Yeni Üyelik
42.
Bölüm

KIRK BİR

@hayalrafya

Avukat Bey: En büyük korkunun gerçek olduğunu hayal et.

Siz: Bu hayal beni nasıl bir empati kurmaya götürecek?

Avukat Bey: Bir katilin karşında oturmanın nasıl hissettirdiği gibi bir empati kurmaya götürür, belki.

Siz: Kahretsin, Avukat ya... Mühimmatı kuşanmadan gittin, değil mi?

Avukat Bey: Elbette, mühimmatı kuşatmadan gittim.

Siz: Sana, tanıdığım kaçakçılar var, demiştim.

Avukat Bey: Sorun malzemeleri temin etmekte değildi, Ahu. Sorun, onlarla etrafta dolaşacak olmamdı. Sorun, durumdaki gereksiz abartıydı.

Siz: En büyük korkulardan bahsetmeye başladığına göre… Pek de abartmış sayılmam, sanki.

Avukat Bey: Neyse ne... Gittim ve bitti işte.

Siz: Nasıl geçti?

Avukat Bey: Korkutucu.

Siz: Bunu hak ettin ama.

Avukat Bey: Adam, deli gibi bir şeydi.

Siz: Bak sen şu işe… Ben de deli gibi bir şeyim.

Avukat Bey: Kendini bir katille mi kıyaslıyorsun?

Siz: Delikten bahsetmiyor musun?

Avukat Bey: Deli gibi bir şeysen eğer; sen, korkutucu değilsin.

Siz: Öyleyse, ben neyim?

Avukat Bey: Benim için mi?

Siz: Üçüncü kişileri konuştuk mu ki?

Avukat Bey: Benim için devamlı maruz kalmak istemeye başladığım bir şeysin.

Siz: Benim dengemi bozma, Avukat Bey.

Avukat Bey: Sen benim dengemi bozmuşken mi?

Siz: İki dengesiz... Dünya bizim birlikteliğimizi kaldırabilir mi, emin değilim.

Avukat Bey: Boş ver. Dünya bizi hiç düşündü mü ki şimdi biz onu düşünelim.

Siz: Baksana… Bana ilan-ı aşk etme cümlen bu mu, yoksa? Eğer buysa kabul etmiyorum; daha afili bir cümle bekliyorum, haberin olsun. Bu kadar ucuz kurtulamazsın.

Avukat Bey: Senin sorunun ne, biliyor musun?

Siz: Neymiş benim sorunum?

Avukat Bey: Gelişmelerin yaşanmasını beklemeden, direkt, sonuca atlıyorsun.

Siz: Sonunda bana ilan-ı aşk edeceksen, beklerim.

Avukat Bey: Bekle, Ahu.

Siz: Sanki intikam arıyormuşsun gibi hissettim.

Avukat Bey: Ne intikamı?

Siz: Ben seni bekletiyorum; sen de beni bekletiyorsun, işte.

Avukat Bey: Hiç öyle bir niyetim yoktu.

Siz: O zaman, ne hissettirdiğine dikkat etsen iyi olur, Avukat Bey.

Avukat Bey: Sana ne hissettiriyorum, Ahu? Yanlış anlama, dikkatli olmak için soruyorum.

Siz: Bana, yaşadığım aşkın günün birinde yeterli olmayacağını hissettiriyorsun ama problem şu ki seni zaten canımdan çok, olabilecek en üst raddede seviyorum, Avukat Bey. Yetse de yetmese de bunun daha ötesi yok.

 

O gece, geç saate kadar uyamadan beklemiştim. Ufakça bir valize doldurduğu otlarıyla beraber hastaneye, komada yatan gerçek Kıvanç’ı uyandırmaya giden Yaşlı’nın dönüşünü sabırsızlıkla beklemiştim.

Gece, saat üçe geliyorken odanın kapısı açılmıştı. Onun içeriye adımladığını fark ettiğim anda ok misali yattığım yerden doğrulup karşısında dikildim.

Gördüğüm vaziyeti, kaşlarımı huzursuzlukla çatmamın sebebiydi. Odadaki gece lambası ışığının izin verdiği ölçüde onu inceledim. Elleri ve yüzü yanıklar içindeydi. Saçları dağılmış, sakallarındaki boncukları çıkartmıştı. Tek kelimeyle bitkindi. Bitkin, bıkkın, halsiz…

“Ne oldu?” diye sordum. “Uyandı mı?”

Tutmakta olduğu valizi yere fırlattı. Valizin içindeki kavanozlar, kırılmaya benzer bir takım sesler çıkarttı. “Uyanmadı,” dedi Yaşlı. “Uyanmayacak da.”

Sol elimin avucunu kalbimin üzerine bastırdım. Böyle yaparsam, onu hâlâ göğüs kafesimin içinde zapt edebilirdim. “Ne demek, uyanmayacak?"

Yaşlı’nın cevabı, hiç olmadığı kadar açık ve netti. “Sen, onu unutmuşsun demek,” dedi. İşaret parmağını şakağıma –sertçe- bastırdı. “Sen, kopya varlığa âşık olmaya başlamışsın demek, kızım.”

Loading...
0%