Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34.Bölüm:Ecel

@hayalperestyazar02

 

Keyifli okumalar oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

❤️❤️❤️

 

 

Muna ve Esma beni fazlasıyla bezdirirken bu ortamdan kaçmak için bahane arıyordum. Aldıkları bebek kıyafetlerine bakıp bakıp gülmem normal değil, ya Allah aşkına daha cinsiyetleri bile belli değil pembeli mavili ne varsa almışlar. İkiz bebek beklediğim için doktor riskli olacağını söylemişti bu yüzden okulumu dondurmak zorunda kaldım. Ocak ayına girmiştik bebekler ise üçüncü ayındaydı kalp atışlarını duyduğumuz o gün heyecandan ağlamıştım. Annelik hisleri başlarda pek belli etmese de zaman geçtikçe bu hisler beni daha da sarmaya başlıyordu.

 

"Kızlar yeter ya bırakın şunları hele cinsiyetleri belli olsun o zaman bol bol alırız aceleniz neydi böyle almışsınız her şeyden. Hem benim canım tatlı bir şeyler çekiyor biriniz bir şey yapsa ne iyi olur."

 

Muna elindeki zıbını bırakıp sevinçli bir halde gülümsedi. "Canın ne istiyor ona göre bir şey yapayım Kudüs çiçeği."

 

Parmağımı çenemin altına alıp düşündüm ne zamandır Filistinde bayramda yediğimiz kurabiyeleri yemiyordum. Öyle özlemiştim ki keşke şimdi Kudüs'te olsam da her tatlıdan yesem diye iç geçirdim. Kızlar yanımda olmasa elimi karnıma koyar bebeklerimi severdim gerçi hâlâ hareketlerini hissetmiyordum ama olsun içinde büyüyorlardı sonuçta. "Hani bayramdan önce yaptığımız kurabiyeler vardı ya canım acayip çekti ya olsa ne güzel olurdu."

 

Muna kocaman gülümseyip yerinden kalktı. " Hemen yapmaya başlıyorum teyzelerinin bir taneleri doya doya yesinler."

 

Dudağımı büküp alıngan şekilde baktım. " Ha bebekler için yapıyorsun benim için değil yani."

 

Muna kaşlarını aşağı doğru indirip bana dilini çıkarttı. "Senin hormunlar da devreye girmiş normalde böyle şeyler umurunda olmaz şimdi alınganlık yapıyorsun."

 

Yastığı alıp ona fırlatacağım sırada kahkaha atarak kaçıp mutfağa gitti. Esma ise arada telefonuna bakıp duruyordu gözümden kaçtığını düşünsün bakalım sanki ben anlamıyorum Ameer ile konuştuğunu. Bora bir gün bana ve Ameer' e fena patlayacaktı ama neyse ki ikizlerim vardı da beni üzmekten çekinmek zorunda kalıp kavgayı büyütmezdi. Yani beni üzmezdi değil mi? Bora sinirlenince gözü hiçbir şeyi görmezdi konu ben ve ailesi olunca aklı yeterince çalışmıyor aceleci kararlar alıp düşüncesizce hareketler yapabilirdi.

 

Kapının sesiyle Esma telefonunu bırakıp kapıya gitti. Bora büyük abisi Ahmed ve Gözde ile salona bakıp bana selam verdikten sonra üst katta konuşacaklarını söyleyip merdivenlerden çıkmaya başladılar. Ahmed abi iyi görünmüyordu Güzide yengeyle araları kötü diye duymuş olsam da yapabileceğim bir şey yoktu. Defalarca kez Güzide yengeye yaklaşmaya çalışsam da bunların hepsi başarısız olmuştu. Evime davet ettiğimde bile gelmiyordu.

 

Ahmed abi ise biz kırılmayalım diye çocuklarıyla gelip biraz oturduktan sonra dönüyordu. Aralarında sorunlar olduğunu bu aileye geldiğimden beri bilsem de evli çiftlerin arasına girmek istemiyordum. Sonuçta kaç yıllık evliydiler benden akıl mı alacaklardı sadece dua ediyordum elimden başka bir şey gelmiyordu. Gözde ablasını düzeltmeye çalıştıysa da aralarına daha büyük sınırlar girdi. Merakla yanıma gelen Esma'ya ne olduğunu sordum lakin Esma da söyleme taraftarı olmayınca üstüne gitmedim.

 

Sıkıldığım için mutfaktaki işlere yardım etmek istesem de kimse izin vermiyordu. Ya hamileyim ben hem bebekler beni fazla yormuyor ki mide bulantım bile çok nadir oluyordu yani daha az tuvalet ihtiyacım olsa daha iyi olurdu lakin hamilelik her kadında farklı ilerliyordu işte. Koltuğa oturup televizyon izlerken üst kattan indikleri için ayak seslerini duyup o yöne doğru baktım. Ahmed abi kıpkırmızı gözleriyle bana baş selamı verirken durumunun çok kötü olduğu belli oluyordu. Gözde de aynı şekilde ağlamıştı. Bora ise saklamaya çalışsa da gözleri nemliydi silmişti değil mi yaşlarını kesinlikle silmişti belli etmek istemiyordu.

 

Ahmed abi Gözde ile çıkarken Bora da onlarla gitti sanırım dışarıda da konuşup öyle ayrılacaklardı. Bora tekrar döndüğünde yanıma gelip elimi tuttu. Ne olduğunu sorsam da cevap vermedi avuç içimi dudaklarına bastırıp kaybetmiş de yeni bulmuş gibi öptü. Sonra başını dizlerimin üzerine indirip vücudunu cenin pozisyonuna alıp koltuğa uzattı. İyi görünmüyordu bir sıkıntısı vardı ve bu abisiyle ilgiliydi ama söylemiyor kendi içinde üzülüp acısını atamıyordu. Dizlerimi tutup hıçkırarak ağlamaya başladı. Hani erkekler ağlamazdı hani onlar hep güçlüydü. Hepsi yalandı erkekler de en az kadınlar kadar ağlardı onlar duyduklarını kadınlar kadar açık etmese de erkekler acılarını içten yaşar ve korkularını acılarını saklamaya çalışıp tek kaldıklarında ağlarlardı. Boğazını temizleyip sanki son isteğiymiş gibi adeta yalvardı.

 

"Beni sakın bırakma Meryem sakın bırakma. Ben sensiz yapamam ki sen gidersen ardında ben de ölürüm."

 

Kaşlarımı çatıp yüzünü avuçlarımın arasına alıp okşayarak sevdim. " Umeyr'im neyin var ağlamana sebep olan şey ne? Ben senden neden gideyim ki? Lütfen yapma böyle bak ikizlere hamileyim korkuyorum ne olur beni daha da korkutma?"

 

"Sadece gitme, beni sensiz bırakma. Nedenini sorma vakti gelince öğrenirsin ama söyleyemeyeceğim şeyler var beni anlıyorsun değil mi? Benim bile kaldırmayacağım kadar ağır bir şeye sen dayanamazsın."

 

Abisinin Güzide yengeyle yaşadıkları her neyse ayrılığa doğru gidiyordu ve bu durum Bora'yı da fazlasıyla etkilemişti. Konu neydi kavgalarının sebebi neydi bilmesem de önemli olduğu belliydi. Üstüne gitmedim bilmem gereken bir şey değilse bilmemek daha hayırlıydı. Gözyaşları arasında yeşilleri gözlerimi bulunca elini karnıma doğru götürüp hafifçe okşadı. Bebeklerimizin haraketlerini hissetmem için biraz daha zaman geçmesi gerekiyordu.

 

"Annenizi üzmeyin olur mu? Babanız sizi bekliyor, ailemle Kudüs'e gideceğimiz günlerin hayalini kuruyoruz. Sağlıkla gelin ki hayallerimize beraber ulaşalım."

 

Yeşilleri kapanırken saçlarını okşadım. Meğer ne kadar da ihtiyacımız varmış bir bebeğe. Hayatımıza yeni duygular katan yavrularımız geldiğinde bambaşka bir hayatımız olacaktı.

 

*************

 

Kızlarla Fatih dayımın evinde boş duran küçük evinde salonda oturmuş çay eşliğinde bir şeyler atıştırıyorduk. Şömine yanıyor odayı güzelce ısıtıyordu. Raziye yenge de yanımızdaydı bir kaç güne Medine'ye gideceği için bizimle vakit geçirmek istemişti, dolu dolu geçiyordu günümüz Osman ve Gülsüm Gözde'yle gayet iyi anlaşıyor onunla oyunlar oynuyorlardı. Esma ve Büşra'ya baktım arada kavga etseler de onlar kız kardeşti sonuçta. Atiye ve İsra yine dip dibe dalmış izlediğimiz filme odaklanmıştı. Bakışlarım Muna'ya kaydığında gergin şekilde telefonuyla biriyle mesajlaştığını anlamak zor değildi. Yanımda oturduğu için koluna hafifçe dokundum. Bana döndüğünde diğerleri duymasın diye sessizce konuştum.

 

"Neyin var senin bir garipsin?"

 

Gözlerini kaçırıp ne söyleyeceğini tarttı. " Şey aslında bir mesele var ama seninle paylaşmaya utanıyorum. Daha doğrusu kızmandan endişe ediyorum."

 

Bakışlarım söyle artık derken kendini toplayıp bana yaklaştı. "Bende anlamadım ama Yosef bana karşı hislerinin olduğunu söyledi."

 

"Ne?"

 

Herkes bağırdığım için bana bakarken sahte bir gülümseme takınıp, " Yok bir şey, tepkim biraz fazla oldu siz keyfinize bakın." diyerek bana yönelen bakışları kendimden uzaklaştırdım.

 

"Muna kafayı mı yedin Yosef'in bana hisleri var ne demek? Ya bu adam yıllarca senin süt kardeşine yani bana aşık olduğunu sandı şimdi de seni kandırmaya mı çalışıyor? Bana bak Muna o yalancı yahudiye inanmayacaksın değil mi?"

 

Muna okulunu burada okumaya başladığından beri Yosef ile çokça karşılaşır olmuştu. Yosef komutanlığı bırakıp yapmadığı mesleği doktorluğu yapıyordu ve bunu yaparken ders verdiği öğrencileri arasında Muna da vardı. Ah tesadüf diye bir şey yoktur olsa olsa tevafuk diyeceğim fakat bu ikisinden ne olurdu inanın bilmiyorum. Muna bildiğin zehirli bir sarmaşıka aşık olmuştu. Onu istiyordu ama sarmaşık içine çektiği her şeyi zehirliyordu.

 

Yosef zor bir adamdı ailesi onun için önemliydi ve babasının sözünden dönmediğini anlamak zor değildi. Benjamin'den duyduğuma göre eskisi gibi babasının kendisini kukla gibi kullanmasına izin vermediğini öğrendim. Bu yüzden komutan Yosef doktor Yosef olmuştu. Bana karşı hiç hissi olmadığını bilsem de süt kardeşimi de bir yahudiye kaptıracak değilim. Yüzünü yere eğip burukça bir tebessüm etti.

 

"Beni suçlama Meryem ben Yosef'i sevdiğimde daha 16 yaşındaydım ve ona olan hislerim gün geçtikçe büyüdü. Başta bende inanmadım ona karşı çıktım yalan söylediğini düşündüm ama öyle olmadığını gördüm. Nasıl diye sorma anladım işte o da beni seviyor ama olmuyor..."

 

Elini tutup desteğimi belli etmeye çalıştım. " Muna onu seviyorsan ancak Allah'ın razı olduğu şekilde ona evet diyebilirsin bunu sende o da biliyor. Aranızda büyük bir duvar var ancak Yosef o duvarı yıkarsa sizin bir geleceğiniz olur ama..."

 

Sözümü kesen şey Muna'nın hıçkırığı oldu. Biliyordu Yosef Müslüman olmadan onunla olamazdı Muna da başka bir dine mensup olmazdı hak dini bırakmazdı. Aralarındaki engeller aşılmadan bir araya gelmeleri mümkün değildi.

 

"Müslüman olmazsa olmayacağını söyledim o bana ne dedi biliyor musun? Yapamam Muna inancıma ihanet edemem dedi. Hak dini tek dini kabul etmiyorsa ben onunla olmam olamam. Elimden hiçbir şey gelmiyor ve ben onu her gün görüp uzak durmak zorunda kalmaktan bıktım."

 

"Sabırlı olmalısın bu da senin imtihanın dua etmelisin belki Yosef'in yardıma ihtiyacı vardır belki de duaya. Kaderinde o adam varsa bu zaten olacaktır sen sadece duana devam et."

 

Gözleri dolmuştu ve yanımızda ağlamak istemiyordu kalktığında dışarı çıkacağını anladım biraz kendiyle kalması iyi gelebilirdi. Tek sorunu sevdiği adam değildi ailesini de özlüyordu ikizine fazlasıyla bağlıydı ve ondan uzak olmak ikisini de üzüyordu. Raziye ablayla uzun bir sohbetin ardından çocukların uyumasıyla Zeyd abiyi arayıp gelmesini istedi. Kötü göründüğünü söylemek istemesem de durumu iyi görünmüyordu iki minik yavrusu da Gözde'nin kucağında uyuyakalmıştı.

 

Gözde, Osman ve Gülsüm'ün saçlarını okşayıp gülümsüyordu. Raziye yenge bir garipti dokunsan ağlayacak gibiydi bu tabloya bakıp iç çekti dolu dolu gözlerinden yaşlar firar ederken ayağa kalkıp Gözde'nin yanına gitti onunla konuşmak istediğini söylediğinde kızlar çocukları kucaklarına alıp yere serdiğimiz minderlerin üzerine bıraktı. Büşra odada üstümüze örttüğümüz battaniyeyi çocukların üzerine örterken Raziye abla Gözde ile yürüyerek konuşmaya başladı.

 

Yarım saat sonra Zeyd abi gelip çocukları ve Raziye ablayı alırken Raziye abla bana sıkıca sarılıp karnıma baktı hamile olduğuma öyle sevinmişti ki kendi bebeği olsa bu kadar sevindirdi. Benimle ve diğer kızlarla vedalaşır gibi konuşunca kendimi kötü hissettim. İki gün sonra Medine'ye dönecekti ona bir şey olmasından korkuyordum. Gözde'ye bakarken aralarında nasıl bir konuşma geçti diye düşündüm Raziye abla ağlayacak gibi olurken Gözde ise hem utanıyor hem çekiniyor gibiydi ama ses etmeden Raziye ablayla sarıldı. Zeyd abiyle giderken bana gülümsedi içime kötü hisler doluşurken uykumun gelmesiyle kızlarla hırkalarımızı giyerek herkes evine gitmek için vedalaştı.

 

Sabahın ilk saatleriyle uyanıp mutfağa gittim kendime elma ve portakal soyarak açlığımı bastırmaya başladım. İlk aylar zor geçmiyordu fakat ikiz oldukları için şimdiden açlığa dayanmakta zorluk çekiyordum. Meyveleri yerken kapının sesini duydum biri anahtarıyla açmıştı, evdeki çalışanlar olamazdı çünkü erkendi ve benim de uykum kaçmıştı. Yerimden kalkmaya bile üşeniyorum neyse birazdan gelirdi zaten. Mutfağın kapısına gelip beni gören Bora ile birbirimize şaşkınca baktık. Dün beni almaya gelmemişti dayımın evinde kalmıştım Bora ise Arda'nın evinde kalacağını söylemişti. Üzerine gidip ne olduğunu sorsam da sabah anlatırım deyip beni geçiştirmişti.

 

Yanıma doğru gelip soyduğum elma dilimini hissizce yedi. "Neyin var iyi görünmüyorsun?"

 

Bu aralar iyi olmadığını biliyordum mesele neydi onu da söylese iyi olurdu lakin bilmemi istemediğimi şeyler vardı. Elmayı çiğneyip yuttuktan sonra gözlerimin içine baktı. " Dün Raziye yenge nasıldı sana bir şey söyledi mi?"

 

Sorusuna şaşırsam da bunun da altında bir şey vardır diye düşündüm. "Bizimle sohbet edip güldü iyi vakit geçirdik bir ara da Gözde'yle konuşmak için bizden uzaklaştı. Gideceği zaman da veda eder gibiydi iyi görünüyordu ama onu üzmek istemediğim için belli etmemeye sormamaya çalıştım."

 

Gözünden bir damla yaş firar ederken içinde tuttuğu çok sıkıntı olduğunu anladım. " Meryem veda etmiş size, dün bizden ayrılınca rahatsızlanmış Zeyd ile dün geceden beri hastanedeyiz. Üzgünüm ama Raziye yenge ölecek gibi doktorlar fazla zamanı kalmadı vücudu çektiği acıya dayanamıyor dedi."

 

Elimdeki bıçak yere düşerken ağlamaya başladım. Raziye ablayı çok sevmiştim hatta bana annelikle ilgili bir sürü şey anlatmıştı. Evlatlarına duyduğu sevgi öyle güzeldi ki Zeyd abinin ne şanslı bir adam olduğunu düşünüp Raziye ablanın şifa bulması için hep dua ettim.

 

"Bora hastaneye gidelim mi? Raziye abla kendinde mi konuşabiliyor mu yoksa yoğun bakımda mı?"

 

Başını olumsuzca salladı."Konuşabiliyor ama durumu iyi değil her an yoğun bakıma alınabilir."

 

"Çocuklar nerede Zeyd abi zorlanır şimdi birini gönderip buraya getirelim annen bir süre ilgilenir olmaz mı? Biz dönene kadar yani, gelince ben çocukları oyalarım."

 

"Tamam canım sen kahvaltını yap meyveyle doymazsın ya da git hazırlan bir şeyler alıp yiyelim öyle gidelim hastaneye."

 

"Olur." diyerek mutfaktan ayrılıp odamıza doğru çıktım hızlıca hazırlanıp geldim. Birlikte hastaneye gittiğimizde orada Gözde'yi görmeyi beklememiştim. "Senin ne işin var burda bir yerde mi karşılaştınız?" diye sordum.

 

Gözde başını iki yana sallayıp mavi gözlerindeki yaşları saldı. "Zeyd bey aradı Raziye yenge beni görüp konuşmak istemiş hemen geldim işte. Durumu hiç iyi değil öleceğini hissetmiş gibi konuşuyordu."

 

Ağlıyordu gözleri fazlasıyla nemli ve ıslaktı. Raziye yengenin durumunu sordum lakin onunla konuştuktan sonra Zeyd abinin içeri girdiğini ve Raziye yengenin durumunun kötüleştiğini söyledi. Donuk şekilde kapıya boş boş bakıyordu. Zeyd abi ise kapının dibinde durup ne olduğunu öğrenmek istiyordu. Doktorlar içeri geçmiş kimseyi de almıyordu. Kapı açılıp içinden doktor çıkınca üzgün yüzüyle eğdiği başıyla ne olduğunu söylüyordu.

 

"Üzgünüm ama hastamızı kaybettik. Her türlü yolu denedik lakin hasta bize dönmedi daha fazla dayanamadı başınız sağ olsun."

 

Zeyd abi ağlamaktan kızaran gözleriyle hıçkırıklarla ağlamaya başlarken Bora koskaca adama sarılıp onu teselli etmeye başladı. Zeyd abi çok gençti 30 yaşını yeni geçmesine rağmen Bora'yla yaşıt gibi görünüyordu. Eşini kaybetmişti iki çocuğuyla kalmak zor olmalıydı. Bende Gözde'ye sarılıp ağlamaya başladım. Gözde benden daha da üzgündü. bir ailenin bitişine yarım kalan iki çocuğun hayatına ağladı. En çok da Osman ve Gülsüm'e ağladığını biliyordum.

 

Gözde'yi sakinleştirmek için ölümle ilgili hadisi şerifi söyledim.

 

"Ölüm bir son değildir Peygamber Efendimiz bir hadisinde söyle buyuruyor.

 

İbn Ömer anlatıyor:

"Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte idim. Ensardan bir adam gelerek Hz. Peygamber'e (s.a.v.) selâm verdi. Sonra şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resûlü! Müminlerin hangisi daha faziletlidir?' Hz. Peygamber, 'Ahlâk bakımından en güzel olanları.' buyurdu. Sonra adam, 'Müminlerin hangisi daha akıllıdır?' diye sordu. Hz. Peygamber, 'Ölümü en çok hatırlayanları ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlananları. İşte onlar en akıllı olanlardır.' diyerek cevap verdi."

 

************

 

Bora'dan

 

Zaman geçiyordu lakin acı bitmiyordu. Abimin yengemle arasındaki sorunları aşamayıp boşanma kararı alması hepimizi üzse de Güzide yengem affedilecek şeyler yapmamıştı. Abimin hayatına bile onu kandırarak girmişti şimdi ise ailesinin yanına gitmiş abimi evlatlarıyla tehdit ediyordu. Yine benimle sesimizin yükseldiği bir konuşma yaptıktan sonra telefonu suratıma kapatıp kendine yakışanı yaptı. Ah abim nerden bulaştın bu kadına? Tek sevincim kardeşi Gözde'nin doğru yolu bulmuş olmasıydı. Elime kahvemi alıp odamın büyük camından dışarıyı izliyordum. İçimdeki sıkıntı bitmek bilmiyordu aradan aylar geçmişti Meryem'in hamileliği beşinci ayına girmişti cinsiyetleri göstermeseler de Meryem bebekleri hiseediyordu. Attıkları tekmeler aklıma gelince burukça gülümsedim. Bunca derdin içinde eşime vakit ayıramıyor olmam ne kötüydü. Kapının sesiyle gel dedim ve bitmek üzere olan kahvemi içip bardağı masama bıraktım.

 

Gözde elindeki dosyaları masama doğru getirip bıraktı. " Bora bey bu dosyalarda imzalanması gereken evraklar var ayrıca birazdan konuğunuz Talha Taşdemir burada olacak."

 

Başımı sallayıp, " Tamam çıkabilirsin Talha geldiğinde dosyaları alırsın." diyerek gönderdim. İş yerinde samimiyeti sevmiyordum abilerim ve babam hariç. Böyle olması daha iyiydi herkes yerini bilmeli ona göre çalışmalıydı. Bu çalışanımı ezdiğim anlamına gelmiyordu herkese eşit davranıyordum kimseyi sırf tanıyorum diye kayırmak prensiplerime aykırıydı. Gözde bir süre önce ailesiyle kavga etmiş evlatlık olduğunu öğrenince ise büyük bir yıkım yaşamıştı.

 

Güzide yengem ile hiçbir konuda benzemiyor olmalarının nedeni de buydu. Kendi ailesini ise arama gereği bile duymamıştı, araştırmak için benden yardım istemişti ve bulduğumuz şeyler çok kötü çıkmıştı. Gözde bir yaşlarındayken mezarlığa gömülmüş şekilde bulunmuş gecenin bir yarısı ağlama sesini duyan mezarlık bekçisi Gözde'yi bulmuş minik eli toprağın üstüne çıkmış çırpınıyormuş. Gözde bu şekilde kurtulmuş ama yuvaya verilince de Güzide yengemin ailesi onu evlatlık olarak almış.

 

Bir kavgayla yıllardır sakladıkları bu gerçeği kızın yüzüne vurup onu reddettiler. Gözde hiç iyi değildi. Gerçek ailesinin kendisini istemeyip öldürmeye çalışmasını hazmedemiyordu. Bunun üzerine ailesi bildiği insanların yaptıklarına dayanamıyordu. Güzide ablasının yaptıkları ise tuz biber olmuştu.

 

Yerime geçip dosyaları karıştırıp evrakları imzaladım. Hepsi bittiğinde çalan telefonumu açtım Talha gelmişti onay verdiğimde kapım çalındı ve ayağa kalktım. Uzun zamandır görmediğim arkadaşımla tekrar buluşmak kendimi iyi hissettiriyordu. Askerliğimi Antalya'da yapacağımı duyduğunda yanıma gelip benimle uzun uzun sohbet etmişti. Mavi gözleriyle samimiyetiyle bana sarılan adamım omzuna hafifçe vurdum.

 

"Hoş geldin umarım bizimle çalışma teklifin hâlâ geçerlidir."

 

Keyifli şekilde gülüp karşımdaki koltuğa oturdu. "Ben sohbete geldim sen hep iş konusu açıyorsun olmuyor böyle."

 

"Hadi ama bu konunun açılacağını biliyordun. Neyse bakalım önce bir şeyler içelim sonra iş konuşuruz."

 

Kapı çalındığında komutumla Gözde içeri geçip Talha'ya hoşgeldiniz dedi ve önümdeki dosyaları almaya başladı. Talha ise şaşkınlık içinde kalmış bakışlarını Gözde'den ayırıyordu. Lan ne oluyor bir sapığımız eksikti gerçi Talha öyle biri değildi ama öyle bakması da dikkatimden kaçmıyordu. Gözde ise hiç fark etmemişti dosyaları alıp, "Arzu ettiğiniz bir içecek var mı? " diye sordu.

 

Kendim için kahve getirmesini istedim. Talha'ya döndüğümde bir kaç saniye donup kaldıktan sonra, " Fark etmez." diyerek adeta beni geçiştirdi.

 

Gözde gittiğinde karşımdaki adamın koluna vurup, "Ne oldu lan aşık mı oldun ne diye çalışanıma öyle bakıyorsun? Bana bak o kız zor şeyler yaşıyor öyle bir fikrin varsa sakın söyleme."

 

Talha eline telefonunu alıp bir şeylere baktı uzun uzun baktıktan sonra bana döndü. "Bora az önceki kız benim kardeşime ve anneme çok benziyor."

 

"Eee ne var bunda insan insana benzer."

 

"Öyle değil lan dur göstereyim."

 

Telefonunu bana doğru tuttuğunda ekrandaki tesettürlü genç kıza baktım en fazla 16 yaşlarındaki bu kız Gözde'ye aşırı derecede benziyordu hatta Gözde'nin o yaşlarındaki hâli gibiydi. Talha başka bir fotoğraf açtığında çarşaflı kadının yüzü Gözde'yle aynı gibiydi peki bu ne demekti?

 

"İkizi gibi benziyor, Talha ne demeye çalıştığını açıkça söyler misin?"

 

"Bora bak benim bir kız kardeşim varmış ben küçükmüşüm hatırlamıyorum bir de abim var. İşte kız kardeşim evimizin üçüncü çocuğu ve ilk kızı. Kardeşim yani Hafsa altı aylıkken kaçırıldı ne yaptıysak bulamadık, izini kaybettik ve bu kız benim küçük kız kardeşime ikizi gibi benziyor. Yani diyorum ki bu kız benim kayıp kız kardeşim olabilir. Annem iki kızının da bebeklik hallerinin birbirine çok benzediğini söylüyor ve bu kız benim kardeşimle ikiz gibi."

 

"Olabilir çünkü Gözde zaten evlatlık alınmış ailesinin kim olduğunu bilmiyor. Tabi bundan emin olmadan onunla konuşmanız doğru değil çünkü o ailesinin kendisini terk ettiğini düşünüyor. İkinizi de umutlandırmak istemem o yüzden emin olmadan Gözde ile bunu konuşmanız doğru olmaz."

 

Aklına bir şey gelmiş gibi telefonu alıp birini aradı. "Abi sana attığım konuma gelebilir misin? Bir arkadaşımın yanına geldim ve kayıp kardeşimizi bulduğumuzu düşünüyorum senin de görmeni istedim. Tamam bekliyorum." diyerek telefonu kapattı.

 

Bir süre sohbet ettikten sonra kahvelerimiz geldi Talha'nın abisi Tarık'ı bekledik. Tarık da geldiğinde ayağa kalkıp kendisini karşıladım tanışıp konuştuktan sonra Gözde'yi bir bahaneyle odama çağırmamı eğer gerçekten kardeşleri olduğunu düşünürlerse ona göre bir yol alacaklarını söylediler. Pek umutlu olmasam da Gözde'yi arayıp odama bazı dosyaları getirmesini istedim. Gözde elindeki dosyalarla geldiğinde Tarık da şoka uğramış gibi yerinde kaldı. Gözde kendisine hoş geldin dediğinde zorlukla karşılık verdi. Dosyalarla yalandan uğraşsam da Gözde'ye yeni bir bahane bulup Tarık için kahve getirmesini istedim. Kahve istediğini söylemişti zaten. Gözde gülümseyip gittiğinde Tarık heyecanla Talha'ya bakıp söze atıldı.

 

"Talha eminim ki bu kız bizim kardeşimiz, böylesine bir benzerlik olması tesadüf olamaz. Bir şekilde DNA testi yapalım emin olunca hem onunla hem ailemizle konuşup durumu açıklayalım. Bu arada bende araştırma yapacağım Bora sende bize Gözde'yle ilgili tüm bilgileri verebilir misin?"

 

Durum garip bir şekilde ilerliyordu Tarık da aynı tepkiyi verince aklım iyice karıştı. DNA testi için de sanırım birinden yardım almam lazımdı Gözde'ye ait bir şey gerekliydi ama nasıl yapacağımı bilmiyorum. Tarık'a güvenebileceğimi biliyorum çünkü kendisi istihbarat polisiydi ve görev icabı uzun yıllardır kardeşini arıyordu ama ulaşamamıştı en ufak bir ayrıntı bile ulaşmalarına yardımcı olabilirdi. Bir yandan kendimi kötü hissetsem de tamam dedim. Gözde, Tarık'a kahve getirildikten sonra dosyaları almasını isteyip gönderdim. Sanırım iki adamın da bakışlarını fark etmiş ve rahatsız olmuştu kimseye bakmadan odadan çıkarken bile ikisinin bakışları kızın üzerindeydi.

 

"Kıza bakmayı kesseniz mi yanlış anlıyor ve rahatsız oldu. Bu arada durumlardan beni de haberdar edin."

 

İkisi de beni onayladı gitmek için kalacakları sırada telefonum çaldı. Annem arıyordu bekletmek istemeyip açtığımda sesindeki hıçkırığı fark ettim oldukça kötüydü. "Anne neyin var ağlıyor musun sen?"

 

"Oğlum yetiş abin çok kötü Güzide yengen intihar etmiş hastanedeyiz ama öldü diyorlar. Meryem'i de al gel Gözde'nin de haberi yok onu da getir ama söyleme buna da dayanamaz yazık kıza. "

 

"Ne nasıl yani yengem intihar mı etmiş?"

 

Annem ağlayarak telefonu kapatınca Meryem'i aradım lakin uzun uzun çalsa da açmıyordu. Talha ve Tarık da aceleci halimi görünce durumu anlatıp gitmem gerektiğini söyledim. Gözde'yi çağırıp benimle gelmesini istedim. Meryem'i arıyordum ama hâlâ açmıyordu.

 

"Gözde, Meryem'i arıyorum açmıyor bugün konuştun mu bir şey oldu diye korkuyorum evde kimse yok çalışanlar bugün izinliydi Meryem evde tek kaldı düşüp kalır bir şey olur diye korkuyorum."

 

Gözde endişeli yüzüyle bana bakıp parmaklarıyla oynadı. "Şey on dakka anca oluyor konuştum duş aldığını başının döndüğünü söyledi. Bir şeyler yemem lazım diyordu bende kızıp ikizlere ve kendine dikkat et dedim. Başka da konuşmadık."

 

Başımı salladım acele şekilde şirketten ayrılıp arabalara geçtik Talha ve Tarık da konuyla ilgili daha sonra konuşuruz diyerek ayrıldık. Eve vardığımda hemen kapıyı açıp içeri daldım seslensem de Meryem cevap vermiyordu. Gözde alt kattaki odalara bakarken ben hızlıca üst kata çıktım yatak odasına girdiğimde yerde baygın yatan mücahidemi gördüm. Üzerinde sadece iç çamaşırları vardı saçları ıslaktı banyodan yeni çıkmış olmalıydı. Yanına varıp kucağıma alıp yatağa uzattım.

 

"Meryem güzelim hadi uyan ne olur kendine gel."

 

Hemen dolaptan Meryem'in giydiği uzun bir elbiseyi çekip aldım ve üzerine giydirmeye başladım. İnleyip kendine gelirken saçlarını elbisenin altından çekiyordum.

 

"Ayy başım çok ağrıyor."

 

Saçlarını havluyla ecele şekilde biraz kurutup tokayla bağladım. Hemen hazırlanmalı ve hasteneye gitmeliydik. "Meryem ne oldu sana, neden bayıldın güzelim?"

 

Eliyle başını tutup kaşlarını çattı. " Bilmiyorum başım döndü karnım da acıkmıştı giyinip bir şeyler yiyecektim etraf karardı gerisini hatırlamıyorum."

 

Ne kullandığını bildiğim için boneyi başına geçirip bağladım ardından başörtüsünü dikkatli şekilde takıp iğneledim. Meryem çok kötü görünmese de hastaneye gitmeliydik bu bayılma olayı riskli olabilirdi. Gözde kapıyı çalıp bize seslenince gelmesini istedim. İçeri girdiğinde Meryem'i halsiz şekilde görünce endişeyle yanına gidip feracesini giydirmeye başladı. Ben ise Meryem'in kimliğini ve gerekli ne varsa çantasıyla elime aldım. Yürümeye mecali olmadığı için karımı kucağıma alıp başını göğsüme yasladım. Karnı çok az çıkmış olsa da hem eşimin hem bebeklerin kilo artışında bir sorun yoktu. Gözde'nin yardımıyla evden çıkıp hasteneye gittik.

 

Annemi arayıp durumdan haberdar ettiğimde önce Meryem'e baktırın ardından gelin demişti. Yengem ölmüştü ve ben bu durumu Gözde'ye nasıl söyleyecektim hiç bilmiyorum. Kendi derdime mi yanayım abime mi üzüleyim bilmiyorum. O kadar çok duyguyu bir arada yaşıyordum ki bu durum benim için oldukça zordu. Ailemden biri intihar ederek hayatına son vermişti, abim boşanmak üzere olduğu eşini kaybetmişti, üç yeğenim ise annelerini...

 

Ağlamamak için kendimi zorlasam da aklıma Meryem ve ikizlerim geliyordu. Güzel mücahidem aylardır gördüğü o rüyanın etkisiyle bebeklerden biri ölür mü diye korkup hayatı kendine çekilmez yapıyordu. Anne olacaktı ve korkması endişesi gayet normaldi. Tabi gördüğü rüyanın da etkisi büyüktü. Ben arabayı kullanırken Gözde arkada Meryem'le ilgileniyordu. Hızlıca biraz çubuk kraker ve su içerse de Meryem isteksizce yiyordu. Sonunda hasteneye vardığımızda Meryem'i sedyeye alıp acil kısmına ilerledik Meryem'i Gözde'yle bırakıp giriş işlemlerini yaparken onlar da doktorun gelmesini bekledi.

 

Mücahidemin yanına geldiğimde doktor önce tahlil için kan aldı ardından üst kata çıkmamızı muayene edilmesi gerektiğini söyledi belki yatış bile olabilirmiş. Meryem huysuz bir suratla yüzünü buruşturdu bunu umursamadan onu tekerlekli sandalyeye bindirip üst kata çıkmak için asansöre gittik. Biz bineceğimiz sırada hızlıca koşan bir sağlıkçı gelince şaşırarak birbirimize baktık.

 

"Meryem senin ne işin var burda iyi misin kardeşim?"

 

Muna'nın üzerindeki beyaz üniforma ona çok yakışmıştı. Doktor olmayı ne kadar istediğini hepimiz biliyorduk bunun için gösterdiği çaba çok büyüktü. Bize selam verip Meryem'in elini tuttu bizimle gelip duruma bakacağını söyledi. Üst kata çıktık Muna doktorun olduğu kısma bizi getirdi lakin doktor yoktu Muna diğerlerine sormak için bizden ayrılınca Meryem halsizlikten başını omzuma yasladı. Muna dönerken yanında kimse yoktu.

 

"Üzgünüm ama doktorların hepsi acil ameliyata ve doğuma girmiş mecburen beklemek zorundayız bugün fazla yoğunluk var ne yazık ki."

 

"Sorun nedir belki ben bakabilirim?"

 

Duyduğum sesle kaşlarımı çatıp Muna'nın karşısında duran sinirlerimi alt üst eden adama baktım. Bu adam komutan değil miydi üzerindeki doktor kıyafeti de neydi? Her neyse doktor olsa bile umurumda değildi. Yosef ne diyordu öyle Meryem'i muayene etmesine izin vereceğimi mi sanıyordu?

 

"Şey hocam Meryem rahatsız doktorlarımız da doğuma ve sezaryane girdi bakacak kimse yok. Biliyorum branşınız değil ama..."

 

" Gerek yok bekleriz olmadı başka hasteneye gideriz."

 

Sert sözlerim Yosef'i rahatsız bile etmemişti Meryem ise halsiz şekilde bekliyor belki de kızmamdan endişe ettiği için sesini çıkarmıyordu.

 

"Enişte yapma böyle sadece bebeklerin durumuna bakacak merak etme endişen varsa Meryem'e bakmaz ben izin vermem."

 

"Ha demek eşine bakarım sanıyorsun. Bora ben bir doktorum ve görevim neyse onu yaparım hastalarıma farklı bir gözle bakmam, çok istiyorsanız bakmadan dokunmadan muayene ederim. Bu arada bebekler dedi sanırım hayırlı olsun umarım sağlıkla kucağınıza alırsınız."

 

Sanırım başka çaremiz yoktu Meryem'in daha fazla beklemesine gönlüm razı gelmedi. Meryem'i muayene sedyesine alıp feracesini açtım karnını açıp bekledim. Tabi Muna'yı da uyardım önünde duracak karnını görmesine engel olacaktı. Meryem'in doktoru vardı lakin aradığımızda izinde olduğunu söyledi ve yengemin intihar etmesiyle buradaki hasteneye mechuren gelmiştik. Yosef elindeki jel gibi şeyi Muna'ya verdikten sonra aletin ayarlarını yapmaya başladı. Muna ise o jeli Meryem'in karnına sürdü. Yosef aleti Muna'nın yardımıyla Meryem'in karnında gezdirmeye başladı. Gülümsediğinde ekrandaki bebeklerimizi gördüm.

 

"İkisinin de durumu iyi görünüyor, sanırım aç kalmış ya da kendini yoracak işler yapmış bundan sonra daha dikkatli olmanız gerekiyor ikiz bebeklerde her zaman risk vardır. Bu arada cinsiyetlerini öğrendiniz mi?"

 

Meryem rahat bir nefes alıp tuttuğum elimi sıktı başını olumlu anlamda sallayınca, "Öğrenmedik gösteriyorlarsa öğrenmek isteriz." dedim istekli bir biçimde.

 

Muna da gülümseyip ekrandaki bir şeyleri gösterdi. Yosej ise bakışlarını Muna'ya çevirdi. Ne, bunlar neden birbirlerine böylesine samimi ve içten şekilde bakıyor ki? "Muna cinsiyetlerini görüyor musun sen söyle bakalım."

 

Muna ekrandan görünen bebeklerimizin karnının alt kısmında çözemediğim siyahlığı gösterip kısılan gözleriyle gülümsedi. Yok yok vardı bunlarda bir şey de hadi hayırlısı bana karışmak düşmezdi. Gördüğüm siyahlık bebeklerin kordonu mu yoksa pipisi mi anlayamadım.

 

Muna telli dişleriyle gülümseyip Meryem'e baktı."Bebekler erkek."

 

Meryem gülümseyip kahvelerini yeşillerime dikti. "Bora mücahitlerimiz geliyor ikizler erkekmiş."

 

Gülümseyip tuttuğum eline öpücük kondurdum. Yosef gitmek için döndüğünde istemsizce olsa da, " Teşekkür ederim" dedim.

 

"Geçmiş olsun görevim bu Meryem'e dikkat edin kendini yormasın bebekleri riske atmayın."

 

Birden bire kapının başında görünen genç kadın doktor Muna ve Yosef'e baktı. " Ameliyatım vardı hamile bir hasta geldiğini söylediler hemen kontrol edip gitmem gerekiyor kendisi burda mı?"

 

Meryem muayene sedyesine yattığı için kapıdan gelen kişi onu görmüyordu. Yosef onayladıktan sonra adının Duygu olduğunu öğrendiğim doktor Muna'nın yanına gelip aleti aldı ve Meryem'i muayene etti. Ultrasona bakıp Yosef'le aynı şeyleri söyledi. Bebeklerin durumunun iyi olduğunu tansiyon ve ya açlığa bağlı bayılma yaşanmış olabileceğini söyledi. Dikkatli olmamız ve yedikleri şeylere dikkat etmesi gerektiğini de ekleyip Yosef ile konuşa konuşa odadan çıktı.

 

İki doktor da gittiğinde Meryem, Muna'nın verdiği peçeteyle karnını sildi. Doğrulmasına yardım edip üstünü giydirmeye başladım. Gözde de sevincimize ortak olup bizi tebrik etti. Birlikte kafeteryaya gittik Esma, Büşra ve Ameer de buradaydı. Esma'yı arayıp Meryem'le ilgilenmelerini istedim benim abimin yanına gitmem gerekiyordu ama önce eşimi süt kardeşinin yanına bırakıp bir şeyler yemesini sağlamalıydım. Masalardan birine geçince Esma Büşra ve Ameer de geldi. Meryem bir şeyler yerken diğerlerini onu onaylayacak sonra morgun önüne geleceklerdi. Annem beklemenin anlamı yok cenazeyi bugün gömeceğiz dediğinde istesem de eşimi bırakmak zorunda kaldım. Meryem etkilensin istemiyordum bir görünsün sonrasında babamın evine gönderecektim. Mezarlığa gelirse etkilenir ve ağlardı zaten hassas bir dönemden geçiyordu evde kalması daha iyi olacaktı. Bundna sonra da ikimiz için de en iyisi babamın evinde kalmamızdı, hem bebekler doğduğunda Meryem okuluna devam edecekti zorlanmasını istemiyordum okula gittiği saatlerde bebeklerle ilgilenen birileri olması iyi olacaktı. Eşimi yalnız bırakmayacaktım gerekirse işlerimi evden yapacak Meryem ile daha fazla vakit harcayacaktım.

 

*************

 

Meryem'den

 

Beni yoran bir günün sonları hastanede devam ediyordu. Bora kızmış olsa da sonunda Yosef beni muayene etmiş ve bebeklerimizin iyi olduğunu söylemişti. Kafeteryada tost ve çay içerken Ameer yanıma gelip oturdu ve beni kollarıyla sardı.

 

"Kardeşim iyisin değil mi korkuttun beni?"

 

Lokmamı yutup başımı salladım. "Daha iyiyim korkma da sizin neyiniz var ağlamış gibisiniz?"

 

Esma ve Büşra da Ameer ile gelmişti gözleri kızarmış moralleri yok gibiydi. Esma gülümseyip yanında oturan Bora'nın elini tuttu. "Sana bir şey oldu diye korktuk aradık ulaşamadık sonra abim düştüğünü söyleyince endişe ettik çok şükür sen de bebekler de iyisiniz."

 

Bora durgun görüntüsüyle bana gülümseyip ayağa kalktı. "Muna aradı tahlilerin temiz çıkmış bir sorun yok çok şükür. Ben dışarda bekliyorum birazdan gelirsiniz oldu mu?"

 

Ameer gözlerini kapatıp başını sallarken merak etme der gibiydi. Büşra ise Gözde'ye dışarı çıkalım deyince aklıma bir şeyler olduğu geldi. Ne oluyordu bunlara hem benim geldiğimi biliyorlarsa Bahar yengem ve Fatih dayım neredeydi? Sadece Büşra ve Esma mı gelmişti. Karnımı doyurduktan sonra biraz olsun kendime gelmeye başladım. Daha iyi hissediyordum Esma ve Ameer ile dışarı çıktık arabaya gideceğimizi düşünsem de morgun büyük çıkış kapısına geldik. Birine bir şey olmuştu değil mi? Korkuyla Ameer'e bakıp dolan gözlerimle duymaya hazır olmadığım ölümü sordum.

 

"Ne oldu söyleyin artık anlamıyor muyum sandınız? Biri öldü öyle değil mi?"

 

Esma bana sarılıp ağlamaya başlayınca aklıma ilk Zehra ninem geldi sonra dayım ya da Bahar yengeme bir şey oldu diye korkup ağlamaya başladım.

 

"Meryem hepimizi yaktı yengem. Güzide yengem intihar etti, yengem canına kıydı abimi de mahfedip gitti."

 

Duyduklarımla şoka uğradım Güzide yenge bunu neden yapmıştı ki? Evet Ahmet abiyle aralarının kötü olduğunu biliyordum lakin bu raddeye varacak ne olmuş olabilirdi. Sorsam da kimse cevap vermedi gözlerim dolup taşarken kısa bir süre kalıp Ameer ile dayımın evine gideceğimi öğrendim. Mezarlığa gelmek istesem de Bora benim eve gitmem konusunda herkesi uyarmıştı.

 

**********

 

Dayımın evinde yatak odamda uzanmış uykumun gelmesini bekledim lakin ailemdeki bu ölüm beni fazlasıyla sarsmıştı. Güzide yengeyle aram pek de iyi olmasa da ölmesine üzülmüştüm hele ki intihar etmesi bizleri daha da üzüyordu. Bir insan kendi sonunu neden yazardı ki? Ecelini neden kendi hazırlardı intihar denen kelime ne kadar da ağırdı. Düşünüyordum lakin buna geçerli bir neden bulamıyordum. Dünya hayatı eğlenceden başka bir şey değildi ki gerçek yaşam ahiretteydi ölüm bir son değil başka bir hayata geçişti ve Müslüman biri olarak yaşayıp ölmek ne büyük bir nimetti Rabbim nasip etsin.

 

Şehit olmayı dilemem en büyük dualarımdan biriydi, kim bilir belki bir gün en sevgiliye şehitlik mertebesiyle kavuşurdum. Güzide yenge büyük bir hata yapıp canına kıymıştı bağışlanması için dua etmekten başka elimizden gelen bir şey yoktu. Ahmet abi ve çocukları ise ardından acı çekmeye mahkum kalmış gibiydi. Bahar yengem taziye için eve geleceklerini söylemişti ve benim aşağıya inmememi istemişti bu yüzden arada görünüp odama gidiyordum. Herkes uyumuş olmalıydı saat epey ilerlemişti.

 

Hamileydim ve strest beni çok etkiliyordu, annem de yarın uçağa binip gelecekti iki gün kalıp tekrar dönmesi beni tatmin etmese de doğuma yakın mecburen geleceğini biliyordum. Yataktan doğrulup hafif büyüyen karnımı açıp ellerimle bebeklerimi sevdim. Ben iki erkek bebeğin annesi miydim yani? Sanki anlamış gibi haraketlerini hissetmeme ne demeli. Şimdilik yavaş vursalar da annem ilerleyen zamanlarda tekmelerin daha da şiddetli olacağını söyledi.

 

Annelik başladığı ilk günden itibaren yorucu bir işti. Hamileliğin daha yarısını anca bitiren ben doğuma kadar nasıl dayanacaktım bilmiyorum. Doğumdan sonra ise her iki bebeğime de yetişme derdine düşecektim, mecburen ağlayacaklar ve uykusuz kalacaktım. Ellerime Rabbime açıp evlatlarımı sağlıklı dünyaya getirmeyi istedim. Çektiğim ve çekeceğim her zorlukta Allah'ın yardımına talibim. Allah bana güç kuvvet versin ki evlatlarıma ve eşime yetebileyim.

 

Duamı ettikten sonra kapının sesiyle odaya giren eşime baktım. Bora yorgun ve bitkin görünüyordu, abisinin çektiği acı ona da sireyet etmişti. Yanıma geldiğinde karnımda tuttuğum ellerimi çekip karnımı açıp bebeklerini sevmeye başladı. Mücahitlerimiz babalarının gelişine sevinmiş gibi hareketler yaparken Bora gülümseyip eğilerek karnımı öptü.

 

"Özür dilerim sizleri kendimden mehrum ettim, sizinle ilgilenemedim annenizi de ihmal ettim ama bundan sonra zamanımın büyük çoğunluğunu aileme ayıracağım."

 

Yeşillerini üzerime diktiğinde gözümde saklı duran yaşları saldım. Biliyorum işleri yoğundu ama benim de mücahit yürekli eşime Umeyr'ime ihtiyacım vardı. En güzel zamanlarımızı ayrı geçirmek zorunda olmak çok üzücüydü. "Mücahidem özür dilerim seni çok ihmal ettim, bugün evde tek kalıp düşmen de aklımı başıma getirdi öyle korktum ki sana bir şey oldu sandım."

 

Ellerini tutup sevgi dolu bir dokunuşla okşadım. " Üzülme iyiyiz biz hem benim de hatam var biraz aç kalınca kötü oluyorum bebekler annelerini biraz obur yaptı ne yapalım."

 

Yerinden doğrulup gözlerimin içine baktı, beni uzun uzun süzdükten sonra yüzünde çarpık bir gülüş belirdi. " Ben pek bir oburluk göremiyorum karnın bile yeni yeni çıktı. Hem sen yirmi kilo bile alsan benim gözümde dünya güzelisin."

 

Dudağımı bir çocuk gibi büküp kaslı koluna vurdum tabi sinek vuruşundan farksızdı ama neyse. " Ne yani çok mu kilolu olacağım yirmi kilo ne ya Allah korusun. O kadar kilo alsam yürüyemem ki."

 

Beni kollarına sarıp kıvırcık ve yumuşak saçlarımı okşayıp öptü. "Sen ve bebekler iyi olun da kiloyu zamanla verirsin hem senin metobolizman hızlı, öyle çabuk kilo almıyorsun hastalığın bittiğinde zorla yedirip sana kilo aldırmıştım. Düşünme bunları keyfine bak sağlıklı beslen ki aklım sende ve ikizlerde kalmasın."

 

Yüzümü okşayan elini tutup öptüğümde göğsüne kedi gibi sindim bu adamın kokusu bile beni huzurlu yapmaya yetiyordu.

 

**************

 

Günler günleri kovalayıp duruyordu. Herkes toparlanmaya çalışsa da genel olarak pek iyi değildik. Gözde ailesinden yediği darbe yetmezmiş gibi yıllarca ablası bildiği insanı kaybetmenin acısıyla savaşıyordu. Aradan iki hafta geçmişti Zeyd abi akşam geleceği için çocuklar yanımızdaydı. Gözde'yi teselli amaçlı çoğu zaman yanımıza çağırıyorduk. Gözde'nin, Osman ve Gülsüm'e duyduğu sevgi belki aklını dağıtır diye düşünüyordum.

 

Mutfakta kızlar yemekleri yaparken Gözde çocuklarla oynuyordu. Bora bir arkadaşının kendisine Gözde'nin gerçek ailesi olabileceğini söylediyse de bunun için erken bir zamandı. Gözde'nin durumu kötüydü ve bunu kaldırabilecek durumda değildi. Bora bir şeyler yapmaya çalışıyordu, arkadaşı Talha da durumu araştırıyordu. Kim bilir belki de Gözde gerçek ailesini bulurdu.

 

Akşam yemeğini yedikten sonra salonda oturup Zeyd abinin gelmesini bekledik. Çok durmayacağını söylemişti gelip toplu şekilde Kur'an okuyacak sevabını Güzide yengenin ruhuna bağışlayacaktık. Zeyd abi geldiğinde Osman ve Gülsüm koşarak babalarının kucağına atılıp ona sarıldılar. Bu güzel adam evlatlarına hem anne hem baba olmaya çalışıyordu kendi ailesi evlenmesini istese de Zeyd abi eşini unutamıyordu ve kimseyle de evlenmek istemediğini söylüyordu.

 

Zeyd abi hepimizle selamlaştıktan sonra beylerin yanına gidip Kur'an'ın başına geçti. Gözde'nin hıçkırarak ağlamasıyla Zeyd abi bakışlarını Gözde'nin olduğu yöne çevirip ona bakmadan söze başladı.

 

"Neden ağlıyorsun ağlaman ablanı geri getirmez eğer geri gelecek olsaydı ben de eşimin gelmesini isterdim. Böyle yaparak sadece kendini üzer ve yıpratırsın."

 

Gözde başını örtmüş yere eğdiği başını kaldırıp Zeyd abiye kısaca bakıp kucağındaki Osman'ın elini tutup öptü. Osman ise Gözde'ye sarılıp ağlamaya başladı. Gülsüm de dayanamayıp sarıldığında Gözde çocukları üzdüğü için kendinden utandı.

 

"Ablam canına kıyarak cehennemlik mi oldu? Ne olur söyleyin, evet ibadetlerini etmezdi ama o benim ablamdı öz ablam olmasa da ailemdi ve ben bu acıya dayanmakta güçlük çekiyorum."

 

Zeyd abi başını kaldırıp anlatmaya başladı.

 

"İntihar büyük günahlardandır. İntihar eden kendisini ne ile öldürürse onunla azâb edilmek suretiyle cezalandırılacaktır. Can, Allah'ın kula verdiği bir emanettir. Başkasının canına kıymak nasıl haram ise, kişinin kendi canına kıyması da aynı şekilde büyük bir günahtır. Hz. Peygamber pek çok hadisinde intihar etmenin ne denli büyük bir günah olduğunu ve intihar edenin karşılaşacağı cezayı haber vermiştir. O, bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:

 

"Her kim kendini bir dağdan aşağı atıp intihar ederse, bu kimse cehennem ateşi içinde ebedî olarak kendisini yüksekten aşağıya bırakır olacaktır. Her kim zehir yudumlar da kendisini öldürürse, o kimse de zehri elinde, cehennem ateşi içinde ebedî o zehri içer olacaktır. Her kim de kendisini kesici ve delici bir aletle öldürürse, o da kullandığı aleti kendi karnına vurur ve yarar hâlde ebedî cehennem ateşinde kalacaktır"

 

Abdullah bin Mes'ûd (r.a.) der ki: Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurdu:

 

"Kıyâmet günü insanlar arasında ilk görülecek dâvâ, kan dökmekle ilgili olanlardır."

 

İntihar eden inançlı bir Müslüman intihar ettiği şekilde azap görür ama cenaze namazı kılınmaz diye bir durum söz konusu değildir çünkü intihar etmekle dinden çıkmış olmaz. Bu kişi Allah'a isyan etmiştir günahkar olarak ölmüş olur. Müslüman kişi intiharın haram olduğunu bildiği halde intihar ettiyse dinden çıkmaz ancak intiharın helal olduğunu dese dinden çıkmış olur. Cinnet geçirmesi durumunda bu durumdan mesul değildir, akli dengesi yerinde olmayan biri intihar etse bunun günahını çekmez. En doğrusunu Allah bilir. Cana kıymak yanlış bir seçimdir ahirette cezası büyüktür. Dünya sıkıntılı bir mekandır, oysa ki dünyadaki sıkıntılar ahiretteki sıkıntılardan pek çok azdır. İntihar eden kişi dünyadaki sıkıntısını büyük görüp canına kıydığı için sonunun cehennem olduğu ayet ve hadislerde belirtilir.Kendisine yapacağınız en güzel şey Allah'tan intihar eden kişi için rahmet etmesini istemektir. Af ve bağışlanma dileriz. "

 

Gözde duyduklarıyla az da olsa ferahladı. " Teşekkür ederim Allah sizden razı olsun."

 

Zeyd abi bakışlarını yerde tutarak başını onaylar biçimde salladı. Sonrasında dönüp Kur'an'ın başına vardı. Çocuklar ise Gözde daha sakin olduğu için susmuş ve onun kucağına kedi gibi sinmişlerdi. Gözde Kur'an okumayı bilmediği için dinleyecekti. Erkekler ön tarafta Zeyd abiyi takip ederken kadınlar da arkaya geçmiş takip ediyorduk. Uzun uzun Zeyd abinin güzel sesiyle dualarımızı da ettikten sonra Esma kalkıp Kur'an-ı Kerim'leri toplamaya başladı. Saat ilerlediği için çocuklar Gözde'nin kucağında uyumuştu. Zeyd abi kalkıp Gülsüm'ü almak istediğinde Gülsüm uykulu haliyle Gözde'nin boynuna sarılıp, "Anne." dediğinde Zeyd abi acıyla yutkundu. Çocuklar anne sevgisine öyle muhtaçtı ki bunu biraz da olsa Gözde'den almak onları sevindiriyordu. Bahar yengem olaya el atıp Zeyd abiyi ikna etmeye çalıştı.

 

" Evladım çocuklar kalsın burda Gözde'yi de seviyorlar hem onu da bırakmam, bir sürü oda var kalsın çocuklarla. Senin aklın kalmasın biz bakarız ikisine de."

 

Zeyd abiye burada kal diyemiyordu çünkü evde genç kızlar vardı. Zeyd abi de zaten böyle bir teklife yanaşmazdı. İşlerinin Türkiye'de oluşu çoğu zaman buraya gelmesine neden oluyordu. Bora'yla konuşup kendisine bir ev almak istediğini söyledi, çocuklara da yeni bir bakıcı bulması gerekiyordu çünkü Medine'de çocuklara bakan bakıcıyla buraya gelmesi mümkün değildi.

 

Orada ailesi çocuklarla ilgilenirken burada onları bizden başka bırakacak yeri yoktu. Zeyd abi Bahar yengemle ayaklandı, Osman'ı kucağına alıp gösterilen odaya götürürken Gözde de kalkıp Gülsüm'le odaya gitti. Çocuklar Gözde ile kalacaktı, zaten kimseyi üzmüyorlardı ikisi de yaşları küçük olsa da güzel yetiştirilmişti.

 

Loading...
0%