur mu?"

 

Teklifi hoşuma gitti neden olmasın şimdi alırım bir gün eşim için giymek de kısmet olur. Başımı sallayıp onu onayladım elbiseyi alıp kabinde giydim. Giydikten sonra aynada kendime baktım Bora beni böyle görse küçük dilini yutabilirdi. Başörtüme karışmadan Gözde'yi çağırıp kabinde bana bakmasını istedim. Gözde beni baştan ayağı süzüp kocaman gülümsedi. "Meryem çok yakışmış çok güzel olmuş enişte bey deli olacak."

 

Kıkırdarken sus işareti yaptım. "Ya Gözde kimse duymasın ben akıl edemiyorum böyle şeyleri evde giyerim hevesimi atarım. Malum hiç böyle giyinmediğim için bana bir garip geliyor."

 

"Söylemem ya hem ister evinde giy ister eşine beni ilgilendirmez."

 

Gözde giderken üstümü değiştirip elbiseyle kabinden çıktım. Gözde ve diğerleri fark etmeden başka şeyler de alıp kasaya gidip ödemeyi yaptım. Fazla tuttuğunu söylememe gerek yok neyse diyerek torbayla kızların yanına gittim. Ne aldığımı sorsalar da elbise diyerek geçiştirdim yalan degildi ya elbiseydi ama bunu görseler dillerinden kurtulamazdım hele ki İsra yıllarca aklına getirip benimle dalga geçer kahkahayla gülerdi deli kız.

 

*************

 

Üstüme giydiğim elbiseye baktım ben bu değildim oldukça farklı göründüğüm su götürmez bir gerçekti. Üzerimde göğüs kısmı kalp şeklinde ayrılan ip askılı mini bir elbise vardı. Bacaklarım açıkta kaldığından ve alışkın olmadığımdan kendimi çıplak gibi hissetmem normal miydi? Kırmızı rengi almak istemiştim lakin esmer tenimle pek uyumlu olmamıştı Gözde yakıştığını söylemiş olsa da gözüme rengi fazla gelmişti ve sonunda Bora'nın gözleriyle aynı renk yeşil tonda almış ve giymiştim. Üzerime tam oturmuştu ve kendime bakarak güzelliğimi görmek kıkırdamamı sağlamıştı.

 

Yatsı namazını kılmış bugün geç geleceğini söyleyen eşimi bekliyordum. Bana söz verdiği için akşam yemeğini benimle yiyecekti masayı kurmuş onu beklerken son kez kendime baktım. Kıvırcık saçlarımı şekillendirmek için düzleştirmem beni başka biri gibi gösteriyordu. Dümdüz ve belime kadar uzanan saçlarımda sevgili kocam beni tanımakta güçlük çekecekti bundan eminim. Boynuma bana aldığı Filistin şeklindeki kolyeyi takmıştım parmağımda ise evliliğimin nişanesi tek taşım duruyordu.

 

Yüzüme hafif bir makyaj yapmamla da tamemen hazır hale geldim. Tek eksik eşimdi Bora'yı seviyordum ve onu mutlu etmek istiyordum. Bunu sonuna kadar hak ediyordu bir kadın eşi için en güzel ve en çekici haliyle onu karşılamalı eşini her anlamda mutlu etmeliydi. Yeni evli olmamız beni biraz acemi yapsa da bende bir kadındım ve evlilik hayatına alışmıştım birbirinizden bir hafta dahi ayrı kalmak zorunda olsak özlem ikimizi de bitiriyordu. Gülümseyip parmağımı doğal ürünlerden yapılmış rujlu dudağıma götürdüm.

 

Aynadaki bendim ama ben gibi değildim fazlasıyla güzel bir kadın vardı karşımda ben bile kendime inanmıyordum. Kapının sesiyle heyecanım tavan yapıp kapıya doğru ilerledim ah ayağımdaki topuklu ayakkabı beni zorlasa da evde eşime giyeceğimden sorun yoktu alışmam lazımdı. Hadi ama eşim için yaparsın sen Meryem sen istersen elinden her iş gelir. Kendimi teskin ederken kapının deliğinden bakıp eşimin geldiğini görünce yavaşça kapıyı açtım. Bora giydiği takım elbiseyle oldukça karizmatik ve hoş görünürken gözleri beni gördüğünde şok içinde kalıp beni süzdü ardından bir şey fark etmiş gibi başını eğip elini önüne tuttu.

 

"Hanımefendi neden evimdesiniz bilmiyorum ama lütfen eşimi çağırır mısınız ben evli ve eşine sadık bir adamım bu şekilde kapıyı açmanız doğru değil."

 

Şaka mı yapıyordu yoksa beni gerçekten mi tanımlamıştı anlayamadım. Bora beklemeden içeri geçerken kurulmuş masayı gördü hâlâ bana dönmüyordu cidden beni tanımamış mıydı? Giyim şeklim saçlarımın düz duruşu ayağımdaki topuklular tabi ya bunları giymediğimi bildiğinden bana bakma gereği duymuyordu. Ona yaklaşıp ellerimi arkasından göğsüne doğru sardım. Dudaklarını aralayıp beni azarlamasına izin vermeden sesimi duymasını sağladım.

 

"Beni tanımadın mı canım kocam?"

 

Sesimi duyunca derin bir iç çekip ellerime baktı ve tutup öptü. Bana dönüp beni baştan ayağa inceledi. Gözlerindeki ışıltı beni utandırırken arsız parmakları önce boynumda sonra çıplak kollarımda gezindi. " Karşımdaki karım mı yoksa ben rüya mı görüyorum. Zira rüya ise Meryem'i istiyorum."

 

Kıkırdayıp ellerimi boynuna doladım üzerimden gitmeyen yeşillerinde kaybolup burnunu burnuma dayadım. " Meryem'in burda, tam karşında, ne o beğenmedin mi beni olmamış mı?"

 

Erkeksi bir sesle gülüp parmaklarını saçlarımın arasından geçirdi. " Ben halimden memnunum sen her halinle çok güzelsin Meryem ama itiraf ediyorum o güzel saçlarının bu denli uzun olduğunu şimdi fark ettim. Çok güzelsin mücahidem ama ben senin o kıvırcık saçlarını seviyorum kendini zorlama ben senin her haline deli gibi hastayım."

 

Kaderime yazılan adama sarılıp başımı göğsüne indirdim. "Kıvırcık saçlarım beni yoruyor, bazen böyle yapsam olmaz mı? Hem benim de hoşuma gitti farklı oldu sen beğenmedin mi?"

 

Elleri saçlarımı okşarken çektiği nefesin kokum olması hoşuma giden bir detaydı. "Nasıl istiyorsan öyle yap mücahidem ama beni o kıvırcık saçlarından mahrum bırakma ne gerekiyorsa aldırırım saçlarına en iyi şekilde bakım yap seni yormasın."

 

Açlıktan başım ağrıdığı için yemek faslına geçsek iyi olacaktı. " Yemek yesek mi seni bekledim çok acıktım?"

 

Yüzünde arsız bir gülüş peyda olurken yaklaşıp dudağımı hafifçe öptü. " Yemeği sonra mı yesek?"

 

Kolundan tutup çekiştirdim. "Hadi ama ya karını aç mı bırakacaksın seni bekledim diyorum sen ne diyorsun arsız seni."

 

Attığı kahkahayla benimle birlikte sofraya oturup yemek yemeğe başladı. Yemek yerken de bir yandan gözleriyle de beni yiyordu.

 

*************

 

Kasım ayının ilk günlerini yaşayan İstanbul yine değişken havasıyla bizi sınıyordu. Yaklaşan sınavlarım ve girdiğim stresle kokusundan dolayı midemi bulandıran kahvaltı sofrasına bakıp domates ve peynir harici bir şey yemeden sofradan kalktım. Bora bana kötü kötü bakarken bakışlarıyla adeta tabağını bitir der gibiydi. "Bakma öyle yiyemiyorum işte."

 

Çatalını tabağının üzerine bırakıp beni süzdü. " Sende bu aralar bir değişiklik var devamlı her şeye miden bulanıyor hamile olabilir misin?"

 

Gördüğüm rüyadan sonra tahlil yapmış sonucu negatif çıkmıştı. Evet yine her zamanki gibi günlerim geçiyordu lakin yine her zamanki halimdi bu alışkandım ve hamile olduğumu düşünmüyordum. " Bora biliyorsun adet günlerim çoğu zaman geçiyor hem okulum bitmeden hamilelik istemiyorum tabi sen illa bebek diye tutturuyorsun umarım hamile değilimdir son yılımı sekteye uğratmak istemiyorum."

 

Bazı zamanlar ona yaptığım gibi dudağını çocukça bir edayla büküp taklidimi yaptı. " Ama Bora hamile kalırsam öldürürüm seni."

 

Koltuğa adımlayıp yastığı ona fırlattım lakin eliyle tutup tekrar bana fırlattı off acımıştı. "Ya acıdı ama hem ya hamileysem hemen de yastık atıyorsun bana hain şey."

 

Kalkıp yanıma geldi ve beni kolları arasına aldı. "Mücahidem bence sen bugün gidip tahlil yaptır çünkü dün sen uyurken karnına dokundum ve bil bakalım ne oldu?"

 

Söylediği şey değildi değil mi? Bakışlarımı kaldırıp yüzüne baktığımda sinsi sırıtışıyla karşılaştım. " Bildin güzelim karnında sertlik vardı bir de sanki bu aralar hassas gibisin."

 

Kollarından ayrılıp sertçe konuştum. " Neyse kapatalım bu konuyu hadi geç kalacağım okula sofrayı kaldıralım sınavlarım var benim."

 

"Tamam gidelim sofraya karışma annemde anahtar var bize gelecek zaten o halleder bir de bizim için evin yemekleriyle temizliğiyle ilgilenecek birini ayarlayacaktı. Malum sen okula gittiğin için yorgun düşüyorsun her şeye yetişmen zor oluyor bir süre böyle olması ikimiz için de iyi olacak."

 

Başımı salladığımda evden çıkıp ikimiz de ayrı yerlere gittik. Beni okula bırakıp şirkete işine gidiyordu. Acele edip zorlu sınavıma girip çıktıktan sonra kızlarla buluştuğumuz kafeye doğru yürümeye başladım. Önceden konuşup yine ve yeniden aynı mekanımızda buluşma kararı aldık. Kafeye girdiğimde kızları görünce yanlarına gidip oturdum. Tatlı siparişinden sonra önüme konulan böğürtlenli tatlıyı bulanan midemle önümden ittim. Ne oluyordu bana ya oysa ki sevdiğim bir tatlıydı ama şimdi midemi bulandırıyordu.

 

"Neyin var Meryem solgun görünüyorsun?"

 

"İyiyim bir şey yok yiyemiycem siz yiyin payımı." dediğimde duyduğum sesle gülümsedim.

 

"Ben yerim süt kardeş."

 

Başımı çevirdiğimde bizim sırık efendi bana bakıp gülüyordu ve elini omzuma atıp yanıma oturdu. Hemen yanında Abdurrahman da vardı nezaketen oturabilir miyim diye sorduğunda kızlar sorun değil deyip Ameer'in yanına oturmasına ses etmedi. Kafeye baktım da oturacak yer kalmamıştı bizimkiler de yanımıza gelirken hem selam verdi hemde bizimle oturmaktan başka çareleri yok gibi görünüyordu.

 

Biraz sohbet ettikten sonra derslerimize dağılmak üzere ayrılacağımız sırada başımın dönmesiyle etrafımdaki her şey kararmaya başladı. Boşta kalan elim Ameer'in iri parmakları arasında kaldığında daha fazla dayanamayan bedenim onun kolları arasına düştü.

 

Gözlerimi açtığımda hastanede olmayı beklemiyordum. Hasta olduğum günler zihnime doluşurken bana yine ne oldu diye merak içinde kaldım. Etrafıma baktım kolumda bitmek üzere olan bir serum yanıbaşımda ise Bora vardı. Uyandığımı fark edip sıcak parmaklarını yanaklarımda gezdirdi.

 

"Mücahidem korkuttun beni sana kahvaltını yap demiştim bak gördün mü halsizlikten bayıldın."

 

Kapı açıldığında içeri doktor ve yanında hemşire girdi. Doktor gülümseyip, " Hastamız da uyanmış ufak bir kontrol edelim bakalım." dedikten sonra beni muayene edip ne olduğuma dair bir tanı koyacaktı. Kolumdaki serumu ise doktorun yanındaki hemşire çıkarttı. Umarım tekrar bir ölüm hastalığıyla boğuşmam. Allah'ım bana her şeyin hayırlı olanı ver. Ettiğim duayla beklentim farklı olabilirdi. Korksam da bana ne olduğunu öğrenmek istedim.

 

"Tebrik ederim tahlil sonuçlarına göre hamilesiniz Meryem hanım."

 

Bora da bende birbirilerimize bakarken duyduğum şeyin gerçekliği beni şoka uğrattı. Hamile miyim? Doktor konuşup dururken benim kulaklarım duymuyordu bile. Bora'nın zoruyla yerimden kalkıp başka bir odaya gittiğimizde doktorun bebeğe bakacağını anladım. Tahlil yanlış çıkmış olabilir miydi? Ben hâlâ inanmakta zorluk çekerken Bora gayet heyecanlı görünüyordu. Uzanıp karnımı açtığımda karnımın üzerine soğuk jeli sürmesine izin verdim. Karnımda gezinip duran aletle monitöre baktım. Garip ve anlam verilemez siyah şekillerden başka bir şey yoktu. Doktor gülümseyip, " Evet bebeklerimiz çok sağlıklı görünüyor 7 hafta iki günlükler."

 

Bebeklerimiz mi dedi o nasıl yani birden fazla mı bebek vardı? "Evet tek yumurta ikizleri görüyorum yani aynı cinsiyette ve birbirine benzeyecek bebekler geliyor."

 

Doktor konuşmaya devam ederken bendeki şok hali bana derin bir iç çektirdi. Şimdi anne olmak istemesem de ikiz dediği anda büyüyecek olan ailemi düşündüm. Allah bana bu yavruları verdiyse kısmetimde vardı. Kalp atışını dinlemek istesek de onuncu haftadan önce kalp atışının duyulmasının zor olduğunu söyleyerek bir kaç hafta sonra kontroller için tekrar gelmemi istedi. Ve bilin bakalım ne oldu üniversite hayatım da sekteye uğradı doktor bebeklerin sağlığı için okulumu dondurmamın en iyisi olduğunu söyledi. Aferin ya, Bora zaten bahane arıyordu bu sene de okul hayatım sona erdi. Ama ben çocuklu bir kadın olmak için okumuyordum ki, okulumu bitirmeliydim gerekirse doğumdan sonra canımı dişime takar yine de okulumu bitirip mesleğimi elime alırdım. Doktorun verdiği beslenme listesiyle odadan çıkıp bizimkilerin yanına gittik. Ameer endişe dolu bakışlarla yanıma gelip beni kolları arasına aldı.

 

"Kardeşim neyin var iyisin değil mi? Çok korktum sana yine bir şey olacak diye..."

 

Yarım bıraktığı cümlesiyle kollarımı sırtına dolayıp sarılışına karşılık verdim. "İyiyim korkma bir sorun yok."

 

Bora gülerken diğerleri ne olduğunu gözleriyle soruyordu. Daha önce böbrek nakli beklediğim ve uzun süre hastalık geçirdiğim için bu durumun tekrarlanma ihtimali onları korkuyordu. Bora kızlara ve Abdurrahman'a bakarak saklamasını istediğim gerçeği dudakları arasından haykırdı.

 

"Korkulacak bir şey yok az biraz hamileyiz de o yüzden bayılmışız."

 

Eve gidelim gösteririm ben sana az biraz hamileliği. Kızlar sevinçten çığlık atıp yanıma gelirken hepsi bana sarılıp tebrik etti. Ameer şaşkınlıkla kalmış bana bakıyordu. İsra da benden ayrılınca çarpıkça gülümsedi. "Kız doğru mu bu bebeğin mi olacak senin? Ben dayı mı oluyorum şimdi?"

 

Bora Ameer'in yanına gelip elini omzuna indirdi. " Bir bebek değil aslanım bebekler yani tek yumurta ikizleri."

 

Yine hepsinin yüzünü şaşkınlık sararken Ameer bana sıkıca sarılıp sevinçle o iri bedeniyle beni kaldırıp etrafında çevirdi.

 

"Ya sırık efendi dur başım döndü düşeceğim bak."

 

Ameer dursa da koluma tutundum deli işte sevincini hemen belli ediyordu tabi ben utanıyordum Bora hemen söylemek zorunda mıydı? Ameer utandığımı anlamış olacak ki kulağıma doğru eğilip fısıldadı. "Meryem utanılacak bir şey yok sonunda duymayacak mıydım? Hem ben evleneyim karım hamile kaldığında ilk sana söyleyeceğim. Kendini kötü hissetme ben bunları büyütüp aramızda sorun etmem biliyorsun beni."

 

"Biliyorum da ne bileyim biraz daha zaman geçse öyle öğrensen daha iyi olurdu gibi."

 

"Neyse boşver hem böylesi daha iyi oldu sana el şakaları yapmam artık sende kendine dikkat et olur mu?"

 

Başımı salladım birlikte hastaneden çıkarken sevgili eşimin koluna girip onu bir güzel tehdit ettim. Kızların da aralarında konuşup bebekler mevzusunu konuşmalarını duyuyordum. Ah Bora beni İsra'nın diline düşürdün ya alacağın olsun senin.

 

Loading...
0%