Yeni Üyelik
41.
Bölüm
@hayalrafya

Siz: Çelik yelek ya da belki zırh, biber gazı, koruyucu maske, şok tabancası, silah ve yedek silah, bulabilirsen el bombası…

Avukat Bey: Ne yapacağım bunları?

Siz: Sana liste verdim.

Avukat Bey: Tamam, Ahu, ne yapacağım bu listeyle?

Siz: Sana bir malzeme listesi verildiyse yapman gereken şey listedeki malzemeleri temin etmektir, Avukat Bey.

Avukat Bey: Malzeme listesi mi? Bu resmen mühimmat listesi. Ne yapacağım ki bunları, savaş mı çıktı?

Siz: Cezaevine gitmeyecek misin, bugün?

Avukat Bey: Gideceğim.

Siz: Tamam, işte, bir katilin karşısına hazırlıksız çıkmazsan.

Avukat Bey: Bir katilin karşısına çıkacak olmamın büyütülecek bir yanı yok. Polis eşliğinde adamla konuşacağım, sadece.

Siz: Tamamen güvenli bir ortamdan mı bahsediyorsun?

Avukat Bey: Öyle.

Siz: Madem öyle… Bir zahmet, abin gitseydi, o zaman.

Avukat Bey: Dünkü konuşmamızı hiç duymamış olmanı isterdim.

Siz: Duymamış olsaydım bile abinin ne kadar kirli bir karaktere sahip olduğunu hâlâ biliyor olurdum.

Avukat Bey: O kirli karakteri sayesinde şirketimiz ayakta kalıyor.

Siz: Vay canına... Sahiden önemli işlerle uğraşıyormuş, yasal dolandırıcılık gibi…

Avukat Bey: Onun tarzı öyle.

Siz: Tarzmış... Abin, Joker. Sen de Joker’a hizmet eden Batman’sin, Avukat bey. Gör artık şu bağlantıyı.

Avukat Bey: Bu bağlantıyı nasıl kurduğunu bile anlamadım; neyi göreceğim?

Siz: Göremiyorsan söylediklerimin ışığını takip et.

Avukat Bey: Farkında olmak bir şeyi değiştirmez. Öyle ya da böyle Joker’a hizmet etmek zorundayım, Ahu.

Siz: Oysa Gotham’a dönmüş hayatının tek hükümdarı olabilecek kadar güçlüsün.

Avukat Bey: Çok masalsı konuşuyorsun ama şunu kabul etmen lazım; bir masalın içinde yaşamıyoruz. Burası gerçek dünya ve gerçek dünyada insanlar bir düzene tabii olmak zorundadır. Aksi halde kayboluruz.

Siz: Kaybolmaktan korkman gereksiz.

Avukat Bey: Neden?

Siz: Kayıpları bulmak konusunda üstüme tanımam.

Avukat Bey: Saklambaçta derecen mi var, yoksa?

Siz: Bak işte… Sen de benim hakkımda bir şeyler biliyormuşsun.

Avukat Bey: Hiç düşündün mü; kaybolduktan sonra belki de bulunmak istemem.

Siz: Kaybolduktan sonra ne istersin, peki?

Avukat Bey: Robin, hiç fena olmazdı.

Siz: Batman ve Robin mi?

Avukat Bey: Neden olmasın?

Siz: Beni suça mı davet ediyorsun, Avukat Bey?

Avukat Bey: Benimle suç işlemek istemez miydin?

Siz: Senin adalet elçisi olduğunu sanıyordum.

Avukat Bey: Düzene tutunduğum sürece adalet elçisiyim, evet.

Siz: Ya düzenden ayrıldığında?

Avukat Bey: Düzenden ayrılmayı hiç hayal etmedim. Hep bana verilenlerle yetindim. Ama günün birinde düzenden ayrılmam gerekirse... Kendi adaletimi sağlarım ve işte bunun için bir Robin’e ihtiyaç duyarım.

Siz: Düzenin içinde yer alıyorken de kendi adaletini sağlayabilirsin.

Avukat Bey: Nasıl yapacağım bunu?

Siz: Git ve mühimmatı temin et.

Avukat Bey: Yine mi başa döndün?

Siz: Bir katille karşılaşacaksın... Sonrasında helvanı kavurmak istemiyorum.

Avukat Bey: Niye; helva yapmayı bilmiyor musun, yoksa?

Siz: Benimle dalga geçme, sakın.

Avukat Bey: Mühimmatı temin etmeyeceğim, Ahu.

Siz: Edeceksin. Eğer el bombası bulamazsan bana haber ver. Tanıdığım kaçakçılar var.

Avukat Bey: Sen... Sen nasıl insanlarla iş yapıyorsun ki?

Siz: Abin gibi insanlarla.

Telefonu elimden bırakmamın, Kıvanç’ı mühimmat kuşanmaya ikna etmek uğruna çabalamaya ara vermemin sebebi, duyduğum bir takım seslerdi.

Başımı yastığımdan kaldırıp Yaşlı’ya baktım. Yere bir valiz bırakmıştı. Asma kilitle kilitlediği giysi dolabının kapağı ardına değin açıktı. Ve açıklıktan görünen eşyalar kıyafet değil, kavanozlara istiflenmiş envaiçeşit ottu. Yaşlı, gözlüğünü burnunun üzerine yerleştirmiş; kavanozların üzerine yapıştırılmış etiketleri mırıldanarak okuyor ve bazılarını valizin içine yerleştiriyordu.

“Ne yapıyorsun, sen?” diye sordum.

Bana hiç bakmadan yanıtladı. “Artık hastaneye gitmemin vakti geldi. Alternatif tıp uygulamaları bekletilemez.”

Duyduklarımdan sonra içinde nükseden heyecan, midemin bulanmasına yetmişti. Yatağımdan kalkıp onun başında beklemeye koyuldum. Birkaç dakika boyunca sessiz sedasız kalarak onu izledim. Ancak zihnimin içinde onlarca soru volta atıyorken daha fazla suskunları oynamaya devam edip onun berbat kokulu otları valize dolduruşuna şahitlik edemezdim.

Tereddütle sordum, “Bunun işe yarayacağından emin misin?”

“Tıbbın başarısız olduğu noktada alternatif tıp devreye girer,” dedi. Kendinden çok emindi.

“Alternatif tıp devreye girer, tamam ama… Başarılı olur mu?”

“Hiç şaşmaz.”

Başımı iki yana salladım. “İçim hiç rahat değil, Yaşlı.” İçimin neden rahat olmadığını bilmiyordum. Gerçek Kıvanç uyanacağı için mi rahat değildim? Zaten bunu istemiyor muydum? Yoksa gerçeği uyandığında kopyasını kaybedeceğim için mi?

Ben bir arafta sallanıyorken Yaşlı, eline aldığı bir diğer kavanozun kapağını açtı. İçini kokladı. Yüzünü buruşturdu ve valize attı. “İçini rahat tut kızım, işe yarasa da yaramasa da -ki yarayacağından eminim- zaten onu şu anki halkından daha kötü bir hale getiremem.”

Bir bakıma haklıydı. Zaten bozuk olan bir saat, yeni baştan bozulamazdı.

Saçlarımı yüzümün önünden çekip, derin bir nefes aldım. Kendimi, Yaşlı’nın uygulayacağı tıbbın detaylarıyla yormaya karar verdim. Otları kast ederek, “Onlar ne, peki?” diye sordum.

Cevap barizdi, “Şifalı otlarım.”

“Çok...” sertçe yutkunmamın ardından ekledim. “Kötü kokuyorlar.”

Kendi kendine güldü, “Bir hastalığı gülle tedavi edemezsin.”

Kollarımı göğsümde kavuşturdum. Dün geceden beri başımda gezinen sıkıntıya hitaben iç geçirmeden edememiştim, “Of!”

Ve Yaşlı, dün gece bir şeyler olduğunu böylece anladı. “Sen de bir şey var.”

“Ne varmış?”

“Ruh halin bir garip.”

“Şampuanı bitirdiğin için olabilir mi?”

“Bunun şampuanla ilgisi yok. Söyle bakalım, doğum günü kutlamasında bir şey mi oldu?”

“Nasıl anladın?”

“Beni boş yere kâhin yapmadılar.”

“Seni birisi mi kâhin yaptı?”

“Şunu anla kızım, hayatta hiçbir şey kendiliğinden gerçekleşmez daima bir sebep olan vardır.”

“Anlamadım.”

“Evet, beni birisi kâhin yaptı.”

“Nasıl?”

“Konumuz dün akşam ne olduğu, benim kâhinlik kabul törenim değil.”

Saklamaya gerek yoktu. Hayatımda olan her bir detayı zaten biliyordu. Hem… Belki de bu an, gerçeklerin diğer yüzünü öğrenebilmemin tam yeriydi.

“Aslında tam olarak bir şey olmadı. Bir şey olacaktı, eşiğinden döndüm.”

“Ne olacaktı?”

“Ben Avukat’ın odasındayken abisi geldi.”

“Seni gördü mü?”

Başımı iki yana salladım. “Saklandım.”

“Hım…” şeklinde homurdandı ve birkaç kavanozu daha valize bıraktı.

“Ne demek, hım? Beni görse… Ne olurdu ki?”

Kayıtsızca omuzlarını silkti. “Tanırdı.”

“Ciddi misin, sen?”

“Abisinin karşısına çıksaydın seni, elbette, tanırdı ama kardeşinin karısı olarak değil, düşmanının kızı olarak.”

“Ama... Ben onlarla daha önce tanıştım, gelinleri olduğumu biliyor.”

“Zaman, kopya varlığı besler, kızım. Çevresini ona göre şekillendirir. Bir gece vakti, kopya olan, ailesinin evinin kapısını çaldığında; zaman, kopya olanın lehine işlemeye başlamıştır. Kapı açılıp da aile, kopya varlıkla karşılaştığı anda asıl olanın varlığını unutmuşlardır.”

“Ne diyorsun sen?”

“Hatırlıyor musun, asıl Avukat komaya girdiğinde ailesi onu hiç ziyarete gelmedi demiştin.”

“Evet.”

“Onu sevmedikleri için değil, kopya olan Avukat zaten hayatlarında olduğu için.”

“Gerçek olanı tamamen unuttular kopya ile yaşamaya devam mı ediyorlar diyorsun, yani?”

“Öyle diyorum. Tabii gerçek olan komadan çıkarsa her şey eski halini alır. Avukat’ın ailesi geçirdiğiniz kazayı hatırlar ve gerçek olanı yeniden hatırlar.”

“Bir rüya gibi mi diyorsun?”

“Aynen öyle... Gerçek olan komadan çıkınca bitecek olan bir alternatif rüya…”

“Peki babam... O, komadaki Avukat’ı hatırlıyor.”

“Tabii hatırlar... Söylesene, baban hiç kopya varlıkla karşılaştı mı?”

“Hayır.”

“Karşılaştığı anda o da kazayı unutacak. Hatta seni neden hastaneye yatırdığını bile sorgulayabilir çünkü kopya olan seni tanımadığı için…”

Onun sözünü çabucak tamamladım, “Ben onunla henüz evlenmedim.”

Evet, biz ilk kez bir mahzende karşılaşmıştık. Evet, onu ilk gören bendim. Ancak o, beni mahzen olayına kadar görmemişti. Babamın bir kızı olduğunu biliyordu. Yalnızca o kızın kim olduğunu bilmiyordu. Mahzende karşısına çıktığımda yüzümü görmüştü.

Kopya olanın beni tanımamasının, abisinin ‘düşman kızı’ olarak tanımasının nedeni buydu. Zira ben abisiyle birçok ihalede karşı karşıya gelmiştim. İşin özü, kopya Kıvanç bir şekilde babamın kim olduğunu öğrenirse, benden nefret edebilirdi. Çünkü kopya versiyonu henüz bana âşık değildi. Ben, onun için düşman kızıydım.

“Zaman tutulması meselesini kavramaya başladın,” dedi Yaşlı.

“Ya ben?”

“Ya sen, ne?”

“Neden ikisinin varlığını da biliyorum?”

“Çünkü senin zaman çizgin asıl olan Avukat’ın zaman çizgisiyle birleşmiş durumda olduğu için unutma meselesi seni etkilemiyor.”

“Tüm bunlar beni çok yoruyor.”

“Zaman, insanlarla dalga geçmeyi sever, kızım.”

“Benim denizimde bunca dalganın olması büyük haksızlık.”

“Haksızlıkla savaşmak istiyorsan, gerçek bir avukata ihtiyacın var.”

Yaşlı’nın kolunu tuttum ve ondan adeta yardım dilendim, “Onu uyandırmadan gelme.”

Dolabını kapattı. Asma kilidi yeniden takti. Valizinin fermuarını çektiğinde, artık hazırdı. “Merak etme,” dedi. “O iş bende.”

Loading...
0%