@hayalrafya
|
*buruşmuş bir kâğıda, pastel boya ile çizilmiş çöp adam resmi, Avukat Bey adlı kişiye gönderildi. Avukat Bey: Şu anda neye bakıyorum ben? Siz: Kendi resmine. Avukat Bey: Resmimi mi çizdin? Siz: Ne o, etkilendin mi yoksa? Avukat Bey: Bir çöp adamdan mı etkileneceğim? Siz: Düzgün konuş. O, öylesine bir çöp adam değil; farklı bir çöp adam. Avukat Bey: Nesi farklı? Siz: Bir kere o, sensin. Avukat Bey: Göz yerine koyduğun iki yeşil nokta ve saç yerine koyduğun garip renklerin karışımıyla oluşmuş kahverengi çizgiler… Siz: Gerçekten sana benziyor, değil mi? Avukat Bey: Bu şeye benzemediğim için mutluyum. Siz: Çöp adam resimlerinden oluşan bir koleksiyonum var. Avukat Bey: Sormaya korkuyorum ama… Tüm koleksiyonu bana mı ithaf ettin? Siz: Hayır, sadece bu, sana ithafen yapıldı... Diğerleri seni tanımadan önce çizilmiş karalamalardı. Avukat Bey: Pastel boyalarının sırrını benimle paylaştığın için evrenin en şanslı insanı olmalıyım sanırım. Siz: Şanslıymış… Şanslı falan değilsin. Avukat Bey: Anlamadım? Siz: Şanslı değilsin. Sen, şansın ta kendisisin. Avukat Bey: Öyle mi, kimin şansıyım? Kime şans getiriyorum? Siz: Bana. Hiç çekinmiyorum ve senin şansım oluşundan sonuna kadar faydalanıyorum. Avukat Bey: Şanslı olduğuna emin misin? Siz: Neden emin olmayayım? Avukat Bey: Akıl hastanesindesin. Siz: Biliyorum. Avukat Bey: Başına ördüğüm çorap, pek de şansa benzemiyor sanki, ne dersin? Siz: Fiziksel boyutta şansım değilsin zaten. Şansın fiziksel boyutu olmaz. Şans, duygusal boyutta; ruha hitap eder. Avukat Bey: Yazdıklarını açıklamak ister misin? Siz: Akıl hastanesinde olabilirim. Bedenim dört duvarın arasına hapsedilmiş olabilir ama sen, ruhumu özgür kıldın. Sen benim ruhuma şans getirdin. Avukat Bey: Ahu. Siz: Konuş, Avukat Bey... Ve aklımı seni düşünmekten alıkoy. Avukat Bey: Bazen, gerçekten, gelecekten geldiğine inandığım oluyor. Siz: Gerçek bu zaten. Gelecekten geliyorum. Avukat Bey: İspat et. Siz: Edeceğim. Avukat Bey: Gelecekte ne olacak da ben, senin hayatının merkezi haline geleceğim? Siz: Öğrenmek için biraz daha sabretmen lazım. Avukat Bey: Sabredemem. Sürekli bunu düşünüp durmak, günlük hayattan koparıyor beni. Eğer seni, beni düşünmekten alıkoymamı istiyorsan... Senin de beni, seni düşünmekten alıkoyman gerekecek. Siz: Dert değil. Bir şeyin karşılığını ödemeyi sorun etmem. Avukat Bey: Söyle öyleyse... İspat et. Bana kanıt sun. Siz: Hazır değilsin, kaldıramazsın. Beklemek zorundayız, Avukat Bey. Avukat Bey: Beklemekten nefret ederim. Siz: Biliyorum. Avukat Bey: Bir de biliyorsun... Ansızın yok olup gidebilirim, bana bir daha ulaşamazsın. Siz: Gitmezsin. Avukat Bey: Gitmez miyim? Siz: Beni düşünüp durduğunu az önce itiraf ettin. Evet, gitmezsin. Avukat Bey: Hem beklemekten... Siz: … hem de haklı olmamdan nefret ediyorsun. Avukat Bey: Kahretsin! Siz: Sen yine kötü kötü konuşmaya niyet etmeden önce; bekleme sürecini eğlenceli kılmamızı ister misin? Avukat Bey: Eğlenmek değil, direkt sonuca ulaşmak istiyorum. Siz: Önce soruyu okursun, sonra işlem yapar ve sonuca ulaşırsın, Avukat Bey. Avukat Bey: Soruyu okumak zorunda mıyım? Siz: Anlıyorum, eşit ağırlıkçısın ama kuralın böyle olduğunun farkında olmalısın. Avukat Bey: Peki, eğlenceli bir şeyler söyle öyleyse. Siz: Çöp adam koleksiyonum var ya... Koleksiyondaki her bir resim, hoşuma kaçan birisi içindi. Avukat Bey: Koleksiyonunda kaç resim var? Siz: Yüz on üç. Avukat Bey: Şıpsevdisin yani? Siz: Belki... Sıra sende. Avukat Bey: Ne sırası? Siz: Hayatın boyunca hoşuna kaçan kaç kişi oldu? Avukat Bey: İki... Sanırım. Siz: Sadece iki mi? Avukat Bey: Sadece iki. Siz: İyi! Tarif et. Avukat Bey: Hoşlandığım kızları mı? Siz: Aynen. Avukat Bey: Biri esmerdi biri kumral. Siz: Çok yüzeysel olduğunu söyleyen oldu mu hiç? Avukat Bey: Hayır, ilkimsin. Siz: İlkin olmak... Sevdim bunu. Avukat Bey: Konuyu çarpıtma. Siz: Keşke biraz konuyu çarpıtmama izin versen. Avukat Bey: Keşke sen de bana gelecekle ilgili kanıtlarını derhal göstersen. Siz: Kısasa kıssa, ha? Avukat Bey: Ne bekliyordun? Senin tarzında oynuyorum. Siz: Ah, Avukat Bey, oyunun kurallarını çok çabuk öğreniyorsun. Avukat Bey: En azından bir konuda başarılıymışım desene. Siz: Hemen drama dönme de söyle... O iki kızdan birisi, hayatının aşkı mıydı bari? Avukat Bey: Hayır, hayatımın aşkını bulamadım. Siz: Bulamadın, öyle mi? Avukat Bey: Bulamadım. Siz: Emin misin? Avukat Bey: Neden emin olmayayım, kendimi bilmiyor muyum ben? Siz: Tamam, şunu da söyle… Hayatının aşkına bulacağına inanıyor musun? Avukat Bey: Bunun için önce aşka inanmam gerek. Siz: Peki, varsayalım ki aşka inanıyorsun. Avukat Bey: Peki. Siz: Onunla nerede karşılaşmak isterdin? Avukat Bey: Bilmem, hiç düşünmedim. Siz: Düşünme, aklına gelen ilk yeri söyle. Avukat Bey: Adliye koridoru. Siz: Çok yaratıcısın. Avukat Bey: Düşünme demiştin. Siz: Bakıyorum da, birdenbire, her dediğini yapar oldun… Avukat Bey: Bir de senin cevabını öğrenelim o zaman. Hayatının aşkıyla nerede karşılaşmak isterdin? Siz: Bir mahzende. Avukat Bey: Hoş geldin orta dünya. Siz: Çok büyüleyici, değil mi? ⚖
Son mesajı yazdıktan sonra güç düğmesine bastım ve telefonumun ekranını kararttım. Gözlerimin içi cayır cayır yanıyordu. Gözyaşlarım, kirpiklerimi zorluyordu. Başımı yukarıya kaldırıp gözlerimi yumdum. Amacım, yaşları gözlerimin içinde hapsetmekti. Bacağım, kontrolümden bağımsız, öylece sallanmaya başladı. Titreyen sağ elimi ağzıma yaklaştırıp –üstüme yapıştırılmış etikete uygun olarak- deli gibi tırnağımı ısırmaya başladım. Hayatı boyunca iki kızdan hoşlandığını söylemişti. Sadece iki kız. “Sahiden unutmuş olduğuna inanamıyorum.” Nefesimi tuttum. Tırnağımı daha sert ısırmaya koyuldum. Hayatı boyunca sadece iki kızdan hoşlanmış; birisi esmer birisi kumral. Oysa bir de sarışın olan kız vardı. Fena halde hoşlandığı, gece uyumadan önce kulağına güzel sözler fısıldadığı sarışın bir kız daha vardı. O kız bendim. Hayatı boyunca üç kızdan hoşlanmıştı. Üçüncü kız bendim. Hoşlandığı son kızdım. Onu aşka inandıran, âşık olduğu ilk kızdım. Ve biz sahiden –ilk kez- bir mahzende karşılaşmıştık. Üstelik orta dünyada değil, gerçek dünyada. |
0% |